DIŞ SİYASET ÜZERİNE SÖZLERİ - AÇIKLAMALAR

(1) ATATÜRK'ün DIŞ SİYASET'i ile ilgili prensiplerini, düşüncelerini daha önce işlediğimiz bölümlerde parça parça nakletmiştik. Çünkü TÜRKÇÜLÜK'ten, İSTİKLAL'den, EMPERYALİZMLE MÜCADELE'den, İKTİSAT'tan, DEVLET'ten söz edip te DIŞ SİYASET'ten bahsetmemek mümkün değildi.

Burada konuyu özel bir bölüm olarak ele almamızın amacı, şu anda "atatürkçü dış politika" diye yutturulan ve böylece 1919'dan beri "değişmediği" iddia edilen uygulamanın, aslında MANDACI İSMET DIŞ POLİTİKASI olduğunu göstermek!..

Evet, yanlış okumadınız!.. Şu andaki ATATÜRK'ün DIŞ SİYASET anlayışına uygun en ufak bir şey kalmamıştır. Çünkü hepsi 1940'lardan itibaren MANDACI İSMET tarafından tahrip edilmiş; MENDERES, DEMİREL, OZAL, ÇİLLER hep aynı yolda ilerleyip TÜRKİYE'yi BATI'YA MAHKUM hale getirmişlerdir!

Öte yandan hep "batıcı" diye tanıtılan ATATÜRK'ün, aslında bütün CİHAN'a AÇIK bir SİYASET izlediğini de göstermek istiyoruz. Bu suretle MENDERES'ten itibaren istisnasız her politikacının işbaşına gelir gelmez dilinden düşürmediği"dünyaya açılıyoruz" palavrasının altında, başka şeyler yattığını da, ortaya koyacağız.

Aslında MANDACI İSMET iktidarının ilk döneminde TÜRKİYE gerçekten içine kapanmıştı. Bunda 2. Dünya Harbi'nin bir ölçüde etkisi varsa da, Paşa'nın beceriksizliği en önemli sebeptir.

Savaş sonrası DÜNYA'ya açılmadık, sadece BATI'ya kapılandık. DEMİREL, ÖZAL, ÇİLLER, ERBAKAN,YILMAZ, ECEVİT'in hep aynı şeyi tekrarlamaları; kendilerinden önce gelenlerin de bu konuda başarısız olduklarının delilidir.

Son 50 yıl içinde GERÇEK bir DÜNYAYA AÇILMA bir tek ERBAKAN döneminde başlamıştır. Onun da ne kadar başarılı olduğu ilerde görülecektir. Diğerleri ise, bununla sadece ve sadece BATI'YA YÖNELME'yi ve DÜNYA'nın geri kalan kısmına SIRT DÖNME'yi kastetmişlerdir.

ÖZAL'ın, DEMİREL'in dış seyyahatleri hep göstermelik olmuş, turistik mahiyette kalmıştır. İcraatları ortadadır.

Aslında koskoca bir DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'mız ve çeşitli üniversitelerde DIŞ İLİŞKİLER BÖLÜMÜ olmasına rağmen; DEVLET'i idare eden kişilerin gözünü açacak uzmanlar yoktur. TÜRKİYE'nin DIŞ SİYASETİ günlük politikalar ile yürür.

Halbuki ATATÜRK, daha MİLLİ MÜCADELE döneminde DIŞ SİYASET'imizin temelini atmış, ESASLAR'ını koymuş; GELİŞMİŞ ÜLKELER, DIŞ TÜRKLER, MÜSLÜMAN ÜLKELER, KOMŞULARIMIZ ve SOMÜRÜLEN ÜLKELER ile ilişkilerin nasıl olması gerektiğini son derece tutarlı ve mantıklı ifadeler ile dile getirmiştir.

Peki, bunlar NEDEN yayınlanmaz?.. Neden DIŞ İLİŞKİLER BÖLÜMLERİ'nde okutulmaz?.. NEDEN yıllarca DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞI'nda görev yapmış ve BÜYÜK ELÇİ mevkiine gelmiş, oradan emekli olmuş nice DİPLOMAT'ımız bunları bilmez?..

NEDEN ATATÜRK savaştığı ülkeler ve kişiler ile bile DOST olabilmişken; bizler TÜRK, MÜSLÜMAN, KOMŞU devlet ve ülkeler ile hep bir sürtüşme halindeyiz?..

Cevap çok açık!.. Çünkü ATATÜRK'ün DIŞ SİYASETİ unutuldu. Yerine daha ÜSTÜN ve GELİŞMİŞ bir SİYASET konacağına, o dahi uygulanmadı!.. MANDACI İSMET'in DIŞ POLİTİKASI benimsendi!..Neticede AVRUPA BİRLİĞİ'ne hala giremedik. IRAK AMBARGOSU'nu kaldırtamadık. Bölücü Kürtler'e destek verilmesini önliyemedik. "Kardeş" edebiyatı yaptığımız KAZAKİSTAN ve ÖZBEKİSTAN bile TÜRK vatandaşlarına VİZE koydu! Ne uşaklık etmeye hazır olduğumuzu ilan ettiğimiz BATI'ya yaranabildik, ne DİNDAŞ dediğimiz MÜSLÜMAN ARAPLAR'a, ne de TÜRK CUMHURİYETLERİ'ne!.. "Herkesi memnun edelim" diyerek, önümüze gelen her ittifaka girerek, PAKİSTAN'dan başka gerçek DOST bırakmadık çevremizde! Şu TALİBAN meselesiyle onunla bile zıt kutuplara düştük!

Şimdi ATATÜRK'ün DIŞ SİYASET ESASLARI'nı okuyacaksınız. Bunların ne kadar sağlam bir BÜTÜN meydana getirdiğini görecek ve her bir ülke ile ilişki ve bağlantının ne olması gerektiğini öğreneceksiniz... Bir bu ifadelere; bir de politikacıların, sözde diplomatların safsatalarına bakın... Bakın da, 70 yıl önceki TEŞHİS ve TESBİTLER'in ne kadar doğru olduğunu görün!

MANDACI İSMET'in yanar-döner tavrını, DIŞ SİYASET'i nasıl TEK YÖNLÜ, KISIR hale getirdiğini İSMET PAŞA MUAMMASI yazımızda bulabilirsiniz. MENDERES, DEMİREL ve ÖZAL DÖNEMLERİ'nde ve sonrasında yapılan hataları ise, bu kişileri incelediğimiz yazılarda okuyabilirsiniz.

(2) Gördünüz mü ATATÜRK ASYA ve AVRUPA, hatta DÜNYA ile ilişkilere hangi açıdan bakıyor?..

Kimle ilişkiye girilirse girilsin, TAM BAĞIMSIZLIK'tan zerre kadar fedakarlık yapılamaz!

Bu söz daha ülke İŞGAL altındayken söylenmiş!.. Yani ATATÜRK silahıyla, askeriyle gırtlağımıza dayanmış olan 7 DÜVEL'e bunu haykırmış!.. Bizim sütü bozuk politikacılar, diplomatlar, Yekta G. Özden gibi televizyona çıkıp "ATATÜRK TÜRKİYE'dir" diye program yapan zibidiler ise; "AVRUPA BİRLİĞİ'ne girip onların kurallarına tabi olmanın bir fedakarlık olduğunu, ama BAĞIMSIZLIK'tan taviz olmadığını" söyleyecek kadar hainleşebiliyorlar!.. Ah, ATATÜRK hayatta olsaydı!.. Bu kansızları İDAM ettirirdi!

Sonra ATATÜRK, "HER MESELEYİ TÜRK CEPHESİ'NDEN DEĞERLENDİRME"yi şart koşuyor. Ve bu İKİ ESAS'ı son derece GERÇEKÇİ buluyor!.. Yani bunlar birer MUTLAK HAKİKAT'tır; izafi, değişken, esnek kurallar değildir! 75 yıl önce de bu böyleydi, 750 yıl sonra da böyle olmalıdır!

Peki, politikacıların, radyoda televizyonda ahkam kesen "uzman"ların ikide birde "AMERİKA ne der?..BATI'yı küstürürüz, geleneksel politikamıza ters düşeriz" gibi zırvalar yumurtlamaları nasıl bir "atatürkçü"lüktür, anlıyan var mı?..

Çok basit bir örnek verelim: Şu aklı bir karış havada Özal'ın "bir koyup üç alma" hayali ile SADDAM'ı düşman edinmesi, Kürtler'e sınırları açıp ta TÜRKMENLER'i ihmal etmesi, herkesten önce ambargo uygulayıp petrol borusunu kapatması, üstüne üstlük bir de gavurlar hiç bir talepte bulunmamışken ÇEKİÇ GÜÇ belasını ülkeye davet etip tüy dikmesinin TAM BAĞIMSIZLIK ile ve TÜRK CEPHESİ ile ilgisi var mı?.. Varsa, neden hiç bir hükümet ÇEKİÇ GÜÇ'e "Hadi kardeşim, bu kadar yeter, güle güle" diyemedi yıllarca?.. Neden savaş sonrası (1991)10 yılda 100 milyar dolar zarara girdiğimiz söyleniyor?..

Ta 2003 yılına kadar hükümetten bir tek ALLAH'ın kulu çıkıp ta "Yahu, Kuzey Irak'ta Kürtler'den çok TÜRKMEN varmış, neden onların adı hiç ULUSLARARASI kararlarda geçmiyor," diyemedi!.. Niye?.. Çünkü MESELEYE TÜRK CEPHESİ'nden değil, AMERİKA ve onun güdümündeki BİRLEŞMİŞ MİLLETLER CEPHESİ'nden baktık ta ondan!

Görüldüğü gibi sadece bir tek cümlesi bile ATATÜRK'ün DIŞ SİYASET'inden ne kadar saptığımızı ortaya koyuyor!

(3) Burada DIŞ SİYASET'te TAM BAĞIMSIZLIK prensipinden ne anlaşılması gerektiği çok kesin olarak meydana çıkıyor... ATATÜRK, İSTİKLAL'imize gölge düşürecek herhangi bir karar veya kural şöyle dursun; MUKADDERAT'ımıza, yani geleceğimize ve MUAMELAT'ımıza, yani kanunlarımıza, uygulamalarımıza, ülke içinden ve dışından kimseyi müdahale ettirmeyeceğini söylüyor!.. Buna ülke içinde görev yapan yabancı ELÇİLER, AJANLAR, GÖREVLİLER, ziyarete gelen YABANCI DEVLET ADAMLARI dahil olduğu gibi; yurt dışındaki MECLİS, KONSEY, KONGRE gibi kurumlar ile YABANCI DEVLET ve HÜKÜMET BAŞKANLARI da dahildir.

Yani "AVRUPA PARLAMENTOSU karar aldı" diye Terör Yasası'nın 8. maddesi değişemez!.. Çünkü bu TÜRKİYE'nin MUAMELAT'ıdır!.. "Presiden Buşt istedi" diye Irak'a ambargo uygulanmaz. Çünkü bu TÜRKİYE'nin MUKADDERAT'ı ile ilgilidir..."Clinton elimi sıktı" diye Irak'taki CİA ajanı Kürtler TÜRKİYE'ye sokulamaz!..Çünkü bu TÜRKİYE'nin İSTİKLAL'i, ŞEREF'i ile ilgilidir!.. Bunların hiç biri ATATÜRKÇÜ DIŞ SİYASET ESASLARI'na uymaz, taban tabana zıttır!

Ve tabii şırf bir kaç kuruşluk yardım için AVRUPA BİRLİĞİ'ne köle olunmaz!..

