-33-
İSMET PAŞA MUAMMASI
İsmet Paşa TÜRK SİYASİ TARİHİ'nde ibretle
incelenmesi gereken sinsi bir yaratıktır!..
Aslında biz İSLAMİYET gereği "ölünün arkasından konuşma"yı
sevmeyiz...Ne var ki, İsmet Paşa'nın verdiği zarar ölmesiyle sona ermemiştir...
O, hâlâ ülkemizi etkilemekte, onun politikası TÜRKİYE'de "atatürkçülük"
sanılmaktadır!..ATATÜRK'ün ülküsünden hiç söz etmeyen, 6 OK'un sadece LÂİKLİK
dalıyla ortalıkta dolaşanlar ATATÜRKÇÜ DEĞİL; İNÖNÜCÜ'dür!.. Bu yanlışa son vermek, ancak İsmet Paşa'yı iyi tanımakla
mümkündür!.. Yazımız bu amaçla hazırlanmıştır. Bu kişinin doğum yerinden, siyasî niyetlerine kadar her şeyi
yanlış anlatılmış, yanlış öğretilmiştir!.. 1884-1973 arasındaki uzun ömrü
boyunca hep yanlış saflarda yer almış, büyük hatalar ile TÜRKİYE'yi sıkıntıya
sokmuş; fakat hep kahraman, hep başarılı, hep akıllı tanınmıştır!.. İsmet Paşa Malatyalı bilinir!.. seçimlere hep oradan
katılmıştır. Hatta oraya heykeli bile dikilmiştir!.. Ama Lozan görüşmeleri
sırasında Rıza Nur'a itiraf ettiği gibi, BİTLİSLİ'dir!.. Malatya ile ilişkisi,
babasının orada "mahkeme başkâtipliği" yapmasından ibarettir!.. İsmet Paşa'nın anası ve babası hakkında açık bilgi yoktur...
Şevket Süreyya, annesini Deliorman Türkleri'ne bağlar. Babasının da Bitlisli
Kürümoğlu soyundan gelme hâlis TÜRK olduğunu şöyle ispata çalışır:
- ""Reşit Bey'in (İsmet İnönü'nün babası) mensup olduğu aile Kürümoğulları
olarak tanınır. Aile Bitlis'i yurt edinmiştir. Kürüm; bağ kütüğü, omca mânâsına
gelen Türkçe bir kelime. Ailenin Bitlis'e yerleşmesinin 6-7 yüzyıl evvele kadar
vardığı ve ilk gelenlerin buraya yedi kardeş olarak gelip yerleştikleri anlatılır.
Reşit Bey'in babası Hacı Fettah Efendi, ailenin Bitlis'ten ayrılan fertlerindendir.
Bitlis'ten ayrılınca Malatya'ya yerleşti. Reşit Bey de orada doğdu. Baba-oğulun
mezarları Malatya'da."
- ""Kürümoğulları'ndan burada şimdi de kalabalık beş aile yaşar. Zaten
Bitlis'te ayrı bir Kürüm Mahallesi, bir de Kürüm Mezarlığı vardır. Mahalleye
1932-1933 sırasında İnönü Mahallesi ismi verildi. İsmet Paşa 1935'te Bitlis'e
gittiği zaman bu mahalle ve mezarlığı ziyaret etti." (Daha sonraki yıllarda
Bitlis'i ziyaret eden ikinci İnönü de, SHP Genel Başkanı Erdal İnönü oldu.)
Ama bu akrabalığın zorlama olduğu
her cümlesinden bellidir... Dahası var. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in
eşi Semra Sezer de Kürümoğlu ailesine ve dolayısiyle 24 Eylül 1884 yılında
İzmir'de dünyaya gelen İsmet İnönü'ye (Mustafa İsmet) bağlanır.
Sezer Cumhurbaşkanı olduğunda, Bitlis'te yapılan törenlerde bu akrabalık
vurgulanmıştı. Semra"nın babası Kemal Kürümoğlu Afyon'da Emlak Kredi
Bankası'nda çalışmaktaydı. personel müdürü idi... O da kızı gibi Ankara
Hukuk mektebinden yetişmiş. Ancak Semra ikinci sınıfta okuldan ayrılmış.
