İNKILÂBÇILIK İLKESİ - AÇIKLAMALAR
(1)- İNKILÂBÇILIK, ATATÜRK'ün en bariz vasıflarından biridir.
İNKILÂB, kalb kelimesinden gelir, DEĞİŞME demektir... Tümden ŞEKİL VE ÖZ DEĞİŞTİRME anlamına gelir... Ama bu DEĞİŞME, hiç bir zaman kötüye olamaz!.. Her yeni alınan şekil eskisinden iyidir... Sadece iyi olmakla da kalmaz, çok iyidir!..
İNKILÂB'ın ikinci özelliği EĞRETİ OLMAMASI'dır... Yani bir köylüye frak giydirmek İNKILÂB olmaz!.. İNKILÂB sırıtmaz!.. Komik durmaz... Hem değişen mutludur, rahattır; hem de ona bakan bir tuhaflık görmez.
İNKILÂB kavramına en uygun benzetme, İPEKBÖCEĞİ'nin TIRTIL iken KOZA'dan çıkıp KELEBEK olmasıdır... TIRTIL sürünen bir haşere iken, KELEBEK hem görünüşü güzel, rengarenk kanatlı, hem de uçabilen bir varlıktır!.. Kendi kozasını deldiği, uçtuğu için mutludur, gören de yadırgamaz, zevkle seyreder.
İşte bu yüzden biz, ATATÜRK'ün her yaptığını hemen İNKILÂB diye kabul etmeyiz... Ancak bu konuyu burada tartışacak değiliz... Biz burada daha önce yaptığımız gibi, ATATÜRK'ün ifadelerindeki doğrular üzerinde durup, GERÇEK İNKILÂBLAR'ın nasıl olması gerektiğini inceliyeceğiz.
ATATÜRK, bu ifadesinde TÜRK İNKILÂBI'nı DEVLET'in ve MİLLET'in aldığı yeni şekil ve anlayış olarak belirtmiş. DEVLET, MİLLİ İRADE ve MİLLİ HAKİMİYET'e daha fazla önem veren CUMHURİYET sistemine geçmiş, YABANCI HEGEMONYASI'ndan kurtulma çabasına girmiştir... MİLLET ise OSMANLI TEB'ASI ve MÜSLÜMAN ÜMMETİ, bir MİLLİYETSİZ TOPLUM halinden çıkıp TÜRK MİLLETİ olmuştur.
Bu GERÇEK bir İNKILÂB teşebbüsüdür!.. ATATÜRK'ün TÜRKÇÜLÜK ve TAM İSTİKLÂL ilkeleri gereği gibi uygulanabilseydi, bu İNKILÂB hedefine ulaşacaktı!..
Ne yazık ki, daha önce uzun uzun anlattığımız sebeplerden dolayı bugün ne DEVLET MÜSTAKİL'dir, ne de MİLLET bütünlüğüne sahiptir. Her türlü bölücülük, etnik kimlik mücadelesi, AB ve ABD uşaklığı, gerçek TÜRK İNKILÂBI'nı sekteye uğratmaktadır.
ATATÜRK'ün bütün diğer "inkılâb" diye geçen uygulamaları, MİLLİ DEVLET inkılâbının başarıya ulaşması için yapılmış değişikliklerdir... TÜRKİYE'de "mozaik"ten, "ayrı kültür ve diller"den söz edip, sonra harf "inkılâb"ını, şapka "inkılâb"ını kutlıyanlar, ATATÜRK'ü hiç anlamamış kimselerdir!..
ATATÜRK'ün BATI'dan aldığı takvim, harf, kıyafet gibi şekli özellikler, ancak ve sadece TÜRKİYE'nin BATI'da gelişmiş TEKNOLOJİ'yi kısa zamanda alabilmesini kolaylaştırmak amacına yönelikti... İkinci amaç da BATILI ülkelerin baskısını azaltmaktı... Bunu dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü, "BATILILAR devrimler tutmadı sanırsa, yandık" diyerek özetlemişti... Doğru mu, yanlış mı tartışılabilir, ama bu değişiklikler asla BATI KOPYACILIĞI'na emsal teşkil etmemelidir!..
(2)- Bir İNKILÂB niçin yapılır?.. İnkılâbçı olduğunu iddia edenlerin, ATATÜRK "ilkeleri"ni savunduklarını söyliyenlerin ilk cevap vermesi gereken soru budur!... Ancak cevabını pek bilen çıkmaz... Çünkü kendisinin herhangi bir görüşü olmadığı gibi, ATATÜRK'ün sözlerini de incelemiş olanı da azdır.
