İSLAMİ ESASLARA BAĞLILIK İLKESİ - AÇIKLAMALAR

(1)- Bu ifadeyi ikinci kere yazdık. (Bakınız: TÜRKÇÜLÜK İLKESİ)... Çünkü bununla ATATÜRK kendi milletinin en önemli İKİ vasfının TÜRKLÜK ve MÜSLÜMANLIK olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymuştur... Bu sözlerle kendisini "dinsiz" sayanlara da en kesin cevabı vermiştir!..

Ancak kullandığı bazı kelimelerin üzerinde durmak gerekir.

TÜRK kelimesi, "kuvvetli, güzel, olgunluk çağı" gibi mânâlar taşır... Ayrıca eski kaynaklarda hükümdar sıfatı olarak ta geçer.

Öyleyse ATATÜRK, "HER MANASIYLA TÜRK'ÜZ!.." derken, sadece adının ve soyunun TÜRK olmasının yetmediğini, her bir TÜRK ferdinin her bakımdan GÜÇLÜ, her bakımdan GÜZEL ve her bakımdan OLGUN ve TECRÜBELİ bir insanın niteliklerine sahip olmasını, ve başka milletlerdeki emsallerini geçerek "HÜKÜMDAR" mevkiine gelmesini kastetmiştir... (Bakınız: TÜRKÇÜLÜK İLKESİ - AÇIKLAMALAR)

PEYGAMBERİMİZ'in de "Emsallerini aşmayan ümmetime şefaat etmem!" mealinde çok önemli bir hadisi vardır!..

Açıkça görülmektedir ki, başkalarından geri kalan fertler ve böyle fertlerden meydana gelen milletler, eninde sonunda başka milletlerin hakimiyetine girmekte; kaderleri gelişmiş ulusların iki dudağı arasında kalmaktadır... Boyunduruktan kurtulmanın TEK yolu, önce FERT olarak, sonra MİLLET olarak onları aşmaktır!.. ATATÜRK'ün "muasır medeniyet seviyesine ulaşmak" ve "medeni milletleri de geçmek" ifadeleri de bu anlamı taşır.

Bu açıdan değerlendirince, sadece "elhamdülillah müslümanım" demek de; müslümanlığı yatıp kalkmaktan, senede otuz gün aç kalmaktan, veya sakal bırakıp başörtüsü takmaktan ibaret sanmak ta, gaflet olur... İYİ MÜSLÜMAN olmak gerekir!..

Ne demektir İYİ MÜSLÜMAN olmak?..

"İSLAM'ın şartı 5" diye bilinir ama; KUR'AN hiç bir yerinde namaz kılan, oruç, tutan, hacca gidenlere, "HEMEN cennete girivereceklerini" vaadetmiyor!.. Hatta, gösteriş için ibadet edenleri, Maun Sûresinde şöyle lânetliyor:

- "CEHENNEM ve HÜSRAN o NAMAZ KILANLARA olsun Kİ, NAMAZLARINDAN HABERSİZDİRLER. RİYAKARLIK EDER ONLAR!.."

Bakara Suresi 21. ayet de "Ey insanlar!.. Rabbinize ibadet edin... Bu sayede kurtulmanız umulur," demekte, bunun bir GARANTİ DEĞİL; sadece UMUT KAPISI olduğunu çok açık olarak belirtmektedir.

Peki, KUR'AN, İSLAM'da kurtuluşun yolunu göstermiyor mu?..Gösteriyor!.. Bakara Suresi 63. Ayet bunu 3 şarta bağlamıştır: ALLAH'A İMAN, AHİRET'E İMAN, ve SALİH AMEL... Yani ALLAH'a ve O'nun her şeyi bildiğine ve gelecekte her şeyin hesabının görüleceğine inanmak, bu inançla daima iyi işler yapmak!.. Bu üç şartı yerine getirene korku ve hüsran olmadığını müjdeliyor... 21. ayette sahte namaz kılanlara söylediğinin tam aksine!

Nedir bu iyi işler?.. Pek çoktur ama bir kaçını sayalım:

ALLAH'a eş koşmamak... paraya, mevkiye, şöhrete tapmamak... bunlara sahip olanları ilah gibi görmemek... anaya, babaya, büyüğe, amire saygı göstermek... cimrilik ve israf etmemek... başkasının karısına, kızına yan gözle bakmamak... haksız yere cana kıymamak... yetim malı, devlet malı yememek... sözünü tutmak... yağa su, pirince taş, teraziye hile katmamak... ilmini arttırmak... bilmediğini öğrenmek, bildiğini öğretmek... ne idüğü belirsiz şeylerin peşini düşmemek... yeryüzünde kabara kabara yürümemek; borcunu eda etmek; kimsenin malına, mevkiine göz dikmemek... yalan söylememek... dedikodu yapmamak... iftira atmamak... çalışıp geçimini helal işten kazanmak... fakiri, yolcuyu, hastayı, dulu, çocuğu koruyup gözetmek... vatan sevgisine sahip olmak... daima çevresindeki zulümle mücadele etmek... insanlar arasında adaleti gözetmek... işi ehline vermek... dünyada fesat, huzursuzluk çıkarmamak... barışı koruyup savaşa hazır olmak... şahitlikten kaçmamak... ALLAH'ın yarattıklarına karşı merhametli olmak... sıkıntıya sabretmek... kendini ve çevresini daima temiz tutmak... insanlara hep işlerin kolayını, doğrusunu, iyisini ve güzelini göstermek... kötülükten menetmek!.. (İsra 23-40, Bakara 177, Ali İmran 64, Mearic 19-35, Tevbe 24,71)

KUR'AN'da daha bunun gibi her müslümanın uyması gereken 120 kadar emir vardır... İşte ATATÜRK milletimizin böyle TÜRK ve böyle MÜSLÜMAN olmasını istiyordu!.. Bunu yeterli buluyordu.

