LÂİKLİK BİR ATATÜRK İLKESİ VEYA İNKILÂBI MIDIR? - 3
LÂİKLİK kavramının nasıl SINIF esasına dayalı HIRİSTİYAN BATI TOPLUM YAPISI'ndan kaynaklandığını anlattık... LÂİK sayılmalarına rağmen, nasıl AİLE, EĞİTİM, HUKUK ve SİYASET'te HIRİSTİYAN esaslarına yer verdiklerini gözler önüne serdik... Şimdi de CUMHURİYET DÖNEMİ'nde LÂİKLİK anlayışının tarihçesini vermek, ve sanılanın aksine ATATÜRK'ün bugün gelinen durum ile hiç ilgisi olmadığını göstermek istiyoruz.
CUMHURİYET DÖNEMİ'ne LÂİKLİK kavramını bulaştıran ATATÜRK DEĞİL, Lozan Konferansı'na katılan delegemiz Dr. RIZA NUR'dur!..
Lozan'da muhatabımız BATILI ÜLKE temsilcileri, kanunlarımızın "dini" olduğunu söyliyerek, hıristiyanları bunların dışında tutmak istediler... Askerlik yaptırtmamak istediler... Biz bunu kabul etmeyince de, hıristiyanların askerde müstakil taburları olmasını, geri hizmette kullanılmasını istediler.
Bu, o tarihe kadar gelen problemin sürmesi demekti!.. Geçmişte hep TÜRKLER askere gitmiş, işi, ticareti aksamış, HIRİSTİYAN ve YAHUDİLER yerinde yurdunda kalmış zengin olmuş. TÜRK karısıyla beraber olamamış, çocuk yapamamış, savaşta kırılıp azalmış; GAYRIMÜSLİMLER karısının koynunda, hem rahat etmiş, hem çoğalmıştır.
Ayrıca Konferans'ta hıristiyanların "evlenme, miras" gibi işleri de söz konusu edilmiş; Rıza Nur buna "TÜRKİYE'nin DİN'le DEVLET'i ayırıp LÂİK bir sistem kuracağını" söyliyerek cevap vermiştir!..
Böylece LÂİKLİK konusu ülkede ilk defa ATATÜRK DEĞİL, DİNSİZ olduğunu hiç çekinmeden açıklıyan RIZA NUR tarafından dile getirilmiştir!.. Ancak Rıza Nur, bu çıkışı ile BATILILAR'ın pek çok yersiz talebinin reddini de sağlamıştır...Yani ATATÜRK DÖNEMİ’nde LÂİKLİK bir MİLLİ SİYASET aracı olarak BATI'nın HEGEMONYACI EMELLER'ine karşı, DIŞARIYA KARŞI kullanılmıştır!..
Meclis'teki müzakereler sırasında, Rıza Nur'un Lozan'da kullandığı "lâik" kelimesini, Ziya Gökalp haklı olarak "lâdinî-dindışı" diye tercüme etti... Bu da Meclis'teki çoğu milletvekilinin tepkisini çekti... Rıza Nur kürsüye çıkıp "LÂİKLİK lâdinî değil, 'nâsutî-dünyaya ait' demektir. 'Lâhutî-ahirete ait'in zıddıdır," dedi, lâikliği savundu!.. (27 Şubat-6 Mart 1923, gizli görüşmeler)
Halbuki bu tarif yanlıştır!.. NÂSUTİ kelimesinin LÂİKLİK'le hiç alâkası olmadığı gibi, LAİKLİK kelimesine de hiç bir sözlükte böyle bir anlam verilmez!... MUSTAFA KEMÂL bu görüşmelere hiç bir katkıda bulunmamış, lâikliği savunmamıştır!.. ATATÜRK’ün bütün hayatı boyunca yaptığı konuşmalarda, verdiği demeçlerde, yazılarında bu kavram sadece 5 yerde, ve sadece 9 kere geçer!
Bize intikal ettiği şekli ile lâikliğin tek hamisi İSMET PAŞA olmuştur!.. İçinde ALLAH kelimesi geçen bir tek konuşması olmayan, hayatında dua ettiği görülmemiş bu DİNSİZ ADAM, gelmiş geçmiş yöneticilerimiz arasındaki TEK GERÇEK LÂİK-DİNDIŞI kişidir!..
