-32-
ATATÜRK DÖNEMİ (1922-1938)
Biz bu yazı dizisine başlarken, şöyle demiştik:
- "Bizce ATATÜRK bu ülkenin gelmiş geçmiş insanlarının en önemlilerinden biridir,
belki de en önemlisidir!.. Öyle olduğu için de ATATÜRKÇÜ olmak gerekir!"
- "ATATÜRKÇÜ olmak; ülkeye ondan daha çok hizmet eden, insanımızı ondan daha
iyi tanıyan, ve meselelerimizi ondan daha iyi teşhis edip, ondan daha iyi
çözümler bulan, TÜRKİYE'yi ve TÜRKLER'i onun döneminden daha saygın hâle getiren
birisi çıkana kadar, ATATÜRK'ÜN DOĞRULARI'nı uygulamak demektir!.." Ondan daha TÜRKÇÜ,
ondan daha MİLLİYETÇİ, ondan daha VATANSEVER, ondan daha ANTİ-EMPERYALİST, ondan
daha ANTİ-KAPİTALİST biri çıkana kadar!..
- "Bizce ATATÜRK çok büyük bir insan, büyük bir asker, dâhi bir siyasetçi ve
başarılı bir iktisatçıdır." Bütün bu vasıfları DEVLET ADAMI niteliğiyle
birleştiren bir başkası 20. yüzyılda çıkmamıştır. 21. yüzyılda da çıkacağını
sanmıyoruz.
ATATÜRK hayatının son 20 yılında hiç STRATEJİK bir hata yapmamıştır. Yaptığı
TAKTİK hatalar da beşerîdir, tamir edimez değildir. Ondan sonra gelenlerin her
birinin yaptığı muazzam hatalar yanında HİÇ mesabesindedir. Kendinden önceki
TANZİMATÇILAR, MEŞRUTİYETÇİLER, GENÇ OSMANLILAR, JÖN TÜRKLER, İTTİHATÇILAR,
İTİLAFÇILAR'ın yaptıkları STRATEJİK ve TAKTİK hatalar ile zaten kıyas kabul
etmez!
ATATÜRK DÖNEMİ'nde yapılan hataların göze batar hale gelmesi, çevresindekilerin
kraldan fazla kralcı olmaları, "vur" deyince "öldür"melerindendir. Meselâ, ATATÜRK'ün
konuşmalarında "Osmanlı" ve "Padişah" düşmanı ifadeler, İttihatçlar'ın temizlenmesine
kadardır. (1927 Nutuk) Halbuki İsmet Paşa ve ondan sonrakiler bu düşmanlığı
50-60 yıl daha sürdürmüşlerdir. Kezâ, ATATÜRK, BATI MEDENİYETİ'ne giden yolu İNKILÂBLAR ile döşemesine
rağmen, HIRİSTİYAN BATI'nın TÜRKİYE'nin amansız düşmanı olduğunun farkında olan
TEK DEVLET ADAMI'dır, CUMHURİYET döneminde!.. Aslında BATI MEDENİYETİ denilen tek
dişi kalmış canavarın TÜRK MİLLETİ'ne yabancı ve düşman olduğunun da farkındadır.
Ne var ki, ondan uzak durdukça HIRİSTİYAN BATI'nın saldırılarının daha da
artacağını sezdiği için, bir dönem "Görünüşte Batıcı" faaliyete önayak olmuştur.
ATATÜRK, HIRİSTİYAN BATI'nın vazgeçilmez özelliği olan EMPERYALİZM'in de,
KAPİTALİZM'in de TÜRK MİLLETİ'ne yabancı ve düşman
olduğunun farkındadır... Yine MARKSİZM'in de, LENİNİZM'in
de, TROÇKİZM'in de, FABİAN TİPİ SOSYALİZM'in de, SOSYAL DEMOKRASİ'nin de,
BATI'dan gelen herşey gibi, TÜRK MİLLETİ'ne yabancı, TÜRKİYE'ye ve TÜRK
DEVLETİ'ne düşman olduğunun farkındadır... O yüzden "Biz, bize benzeriz" demiş,
DEVLETÇİLİK prensibini ortaya atmıştır!
- MUSTAFA KEMÂL'in OLAYLARI öyle bir AÇIKLIK ve
AYDINLIK İÇİNDE GÖRÜŞÜ, öyle bir İNCEDEN İNCEYE TAHLİLDEN GEÇİRİŞİ vardı ki,
çevresindekiler bunların doğuracağı SONUÇLARI ÖNCEDEN SEÇER gibi olurdu...