Ahmet Necdet Sezer'le Semra Kürümoğlu 1964'te evlenmişler. Böylece Ahmet Necdet
Sezer de İsmet'in akrabası olmuş!..
Bu hususuta dile getirilen rivayet te şöyle:
- "Kürümoğulları aşiretinin Anadolu'ya 700 yıl kadar önce Horasan'dan gelmiş.
Önce Hakkâri'nin Tiyar Vadisi'ndeki Erdel köyüne yerleşmişler.
Erdel'e bitişik Kürüm köyü, ailelerine ad vermiş; Kürümoğulları diye anılır
olmuşlar. Yıllar yılı İpek Yolu'nda ticaretle iştigal etmişler.
Sonra Bitlis'e yerleşmişler."
- "Rus harbinde Bitlis işgal edilince, Kürümoğulları Van'a ve Diyarbakır'a göç
etmişler. I. Dünya Savaşı'ndan sonra dağılma süreci hızlanmış.
Bu dağılma sırasında ailenin bir kolu İzmir'e yerleşmiş; o koldan Mustafa İsmet
(İnönü) doğmuş. Diğer bir kol ise Erciş'i mekan tutmuş. Bu koldan Kemâl bey
Erciş'te doğmuş. Avukat olup Ankara'ya yerleşmiş ve kızı Semra Kürümoğlu,
Ankara Yenimahalle'de dünyaya gelmiş. Semra Sezer'le İnönü'lerin akrabalıkları
buradan..."
Reha Oğuz Türkkan ise "Teke Tek" programında şunları anlatmıştı:
- "İsmet İnönü, İzmir'de doğmuştu. Babası Reşit Efendi Malatyalı, annesi
Cevriye Hanım ise Rumeliliydi. Reşit Efendi Malatya'ya Bitlis'ten gelmişti ve
Kürümoğulları'ndandı. Hakkâri-Tiyar Vadisi'ndeki Erdel köyünden Anadolu'nun
dört bir yanına dağılan ailenin ikinci durağı, ismini aldıkları Kürüm köyü
olmuştu. Buradan Van, Diyarbakır, Bitlis ve Siirt gibi yerlere savrulmuşlardı.
İşte İsmet İnönü'nün babası Reşit Efendi bu geniş ailenin Bitlis kolundandı.
Aynı aileye mensup, kamuoyunun yakından tanıdığı bir başka isim ise, eski
cumhurbaşkanlarından Ahmet Necdet Sezer'in eşi Semra Sezer'di..."
Oğul Prof. Dr. Erdal İnönü, Talabani'nin İsmet Paşa'yı "kürtlük"le itham
etmesi üzerine, HABERTURK (TÜRK değil, TURK) gazetesine şunları söylemişti:
- "Daha önce böyle şeyler oldu. Bilmiyorum, nereden çıkarıyorlar. Babamın
hatıralarından yazan babamın dedesinin Siirtli Kürümoğulları ailesindendir.
Daha sonra Malatya’ya yerleşmişlerdir. Sayın Talabani tanınmış bir insanla
ilişki kurmaya çalışıyor. Herkes bir şekilde kendisini önemli göstermeye
çalışıyor. Babamın ceddini araştırıp oradan bir şey çıkarmak imkânsız. Bütün
insanlarımız eşittir. Böyle şeyler söylenmesini hoş karşılamıyorum. Babam
böyle bir şeyi duysa gülüp geçerdi."
Ne var ki, bu sözler aileyi Bitlis'e değil, Siirt'e bağlayarak işi büsbütün
karıştırıyor!..
Hakkâri'nin Kürüm köyünden Bitlis'e geldiklerini
belirten KÜRÜMOĞLU AİLESİ'nin İsmet Paşa'yı sahiplenmesine rağmen
bir türlü bitmeyen "soyağacı" çalışmalarında yerini gösterememektedir. İsmet
için ne anasının, ne de babasının
ailesine ait herhangi bir resim, belge gösteremez... İsmet'in ailesi Malatya'da "Haçikler" diye tanınırdı...