Öte yandan bazı kişiler ATATÜRK'ün HİLAFET'i kaldırmasını "lâiklik"le bağdaştırırlar... Eğer öyle ise, "lâiklik" EKSİK kalmıştır!.. Çünkü ATATÜRK HALİFELİK ile birlikte bütün GAYRIMÜSLİM KURUMLAR'ın da kaldırılmasını planlamıştı!.. Bunu şöyle ifade eder:
- " HİLAFET'le birlikte TÜRKİYE'de mevcut olan ORTODOKS ve ERMENİ KİLİSELERİ, PATRİKHANELERİ ile MUSEVİ HAHAMHANELERİ'nin ortadan kaldırılması lâzımdır!.." (4.5.1924) (New York Herald muhabirine verdiği demeç) (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri V, Ankara, 1972, sf. 104)
ATATÜRK bununla da yetinmez!.. Gayrımüslimlerin kontrolündeki mekteplerin de kapatılmasını ister!.. Sebebini de şöyle açıklar:
- "TÜRKİYE'de yerleşmiş olan her cemaat kendi mekteplerine mâlikti... Fakat bu mektepler ihanet projelerine hizmet ettiler!... ERMENİLER açıkça müstakil bir kraliyet lehinde çalışıyorlardı!.. Diğer milletlerle de aynı hâl vâki oldu... TÜRKİYE'de MEKTEPLER ve KİLİSELER tahrikatın ocağı idi... Böyle bir vaziyete İNGİLTERE, FRANSA, AMERİKA veya her hangi bir milletin ne kadar zaman tahammül edebileceğini sorarız!.." (aynı eser sf.106)
Şu halde halifeliğin kaldırılmasını savunan her "lâiğin", her ATATÜRKÇÜ'nün ilk görevi; TÜRKİYE'deki bütün GAYRIMÜSLİM dini teşkilâtın kaldırılması için mücadele etmek olmalıdır!.. Aksi takdirde HİLAFET'in kaldırılması sadece MÜSLÜMANLAR'a yönelik bir kısıtlama, hatta vicdan hürriyetine yönelik saldırı halini alır...
Halbuki sahte"atatürkçü"ler yarım kalmış bu faaliyeti sürdüreceklerine, aksine GAYRIMÜSLİM müesseselerin varlığını TÜRKİYE için bir "şeref" olarak görürler!.. Başbakan Ecevit Amerika gezisinde zar zor kapatılmış olan HEYBELİADA PAPAZ OKULU'nu açma sözü verir. MHP'li Devlet Bahçeli de bunu YÖK içinde ve İLAHİYAT FAKÜLTESİ bünyesinde kurmak ister. Hem de İmam Hatip Okulları'nın kapatıldığı, başörtülü öğrencilerin derse alınmadığı günlerde!.. (1999) FENER PATRİĞİ Bartalemos'un kendini "Cihan Patriği" ilan edip İSTANBUL'un göbeğinde bir RUM ORTODOKS DİN DEVLETİ kurmak hevesi bile,bunların gözünü açmıyor!..
Kaldı ki, BATI'nın kodaman devletleri HALİFELİK makamından da "kendi kontrolünde olduğu takdirde" şikâyetçi değildirler!.. ATATÜRK bu gerçeği şöyle dile getirir:
- " İNGİLİZLER taht-ı esaretlerinde bulundurdukları İSLAM ÂLEMİ'ne karşı daima tazyik edebilmek için kıymetli bir âlete, bir vasıtaya muhtaçtırlar... Bu kıymetli vasıta MAKAM-I HİLAFET'e oturtacakları zattır!.. İngilizler bir aralık MISIR'da böyle bir vaziyet ihdasına teşebbüs etmişler, HİCAZ'da isyan ettirdikleri EMİR ile yine böyle bir vaziyet arzu etmişlerdir... Yine İNGİLİZLER belki elyevm AFGANİSTAN'da böyle bir oyuncak icadına çalışmışlardır!.." (aynı eser, sf. 17)
- "(Halifeliğin
kaldırılmasından sonra) TUNUSLU, MISIRLI ve HİNTLİLER'le sair
MÜSLÜMANLAR hakikatte İNGİLİZ tahakkümü altında veya FRANSIZ
tabiiyetindedirler... Yakında MISIR'da bir HALİFE tayin
edeceklermiş!.."
(aynı eser, sf.107)
İşte BATI bu konuyu da LÂİKLİK meselesi değil, POLİTİKA aracı olarak görür!.. ATATÜRK te HİLAFET'i LÂİKLİK gereği olarak değil, SİYASET icabı kaldırmıştır!.. Endişesi, İSTANBUL'da oturan ve pek rahat durmayan Halife Abdülmecid'in BATI'nın elinde oyuncak olması idi.. Yalnız dikkat edilirse, son ifadesinde sanki bir pişmanlık, bir tereddüt vardır. "Eğer yabancıların eline geçecekse, bizde kalması evlâydı," gibi anlam sezilmektedir.
1930 yılında ATATÜRK'ün İSMET PAŞA ve yozlaşan CHP'ye karşı kurdurduğu SERBEST FIRKA, işte bu vicdan ve ibadet hürriyeti tahdit edilen kesimin; yani yalnızca HİLAFET'in kalkmış olmasını, diğer GAYRIMÜSLİM müesseselerin varlığını sürdürmesini hazmedemiyen geniş kitlenin büyük sempatisini topladı... Tıpkı 1946'da İSMET ve CHP'den yaka silkenlerin DEMOKRAT PARTİ'ye meyletmeleri gibi!..