Halbuki sorunun cevabı basittir... İNKILÂB-ŞEKİL VE ÖZ DEĞİŞTİRME, YENİ VE ÜST BİR MERTEBEYE ÇIKMA olduğu için, zaman içinde değişemiyen ve olduğu yerde sayanlar, ne kadar zengin ve güçlü olurlarsa olsunlar, gerilemeye mahkumdur!..
ATATÜRK'ün İNKILÂBÇILIK anlayışı bu yüzden SÜREKLİ YENİLENME demektir... ve Troçki'nin, Mao'nun "sürekli devrim" prensibinden çok önce ortaya atılmıştır!..
Biz bu anlayışla hareket etmediğimiz için, hâlâ istediğimiz noktaya ulaşamadık... ÇİN ise, Mao'nun ölümünden sonra onu dışlamasına rağmen, bu prensipten vazgeçmedi... Komünizm bütün dünyada yıkıldı, ama ÇİN derhal zamana ve yeni şartlara uyum sağlıyarak diğer sosyalist ülkelerdeki sıkıntılara düşmedi!.. Üstelik eskiden olmadığı şekilde, 10 milyon km. kare toprak üzerinde yaşıyan 1.2 milyar insanın refah düzeyini yılda %10-15 arası yükselterek bütün dünyayı şaşırttı... BATI'yı korkuttu!.. Bütün bunlara önderlik eden kişi de 90 yaşındaki Deng Sia Ping idi!.. Yani İNKILÂBÇILIK yaşla da ilgili değildir!..
İşte bu GERÇEK İNKILÂB'tır!.. Yoksa BATI istiyor diye işi gücü bırakıp "demokratikleşme", "insan hakları" ile uğraşmak, değerli kaynak ve zamanı ziyan etmek; her şeyden önemlisi insanımızın aklını karıştırmak, yanlış hedefler göstermek, bizce İRTİCA'dır, GERİCİLİK'tir!..
Ama biz daha sorumuzun asıl cevabını vermedik... ATATÜRK, MEDENİYET YARATAMIYAN MİLLETLER YOK OLURLAR, diyor!.. Başkasının medeniyetini taklit edenlerin, kopya edenlerin, ona özenenlerin, kültür ithal etmekle kurtuluş umanların çabasının boşa olduğunu, MİLLET'i ve DEVLET'i kurtarmaya yetmiyeceğini söylüyor!.. Yepyeni, kendine has bir MEDENİYET yaratamıyan milletler gerçekten geçmişte de yok olmuşlardır, bugün de esameleri bile okunmaz!..
İşte ATATÜRK'ün İNKILÂBÇILIK ilkesi, böyle kendine has bir KÜLTÜR ve MEDENİYET yaratmayı hedefler!.. Ne BATI'nın sömürgeciliğe dayanan sözde medeniyeti, ne ŞARK'ın aslından uzaklaşmış, devrini tamamlamış medeniyeti, ne Komünizm, ne Sendikalizm, ne Japon modeli, ne Brezilya mucizesi!.. Yepyeni bir TÜRK MEDENİYETİ!..Yoksa, fötr şapka giymek değildir inkılab!..
Bu sebepledir ki, biz uygulamaları değil, bu görüşe uygun fikirleri esas alırız... Eğer ATATÜRK DÖNEMİ'nde hatalar varsa ve bu hatalar daha sonraları artmışsa, bunun üzerinde durmak gerekir... Bunu EK yazılarda yapacağız.
Şimdi bir kere daha tekrarlıyalım ki, TAKLİTÇİ İNKILÂB OLMAZ!..TAKLİTLE MEDENİYET KURULMAZ!.. İNKILÂB, YENİ MEDENİYET YARATMAK İÇİN YAPILIR!..YENİ MEDENİYETLER, miras aldıkları eski medeniyetin özelliklerini bünyelerinde eritirler... Bir örnek vermek gerekirse, Süleymaniye Camii'nin kubbesi Ayasofya'nın kubbesine benzer, ama ondan çok daha üstündür... Mimar Sinan adeta onu kendi eserinde eritmiş, yepyeni bir yapı türü ortaya koymuştur.
"TÜRKİYE, BATI MEDENİYETİ'nin bir parçası olacak" diyenler, aslında TÜRKİYE'nin ölüm fermanını imzalamaktadırlar!.. Hemen ilerde göreceğimiz gibi, ATATÜRK böyle bir medeniyetin parçası, kuyruğu olmak istemediği gibi, onun seviyesine ulaşmak ve AŞMAK amacındadır!..
ATATÜRK'ün kullandığı MUASIR MEDENİYET SEVİYESİ, MİLLİ KÜLTÜR, YÜKSEK KARAKTER, ÇALIŞKANLIK ve ZEKÂ kelimeleri, İNKILÂBÇILIK'ta vazgeçilmez kavramlardır!.. Geri zekâlı bir herifin çıkıp ta İNKILÂBÇILIK'tan söz etmesi nasıl gülünç olursa, bir BATI HAYRANI'nın da bu çeşit iddiaları ciddiye alınamaz!..
