DUSUNCE ISVERENI H. B. Paksoy, D. Phil. [Yeni Forum (Ankara), dergisinin, Cilt 16, No. 315, Agustos 1995 sayisinin 27-33 cu sayfalarinda yayinlanmistir] Turkiye Cumhuriyeti, 1950 ve 1960 larda "Dusunce Iscisi" kavramini emeklilik ve saglik yasalari kapsamina aldi. Kamu ve ozel isyerlerinde calismakta olan Beden Iscilerinin bu gibi korumalar altina alinmalari daha once gerceklestirilmis idi. Ek olarak, Beden Iscilerinin toplu sozlesme, is-durdurma, isyeri-kapatma ve yandas calisma duzenleri de Bulent Ecevit'in Calisma Bakanligi doneminde yasallastirildi. Ardindan, Uretim Isverenleri de, Isci Dayanisma Kurumlari'nin konu'ya yaklasimlarini yansitircasina, orgutlenmek yolunu sectiler. Isveren Birlikleri kuruldu, Isveren Dayanisma Birlikleri de olusturuldu. Isci ve Isveren kumeleri, birbirlerine karsi, is-durdurulmasi ve isyeri-kapatma durumlarinda uyelerinin gundelik gecim giderlerini saglamak icin birer yardimlasma sandigi kurdular. Bu durumda, Dusunce Iscileri karsisinda bir de "Dusunce Isverenleri Birligi"ni dusuncesel olarak aramak dogaldir. Dusuncesel ortam, boslugu sevmez. Dusunceler, var olan bosluklari en kisa yoldan doldurmak yoluna giderler. Eger bir toplum'da "Dusunce Boslugu"nun bas verdigi saptanir ise, diger toplumlarin Dusunce Isverenleri, belirtilen ilk toplumdaki bu "boslugu" en kisa yoldan, en kisa sure icinde "doldurmak" icin calismalarini arttirirlar. "Kale'nin ic'ten fethedilmesinin" en acik, en az giderli, en etkin yoludur. Bu dusunce dizisinin ortaya attigi baslangic sorulari kisaca ozetlenebilir: "Dusunce Isvereni kimdir?" "Dusunce Isvereninin gorevleri nelerdir?" "Dusunce Isvereninin amaclari ne olabilir?" "Dusunce Isvereni olmayan bir toplum, yasayabilir mi?" Alman Imparatorlugunun kurulmasina onayak olan Otto von Bismarck (1815-1898; basbakanligi: 1871-1890), 19cu yuzyil'in ikinci yarisinda "Isci Sendikalarinin" Emekli Sandiklarinin ve diger "toplumsal varlik paylasma yontemlerinin" "kurucusu" olarak da bilinir. Beden Iscileri Dayanisma Birlikleri kurmak ve desteklemekle, Bismarck, Alman imparatorlugu ve Almanlarin genel cikarlarini gozetliyordu. Beden Iscisi Dayanisma Sandiklarinin olusturulmasina calisirken, Bismarck yeni tur "Cogulcu Yonetime Katilim Birimleri" nin kurulmasi amacini guduyordu. "Soylu (Junker)" koken'den gelen Bismarck'in "cogulcu yonetim" anlayisi, Bismarck'a ve cagdasi oldugu "soylu" toplumlara ozgu idi. O surec icinde Alman (Imparatorluk oncesi, Prussian Kralligi) parlamentosunda siyasi partiler arasindaki cekisme, bir yasama tikanikligi yaratmisti. Bismarck, "Cogulcu Yonetim'e Katilim Birimlerinin" yontemlerinin agirlik odagini degistirmek; kurdugu sendika, meslek odalari vb'yi siyasal bakimdan "partilestirmek" yolu ile, Alman parlamentosunun yasama yetkilerini etkilemek, bu yetkileri bir yerde parlamento'nun elinden almak ve secimleri kendi istedigi yon'e cekmek amacini guduyordu. Bismarck'in, oz isteklerini tam anlami ile gerceklestirdigi soylenemez. Neden olarak, Bismarck'a karsi gelen, "dengeleyici nitelikte calisan," bir dizi Dusunce Isvereninin varligi gOsterilebilir. Bununla birlikte, Bismarck'in ortaya attigi gorusler, daha sonra, 20ci yuzyilin ilk yarisinda, Alman Milli Sosyalist (Nazi) Partisince ele alindi. Belki de, Bismarck'a karsi gelen Dusunce Isverenleri, uzerlerine dusen dusuncesel gorevleri tam olarak yapmamislardi. Nazi Partisi yetkilileri, 1933-1945 arasi diger siyasi partilerin kapatilmalarini ve tek parti'li yonetime gecisi Bismarck'in daha once --baska neden ve amaclarla-- ortaya attigi gorusleri kullanarak savundular. Bismarck, bu atilimlari sonucu bir "Dusunce Isvereni" olarak da karsimiza geliyor. Buna karsilik, Adam Smith (1723-1790) bir yonetici olmadigi halde, yazdigi Toplumlarin Varliklari (Wealth of Nations) kitabini yazdiktan sonra, bu kitabin diger Dusunce Isverenleri uzerindeki genel etkileri dolayisi ile, bir kuresel Dusunce Isvereni oldu. Bu gibi, uluslararasi olculebilir basarilari dolayisi ile "tek basina" Dusunce Isvereni durumunda olan cok kisi'nin anilabilecegi aciktir. Fransiz imparatorlugu, iki yuzyili askin bir sure once "Fransiz Akademisi"ni kurdu. Bu kurum, ogrenci yetistirmek icin olusturulmadi. Fransiz Akademisi'nin amaci, bilim dallarina olaganustu duzeyde katkida bulunmus ve dolayisi ile uluslararasi duzeyde olculecek basari kazanmis Fransiz bilim adamlarini onurlandirmak idi. Bu Akademi'nin, bir yerde de, Akademi disinda olan Fransiz Bilim Adamlarini ozendirmek, daha yuksek duzey'de basarilara yonlendirmek icin kuruldugu soylenebilir. Fransiz Akademisine uye alinan kisiler, calismalarini ya ozel kisisel gelirlerini kullanarak elde etmislerdi, ya da universitelerde calisarak bu sonuclara ulasmislardi. Alman ve Ingiliz Imparatorluklarinin da bu gibi akademileri oldugunu, carlik Rusyasinin da Almanlardan bu akademi dusuncesini odunc