Bilindiği gibi "Haçik" kelimesi, Ermeniler'in kendilerine verdikleri
addır!.. Yine Rıza Nur'a "Bitlis'te TÜRK var mı?" diye sormasından,
kendisini TÜRK saymadığını çıkartmak zor değildir!..(Bak Milli Kıyam, Dr. Rıza
Nur) Peki, öyleyse nedir?..
Şeyh Said'in torunu, bir kaç partiden milletvekili seçilmiş olan Abdülmelik Fırat, kendi adıyla
neşrettiği kitapta, Hakkâri-Bitlis göçünü doğrular şekilde şöyle yazar:
- "İsmet Paşa, Hakkâri ilinin Tiyar ilçesinden Erdel Kürt köyünden Bitlis'e
gelerek yerleşin muhtedi (sonradan müslüman olmuş) Nasturi kürtlerinden bir
ailenin çocuğudur."
Türkiye'de ilk defa Erdal adını taşıyan oğluna bu isim, Erdel köyünden dolayı
verilmiştir.
NASTURÎLER Kürt mü, Asurî mi, Ermeni mi, bilemeyiz. Ama İsmet Paşa'nın
"muhtedi"liğinin, yani samimi olarak müslümanlığı kabul etmesinin meşkuk
olduğunu, siyasî hayatında bir kere bile "allah" dememesinden anlaşılır.
Son olarak PARS TUĞLACI'nın bir tesbitini verelim.
Bu siteye yazan biri diyor ki:
- "Kendisi de Ermeni olan Par Tuğlacı (Parsak Tuğlacıyan) üşenmemiş, İnönü'nün
baba ve atalarının memleketi Bitlis'e gitmiş...Biz müslümanların ataları doğar
büyür, ne kayıt ne bir şey...Hristiyanlarda böyle şey olur mu?.. En küçük
yerleşim birimlerinde bırakın kiliseleri, minicik şapellerde dahi vaftiz
geleneği vardır."
- "Tuğlacı işte bunu yapmış. İnönü'nün babasının ve soyunun vaftiz kütüklerini
çıkartmış."
- "Bitlis'in ünlü feodallarından olan ailenin beyine bağlı birkaç Ermeni
köyü de bulunmaktaymış. 1915 olaylarından önce Osmanlı tarafından silahlandırılmış
Hamidiye alayları ve bölgedeki Kürt aşiretlerine karşı kendi savunma birliklerini
kuran Ermeni çeteleri bu beyden bir kaç kez yardım almış."
- "Ancak her yardımda ciğerinden bir parça kopan Bey, sonunda Taşnaklar'a
dirsek gösterir. Aralarındaki atışma sert olur, tehditlere papuç bırakmaz Bey.
- "Ancak aradan bir kaç gün geçer ve bir haber gelir. Dağlardaki çobanlardan
biri beylerine çetenin köye doğru kendisini ve ailesini yoketmek üzere geldiğini
haber verir. Bey ailesini acele toplar ve taşınması kolay neleri varsa alır
ve köyden çıkıp kaçarlar. Herkesin bildiği Malatya'daki mahallelerine taşınırlar.
Tabii Türk ve müslüman kimliğiyle."
- "İzlerini böyle örten beyin oğludur işte İsmet.
Türk milletinden gizlenenlerden biri de budur işte."
Ortada bir de "700 yıl önce Horasan'dan gelme" iddiası var. Buna karşılık,
internette birisi diyor ki,
- "kürümoğulları aşireti, Hz. Ömer döneminde Hayber'den sürülmüş bölge
halkının dağ çıfıtı(yahudisi) dediği, aslen Yahudi olan, önce ermenileşmiş,
sonra (guya) din değiştirip müslüman olan dönme bir ailedir. İsmet Paşanın
akrabaları İsrail kurulduktan sonra İsrail'e göç etmişlerdir."