Hemen belirtelim ki, MUASIR MEDENİYET SEVİYESİ bir tek yönü, bir TEK ülkeyi kastetmez!.. Meselâ NÜKLEER ENERJİ konusunda MUASIR SEVİYE, ABD olabilir... ama MIKRO ÇİP konusunda JAPONYA öndedir!.. OPTİK'te ALMANYA, LAZER'de ABD, UZAY TEKNOLOJİSİ'nde RUSYA önde olabilir... ŞİİR'de İRAN, SAVAŞ SANATLARI'nda ÇİN, ŞEHİRCİLİK'te HOLLANDA ileri gitmiş olabilir... İNSANLIK'ta da belki TÜRKİYE öndedir!.. Bu yüzden TÜRKİYE, her sahada MUASIR MEDENİYET SEVİYESİ'ne ulaşmak için kendine bir BAŞKA ülkeyi ÖRNEK ve HEDEF alır!.. Amaç önce onların seviyesine ulaşmak, sonra da kendi KÜLTÜR'ünü koruyarak, kendi TEKNOLOJİSİ'ni yaratarak onları AŞMAK'tır!..Kendi üstün olduğu sahalarda da başkasınıa ÖRNEK olur, uygulamasından vazgeçmez!... İşte bizim BATI HAYRANLARI'ndan ayrıldığımız nokta budur!..
(3)- Gördünüz mü?.. ATATÜRK, gerçek hedefi ortaya koymuş. DÜNYANIN EN ÜSTÜN KÜLTÜRÜ'ne sahip, DÜNYANIN EN FAZİLETLİ MİLLETİ'ni yetiştirmek!.. GERÇEK İNKILÂB ancak budur!..
KÜLTÜR'süz MEDENİYET olmayacağı gibi, FAZİLET'siz insanların tercih ettikleri ortama da MEDENİYET denmez!.. Eğer para, güç, hatta teknoloji MEDENİYET olsaydı, Mafya babalarının kendilerine has bir medeniyeti olurdu!..
Burada ikinci önemli husus, her şeyde olduğu gibi bu konuda da PLANLI hareket etmenin ve ÇALIŞMA'nın vazgeçilmez olduğudur... ATATÜRK, ÇAĞ ATLAMAK'tan söz eder ama, "çalışmadan" zengin olmak, kalkınmak, ileri gitmekten bahsetmez!.. Onun için ATATÜRK'e uyarak çağ atlanabilir, ama Özal efendi ile atlanamaz... Atlıyamadık ta!..
(4)- Her milletin gerçekten MAŞERİ BİR FİKRİ, İDEALİ vardır... Bu en bariz olarak TÜRK, YAHUDİ, ve RUSLAR'da görünür... TÜRKLER ORTA ASYA'da yaşarken amaçları DENİZ'e ulaşmak idi. Anadolu'ya gelince bunu gerçekleştirmiş oldular... OSMANLI döneminde KIZILELMA ideali 300 yıl hükümdarlara ve orduya amaç olmuştur... YAHUDİLER son 100 yılı bir VATAN edinme arzusu ile yaşamış ve bunu başarmışlardır... RUSLAR ise 1. Petro'nun vasiyetini kendilerine bayrak edinmişler, bu sayede 3 taraftan denize ulaşıp 22.5 milyon km. karelik bir imparatorluk kurmuşlardır!..
İşte bu idealleri adeta o milletlerin kaderine yazan kişiler, İNKILÂBÇI'dır!.. Mensup oldukları milleti içinde bulundukları durumdan çok daha üstün bir seviyeye çıkarak bu idealler onların kafalarında formüle edilmiş, milletin MAŞERİ VİCDAN'ına, FİKRİYAT'ına uygun olduğu için de derhal benimsenmiştir... TÜRKLER'in denize ulaşması SELÇUK ve ALPARSLAN'ın; KIZILELMA Yıldırım Beyazıd ile Fatih'in; Yahudilerin VATAN edinmeleri ise THEODOR HERZL'in milletine armağanıdır... HAKİKİ İNKILÂBÇILAR bunlardır!..
Bu kişilerin başarısı, milletlerinin ruhlarındaki HAKİKİ TEMAYÜL'ü sezmelerine, daha doğrusu kendileri için değil, MİLLET gibi düşünmelerine bağlıdır!.. İNKİLÂBÇILAR içinde yaşadıkları toplumdan farklı düşünmezler!.. Onlar sadece millet fertlerinin ihtiyaç duyduğu, ama formüle edemediği yenilik ihtiyaçlarını birer ÜLKÜ haline getirirler.