Ancak SERBEST FIRKA liderleri taşkınlıklara engel olmayıp yobazlığa göz yumunca, ATATÜRK tekrar CHP'nin tarafını tuttu ve SERBEST FIRKA kapandı... Fırsattan yararlanan İSMET PAŞA da LÂİKLİK kavramını CHP programına soktu!... (1931)
Çok iyi bilinmesi gerekir ki, ATATÜRK CHP'yi kurarken böyle bir "ilke"ye yer vermemiş, CUMHURİYET'in ilânından hemen sonra da partiyi İSMET PAŞA'ya devretmiştir!.. LAİKLİK 1924'de MECLİS'te tartışılmasına rağmen, ATATÜRK ne söz almış, ne beyanat vermiş, ne de parti programına girmesini istemiştir!.. Zaten o, CUMHURBAŞKANI olduktan sonra CHP'yi hep İSMET PAŞA'nın temsil ettiği bir kurum olarak görmüştür... Buna rağmen 1931 yılına kadar LAİKLİK kavramı CHP programında bile yer almamıştır!..(8)
1928'de İSMET PAŞA'nın telkini ile EZAN'ın "Türkçe"leştirilmesi, gereksiz yere isyanlara ve halkın DEVLET'e tepki duymasına yol açmıştı!.. Halbuki ATATÜRK sadece MİLLET'in okuduğu KUR'AN'ı anlamasını, ettiği DUA'yı bilmesini istiyordu!.. Bunun için tercüme komisyonları kurulmuştu. İsmet Paşa işi aşırıya götürmüş, ATATÜRK'ten sonra 1941'de ARAPÇA EZAN'ı yasaklıyan bir kanun çıkartmıştır!..
LÂİKLİK ne 1924 TEŞKİLÂT-I ESÂSİYE KANUNU'nda vardır, ne de daha sonra yapılan değişiklikler arasında yer almıştır!.. Ki, bu değişiklikler hep ATATÜRK'ün istediği yönde yapılmıştır!.. Meselâ 1932 Anayasa'sına "Hiç bir DÜŞÜNCE'nin TÜRK varlığı, DEVLET'in ve ÜLKE'nin bölünmezliği ve MİLLET'in MÂNEVÎ DEĞERLER'ini rencide etmesi halinde koruma görmiyeceği" hükmü girmiş... ama LÂİKLİK girmemiştir!..
ATATÜRK'ün bu konuda bir tek uygulaması vardır.. O da İSMET PAŞA'nın KADRO dergisinde "laikliği öven" yazılar yazması ve yazdırması üzerine dergiyi kapatmasıdır!..(1934) (İsmet Bozdağ, Bir Başka Açıdan TÜRK Kimliği, Forum dergisi, sayı 299, Nisan 1994)
Lâiklik, 1931'de dahil edildiği CHP programına kadar resmi hiç bir evrakta yer almaz!.. Onda da bir tarif yoktur!.. Madde aynen töyledir:
- "Fırka DEVLET idaresinde bütün kanunların, nizamların ve usüllerin İLİM ve FENLER'in MUASIR MEDENİYET'e temin ettiği esas ve şekillere ve DÜNYA İHTİYAÇLARI'na göre yapılmasını ve tatbik edilmesini prensip kabul etmiştir... DİN telakkisi vicdani olduğundan; Fırka, DİN fikirlerini DEVLET ve DÜNYA İŞLERİ'nden ve SİYASET'ten ayrı tutmayı, milletimizin muasır telakkisinde başlıca muvaffakiyet amili görür."
Yani, "DİN ve DEVLET işlerini ayrı tutmak, başarı sebebi
olarak görülür," deniyor!..
LÂİKLİK, Anayasa'ya ancak 1937 yılı 5 Şubat'ta, ATATÜRK'ün
rahatsızlanmasiyle Devlet'e el koyan, ölür ölmez kendini MİLLİ ŞEF ilan edip
onun resimlerini pullardan, paralardan kaldıran, kendi heykellerini diktiren
İSMET PAŞA'nın sinsi bir oyunu sonucu, CHP'nin ALTI OK'u olarak
girmiştir!
Hatırlanacağı üzre, bu sinsi taktikten kısa bir süre sonra ATATÜRK, İsmet Paşa'yı başbakanlıktan uzaklaştırmış, yerine Celal Bayar'ı getirmişti!.. Bu değişiklik sebepleri üzerinde iyice durmak gerekir.
Ancak belirtmek isteriz ki, RIZA NUR'un Lozan'da başlattığı TAKTİK, BATILILAR'a karşı ATATÜRK döneminde daima kullanılmış; onların yeni TÜRKİYE CUMHURİYETİ üzerindeki baskılarına karşı, LAİKLİK bir SAVUNMA ARACI olmuştur!.. ATATÜRK, SERBEST PARTİ başkanı Fethi Okyar'ı da, dışarıya karşı bu konuda uyarmıştır!..
Bunların hepsi ATATÜRK'ün EMPERYALİST HIRİSTİYAN BATI'ya karşı yürüttüğü İSLAM ve LÂİKLİK politikasına dayanır!..