Hatırlanacağı gibi, biz 1963 yılında AET ile bir anlaşma imzaladık. Onlar anlaşma hükümlerini yerine getirmediler. Serbest dolaşım hakkını TÜRKLER için uygulamaya koymadılar... Maastricht anlaşması ile Topluluğa yepyeni bir SİYASİ AVRUPA BİRLİĞİ hüviyeti verdiler, bazı ülkeleri "ÇEKİRDEK AVRUPA" olarak 1. sınıf, diğerlerini 2. sınıf hale getirdiler. Bizi almıyacaklarını kesinlikle söylüyorlar ama eğer alırlarsa, Doğu Avrupa ülkeleri ve Güney Kıbrıs'tan sonra alacaklar ve 4. sınıf yapacaklar... Buna rağmen partiler, milletvekilleri, aydınlar Gümrük Birliği'ne girmemizi savunuyor. Neden?.. Çünkü hemen hiç biri bu gerçekleri tam olarak bilmiyor. Sadece reklamı yapılan kısımdan haberdar ve o yüzden savunuyor!..

Konuyla yakından ilgilenmemize rağmen, biz dahi Suat İlhan'ın makalelerini okuyuncaya kadar pek çok hususu bilmiyorduk. (Bak Gümrük Birliği veya Sömürge Anlaşması, Yeni Forum Dergisi sayı 308, Ocak 1995/ Gümrük Birliği Kararında Anayasa İhlali, Y. Forum sayı 309, Şubat 1995)

Suat İlhan diyor ki:

- TÜRKİYE 1963'de AET'yle aslında TAM ÜYELİK anlaşması imzalamıştı!.. Ancak şimdi TÜRKİYE'nin Polonya, Macaristan, Çekya, Romanya, Bulgaristan, G. Kıbrıs, Malta'dan sonra, belki Kuzey Afrika ülkeleri ile birlikte 2010 yılında üye olabileceği, en yetkili ağızlar tarafından dile getiriliyor... Öyleyse Gümrük Birliği'nin bir aşama olarak düşünülmesi yanlıştır!

Ayrıca Maastricht Anlaşması ile bir çok EGEMENLİK hakkını AVRUPA BİRLİĞİ üstlenmektedir. Bu "HAKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR!" esasına ters olduğu gibi; Gümrük Birliği'ne girersek, AB'ye üye olmadığımız halde onların kararlarını uygulamak zorunda kalacağız!.. GÜMRÜK BİRLİĞİ anlaşması TAM ÜYELİK HAKLARINI VERMEDEN pek çok KÜLFET YÜKLEYECEK, TÜRKİYE pazarını Avrupalılar'a açacak, SİYASİ BAĞIMSIZLIK ve SERBESTLİK imkanı kalmıyacak, ayrıca TÜRKİYE, Orta Asya ve Doğu Avrupa ülkeleri ile istediği ticaret ve ilişkileri sürdüremiyecektir!..

Gördünüz mü?.. Avrupalılar bizi önce TAM ÜYE olmamıza rağmen, sonradan "olmadı, saymayız!.. Yeniden müracaat et" deyip kazıklamışlar!.. Sonra "şunları şunları yap, ki Gümrük Birliği'en alalım," demişler, bir kere daha kazıklamışlar. Daha sonra üye olmadan Gümrük Birliği'ne girdiğimiz için biz onların şarntlarına uymuşuz ama, onlar vermeleri gereken yardımı askıyı almışlar, bir kere daha kazıklamışlar!..Bizimkiler de hâlâ:

"EĞER BİR AY İÇİNDE BÜTÜN TAAHHÜTLERİMİZİ YERİNE GETİRMEZSENİZ, TÜRKİYE'Yİ 1998 İÇİNDE ÜYE YAPACAĞINIZI AÇIKLAMAZSANIZ, ÇEKİLİYOR VE GÜMRÜK BİRLİĞİ ANLAŞMASINI İPTAL EDİYORUM!"

diyecek kadar bile cesaret sahibi değiller!

Bu mu "atatürkçü, haysiyetli" dış politika?..Yuh olsun ervahınıza!..

(4) İşte İÇİŞLERİ ve DIŞİŞLERİ ve BAŞBAKANLIK ve BÜTÜN BAKANLIKLAR ve MECLİS'in duvarlarına yazılması, oralarda çalışanlarca ezberlenmesi gereken bir VECİZE!..

Şimdilerde bazıları diyor ki, "Efendim, AMERİKA tabii ki işimize karışacak, bize akıl verecek. O bizim DOST'umuz, MÜTTEFİK'imiz!.. E, AVRUPA ÜLKELERİ deseniz, onlar da öyle! Hepsi bizim iyiliğimizi isteyen DOSTLAR!.. Elbette bize yol gösterici kararlar alacaklar!"

TÜH suratınıza!..Bundan daha HAYSİYETSİZ, bundan daha KÖPEKÇE bir DIŞ POLİTİKA olamaz!..

Bilirsiniz, biz SİYASET kelimesini MİLLET İŞLERİNİ YÜRÜTME anlamında kullanırız. Çirkefliklere de POLİTİKA deriz. İşte bu da öyle bir şey!..

Bir defa ATATÜRK bütün BATI ÜLKELERİ'ni TÜRKİYE'nin dostu değil, AMANSIZ DÜŞMAN'ı görür, ilerde vereceğiz... Bunların "dost" sayılması dahi ATATÜRKÇÜ DIŞ SİYASET'e aykırıdır!..

AVRUPA BİRLİĞİ ülkelerinin ikide birde aleyhimize aldıkları kararlar, bize vermeleri gereken mali desteği kesmeleri, Kürtler'i kışkırtmaları artık körlerin bile gözüne girdi!.. Amerika deseniz, daha bizimle LOZAN BARIŞI'nı bile imzalamamıştır, SAVAŞ halindeyiz! Yani bu DÜŞMANLAR'ın İÇİŞLERİMİZ'e karışmaları TAM İSTİKLAL'imizi zedelediğinden ŞAVAŞ sebebidir!

Kaldı ki, bunlar iddia edildiği gibi "dost" olsa bile; ATATÜRK diyor ki, "Hangi ŞEREFLİ, HAYSİYETLİ MÜSTAKİL DEVLET dostunu dahi İÇİŞLERİ'ne karıştırtır?" Böyle bir YÜZKARASI'na nasıl TAHAMMÜL edilir!.. İnsan ne kadar samimi olursa olsun, YATAK ODASI'na dostunu sokar mı?..

Aslında BATILILAR'ın dost olmadığını bizimkiler de biliyor. Mesela Deamirel, 1995 Kurban Bayramı'ndan 2 gün önce 32. Gün programında "Gümrük Birliği'ne karşı olduğunu, Batı'nın aslında TÜRKİYE'yi bölmek istediğini, Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. Maddesinin kaldırılmasına karşı olduğunu, bunun arkasında Sevr'i yeniden hortlatma isteğinin bulunduğunu" söyledi. 8. Maddenin kalkması, cezaevlerindeki 200 kadar sözde aydın Kürt bölücünün serbest kalması demekti!..

Demirel bu kanaate dönemin Fransa Dışişleri bakanı Allain Juppe ile yaptığı görüşmelerde varmıştı!.. Tutanakları açıklamasına, "Ben bu görüşmeden BATI'nın TÜRKİYE'yi bölmeyi hedeflediğini çıkardım" demesine rağmen, kimseyi inandıramamış, BATI güdümlü basından epey eleştiri almıştı. (Aksiyon 20-26 Mayıs, 1995)

Bu zatın hükümetinde DIŞİŞLERİ Bakanı olan İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL de, 1970'lerde "CİA benim altımı oymuş!" şeklinde bir beyanda bulunmuş, ama uyanan olmamıştı!.. Tersine dönme yazarlar adamın çapkınlıklarını dile getirerek olayı başka yöne çekmişlerdi!.. Demirel bile 20 yıl sonra uyandığına göre, siz varın gerisini düşünün artık! (Son 50 yıldır Batı Avrupa ve A.B.D.'nin Türkiye üzerinde oynadığı karanlık oyunları ve o dönem hükûmetlerinin gaflarını öğrenmek için BAY PİPO adlı kitabı okumanızı tavsiye ederiz.)

Gelelim şu "dost ve müttefik" ifadesine!.. Bizim hıyar politikacı ve çıktırıldım diplomatlar herhalde hiç DOST ve MÜTTEFİK görmemişler!.. Bir örnek verelim: AMERİKA, İSRAİL'in DOST'u ve MÜTTEFİK'idir. 2 milyon nüfuslu İSRAİL'e her yıl 3 milyar dolar HİBE verir! (60 milyonluk TÜRKİYE'ye 0.3 milyar, o da borç ve her seferinde ya ERMENİ ya da KÜRT şartı koşarlar.) Sonra hiç bir ULUSLARARASI KURUL'dan, bilhassa BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'den İSRAİL aleyhine karar çıkmasını izin vermez, çıkarsa VETO eder!..(TÜRKİYE için kendi Senato'sunda bile aleyhte karar alır.) İSRAİL'in ATOM BOMBASI sahibi olmasına ses çıkarmaz, insan hakları ihilaline ses çıkarmaz, durup dururken IRAK tesislerini bombalamasına, LÜBNAN'ı işgal etmesine ses çıkarmaz!

AMERİKA, İSRAİL'den sonra en büyük yardımını ERMENİSTAN'a yapar!.. Hani şu bizim EZELİ DÜŞMANIMIZ, AZERBEYCAN'I İŞGAL ETMİŞ OLAN 4 milyonluk ERMENİSTAN'a bize verdiğinin 5-6 katı parayı, HİBE olarak gizli-açık verir! Yaptığı silah yardımı ile ERMENİSTAN'ın yenilmesini önler. Böylece hem TÜRKİYE'yi diken üstünde tutar, hem muhtemel bir barış karşılığı BAKÜ PETROLLERİ'ni ele geçirmek ister.

İşte DOSTLUK ve İTTİFAK böyle olur!..Hoş, bizce bu DOSTLUK değil, MENFAAT BİRLİĞİ'dir ya, neyse!.. Bize hangi BATI ÜLKESİ böyle davranıyor ki, biz ona DOST ve MÜTTEFİK diyelim?..

(5) Bu ve bundan sonraki ifadelerde ATATÜRK'ün DIŞ SİYASET'e TÜRKLÜK açısından bakışını görüyoruz. TÜRK olmanın iki bariz özelliği vardır: DİL ve DİN!.. İşte ATATÜRK, DIŞ SİYASET'te İLGİ SAHAMIZ'ın boyutlarını bu iki özelliğin teşkil etmesi gerektiğini, bir PRENSİP olarak ortaya koyuyor.

Aslında bu şu demektir: Nerede bir TÜRK varsa, nerede TÜRKÇE konuşuluyorsa, nerede bir MÜSLÜMAN varsa; TÜRK DEVLETİ orası kendi VATAN'ı imiş gibi, o kişi kendi VATANDAŞ'ı imiş gibi ilgilenir!

Şimdi buna kalkıp "şövenistlik" diye çamur atanlar çıkacaktır. Ancak unutmamalı ki, dünyanın en çekinilen ülkelerinden biri olan İSRAİL, dünyadaki bütün yahudileri kendi vatandaşı sayar. 1980'li yıllarda Etopyalı yahudileri bir operasyonla İsrail'e alması, 1990'dan sonra yüzbinlerce Sovyet yahudisini o küçücük ülkesine kabul etmesi ile, bir kere daha dünyanın hayranlığını kazanmıştır. Biz ise bundan 70 yıl önce bu prensibi ilk ATATÜRK'ün ortaya attığını bile bilmiyoruz!.. Yazık bize!

