Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!
undefined
undefined Bir taşın üstüne oturup sabah serinliğinde deniz, nefret ettiğim martılar,
kulağıma fısıldayan rüzgar, delir diyor, zıplaya zıplaya döv şu adamı,
kuçuları öldürdüğü için, yalan söylediği için ve çok çok pişmiş olduğu için.

Gökyüzü mavi, güneş yükselir, hava ısınır, ıslık çala çala yürü yolda, gördüğün
bebeğe dokun ve güneş gözünü çıkarsa da eğme kafanı yere; asfalta çık öğlen olduğunda,
fırlat havaya ayakkabılarını ve çıplak ayaklarınla zıplaya zıplaya döv o adamı,
sana dokunduğu için otobüste ve omuz attığı için kıllı, terli ve pis ve yapışkan olduğu için.

Güneş tam tepedeyken planını uygulamaya koy delir;
karnın acıktığında bir yumurta kır asfaltın üzerine,karabiber döküp yavan yavan ye;
yolun yanındaki tarlalardan domates biber çal;
soğuk pınar sularıyla serinle, sok ayaklarını o suya
ve tekrar asfalta çıktığında; zıplaya zıplaya döv o adamı,
sustuğu için ve başkasının gözbebeğinden sana baktığı için;
sana dokunduğu için; aptallığı ve üstün zekası için.

Yanından geçip giden, tozları gözünün içine, burnuna sokan, otobüslere, kamyonlara kızma,
arkalarından el salla, çocuk muavinlere göz kırp.
Tarlalarda ayçiçekleri batıya dönmüş, başlarını öne eğmişken,
kıy bir tanesine, çitleye çitleye soğuğa asfalta çık yine,
ayakkabılarını giy, yürü yavrum yürü ve zıplaya zıplaya döv dilediğini;
hava kararıp buz kestiğinde zıplaya zıplaya dövdüğün o adamlardan birinin koynuna gir
"sadece ısınmak için"
ve sabah yeniden çık koca bir taşın üstüne, yolunu gör, yoluna bak yavrum.
Yirmiikimilyarsekizyüzbeşmilyondokuzyüzalkmışbinyirmibeş.