İNKİLÂBLAR gökten zembille inmez!.. Güç sahiplerin yaptığı her yenilik İNKILÂB olmaz!.. Kaldı ki, her "yeni" şeyin "eski"sinden DAHA MAKBUL olduğunun isbatı gerekir... Yoksa insanlar sahte "yenilik"ler yüzünden ellerindeki iyi şeyleri de kaybedebilirler.
Hormonlu domatesin mis gibi kokan Ayaş domatesini, Çikita muzun güzelim Anamur muzunu yok ettiği gibi!.. Naylon donların, petrol artığı gömleklerin sağlığımızı bozduğu gibi!
(5)- İNKILÂB, TAMAMEN YENİ ŞEKİL, YENİ ÖZ demek olduğuna göre, amacı YEPYENİ BİR MEDENİYET oluşturmak olduğuna göre; HAYATA HÂKİM OLAN HÜKÜMLER'in, yani TOPRAK ve MÜLKİYET sisteminin, HAKİMİYET'in, yani KARAR VERME gücünün kimde olacağı hususunun bu değişimin dışında kalacağını düşünmek yanlış olur... HAYAT'la ve CEMİYET'le ilgili hükümler, TEMEL HÜKÜMLER'dir... Bunlar elbette KANUNLAR olarak tecelli eder... "İnkılâb yapıyorum" derken CEMİYET HAYATININ TEMEL HÜKÜMLERİ'ni değişiklik dışı bırakmak olmaz!..
O hükümlerde iyiye doğru yapılacak değişiklikler de toplumu adeta elektrik çarpmış gibi etkiler... Menfaatine halel gelenler derhal itiraz eder, isyan eder!.. Bazen bu milletin önemli bir kısmının İNKILÂB'ın karşısına geçmesine bile sebep olabilir... Ancak böyle yapılmazsa, İNKILÂB olmaz!..
Konunun anlaşılması zor... İki örnek verelim... Birincisi İSLAM ÂLEMİ'ne HZ. ÖMER'in getirdiği değişikliktir... HZ. MUHAMMED zamanında fetihler o kadar çok olmadığı için fethedilen topraklar ganimet telakki edilip İSLAM GAZİLERİ arasında dağıtılıyordu... Ancak HZ. ÖMER zamanında bu topraklar Arabistan, Afrika, İran'a, Orta Asya'ya kadar uzanmıştı... Eğer aynı kural uygulanmaya devam edilseydi, bazı gazilerin birer devlet büyüklüğünde toprağa sahip olması, DEVLET'in ise bunlara göre fakir kalması gibi bir sonuç ortaya çıkacaktı... Çünkü DEVLET sadece beşte biri kendine alıyor, kalanı dağıtıyordu!..
BÜYÜK İNKILÂBÇI HZ. ÖMER kuralı değiştirdi... Sadece MAL'ı dağıttı ganimet olarak, MÜLK'ü ise HAZİNE'ye mal etti!.. İKTA sistemini kurdu... Toprağı ancak GEÇİCİ olarak kişilere tahsis etti.
İşte bu İNKILÂB, İSLAM DEVLETİ'nin, SELÇUKLULAR'ın ve OSMANLILAR'ın TOPRAK sistemini oluşturmuştur (TİMAR)... Böylece bölgenin 1300 yıl sürekli bir İKTİDAR ve İSTİKRAR içinde idaresini sağlamıştır.
İkinci örneğimiz OSMANLI'dan...Geçmiş bütün TÜRK DEVLETLERİ'nin güçlü fakat kısa ömürlü olmasının sebebi, ülkenin hükümdar çocukları arasında pay edilerek yeni devletler kurulması idi... OSMANLI bunu ilk hükümdardan itibaren değiştirdi, FATİH ile bu kural kanunlaştı... OSMANLI'nın TEK padişahı olacak, bu kişi gerektiğinde DEVLET'in, MİLLET'İN ve ÜLKE'nin selameti için kardeşlerini öldürebilecekti!..
Bazı düşüncesizler tarafından "zalimlik" olarak vasıflandırılan bu davranış, ancak ve sadece VATANSEVERLİK olarak adlandırılabilir!.. Çünkü bu uygulama ile Cengiz, Timur imparatorlukları kısa zamanda önemini kaybederken, OSMANLI 600 yıllık bir ömre ve etkiye ulaşmıştır.
Siz hiç SÜLEYMAN DEMİREL'in, TURGUT ÖZAL'ın veya MESUT YILMAZ'ın DEVLET-MİLLET yararına, ÜLKE'yi soyan kardeşlerini yok edebileceklerini düşünebiliyor musunuz?..Tam tersine, hiç bir vasfı olmayan amcalar, yeğenler, dayı oğulları ortada dolanır.