aldiklarini, Carlik Bilimler Akademisinin kurulmasina Alman bilim adamlarinca onayak olundugunun belgeleri ile kayit altina alindigini kisaca belirtelim. Sovyetler Birligi (SSCB), kendilerine "cogunluk (Bolshevik)" adi veren, "meslegi" "devrimcilik" olan cok kucuk bir azinlik tarafindan kuruldu. Bolsevikler icinden cikan Sovyet yoneticileri, bir azinlik dusuncesi olan "Marxist-Leninist" duzenini carlik imparatorlugu icinde tutulan cogunlugunun uzerine "oturtabilmek," Sovyet duzenini yurutebilmek icin (Carlik Bilimler Akademisi temelleri uzerine), Sovyet Bilimler Akademisini kurdular. Bu akademi'ye bagli Dogu Bilimleri Enstituleri, yaklasik iki yuzyildan beri calismalarini surduruyordu. Rus ad'i tarihte (Annales Bertiniani) ilk olarak 9/10cu yuzyilda gecer. Rus/Sovyet Dogu Bilimleri Enstituleri, yaptiklari yayinlarda, calismalari sonucu ortaya cikan Turklerle ilgili temel bilgileri saklamaya cabaladilar: Annales Bertinianinin yazilmasindan yuzyillar once Turkler'in Asya'ya yayilmis buyuk hanliklari vardi; Turklerin Orhon Yazitlarinda ornegi gorulen ve kendilerine ozgu yazi duzenleri bulunuyordu. Daha sonra, Turk hanliklari, Ruslari yonetimleri altinda da tutmuslardi. Rus/Sovyet Bilimler Akademi'si bu ozetlenen gercekleri "unutmaya" ve dunya'ya "unutturmaya" calistilar. Turkistanli Turklerin "tarihlerini yazarak," bu toplumlarin Rus/Sovyetlerle "oz istekleri" ile "birlestiklerini;" Ruslar Orta Asya'ya 18-19cu yuzyillarda ordulari ile girince'ye kadar Turklerin "yazili dilleri" olmadigini; Rus/Sovyetlerin Orta Asyalilara "alfabe," "maya" verdiklerini; "Rus agabey'inin" Turkistanli Turkleri "barbarlik" tan uzaklastirdiklarini ve "uygarlastirdiklarini" da ileri surduler. Rus/Sovyet Bilimler Akademilerinin ileri surdugu bu "goruslere" karsi gelenlere Sovyet Bilimler Akademileri uzmanlarinca degisik ve "kinayici" "adlar" takildi. Sovyet Bilimler Akademisi, Ikinci Dunya Savasi sonrasi Sovyet ordusunca tutsak edilen Alman bilim adamlari yolu ile uzay bilimlerinde basari kazandi, yapma uydulari dunya yorunge'sinde dondurdu; buna karsilik, Lyssenko ve Marr gibi kisileri de el uzerinde tuttu. SSCBnin tek yoneticisi olan Stalin'in (Joseph Vissarionovich Chugashvili, 1879-1953) gozdesi durumuna gelen bu kisiler ise, daha da yuksek duzeyde dunya'ya tanitiliyorlardi. Marr, butun dunya dillerinin dort Rusca sozcukten kokenlendigini ileri surdu. Lyssenko, Sovyet "dusuncesi"nin "yasam bilimlerinin tek kok'u" oldugunu savundu. Sovyet Dusunce Isverenleri, Bilimler Akademisi'ni "ayakkabi cekecegi" gibi kullanarak, Marr ve Lysenko'nun yaptigi gibi, on yargili dusunceleri sonuclari onceden belirlenmis Marxist-Leninist dusunce "kap"larina sigdirmaya calistilar. Ustelik, bir "bilim adami"nin Sovyet Bilimler Akademisine uye olabilmesi icin SSCB Komunist (Turkistan'da "kenges" olarak bilinir) parti'sine uye olmasi, en ust duzey Sovyet yoneticilerince "siyasi bakimdan guvenilir" bulunmalari gerekiyordu. Fransiz, Ingiliz, Alman, Rus/Sovyet imparatorluklarinin ulusal duzeyde akademi kurmalari ve kendi yurttaslarini uluslarasi duzeyde yarismalar kazandirmaya ozendirmesi, "devlet" in Dusunce Isverenligi midir? Yoksa, adi gecen uluslar yalnizca basarili olan oz yurttaslarini odullendirmek istegi ile mi bu adimi atmislardir? Bu aci'dan, ornegin, Rus/Sovyet Bilimler Akademileri ne denli "basarili" olabilmistir? Japonlar, yukarda verilen orneklerin tersine, Bilim Akademileri kurmadilar. Universite ve ozel kuruluslar bunyelerinde gorev yapan Japon bilim adamlari, ortaklasa ve birbirlerine yordam vererek, onceden saptadiklari duzenli sonuclara --saptadiklari cizelgeler icinde-- ulasmasini bildiler. Basarilarini, birlikte calisarak kazanmayi surduruyorlar. 20ci yuzyilda Londra'da bir kume Ingiliz yurttasi, ozel kisi olarak, gecimlerini saglayan gundelik islerini birakmadan, birbirlerinin evlerinde toplanmaya basladilar. Londra'da oturduklari mahallenin adindan esinlenerek taninan bu kume, ozel gorus ve dusuncelerini kisisel ve kumesel olarak kagida doktu, yayinladi. Bloomsbury Group dusunce calismalari, Ingilterenin ve diger Avrupali devletlerin yonetimlerine etki yapti. "Isa'nin dogum gunu" olarak kutlanan Christmas, Aralik ayi sonuna denk gelir. Hristiyanlik oncesi Roma imparatorlugunun, yilin degisik gunlerinde yer alan belirli Senlikleri ve Solenleri var idi. "Isa'nin dogum gunu," eski Roma senliklerinin birinin saldigi "kok" uzerine, Hristiyan kilisesince, "nasilsa toplum her yil "o" gun solen yapmakta; aliskanlik ile bu yeni kutlama'yi da yapar" dusuncesi ile, sonradan "asilanmistir." Hristiyan Dusunce Isverenleri, bu eylem ile Roma dinlerini --Hristiyanlik din'i yararina-- ortadan kaldirmaya calisiyorlardi. Londra'daki Royal Society, Ingiltere ve Avrupanin en ileri gelir dogal bilimler birliklerinden biridir. Her yil, "Isa'nin Dogum Gunu" dolayisi ile, Royal