ATATÜRK'ün DIŞ SİYASET'inin TÜRKLÜK CEPHESİ, bütün TÜRKLER'i ve TÜRKLER'in yaşamış olduğu bütün diyarları kapsar. O bölgelere ÖZEL İLGİ gösterilir. İRTİBAT hiç bir zaman kesilmez. Çünkü mecburiyet tahtında terkettiğimiz bu diyarlarda yüzbinlerce, milyonlarca TÜRK ve MÜSLÜMAN bırakmışızdır. Bunlar bizim ESKİ VATANDAŞLAR'ımızdır. Bugün nasıl Edirneli'yi, Karslı'yı, Hataylı'yı başkasının insafına terkedemezsek; dünkü vatandaşımız BATI TRAKYALI, HALEPLİ, MUSULLU, KERKÜKLÜ, BATUMLU TÜRK'ü de sahipsiz bırakamayız!.. ATATÜRK bırakmazdı!

Halbuki şimdiki politikacılar ne yapıyorlar?.. Özal zibidisi yerli-yabancı basın mensuplarının önünde KIBRISLI TÜRKLER'e "bana 250 milyon dolara maloluyorsunuz" diye çatıyor!..(1992) Yani "sizi başımdan atıp kurtulmak istiyorum" diyor!.. Bre zevzek!.. O para senin babanın parası mı ki, "bana" diye kasılıp duruyorsun?.. Paranın asıl sahibi TÜRK MİLLETİ'ne sordun mu da, KIBRIS'tan vazeçtiğini dünyaya ilan ediyorsun?..

Ne o, ne Demirel, ne Çiller, ne de ondan sonrakiler IRAKLI TÜRKMENLER'i hatırlamadılar bile!.. Bu mu "atatürkçü dış politika"?..

(6) ATATÜRK, TÜRKLER ve TÜRK DİYARLARI'ndan sonra MÜSLÜMANLAR ve İSLAM DÜNYASI ile ilgilenir. Bu da onun DIŞ SİYASET'teki ÜMMETÇİLİK prensibidir. Yine hiç dile gelmez.

ATATÜRK, TÜRKİYE TÜRKÜ'nün MÜSLÜMAN olması hasebiyle DÜNYA MÜSLÜMANLARI ile yakın ilişki içinde olmasından daha tabii bir şey olmadığını düşünür. Böylece dünyanın neredeyse yarısını ilgi sahamız içine alır. Çünkü DOĞU AVRUPA, ESKİ SOVYETLER, İRAN, PAKİSTAN, HİNDİSTAN, AFGANİSTAN, ÇİN, ENDONEZYA, MALEZYA, ARAP YARIMADASI, KUZEY VE ORTA AFRİKA ya tümden MÜSLÜMAN ülkeler ile doludur, ya da büyük MÜSLÜMAN nüfusları vardır. Bunların bir kısmı da TÜRK'tür. İşte biz buna İLERİ GÖRÜŞLÜ DIŞ SİYASET deriz.

Şimdi siz ATATÜRK'ün bu ÜMMETÇİ tavrını dile getirseniz, kıyamet kopar "aydın" çevrelerde!.. Ama biz uydurmadık, ifade kendisinin! Gördünüz mü, ne kadar az tanıyoruz ATATÜRK'ü?

ATATÜRK'ün MÜSLÜMANLAR'a yönelmesinin önemi, günümüzde daha iyi anlaşılmaktadır. Çünkü NATO'nun yolsuzluktan sabıkalı eski Genel Sekreteri 1994'de şöyle demişti:

KOMÜNİZM'in çökmesinden sonra NATO'nun hedefi RADİKAL İSLAM ile uğraşmak olmuştur!

Şöyle bir düşünün!..NATO niye kurulmuştu?.. KUZEY ATLANTİK BİRLİĞİ olarak BATI AVRUPA ÜLKELERİ ile ABD'yi SOVYETLER BİRLİĞİ ve SOSYALİST DOĞU AVRUPA ÜLKELERİ'nin saldırısından korumak üzere değil mi?.. Peki, HAÇ sembolü taşımasına rağmen, MÜSLÜMAN TÜRKİYE'yi niye üye yapmıştı?.. ORTODOKS YUNANİSTAN'ı da aldıktan sonra DOĞU BLOĞU'nu güneyden kuşatmak için!..

Peki, SOVYETLER dağılınca, DOĞU AVRUPA ülkeleri KAPİTALİZM'e kayınca, NATO'nun esbab-ı mucibesi kalır mı?.. Kalmadı tabii!.. Hatta "eski düşman" Polonya'nın, Macaristan'ın filan NATO'ya girmesinden söz edilir oldu!

Bizimkiler hala uyanmıyor!.. Eğer, SOĞUK SAVAŞ bittiyse, eğer RUSYA ile ABD ortak UZAY PROGRAMI yapıyorsa; NATO niye hala sürüyor ve niye yeni üyeler alıyor?.. MÜSLÜMANLAR'ı ezmek için!..İşte Genel Sekreter'in ağzından çıkardığı bakla bu!..

STRATEJİ şu: MÜSLÜMAN ülkeler ya TÜRKİYE ve MISIR gibi BATI UYDUSU olacak, ya da IRAK, İRAN, LİBYA, SUDAN ve AFGANİSTAN gibi karıştırılacak, tepelenecek!.. SUUDİ ARABİSTAN ve KUVEYT gibi ŞERİATÇİ olmaları dahi tehlike değil, yeter ki BATI'nın dümen suyunda gitsinler!..

TÜRKİYE böyle bir İHANET'in içinde yer alabilir mi?.. Alamaz!.. TÜRKİYE, ATATÜRK'ün DİNDAŞLARIMIZ dediği MÜSLÜMAN ÜLKELER ile kendi menfaatine halel gelmedikçe DÜŞMAN olamaz! Bu ATATÜRKÇÜLÜK anlayışına sığmadığı gibi, İSLAM'a da terstir!.. Çünkü KUR'AN, "HIRİSTİYAN VE YAHUDİLER'İ DOST TUTMAYIN!" der. Hele onlarla birleşip MÜSLÜMANLAR'a KILIÇ ÇEKMEK, hiç olmaz! Bizim görevimiz MÜSLÜMANLAR'ı gavur baskısından, sömürüsünden kurtarmaktır!

Haa, bu arada MÜSLÜMAN olup ta, müslümanlığı yanlış tanıtan İRAN gibi Şİİ, SUUDİ ARABİSTAN gibi VEHHABİ, veya AFGANİSTAN'daki TALİBAN örgütü gibi YOBAZ olanı yok mu?.. Elbette var ve bunlar İSLAM'ın kötü bir imaj yaratmasına sebep oluyorlar. "ŞERİAT" diye KUR'AN'da olmayan hükümleri uygulıyarak insanları dehşete düşürüyorlar.

Mesela TALİBANLAR kız okullarını kapatıyor. Halbuki, PEYGAMBERİMİZ'in "İLİM, kadın-erkek her MÜSLÜMAN'a FARZ'dır" hadisi var, ve bu hadis 400 yıl önce SEMERKANT'taki ULUĞ BEY MEDRESESİ'nin kapısına yazılmış!.. Sonra PEÇE takmayı, sakal bırakmayı mecburi tutuyorlar. Yahu, bunlar HZ. PEYGAMBER zamanında bile mecburi değildi. PEYGAMBER'in eşleri bile yüzünü örtmezdi...Sonra içki içenleri öldürüyorlar. KUR'AN'da yok!..ŞERİAT'ta "içki içen"in değil, "içki içtiği belli olan"ın yani sarhoşluk edenin cezası "dayak" olarak belirtilmiş: 80 değnek vurulacak. O da ince, söğüt dalı, kızılcık sopası gibi bir değnekle, kürek sapıyla, copla değil... Yani dayak yiyenin canı yanacak ama; sakatlanmıyacak, hastanelik olmayacak... Sayıyı değiştirmek te her an mümkün…

Şimdi kimin KUR'AN'da olmayan bir hükmü "ŞERİAT" diye koymaya, olan cezayı arttırmaya hakkı var ki?.. Peki, böyle bir yobaz grubu ABD'nin desteklemesine ne demeli?.. Neymiş, onlar olmazsa, İRAN bölgede güçlenirmiş!..

Ama bizim politikacılar, basın-yayın bunları bilmez; "şeriat uyguluyorlar" diye halkın gözünde İSLAM'ı küçük düşürür.

İşte burada TÜRKİYE'nin bir görevi daha ortaya çıkıyor. EN SON ve EN MÜTEKAMİL DİN İSLAMİYET'in gerçek yüzünü göstermek, ve diğer MÜSLÜMAN ÜLKELER'e öğretmek!..Yani bizim DIŞ SİYASET'imizde "İSLAM'ın yanlış tanıtılmasını önlemek" esası da vardır. Çünkü bu bizim DIŞ İTİBAR'ımızla ilgilidir.

Hemen ekliyelim: MÜSLÜMANLAR ile ilgilenmek, GAYRIMÜSLİM TÜRKLERİ ihmal etmek anlamına gelmez! Onlar zaten TÜRK CEPHESİ'NDEN BAKIŞ prensibi çerçevesinde ilgi görür. Ancak ilişkilerde DİN değil; DİL ve IRK' ön plana alınır.

(7) DIŞ SİYASET'e önce TÜRK CEPHESİ'nden, sonra da MÜSLÜMAN CEPHESİ'nden bakan ATATÜRK, dünyanın geri kalan kısmını ikiye ayırır: EMPERYALİST ALEM ve MAZLUM MİLLETLER!..

O tarihlerde EMPERYALİST ALEM bütün BATI AVRUPA DEVLETLERİ, ABD ve JAPONYA'dan oluşuyordu. Bunların esaretine düşmemiş bir RUSYA ve OSMANLI DEVLETİ vardı. Dünyanın geri kalan bütün ülkeleri istisnasız SÖMÜRGE idi!..Rusya ihtilalle sarsılmış, OSMANLI da 1. Cihan Harbi mağlubiyeti ile parçalanmıştı. Yani Rusya'da ihtilalciler, TÜRKİYE'de de MUSTAFA KEMAL direnmese; hiç MÜSTAKİL ülke kalmıyacaktı! Bu durum RUSYA ile TÜRKİYE'yi TABİİ DOST yapmıştı, ilerde vereceğiz...

İşte bu yüzden ATATÜRK, ikiye bölünmüş bir dünyadan söz ederken, EMPERYALİST KAPİTALİST BATI ve MAZLUM ŞARK tabirlerini kullanır!

Yalnız dikkat edilmesi gereken husus, ATATÜRK'ün EMPERYALİST BATI'ya çatmadan önce başımızdakileri suçlaması, onların bizi bu hale düşürdüğünden şikayet etmesidir.

DIŞ SİYAYET, İÇ TEŞKİLAT'a bağlıdır. Yani DIŞ SİYASET'i yürütenler, HÜKÜMET, DIŞİŞLERİ gibi bizim insanlarımızdır. Eğer bu kişiler TÜRKLÜK'ten, TARİH'ten, SİYASET'ten nasibini almamış; RUHSUZ, KANSIZ, SATILMIŞ insanlar olursa; DIŞ SİYASET düzenli yürümez.

Sakın ola ki, bu suçlamanın geride kaldığı ve OSMANLI DEVLET ADAMLARI'na ait olduğu sanılmaya!.. Şimdikilerin onlardan hiç farkı yok!..