Bu tarife ne "Batılı", ne "aydın", ne "demokrat", ne "laik", ne de "islamcı" veya "şeriatçı" ifadesinin eklenmesini gerekli görmemiştir!.. Başından sonuna kadar da bunu savunmuştur.

(2)- Burada bir hususa dikkatinizi çekmek isteriz... ATATÜRK bu sözü söylediğinde, ülkemizde TANZİMAT'tan (1839) bu yana Hıristiyan Batı Avrupa'nın baskısı ile budanmış, hatta "iğdiş edilmiş şeriat" hükümleri uygulanıyordu... İSLAMİ ESASLAR o tarihten beri bırakın OSMANLI teb'anın tümüne tatbik edilmeyi, MÜSLÜMAN ahaliye bile yarar sağlamıyordu.

TANZİMAT FERMANI, müslümanın derdine çare olmadığı gibi, onunla birlikte zeki insanımızın son derece yerinde bir değerlendirilmesi ile "gavura gavur demek" yasak olmuş, gayrimüslim azınlık "efendi" durumuna gelmişti!.. ISLAHAT FERMANI (1856), DEVLET'i 20 yılda iflas ettirmiş, İTTİHATÇILIK (1908) ise 10 yılda 4.5 milyon kilometre karelik ülkeyi parçalamıştı!..

ATATÜRK, işte bu "şeriat"ı, yani ülkeyi Hıristiyanlara köle eden hükümleri kaldırmak istemiştir!.. Yoksa o DİNİN TEMEL ESASLAR'ından hiç birine dokunulması taraftarı değildir!.. Bunun için kurduğu komisyonlara KUR'AN ve SAHİH-İ BUHARİ HADİSLERİ'nin tercümesini yaptırmıştır... Sırf millet dinini iyi öğrensin diye!..

Ha, bu arada bazı yanlışlar yapılmamıştır?.. Elbette yapılmıştır, bunu da kabul etmek gerekir. Meselâ Şeyh Sait isyanı çıkıp ta yobazlık baş kaldırdığı zamanlarda Atatürk'ün bir yabancı muhabire "Bütün dinler yerin dibine batsın, istiyorum" dediği söylenir. Kâzım Karabekir hatıralarında Atatürk'ün "kUR'AN ve HZ. MUHAMMED hakkında kötü lâflar ettiğini" yazar... Gerçekten de onun döneminde camilerin kapatılması, satılması gibi bazı olumsuz olaylar yaşanmış, bunlar İsmet Paşa döneminde de devam etmiştir. Biz Atatürk'ün bu tarz fevrî çıkışlarını tabii ki tasvip etmeyiz, onun içinde bulunduğu sıkıntılara ve çaresizliğe, ve çevresindekilerin onu "İslâm kalırsak, bize rahat vermezler" diye tereddüte sevkettiklerine, hatta artniyetlerine yorarız... Dinsiz görünen Atatürk'e, İSLÂM'ı savunan MUSTAFA KEMÂL'i hatırlatırız!

MUSTAFA KEMÂL, dinin yobazların elinde kalmasından, cahil kişilerin ilim erbabına müslümanlık taslamasından şikâyetçidir!.. Bunun çaresi de bütün TÜRK MİLLETİ'nin daha DİNDAR, daha MÜSLÜMAN olması'dır!.. Ancak böyle hem cahil yobazların, hem de dini politikaya alet eden çakalların tesirinden kurtulunabilir.

MUSTAFA KEMÂL burada gözlerimizi yaşartan bir ifade ile, DİNİNE ve ALLAH'A OLAN İNANCI'nı da dile getirmektedir!... Milletinin DİNDAR olması gerektiğine de aynı derecede inanmaktadır!..

Hiç bu adam din düşmanı olabilir mi?.. Hiç dinsiz olabilir mi?.. Dinsiz olsaydı, Yüce ALLAH'ın bu kadar desteğine mazhar olup, milleti felaketten kurtarabilir miydi?..

(3)- Burada ATATÜRK'ün hem SİYASETÇİLER'e, hem de DİN ADAMLARI'na ışık tutacak bir kaç tespiti var... Birincisi DİN bir MÜESSESE'dir!.. Yani İNSAN HAYATI'na yön veren, TOPLUMA DÜZEN veren KURALLAR'ı vardır... Bu da DİN'in; ferdin davranışlarını, aileyi, hukuk sistemini, ticaretten başlayarak bütün iktisadi hayatı, toplum hayatını, DEVLET anlayışını, dış münasebetleri ve askerliği ilgilendiren prensiplere sahip olduğu anlamına gelir!.. Yani DİN ile DEVLET birbirinden ayrılmaz!...

Bütün dinlerde bu özellikler vardır!.. Ancak hiç biri İSLAM'a benzemez... Öyleyse tamamen İÇTİMAİ bir DİN olan İSLAM'da bu, yani DİN ile DEVLET İŞLERİ'nin birbirinden ayrılması, mümkün değildir!..