Society uyelerinin birince, Royal Society Christmas Lecture (Isa'nin dogum gunu[nu kutlayici] ders[ler]) verilir. Bu dersler'in din ile uzaktan-yakindan iliskisi yoktur. Ingiltere'nin en-yeni kusagini, genc yas'ta dogal bilimlerle tanistirmak amacini guder. Bu dersler TV yolu ile de genel olarak toplum'a aktarilir. Royal Society, bir Dusunce Isverenleri kumesi olarak toplum'a katkida bulunur. Goruldugu gibi, Dusunce Isvereni degisik kimlikli, amacli ve kaynakli olabiliyor. Neden bu kadar kisi yasamlarini bilerek-istiyerek guclestiriyor, diger islerini ve dunya zevklerini bir yana birakarak bir Dusunce Isvereni olmak icin bilincli olarak calisiyor? Bu soru'ya karsilik verebilmek icin, ek sorular'a gerek var: "Dusunce" nedir? Dusunce "yontemleri" nelerdir? Dusuncenin "amaclari" nasil saptanir? "Susadim. Bir bardak su iceyim" diye "dusunen" bir kisi, Dusunce Isvereni midir? Gunluk TV yayinlarina bakip, ozel olarak yorum yapan bir kisi Dusunce Isvereni olabilir mi? Eger bu kisi bu yorumlarini yazip, gazete ya da TV de yayinlatabilse, bu ozel kisinin dusunceleri Dusunce onderi olabilir mi? Bir kisi'nin Dusunce Isvereni olabilmesi icin "diplomali" olmasi gerekir mi? 1919-1924 Turk Bagimsizlik Savasi basladiktan sonra, Osmanli doneminde imzalanan anlasmalar cercevesinde, Erzurum'a bir uluslarasi gozlemciler kumesi gelir. Erzurumlularla, Turkce bilen cevirmenler yardimi ile konusmaya calisirlar. Gozlemcilerin bas'i, "...siz Turkler buralara [kucuk Asya'ya] hem yeni geldiniz, hem de azinlik durumundasiniz..." turunde soz eder. Erzurum belediye baskani bu sozleri duyar, karsilik verir: "...Bey, Erzurum'un olusu de, dirisi de Turktur; gidip mezar taslarina da bakalim..." Bu Erzurum belediye baskaninin okuma-yazmasi bile yoktur; buna karsilik, uluslararasi duzeyde yuksek egitim gormus ve olculur basari kazanmis, dusunce kullanan kisileri yenmesini bilmistir. Dusunce ve anlatim yeteneklidir. "...Bey, Erzurum'un olusu de, dirisi de Turktur; gidip mezar taslarina da bakalim..." bulusu ile, tam anlami ile Dusunce Isvereni olmustur. Bu ornek (ayrintilari, 1919- 1924 Turk Kurtulus Savasi komutanlarindan Kazim Karabekir'in Istiklal Harbimiz kitabindadir), ikinci basamakta da dusundurucudur. Eger Erzurum mezarliklarinda mezar taslari Turkce olmasa idi, ya da bu mezar taslari-mezarliklar (gunumužde Sirplar- Bosnaklar arasinda yer aldigi gibi) Erzurum'u kisa bir sure once isgal altinda bulunduranlarca --tarihi silmek icin-- ortadan kaldirilmis olsa idi, bu gorus gecerli olabilirmiydi? Buna karsilik, en yuksek duzeyde egitim gormus kisilerin, soluk alir gibi, el-ile-tutulur-goz-ile- gorulur bir is yapmadan, kendiliklerinden Dusunce Isvereni olabilecekleri de on'e surulebilir mi? Karsilik diger bir soru: Belgeleri ile bir dusunce ileri suren bir kisi, bir dusunce'yi ileri surdugu gun "basarili" sayilip el uzerinde tutulur mu? Ingiliz bilim adami Darwin (1809-1882), Evrim'in Kokenleri (Origins of Species) baslikli kitabini yazdiktan sonra, Ingiliz (Anglican) kilisesinin en yuksek basamak uyelerince "cehalet"le, "Allahsizlik"la suclanmis, yargilanmis idi. Aradan bir sure gectikten sonra, "Yanlis hesap Bagdat'tan doner" deyimini andirircasina, Darwin'in gorusleri belirli toplumlar icinde kok saldi ve bir bolum dogal bilimlere temel oldu. Darwin'in ardindan giden bir kume Dusunce Isvereni de, "Toplumsal Darwincilik" dusuncesini ileri surerek, toplumlarin "orman kanunlari" cercevesinde yasadiklarini, ancak dusuncesel ve beden bakimindan en saglam ve guclu olan toplumlarin yasamlarini surdurebileceklerini vurguladilar. 19cu yuzyil sonlarinda, bu "Toplumsal Darwincilik" ABD Dusunce Isverenlerinin temel kuramlari arasina girdi. Bu arada, Galileo'nun (1564-1642) da, bilimsel buluslarinin Katolik kilisesi temel inaclarina aykiri geldigi icin, yargilandigini ve evine hapsedildigini unutmayalim. Bu olay uzerinden 300 yil'i askin bir sure gectikten sonra, Vatikan Katolik kilisesi ruhanileri Galileo'nun bulus ve goruslerinin dogru oldugunu, yargilanmasinin yanlis oldugunu acikladilar. Bir Dusunce Isvereni daha "aklanmis" oldu. "Gec olsun da, guc olmasin." Bilindigi gibi, Karl Marx (1818-1873) Almanya'da dogmus ve Yahudi inanclidir. Doktora calismalarini Alman universitelerinde yapmistir. Doktorasini bitirdikten sonra, dusunce ve yazilari gunundeki Alman okuyucularini (Almanlarin, "Alman olmayanlara" karsi tutumlari dolayisi ile de) "kizdirmis" oldugundan Ingiltere'ye goc etmisir. Marx, Londra'da, babasi bir kumas uretim evi sahibi olan Friedrich Engels'in (1820- 1895) surekli para yardimi ile yasamistir. Ingiliz Ulusal Kutuphanesinde yazi calismalarini surdurmus, kendinden once yasamis olan Dusunce Isverenlerinin yayinlanmis yazilarindan, ozellikle Sir Thomas More (1478-1535)un Utopia ve Plato (Isa'dan once ?427- 347?)nun Republic kitaplarindan esinlenmis, okuduklarini