Bu eşsiz stratejiyi anlamak için ATATÜRK'ün T.B.M. Meclisi'nin açılışından bir gün sonra yaptığı şu konuşmayı dikkatle incelemek gerekir:
- "ECNEBİLERİN EN ÇOK
KORKTUKLARI, dehşetle ürktükleri İSLAMCILIK siyasetinin AÇIKÇA
İFADESİNDEN, mümkün olduğu kadar UZAK DURMAYA KENDİMİZİ MECBUR
GÖRDÜK!.. Fakat MADDİ ve MANEVİ KUVVETLER karşısında,
HIRİSTİYAN POLİTİKASI'NIN en şiddetli hırslarla HAÇLILAR SAVAŞI
YAPMASINA KARŞI BİZE YARDIMCI OLACAK KUVVETLERİ DÜŞÜNMEK
ZORUNLULUĞU da TABİİ İDİ!.."
- "ELBETTE SELAMET ve necat İÇİN TEK KAYNAK İSLAMLIK
ÂLEMİ'nin KUVVETLERİ OLMUŞTUR!.. İSLAMLIK ÂLEMİ bir çok
noktalardan MİLLETİMİZLE, DEVLETİMİZİN GELECEĞİ İLE YAKINDAN
İLGİLİDİR!.."
Çok açık olan bu ifadeleri anlamıyan paslı beyinler için bir kere daha tercüme edelim:
ATATÜRK, T.B.M. Meclisi'nde TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin MİLLİ SİYASET ESASLARI'ndan en önemlisini açıklıyor!.. " GAVURLAR, bizim MÜSLÜMAN olmamızdan, İSLAM DÜNYASI ile yakın ilişkiler içinde olmamızdan çok korkuyorlar!.. Bize bu yüzden şiddetle saldırıyorlar... Buna KARŞI TEDBİR olarak biz MÜSLÜMAN yönümüzü, ve İSLAM ÜLKELERİ ile geliştirmek istediğimiz yakın ilişkileri AÇIKÇA söylemiyeceğiz!.. Bunu gizli, EL ALTINDAN yürüteceğiz!.. O yüzden de DIŞARIYA karşı LÂİK görüneceğiz!.." diyor!...
Daha önce demiştik ki, “ATATÜRK, kendi İSLAM SİYASETİ ile BATI’nın LÂİK SİSTEM baskısına o üstün zekâsıyla en mükemmel çözümü buldu.” Peki, bu çözüm ne idi?
ATATÜRK; LÂİKLİK İSLÂM’A YAMANAMIYACAĞINDAN, İSLÂM’I LÂİKLİĞİN İÇİNE SOKTU!... HZ. MUHAMMED’İN, "BEN KENDİ ŞEYTANIMI MÜSLÜMAN ETTİM" DEDİĞİ GİBİ, O DA LÂİKLİĞİ MÜSLÜMAN YAPTI!..
İnanılmaz görünüyor, değil mi?.. Ama öyle!.. Öyle olduğunu görmek için ATATÜRK’ün sadece 5 YERDE ve içinde sadece 9 KERE "lâik " kelimesi geçen cümlelerini verelim… Parantez içindeki ifadeler bizim eklerimizdir, ve ATATÜRK’ün nasıl İslâm’a uygun davrandığını gösterir:
- "TBMM VE ONUN ANAYASASI FERTLERİN DİNİNİ TANIMAKTA, ONLARA SERBESTÇE İBADET HAKKINI VERMEKTEDİR. (BU ZATEN İSLÂM GEREĞİDİR. DİNDE ZORLAMA YOKTUR) İŞTE BUNUN İÇİN LÂİKLİĞİ, YANİ DİN İLE DÜNYA İŞLERİNİN BİRBİRİNDEN AYRILMASINI İSTEDİK."
Yani "DİN VE DÜNYA İŞLERİNİ AYIRMAK"tan kasıt, "herkese serbestçe ibadet hakkının tanındığını" dünyaya duyurmak!.. Yoksa zaten TÜRKİYE'de ibadet hiç bir din için, hiç bir zaman yasak olmamıştı ki!.
Şimdi en tartışmalı olan ifadeyi verelim:
- "CUMHURİYET'in
ilânından sonra da, yeni TEŞKİLÂT-I ESASİYE KANUNU yapılırken
'lâik hükümet' tabirinden 'dinsiz' mânâsı çıkarmaya mütemâyil
olanlara fırsat vermemek maksadıyla, kanunun ikinci maddesini
bimânâ kılan bir tâbirin ithaline müsamaha olunmuştur... Bu
tâbirat inkilâb ve Cumhuriyet'in o zaman için beis görmediği
tâvizlerdir. Millet, Teşkilât-ı Esâsiye kanunumuzdan lâiklik
ile bağdaşmayan bu zevâidi ilk münasip zamanda kaldırmalıdır."
(NUTUK, 1927, CHP Grup Toplantısı)
ATATÜRK'ün sözünü ettiği madde, "DEVLET'in dini İSLAM'dır"
maddesidir... Ancak ne kendisi, ne de Meclis bunu 1931 yılına
kadar ele almamıştır. Ta ki, SERBEST FIRKA dini istismar
edinceye kadar!.. ATATÜRK daha sonra bu maddeyi kaldırmıştır ama,
lâikliği aldığımız Avrupa devletlerinin hemen hepsinin
anayasasında benzer hükümler hâlâ durmaktadır.