MUSTAFA KEMÂL, İtilâf Devletleri halklarının DÜNYA SAVAŞI
yorgunluk ve bıkkınlığından sonra ANADOLU'da uzun ve kanlı bir mücadeleye girmek
istemiyeceğini, bu devletlerin kendi aralarında MENFAAT çatışmalarına
girecekleri ve kısa zamanda TÜRKİYE karşısında yalnız YUNANİSTAN'ın kalacağını
çok doğru olarak görmüştür.
Şimdi bu hususları gözönünde bulundurarak ATATÜK DÖNEMİ'ni incelemeye başlayalım.
- 17 Ekim 1922'de Sadrazam Tevfik Paşa'nın Ankara'ya çektiği telgraf
saltanatın sonunu getirdi... Tevfik Paşa"muzafferiyet
Ankara ve İstanbul arasındaki ikiliği kaldırmış, vahdet-i milliyemizi temin
etmiştir" diyordu... Yani, padişah yerinde, hükûmet onun yanında, size de itaat düşer! MUSTAFA KEMÂL Paşa cevabında "Tevfik Paşa ve arkadaşlarının DEVLET siyasetini karıştırmaktan
çekinmemelerinin büyük mes'uliyetler doğuracağını" söyledi.
Tevfik Paşa yılmadı, bu sefer Büyük Millet Meclisi'ne başvurdu... İşin
uzamaya tahammülü kalmamıştı. 28 Ekim günü MUSTAFA KEMÂL Rauf Bey'i çağırarak,
"Saltanatı lağvedeceğiz" dedi... Yani ATATÜRK'ü saltanatı kaldırmaya İstanbul hükûmeti
zorladı.
Rıza Nur "Saltanat'ın kaldırılması için teklifi kendisinin
hazırladığını, MUSTAFA KEMÂL'in başlangıçta tereddüt ettiğini, bu yüzden
imzasının aşağılarda olduğunu" söyler.
- Böylece 1.11.1922'de SALTANAT ilga edildi, HİLÂFET
Saltanat'tan ayrıldı... (1) Abdülmecid halife oldu. VAHDETTİN bir gemiyle önce Malta'ya, sonra HİCAZ'a gitti.
Şerif Hüseyin bir müddet sonra VAHDETTİN'i kovdu... Bu, yüzlerce yıldır ülkesini
idare etmiş, ve düşmana karşı savunmuş bir ailenin temsilcisine işlenmiş büyük
saygısızlıktı... Arap işte böyle nankördür!.. Ancak Hüseyin, OSMANLI'ya ihanetin bedelini çok pahalı
ödedi... İngilizler'in desteklediği Vehhabi Suudlar tarafından tahttan indirildi
(1924), Yemen'e kaçmak zorunda kaldı. "Hain" diye tanıtılan VAHDETTİN, yurt dışına gittiği güne kadar işgâl
altındaki İstanbul'da OSMANLI HAZİNESİ'ni korumuş; giderken de çalıp götürmeye
yeltenmemiştir!.. Yurt dışında düştüğü mâlî sıkıntıda, kendisine ATATÜRK destek
olmuştur. MUSTAFA KEMÂL, İzmir'deki konuşmalarında (31.1.1923) "MİLLET
HÂKİMİYETİ'ne karşı çıkan mürtecilerin MİLLET tarafından parçalanması
gerektiğini" söyledi... "Millet için can vermek"ten söz
etti.(Söylev ve Demeçler 2, sf. 146) Konya'da (20.3.23) "Kendi başıma kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm,"
dedi.
27.1.1923 tarihinde yaptığı konuşmada ise
"kurdukları idarî sistemin en iyi olduğunu, başka ülkelerdeki sistemlerin hep
eksiği olduğunu, ilerde onları bizi örnek alacağını" belirtti.