butunlestirerek (Engels ile birlikte, Almanca olarak) Komunist Manifestosu'nu yazmistir. "Proleter Diktatorlugunun" Almanya'dan baslayacagina derin inanci var idi. Ruslari oldukca olumsuz acidan elestiren goruslerini kagida dokmus, yayinlamistir. Ancak, Ruslar Marx'a basvurup, uluslararasi Komunist birliginde Ruslari temsil etmesini isteyince, Marx bu gorevi direnmeden ustlenmistir. Marx, Komunist Manifestosunda, her insanin ihtiyacinin yalniz devlet eliyle, "Toplum'un ortak geliri ile" karsilanmasini savunmustur. Buna karsilik, Marx kendi cocuklarini (kizlarini) ozel okullara gondermek icin Engels'den ek para isteyen mektuplar yazmis, ozel okullarda okutmustur. Ozel yasamindaki celiskilere karsin, Marx'in dusunceleri "din duzeyine" yukseltilmis, ardindan yuruyen pek cok "havari" bulmustur. Butun dusunceler, kiyamet gunune kadar yasamak yetenegindedir. Kisiler olur. Dusunceler ise, ozellikle yazili ve basili olarak ortaya atildiktan sonra, pek kolay ortadan kaldirilamazlar. Marxizm de bu kapsamdadir. Marx oldukten sonra, Marx'in ortaya attigi kavramlar --ornegin "proleter diktatorlugu" ilkesi-- uyarinca kurulan SSCB (1924-1991?), Marx adini (Roma imparatorlugunun uygulamalarindan esinlenerek) degisik sehirlere, universite ve okullara vermis, Marx adina arastirma enstituleri kurmustur. Kisacasi, Marx (gene Roma imparatorlugunda bulunan ornekleri gibi) tanrilastirilmis, Marx adina SSCB tarafindan bu yollardan degisik "tapinaklar" dikilmistir. Marx'in ortaya attigi komunist kavramlar SSCB devlet organlari eliyle, Lenin (Vladimir Ilich Ulyanov, 1870-1924) ile baslayarak, diger ulkelere "dusunce disi guc kullanmak" yolu ile de ihrac edilmis, degisik ulkelerde uygulanmistir. Bu "ihracat" icin Beden Iscileri Birlikleri de "Dunya Iscileri, Birlesin; Zincirlerinizden Baska Kaybiniz Olmayacaktir" gibi deyimlerle, komunizm'e karsi gelen toplumlarin Dusunce Isverenleri ile "vurusturmak" yolu aranmistir. Bu vurusma'nin "dusuncesel" ortamdan cok, sokaklarda ve silahli olarak yer almasina da calisilmistir. Lenin de oldukten sonra, sirasi geldigi icin, "tanrilastirildi." SSCB'ye devlet konugu olarak gelen diger devlet baskanlari bile, icinde Lenin'in govdesinin kalintilari bulunan, Moskova'nin Kizil Meydanindaki "Lenin bas tapinagina" goturulerek "SSCBnin kurucusu'nun saygisi'na ani" adi altinda "tapinmaya" zorlandilar. Gunumuzde SSCB "imparatorlugunun" "coktugu" ya da ortadan kalktigi soyleniyor. Dogru olabilir. Bununla birlikte, SSCB'nin kurulmasina dolayli olarak da olsa onayak olan Marx'in (ve, Lenin'in) dusuncelerinin ortadan kalktigi soylenemez. Marx ve Lenin'e dikilmis butun tapinak ve heykelleri ortadan kaldirilmis olsa bile, onayak oldiklari olaylar ve ortaya attiklari dusunceler diger Dusunce Isverenlerini calistirmaktadir. Bu da, Dusunce Isverenlerinin birbirleri ile surekli olarak --oldukten sonra bile-- dusunce yaristirmayi surdurmekte olduklarini gosterir. Ayrica, SSCBnin kurulmasi da, "cokmesi" de, yalnizca Ruslarin Dusunce Isverenlerine mi dayalidir? Amerikan gulduru yazari Mark Twain (Samuel Clemens; 1835-1910) bir gozlemde bulunmustur: "[Atilimlari] basarili oluncaya kadar, bir kisinin dusunceleri [ve yontemleri] delilik olarak gorulur" (A man is a crank, until his ideas succeed). Ingiltere'nin Cambridge universitesi muhendislik bolumu ogrenci dernegi de, 1980 lerde Mark Twain'in bu gorusunu odunc alip, kendilerini tanitici bir deyim turettiler: "Bir devrim, bir deli'nin atilimi ile baslar" (A revolution starts with a crank). Bu iki deyimde de kullanilan, "crank" turkce'de "kolcak" anlamindadir: bir "aygit"in "donmeye baslamasini" saglamak icin kullanilir; kullanim amaci, "cevirerek bir aygit'in 'devrim' ('devrilmek') yolu ile donmeye baslamasini" gerceklestirmektir. Kahve degirmeninin kol'u da bu kolcak (crank) turundedir. Eskiden, icten yanma motorlu araclarin "calistirilmaya" baslanmasi da "kolcak" kullanilarak, insan gucu ile saglanirdi. Ek olarak, "crank," deli, sinirli, ya da "huysuz" kisi anlamina da gelir. Kolaylikla gorulebilecegi gibi, Ingiliz ogrenciler, bir soz oyunu yolu ile hem dogal bilimleri dusunce bilimleri ile birlestirmekteler; hem de, dusuncelerin bir taban'da, ortak-bolen duzeyinde, ortak degerleri paylastigini ortaya koymak istemislerdir. Konu ile ilgili gosterilecek ornekler diger acilardan da surdurulebilir. Turk Dusunce Isvereni Omer Seyfettin (1884-1920), Osmanli imparatorlugunun 1911- 1912 savasi sirasinda yazdigi bir yazisinda, pirelerin onem ve gereginden soz eder. Seyfettin, bu yazisi ile "pireler olmaz ise, kopekler uyusuk kalirlar. Pire isirdikca, kopek ayaga kalkip pireleri uzerinden atmaga ugrasir," "boylelikle uyusukluk gaflet ve dalaletine dusmekten kurtulur" gorusunu one surer. Seyfettin'in gulduru yolu ile ile yazisinda anlatmaya calistigi gercek de kisaca: bir toplum, "bas'ina gelen