İşte bu kanunlar GERÇEK birer İNKILÂB'tır!.. Çünkü özü değiştirmiş, zararlı gelenekleri yıkmış, DEVLET'in yükselmesini sağlamıştır. İNKILÂBLARDA SONUÇ MÜHİMDİR, UYGULAMA DEĞİL!..
TÜRKİYE'nin bugün gerçek bir İNKILÂB'a ihtiyacı vardır!.. HUKUK'ta, TOPRAK SİSTEMİ'nde, ORDU'da ve İDARİ SİSTEM'de yepyeni ve bünyemize uygun KANUNLAR'a ihtiyaç vardır.. Halihazırda TBMM her yıl yüz küsur kanun çıkarmaktadır, ancak bunların %90'inin uygulama kaabiliyeti yoktur, veya yürürlüğe girmeden "demode" olur... Ülke ya TANZİMAT'tan kalma, ya da BATI'DAN KOPYA kanunlarla idare edilir!..
Maalesef ATATÜRK burada dile getirdiği tamamen doğru prensibi uygulayamamış, TÜRKİYE CUMHURİYETİ'ne arzu edilen atılımı verecek kanunları çıkartamamıştır!.. Bu konuyu ATATÜRK DÖNEMİ yazımızda işliyeceğiz... Ancak çareyi söyliyelim.
Biz daha önce TBMM'ne seçilen kişilerin MİLLET içinden EN İYİ, EN BİLGİLİ, EN AHLÂKLI, EN FEDAKÂR KİŞİLER olması gerektiğini belirtmiştik... İNKILÂB için yetmez!.. Ayrıca MİLLET'in RUHU'na nüfuz edebilen, mevcut ve gelecek İHTİYAÇLARI'nı sezebilen, hiç bir baskıdan korkmayan İNKILÂBCI kişiler olması gerek!.. Hiç değilse her partide bir kaç kişi!.. Gerekli düzenlemeyi göreceği tepki pahasına ancak bu nitelikte kişiler yapabilir.
(6)- ATATÜRK, iyiye doğru şekil değiştirmenin kolay olmadığını, başka ülkelerde de kan döküldüğünü dile getirir... Fransız İhtilali'ni örnek verir ama, adı üstünde o İHTİLAL'dir, İNKİLÂB değildir... Esas inkılabı cumhuriyeti imparatorluğa dönüştüren NAPOLYON yapmıştır!.. İhtirasından dolayı iktidarı uzun sürmemiştir ama, Fransa hâlâ onun koyduğu kanunlar ile idare edilir!..
Aynı şekilde Rus İhtilali'ni de İNKILAB'a dönüştüren STALİN'dir, Lenin değil!.. Lenin'in getirdiği sistem yıkılıp gitti, fakat STALİN'in sağladığı NÜKLEER GÜÇ, UZAY TEKNOLOJİSİ ve çizdiği SINIRLAR hala duruyor.
ATATÜRK, ne daha fazla kan dökülmesini, ne de İNKILAB'ın gecikmesini ister!.. Her değişiklikte olduğu gibi, menfaatine halel gelenler, eski düzeni istiyeceklerdir... Bunların büyük kısmı da "din elden gidiyor" diye ortaya çıkacaktır!.. ATATÜRK hem bunların, hem de her türlü irticanın menbaında boğulmasını ister.
ATATÜRK'ün karşısına çıkanlar gerçekten daha çok şeyhler, hocalar idi... Ama unutmıyalım, asılan suikastçiler, sürgüne gönderilen 150'likler de vardı!.. Bunların arasında mason ve dönme Maliye Bakanı Cavid Bey, Halide Edip gibi mandacılar vardı... Tepelenenler arasında Çerkez Ethem, Demirci Efe gibi meşhur milli mücadeleciler de yer almıştı!..
Burada İRTİCA-GEÇMİŞE DÖNME'ye bir kaç örnek verelim de, meselenin aslının DİN'le ilgisi olmadığını anlaşılsın...1960'larda Güneydoğu'da Fırat üzerine bir köprü kuruluyordu... Yörenin ağaları kendi sallarıyla halkı taşıdıkları için, gelir kaybına uğrayacaklardı... Karayolları mühendisini tehdit ettiler... Tabii DEVLET MEMURU olan mühendis bu tehditlere aldırmadı!.. Ağalar da mühendisi vurdurdular!... Ama köprü yapıldı...
İşte bu olay İRTİCA'dır!.. Ağa para kazansın diye köylüyü nehir kıyılarında bekletmek arzusu, geçmiş imtiyazlarını koruma isteği İRTİCA'dır!..