- Nihayet CUMHURİYET'in ilânına dair teklif 29.10.1923 günü
ittifakla kabul edildi... MUSTAFA KEMÂL ilk cumhurbaşkanı oldu. Yani, SALTANAT'ın kaldırılmasıyla CUMHURİYET'in ilanı
arasında tam bir yıl boşluk vardır!.. Bu dönemde TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
HÜKÜMETİ tabiri kullanılır. - 1924 yılı Bütçe Kanunu hazırlanırken başına "Makam-ı
Muallâ-yı Hilâfet", "Şehzâde-yi Civanbaht", "Sultân-ı Alyet-üş Şân" ünvanları ile
erkek ve kadın eski hanedan mensuplarına bağlanan ödenek ve aylıkların konmuş,
Cumhurbaşkanlığı bütçesi bunların altına sıkışmıştı!.. Yakup Kadri
(Karaosmanoğlu) bunu Meclis'te ifade etmiş, ancak sağdan soldan bağrışmalar,
saldırır gibi davranışlar, devam etmesine imkân bırakmamıştı. İşin en garip tarafı, bu hadisenin üzerinden 15-20 gün
geçmemişti ki, aynı Meclis HİLÂFET'in kaldırılmasına, ve HANEDAN mensuplarının
sınır dışı edilmesine karar vermişti! Öyle ki, MUSTAFA KEMÂL PAŞA'nın "Hanedan mensubu yaşlı
kadınların muaf tutulması" lehinde yaptığı müdahaleye "Olmaz, ne çıkarsa
kadınların başının altından çıkar," diye karşı koymuşlardı! Aslında SALTANAT'ın ilgası ve Cumhuriyet'in ilanından hemen
sonra, Hindistan'daki İsmailiye mezhebinin şeyhi Ağa Han ve Emir Ali, İsmet
Paşa'ya bir mektup yazıp, "halifenin siyasi durumunun korunmasını"
istemişlerdi. Türk dostluğu ile tanınmış Fransız yazar Claude Farrere de "HİLÂFET'i kaldırırsanız, bütün İSLÂM âleminde prestijinizi
kaybedersiniz," diye yazıyordu. - Aynı dönemde Refet Paşa Halife Abdülmecit'in ayaklarını
öpüyor. Rauf Bey, Kâzım Karabekir Paşa, Nurettin Paşa, Vehip Paşa Halife'ye
canlarıyla başlarıyla merbut bulunuyorlardı. Şükrü Hoca bir risale yazmış. "Hilâfet aynı hükûmettir"
diyordu. Şükrü Efendi'ye göre Abdülmecid Efendi Çin-Hint-Efgan-İran-
Irak-Suriye-Filistin-Hicaz-Yemen-Mısır-Trablus-Tunus-Cezayir-Fas-Sudan-
Malezya-Endonezya-Somali-Sovyetler-Balkanlar.. hülasa dünyanın her tarafındaki
MÜSLÜMANLAR'ın ve İSLÂM memleketlerinin umurunda tasarruf sahibi olmak icap
ederdi. (2) Bu hayal hiç bir zaman hakikat olamamıştı... Emeviler'in
Endülüs'te, Şiiler'in Mağrip'te, Fatımilerin Mısır'da, Abbasiler'in Bağdat'ta
birer hilâfet ve saltanat kurdukları (hem de aynı dönemde), ümmet fikrinin pek
kuvvetli olduğu o sıralarda bile birleşemedikleri meydanda... Biz İngiliz,
Fransız bayrakları altında vuruşan İSLÂM kardeşlerimizle boğuştuk. MAKAM-I
HİLÂFET ilân ettiği CİHAD-I MUKADDES'e rağmen, bizi İSLÂM kardeşlerimizin fiili
taarruzundan koruyamadı... Ancak ecnebilerin HİLÂFET makamına taarruz
etmemeleri insanı şiddetle şüphelendiriyordu. Sonradan anlaşıldı ki,
amaçları HİLÂFET'i OSMANLI'nın elinden almak, sömürgeleri olan MÜSLÜMAN
ülkeleri yönetebilmek için bir "kukla" halife seçmek imiş!.. - Hüseyin Cahit Yalçın "HİLÂFET bizden giderse
TÜRKİYE'nin ÂLEM-İ İSLÂM içinde hiç bir kıymeti kalmaz," diyor, İstanbul'un başşehir yapılmasını isteyen yazılar
yazıyordu... Hüseyin Cahit dünya yüzündeki TÜRKLER'i birleştirmek için
ANADOLU çocuklarını Kafkasya dağlarında telef ettirenlerin elebaşlarındandır. O
fikirle bir imparatorluk kaybettik... Ama acaba HİLÂFET konusunda haklı
mıydı?.. Halife Abdülmecid'in davranışları da yeni devlet tarafından
kabul edilecek nitelikte değildi. Komutanları çağırarak görüşüyor, yabancı
elçiliklere görevliler yolluyordu. 3.3.1924'de yapılan görüşmelerde Urfa Meb'usu Şeyh Sait Efendi, "Cumhuriyet'in görevlerinden biri de İSLÂM'ın kurallarını
korumaktır... İSLÂM'da idarenin iki kuralı MEŞVERET ve İTAAT'ten
ibarettir," dedi. 1. Madde "HİLÂFET; HÜKÜMET ve CUMHURİYET mânâ ve mevhumunda esasen mündemiç
olduğundan, HİLÂFET MAKAMI mülgadır," şeklinde
çıktı... Yani HALİFELİK KOLTUĞU kalkmış oldu, HİLÂFET'in MÂNÂ ve MEVHUMU
doğrudan T.B.M. MECLİSİ'nin hükmî şahsiyetine devredildi. Yasaların FIKIH'a uygunluğu 1921 anayasasının gereği idi...