Bu maddenin Lozan'da bizi sıkıntıya sokan, ve Rıza Nur'u
"lâik"likten söz etme ve vaadlerde bulunma mecburiyetinde bırakan
hususlardan olduğu unutulmamalıdır... Kaldı ki,bu değişiklikte de
MUSTAFA KEMAL'in arzusundan daha çok, rakibini tümden ekarte etme
emelinde olan İSMET PAŞA'nın gayretinin etkili olduğunu düşünmek
yanlış olmaz.
Öyle ya!... MUSTAFA KEMAL bu kadar hevesli olsaydı, NUTUK'u
irad ettiği 1927 yılından 1931'e kadar bekler miydi??..
Devam edelim...
- "LÂİKLİK ESASINDA ISRAR
EDİYORUZ... ÇÜNKÜ MİLLİ İRADE'NİN İNSANLIĞA MAL OLMUŞ DEĞERLERİN
BELKİ DE EN KUTSAL OLANI DİN HÜRRİYETİ, ANCAK LÂİKLİK ESASINA
BAĞLANMAKLA KORUNABİLİR. LÂİKLİK YALNIZ DİN VE DÜNYA İŞLERİNİN
AYRILMASI DEĞİLDİR... BÜTÜN YURTTAŞLARIN VİCDAN, İBADET VE DİN
HÜRRİYETİNİ TEKÂFÜL ETMEK DEMEKTİR. (BU DA İSLÂM GEREĞİDİR.)"
- "MEMNUNİYETLE GÖRÜYORUM Kİ, LÂİKLİK ESASINDA (YANİ
SİYASETE MEZHEP VE TARİKAT KARIŞTIRMAMAK KONUSUNDA) BERABERİZ.
(BU DA İSLAM GEREĞİDİR) ZATEN BENİM SİYASİ HAYATTA BİR TARAFLI
OLARAK DAİMA ARADIĞIM VE ARAYACAĞIM TEMEL BUDUR... LÂİK
CUMHURİYET ESASI DAHİLİNDE FIRKA'NIN HER NEVİ SİYASİ FAALİYET
VE CEREYANLARININ BİR ENGELE UĞRAMIYACAĞINA İNANABİLİRSİNİZ,
EFENDİM." - "TÜRK DEVLETİ LÂİKTİR.
HER REŞİT DİNİNİ İNTİHAPTA SERBESTTİR. (ZATEN BU DA İSLÂM
GEREĞİDİR)" (Medenî Bilgiler, el yazısı)
Gördünüz mü?.. ATATÜRK'ün "lâiklik" ile ilgili addedilen
bütün sözleri, DIŞ DÜNYA'ya
"İSLAM'DA ZORLAMA YOKTUR!.. TÜRKİYE'de her dinin ibadet
hürriyeti vardır!.." mesajını veren bir mahiyet taşır!.. Hele bu son cümle, ÜLKE İÇİ için söylenmiş olarak alınırsa,
çok komik bir anlam taşır!... Bir düşünün... ATATÜRK kalkıyor, diyor ki, "Ey
vatandaşlar, TÜRKİYE'de her reşit dinini seçmekte serbesttir!.. 18 yaşına gelen
her vatandaş isterse Hıristiyan, Yahudi, Budist olabilir!.." Bu mümkün değil!.. Hiç bir ülkenin DEVLET REİSİ kendi
milletine böyle bir mesaj vermez!.. Siz hiç Clinton'un kalkıp halkın önünde
"Amerika HÜR bir ülkedir. İsteyen Protestan Amerikan vatandaşları Katolik veya
Budist olabilirler," dediğini duydunuz mu?.. Dese çok saçma olurdu!..Kaldı ki,
VATİKAN ve SUUDİ ARABİSTAN'dan başka TÜRKİYE kadar DİN bakımından homojen olan
bir tek ülke daha yoktur!.. Ama ATATÜRK'ün kullandığı cümleyi, DIŞ DÜNYA ve BATI'ya
yönelik bir ifade olarak ele alırsanız; o zaman bir ANLAM kazanır!.. Çünkü ülkemizde pek çok Rum, Ermeni, Yahudi vatandaş,
TÜRKLER'le evlenerek MÜSLÜMAN olmaktadır!.. Bu olay dış dünyada "baskı" şeklinde
yorumlanabilir!.. İşte ATATÜRK bu cümle ile, "bu kişilerin hür iradesiyle yeni
dinlerini seçtiklerini, TÜRK DEVLETİ'nin onları zorla MÜSLÜMAN yapmak gibi bir
politikası olmadığını" dile getirmek istemiştir!.. Ha, ATATÜRK bununla TÜRK MİLLETİ’ne İSLÂM’ın gereği olan
“BAŞKA DİNLERE HOŞGÖRÜ VE SAYGI”yı mı öğretmek istiyor, derseniz… HAYIR!.. O,
TÜRK MİLLETİ’nin sonsuz hoşgörüsünden ve inanç serbestisinden Emin!.. O sadece
dışarıya (BATI’ya) öyle olduğumuzu hatırlatmak istiyor!.. İnanmadınız mı?.. İşte
sözleri: - "HİÇ BİR MİLLET, (MÜSLÜMAN OLAN) MİLLETİMİZDEN DAHA ÇOK
YABANCI UNSURLARIN İNANÇ VE ÂDETLERİNE HOŞGÖRÜ GÖSTERMEMİŞTİR!" - "HATTA BAŞKA DİNLERE MENSUP OLANLARIN DİNİNE HOŞGÖRÜ
GÖSTEREN YEGÂNE MİLLETİN, (MÜSLÜMAN) TÜRK MİLLETİ OLDUĞU İLERİ SÜRÜLEBİLİR!.."