Aslında Batılılar kendi toplum kurallarını, ekonomi ve hukuk sistemlerini Hıristiyan dininin esaslarına göre tanzim etmişlerdir... Yahudiler İsrail devletini Tevrat ve Talmud (Yahudi İlmihali) hükümlerine göre kurmuşlardır... Hindistan'da Hindu dininin kast sistemi hâlâ sürer. Ancak nedense Hint hükümeti "lâik" sayılır!...

Bu saydıklarımızın hepsi de hayat seviyesi, milli gelir bakımından TÜRKİYE'den üstündür, hepsinin de NÜKLEER SİLAHI vardır!..

Demek ki önce, şu "DİN toplumu geri bırakır" safsatasını çöpe atarak işe başlamalıyız!.. Arkasından "DİN ve DEVLET İŞLERİ'ni ayırmak"tan maksadın, BAŞKA olduğunu kabul etmeliyiz!..

Bu saydığımız milletleri ayakta tutan ve şu anda TÜRKİYE'den güçlü bir konuma getirmiş bulunan sebeplerden biri, o toplumlarda DİN DÜZENİ'nin olmasıdır!.. Yani dindar, hatta MUHAFAZAKÂR olmak, onların ilerlemesine engel teşkil etmemiştir!.. Bizi geçmelerinin sebebi de dinlerinin üstünlüğü değil; 350 yıldır gitgide İSLAM'ın bir MÜESSESE, insanımızın da İYİ MÜSLÜMAN olmaktan çıkmasıdır!..

Ülkemizde DİN konusunda öyle bir hale gelinmiştir ki, AİLE DÜZENİ unutulup sadece başörtüsü üzerinde durulur olmuştur!.. Bir insanın namaz kılması, "iyi müslüman" olması için yeterli sayılmış; aynı kişinin dükkanında müşteriye kazık atması, karaborsacılık yapması, yalancı şahitlik etmesi, hatta dükkana gelen küçük çocukları sıkıştırması üzerinde durulmamıştır!..

Tam ters bir uygulama ile, öncekinden farklı olarak topluma zarar vermeden arada bir içki içen kişi, dinden çıkmış addedilmiş; onun dürüst, çalışkan, namuslu olması hiç bir değer taşımaz olmuştur!..

Bazıları da dinsizliği bir fazilet, bir meziyet, ileri ve "medeni" olmanın göstergesi saymaya başlamıştır!..

Bu aşırı değerlendirmeler arasında İSLAM, toplum hayatını düzene koyan bir MÜESSESE olmak özelliğini, tamamen kaybetmiştir.

Şurası unutulmamalıdır ki, GERÇEK DİN'den uzaklaşan milletler önce çökmeye, sonra yok olmaya mahkûmdur!.. Bunu biz değil; ATATÜRK söylüyor!.. İSLAM ülkeleri bu yüzden zelil bir duruma düşmüşlerdir!... Hıristiyan Batı ülkeleri de kiliselerde erkekle erkeği, kadınla kadını evlendirerek, homoseksüelleri papaz yaparak, bir çocuğa tecavüz etmiş papazı görevine iade etmeyen savcı yüzünden hükümet düşürerek hızla bu sona doğru gitmektedirler... Biz de DİN'e ehemmiyet vermediğimiz, veya yobazlığı "dindarlık" sandığımız sürece, aynı tehlike ile karşı karşıyayız.

Bu gidişin çaresi yok mudur?.. Elbette vardır!.. Okullardaki DİN derslerinde, camilerde, radyo-televizyon programlarında sürekli İYİ MÜSLÜMAN olmanın özellikleri vurgulanmalıdır!.. Kişilerde küçük kusurlara karşı müsamaha uyandırmalı; lâkin toplumsal ahlâk bozukluklarına kesin bir savaş açma faaliyeti başlatılmalıdır.

Dinin bir süs yastığı gibi köşede saklandığı, veya "namaz kılmak-oruç tutmak-hacca gitmek"ten ibaret görüldüğü bugünkü anlayışlar, mutlaka değişmelidir!..

Ayrıca ATATÜRK'ün ilerde ele alacağımız "Tabii sınırları o milletin mensup olduğu DİL ve DİN belirler" vecizesinin doğruluğu, Katolik Hırvatistan'ın hemen bağımsız olması, MÜSLÜMAN BOSNA-HERSEK ve KOSOVA'da ise katliam, sürgün yaşanması ile görülmüştür!.. Sadece bu sebep bile hurafeleri bırakıp DİNİN ESASLARI'na sıkı sıkıya sarılmak, GERÇEK DİNDAR olmak için yeterlidir.

(4)- ATATÜRK'ün "DİN, ALLAH İLE KUL ARASINDAKİ BAĞLANTIDIR" ifadesi ise, onun bir MÜESSESE olmasiyle çelişir gibi gösterilmek istenmiştir... Halbuki kastedilen iki mânâ vardır.

Birincisi, ALLAH ile rabıtası kurulmayan DİN veya dindarlık olmaz!.. Yani kişi davranışlarının polis tarafından değil de, ALLAH tarafından gözlendiği bilerek, kendini kontrol ederek topluma uyumlu yaşar hale gelmelidir... Yoksa herkesin peşine bir polis takmak mecburiyetinde kalırsınız... Polisin de tabii!..

Çalışmanın bir İBADET olduğu idrakine varmış insan; otomobil almak için değil de, toplum için, insanlık için, ALLAH için çalıştığını bilen kişi; doktor ise kapısından hasta çevirmez!.. Mühendis ise çürük bina yapmaz!.. Avukat, hakim ise kaatili, hırsızı cezadan kurtarmaz!.. Memur ise işi düşmüşe tepeden bakmaz!.. Amir, müdür, siyaset adamı ise DEVLET'ini soymaz!..