(Madde 7) 1924 anayasasında DEVLET'in dini İSLÂM'dı... (Madde 2) T.B.M.MECLİSİ
şer'i hükümleri yerine getirirdi. (Madde 26) Nihayet "Ankara'nın Başkent olduğu" kanunu (13.10.23) ve
"hilâfetin kaldırıldığı" kanun çıkarıldı... (3.3.1924) (3) Aynı zamanda SER'İYYE
ve EVKAF Vekâletleri de kaldırıldı. Vakıflar uzun süre başı boş kaldı...
Saraylar, köşkler kapatıldı. Halifeliğin kaldırılması için "İngilizler'den 2 milyon lira
para alındığı" iddiasını, halifeliği kaybeden Abdülmecid çıkarmış, Rıza Nur ile
İsmet'e iftira atmıştır... Aslında MUSTAFA KEMÂL, hatta çevresindekiler buna
tenezzül edecek tiynette değildi. Ancak LOZAN görüşmeleri sırasında
Lord Curzon'un bastırması, eski Hahambaşı Naum'un İsmet ve Mustafa Kemâl'le görüşüp "Halifelik kaldırılmazsa, barış olmaz,"
fikrini işlediğini unutmayalım! Halife'den sonra, 29.1.1925'de Rum Patriği 6. Konstantin de
mübadele gerekçesiyle yurt dışına çıkarılarak ORTODOKS EKÜMENİZMİ'ne son
verildi!.. Young'a göre bu suretle İstanbul Hıristiyan enternasyonalizminin
başkenti (Constantinople) olmaktan çıkarılıyordu!.. Bu çok önemli olay,
pek çok tarihçi ve "atatürkçü"nün gözünden kaçar! Şeyh Said, "HİLÂFET'e son verilmesi, Kürt-Türk birliğinin
temelindeki İSLÂM'a bir saldırıydı. Dolayısiyle şimdi Kürtler kendi
geleceklerini serbestçe belirleme hakkına sahıp oluyorlar,"
diyerek isyan
etti. Hindistan ve Rusya müslümanları kararı olumlu bulmadılar, ki
bunlar dünya müslümanlarının hemen yarısı idi... Araplar aldırış etmediler.
Mekke Şerifi Hüseyin kendini halife ilan ettiyse de, Peygamber torunu olmasına
rağmen kimse kabul etmedi. - Lozan'da azınlık ve yabancıların imtiyazlı statülerinin
devamı istenmişti... 2. döneminde din ayırımı yapılmaksızın bütün yurttaşlara
tek yasa uygulaması kabul edildi. 20.4.1924'de ilk TEŞKİLAT-I ESASİYE KANUNU tadil edildi...
Yeni anayasa liberal görüşler taşıyordu... Ancak uygulama farklı
olmuştur. - GAZİ'nin fedaisi TOPAL OSMAN, milletvekili Ali Şükrü'yü
öldürdü. (1924) Topal Osman Pontus çetelerini, Koçgiri isyanını
bastırmıştır... Rumlar'ın Giresun'a savaştan önce yaptıkları anıtı dinamitle
yıktırmıştır... Topallığı savaşta aldığı bir yaradan dolayıdır. MUSTAFA KEMAL'e
hayrandı. Bir kaç yüz adamı ile onu korurdu. Milletvekili Ali Şükrü'yü de ona
muhalefet ediyor diye vurdu... Sonra Muhafız Bölüğü komutanı İsmail Hakkı
Tekçe'nin askerleri ile girdiği çatışmada öldürüldü.. Milletvekili Arnavut Haydar, Meclis'e bir önerge vererek
Topal Osman'ın asılmasını istedi... Bu adam MUSTAFA KEMÂL'in muhaliflerindendi.
Şimdi onun fedaisinden intikam alıyordu... Kabul edildi. Topal Osman'ın cesedi
mezardan çıkarılıp asıldı!...(4) Sonunda cenazesini eski Giresun kaymakamı ve dostu
Nizamettin Bey alıp Giresun'a götürdü. Ziya Hurşit ve muhalif milletvekilleri Ali Şükrü'ye büyük
bir cenaze töreni yapıp GAZİ'ye gözdağı vermek istediler... Ziya Hurşit te
sonradan İzmir suikastine katıldığı için asıldı. - Cumhuriyet'in ilk yıllarında önde Meclis vardı. Arkada ise
üç siyasî teşekkülün çekiştiği görülüyordu: Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk
Cemiyeti, M.M.Grubu ve İttihat ve Terakki... 1. grubun başında Yakup Kadri vardı, 2.nin başında Velit
Ebüzziya, 3.nün başında Kara Kemâl... Müdafaa-yı Hukuk, MİLLİ MÜCADELE'nin siyasi kadrosunu teşkil
etmekte ve T.B.M. Meclisi'nde bir parti niteliği taşımaktaydı. Bu teşekkül
yalnızca düşman işgâli altındaki bölgeleri kapsamak imkanını bulamamıştı...