agrilari" iyi etmek yoluyla "arilasir." Once varligini, sonra da bolunmezligini korumak yolunda adim atar. Cunku, bir toplum'un bolunmesi, o toplum'un ortadan kalkmasinin ilk basamagidir. Dusunce Isvereni yetistirilebilir mi, yoksa Dusunce Isvereni yalnizca anadan dogma Dusunce Isvereni midir? Bir kisinin, dogustan ne kadar Dusunce Isverenligine yatkin olup-olmadiklarini bugun bilemiyoruz. Kalitim bilimcileri, bir kisinin dogmadan once, ilerde ne gibi bir yasam surecegini saptamak yontemlerini gunumuzde arastirmaktadirlar. Kalitim bilimciler ugraslarini surdure-dursunlar, goz ardi edilemeyecek gercekler vardir. Bir toplum yasamini surdurmek istiyor ise, Dusunce Isverenleri yetistirmekle gorevlidir. Ancak egitim yolu ile Dusunce Isvereni yetenekleri en yuksek duzey'e cikarilabilir. Dusunce Isverenleri, oz varligini bilen, bu varligi yasatmak ve dunya duzeyinde gelistirmek isteyenler arasindan cikacaktir. Bu bir "eleme"dir. Yalnizca bir tek ayak-topu takimi en ust duzeyde basarili olacaktir, birinci gelecektir. Dusunce Isverenleri, dunya duzeyinde yarismalara katilmakla sorumludurlar. Her gun, uzerinde calistiklari konularda sinavdan gececeklerdir. Bu tur yarisma dogaldir, dunya duzeninin gerceklerindendir. Butun toplumlar, bu yarismaya katilacaklardir. Baska secim yoktur. Bir Dusunce Isvereni basagrisi cekmeden is yapabilir mi? ABD baskani Harry Truman (1844-1972; baskanligi: 1945-1953), 1948 yilinda ABD Demokrat Partisi Baskan adayi idi. Truman bir secim konusmasi yaparken, siyasal dusunce karsit'i olan Cumhuriyetci Partililerin yapmadiklarini, yapmaktan kacindiklari isleri ozetler. Secmenlerden biri Harry Truman'in soylediklerini begenir, ve dinleyici toplulugu icinden Harry Truman'a seslenir: "[Sana] karsi gelenlere cehennem azabi cektir, Harry" (Give them hell, Harry). Harry Truman karsilik verir: "Ben gercekleri soyluyorum. Bana karsi gelenler, bunu cehennem azabi olarak goruyorlar" (I tell the truth, they think it is hell). Truman, bu secim'i kazandi. Truman'in gorev suresinin bitmesinden sonra, Cumhuriyetci parti'den olan Eisenhower (1890-1969) ABD Baskan'i (1953-1961) secildi. Bir toplum oz yonetimine ilgi gostermez, oz yonetimine ozen ile katilmaz ise, bu vurdumduymazligi sonucu basina geleceklere sorgusuz ve yakinmasiz katlanmak durumundadir. Toplum, oz yonetimine katilmak icin de, bilgi edinmelidir. Hastaliklari onlemek icin asi yapilir. Cicek hastaligina karsi yapilan asi yontemi Turkler tarafindan gelistirilmis [Ingilterenin Osmanli imparatorluguna yolladigi Buyukelcisinin karisi olan Lady Mary Wortley Montagu (1689-1762) tarafindan once Ingiltere'ye] sonra da dunya'ya yayilmistir. Bilindigi gibi, cicek asisi, cicek hastaligina yakalanmis bir kisi'den [hastaligin gostergesi olan "cicek"ten] alinacak hastalikli bir doku'yu, bu hastaliga yakalanmamis bir kisinin bunyesine katistirmak ile yapilir. Amac saglam kisi'yi hasta etmek degildir; cicek hastaligina yakalanmamis kisinin cicek hastaligina bagisiklik kazanmasina yardimci olmaktir. Bu yontem, dusunce savaslari icin tam anlami ile gecerlidir. Bu gorus bir "aldatmaca" degildir: Dusunceler dunya uzerinde surekli olarak birbirleri ile savas ederler. Once, oz varligini bilen, saglikli bir toplum ile is'e baslanilir. Bu toplum'u "dusunce" yolu ile gelebilecek "toplumsal hastaliklara" karsi asilamak icin, dusuncelerin kokenleri arastirilir. Bu tur "toplumsal hastaliklarin" nedenleri ve sonuclari yazili olarak topluma aktarilir. Ogrenilmesi gerekli veriler bulunur, uygulamaya konulur. Toplum da boylelikle "asilanmis" olur. Bu tur isleri yapmak da Dusunce Isverenlerinin gorevidir. Cicek asisi konusunda Turkler, toplum olarak Dusunce Isverenidirler. Ancak, bir tek Turk Dusunce Isvereni ya da Dusunce Isvereni kumesince, Turk toplumunun ya da bir Turk Dusunce Isvereninin bu basarisi ayrintilari ile belgelenmemistir; dunya'ya genis kapsamda yazili-basili olarak sunulmamistir. Turk toplumunun Cicek Asisi gibi, insanlari ve dunya sagligini yakindan ilgilendiren bu Dusunce Isverenligi belgelenip dunya'ya sunulmaz ise ne olur? "Varligi" bilinmeyen, basarili oldugu anlatilmayan bir toplum, "var" olabilir mi? 18 ve 19cu yuzyillarda Fransiz Dusunce Isverenleri buyuk capta calismis, olaylar baslatmislardir. Bunlarin arasinda Fransiz Devrimini gorebiliriz. 