Daha önce de belirttiğimiz gibi, İSMET'le 1940'da başlayan bugünlere uzanan dönem, KESİNTİSİZ DEĞİŞMEZ bir tarzda EMPERYALİZM'e boyun eğmiş tek bir HAYSİYETSİZ DIŞ POLİTİKA'dan oluşur.

İnanmadıysanız, ATATÜRK'ün sözlerini bir kere daha okuyun! Sonra DIŞ POLİTİKA'mızı idare edenlere bir bakın... Başımızdakiler ATIL, HAREKETSİZ, BECERİKSİZ, ÇEKİNGEN, KORKAK, MÜTEREDDİT, BATI UŞAĞI değil mi?..Ne IRAK AMBARGOSU yüzünden girdiğimiz 75 milyar dolarlık zararı kuruşuna kadar talep etme cesaretleri var, ne de parasını ödediğimiz halde alamadığımız firkateynleri AMERİKA'dan istemeye!..Ya Yunanlar İKİZLER ADASI'na asker çıkarınca, bayrak dikince ne yaptılar?.. Sözde bayrak diktiler, değil mi?.. Ama sonra İKİ TARAFIN DA bayrak indirmesini kabul ettiler!..Yani "orası bizim değil" dediler!

Bu kişiler hâlâ "biz tek başımıza yapamayız, AVRUPA BİRLİĞİ'ne girmezsek, kapılarımızı onlara açmazsak, BATI bizi terkederse mahvoluruz!" demiyorlar mı?.. Peki, MİLLİ MÜCADELE döneminin İNGİLİZ MUHİPLERİ, AMERİKAN MANDACILARI'ndan farkı ne bu kanı bozukların?..

Şu halde başkasına çatmadan önce, kendimizi toparlamamız lazım... Bunu nasıl yapacağız?.. BÜYÜK DİPLOMAT ATATÜRK onun da yolunu göstermiş...Önce diyor ki, HANGİ İSTİKLAL VARDI Kİ, YABANCILARIN NASİHATLERİ İLE AYAKTA KALABİLSİN?..

Zaten ATATÜRK, MİLLİ SİYASET'imizi de şöyle tanımlar:

- "Her şeyden önce kendi KUVVET'imize dayanarak VARLIĞIMIZ'ı koruyup, MEMLEKET'in SAADET ve İMAR'ına çalışmak!.."

Yani ATATÜRK yabancıların MALİ YARDIM'ına endekslenmiş bir DIŞ POLİTİKA'yı reddeder!.. Sonra BİR ZAYIFIN BİR KUVVETLİYLE BİRLEŞMESİ, ZAYIFIN KUVVETLİYE KUL-KÖLE OLMASI DEMEKTİR ifadesiyle, VARLIĞIMIZ'ın korunması bahanesine sığınıp İTTİFAK veya BİRLİK'lere girilmesini de son derece tehlikeli bulur. MİLLİ GÜVENLİK yabancılara İHALE edilemez, onların insafına bırakılamaz. Hele KALKINMA, İLERLEME'yi yabancıdan beklemeyi APTALLIK sayar!..

Bunun için YABANCI hiç bir ülkenin, (DOST veya DÜŞMAN olması hiç fark etmez) NASİHATLARI, PLANLARI, YARDIMLARI, KARARLARI ile hareket edilemez!.. Bunlara bel bağlanmaz, güvenilmez!.. Böyle bir politikayı savunan YERLİ MANDACILAR'a DEVLET KADEMELERİ'nde, DIŞİŞLERİ'nde ASLA görev verilmez! Böyle politikaları savunan PARTİLER, HÜKÜMET KURMA ne kelime, ANAYASA MAHKEMESİ'nce kapatılır, yöneticileri VATANA İHANET'ten mahkum edilir! ATATÜRK böyle ister!

Yine TÜRKİYE sözünün geçmediği hiç bir İTTİFAK'ta ve ULUSLARARASI KURULUŞ'ta yer almaz, alamaz!.. Çünkü GÜÇLÜ DEVLETLER'in asla DEMOKRATİK olmayan BİRLEŞMİŞ MİLLETLER gibi kuruluşları, ve NATO, AVRUPA BİRLİĞİ gibi İTTİFAKLAR'ı bizi ezer, KÖLE yapar!.. O yüzdendir ki, ATATÜRK 20 yıllık siyasi hayatında BATI ile hiç bir İTTİFAK'a girmemiştir. ATATÜRK o zamanki CEMİYET-İ AKVAM'a da TÜRKİYE'yi üye yapmamıştır.

Bizim BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'e girişimiz MANDACI İSMET'in, NATO'ya girişimiz AMERİKAN MUHİBBİ MENDERES'in, AVRUPA BİRLİĞİ'ne müracaatımız gene MANDACI İSMET'in marifetidir. Yine onun gibi BATI UŞAĞI, hatta AZAT-KABULETMEZ KÖLESİ DEMİREL, ÖZAL ve ÇİLLER bunun için yıllarca yırtınmadılar mı?..

Sonunda ne oldu?.. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'den 50 yılda bir kere bile lehimize bir karar çıktı mı?.. NATO bizi bir kere bile savundu mu?.. AVRUPA BİRLİĞİ lehimize bir tek karar alıp bizi destekledi mi?.. Ne gezer?.. Tam tersine!.. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER defalarca KIBRIS konusunda bizi sıkıştırdı, NATO bize ambargo uyguladı, silahlarını kullanamıyacağımızı söyledi. AMERİKA bizi ERMENİ katliamı ile suçladı, toprak isteğine ses çıkartmadı.. Hatta bizi KÜBA KRİZİ'nde RUSYA'nın önüne YEM olarak attı. AVRUPA BİRLİĞİ ise YUNANİSTAN'a EGE'de, KIBRIS'ta destek verdi, KÜRTLER'e toprak bağışlıyalım diye baskı yaptı...Bunlar dost değil, HALA DÜŞMAN!

Ve ATATÜRK diyor ki, "Bu namussuzlar bana DÜŞMANLIK'tan vazgeçmedikçe, ben de onların AMANSIZ DÜŞMAN'ıyım!..ASLA GÜVENMEM! Onlarla ANCAK, MİLLET'imin MENFAATLERİ'ne uygun olan hususlarda İLİŞKİ'ye girerim!"

Biz GERÇEK ATATÜRKÇÜ'yüz!.. O yüzden HIRİSTİYAN EMPERYALİST KAPİTALİST BATI'ya DÜŞMAN'ız!.. Onun dümen suyunda giden EMPERYALİST JAPONYA'ya asla güvenmeyiz! Ta ki, SİNSİ EMELLER'inden vazgeçinceye kadar! Yoksa elimizi verir, kolumuzu kaptırırız. Hatta bizi yutarlar da farkında olmayız!

Bu tavır, "BATI ÜLKELERİ ile hiç bir irtibatta olmamak" anlamına gelmez. MEDENİYET icabı İLİŞKİ ve TİCARET hatta SAYGI göstermemiz mümkündür. Ancak bu ÖNCE onların bizim HAKKIMIZA, HUKUKUMUZA, İSTİKLALİMİZE, ŞEREF VE HAYSİYETİMİZE SAYGI göstermeleri şartına bağlıdır.

ATATÜRK, bu konuda da GERÇEKÇİ'dir. Çok iyi bilir ki, EMPERYALİST ZALİM BATI'nın GÜÇSÜZLER'e hiç SAYGI'sı yoktur! Bilir ki, fırsatını buldular mı hemen ezerler! Onun için ATATÜRK bütün bu iyiniyeti ortaya koymasına rağmen, istediği sonucu elde etmek için GÜÇLENMEK'ten başka çare görmez! Bunu da ancak KENDİ İMKANLARIMIZ'la yapmamız gerektiğine inanır. Çünkü DÜŞMAN'a muhtaç olan, er-geç onlara boyun eğmek durumunda kalır!

Son olarak ATATÜRK, DÜNYA SİYASETİ'nde hakim olan EMPERYALİST ÜLKELER'e bir gerçeği hatırlatır: TÜRKİYE GÜÇLÜ DEVLETTİR!..TÜRKİYE de en az sizin kadar ETKİLİ'dir!..TÜRKİYE'nin bu ETKİ'si gözardı edilemez!.. Yani TÜRKİYE'ye danışmadan, onun rızasını almadan DÜNYA'nın hiç bir köşesinde herhangi bir uygulamaya giremezsiniz!

ATATÜRK bunu der ama, demeden önce yanına bütün TÜRK DÜNYASI'nı ve İSLAM ALEMİ'ni almak ister. Çünkü TÜRKİYE'NİN GÜCÜ bu iki kanatta yatmaktadır.

İşte ATATÜRK'ün KAPİTALİST BATI ile DIŞ SİYASET prensipleri bunlardır! Hemen ekliyelim: Bu prensipler TÜRKİYE'ye DÜŞMANLIK güden bütün ülkelere uygulanır. RUSYA, düşmanca davranan ARAP ÜLKELERİ veya YUNANİSTAN gibi cüceler de bu uygulamaya dahildir.

TÜRKİYE bir AYNA'dır. DOSTLUK gösterene DOSTLUK yansıtır, DÜŞMANLIK gösterene DÜŞMANLIK!.. Kimseye yılışmak, yaltaklanmak, alttan almak, aşırı ilgi göstermek yoktur!

Şimdi biz ne kadar yırtınsak, Demirel Efendi ne kadar "TÜRKİYE dünya devletidir," diye vecizeler yumurtlasa boştur!.. Çünkü biz hem TÜRK DÜNYASI'na, hem de İSLAM ALEMİ'ne sırtımızı dönmüşüz! BATI'ya hizmet sunmakla uğraşırken, onların kapılarına yatıp "Ne olur, bizi de içeri alın, vallahı ne derseniz yapacağım" diye yalvarırken, hangi ETKİ'den söz edebiliriz ki?.. Adamlar, bırakın dışarda bizi kaale almayı, içerde bile istediğimizi yapmamıza engel oluyorlar!

(8) Geldik son gruba... ATATÜRK; TÜRK DÜNYASI, İSLAM ALEMİ, HIRİSTİYAN EMPERYALİST KAPİTALİST BATI'dan sonra ŞARK ile, yani MAZLUM MİLLETLER ile olan ilişkileri ve meseleye nasıl bakmak gerektiğini anlatmış... Dikkatle inceleyelim.

ATATÜRK, son derece önemli bir TARİHİ GERÇEK üzerinde duruyor. ZALİM EMPERYALİST BATI, ne zaman MAZLUMLAR DÜNYASI ŞARK'a, yani ASYA'ya, AFRİKA'ya saldırmak istemişse, karşısına ANADOLU TÜRKÜ çıkmıştır!.. Bu, 1096'da planlanıp bir yıl sonra başlıyan ilk HAÇLI SEFERİ'nden beri böyledir.

İşte onun için ZALİM BATI, OSMANLI DEVLETİ'ni yıkmak için ortaya bir ŞARK MESELESİ çıkarmıştır. ŞARK MESELESİ, OSMANLI toprak ve kaynaklarının bölüşülmesinden başka bir şey değildi. BATILILAR, bu paylaşmada OSMANLI DEVLETİ'nin teb'ası olan diğer milletleri kolay halledebileceklerini biliyorlardı. Ancak TÜRKLER'i altetmedikçe, tam ve kesin bir başarı sağlıyamıyacaklarını da sezmişlerdi.