Bundan dolayıdır ki, MUSTAFA KEMÂL PAŞA'nın müsaadeleriyle gizli bir Müdafaa-yı
Hukuk Teşkilatı kurmak vazifesi Yakup Kadri'ye verilmişti... Bu teşebbüs,
İngiliz siyasî polisine rağmen büyük bir başarı kazanmıştı. Bu teşkilat Millî İstihbarat vazifesi gören ve Kurtuluş
Savaşı'nda büyük hizmetleri geçen M.M. Grubu'nun tepkisi ile
karşılaşmıştı. Bu çekişmeden İttihat ve Terakki şebekesi yararlanmaktaydı.
Mütareke devri boyunca her biri bir köşeye çekilmiş veya Malta'ya sürülmüş bu
eski ve tecrübeli politikacılar şimdi birer birer ortaya çıkmışlar, köşe
başlarını tutmaya başlamışlardı... Şefleri Kara Kemâl'in sözde "İş Bürosu" olan
Sirkeci'deki bir apartman dairesini İttihat ve Terakki merkezi haline
sokmuşlardı. Yayın organları da Hüseyin Cahit Yalçın'ın Tanin gazetesi
idi. Hüseyin Cahit Bey, ayrıca "Eğer
alacaklı devletlerin taleplerini yerine getirmezsek, bundan böyle onlardan hiç
bir mâlî yardım bekliyemeyiz... Kendi yağımızla kavrulmak gibi acıklı bir duruma
düşeriz," diyordu. (5) Refet Paşa'nın zaferden sonra İstanbul'a gelişi, Dr. Adnan
Adıvar'ın T.B.M. Meclisi hükümeti adına şehrin idaresini ele alışı millî
duyguları uyandırmıştı ama, nifak unsurlarını ortadan kaldırmamıştı... Adnan Bey
İttihatçılar'a yakındı. MUSTAFA KEMÂL üçünü (Kara Kemâl, Velid Ebüzziya, Yakup
Kadri) İzmit'e çağırdı. Temsil ettikleri siyasi teşekküller hakkında sorular
sordu... Sonra üçüne de bundan sonraki hizmetlerinin Müdafaa-yı Hukuk bayrağı
altında olabileceğini söyledi... Yakup Kadri ve Kara Kemâl hemen kabul etti. V.
Ebüzziya önüne bakmakla yetindi. Somurtkanlığı, ancak ordu kumandanı Nurettin
Paşa ile görüştükten sonra dağıldı. Aralarında bir zihniyet benzerliği olduğu
ortada idi. - 1923'te İstanbul seçimlerini Müdafaa-yı Hukuk adayları
kazandı. Bunlardan en az oyu da İttihatçılar'ın el üstünde tuttukları İsmail
Canbulat aldı. Grup İzmir'de zorlandı... Bu havalide Redd-i İlhak
Cemiyeti'nden başka siyasî bir kuruluş yoktu. Bu cemiyettekiler Sivas ve Erzurum
Kongrelerinde ortaya konulan prensiplere yeteri kadar ilgi
göstermemişlerdi. İçlerinde iyi niyetli kimseler olduğu gibi art niyetliler de
vardı... Nitekim işgâl Bursa ve Uşak'a kadar yayılınca bunların bir kısmı
Ankara'ya geldikleri halde, bir kısmı ortadan kaybolmuştu... Bunlar ancak
zaferden sonra ortaya çıkacaklar ve zaferde payları varmış gibi caka satıp
dolaşmaya başlıyacaklardı. MUSTAFA KEMÂL, bunlardan Nurettin Paşa'yı
NUTUK'ta "dedikodu"ya varcak derecede eleştirir. İşte bu sebepten kadrolaşma büyük bir ihtiyaç haline
gelmişti. MUSTAFA KEMÂL, "HALKÇILIK esası dahilinde" bir fırka kurdu...
Müdafaa-yı Hukuk grubu bu fırka içinde yer aldı. (9.9.1923) MUSTAFA KEMÂL, HALK
FIRKASI'nın temelini teşkil eden 9 UMDE'yi tesbit etti. Bu 9 UMDE şunlardır: 1- HÂKİMİYET BİLÂ KAYD-U ŞART MİLLETİNDİR!
2- Teşrinisani 1338 (Kasım 1922) kararıyle saltanat mülgadır. Hukuk-u hâkimiyet ve
hükümrani, gayrikabil-i terk ve tecezzi ve ferag (terk edilmez, parçalanmaz ve devredilmez)
olmak üzere Türkiye halkının mümessil-i hakikisi olan Büyük Millet Meclisinin şahsiyeti
mâneviyesinde mündemiçtir.