Küümoğulları'nın şimdiki haline bir diyeceğimiz yok elbette!.. Ne var ki,
İsmet'in soyu sopu karışık. İsmet, 1907 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girmiş ve
Cemiyet'in diğer üyeleri gibi masonluğa bulaşmıştı... Bilindiği üzre, Cemiyet
üyesi olup ta mason olmayan tek kişi MUSTAFA KEMÂL'di!.. Yerli-yabancı bütün aksi
iddialara rağmen, hiç bir zaman mason olmamıştır!.. Kendisi 1909 yılındaki
2. Kongre'de "Cemiyet'in masonlukla ilişkisinin kesilmesi" talebinde bulunmuş,
ancak bu teklifi rağbet görmemişti. MUSTAFA KEMÂL'in o tarihten sonra Cemiyet'le
de rabıtası zayıflamıştır... Ancak nedense İsmet'in masonluğu bugün Masonlar
tarafından da kabul edilmez...Daha doğrusu birileri bu gerçeği saklar!.. Çünkü
İsmet, bilhassa 2. Dünya Harbi'nden sonra, tamamen BATI'ya çalışmış biridir...
Onu deşifre etmek istemezler!.. İsmet Paşa'nın en bariz özelliği "çabuk tavır
değiştirebilmesi"dir... Buna açık tabiri ile DÖNEK denir. Ama bu dahi onun
"meziyet"i olarak değerlendirilmiştir. İsmet Paşa'nın 1. Cihan Savaşı sırasında hiç bir başarısı
yoktur!.. Cihan Savaşı'ndan sonra da hızlı AMERİKAN MANDACISI'dır!.. MUSTAFA
KEMAL'in Şişli'deki evinde yapılan müzakerelere katılmazdı... Anadolu'ya
sonradan geçenlerdendir... Erzurum kongresi sırasında bile İstanbul'da
idi.(23.7.1919) Bahanesi de o tarihte yeni evlenmiş olmasıdır... Karısının
koynundan çıkıp gidememiştir!..MUSTAFA KEMAL ülkeyi kurtaracak çareler peşinde
koşarken o, Kazım Karabekir'e "Ağa olup çiftçilik
yapmayı" teklif etmişti!.. (Ş.S. Aydemir,
2. Adam 1.Cilt, sf.127) İsmet Paşa MİLLİ MÜCADELE'nin başarı ihtimalinin arttığını
görünce, "mandacı"lıktan vazgeçip, "kuvva-yı milliyeci" olma yolunu seçmiştir...
ANADOLU'ya esas geçişi 9 Nisan 1920'dedir. O tarihten itibaren de MUSTAFA KEMAL'in bir numaralı
dalkavuğu kesilmiş, onun hiç bir sözünden çıkmamıştır... Daha doğrusu,
"çıkmıyor" görünmüştür!.. Ancak bunu öyle ustaca yapmıştır ki, dalkavuklardan tiksinen
ve onları yanından hakaretlerle uzaklaştıran ATATÜRK, son dönemlere kadar bunun
getirdiği zararın farkına varmamıştır!.. İsmet Paşa nerede kudretli ve değerli birini görürse, hemen
onu tepelemeye kalkardı... İşin kolayını da bilirdi. Rakibini ATATÜRK'e onun
şahsi düşmanmış gibi gösterir, onu aldatırdı!.. Böylece çok sayıda değerli
insanı ATATÜRK'ün yanından uzaklaştırmış, rakipsiz kalmaya çalışmıştır... Bütün
bu marifetlerini ilerde teker teker işliyeceğiz. İsmet Paşa, yüzüne karşı son derece bağlı göründüğü
ATATÜRK'ün arkasından dolap çevirmekten de geri kalmamıştır... Kendi menfi
düşüncelerini ATATÜRK'ün samimi dostlarına mal ederek kabulunü sağlamış,
hatalarını onların üzerine atarak hem suçlanmaktan kurtulmuş, hem de ATATÜRK'ün