Bir ikinci örnek "zakkumdan kanser ilacı" olayı idi.. Doktorun biri bu iddia ile ortaya çıktı... TÜBİTAK'ın profesör başkanı Özemre de dahil olmak üzere, pek çok kişinin yararını gördüğünü söylemesine rağmen, Eczacılar Odası Başkanı adamcağıza yapmadığını koymadı!.. Hiç bir bilimsel tetkike ihtiyaç duymadan yalan olduğunu öne sürdü... Çünkü bu ikinci zat, yabancı ilaç firmalarının temsilcisi idi!.. Eğer Türkiye'de kanserin ucuz tedavisi ortaya çıkarsa, bu zatın menfaatine halel gelecek, kanser hastaları bu meymenetsize yarar sağlamıyacaktı!.. İşte bu da İRTİCA'dır!.. Bilim hiç bir gözlem sonucunu incelemeden KABUL etmediği gibi, RED de edemez!... Sonuçta ne oldu dersiniz?.. Ziya Bey ilacına patenti Amerika'dan aldı, bizimkiler mahçup oldu!..
Öyleyse gerçek İRTİCA, YARARLI YENİLİKLER'e karşı çıkan her türlü harekettir!.. MÜRTECİ asker, politikacı, hatta yazar, profesör olabilir!.. Sadece hocaları, hacıları hedef göstermek, esas yobazları gizlemek için oynanan bir oyundur!..
ATATÜRK, her türlü yobazlığa karşı sert tedbir alınmasını ister!.. Bu yobazlar DEVLET kurumlarında, üniversitelerde, yayın organlarında, parlamentoda iseler uzaklaştırılmalı, vazifelerine son verilmelidir!.. Çenelerini kapamaları sağlanmalıdır!..
Bu kişiler şiddete veya isyana başvuruyor iseler, o zaman mutlaka daha büyük şiddetle mukabele görmeli, hatta idam edilmelidirler!.. ATATÜRK bunun BATI ülkelerinde ihtilal ve devrimler yapıldığında böyle uygulandığını anlatır... Eğer bugün böyle bir uygulama yoksa, bu o ülkelerde bugün gerçek bir İNKILÂB olmadığı içindir!..
Yalnız burada bir kere daha tekrarlıyalım ki, biz İNKILÂB'dan ÖZDE İYİYE DOĞRU DEĞİŞME'yi anlıyoruz... Şekilcilikle alâkamız yok!.. Ayrıca ATATÜRK'ün her yaptığını da "inkılab" sayanlardan değiliz!..
(7)- ATATÜRK'ün dediği gibi, MİLLET'i fikren, ruhen hazırlamadan İNKILÂB yapılmaz!.. Ancak, bazı kesimlere tavizler vererek te İNKILÂB yapılmaz!.. Hele seçim telaşı, oy kaygusu ile hiç İNKILÂB yapılmaz, yapılmış olanlar bile korunamaz!.. Son dönemde ÖZAL'ın arkasında askeri idare, önünde MİLLET'in desteği olmasına rağmen, yaptığı bir kaç hayırlı işi, ahırete giderayak bozmasının altında işte bu tavır yatar.
ATATÜRK'ün kullandığı İDARE-İ MASLAHATÇILAR tabiri üzerinde durmak gerekir... Her ne kadar çevremiz "günü kurtarma"yı amaç edinmiş kişilerle dolu, ve "idare et abicim" sözünü pek sık duyar isek te; kavramın derin tahlili yapılmadığı için, ne tür bir tahribata yol açtığının farkında değiliz.
Bir DEVLET için SINIRLAR'ını, GÜÇ'ünü ve İMKÂNLAR'ını aynen muhafaza etmek ilk şarttır!.. Bunu yapamadı mı, geriler... Onun için 1699'dan sonraki dönemde en başarılı padişah 2. ABDÜLHAMİD'dir!.. 30 yıl boyunca hiç toprak kaybetmeden, borca girmeden ülkeyi ve DEVLET'i ayakta tutmuştur.
Ama ileriye gitmek isteyen devletler ve DEVLET KURUMLARI için bu yeterli değildir... Çünkü kurumlar çok çabuk köhneleşirler. Çağ dışı kalırlar!.. Onun için sadece "günü kurtaran" idarecilerin elinde bakanlıklar, genel müdürlükler, tesisler birer miskinler tekkesi, pas yığını haline geliverir!..
Buradan anlıyoruz ki, İNKILÂBÇILAR sadece DEVLET REİSİ, bakan, milletvekili olsa bile yetmez!.. Bütün DEVLET TEŞKİLATI'nda ve ÖZEL SEKTÖR'de İNKILÂBÇI nitelikli insanlara ihtiyaç vardır ve ancak böyleleri yönetici olmalıdır!..