3- Ülkede güven ve asayişin kesinlikle korunması en önemli görevdir. Bu amaçla
ulusun istek ve gereksinmesine uygun olarak sağlanacaktır.
4- Mahkemelerimizin süratle adaleti dağıtması temin edilecektir.
5- MİSAK-I SA'Y için teşebbüse KÖYLÜLER yararına başlanacaktır... AŞAR
kaldırılacak, MİLLÎ BANKALAR güçlendirilecek, DEMİRYOLLARI arttırılacaktır.
6- TEVHİD-İ TEDRİSAT sağlanacaktır.
7— İhtiyat zabitlerinin (Yedek subaylar) istikbali temin edilecektir.
8- ASKERLİK süresi kısaltılacaktır.
9- Harap yerlerimizin sür’atle imar edilecektir. Bu 9 UMDE nedense değişik yerlerde farklı şekillerde yazılmaktadır. Muhtemeldir ki, bir
şeyler saklanmak istenmektedir. KÂZIM KARABEKİR "hatırat"ında 2. umdeye ek ve 4. umdeyi
şöyle vermektedir:
2- ... Dayanağı T.B.M.Meclisi olan HİLÂFET MAKAMI müslümanlar arasında yüce bir makamdır.
4- MAHKEMELER'in ŞERİAT'a dayalı olarak ADALET'i gerçekleştirmeleri sağlanacaktır. Bundan
başka kanunlarımız MİLLÎ ihtiyaçlar ve (MİLLÎ) HUKUK'a göre yeni baştan ıslah edilip gözden
geçirilecektir.
9 Nisan 1923'te, Doğu Anadolu demiryolunun yapımı karşılığında
A.B.D.'ye bazı imtiyazların verildiği "Chester Projesi" T.B.M.M. tarafından
onaylandı. Bu, MUSTAFA KEMÂL'in yabancı yatırımlara karşı olmadığını gösteren
bir davranıştı. Ancak bu proje sonra uygulanmadı.
20 Eylül 1923'de, İstanbul'da, kapitülâsyonların öngördüğü yabancı devletlere
âit postaneler kapatıldı.
MUSTAFA KEMÂL, CUMHURİYET'in ilanından hemen sonra
REİS-İ CUMHUR seçilince, parti başkanlığını FİİLEN İsmet'e bıraktı...
(19.11.1923) Parti'nin "fahri" başkanlığı ile avunduğunu şöyle ifade
etmiştir: "Başvekilimiz muhterem İsmet Paşa Hazretlerinin
FİİLEN idare ve RİYASET ettiği Halk fırkası'nın Reis-i Umumiliği, benim için
medar-ı iftihardır". (16.9.1924) İsmet Paşa 50 yıl bu partinin başında kalarak KANUNÎ'nin
saltanat rekorunu kırdı!... 6 OK onun uydurması, ve 9 UMDE'yi dejenere
etmesidir!.. Parti kurulurken, Yakup kadri, "İyi ama paşam, bu
partinin doktrini yok," demiş, MUSTAFA KEMÂL:
"Elbette yok çocuğum. Eğer doktrine bağlarsak,
İNKİLAB'ı dondururuz," cevabını vermişti!..(Tek
adam, Cilt 3, sf. 86) CHP'yi donuk, hantal bir hâle getiren
İsmet'tir. Rauf Orbay İsmet Paşa'nın LOZAN dönüşünde GAZİ'yi ve
MECLİS'i avucunun içine alışını şöyle anlatır: - " İsmet Paşa kendisini 'Avrupa politika alemini
ve dünya ahvalini herkesten iyi anlamış ve bilmiş bir politika adamı' olarak
tanıtmak becerikliliğini, MUSTAFA KEMÂL PAŞA da dahil olmak üzere herkese kabul
ettirmişti!"
- "Bunu böyle kabul edişimiz, bizim GAFLET'imiz olmuştur!.. Zira MUSTAFA
KEMÂL PAŞA da, ben de, KARABEKİR ve ALİ FUAT PAŞALAR da, diğer bir çok
arkadaşlar da yıllardanberi çeşitli vazifelerle gidip gelerek, dillerini
bildiğimiz, matbuatını ve neşriyatını da yakından takip ettiğimiz dış âlemin ve
bilhassa Avrupa politikasının hiç te yabancısı olmadığımız halde; şimdi ömründe
İLK defa gittiği Avrupa'da bir kaç haftacık kalan İsmet Paşa'ya 'dünya ahvalini
herkesten iyi bilen bir dış politika uzmanı' gözü ile bakmak gafletine nasıl
düştüğümüzü anlamıyorum!!."