yalnız kalmasına yol açmıştır... Maalesef ATATÜRK uzun süre bunun da farkına
varamamıştır. Vardığında, neye karar verdiğini ilerde belirteceğiz. İsmet Paşa sinsi yaklaşımı ile ATATÜRK'ü bazı konularda
etkilemeyi başarmış ve onun, yankıları hâlâ süren bazı hatalar yapmasına sebep
olmuştur. O, "inönü" soyadını bile haketmeden almıştır!.. İsmet ne 1. İnönü Savaşı'nı, ne de 2. İnönü Savaşı'nı
kazanmıştır!.. Ne de Lozan'da başarı elde etmiştir! O sadece hata üstüne hata yapmış, ama talihin garip bir
cilvesi sonucu, hep son anda başkalarının gayreti ile kazanılan zaferin,
başarının üstüne oturmuştur!.. MUSTAFA KEMAL, ANADOLU'nun işgaline direnen grupların başına
kolay geçmişti ama, kısa bir süre sonra çevresinde kendisine ayak uydurabilecek
fazla adam olmadığını görmüş; hele savaş ciddiyet kazanınca sürekli muhalefet
ile karşılaşmıştı. Vatanperver ama ne yapacağını bilmeyenler, memleketi
batırmış olan İttihatçılar, çeteciler, Bolşevikliğe özenenler; İngiliz, Fransız,
Amerikan mandacıları, MUSTAFA KEMAL'in başına geçtiği ekibi oluşturan
kişilerdi... Bunların arasında kendisine bağlı ve tam olarak güvenebildiği pek
az insan vardı. İşte bu yüzden İsmet Paşa, ANADOLU'ya geçtiği andan itibaren
koyunun olmadığı yerde "Abdurrahman Çelebi" olmuştur!..(1) 1. İnönü Zaferi diye bir şey aslında yoktur... Tamamen İsmet
Paşa'nın Cumhurbaşkanı olmasından sonra uydurulmuş, hayali bir meydan
muharabesidir... Eğer olsaydı, "Siz aynı zamanda milletin makus talihini
yendiniz" telgrafı o savaşta çekilirdi!.. O tarihlerde Yunanlar ile
meydana gelen çatışmalar da, aslında başkalarının gayreti ile
kazanılmıştır. Ali Fuat Paşa, MUSTAFA KEMAL'in emriyle Moskova'ya gidip,
Sivastapol'daki 5 milyon mavzer fişeğini alıp, kaçakçılar vasıtasıyla 24 saatte
Sakarya Nehri ağzına taşıtmıştı. Eğer Ali Fuat Paşa bu cephaneyi yetiştirmeseydi, Yunanlar
tüfeklerini omuzlarına asıp istedikleri yere gidebilirlerdi... Çünkü ordumuzun
atacak mermisi yoktu!.. Mermiler oradan kağnılarla cepheye yetişmiş, 2 gün sonra 1.
İnönü Savaşı diye bilinen çatışmalar başlamıştır!.. Ama İnönü ovasında iki büyük ordunun kıyasıya
döğüşmesi gibi bir şey olmamıştır. (9.1.1921) İsmet bey, Çerkez Ethem'i tepeleme konusunu kafasına öyle
takmıştı ki, Bursa'daki Yunan kuvvetlerine karşı sadece bir piyade tümeni
bırakarak, iki piyade tümeni ve bir süvari tugayını Kütahya yönünde
toplamıştı... Uşak'ta bulunan Yunan ordusunun karşı da yalnız bir tabur
bırakarak iki piyade tümeni ve yedi süvari alayını yine Kütahya'ya
çekmişti. Türk güçlerinin birbirine girmesi üzerine Yunan generali
Meneta, Çerkez Ethem'in işini kolaylaştırmak üzere 4 günlük mütareke aktetti...