1789 Fransiz Devrimi en az iki bakimdan onemlidir 1) "cogulcu" ile "tek yonetici" devlet anlayislari arasindaki cekisme; 2) "tek kutsal kitab'a dayali dunya gorusu" ile "din'in tek basina egemen olmadigi" dusuncelerine dayali yonetim duzenleri arasindaki yaris. Fransiz Devriminin kokunde yatan dusunce akimlarinin kaynaklari arasinda ozellikle Alman Dusunce Isverenlerinin calismalari vardir. Fransiz Dusunce Isverenleri, Alman Dusunce Isverenlerinin calismalarindan genis olcude yararlandilar; bilgi alis-verisinde bulundular. Birbirlerinin ulkelerinde konuk olarak oturdular, universitelerinde de okudular. Bununla birlikte, Fransiz-Alman Dusunce Isverenleri, birbirlerinin ardindan koru-korune gitmiyorlardi. Fransiz Dusunce Isverenleri, Fransiz dil'ine buyuk onem veriyorlar, dusuncelerini duzgun Fransizca kullanarak gelistiriyorlardi. Dil, bir tolum'in mayasinin arilastirilmasi ve gelistirilmesi icin de en onemli gerectir. Fransiz Dusunce Isverenleri, gerekli "asi" yi aldiktan sonra, gelistirdikleri dusunceleri Fransiz gerceklerine Fransizca aktarmis, uygulamislardi. Yeni dusunce buluslari icin yeni sozcukler yaratilmasi dogaldir. Diller egitim yolu ile gelisir. Her toplum'in Dusunce Isverenleri, yeni dusunce yontem ve kavramlarini, oz toplumlarinin diline, toplumlarinin anlayacagi deyimler kullanarak aktarmakla da sorumludur. Alman Dusunce Isverenleri, en az Fransiz Dusunce Isverenleri kadar bu konulara onem vermisler, yeni olusan dusunceleri aciklayabilmek icin Almanca deyimler yaratmislardir. Sozcuk ve kavramlari oldugu gibi, su katilmamis bicimde, diger dillerden "odunc almak" ne denli dogrudur? Sorgusuz odunc alinan sozcukler sonucu gelismeyen bir dil de, calismayan beden gibi gucsuzlesir. Dil'i olen toplum'un gelecegi ne olabilir? Karmasik dil kullanmanin, bilgi'nin, dusunce yeteneginin, ve egitim'in gostergesi olmadigini Omer Seyfettin de biliyordu. Kolay anlasilir yazi ve konusma dil'inin, kisinin egitim'in en yuksek basamaginin gostergesi oldugu inancinda idi. Bu yuzden Seyfettin, ari Turkce atilimina katilarak Turkce'nin gelistirilmesine calisiyordu. O kadar ki, bir gun "lugat paralayarak" "agdali" konusan bir meslektasina, arkadas toplulugu icinde cikismis idi: "Cancagizim, neden oyle sozluk gibi konusuyorsun?" Ingiltere'nin 1980lerdeki basbakan'i Lady Margaret Thatcher, "Eger bir yazi kolay okunuyor ve aktardigi bilgiler iyi anlasiliyor ise, yazarinin da olgun oldugunu gosterir" demekle, Seyfettin'in gorusune de katilmistir. Fransiz Devrimi Fransa icinde hizini alip yerine oturduktan sonra, Fransiz toplumu ve Fransiz aydinlari, dunya duzeyinde etkilerini gostererek dunya capinda Dusunce Isverenleri durumuna geldiler. Gene eklenmesi gerekir ki, Fransiz Devriminin temelinde yatan dusunceler, Amerikan Devriminden (1776) de buyuk olcu'de etkilenmistir. (Ayrica, gunumuz Fransiz sarap-uzumu asmalarinin da tarimsal koken olarak "asi"li, "Amerikan" oldugu bilinir). Amerikan Devriminin ilkeleri Paris'e Amerikali Dusunce Isvereni Benjamin Franklin (1706-1790) ve Amerikan Devriminde Amerikalilar yaninda carpisan Fransiz soylusu La Fayette (1757-1834) yolu ile de gelmisti. Fransiz Devrimi, ayrica, diger Avrupa kokenli (ornegin, Italyan) Dusunce Isverenlerinin katkilari ile de etkilendi. Dusuncelerin sinir tanimadigini en iyi gosteren orneklerden birini daha boylece gormus oluyoruz. Unutulmamasi gerekir ki, butun bu orneklerde yer alan olaylar, Dusunceleri yaratan Dusunce Isverenlerinin ana dillerinde yazilmis idi. Bu Dusunce Isverenleri, birbirlerinin dillerini cok iyi biliyorlardi, bu dillerde uluslararasi duzeyde yazisip yayin yapiyorlardi; ama, toplumlari icin, oz dillerini yenilikleri ile birlikte kullaniyorlardi. Ayrintilari, gunumuzde ABD Kongre Kitapligi Baskan'i olan, daha once universite ogretim uyeligi yapan James Billington'un yazdigi Fire in the Minds of Men kitabinda belgelenmistir. Fransiz Dusunce Isverenlerinin dusunceleri basildi, yayinlandi. Basilan bu dusunceler, diger dillere, bu arada 19cu yuzyil icinde Turkce'ye de aktarildi. Tanzimat (1839-1876? 1909?), dolayisi ile Osmanli devleti icindeki "yenilesme" calismalari uzerinde etki gosterdi. Tanzimat'in kokenleri tartisilabilir; bu akim'in kendi basina tam anlami ile basarili oldugu soylenemez. Turk atasozu: "Sokma akil, dokuz adim gider." Abdulhamid II (1842-1918) 31 Mart Olay'i sonrasi Selanik'ten yol'a cikan, icinde Mustafa Kemal (1881-1938) ve Omer Seyfettin gibi subaylarin da bulundugu Hareket Ordu'sunca 1909 da taht'tan indirilinceye kadar, Tanzimat'in getirdigi yeniliklerin cogunlugunu sondurebildi. Bununla birlikte, 1919-1924 Turk Kurtulus Savasinin basini cekenler, "Tanzimat" surecinde ozellikle Istanbul'da kurulan okullarda okudular, ilerde yapacaklari atilimlarin kokunde yatan dusunceleri bu okullarda mayalandi. Abdulhamid'in "sondurme calismalari" bir yerde basarisiz kaldi; dusuncelerin olumsuzlugunu gene vurgulandi. Aci'yi toplum cekti. Gunumuzde toplum onderleri arasinda sayilan, yuksek egitim gormus diplomali kisiler icinde, "politika'yi partiler yapar, ben karismam" tutumlu olanlari yok degildir. Toplumlar, tarih boyunca bagimsizlik kazanmak icin ugrasmislardir. Amerikan, Fransiz Devrimleri bu istegin birer gostergesi oldugu gibi, bu yondeki gunumuz'e en yakin ornekleri Ikinci Dunya Savasi sonrasi Dogu Avrupa ve SSCB icindeki tutsak kalan uluslar vermistir. Bu toplumlar, tek