Gerçek ALLAH KORKUSU'ndan daha iyi toplum düzenini koruyan hiç bir sistem yoktur!..

1995 yılında Alman Cumhurbaşkanı tarafından, DOĞU-BATI arasındaki yakınlaşma konusunda yarım asırdır yaptığı çalışmalardan dolayı ödüllendirilen büyük şarkiyatçı Prof. Annemarie SCHIMMEL, "İSLAMİYET'in sanıldığı gibi bağnazlık olmadığını; aksine dünyanın binlerce seneden beri muhtaç olduğu kardeşlik, dostluk, hoşgörü ve sevgi ve huzur şartlarını tebliğ ettiğini" söylemişti... Ve şöyle diyordu:

- "Eğer İSLAM'ın bu prensipleri ve emirleri layıkiyle anlaşılmış ve BATI dünyasında ve hatta KENDİ İÇİNDE yozlaştırılmamış olsaydı, bugün dünya üzerindeki insanların sıkıntılarını ve sancılarını yaşamamış olurduk!..."

SCHIMMEL ayrıca Ankara İlahiyat Fakültesinde hocalık yaptığı sıralarda İSLAM, TÜRK ve ARAP dünyasının BATI tarafından bazen kasıtlı şekilde yanlış anlaşılma gayretleri'ne tanık olduğunu belirtmişti.

"İSLAMİYET'in bünyevi mükemmeliyeti içinde başka hiç bir inancın erişemediği bir HOŞGÖRÜ, SEVGİ ve ÖZLENEN DÜNYA'nın şartlarını ortaya koyduğunu" söyleyen SCHIMMEL, ATATÜRK'ün şikayet ettiği DİN İSTİSMARI'nın işin özüne mal edilmemesi gerektiğini de şöyle ifade etmişti:

-"KUR'AN bu mükemmeliyetin ve erişilmezliğin ispatıdır... Eğer bugün dünyada bazı kesimler İSLAMİYET'i bir zorlama ve terör aracı olarak kullanıyorlarsa, bunlara inanmamak gerekir!.." (15.10.95)

Kısacası, İSLAM'ın devri kapanmaz!... ZAMAN, ZEMİN ve ŞARTLAR'a uyabilen TEK DİN odur!.. KUR'AN'ın hükmü KIYAMETE KADAR geçerlidir!.. İnsanlığın dertlerine çare olabilecek yeni bir düzen, ancak İSLAMİ ESASLAR'a dayanarak kurulabilir!.. 3000 yıllık Yahudilik, Hindu dini hükmünü hâlâ sürdürürken, "İSLAM'ın devrinin kapandığını" söylemek, cahillikten, artniyetten başka bir şey değildir!..

İkincisi, bir insanın İYİ MÜSLÜMAN olması için, kendisi ile ALLAH arasına kimseyi vasıta olarak sokması gerekmez.

Yani, İSLAM'da hacılar, hocalar, imamlar, müezzinler olmasa da; insanlar, doğruyu ve HAKK'ı bulabilirler!... "Hacısız-hocasız kişi yolunu şaşırır" gibi bir düşünce, tamamen yanlıştır.

Böyle bir hükme vararak, sorumluğu onlara atmak doğru olmaz!... İmamın DİN'i iyi bilmesinin sana bana faydası yoktur... Her müslüman kendi dinini iyi bilmek, iyi uygulamak durumundadır.

Kısacası, din adamlarının görevi dini mevzuları derinlemesine araştırmak, tespitlerini ilgililere iletmek ve insanların bu konuda eğitimine "muallim"lik,"rehber"lik yapmaktır!.. Yoksa kişilerin hayatına, DEVLET'in işlerine müdahale etmek değildir!..

(5)- ATATÜRK'ün bu kısımdaki sözleri, "din adamı" diye geçinenlerin pek çoğuna DİN DERSİ mahiyetindedir... Gerçekten de İSLAM dini NAKLÎ DEĞİL, AKLÎ'dir!.. Yani başkasının söylediğine bağlanarak değil, insanın kendi aklını kullanarak yaptığı araştırmalarla gerçeği bulabileceği bir dindir... Hiç bir sağlam mantık kuralına ters düşen yönü yoktur!.. Tersine, PEYGAMBERİMİZ "kendisinden nakledilenleri, mantığa uymadığı takdirde, kabul etmememizi" buyurmuşlardır!..

İSLAM en SON DİN'dir!.. En MÜKEMMEL DİN'dir. İSLAM dini aynı zamanda TABİİ'dir!.. Hiç bir kuralı insan tabiatına aykırı düşmez!.. Tersine, insanı tabiatın kurallarından koruyacak hükümler ihtiva eder... Mesela domuzun yenmemesi, bu hayvanın çöpçü balığı gibi pis şeyleri yemesindendir... Zina, cinsî hastalıkların yayılmasına, kimden bulaştığının bilinmemesine yol açtığı için yasaktır... Ayrıca bu yasak, babası belirsiz doğacak çocukların toplumda bakımsız ve zelil kalmasını önler, kadınların daha çok saygı görmesini sağlar.

İSLAM, insanın içindeki terazi olan VİCDAN'ı parlatır!.. Ondan sonra hırsızlığın, rüşvetin, yalan söylemenin doğru mu yanlış mı olduğunu zaten yapmadan hissedersiniz... Haksızlık ettiğinizde VİCDAN'ınız sızlar!..