Bu suretle serbest kalan Ethem'in güçleri Gediz'e giren İsmet Paşa'nın
askerlerine saldırdı. (8.1.1921) Yunan ordusu dinlenirken, İsmet Bey'in iki
tümeni bozularak Kütahya'ya doğru çekilmeye başladı... Çerkez Ethem onları
kovalarken Yunan uçakları da durumu fırsat bilerek İsmet'in ordusunu bombalamaya
girişti... İsmet Bey ancak Alayurt, Kütahya dolaylarında sırtını demiryoluna
dayıyarak ve taze kuvvetler alarak bir savunma hattı kurabildi... Ethem ise
geceden yararlanarak 150 kişilik bir süvari birliğini İsmet Bey savunma hattının
arkasına geçirmişti... Çatışma sürdükçe İsmet Bey'in birliklerinden Ethem
saflarına sığınanların sayısı arttı. Aynı gün öğleden sonra İsmet Bey'in askeri talihi parlamadan
sönmek üzere iken, Rafet Bey'in süvarileri yetişti... Çerkez Ethem'in sağından
ve arkasından saldırdılar. Lâkin kurt bir savaşçı olan Ethem bunu düşünmüş,
tedbirini almıştı... Rafet Bey'in güçlerini püskürttü. Ancak bu sırada Ethem'in Yunan güçleri karşısında bıraktığı
taburdan haber geldi... Uşak ve Bursa'daki Yunan birliklerinin İnönü'ye doğru
saldırıya geçmişlerdi... İsmet onların önünü açık bıraktığı için fırsatı
değerlendirmek istiyorlardı!.. Çerkez Ethem bunun üzerine İsmet'le uğraşmayı bırakıp Gediz
yönüne çekildi... İsmet bir kere daha paçayı kurtardı!.. Çekilen Ethem güçlerini
savaşmadan takibe başladı... Bu arada Yunan birliklerinin İnönü'ye doğru
yürüdükleri haberini aldı. Aklı başından gitti!.. Çünkü hemen bütün ordu
Ethem'in peşinde ve Gediz civarında idi... Eğer Yunan ordusu hızlı bir yürüyüş
temposu tutturursa, İnönü'ye varır, Eskişehir'i ele geçirebilirdi!.. Böylece
Ankara yolu onlara açılmış olurdu! İsmet, bunun üzerine yine karar değiştirdi... Kestirmeden
gidebilmek için yazın bile üstü karlarla örtülü Murat Dağı'nı dolaşarak İnönü'ye
inmeye karar verdi... Türk askerleri toplarla, bütün ağırlıklarla 18 saatlik
zorlu bir yürüyüşle menzile vardıklarında, düşmanın henüz gelmemiş olduğunu
görerek sevindiler... İsmet'in düşman önünde bıraktığı 24. Tümen gibi küçük
kuvvetlerin direnmesi ve yavaş yavaş gerilemesi, Yunan ordusunu engellemiş, Türk
birliklerine zaman kazandırmıştı!.. Türk ordusunda 8.500 er, 417 subay, 6.000 tüfek, 18 hafif,
48 ağır makinalı tüfek, 28 top vardı... Arkadan gelen bazı taburlarla asker
sayısı biraz daha arttı. Yunan ordusunda ise 15.816 er, 427 subay, 12.000 tüfek,
270 hafif, 80 ağır makinalı tüfek ve 72 top vardı. Yunanlar İnönü yönündeki ilk saldırıyla birlikte önemli bazı
tepeleri ele geçirdiler... Albay İsmet Bey'in yürüyüşü engellemek için yaptığı
saldırılar etkisiz kaldı. Durumu Ankara'ya bildirdi... Mustafa Kemal hemen
müdahale ederek cepheyi belirli bölgelere ayırdı. Orta cepheyi zayıf bulduğu
için bir alay daha gönderdi. Düşman Çerkez Ethem'i bertaraf edince, kolayca Eskişehir'e
gireceğini ve Ankara yolunu açacağını sanmıştı... Ama avurtları çökmüş, soğuktan
parmakları mosmor kesilmiş Anadolu çocukları oldukları yerlere mıhlandılar ve
düşmanın ilerlemesine fırsat vermediler!.. Ne varki, İsmet'in tanzimiyle orta cephede zayıf kalmış
birlikler yoğun sisten düşman askerlerinin kendileriyle kanatlar arasına