(28.12.1920) Şimdi bunlara, ATATÜRK’ün YOBAZLIK-İRTİCA ile ilgili
ifadelerin ekleyin: -"İSLAM TOPLUM HAYATINDA
HİÇ KİMSENİN BİR ÖZEL SINIF HALİNDE VARLIĞINI KORUMAYA HAKKI
YOKTUR. KENDİLERİNDE BÖYLE BİR HAK GÖRENLER,
DİN HÜKÜMLERİNE UYGUN HAREKET ETMİŞ OLMAZLAR!"
(31.1.1923) -"BİZDE (İSLÂM’DA)
RUHBANLIK YOKTUR, HEPİMİZ DİNİMİZİN (İSLÂM’IN) AHKÂMINI
MÜTESAVİYEN ÖĞRENMEYE MECBURUZ. HER FERT DİNİNİ, DİYANETİNİ,
İMANINI ÖĞRENMEK İÇİN BİR YERE MUHTAÇTIR, VE ORASI DA
MEKTEPTİR!" (31.1.1923)
- "EFENDİLER VE EY
MİLLET!.. İYİ BİLİNİZ Kİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ ŞEYHLER,
DERVİŞLER, MÜRİTLER, MECZUPLAR MEMLEKETİ OLAMAZ!.. (İSLÂM
BUNA İZİN VERMEZ) EN DOĞRU, EN HAKİKİ TARİKAT, MEDENİYET
TARİKATIDIR. (İLİM, DOLAYISİYLE MEDENİYET HER MÜSLÜMANA
FARZDIR)" (30.8.25) -"TEKKELER, ZAVİYELER
İRTİCA MENBALARI VE CEHALET DAMGALARIDIR... TÜRK MİLLETİ (VE
İSLÂM DİN ADINA)BÖYLE MÜESSESELERE VE ONLARIN MENSUPLARINA
TAHAMMÜL EDEMEZDİ, VE ETMEDİ! (HALBUKİ BATI’DA LÂİKLİK OLMASINA
RAĞMEN, HER TÜRLÜ SAPIK TARİKAT SERBESTTİR. HATTÂ ÇOK EVLİLİK
YASAK OLMASINA RAĞMEN, AMERİKA’DA MORMONLAR DİNLERİNDEN DOLAYI
EVLENEBİLİR. BÜYÜCÜLÜK, FALCILIK, ÜFÜRÜKÇÜLÜK, TARİKAT YOLUYLA
ADAM KANDIRMA ORADA "DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ"NÜN BİR
PARÇASIDIR.)" - "SOFTA SINIFININ DİN
SİMSARLIĞINA MÜSAADE EDİLMEMELİDİR. DİNDEN MADDİ MENFAAT TEMİN
EDENLER, İĞRENÇ KİMSELERDİR! (İSLÂM’DA BÖYLE BİR ŞEY YOKTUR)"
- "BİZ DİN İŞLERİNİ,
DEVLET VE MİLLET İŞLERİ İLE KARIŞTIRMAMAYA ÇALIŞIYORUZ.
TAASSUPKÂR HAREKETLERDEN SAKINIYORUZ. DİN VE MEZHEP HERKESİN
KENDİ VİCDANINA KALMIŞ BİR İŞTİR... VE HİÇ BİR ZAMAN POLİTİKAYA
ÂLET OLARAK KULLANILAMAZ! (BU, İSLÂM’A UYMAZ)" - "TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NDE
BİR DİNİN (HER DİNİN) MERASİMİ DE SERBESTTİR... (ÇÜNKÜ İSLÂM
BÖYLE DER) YANİ ÂYİN HÜRRİYETİ MASUNDUR. TABİATİYLE ÂYİNLER
ASAYİŞ VE UMUMİ ÂDABA MUGAYIR OLAMAZ... SİYASİ NÜMAYİŞ ŞEKLİNDE
OLAMAZ!.." (YANİ AHLÂKA AYKIRI ÂYİN VE SİYASÎ GÖSTERİ OLMAZ,
İSLÂM’DA BÖYLE BİR ŞEY YOK. HALBUKİ BATI’DA LÂİKLİK BUNLARI
"DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ" SAYAR, SERBEST BIRAKIR.) Yaa!.. İşte böyle!... ATATÜRK, sünnet edip MÜSLÜMAN yaptığı
"LÂİKLİK" kavramına içte "YOBAZLIKLA MÜCADELE", dışa karşı da zaten mevcut olan
"BAŞKA DİNLERE SERBESTİYET"i savunan bir anlam verdi… Sözlerinden bunu
anlıyoruz. Bunlar, HAÇLI ZİHNİYETİ’ne, YENİ HAÇLI SEFERLERİ’ne karşı, İSLÂM
SİYASETİ’ni gizli yürütme Zaruretini duyan ATATÜRK’ün ; - "ECNEBİLERİN EN ÇOK
KORKTUKLARI, DEHŞETLE ÜRKTÜKLERİ İSLAMCILIK SİYASETİNİN
"AÇIKÇA İFADESİ"NDEN, MÜMKÜN OLDUĞU KADAR UZAK DURMAYA
KENDİMİZİ MECBUR GÖRDÜK." stratejisine son derece uygundur.