Ama özellikle son yıllarda bu tarz DİN eğitiminin yerini öyle bir MEDYA eğitimi almıştır ki, adeta DEVLET malı yiyen değil yemeyen; havadan para kazanmayan, başkasına kazık atmayan, önüne gelen kızı iğfal etmeyen, hatta homoseksüellik yapmayan domuz olmuştur!.. VİCDAN TERAZİ'sinin topu kaçmıştır!.. TÜRK İNSANI'nın bunları elinin tersi ile itip, ATATÜRK'ün istediği gibi SADE ve İYİ MÜSLÜMAN olmasının zamanı gelmiştir.

Öte yandan TÜRK MİLLETİ geçmiş ŞAMANİST inancından dolayı İSLAMİYET'i kolay benimsemiştir... Bazı zibidi yazarların iddia ettiği gibi ORTA ASYA TÜRK BOYLARI'nın 300 yıl süren direnmesi İSLAMİYET'e değil; ARAP HAKİMİYETİ'nedir!..

ATATÜRK TÜRK ÖRF, ÂDET ve İNANÇLAR'ının İSLAMİYET ile uyumlu olduğunu, bozulmanın ESKİ ÂDETLER'e dönmekten değil; bozulan diğer milletlere uymaktan, onlardan etkilenmekten olduğunu çok açık bir şekilde ifade ediyor... Ayrıca bizi geri bırakan sebebin İSLAM olmadığını, böyle bir iddiayı ancak DÜŞMANLARIMIZ'ın ortaya atabileceğini de kesin bir tarzda belirtiyor!.. Diğer İSLAM ülkelerinin de geri kalışının sebebini İSLAM'a değil; İSLAM'DAN UZAKLAŞMA'ya bağlıyor!.. Bu satırları tekrar tekrar okumak ve üzerinde derin derin düşünmek gerek!

Bunları okuyunca, hâlâ kendi "aydın"larımızın bıkmadan usanmadan geriliğe sebep olarak İSLAM'ı göstermelerini anlamak mümkün değil!.. Daha doğrusu, işin içinde biri artniyet olduğu muhakkak!..

(6)- Bu kısımda ATATÜRK, gerçek DİN ADAMI'nı tarif ediyor, kendini "din adamı" olarak yutturmaya çalışan, politikacılara alet olan, hatta VATAN'a zarar veren kişilerin ne zaman ortaya çıktığını anlatıyor... Sonra da böylelerinin şeyh, mürşit, rehber, önder hatta imam dahi olarak kabul edilmesinin milleti bu hale getirdiğini belirtiyor!.. Bunların mutlaka tepelenmesi gerektiğini, icabederse kendi elleriyle böylelerini öldüreceğini söylüyor!..

Bir MİLLET'i geri bırakmak, bir MİLLET'e ihanet etmek, onu satmak elbette kötüdür... Ancak bunu yaparken DİN'i buna alet etmek; MİLLET, DEVLET, VATAN'la birlikte İSLAM'ı da ifsat etmek demektir ki, ATATÜRK'ün buna tahammülü yoktur!..

Böyle bir durum nasıl mümkün olabilmektedir?.. Sebep açıktır. Halk, DİN konusunda cahil kalınca, İSLAM'ı doğru dürüst öğrenemeyince, 1-2 şey bilenler kendini ULEMA, ŞEYH ilan edebilmektedir.

TÜRK İNSANI fert olarak DİN ile, KUR'AN ile, HZ. MUHAMMED ile, HADİS ile ilgilenmekten uzaklaşıp; bu konuları sanki sadece din adamlarını, cami hocalarını ilgilendiren konular olarak görmeye başlamıştır... Halbuki, İSLAMİYET'TE RUHBANLIK YOKTUR!.. Yani RAHİPLER, HOCALAR, MOLLALAR SINIFI yoktur! Mezarlara bez bağlamak, türbelerde mum yakmak, YÜCE ALLAH'ı bırakıp, çalışmayı unutup ölmüşlerden medet ummak ta yoktur!.. Hele o muhterem zatların kabirlerini, türbelerini vesile ederek saf vatandaşları iyi olacağına, koca bulacağına inandırıp yolmak, kendine menfaat sağlamak hiç yoktur!.. Türbelerin böyle bir nevi PUT haline gelmesi İSLAM'a aykırıdır!..

Hatta TEKKE, ŞEYH, MÜRŞİTLİK MÜESSESESİ de yoktur!.. Bunlar ancak dinde derinleşmek, uzmanlaşmak isteyen TASAVVUF EHLİ için söz konusu olabilir. Gerçek TASAVVUF EHLİ de, herkesi arasına almaz... Buna gerek görmez. Adına mezhepler, tarikatlar kurulmuş olan kişilerden pek çoğu hayatlarında iken böyle bir iddiada bulunmamıştır!.. Bu gruba İMAM-I AZAM EBU HANİFE, MEVLANA, HACI BEKTAŞ, ABDÜLKADİR GEYLANİ de dahildir.

Öte yandan bizleri çok etkilemiş olan YUNUS EMRE, ABDAL MUSA, SOMUNCU BABA, PİR SULTAN gibi zatlar da bir tarikat kurmamışlardır!.. Hatta çoğunun şeyhlik, mürşitlik gibi iddiaları da yoktur!!. Şiirlerini de, kitap bastırıp para kazanmak için yazmamışlardır... Sadece İYİ bir MÜSLÜMAN olmanın özelliklerinin dilden dökülmesiyle meydana gelmiştir o eserler!