- "Büyük Millet Meclisi'ndeki EKONOMİ-POLİTİK tahsillerini Avrupa'da yapmış,
bu sahada İHTİSAS sahibi olmuş, muntazaman dünya ahvalini takip eden genç
mebuslar bile, Lozan'dan dönen İsmet Paşa'yı dinlerken, ağzından çıkan her sözü
mahz-ı keramet telakki edecek derecede tesiri altında kalmışlardı!" - İsmet kudretli ve değerli birini görürse, hemen onu
tepelemeye kalkardı!.. İşin kolayını da bilirdi. Rakibini MUSTAFA KEMÂL'e şahsi
düşmanmış gibi gösterir, onu aldatırdı!.. Bu suretle MUSTAFA KEMÂL'in
çevresindeki değerli insanların uzaklaşmasına sebep olmuş, ve tek kalmayı
başarmıştır. Bu durumdan tedirgin olan Kâzım Karabekir, Ali Fuat, Refet
paşalar arasında, Rauf Bey başbakanlıktan çekildikten sonra bir tertip
düşünülmüştür.... Muvaffak olabilmek için de orduyu ele almak lüzumlu
görülmüştür. Bu sırada MUSTAFA KEMÂL generallerin ya ordudan ya da
meclisten istifaları üzerinde duruyordu. Paşalar önce mebusluktan istifa ettiler. İsteklerine uygun
olarak Kâzım Karabekir 1. Ordu müfettişliğine, Ali Fuat paşa 2. Ordu
müfettişliğine tayin edildi. 3. Ordu müfettişi Cevat Paşa ile kolordu kumandanı
Cafer Tayyar da bu tertibe dahildi... Bir yıl sonra orduyu elde ettiklerine
inanınca, askerlikten istifa edip tekrar Meclis'e döndüler. - Ali Fuat Paşa Konya'dan döndükten sonra MUSTAFA KEMÂL ile
görüşmek istemiş, fakat bir türlü emeline nail olamamıştı... Biri Devlet
Başkanı, diğeri Ordu Müfettişi; o zamanın Ankara'sı gibi avuçiçi kadar bir
kasabada bir araya gelemiyor!.. Bu mümkün değildi. O günlerde Meclis'te dolaşan söylentiler bunun İsmet
Paşa'nın bir tertibi olduğu yönünde idi... Çünkü Ali Fuat Paşa, MUSTAFA KEMÂL
ile diğer paşaların arasını bulmaya azmetmişti! Bu kişilerin muhalefeti doğrudan GAZİ'ye değildi. Hepsinin
emeli de GAZİ ile anlaşmaktı. Böyle bir şey İsmet Paşa'nın işine gelir miydi?..GAZİ eski
silah arkadaşları ile bir araya gelince o "vazgeçilmez adam" vasfını kaybetmez
miydi?..İşte böyle bir kuruntu içinde İsmet Paşa, MUSTAFA KEMÂL ile Ali Fuat
Paşa'nın buluşup uzlaşmalarını önliyecek her türlü tedbiri almıştır!.. Adı geçen
paşaların bir çoğu, ATATÜRK öldüğünde dahi ona "küs" idiler. - Büyük Millet Meclisi, Fransız İhtilali erkanının birbirini
bertaraf etmeye çalıştığı "Convention"ı hatırlatır olmuştu. Refet Bey ve arkadaşları "Saltanatçı, Hilafetçi, Cumhuriyet
Düşmanı" olarak suçlandıklarında, hepsi "Reddederim!" diye bağırıyordu. Şu halde
dava ne idi?... Onların davası MUSTAFA KEMÂL PAŞA'nın sadece İsmet Paşa'ya
bağlanıp kalmaması, eski silah arkadaşları ile birleşmesi idi!.. Sonunda Ali Fuat Cebesoy'un, Rauf Bey, Refet Paşa, ve Kazım
Karabekir Paşa ile birlikte Halk Fırkası'ndan istifa ettiklerini ve Cumhuriyetçi
Terakkiperver Fırka"yı kurdular. - Bu arada hasta olduğunu öne süren İsmet Paşa,
başbakanlıktan istifasını verdi!.. Yerine Fethi (Okyar) Bey geldi. Ancak Şeyh
Sait Vak'ası denilen büyük silahlı gericilik hareketi, Fethi Bey hükümetini gafil
avladı. (11.2.1925) (6) Fethi Bey o geniş ve yığın halindeki ayaklanmayı, Doğu'da
sık görülen dağ eşkiyalıklarından biri telâkki etmişti... Bir kaç kıta jandarma
ile bastırılacağını zannediyordu. Milletvekillerinin büyük kısmı da bu kanaatte
idi...(7) İsmet Paşa'ya göre isyan ordunun müdahalesini zaruri kılacak
kadar vahimdi... Şeyh Sait çeteleri Şemdinan'a gelip dayandılar. 14 vilâyet
isyancıların eline geçti. Yani durum sadece ciddi değil, tehlikeli idi. Çünkü
arkasında İngilizler vardı. Buna rağmen Terakkiperver erkanı ile Halk Partisi
hizipçileri isyanın ordu kuvvetiyle bastırılmasına şiddetle karşı çıktılar...