sızdığını farkedemediler ve birden Türk ordusunun sağ ve sol kanadı arasındaki
bağlantı koptu!... Durum ancak sis kalkınca farkedildi... Bunun üzerine İsmet
Bey ÇEKİLME emri verdi!.. Yunan kuvvetleri bizim askerlerin İnönü ovasında
bıraktığı siperlere girdiler, ancak yeni savunma hattına saldıramadılar... Onlar
da yıpranmıştı!.. 8 Ocak'ta çatışmadan çekinen İsmet, 11 Ocak 1921'de
RİCAT(geri çekilme) emri vermeye hazırlanıyordu ki, güneş doğduğunda Yunan
birliklerinin çekilmekte olduğunu gördüler!.. Düşman daha fazla savaşmaktan
vazgeçerek, ölülerini, bir kısım silah ve malzemeyi harp sahasında bırakarak
batıya doğru harekete geçmişti!.. Bu bakımdan eğer bir "zafer" varsa, bu zafer İsmet Bey'e
değil; cephane yetiştiren Ali Fuat Paşa'ya, Karadeniz takalı denizcilere,
kağnılı köylülere, o soğukta çıplak ayak düşmana direnen 24. tümene ve isimsiz
askerlere, ve yetişip İsmet'i Çerkez Ethem'in elinden kurtaran Rafet Bey'e mal
edilmelidir. Ama acaba Çerkez Ethem gibi değerli bir insanla ordusu,
Yunan savaşının en kritik günlerinde silahla bertaraf edilmese, kendisi Yunan
kollarına itilmese, olmaz mıydı?.. Başka bir çare yok muydu? Hasan İ. Dinamo böyle bir sonun Ethem'in kardeşi Reşit Bey
ve İsmet Bey tarafından hazırlandığını, birinin Ethem'i isyana, ötekinin
çaresizliğe ittiğini söyler... Hele İsmet'in Çerkez Ethem kuvvetleri Yunan
ordusu ile savaşırken onlara arkadan saldırması, topa tutması
anlaşılmazdır. Savaştan sonra Rafet Bey'in takibe başladığı Çerkes Ethem,
ağabeyi Tevfik Bey'in 300 adamıyla Yunan'a sığındığını öğrenince, sarsıldı...
Kendi adamlarını serbest bıraktı... Bilinmeyen bir yöne doğru gitti. Bu arada Yunanistan'da seçimler oldu... Kralı sürmüş olan
Venizelos'un partisi yenildi, kral ülkesine geri döndü... İngilizler'in
desteğini alan Yunan ordusu bir daha taarruza geçti. 2. İnönü savaşı başladı
(23.3.1921). Güçlendirilmiş Yunan ordusunda 41.1150 tüfek, 750 ağır, 3134
hafif makinalı tüfek, 220 top ve 2.000 kılıç vardı... Bizde ise 30.108 tüfek,
235 ağır, 55 hafif makinalı tüfek, 102 top ve 4.000 kılıç vardı. Savaş 7-8 gün sürdü... TÜRK ordusu sürekli savunmada kaldı,
elindekini korumaya çalıştı... Karşı saldırılar ancak düşman ilerlemesini
durdurmak amacıyla yapılıyordu... İki taraf ta iyice yıprandı. İsmet Bey Yunan ordusundaki durgunluğu bir genel saldırı
hazırlığı diye yorumlıyarak TAM RİCAT emri verdi ve bu kararını 31 Mart'ta
Ankara'ya telgrafla bildirdi!.. Telgrafı yemek yerken alan MUSTAFA KEMAL,
"Okumaya gerek yok, savaşı yitirmişiz!" dedi. Oysa aynı anda Yunan ordusu da savaştan bıkmış,
yenemiyeceğini zannederek geri çekilmeye başlamıştı!.. O sırada cephede, ÖN
SAFLARDA olan BİR SUBAY, Yunanlıların çekildiğini görüp, İsmet Paşa'ya haber
göndermiş, "Aman geri çekilme emrini geri alınız!.
Birlikleri ileri sürün, çünkü Yunan çekiliyor!" dedi. İsmet gene tereddüt etti.. Ama sonunda buna uydu ve böylece
"zafer" kazanılmış oldu!.. İsmet Bey 1 Nisan günü çektiği telgrafta şöyle der: "Saat 6:30'da Metristepe'den gördüğüm durum: Artçı olduğu
sanılan bir düşman müfrezesi sağ kanat grubunun saldırısıyla gayrımuntazam
çekiliyor... Düşman savaş meydanını silahlarımıza bırakıyor..."