ATATÜRK onun için daha MİLLİ MÜCADELE'nin başında ilan ediyor: "Bu, sadece ANADOLU TÜRKÜ'nün değil; bütün MAZLUM MİLLETLER'in savaşıdır! Birlikte hareket edersek, ZALİM BATI'nın canına okuruz," diyor!.. Ne yazık ki, HİNDİSTAN MÜSLÜMANLARI'ndan başka destek veren olmadı.

ATATÜRK'ün "DÜNYA MİLLETLERİ'ne gerçek HUZUR ve BARIŞ'ın ancak bu saldırıların kesilmesiyle gelebileceği" konusundaki teşhisi ise, EŞSİZ'dir!..Şimdiki "barış havarileri"ne ithaf olunur!.. Yani BARIŞ öyle güvercin uçurmakla, BARIŞ şarkısı söylemekle gelmez. Ancak GÜÇLÜ EMPERYALİST DEVLETLER'in ZULÜM, BASKI ve SÖMÜRÜ'sünün ortadan kalkmasıyla gelir!

(9) ATATÜRK'ün bu sözü DIŞ SİYASET'te MAZLUM MİLLETLER İÇİN de TAM İSTİKLAL prensibini yansıtıyor.

ATATÜRK 1920'de MAZLUM MİLLETLER ile birlikte hareket etmek istemiş, bunu sağlıyamamıştır. Neticede sadece TÜRKİYE kurtulmuştur.

Ancak sonuç değişmez. ANADOLU TÜRKÜ ZALİM BATI'ya direnince, çeyrek asır sonra SÖMÜRGELER birer birer zincirlerini zorlamaya başlamıştır.

Bunu ATATÜRK'ün yıllar önce görmesi, sezmesi gerçek bir KEHANET'tir!..Ama bizce yarım kalmıştır. Çünkü TAM İSTİKLAL ilkesini incelerken belirttiğimiz gibi, İKTİSADİ, MALİ, SİYASİ, KÜLTÜREL BAĞIMSIZLIK olmadan TAM İSTİKLAL olmaz!..

1945-1991 arasında bağımsızlığa kavuşan ülkelerin tamamı en az bir yönden eski efendilerine bağlıdır. ZENGİN KUVEYT, MALİ yönden bağımsız görünür ama; hem İKTİSADİ, hem de SİYASİ yönden AMERİKA ve İNGİLTERE'ye bağlıdır. Bunun gibi CEZAYİR FRANSA'ya, MISIR AMERİKA'ya, SOMALİ İTALYA'ya şu veya bu şekilde mecburdur. Böyle bağımsızlık olmaz!

Öte yandan daha önce bağımsızlık kazanmış Güney Amerika ülkeleri, eski Doğu Bloğu ülkeleri İKTİSADEN ve SİYASETEN BATI ile bağlantılı olmak durumunda kalmışlardır. Biz dahi bunca KAN dökerek elde ettiğimiz İSTİKLAL'imizi üç kuruşluk krediler için İPOTEK etmedik mi?.. İşte o yüzden "yarım" dedik!

Ancak "tümden gerçekleşmez" demedik!.. İLAHİ KANUN'dur!..ZALİM bir gün mutlaka kendi ZULM'ünde boğulur gider. EMPERYALİST BATI ve KAPİTALİST ZULÜM SİSTEMİ bir gün mutlaka yıkılacaktır! Bize düşen bu MUKADDER GÜN'ü çabuklaştırmaktır!

Bunun için önce kendimizi BATI HEGOMONYASI'ndan kurtaracak; sonra KARDEŞ TÜRK DEVLETLERİ ve TOPLULUKLARI'nın her türlü ZÜLUM ve SÖMÜRÜ'den kurtulması için gayret sarfedeceğiz. Arkasından DİNDAŞIMIZ MÜSLÜMAN DEVLETLER'in kurtuluşu için çalışacağız. Birini sağımıza, diğerini solumuza KANAT gibi alacak ve ZALİM BATI'nın gırtlağına bir SELÇUKLU KARTALI gibi çökeceğiz... Sonra diğer MAZLUM MİLLETLER gelecek!

İşte 1000 yıldır ŞARKIN KILICI olarak BATI'yı kontrol altında tutmuş olan TÜRK DEVLETİ'nin İLAHİ GÖREVİ budur. DIŞ SİYASETİ'ni bu anlayış belirler.

Burada ERBAKAN'ın 1996'da gerçekleştirdiği YURTDIŞI SEYYAHAT ve DIŞ İLİŞKİLERİ değerlendirmek istiyoruz. Hatırlanacağı gibi, BASIN'da, "AYDIN"LAR arasında ve BATI'da benzer tepkilerle eleştirildi. Yok, "BATI'dan kopuyormuşuz"; yok, "MISIR'da bayrak çekilmemiş"; yok, "LİBYA hakaret etmiş"; yok "NİJERYA DEVLET BAŞKANI kaatilmiş!"

Bizce ERBAKAN hatalı idi, ancak bu hata yukarda belirtilenler değildir. O, ATATÜRK'ün tesbit ettiği SIRA'ya uymadı!.. TÜRK CUMHURİYETLERİ'nden başlaması gerekirdi!..Onları yanına alacak, onlarla bir CEPHE oluşturacak; ondan sonra MÜSLÜMAN ülkelere gidecekti!..MÜSLÜMAN ülkelerle aramızdaki mesafeyi kapattıktan sonra, SİNGAPUR, ÇİN gibi ülkelere ilgi gösterecekti... Bunu yapmamıştır!

KADDAFİ'nin DİKTATÖR, SALİ ABAÇA'nın KAATİL olması meselesine gelince; yine ATATÜRK'e bakmak gerekir. O, acaba YABANCI DEVLET BAŞKANLARI'na hangi değer ölçüleri ile yaklaşırdı, bunu incelersek çok enteresan bir durumla karşılaşırız.

Yeni TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'nin kurulduğu yıllarda İRAN'daki KALAÇ TÜRK HANEDANI'nı devirerek iktidarı ele geçirmiş ÇAVUŞ'tan bozma RIZA PEHLEVİ vardı. Kendini ŞAH ilan etmişti. Bu adamın oğlu HÜMEYNİ'nin devirdiği RIZA PEHLEVİ de 1958'de galiba, "İRAN İMPARATORLUĞU'nun 2500. yılı" diye TAÇ giyerek kendini ŞEHİNŞAH ilan etmişti!..

Şimdi koskoca MAREŞAL ATATÜRK, 7 DÜVEL'e karşı ZAFER kazanmış bir LİDER olmasına rağmen; bu ÇAVUŞ'tan bozma, üstüne üstlük bir TÜRK hanedanını yıkmış kişiyi MUHATAP olarak kabul etmiş, ağırlamış ve suretle İRAN'ın yakın dostluğunu kazanmıştı.

Çünkü ULUSLARARASI ilişkilerde karşınızdaki liderin niteliği sizi ilgilendirmez, diktatörlüğü, halkına karşı nasıl davrandığı yine sizi ilgilendirmez! Onu değiştirecek gücünüz yoksa, kabullenmeniz gerekir. Önemli olan onun size karşı tavrı ve kendi ülkesindeki TÜRKLER'e olan davranışıdır. Hele TİCARET, PETROL, ENERJİ gibi önemli konuların bahis mevzuu olduğu durumlarda liderler, rejimler arka planda kalır.

İşte bu yüzden ABD Arap ülkelerindeki ŞERİATÇI rejimlere, diktatör KRAL ve ŞEYHLER'e bize yaptığı gibi "demokrasi, insan hakları" fasaryasını dile getirmez. AFGANİSTAN'daki TALİBAN örgütünü destekler!.. Bizim aklıevvel ÖZAL ise, durup durduğu yerde "SADDAM gitsin" diye tepinerek IRAK'ı bize düşman eder! Yahu, senin "gitsin" demenle adam gider mi?.. Adam seni ahirete havale etti, Bush'u köşesine gönderdi, Thatcher'i emekli etti, yakında Clinton'u da yolcu edecek, göreceksiniz... Olan bize oldu.

Demek ki DİKTATÖR de olsa, bazılarına göre DELİ de olsa KADDAFİ, ABD'nin bile başedemediği bir LİDER'dir, yabana atılamaz. SALİ ABAÇA iddia edildiği gibi KAATİL de olsa 120 milyonluk AFRİKA'nın en büyük ülkesi NİJERYA'nın LİDERİ'dir, muhatabımızdır. SİYASET'te KÜSLÜK, KAPRİS olmaz.

Gelelim KADDAFİ'nin ifadelerine!..Eğer ilk yazımızdan beri ele aldığımız konular incelenirse görülür ki, BİZ DE "TÜRKİYE'NİN İŞGAL ALTINDA olduğunu; ÜSLER'in, İTTİFAKLAR'ın TAM İSTİKLAL'imizi ortadan kaldırdığını, TARİH'imizi, DİN'imizi ihmal ettiğimizi" söylemişiz!..

Yani KADDAFİ'nin TEK kusuru KÜRDİSTAN istemesi!..Onu asla kabul etmeyiz!.. Ama diğer ifadeleri DİPLOMATİK PATAVATSIZLIK sayılsa da, GERÇEĞİN TA KENDİSİ!

Peki, bunu ilk KADDAFİ mi söylemiş?.. Yoo!.. İlk biz mi söylemişiz?.. Yoo!.. Özellikle 70'li yıllarda pek çok "aydın" solcu "TÜRKİYE'nin üsleri kaldırmasını, NATO'dan çıkmasını" istemedi mi?..Aynı kişiler bugün PAZAR EKONOMİSİ'ne ve BATI'ya kapılandılarsa, kabahat KADDAFİ'nin mi?..

Kaldı ki, daha üç gün önce HABİTAT bahanesiyle İSTANBUL'a GAVUR bayrağı çekilmedi mi?.. İSTANBUL'un ortası TÜRKLER'e yasaklanmadı mı?.."Bizim" dediğimiz KARDAK adasına YUNAN bayrağı çekilmedi mi?.. O bayrak insin diye, bizimkiler TÜRK BAYRAĞI'nı indirmediler mi?..

Hangisi daha önemli?..İSTANBUL'un FETİH YILDÖNÜMÜ'nde GAVURLAR tarafından işgali mi, yoksa bir yabancı devlet adamının "sizin ülkeniz işgal altında" demesi mi?.. Hangisi daha haysiyet kırıcı?.. Kendi toprağımız KARDAK'ta BAYRAK dalgalandıramamak mı, yoksa MISIR'ın kendi havaalanına TÜRK BAYRAĞI çekmemesi mi?.. KADDAFİ'nin "TÜRKİYE'nin DIŞ POLİTİKA'sından memnun değilim" demesi mi daha ağır, yoksa AVRUPA BİRLİĞİ'nin "8. Madde'yi değiştir, kanunlarını bana uydur" diye baskı yapması mı?..Söyleyin bakalım sözde aydınlar, o zamanlar böyle feryat ettiniz mi?.. Ne gezer!

Öte yandan Bush'un Ecevit'e 2001 yılında gönderdiği zehir zemberek mektup üzerinde hiç durulmadı! Bakanlarımızın kırmızı pasaportuna rağmen A.B.D.'ye girerken vize almak zorunda bırakılmalarına, Irak'ta askerlerimizin başına çuval geçirildiğinde, kimse Amerika'yı ve politikacıları böyle suçlamadı!. Halbuki bunlar Kaddafi'ninkinden çok daha büyük hakaretlerdi.