bir kisi --ornegin, Hitler-- ya da kucuk bir yonetici kumesinin toplumlari "kaba guc yolu" ile yonetiminden --ornegin, SSCB Politburosu-- siyrilmak, yonetimi oz ellerine almak icin vurusmuslardir. Bu da, "politika'yi siyasi partilerin eline birakmak" ile gerceklesmemistir. Adi uzerinde oldugu gibi, "Cogulcu Yonetim," toplum bireylerinin yonetime katilarak, yonetimi ellerine alarak yapabilecekleri bir istir. Bu isten, "oz yonetimine olumlu acidan katilmaktan" kacinanlar, boyunduruk altinda yasamakla yukumludurler. Bu "olumlu atilim"in ne olacagini, toplum ve kisiler oz mayalarina bakarak, toplum'u olusturan ortak mayalari uyarinca sececeklerdir. "Maya"siz olan toplum yasayabilir mi? 1776 Amerikan Bagimsizlik Duyurusu (Declaration of Independence) Philadelphia sehrinde yazilirken, Benjamin Franklin de bu ugras'a katilanlar arasinda idi. 23 Nisan 1920 de, Ankara'da yeni kurulan TBMM de oldugu gibi, Amerika'da yeni kurulacak yonetim duzeni'nin ne olacagi onceden belirlenmemis idi. Bir kesim, George Washington'un "Kral" olmasini ongoruyordu. Sonuc, Amerikan toplum'unca dort goz ile beklenmekte idi. Son toplantidan cikan Benjamin Franklin'in yol'u, bir hanim tarafindan "[Duyuruda kesinlesen] Yonetim duzeninin niteligi nedir" sorusu ile kesilir. Franklin karsilik verir: "Cumhuriyet, hanimefendi; eger koruyabilirseniz." Eger bir toplum oz mayasina dayali dusunceleri uretemez, oz mayasina dayali Dusunce Isverenleri yetistiremez ise, o toplumun gelecegi ne olacaktir? Gelismelerin yer almasi kacinilmazdir. Yalnizca bir dil'den digerine ceviri yapmak yolu ile Dusunce Isvereni olunabilir mi? Bir toplumun Dusunce Isverenlerinin ortaya attigi dusuncelerin diger dillere de cevrilmeleri gereklidir, onemlidir. "Asi yapmak" yonteminin bir parcasidir. Bir toplum'un oz Dusunce Isverenleri, Dusunce ve goruslerini dunya duzeyinde ve dunyanin en cok konusulur dillerinde de "tercume 'kokmayan' duzende" yayinlarlar. Yoksa, Dusunce Isverenleri birbirleri ile baska duzeyde nasil tartisacak, anlasabileceklerdir? "Egitilmis" ve "mayali" "koklu" olduklarini bu yoldan "gostermelidirler." Mayasi bozuk, ya da "mayasi olmayan" kisiler ne denli basarili olabilir, saygi gorebilir? Birlesik Krallik Dusunce Isvereni Edmund Burke (1729-1797) bir toplum'un kurumlarinin, o toplum'un genel egitim ve varliginin duzeyini ve niteligini gosterdigini de vurgulamis, eklemistir: "bir toplum'un ucuruma yuvarlanmasi icin, yalnizca o toplum bireylerinin [su'ya-sabun'a dokunmamak istegi ile] hic bir is yapmamasi yeterlidir." Muzik te, bir toplum'un ana kurumlarindan biridir, maya'sinin temel taslarindandir. Mustafa Kemal Ataturk, "Bir toplum'un dunyadaki gelisemeleri anlayabilmesi icin, muzikteki degisiklikleri saptamasi gerektir" demistir. Ataturk'un bu gorus'unun ilk bakista gorulmeyen derinligi vardir. Muzik, bir toplum icindeki "yon dalgalanmalarinin," "maya savaslarinin" gostergesidir. Bir toplum'un, diger toplumlarin ezgilerini oldugu gibi oz maya'si icine alir ise, sonuc ne olur? Toplum, begendigi ezgilerin koklerini ve niteliklerini de yakindan bilmelidir. Maya'sinin ne gibi etkenler altinda kaldigini, ne gibi yonlere gittigini, bu etkilerin nereden geldigini bu yol'dan da anlayacak, belirleyecektir; sonuclar cikaracaktir, yeni atilimlara girisecektir. Bir Dusunce Isvereni'nin ortaya attigi (yeni ya da eski) "Dusunce"nin genel olarak toplum'a "yararinin" degerlendirilmesinin yapilmasi kacinilmazdir. Ince- eleyip, sik-dokuyarak, "Dusuncelerin" diger veriler isiginda toplum'a yarar-zararlari yazili olarak karsilastirilir. Bir dusunce'nin toplum'a "yarar" ya da "zarar"inin olup-olmadigini anlayabilmek icin, toplum once oz amaclarini ve maya'sini bilmelidir. Dusunce Isverenlerinin en onde ele almasi gerekli olan is, toplum'a sozculuk etmeleridir; toplum'un dunyada yer almakta olan olay ve gelismeleri anlamalarina yardimci olmaktir. Dusuncelerin "iyi" ya da "kotu" olarak ayirimlarinin yapilmasindan daha cok, dusuncelerin tartismalarinin yapilarak ayrintilarinin anlasilmasi daha onemlidir. Bu yol, "Asi yapmaya" bir baska yon'den de yardimci olacaktir. Ancak, bir de hastaligin bas vermesine neden olacak ortamlari da ortadan kaldirmak gerekir. Yalniz, ornegin, kolera'ya karsi asi yapmak yetersizdir. Kisa sureli bir "cozum"dur. Uzun sureli calisma olarak, kolera'nin patlak vermesini onlemek gerekir; calisir lagimlarin dosenmesi ve lagimlarin getirdigi akintilarin temizlenmesi icin aritma kuruluslarinin yapilmasi kacinilmazdir. Dusuncelerin yazili olarak degerlendirilmesi, basim-dagitim yoluyla bu degerlendirmelerin acikca topluma aktarilmasi, bir toplum icin "iyi" ya da "kotu" secimlerinin yapilmasinin en uygun yoludur. Yeter ki, toplum'un Dusunce Isverenleri bu gorev'i yerine getirebilecek yetenekte olsun. Dusunce Isvereninin varligi ve gucu, topluma yapmak istedigi katkidan oteye