Başında olduğu kurumu aldığından çok daha modern, çok daha gelişmiş olarak teslim etmeyene "yönetici" denemez!..
Mesela DEVLET DEMİRYOLLARI... ATATÜRK'ten beri tamamen ihmal edilmiş olan bu kurum bir hurda yığını, kağnı arabası haline gelmiştir!.. Tamam, böyle olmasında İsmet Paşa başta olmak üzere politikacıların büyük hatası vardır... Ancak, 60 yıldır bu kurumun başına geçenler, yeni DEMİRYOLU hatları konusunda proje hazırlamışlar mıdır?.. Hükümete dünyadaki DEMİRYOLU sektörünün gelişmesi konusunda rapor sunmuşlar mıdır?.. Elektrikli tren, hızlı tren konularında ne gibi çalışmaları vardır?.. Hiç değilse mevcut hatlar üzerindeki ambar, yükleme, boşaltma, kontrol, yolcu hizmeti gibi konularda dünya standardına yaklaşacak ne gibi faaliyet göstermişlerdir?..Geleceğe yönelik planları nelerdir?.. Biri çıkıp "Haydi Bismillah" dese, nereden başlıyacaklar, belli midir?.. Hayır!.. Ondan sonra da kalkar, "personel fazlası"ndan, işe alınanların "boş oturduğu"ndan şikayet ederler!.. Sonra da halkı kandırmak için MAVİ TREN palavrasını icat ederler... Biz ilk başta sanmıştık ki, bu "mavi tren" ötekilerden farklı lokomotifle çekiliyor, ondan hızlı gidiyor... Meğer namussuz yöneticiler bu tren geçerken diğerlerini istasyonda bekletirmiş, hat boş kalırmış ta ondan hızlı gidermiş!.. Peki sonra ne oldu?.. Ne olacak, baskıyla bir kaç hatta daha "mavi tren" kondu!.. Böylece kimin kimi bekliyeceği karıştığı için tren seferleri gene kağnıya döndü!..
Bizce İNKILÂBÇILIK, FERDİ bir MEZİYET'tir!.. Her kademede İNKILAB yapılabilir... "inkilâb" sadece tepeden gelirse, zaten "inkilâb" olmaz!..
(8)- İşte ATATÜRK az önce belirttiğimiz hususu dile getiriyor... Mecburiyetten dolayı yukardan yapılan İNKILÂB, gelişmenin aşağıdan yukarı olduğu bir sistem yerleştirilmezse, başarısızlığa mahkumdur!.. Kökü olmadan dal veren ağaç olmayacağı gibi, aşağıdan yukarı kurulmayan her teşkilat sun'i ve atıl kalır!.. Onun için ATATÜRK bir an evvel DEVLET TEŞKİLATI'nın İNKILÂBÇI bir anlayışla en alt birimden en üst birime yeniden düzenlenmesini istiyor!..
60 yıl geçti, hâlâ yapılmadı... Üstelik şimdi İL yapma, EYALET kurma hevesi yaygın!... Biz ise ATATÜRK'ün isteyip te yapamadığını tekrarlıyoruz: Önce KÖY ve MAHALLE sisteminde bir İNKILAB yapın!.. Sonra nahiyeleri, ilçeleri, illeri ele alıp her birimi ihtiyacını karşılayıp kendine yeter hale getirin!.. Eksiği sonradan tartışın!..
Bu çözüm çok basit ve çok etkilidir... Bir örneğini ÖZBEKİSTAN'da gördük... Orada bir profesör muhtarla tanıştık... Bize şunları anlattı:
- "Bizim mahallede 400 hane, 4000 kadar da yaşıyan var... Her birini tek tek tanırım!.. AKSAKALLAR HEYETİ'nin her bir ferdi mahallemizin bir kesimi veya bir faaliyeti ile ilgilenir... Gençlik Komitesi Başkanı mahalledeki bütün gençleri tanır... Sokakta aylak dolaşanları hemen çağırır, neden okula gitmediğini, bir sorunu olup olmadığını araştırır!.. Askerden gelenlere iş bulmaya çalışır... Mahallede bir ölen olsa hemen bize haber verirler... Cenaze işleri ile ilgilenen Aksakal mahalleye duyurur. Töreni düzenler, eksiklerin karşılanmasını sağlar... Keza düğünlerde o işle ilgilenen Aksakal aileye yardımcı olur... Mahallenin aile reisleri her hafta Muhtarlık Salonu'nda toplanır, sorunları dile getirir, kimin ne katkıda bulunacağı, meselenin nasıl çözümleneceği kararlaştırılır!.."