ERBAKAN bizim için diğer politikacılardan farklı değildir. Ama birazıcık ŞAHSİYETLİ SİYASET uygulıyayım derken yaptığı hataları görüp te, çok daha HAYATÎ hataları gözden kaçırmayı hazmedemiyoruz. Küçük, MÜSLÜMAN, MAZLUM ülkelere karşı ŞAHİN, ama ZENGİN, HIRİSTİYAN, EMPERYALİST BATI ülkelerine karşı KÖPEK gibi davrananlar midemizi bulandırıyor!

Bizim safımız TÜRKLER'in, MÜSLÜMANLAR'ın, MAZLUMLAR'ın safıdır. Biz BATI'nın yanına geçip ZULM'e ortak olamayız! Olursak, ANADOLU'daki VARLIK SEBEBİ'mize ters hareket etmiş oluruz. Bize ihtiyaç kalmaz, yok olur gideriz!

İşte onun içindir ki, ATATÜRK hiç BATI'yla İTTİFAK'a girmemiştir. Onun içindir ki, MÜSLÜMAN ÜLKELER ile, BALKAN ülkeleri ile BATI'ya karşı PAKTLAR oluşturmuştur! Bizim DIŞ SİYASET'imizin temeli budur!

(10) Bundan sonraki bölümde ATATÜRK'ün her bir ülke ile İLGİ ve SİYASET'in ne olması gerektiğine dair beyanları gelmektedir... İlk sırada RUSYA vardır.

ATATÜRK tarihi bir gerçeği ifade ederek RUSYA'nın TÜRKİYE'nin TABİİ DOST'u olduğunu söylemiştir. Ne demektir TABİİ DOST?.. Biz RUSYA ile son 300 yılda 17 kere savaşmadık mı?.. Hatta halk arasında "Domuzdan post, Moskof'tan dost olmaz" diye bir söz yok mu?..

Her ikisinin de cevabı "evet" ama, durum başka... O savaşlar yapıldığında mesele OSMANLI DEVLETİ'nin topraklarının yutulması idi. Bu konuda KATOLİK-PROTESTAN EMPERYALİST BATI ile ORTODOKS EMPERYALİST ÇARLIK RUSYA uyum ve anlaşma içinde idi. Aralarındaki tek sürtüşme kimin nereyi alacağı hususunda çıkıyordu.

Ancak ORTODOKS DÜNYASI ile HAÇLI SEFERLERİ'nin düzenleyicisi KATOLİK-PROTESTAN CEPHESİ birbirinin de düşmanıdır. İlk HAÇLI SEFERİ'nin zararı MÜSLÜMANLAR'dan çok ORTODOKS BİZANS'a olmuştu.

Ayrıca 1856 KIRIM HARBİ sırasında BATILILAR RUSLAR'a karşı bizi tutmuş, MİLLİ MÜCADELE sırasında da RUSYA BATI'ya karşı bizimle İTTİFAK içinde olmuştu.

Ayrıca DOĞU ALMANYA ve POLONYA hariç bütün DOĞU BLOĞU ÜLKELERİ'nin ORTODOKS olduğunu da unutmamak gerekir. BATI ile irtibat halinde olan, onlara köpeklik eden tek ORTODOKS ülke YUNANİSTAN'dır. DOĞU BLOĞU ve KOMÜNİZM'in çökmesinin KATOLİK POLONYA'da 1980 yılında bir POLONYALI'nın PAPA seçilmesi, bu zatın POLONYA'yı ziyaret etmesi, ve DAYANIŞMA hareketini desteklemesi ile başladığı da gözden kaçmamalıdır... Biz bu kadar açık olayları bilen kaç DİPLOMAT'ımız var, merak ediyoruz.

İşte ATATÜRK, TABİİ DOST derken, KATOLİK-PROTESTAN BATI HIRİSTİYAN DÜNYASI ile ORTODOKS DOĞU AVRUPA ve RUSYA arasındaki EZELİ DÜŞMANLIK'tan bahsetmektedir.

İki büyük HIRİSTİYAN güç arasına sıkışmış olan TÜRKİYE'nin geleceği, bunların SÜRTÜŞMESİ'ne bağlıdır. Bu iki güç ne zaman yakınlaşmış, anlaşmış ise TÜRKİYE'ye felaketler yağmış; ne zaman sürtüşmüşlerse, biz aradan sıyrılıp yükselmişizdir.

Bu gerçeğin farkında olan BATILILAR bizim RUSYA ile ilişkimizi kesmeye çalışırlar. ATATÜRK MİLLİ MÜCADELE sırasında bu konuda şöyle der:

İTİLAF DEVLETLERİ, BOLŞEVİKLER ile TÜRKLER'in arasını KAFKAS MİLLETLERİ ile kesmek, bizim aramıza bir SET koymak planını bulmuşlar... Bağımsızlıklarını tasdik ederek onları kendi yönlerine çevirdiler.

ATATÜRK bilhassa AZERBEYCAN TÜRK CUMHURİYETİ ile TÜRKİYE'nin arasına ERMENİSTAN'ın sokulmak istendiğini belirterek çareyi de şöyle gösterir:

KAFKAS SEDDİ'ni arkadan yıkacak planlara başlamak...Yeni KAFKAS hükümetleri ile temasa geçerek İTİLAF planlarına karşı durumlarını anlamak... Bize SET olmaya karar verdilerse, BOLŞEVİKLER ile anlaşmak!..

MİLLİ MÜCADELE yazımızda SOVYETLER'in yardımı, desteğini detayları ile vermiş, ATATÜRK'ün ne kadar gerçekçi bir değerlendirme yaptığını açıklamıştık.

Bizim İSMET PAŞA MUAMMASI yazımızı okursanız, orada 2. Dünya Harbi sırasında hem BATILILAR'ın hem de RUSLAR'ın bize ne cazip tekliflerde bulunduklarını; ancak BECERİKSİZ İSMET'in bunları nasıl heba ettiğini, üstelik bir de RUSLAR'ı bize düşman hale getirdiğini görürsünüz. Gerek İSMET, gerekse MENDERES SOĞUK SAVAŞ'ın SÜRTÜŞME ortamında TARAFSIZ kalıp iki tarafı da sağabilecekleri halde, BATI'ya yanaşarak bütün kozları harcamışlar ve memleketi uçurumun kenarına getirmişlerdir.

Şu anda durum, tam MİLLİ MÜCADELE zamanına benzemektedir. BATI hem TÜRKİYE'yi, hem DOĞU AVRUPA'yı, hem TÜRK CUMHURİYETLERİ'ni, hem de RUSYA'yı sıkıştırıyor; inek gibi sağmaya, kaynaklarına el koymaya hazırlanıyor... Öyleyse TÜRKİYE'ye düşen BATI'yla değil; eski TÜRKİYE Büyükelçisi ÇERNİŞEV'in dediği gibi RUSYA ile birlikte hareket etmek!..

Gördünüz mü, ATATÜRK geçmişten ve AHIRET ALEMİ'nden günümüze ışık tutuyor! TABİİ DOST'u gösteriyor.

Ayrıca ATATÜRK tıpkı MAZLUM MİLLETLER'in bir gün ESARET'ten kurtulacağını sezdiği gibi, SOVYETLER'in de dağılacağını bilmiş ve tam 60 yıl önce tedbir alınmasını istemiştir. Ama kim dinler?..

Şu anda SOVYETLER'deki bir kısım DİLİ BİR, İNANCI BİR kardeşlerimiz bağımsızlığa kavuşmuştur. Ancak dediğimiz gibi, onları büyük bir tehlike beklemektedir. RUSYA'nın hegemonyasından kurtulan bu DEVLETLER'i, bu sefer AMERİKA ve BATI AVRUPA yutmak istemektedir. Hem de sadece PETROL, DOĞAL GAZ, ALTIN, URANYUM, UZAY SANAYİİ için değil; DİN'ini değiştirerek, KİMLİĞİ'ni bozarak!..Bunu sağlamak için televizyon ve radyolara bedava müzik ve film kasetleri dağıtıyor, parayla yayın kuşağı satın alıp her gün PROTESTANLIK propogandası yapıyor. Bu ülkeleri her türlü HIRİSTİYAN mezhebinin misyonerleri sarmış durumda... Açlıkla boğuşan insanlara para verip sahte ümit dağıtarak dinlerini değiştirmeye çalışıyor.

RUSYA FEDERASYONU içinde yaşıyan DİLİ BİR, İNANCI BİR kardeşlerimiz de aynı tehlike ile karşı karşıyadır. Hem KAPİTALİZM'e geçebileceğini sanan idarecilerin baskısı, hem de BATI'nın SİNSİ EMELLER'i, şu anda bizim RUSYA ve orada yaşıyan TÜRKLER ile yakından ilgilenmemizi gerektirmektedir.

Bu bölgelere mutlaka daha fazla ANADOLU TÜRKÜ'nün gitmesi, yerleşmesi sağlanmalıdır. RUSLAR'a ve bölge TÜRKLER'ine AMERİKALI ve AVRUPALI'dan hayır gelmiyeceği işlenmeli, onların kurmaya çalıştığı bağlantılar, yapmaya kalktığı yatırımlar baltalanmalıdır. TÜRK firmalar BATILI firmalara taşaronluk ve uşaklık edeceklerine DEVLET desteği ile ihaleleri kendileri almalı, bunları BATILILAR'a kaptırmamalıdır. RUSYA ile İŞBİRLİĞİ her sahada mutlaka arttırılmalıdır.

ATATÜRK'ün dediği gibi, bu tarz düşünceler açıkça uygulamaya konmaz. TÜRKİYE dostunu ve düşmanını işkillendirmeden son derece planlı bir şekilde bütün TÜRK federatif cumhuriyet ve toplulukları ile irtibatını güçlendirmeli, o bölgelerde mutlaka TÜRKLER'in idareyi ele almasını sağlamalı, ve uzun vadede RUSYA FEDERASYONU TÜRKLER tarafından idare edilmelidir. Çünkü RUSLAR nüfus olarak çoğunluktadır ama, RUSYA ülke olarak FEDERASYON'un küçük bir bölümünü teşkil eder. Ülkenin büyük kesimi TÜRKLER'in yaşadığı alanlardır. YAKUTİSTAN gibi!.. O bölgelerde idareyi mutlaka TÜRK kökenli kişiler almalıdır.

Zaten 1993'de yaşanan PARLAMENTO İŞGALİ HASBULATOF adlı ÇEÇEN TÜRKÜ'nün RUSYA FEDERASYONU'nu ele geçirme teşebbüsünden başka bir şey değildi!

(11) Bu da AMERİKA ile münasebet hakkında...Gördüğünüz gibi ATATÜRK, AMERİKA karşısında HAZAN YAPRAĞI gibi titremiyor, eğilip bükülmüyor. Hatta ABA ALTINDAN SOPA gösteriyor..."Bize DOSTLUK göstermedi, gemilerini getirip İZMİR'e demirledi, LOZAN'ı hala imzalamadı. Artık bu DÜŞMANLIK'tan vazgeçsin; TİCARET yapsın, TEKNOLOJİ versin ki, dostluğunu görelim. Öyle kuru kuruya DOSTUZ-MÜTTEFİKİZ'LE BU İŞ YÜRÜMEZ!" diyor ve hemen hatırlatıyor: "Sakın ha bizi kendisinden küçük görmesin!.. TÜRK MİLLETİ, SOYGUNCU-YAĞMACI'dan bozma AMERİKAN halkından daha DEMOKRAT RUHLU'dur!..Sakın bizi "adam etme"ye filan kalkmasın!"

İşte bizim ABD ile DIŞ SİYASET'imizin esası bu ifadedir. AMERİKA bizi böyle görürse, böyle yaklaşırsa DOSTÇA İLİŞKİLER gelişir.