gidebilir mi? Neden bir kisi, ya da kume, Dusunce Isvereni olmak icin varligini harcasin? Toplum'a olan sorumluluk gereginden mi, yoksa, kisisel olarak elde edebilecegi "kazanc" tan mi? "Bu kazanc" ne olabilir? Bu tur sorular da o kadar onemli degildir. Onemli olan, bir toplumun oz bunyesi icinden cikacak Dusunce Isverenlerini titizlikle incelemesi, degerlendirmesidir. Yalniz "diger" toplumlarin Dusunce Isverenlerini degerlendirmek yeterli degildir. Dusunce Isverenleri, birbirlerinin dusuncelerini surekli elestirecek ve denetliyeceklerdir. Dusunceler "kureseldir." Toplumlar, Dusunce Isverenlerini "sinavdan gecirecektir." Bu uc yonlu dusunce ugras'i, Dusunce Isverenlerinin bilgi ve dusuncelerini "kotu"ye kullanmalarini onleyecektir. Bir toplum bu uc'lu denge'yi kurmayacak olursa, bagimsiz olarak yasamini surdurebilir mi? Nasreddin Hoca, komsusunun kazan'ini odunc alir. Kullandiktan sonra, kazan'in icine bir tencere koyar ve komsusuna geri goturur. Komsu saskinlikla sorar: "Hoca, bu ne?" Nasreddin Hoca kisaca karsilik verir: "senin kazan gebe imis, dogurdu." Komsu hic direnmeden kazan'i da, tencereyi de alir. Aradan bir sure gecer, Nasreddin Hoca gene kazan'i odunc ister. Komsusu istekle kazan'i getirir, verir. Aradan uzunca bir sure gecer, Hoca'dan ses cikmaz. Komsu, Nasreddin Hoca'nin kapi'sinin ip'ini ceker: "Hoca, kazan bana gerek." Nasreddin Hoca, uzgun: "sorma, komsu, senin kazan oldu." Komsu, kizgin, bagirir: "kazan nasil olurmus ki?" Nasreddin Hoca karsiligi yapistirir: "dogurduguna inandin, oldugune neden inanmazsin?" Bir toplum'un her uyesi, Ornegin, bir muslukcu, Dusunce Isvereni olabilir mi? Her Dusunce Isvereni, bir mutfak muslugunun damlamasini durdurabilir mi? Her iki ornek icinde gorulebilecegi gibi: bir Dusunce Isvereni, mutfak muslugunun damlamasini durabilecegi gibi; muslukcu da Dusunce Isvereni olabilir. Arandiginda, cok ornek bulunabilir. Kazanc toplumundur. Benjamin Franklin ve Thomas Edison'un (1847-1931), gecim sikintilari dolayisi ile, ilkokul ogrencileri olarak "okul calismalarina" son verdiklerini belirtelim. Ancak, bu gibi kisiler, kendilerini yetistirmeyi de cok iyi bilirler ve icinden ciktiklari toplumlara da icten ve koklu olarak bagli kalirlar. Franklin ve Edison, basarilarinin uluslararasi duzeyde olmalarina ve dunya duzenini geri donulmeyecek kadar temelden degistiren bulus ve calismalarina karsilik, maya olarak koyu Amerikali idiler ve Amerikali kaldilar. Kisa bir sure icinde, Koc Universitesinin Istanbulda kuruldugu dunya'ya duyurulmaya baslandi. Sayin Vehbi Koc, bu atilimi ile, yalniz basarili bir Turk is-adami olarak kalmiyor; Dusunce Isverenligine de adayligini koyuyor. Bu turdeki diger basarili is kuruluslarin da bu yolda calismalari oldugu yakin gunlerde agizdan-kulaga yayiliyor. Icten kutluyoruz. Bir toplum'un icinde, dogustan Dusunce Isvereni olan kisiler de bulunabilir. Omer Seyfettin, hayatinin son yillarinda Istanbulda bir lise'de edebiyat ogretmenligi de yapti. Ayrintilar, Tahir Alangu'nun yazdigi Omer Seyfettin kitabinda yer alir. Seyfettin, yonetimine katildigi kurumlarin ozellikleri dolayisi ile, pek cok olay'in icyuzunu ve meselenin cozum yolunu biliyordu. Bir gun: "...Ilim baska, alim baska; irfan baska, arif baska..." diye bir deyim yaratmis; dilinden dusurmez olmus. Seyfettin muteakip haftalardan birinde ogretmenlik yaptigi lise'nin Muallimler Odasi'na girer, ve onemli bir aciklamada bulunur: "...Avusturya'dan vagonlar dolusu seker geliyor..." Seyfettin'in yuksek makamlardaki siyasi kisiler'e de yakinligi bilindiginden, aylardir seker'i ruyalarinda goren diger muallimler cok mutlu olurlar, sevinc ile, "...nasil birkac kilo ya da birer cuval alabileceklerini..." Seyfettin'den sorarlar. Seyfettin karsilik vermez. Az sonra, lise'nin kidemli hademelerinden biri Muallimler Oda'sina girer. Seyfettin, muallimleri cok sevindiren bu bilgi'yi, oda'da bulunanlarin onunde hademe'ye de verir. Hademe'nin karsiligi: "...inanma bey'im; Avusturya'nin sekeri olsa, kendi yer..." Seyfettin muallimlere doner, ve aciklamada bulunur: "...Ilim baska, alim baska; irfan baska, arif baska... Sizler ilim ve irfan sahibisiniz. Soyledigime inandiniz. Bu adam alim degil; ama arif. Dolayisi ile soyledigimin icyuzunu, dogru olmadigini, kolaylikla gordu..." Hic bir Dusunce Isvereni, bu yazida ele alinan kural ve gozlemlerin uzerinde degildir. Her Dusunce Isvereninin calismalarinin, butun Dusunce Isverenlerince, ve toplum'ca, dusunce kuramlari ve uygar tartisma duzenleri icinde, toplum'a acik olarak, ince elenip-sik dokunmasi gereklidir. Bu tur "Eleme" ve degerlendirmeden gecmeyen Dusunce Isvrenleri'nin dusunceleri, ilerde dunyadaki toplumlarin kanlari ve canlari ile yuksek kerte'de odeme yapmalarini gerektirebilir. "Akilsiz Bas'in Ceza'sini, Ayaklar Ceker."This counter has been placed here on 25 February 1999