Bunlara ek olarak mahallenin Konuk Evi'ni gezdik... Yaşlı ama faal muhtarın doğruyu söylediğini, mahallenin küçük çocuklarının hazırola geçip "Esselamünaleykümn Aksakal" diye onu saygıyla selamlamasından anladık.
Apartmanların, mahallelerin meselesini çözmeden, ülkenin sorununu çözmek mümkün mü?.. Asla!.. İşte ATATÜRK konuyu mahalleye hatta ferde indirerek çözecek bir anlayışı dile getirmiş!.. Ama kim dinler?..
Ne dedik?.. İDARE-İ MASLAHATÇILAR İNKILÂB YAPAMAZ!.. MİLLETİN MAŞERİ VİCDANINDAN ÇIKMAYAN İNKILÂB OLMAZ!..
(9)- MEDENİYET GÜNEŞ GİBİDİR... Bir yerde batarken başka bir yerde doğar!.. Dünya asla MEDENİYET'siz kalmaz!.. MEZOPOTAMYA, MISIR, HİNT, ÇİN, ROMA, İSLAM, TÜRK medeniyetleri daima birbiriyle aynı zamanda veya peşpeşe gelmişlerdir.
Çoğumuzun yanıldığı nokta, bu listeye bir de "batı medeniyeti" eklenmesidir!..
Bizce BATI MEDENİYETİ diye bir şey YOKTUR!.. BATI'NIN GÖRDÜĞÜ SON MEDENİYET ROMA MEDENİYETİ'DİR!.. FLORANSA'da olduğu gibi bazı "mahalli" gelişmeleri, sanat eserlerini BATI'nın tümüne mal etmek çok büyük bir sosyolojik hatadır!.. BATI daha 19. asırda bile lâzımlık kullanır, yıkanmasını bilmezdi!.. Amerikalılar'ın yemek kültürü sandöviçten öteye geçmez!.. Hele "insan hakları" konusunda Afrika yamyamları bile BATILILAR'dan daha medenidir!.. Eğer son dönemde bir medeniyetten söz etmek gerekiyorsa, bu SOVYET MEDENİYETİ'dir!.. İnsanlara belli bir eğitim, ideal, ahlâk ve refah sağlamış, kendi eserlerini yaratmıştır.
BATI, SADECE TEKNOLOJİ VE PARA'DIR!.. PARA "İLAH" OLDUĞU İÇİN DE AHLÂK DAHİL BÜTÜN DEĞERLİ VASIFLARI SİLİP SÜPÜRMÜŞTÜR!.. Teknolojinin temelinde ise BİLİM yatar... Yani sadece gördüğüne ve paraya dönüştürebildiğine inanan uygulama!.. Asla İLİM demeyiz buna!.. Gerçek İLİM'de şahsi menfaat yoktur!.. Başkalarından gizleme yoktur!.. Hatta "bilginin zekâtı öğretmektir" diye bir hadis dahi vardır!..
İşte biz ne yapıp ne edip bu TEKNOLOJİ ve BİLİM kırıntılarını alacak, ülkemize getirecek, ve burada onu insanımızın hizmetine sokacak, gerçek İLİM ve FENN'e dönüştüreceğiz!.. Onların bize sattıkları malın karşılığını, en az karşılığını; onlara sattığımız mallar ile gene ülkemize getireceğiz!.. TÜRKİYE'nin BATI ile münasebeti bizce bundan ibarettir!..
Onun için biz, TÜRKİYE'nin BATI'nın peşine takılmasından çok korkarız!.. Hele ATATÜRK'ün sözlerinin bu anlamda alınmasına, BATI UŞAKLIĞI'nın "atatürkçülük" diye yutturulmasına tahammül edemeyiz!.. Böyle bir şeyi bizden ATATÜRK istemiş olsa dahi, uymazdık, ona kendi ifadelerini hatırlatır, içine düştüğü çelişkiyi gösterirdik!..
Elbetteki MEDENİYET SÜREKLİ'dir ve COŞKUN BİR SEL'dir!.. Onun önünde dikilmek mümkün değildir!.. Arkasında kalmak felakettir!.. TÜRKİYE bu çoşkun selle birlikte hareket etmek zorundadır... Sadece önünü değil, ufku değil; ufkun arkasında gelecekte kendini bekliyen şartları görmek zorundadır!..
Bizim arzumuz, ATATÜRK'ün dediği gibi TÜRK MİLLETİ'nin 21. ASRIN MEDENİYETİ'ni yaratmasıdır!.. Bu da durmadan, yemeden içmeden, gece gündüz çalışmakla, İLİM-İRFAN peşinde koşmakla olur!... Atari veya sayısal loto oynamakla, cep telefonu kullanmakla değil!..
Haydi İNKILÂBÇILAR, iş başına!..