AMERİKA ile asla DAİMİ ve BAĞIMLI bir İTTİFAK'a girilemez. Ancak TÜRK CEPHESİ'nden bakınca yararımıza görülen hususlardaki DÜNYA SİYASETİ'nde AMERİKA ile birlikte hareket uygunsa, GEÇİCİ İŞBİRLİĞİ mümkündür.

Öte yandan AMERİKA bize sadece COCACOLA, JİKLET kakalamaya kalkıp MODERN TEKNOLOJİ vermekten kaçınırsa, o zaman gerçek niyetimizi açığa vurmadan, ve onu işkillendirmeden, kurulacak özel ilişkilerle gerekli TEKNOLOJİ çalınır!

Hiç bir devletle olmayacağı gibi, AMERİKA ile de KAPİTÜLASYON ve KÖLELİK hükümleri taşıyan İKİLİ ANLAŞMA yapılamaz. Hain yöneticiler böyle anlaşmalar yapmış ise; yapanlar asılır, anlaşmalar yırtılır!

(12) BATI AVRUPA DEVLETLERİ ile ilişkiler konusunda söylenmiş bu sözler gerçekten önemlidir. OSMANLI DEVLETİ o dönemde dünyanın en büyük devleti olduğu için BATI'yı küçümsemiş, oradaki gelişmeleri takip etmemiş, onlara lütuf olarak pek çok haklar tanımış, ancak GERÇEK SİYASİ İLİŞKİLERİ gereği gibi yürütmemişti.

ATATÜRK, böyle bir davranışı son derece yanlış bulur. DÜNYA'nın hiç bir ülkesi, hiç bir milleti küçümsenemez. Bilhassa onlara galebe çaldınızsa, daha dikkatli olmanız gerekir, çünkü karşı tarafta bir İNTİKAM duygusu uyanmıştır.

Kaldı ki, BATI AVRUPA OSMANLI DEVLETİ'nin sıkıntıya düştüğü KANUNSUZ 1. SÜLEYMAN döneminden itibaren güçlenmeye, gelişmeye, BİLİM ve TEKNOLOJİ'de ilerlemeye başlamış, yeni diyarlarda söz sahibi olmuştur.

İşte bu yüzden BATI AVRUPA'ya karşı uyanık olmak, gereksiz sürtüşmelerden kaçınmak; ancak EZELİ DÜŞMAN olduğunu unutmamak, sahte dostluk zehabına kapılmamak; ama mutlaka BATI ile İLİŞKİ İÇİNDE olmak gerekir. Çünkü BATI AVRUPA'da da alınacak TEKNOLOJİ vardır.

ATATÜRK'ün bu sözünü "batıcılık" olarak yorumlayan gaafiller de çıkabilir. O zaman bir kere daha dikkatle okumalarını isteyeceğiz. Bahsedilen bir YALTAKLANMA değil, İLİŞKİ'nin İHMAL edilmemesidir! ATATÜRK'ün hemen alttaki ifadesi, hep "karşılıklı güven ve barış"tan söz eden BATILI DEVLETLER'in bunu MAZLUM MİLLETLER'i daha fazla sömürmek, daha çok imtiyaz koparmak için bir araç olarak kullandığını, açıkça ortaya koyuyor.

Ayrıca BATI'nın SİLAH ALIŞVERİŞ'ine kendi istediği gibi TAHDİTLER koyduğu ifade ediliyor... BATI sadece satışı kısıtlamakla kalmaz, bazen pahalı pahalı aldığınız silahları, parasını ödediğiniz halde istediğiniz şekilde kullanamıyacağınızı iddia eder, size baskı yapar!.. Sanki biz modern silah, tank ve uçakları kuş avlamak için istiyoruz!.. Aldıklarımızı ne KIBRIS'ta, ne de bölücü Kürt militanlara karşı kullanabildik...Öte yandan parasını tıkır tıkır ödediğimiz firkateynleri de daha teslim etmediler.

Çiller Eylül 1996'da "NÜKLEER SİLAH denemesi yapmayı yasaklıyan anlaşma"yı imzaladı!..Yahu, senin NÜKLEER SİLAH'ın mı var ki, deneme yapmıyacağım, diyorsun?..Elin gavuru dünyayı yok edecek kadar NÜKLEER SİLAH üretmiş, bunları yıllarca denemiş, yığınak yapmış; şimdi geri kalmış ülkeler NÜKLEER SİLAH edinip te kendisine kafa tutmasın diye uyduruk, maksatlı anlaşmalar hazırlıyor! Bizim enayiler de marifetmiş gibi hemen gidip imzayı basıyor!..

Hindistan ne yaptı?.. "Dünyadaki bütün NÜKLEER SİLAHLAR kalkmadıkça, kimse benim NÜKLEER SİLAH edinmeme mani olamaz," dedi. Haklı mı değil mi?.. Düşmanında varken, sende olmaması BARIŞ değil, ESARET getirir!.. Bu yüzdendir ki, "Düşmana onun silahı ile mukabele ediniz," mealinde bir hadis vardır!

TÜRKİYE'nin NÜKLEER SİLAH SİYAYETİ asla BATI'nın istediği tarzda olamaz. BATI AVRUPA'nın önde gelen ülkelerinin NÜKLEER SİLAHI var, RUSYA'nın var, ÇİN'in var, AFRİKA'ya kan kusturan GÜNEY AFRİKA CUMHURİYETİ'nin var, ARAPLAR'ı susta durduran İSRAİL'in NÜKLEER SİLAH'ı var; bir tek MÜSLÜMAN ve MAZLUM ÜLKELER'in yok!.. Sonra da kalkıp "nükleer deneme yapmama" sözü veriyoruz!. Neymiş, BARIŞ'a hizmetmiş! Hey YARABBİ, sen aklımı koru!

Biz, nasıl böyle bir amaç güden, artniyetli BATI'ya güvenebiliriz ki?.. Nasıl geleceğimizi onun ellerine teslim edebiliriz ki?.. Zaten yukarda EMPERYALİST ÜLKELER'e karşı takip edilecek siyaseti açıklarken ATATÜRK'ün bunları DÜŞMAN gördüğünü, onlar düşmanlıktan vazgeçmedikçe her türlü tedbirin alınması gerektiğini belirtmiştik. Bu tedbirlere en kısa zamanda NÜKLEER SİLAH sahibi olmak ta dahildir... Gerçek budur, bundan ibarettir!

Burada hemen ekliyelim ki, SOVYETLER BİRLİĞİ'nin dağılmasından sonra NÜKLEER SİLAH sahibi olan tek MÜSLÜMAN DEVLET olarak KAZAKİSTAN çıktı ortaya... Ancak ABD ve BATI allem edip kallem edip onun elindeki silahları RUSYA'ya devretmesini, veya imha edilmek üzere AMERİKA'ya gönderilmesini sağlamaya çalışıyorlar. Bu meyanda külliyetli miktarda URANYUM'u sözde "muhafaza" etmek üzere AMERİKA'ya aldılar. KIRGIZİSTAN, gibi ülkelerdeki URANYUM madenlerine "altın çıkartmak" bahanesiyle sokuluyorlar.

TÜRKİYE, KAZAKİSTAN ile çok yakın münasebete girip bu silahları elden çıkarmaması için uyarmalı, karşılaştığı baskılarda destek vermelidir. Gerekirse onları muhafaza için TÜRKİYE'ye nakletmeyi teklif etmelidir.

Ayrıca NÜKLEER SİLAH üretmeye çalışan PAKİSTAN'la işbirliği yapmalı, hatta bu konuda KAZAKİSTAN'ın ve mümkün olursa RUSYA'nın, ÇİN'in desteğini sağlamalıdır.

Şurası unutulmamalıdır ki, HIRİSTİAN BATI ALLAH'tan çok ŞEYTAN'dan korkar. Ama ŞEYTAN'dan dahi çok korktuğu şey, MÜSLÜMANLAR'ın NÜKLEER SİLAH sahibi olmasıdır!

(13) ATATÜRK AZERBEYCAN, AFGANİSTAN, İRAN gibi MÜSLÜMAN ülkeler ile İLİŞKİ'nin güçlenmesini bazı çevrelerin istemediğini, baltaladığını söylüyor... Bu bize, son günlerde IRAK ve İRAN ile yakınlaşmaya çalışan ERBAKAN hükümetinin karşılaştığı zorlukları hatırlattı. İşin enteresanı bunu yapanlar sadece dış düşmanlar değil; içerdeki BATI UŞAKLARI!..

Halbuki ATATÜRK burada belirtiği dostluğa uygun şekilde AFGANİSTAN'a yardım heyetleri göndermiş, bu ülke ile yakınlığı arttırmaya çalışmıştır. Keza İRAN'la da çok yakın dostluk kurmuştur. Hem de lideri esas hanedanı devirip kendini "şah" ilan eden bir çavuş (Rıza Pehlevi) olmasına rağmen!.. Çünkü liderin kim olduğu bizi ilgilendirmez, bizimle ilişkisinin iyi olması yeter.

ATATÜRK IRAK'la da ilişkileri geliştirmiş ve EMPERYALİST KAPİTALİST BATI'ya karşı SADABAT PAKTI'nı oluşturmuştu. SURİYE'yı kıskaca alarak zaten bizim toprağımız olan HATAY'ı geri alması, bu sayede mümkün olmuştur... Unutmamak gerekir ki, o tarihlerde SURİYE Fransız, IRAK İngiliz sömürgesi idi. ATATÜRK sömürge ülkeyle efendisine karşı ittifak kurmayı başarmış bir DAHİ'dir!

(14) ATATÜRK, DOĞU AVRUPA'da TÜRKİYE'nin önüne bir set çekebilmek için BALKAN ÜLKELERİ ile de BATI'ya karşı BALKAN PAKTI'nı oluşturmuştur. Bu pakta bir tek BULGARİSTAN katılmamıştır. O da TÜRKİYE'ye tepkisinden dolayı değildi. Burada ATATÜRK'ün yakın tarihteki düşmanı YUNANİSTAN'ı bile kendi safına çekebilmesi, DİPLOMATİK bir başarıdır.

Hepsini özetlersek, ATATÜRK döneminde RUSYA ile dosttuk. KUZEYİMİZ güven içindeydi... İRAN, IRAK ile dosttuk. SURİYE'den HATAY'ı çekip almak üzere olmamıza rağmen düşman değildik. Yani DOĞUMUZ ve GÜNEYİMİZ sağlamdı... BATI'da BALKAN PAKTI ile bütün DOĞU AVRUPA ülkeleriyle dosttuk ve EMPERYALİST BATI ile aramızda bir TAMPON bölge vardı... MÜSLÜMAN ülkelerinin hepsi TÜRKİYE'yi LİDER, ÖRNEK ve KURTARICI olarak görüyordu!

İşte ATATÜRK, 2. Dünya Harbi'nin başlamak üzere olduğu 1938 yılında gözlerini yumarken, MANDACI İSMET'e böyle GÜVEN İÇİNDE bir TÜRKİYE bırakmıştı.

Bir de şimdiki halimize bakın... Kuzeyde RUSYA ile ilişkiler gereksiz yere limoni!.. ERMENİSTAN, İRAN, IRAK, SURİYE ile DÜŞMAN durumundayız. Batıda YUNANİSTAN'la sürtüşüp duruyoruz. BATI ülkeleri zaten ESKİ DÜŞMAN, hiç bir zaman dost olmaz!..AMERİKA yarı ambargo uyguluyor. Hemen bütün MÜSLÜMAN ülkeleri küstürmüş durumdayız... Yahu, insan uğraşsa bu kadar kötü bir DIŞ POLİTİKA yaratamaz!..