Hocalar camideki hutbe ve vaazlarda elbette müşterek bir MÜSLÜMAN HÜVİYETİ yaratmak için konuşmalar yapabilir... Aksayan noktalara temas edebilir... Ama hutbenin esas amacı başkadır!.. Bunu ilerde vereceğiz... Ancak ATATÜRK burada HUTBE okuyan kişinin, CEMAAT'e hitap eden kişinin ASLINDA DEVLET REİSİ OLDUĞUNU belirtmekte, onun adına konuşanların da KAABİLİYETLİ, ÜSTÜN VASIFLARA SAHİP ve DÜNYA GİDİŞATINI BİLEN kişiler olmasını istemektedir!.. Biz hiç bir zaman böyle DİN ADAMI yetiştiremedik!..

Vaazlara gelince, günümüzde her namazdan önce birinin çıkıp bitmez tükenmez konuşmalar yapması; bir BİDAT olarak karşımıza çıkmaktadır... Bu uygulama, camiye gidenlerde bir bıkkınlık yaratmaktadır.

Hele o ayarı bozuk hoparlörler ile bangır bangır teypten yayınlanan ezanlar!.. Pazarcı esnafı edasıyla, kuyruğuna basılmış it gibi feryat ederek okunan ilahiler, hatâ KUR'AN-I KERİM!..Huşu ve saygıdan uzak, "anarşik gösteri" gibi kaldırılan cenazeler!..Velhasıl, din adına yapılanlar İSLAM'ı uygulanır olmaktan, huzur vermekten çıkarmıştır!..

İnsanımızın DİN'ini öğreneceği esas melci, MEKTEPLER'imizdir!. Temel orada atılmalı ve kişilere DAHA İYİ MÜSLÜMAN OLMA ARZUSU orada verilmelidir... Eğer bu iş MEKTEP'te yapılmazsa, yobazlık bir HASTALIK halini alır ve bütün cemiyeti sarar!..

Burada okullara DİN DERSİ konmasını "atatürkçülüğe" ve "lâikliğe" aykırı bulanlara da en güzel cevap, bizzat ATATÜRK'ün kendisi tarafından verilmiştir.

Eğer DEVLET DİN ile ilgilenmezse, esaslarını okullarda öğretmezse, DİN bir İHTİYAÇ olduğu için, fertler kendilerine başka kaynaklar ararlar!.. Bazı art niyetli kişiler de, onları DİN adına yanlış yönlere sevkedebilirler.

Bir başka art niyetli teşebbüs de DİN'i "cemaatler"e bırakmak, DEVLET'in DİN'den tamamen el çekmesini sağlamaktır!... Bu konuda dinsizler ile yobazların hemfikir olmaları, tehlikenin büyüklüğünü göstermektedir.

Böyle bir uygulama her parası olanın kendi adına bir tekke açması, ve İSLAM'ı istediği yöne çekmesinden başka bir sonuç doğurmaz!.. Geçmişte her dönemde her türlü tarikat ve mezhep DEVLET kontrolünde faaliyet gösterirdi...; DEVLET otoritesini tanımayan VEHHABİLİK, BABİLİK gibi tarikatlar tepelenmiş, mensupları sürülmüştür!...

BATI'da kiliseler cemaatlerin elindedir... Bunlar yüzlerce yıldır halktan topladıkları paralar ile faaliyetlerini yürütürler. Oldukça kazançlı bir iştir!.. Bu sebepten yüzlerce mezhep ve tarikat ortaya çıkmıştır... Her kilise bir mezhep ve tarikatın görüşünü yansıtır. Bazı yerlerde her bir kilise bir tarikat halindedir... Bunlar arasında kilisede "rock" konserleri, seks partileri düzenleyen vardır!.. Hatta Super Channel gibi televizyon kanallarında yayın kuşağı satın alarak "mucizevi şifa" seansları düzenleyenlere, körlerin gözünü açan, kötürümleri yürüten (!) şarlatanlara rastlayabilirsiniz... Tabii "cüz'i bir bedel" karşılığında!.. Bu konuda Steve Martin'in "Leap of Faith" filmini seyretmenizi tavsiye ederiz.

Bizde de gizli gizli böyle davranan "şeyh"ler, üfürükçü "hoca"lar olduğunu duyuyoruz... Homoseksüel "medyum" Memiş ile cin çarpmış Keto, yukarda sözünü ettiğimiz sahtekarların kötü birer taklitçisidir!.. İlkokul mezunu olmasına, KUR'AN bilmemesine rağmen "şeyhlik" ilan edip herkesi dolandıran, kadınları iğfal eden Ali Kalkancı adlı açıkgöz bunlardan sadece birisi idi...(1997) Bir de "büyü bozduğunu" iddia ederek saf kadınlara sarkıntılık eden Yardımedici Hoca vardı, foyası meydana çıkınca İNTİHAR edip daha büyük günaha girdi... Sonra Uğur Dündar "Arena" programında 90 yaşında sapık bir şeyhin çükünü öpmek için sıraya girenleri gösterince şaşkınlıktan küçükdilimizi yuttuk!.. Bu gibi olayların çokluğu, DİN işlerinin de DEVLETİN GÖREVLERİ arasında olduğu, DEVLET denetiminin ne kadar gerekli olduğunun en açık delilidir!.. Din işleri "cemaat"lere bırakılırsa, bunlar mantar gibi çoğalacaktır!.