Ayrıca ATATÜRK, "TÜRK DEVLETİ LÂİKTİR" demiştir!.. DEVLET'in
LÂİK olduğunu söylemiştir!.. "Kişinin lâik olması" gibi bir anlayış, yani
dinsizliğe cevaz veren bir yaklaşım ATATÜRK'te asla yoktur!.. Kaldı ki, o
cümlelerden biri bir özel mektupta, diğeri ATATÜRK'ün son zamanlarında
hazırladığı ve bir kısmı kendinden sonra neşredilen MEDENİ BİLGİLER kitabında
yer alır!.. Bazıları şimdi bize Meclis'te cereyan eden bir olayı
hatırlatmak istiyecekler... İddiaya göre, sözün LÂİKLİK konusuna geldiği bir
sırada, konuşma yapan bir zat "Ben bu LÂİKLİK nedir, anlamıyorum,": deyince
ATATÜRK Başkanlık kürsüsünden müdahele etmiş, "Adam olmaktır hocam, Adam!"
demiş!..... İşte bu iddiadan hareketle bazıları, "Lâik olmayan adam sayılmaz"
sonucunu çıkarırlar!.. Halbuki iddiayı FALİH RIFKI ATAY, ÇANKAYA adlı eserinde
yalanlar!.. Konu LÂİKLİK DEĞİL, ASRÎLİK'tir!... Hocanın biri "ASRÎ-ÇAĞDAŞ olmak
nedir?" deyince, ATATÜRK, "Adam olmaktır" diye müdahale etmiştir!.. (Bakınız:
Çankaya IV, Cumhuriyet Yayınları, sf. 24-25) Artniyetli lâikler
gördüğünüz gibi YALAN uydurmaktan bile kaçınmıyorlar, konuyu çarpıtmak için! ATATÜRK bu konuda son derece hassas davranmıştır... O
inanılmaz sezgisi ile "lâiklik" kavramının yanlış kullanılacağını bildiği için,
bütün DEVRİMLER’ini tamamladığı 20’li yıllarda, "lâik" tabiri hiç bir yazılı
belgede yer almaz. Ne Parti tüzüğünde, ne de Anayasa’da!… Ne de din bahane
edilerek çıkarılmış isyanların mahkeme zabıtlarında!..
Düşünebiliyor
musunuz, "Din elden gidiyor!" diye, "Hilâfet kaldırıldı," diye, "Gavur şapkası
giyildi," diye isyanlar çıkmış... Menemen'de Kubilay öldürülüp
başı kesilmiş, mahkemeler yüz kadar idam cezâsı vermiş!..
Ama hiç birinde gerekçe "lâiklik" değil!.. Bir de şimdiye
bakın, başörtüsü bile "lâiklik" bahanesiyle Anayasa Mahkemesi
zabıtlarına giriyor!
30’lu yıllarda ise lâiklik Parti tüzüğüne girmiş, ama
Anayasa’ya alınmamıştır!.. Ta ki, Atatürk hastalanıp İsmet
Paşa’nın oyununa geldiği 1937 yılına kadar!.. Yani ölümünden
kısa bir süre önceye kadar!.. Ve sonra Atatürk'ün korktuğu başına gelmiştir.
Lâiklik onun ölümünden
sonra anlam değiştirmiş, ve memleketin başına belâ haline gelmiştir. Dışarıya,
Batı’ya karşı hiç kullanılmadığı gibi, ülke içinde de yobazlığa ve dini siyasete
âlet etmeye karşı da kullanılmamıştır1.. İstisnasız bütün partiler tarikatları
korumuş, gereksiz imam-hatip okulları açmış, misyonerlik faaliyetine göz yummuş,
hülâsa işi bugünkü karmaşık duruma getirmişlerdir. Dediğimiz gibi, DİN'i
politikaya âlet etmemek, ve kişilerin dinine karışmamak, İSLAM'ın 1400 yıllık
temel prensibidir!.. (Bakara 256. âyet) ATATÜRK, “Din, politikaya âlet edilemez,” diyor ama
ediliyor!... Hem de kendini " atatürk'ün partisi" ilân eden SODEP, SHP, CHP, DSP
maskeli yobazlar tarafından!.. Aleviler ve kürtçüler kayırılıyor!...