Biz bu durumu asla ATATÜRKÇÜ DIŞ SİYASET olarak görmüyoruz. Bu, olsa olsa MANDACI İSMET'in evhamlı politikasının gah AMERİKA, gah BATI AVRUPA MANDASI'na dönüşmesidir ki, elbette MİLLİ HAKİMİYET ve TAM BAĞIMSIZLIK esasına terstir.

Şimdi denebilir ki, 50 yıl TÜRK SİYASİ HAYATI'nda hegemonya kurmuş İSMET ile 35 yıl saltanat sürmüş DEMİREL'in, 15 yıl DP'nin başında kalmış MENDERES'in hiç mi DIŞ SİYASET ile ilgili DOĞRU TEŞHİSLER'i yok!..Olmaması mümkün değil! Onları da verelim.

MANDACI İSMET, "BÜYÜK DEVLETLER ile ANLAŞMA yapmak, KAPLAN İLE YATAĞA GİRMEK gibidir," der... Yani, "sadece IRZ'ınıza geçmekle kalmaz, paralarlar sizi...Dikiş bile tutmazsınız," diyor! Doğrudur, ve tecrübeyle sabittir. Beyimiz hem 2. DNÜYA SAVAŞI sırasında, ve hemen akabinde BİRLEŞMİŞ MİLLETLER anlaşmasıyla bu akıbete uğramıştır.

MENDERES, "BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'e girmekle MİLLİ HAKİMİYET esaslarının bir kısmından vazgeçmiş olduğumuz ve MİLLİ İRADE haricinde faaliyetlere razı olduğumuz bir gerçektir," diyor...O da doğrudur ama bir eksiği vardır. Nedense ne o, ne de ondan sonrakiler MECLİS'in duvarındaki "HAKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR" ifadesini kaldırmayı veya "HAKİMİYET artık BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'İN 5 DAİMİ ÜYESİNİNDİR" şeklinde değiştirmeyi unutmuşlardır!

DEMİREL'de 1980'li yıllarda "AMERİKA ve RUSYA yakınlaşması beni daima tedirgin etmiştir," demişti... Bu da doğrudur, sebebini yukarda açıkladık. Ama tabii tedbirini almayı hep ihmal etmiştir.

ÖZAL'ı atlamayalım. O da "21. asrın TÜRK ASRI olacağını" söylemiş, ancak nedense BATI'ya daha çok yamanmıştır... Kısacası, bir iki DOĞRU TEŞHİS, TEDAVİ YANLIŞ olduğu için işe yaramamıştır.

Burada ekleyelim: DIŞ SİYASET ile ilgili pek çok başka hususu, LOZAN BARIŞI yazısında ele aldık. Özellikle DİPLOMATLAR'ın yetiştirilmesi, ANLAŞMALAR'da dikkat edilecek hususlar, o yazımızda yer almıştır. MENDERES, DEMİREL, ÖZAL dönemlerinde yapılan hataları bu kişilerle ilgili yazılarımızda belirttik. Okumanızı tavsiye ederiz.

(15) Her bakımdan TÜRK olan MUSUL-KERKÜK meselesi LOZAN'da halledilememiş, CEMİYET-İ AKVAM'a bırakılmıştı. O tarihte yapılan bir PLEBİSİT'le MUSUL'un TÜRKİYE'ye katılması kabul edilmiş iken, sonradan yapılan bir oylamada gene İNGİLTERE'ye bırakıldı. MANDACI İSMET, İNGİLTERE IRAK'ı terkederken, konu üzerinde hiç durmadı. Böylece MUSUL-KERKÜK bugünkü IRAK sınırları içinde kaldı.

ATATÜRK, söz sahibi olmadığımız, olamıyacağımız için CEMİYET-İ AKVAM'a girmemişti. Alınan karar, ne kadar isabetli davrandığını göstermektedir.

ATATÜRK, DOĞU TRAKYA'yı Yunan'dan kurtardıktan sonra BATI TRAKYA için de PLEBİSİT'e başvurulmasını istemiştir. Ancak BATILILAR oradaki TÜRK nüfusun fazlalığını bildikleri için buna yanaşmadılar.

Ama kimsenin MİLLİ MİRAS'tan, HAKK'ımızdan vazgeçmeye hakkı yoktur! Bizim söz sahibi olmadığımız yerlerde alınan kararların, imzalanan anlaşmaların paçavra kadar bile değeri yoktur! Ensemize silah dayayıp imzalatsalar dahi, güçlü olunca o anlaşma hükümlerini değiştirmek için elimizden geleni yapmak gerekir.

Eğer aleyhimize olan anlaşmalar sırf imzamızı taşıyor diye bir değere sahip olsaydı, ATATÜRK SEVR'i yırtıp atmazdı!.. Ne yazık ki, ATATÜRK'ten sonra bizim hain yöneticiler ne SEVRLER imzaladılar, kaç tane TESLİMİYET anlaşması yaptılar, bilinmez.

Ne bunların, ne de MUSUL'u PLEBİSİT'e rağmen İNGİLTERE'ye, sonra IRAK'a bırakan kararın bir hükmü yoktur! BATI TRAKYA ta MAKEDONYA'ya kadar TÜRK TOPRAĞI'dır, eninde sonunda her ikisi de TÜRKİYE'nin olacaktır.

Ancak şu anda EMPERYALİST BATI, MUSUL petrollerini sömürmek için orada uydu bir "kürt devleti" kurma çabası içindedir. Bunu önlemenin tek yolu ortaya "MUSUL YA IRAK'INDIR, YA DA BİZİMDİR!..Başka hiç bir devletin olamaz!" teziyle ortaya çıkmak gerekir. Oradaki birbiriyle bile geçinemiyen Kürt aşiretlerin reislerini adam yerine koymak, onlara temsilcilik açma izni vermek, DEVLET haysiyeti ile bağdaşmaz. Hele ki bağımsızlıkları, hatta "Kürt Özerk Bölgesi" asla kabul edilemez. MUSUL'un BATI DÜŞMANI IRAK'a ait olması, BATI UŞAĞI bir DEVLET olmasından evladır!

(16) Bu kısımdan sonraki ifadeleri, YURTA SULH, CİHANDA SULH ilkesini işlerken açıklamıştık. Buraya sırf DIŞ SİYASET'i ilgilendirdiği için tekrar aldık. Sadece bir kaç hususa değineceğiz.

ATATÜRK'ün DIŞ SİYASET'i önce TÜRKLER'i, sonra MÜSLÜMANLAR'ı, sonra MAZLUM MİLLETLER'i savunan, onlarla yakınlaşmayı amaçlıyan son derece İNSANCIL ve SAMİMİ bir PRENSİPLER kümesidir.

ATATÜRK bütün insanları KARDEŞ, AKRABA görür. Bütün İNSANLIK ona göre bir VÜCUT gibidir. Vücudun bir noktasındaki RAHATSIZLIK bütün VÜCUD'un IZDIRAP çekmesine, ilerde sıkıntıya girmesine sebep olur. Bu yüzden YURTTA SULH, olması CİHANDA SULH olmasına bağlıdır. DÜNYA karışıkken TÜRKİYE'nin SULH içinde olması mümkün değildir. Bunun tersi de doğrudur. Bütün dünya BARIŞ içinde olsa dahi, eğer TÜRKİYE'de SULH ve SÜKUN yoksa, işe yaramaz!..

ATATÜRK, dünyadaki bütün sıkıntıların, ızdırapların EMPERYALİST ÜLKELER tarafından yaratıldığına inanır... Bu milletlerin HIRSLI, AÇGÖZLÜ, BENCİL tavırlarının insanlığın büyük kısmını AÇLIK ve BASKI içinde yaşamağa mahkum ettiğini, çok açık bir şekilde dile getirir. Onlar bu huy ve davranışlardan vazgeçmedikçe, veya YOK edilmedikçe; GERÇEK BARIŞ, DAİMİ BARIŞ asla mümkün değildir. Yani BARIŞ şarkılarla, türkülerle değil; zenginlerin fakir ve mazlumlara yardım etmesiyle gelir.

Bizim EMPERYALİST, KAPİTALİST tabirlerini sık sık kullanmamız, bazılarıda "Bu adam KOMÜNİST" düşüncesine yol açabilir. HAYIR!.. Biz hiç bir zaman KOMÜNİST olmadığımız gibi, hiç bir BATI İDEOLOJİSİ'ni de benimsemedik. Hemen hatırlatalım ki, KOMÜNİZM, KAPİTALİZM'e alternatif olarak ortaya çıkmış bir ideolojidir. İkisi de BATI kökenlidir. EMPERYALİZM ve SÖMÜRGECİLİK te BATI zihniyetidir. KAPİTALİZM'in bugünkü adı PAZAR EKONOMİSİ'dir. SÖMÜRGECİLİK ise YENİ DÜNYA DÜZENİ kisvesine bürünmüş HIRİSTİYANLIK ise DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ kılığına girmiştir.

Biz, ATATÜRK gibi bunların hepsini reddederiz. Biz ATATÜRK gibi TÜRKÇÜ, İSLAMCI ve ŞARKÇI'yız!.. Hangi DİN, DİL ve IRK'tan olursa olsun MAZLUMLAR'dan yanayız. Bu yüzden de HIRİSTİYAN KAPİTALİST EMPERYALİST SÖMÜRGECİ BATI'nın düşmanı'yız!

Bütün bu gerçeğe rağmen, TÜRKİYE olarak nereden SAMİMİ bir BARIŞ teklifi gelse, geri çevirmeyiz. Her an ızdırap içindeki milletlere yardıma hazırız. Sadece kendi çevremizle değil; bütün DÜNYA MESELELERİ ile yakından ilgileniriz. Çünkü DÜNYA'nın, ne kadar uzak olursa olsun, herhangi bir köşesindeki bir HUZURSUZLUK, döner dolaşır, bize bulaşır!

Ne var ki ATATÜRK, GERÇEK bir BARIŞ'ın hayal olduğunu, DÜNYA yüzünden HIRS, İHTİRAS ve ZULM'ün sona ermiyeceğini de bilir ve o yüzden her an bir savaşa hazır olmayı emreder. Yani TÜRK İNSANI uyurken bile piştovu yastık altında tutmalıdır!. Sahte BARIŞ teranelerine kanmamalıdır!.

ATATÜRK, MUTLAKA BARIŞ demez. "Meselelerin görüşmeler yoluyla" sürüncemede bırakılmasını kabul etmez! HARP veya SULH... Çözüm için farketmez!. Hangisi HAYIRLI ise onu tercih edeceğini açıkça belirtir. Bizim şimdiki salaklar gibi her saldırıya uğradığında papağan misali "barış, barış" diye gevelemez!.. ÖZAL'ın BULGARİSTAN'a yaptığı gibi, "2000 yılında 70 milyon olacağız, o zaman görürsünüz," veya "kodum mu kıçüstü oturturum" tarzında yalancı pehlivanlık ta yapmaz!.. Ama hakkımızı SAVAŞ ile alabilecek isek, bundan da kaçınmaz!..

İşte ATATÜRK'ün YURTTA SULH, CİHANDA SULH prensibinin DIŞ SİYASET'e yansıması, bu anlayış ve prensipler üzerine kurulmuştur. Başka türlü olamaz!

> İÇİNDEKİLER < > ÇALIŞMAK ÜZERİNE SÖZLERİ <