BATI ülkelerinde yaygın bu tarikatlardan bazıları son derece üzücü olaylar yaratmışlardır... Bunlardan Jim Jones adında meteliksiz biri, 1980'lerde bir tarikat kurmuş, katılanların bütün servetini tarikata bağışlaması şartını getirmiş, kadın ve erkek müritleri ile ilişkiye girip 20 kadar çocuk peydahlamıştı!.. Jim Jones Amerika'da barınamayacağını anlayınca Guyana'ya gitmiş, orada kimsenin kaçamadığı bir tesis kurmuş, tarikatı teftişe gelen Amerikalı bir senatörü silahlı adamlarına öldürtmüştü... Sonra kurtulamayacağını anlayınca, çoluk çocuk yüzlerce müridini zehir içerek kendisi ile birlikte intihara zorlamıştı!.. Bu adamın macerasının filmi bile çevrilmiştir.

1993 yılında Teksas'ta David Koresh adında genç bir adam HZ. İSA olduğunu iddia etmiş, polisle silahlı çatışmaya girmiş, teslim olmamak için içinde bulunduğu binayı bütün taraftarları ile birlikte yakmıştı!...

Yine 1996 yılında Japonya'da "Yüce Gerçek" adlı sapkın bir tarikatın mensupları metrolarda Salin gazı ile yüzlerce kişiyi zehirlediler!.. Lideri yakalandı... Bir de öğrenildi ki, dünyaya hakim olmayı amaçlayan bu tarikat, mensuplarının bütün mallarını tarikata bağışlamalarını şart koşması bir yana, son derece öldürücü silah planlarının da peşinde imiş!..

Son olarak ta 2000 yılı başlarında, Nijerya'da "On Emir" adlı bir Hıristiyan tarikatın başındakiler, müritlerinin paralarını alıp hepsini öldürdükten sonra sırra kadem bastılar!..

Ama hepsinden tehlikelisi; din meselesi cemaatlere bırakılırsa, bizden zengin olanlar, hatta HIRİSTİYANLAR ve YAHUDİLER kendi dinlerinin veya uyduruk mezheplerin propagandasını yaparak, dinimizi ifsat etme fırsatını bulurlar!.. Merkezi SAN FRANCİSCO 'da olan YAHOVA ŞAHİTLERİ ile, merkezi YAFA'da(İsrail) olan BAHAİLİK; ne yazık ki biz İSLAM'ı iyi öğretemediğimiz için, ülkemizde küçümsenmeyecek sayıda taraftar toplamışlardır. Özal'ın 1987 yılında misyonerlik faaliyetini serbest bırakması sonucu ülkemizi Protestan kiliseleri sarmış, dinden dönenlerin sayısı çoğalmıştır!

Yabancı mezhep ve tarikatlar eski Doğu Bloğu ülkelerine de el atmış, çoğu MÜSLÜMAN ve ORTODOKS olan bu milletleri kendi içlerinde bölmek için Protestan, Katolik, Anglikan, Luteryan gruplar otorite boşluğundan yararlanarak faaliyet göstermeye başlamışlardır.

"Yabancı" tarikat istilası BATI'da da vardır... 1950'lerden beri Amerika ve Avrupa'nın başına belâ olmuş Krishna, Maharishi, Bagwan gibi sözde Hint felsefesi öğreten tarikatlar, saf insanları kandırıp paralarını yemekte, bütün mallarına el koymaktadırlar... 1992'de ABD Bagwan'ı sınırdışı etmek ihtiyacını duydu. Maharishi adındaki dolandırıcı, bizim ülkemizde de "Transandantal Meditasyon Derneği" aracılığı ile "uçma"yı öğretiyor!.. Derneğin propagandasını kim yapıyor, biliyor musunuz?.. Rum Patriği'nin elini öpmesiyle meşhur Rahmi Koç!.. Şişmanlıktan kımıldayamayan bir Hintli ucube kadın da İstanbul sosyetesine kendini "tanrı" diye yutturup evlileri boşatıyor, kendisinden çok eşini seviyor diye!..

İşte bu sebeplerden DİN işlerinin cemaatlere bırakılması, ülkemiz açısından son derece mahzurludur... DEVLET her konuda olduğu gibi, DİN İŞLERİ'nde de yönlendirici ve denetleyici olmak durumundadır.

Kaldı ki, DİN İŞLERİ-DÜNYA İŞLERİ diye bir ayırım yaparken ne kastedildiği de açığa kavuşmalıdır...Daha önce de söylediğimiz gibi DİN, insanın DÜNYA'da nasıl davranması gerektiğini belirler, AHİRET'i değil!.. Öyleyse DİN hiç bir zaman DÜNYA'dan ayrılmaz...

DİN ve DEVLET'i ayırmak sadece "DİN ADAMLARI'nın DEVLET İDARESİ'nde söz sahibi olmasını, ve DEVLET'in kişilerin inancına, ibadetine müdahale etmesini önlemek" anlamına gelir!.. DİYANET İŞLERİ dikkat edilirse, sadece İNANÇ ve İBADET hususlarında söz sahibidir... Bu konuda MEZHEP-TARİKAT ayırımı yapmaz. MEZHEPLER ve TARİKATLER üstüdür. O yüzden ALEVİLER'in DİYANET'e soğuk bakmaları, SÜNNİLER'in CEMAAT (TARİKAT) hakimiyeti istemeleri yanlıştır, bölücülük olur!.. Önemli olan TEMEL HUSUSLAR'da, yani KUR'AN ve HADİS konularında insanımızın gereği gibi eğitilmesidir.