Milletvekillerinin her biri bir tarikat şeyhinin peşine takılmış vaziyette!..
Ecevit bile Nurcular’ın lideri Fetullah’ı yere göğe koyamıyor!… Maalesef bizde
politikacılar müslüman geçinir, MÜSLÜMAN değildir... Lâik geçinir, lâik
değildir... Bunu ATATÜRK BİLE düzeltememiştir!.. Ne ATATÜRK'ün uyarıları, ne CHP tüzüğündeki ifade, ne de
1937'de İsmet Paşa'nın Anayasa'ya koyduğu "lâiklik" maddesi işe yaramamıştır!..
Hatta 1960 ve 1982 Anayasaları'nı yapanların işgüzarca bunu "değişmesi teklif
edilemez" madde haline getirmeleri de etkisiz kalmıştır!.. Menderes, Demirel,
Özal, Erbakan, Çiller, Baykal, Ecevit hep şeyhlere, dedelere, hocalara, hacılara
yaltaklanmış, halkın dini duygularını istismar etmişlerdir!.. Çünkü MÜSLÜMAN
görünmeyen, DİN'e önem vermeyen TÜRKİYE'de oy alamaz!.. BATI tarzı LÂİKLİK anlayışı, TÜRK İNSANI'na hep yabancı
kalmıştır!.. İSLAMİYET ise, BATI taklitçisi "aydın"ların yabancısıdır... Böylece
HALK, AYDIN'dan kopmuş, meydan madrabazlara kalmış, olan MİLLET'e
olmuştur. Lâikliğin en hırslı savunucuları aslında gayrımüslim
olan dönmeler, ve ateistlerdir. Hiç bir gerçek müslüman, lâik
değildir. Kısacası, hangi açıdan bakarsanız bakın; LÂİKLİK, ülke
içinde vatandaşların birbirlerine karşı kullanacakları bir kavram değil;
HIRİSTİYAN BATI'ya karşı, TÜRK DEVLETİ'nin HOŞGÖRÜSÜ, TAASSUPSUZLUĞU, DİN ve
VİCDAN HÜRRİYETİ'ne gösterdiği SAYGI'nın "onların anlıyacağı dilde ifadesi"
olarak anlam taşır!.. Lâikliğin TÜRK İNSANI için "şahsi-kişisel" bir anlam ifade
etmemesi bir yana; DIŞ BASKILAR'a ve DİN İSTİSMARI’na yönelik olmadığı, onları
önliyemediği sürece DEVLET açısından da bir önemi yoktur!.. Yani insanımız "lâik-antilâik" tartışmasına gireceğine;
karşılaştıkları Avrupalıları, Amerikalıları TÜRKLER'in HOŞGÖRÜ'sü, başka
İNANÇLARA SAYGI'sı konusunda ikna ederse; daha ATATÜRKÇÜ davranmış
olur!.. Yazımızın başlığına dönersek, "Lâiklik, bir ATATÜRK
ilke veya inkılabı mıdır, değil midir?" sorusuna şimdi cevap
verebiliriz... Lâiklik, eğer yukarda anlattığımız gibi
ATATÜRK’ün BATI’dan GİZLİ yürütmek istediği İSLAM SİYASETİ’nin
bir parçası ise; EVET, ATATÜRK İLKESİDİR, hatta
İNKİLABIDIR!.. Yok, İsmet Paşa döneminden itibaren yozlaşa
yozlaşa bugünkü hâle gelmiş “lâiklik” söz konusu ise; DEĞİLDİR!…
Hatta milleti “LÂİK-MÜSLÜMAN” çatışmasına götürdüğü için
ATATÜRK’e ihanettir!.. Hülasa-yı kelâm, bizim "sadece" kendini
MÜSLÜMAN sayanlara bir diyeceğimiz yok!.. Ama başkalarının
inançlarına müdahale ederlerse, İSLAM'a ters düştüklerini
bilmeleri gerekir!.. Bizim kendini LÂİK sayanlara da bir diyeceğimiz yok!.. Ama
laikliğin "BATI'YA KARŞI, dış baskıyı azaltmak için bir MİLLÎ SAVUNMA
STRATEJİSİ" olduğunu unutmasınlar!.. Aksi takdirde kelime anlamı gereğince DİN
DIŞI olduklarını, DİN'e önem vermediklerini, hatta İSLAM'a karşı çıktıklarını;
bu açıdan da ATATÜRK'e ters düştüklerini bilmeleri gerek!.. Tabii bir de "lâikliğin gereği", MÜSLÜMANLAR'ın inançlarına
SAMİMİ olarak SAYGI duymaları gerek!..
> BAŞ SAYFA< > LÂİKLİK BİR ATATÜRK İLKESİ VEYA İNKILABI MIDIR? - AÇIKLAMALAR <