Aralarında Kazım Karabekir gibi paşaların bulunduğu bu grup, "kardeş kanı
dökülmesinden, iç savaştan" söz ediyorlardı. İktidar kanadı da çok ağır
ithamlarla saldırıyordu. Aslında ATATÜRK'ün sonradan Nutuk'ta belirttiği gibi,
Şeyh Sait isyanında muhalif gruptan bir çok kişinin parmağı vardı, bunlar
vesikalarla ortaya çıkmıştı...(8) MUSTAFA KEMÂL'in hem isyan, hem de muhalefetle uğraşması
mümkün değildi. Takrir-i Sükun kanunu çıktı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
kapatıldı. GAZİ-Karabekir sürtüşmesi böylece derinleşti. Kel Ali, Kılıç Ali
yeniden kurulan İstiklâl Mahkemeleri'nde epey idam cezası verdiler. İşte İsmet Paşa böyle bir hengâme sonucu, bir elinde
Şark'taki ayaklanmayı ordu ile bastırma, diğer elinde de Takrir-i Sükun Kanunu,
tekrar iktidara gelmişti. Uzun süre de başta kaldı, ta 1937'nin sonlarına
kadar!... - MUSTAFA KEMÂL, DOĞU ve GÜNEYDOĞU MESELESİ'ne büyük
ehemmiyet veriyordu... Bölgede 30.000'i mavzer olmak üzere 160.000 silah
toplanmıştı!.. Buradakiler fakirdi de, bunca silahı alacak parayı, mermiyi
nereden buluyorlardı?.. Bu soru, şimdinin de en önemli sorusudur. Bunun için isyan bastırılır bastırılmaz 1505 ve
1515 sayılı kanunlar çıkarıldı... Bölgedeki arazi istimlâk edilecek, sonra TÜRK
veya TÜRK KÜLTÜRÜ'ne bağlı göçmenlere tahsis edilecekti. Ayrıca isyana sebep olan 500 kadar ağa ve aşiret reisi de
batıya göç ettirildi. Bu kişiler Ermeniler'den kalan toprakların ve evlerin
üzerine de oturmuşlardı... Topraklar ellerinden alınıp otoriteleri kaldırılınca,
gerekli hukukî ve sosyal zemin hazırlanmış oldu. Artık o bölgenin her bakımdan
TÜRKLEŞMESİ için hiç bir engel malmamıştı. Ancak MUSTAFA KEMÂL'in kafasında uğraşması gereken pek çok
konu vardı... Bu meselenin teferruatı ile ilgilenemedi. Başbakan olan Bitlisli
İsmet te, Rumeli göçmenleri ile ilgilenmedi... Doğuya gidenlere tapu
verilmedi... Batıya göç ettirilen ağalara 1934 yılında geri dönme izni
verildi... Bunlar Medenî Kanun'un 639. maddesini çarpıtarak Ermeni topraklarını
şahsi mülkleri haline getirdiler!.. 2510 sayılı kanunla da dağıtılmamış
topraklarını geri aldılar. Büyük ümitler ile doğuya yerleştirilmiş olan Rumelili
göçmenler Bursa yöresine kaydı. (9) Cumhuriyet döneminde de azgın BATICILIK yapıldı... O kadar
ki, takvimimizi, ağırlık, uzunluk ölçülerimizi bile değiştirdik, tek BATI'ya
benziyelim diye... Bununla da yetinilmedi. Kıyafetimizi, tatilimizi, saatimizi,
nikah, cenaze, yemek sistemimizi, hukuk sistemimizi, devlet idaremizi,
hatta yanlış uygulanan "LÂİKLİK"le dinimizi bile
değiştirdik. (10) > İÇİNDEKİLER< > ATATÜRK DÖNEMİ - 2
< >
ATATÜRK DÖNEMİ - AÇIKLAMALAR < >
AÇIKLAMALAR-2 <
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun değerlendirmesi)
>
NUTUK'TAN : ATATÜRK DÖNEMİ < >
TÜRKİYE'NİN EKONOMİK DEĞERLENDİRMESİ 1924-2003 <
>
UNUTULMAYAN MANŞETLER <