İnsanlara temel DİN eğitiminin okullarda en iyi şekilde verilmesi, bu eğitimin eksikliklerinin veya bu eğitimden geçmemiş olanların vaazlar ile camilerde tamamlanması, bütün ülkede kaynaşmış ve bütünleşmiş bir MÜSLÜMAN toplum meydana getirilmesini sağlayacaktır!.. Bundan sonra da isteyen, istediği kişiye mürit olmakta, istediği kitabı okumakta, hatta istediği tarzda ibadet etmekte, veya etmemekte zaten serbesttir.

Ama işte sahte mürşitlerin, uyduruk tarikatların, göz boyayıcı şeyhlerinin istemediği budur!.. Doğru dürüst bir DİN eğitimi almış kişi, onlara ihtiyaç duymayacak; hatta geçmişlerine YASİN'i kendi okuyacak, HATİM'i kendi indirecek; şeyhe "hediye" getirmeyecek; "büyü" çözdürmek için ihtiyaç duymayacak; dinden para kazananların kazanç kapısı kapanmış olacaktır.

Softalara, yobazlara, din simsarlarına ne DİN, ne DEVLET teslim edilebilir!.. Hele böylelerinin camilerde, meydanlarda, politikacılarla birlikte siyasi faaliyette bulunmasına asla müsaade edilmez... Ama DEVLET, dinsizlik propagandası yapanlara da teslim edilemez!.. ATATÜRK'ün DİN ile DEVLET işlerini ayrı düşünmesi, işte bundan ibarettir!

Bu konuda ATATÜRK'ün ağzı, İSTİKLAL Savaşı sırasında sözde dinci isyanlardan, daha sonra Menemen olayından ve yine din kisvesi altındaki Kürt ayırımcı ayaklanmalarından çok yanmış, gittikçe DİN konusunda sertleşmiştir... Burada kanunlar engellemezse, başkaları ilgilenmezse, tek başına kalsa dahi, böylelerini elleriyle öldüreceğini söylüyor!..

Yalnız burada hemen ekleyelim ki, ATATÜRK sadece YOBAZLAR'ı değil; DİNSİZLER'i, VATAN HAİNLERİ'ni, BÖLÜCÜLER'i, BATI UŞAKLARI'nı, MENFAATPEREST DARBECİLER'i de aynı şekilde öldürürdü!.. Nitekim, MANDACILAR'ı yurt dışına sürmüş, KÜRT İSYANCILAR'ı tenkil etmiş, İttihatçılar'ı da asmıştır.

Bayburtlu Şeyh Eşref, Yozgatlı Hafız Şahab, Bolulu Kör Ali Hoca, Düzceli Ahmet Hoca, Bigalı Gavur İmam, Konyalı Zeynel Abidin Hoca, Şeyh Sait isyanı ve Menemen olayına karışanların sözde "din" ve şeriat" istiyor olması; ve ATATÜRK'ün onlarla mücadele ederken aldığı tedbirler, onun MÜSLÜMAN özelliğinin gözden kaçmasına, "din düşmanı" gösterilmesine yol açmıştır.

ATATÜRK'ün HİLAFET'i kaldırması, son halifenin siyasete bulaşmasından; tekkeleri kapatması isyancıların şeyh-dede olmasından; hocaları asması, önce onların elini kana bulamasındandır!.. Bu arada yararlı olduğu halde kapatılan dergâhlar, haksız yere asılanlar da olmuştur. Hatta HİLAFET'in bile kaldırılması tartışılabilir... Zaten HİLAFET kaldırılmamış, şahıs elinden alınıp TBMM'ne tevdi edilmiştir!.. Yani TBMM şu anda istediği kişiyi HALİFE olarak görevlendirebilir... Ancak ATATÜRK'ün tavrındaki değişikliğin ve hataların vebali, din simsarlarının boynunadır.

Şu anda ülkemizde sürmekte olan islamcı-lâik, sünni-alevi, refahçı-atatürkçü gruplar arasındaki husumet, hiç birinin GERÇEK TÜRK, İYİ MÜSLÜMAN özelliklere sahip olmamasındandır!.. Milletimizin büyük çoğunluğu bu tartışmanın dışındadır ve ibretle seyretmektedir.

Bir hususu daha ekleyelim: ATATÜRK'ün HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR şeklinde bilinen vecizesinin aslını az ilerde göreceksiniz... Bu söz sanki ATATÜRK, DİN'e, MANEVİYAT'a önem vermezmiş gibi alınmakta, İLİM kelimesi tek başına kullanılarak bazı çevrelerin DİN DÜŞMANLIĞI için vesile edilmektedir.

İLİM, KAİNAT'taki bütün MADDİ ve MANEVİ sahaları kapsar, BİLİM kelimesinden farklıdır... BİLİM sadece MADDİ ÂLEM'in ispata dayanan çok cüz'i bir kısmına aittir. FEN ise TEKNOLOJİ'dir, yani TEORİK BİLİM'in tatbikata konabilen kısmıdır... ATATÜRK'un vecizesi HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR, FENDİR şeklindedir!.. İLİM'i TAASSUB'a, YOBAZLIĞA karşı, FENN'i de ülkenin kalkınması, ilerlemesi için MÜRŞİT saymıştır... DİN, bu İLİM'in içindedir!..FEN ise TÜRKİYE'nin BATI ile münasebetinin TEK amacıdır!.. FEN nerede ise oradan alınacaktır.

***

 

> İÇİNDEKİLER< > İSLAMİ ESASLARA BAĞLILIK İLKESİ - AÇIKLAMALAR-2 < > AÇIKLAMALAR-3 <