Sanki silahlarıyla bir şey yapmış gibi!.. Görüldüğü gibi, 2. İnönü Zaferi de haksız yere İsmet'e mal
edilir.. Refet Paşa'ya göre, İnönü zaferinin gerçek kahramanı CEPHEDEKİ O SUBAY,
yani MİRALAY FETHİ BEY'dir... ATATÜRK'ün adına çekilen "Siz yalnız düşmanı
değil, milletin makus talihini de yendiniz" telgrafı, bu kahraman askere
gönderilmeliydi!.. Bu konuyu Yakup Kadri şöyle anlatır: -" Refet Paşa bir gün bana, "İnönü Zaferi münasebetiyle İsmet'i bir milli kahraman mertebesine
çıkaran makalenizi okudum. Çok şâirâne idi, fakat hakikatle hiç bir alâkası
yok!" demişti." "Ben de "MUSTAFA KEMAL PAŞA'nın çektiği telgraf ta mı
şiirden ibaret?" diye sordum." "Refet Paşa kahkahalarla güldü: "
O telgrafı yazanın sizin edebiyat arkadaşlarınızdan biri olduğunu bilmiyor
musunuz?" dedi."(2) "Şaşkınlığım, Refet Paşa'nın başka bir sözüyle arttı: "Hem o telgrafta bir ADRES YANLIŞLIĞI var!. İNÖNÜ
ZAFERİ'NİN GERÇEK KAHRAMANI MİRALAY FETHİ BEY'e gönderilmeliydi!.."
"Zira ilk ağızda bir hezimete dönmek üzere olan bu muharebe, son dakikada o
fırka kumandanının aldığı insiyatif ve sarfettiği gayret sayesinde
kazanılmıştır!" Yıllar sonra, Garp Cephesi Harekat Dairesi Başkanı
Kurmay Albay Tevfik Bıyıklıoğlu'nun yazıları da, bu ifadeyi doğrulamıştı...
MİLLİ MÜCADELE Kahramanlarından Kılıç Ali de hatıralarında olayı naklederken,
MUSTAFA KEMAL’in telgrafı "Sen bir şeyler yaz" diyerek Hamdullah Suphi’ye
verdiğini, yazılanların tamamen o şahsa ait ifadeler olduğunu
anlatır. 2. İnönü Muharebesinden sonra Garp Cephesi kuvvetleri 15
piyade ve 4 süvari tümeni gibi muazzam bir kuvvete yükseltilmişti... İsmet
"paşa" olmuş, ancak yüklendiği bu büyük vazifenin önünde şaşırmış, ve aldığı
yanlış savunma tedbirleriyle ordusunu, tekrar toparlanan düşman ordusu
karşısında adeta baştan muvaffakiyetsizliğe mahkum etmişti!.. Nitekim Yunan Kralı'nın İzmir'i ziyareti ve verdiği destekle
80.000 kişiye ulaşan Yunan ordusu Bursa'ya girdi... Hemen ardından
Eskişehir-Afyon cephesinde, ALATAŞ'da ağır bir yenilgi aldık!.. Bu mağlubiyet İsmet'in saplantısındandır!.. Yunan'ın tekrar
İnönü'den saldıracağı hesabına göre askeri düzen aldı, siper kazdırıp tahkimat
yaptı. Halbuki bu savaştan 2 ay önce Temps gazetesinde General
Delarcl adında bir Fransız çok açık şekilde, "Yunanlılar büyük bir hücum yapacaklar!.. Böyle büyük bir hücum için
silah, cephane ve erzak gereklidir. Bunun için muhakkak hücumu Afyon'dan
yapacaklardır... Çünkü İzmir'den oraya tren var," diye yazmıştı. İsmet, Afyon yönünden taarruz başlamasına rağmen bunu
aldatmaca sandı... Güneyi boş bıraktı... Solda Deli Halit Paşa, onun sağında
Albay Nazım'ın kuvvetleri vardı, hepsi kırıldı... Ancak 5 gün dayanabildiler.
İsmet yine de takviye güç göndermedi. Halbuki Fevzi Çakmak MUSTAFA KEMAL'e ve İsmet'e "saldırının
Afyon üzerinden olacağını" söylemişti... Albay Nazım şehit düştü. HACI BAYRAM'a
gömüldü... Nazım'ın sağında Çolak Kemal'in kuvvetleri de kırıldı. Kendisi zor
kaçtı!.. Neden sonra İsmet uyandı, ama gene bir hata yapıp birlikleri
mağlubiyetin üzerine gönderdi, sanki onlar da yenilsin diye!... Halbuki saldıran
Yunan'ın soluna yüklenmesi gerekirdi. Gerçekte ALATAŞ muharabesinde 13 fırkamız hiç çarpışmamış,
oradan oraya koşturup durmuştur!.. Yunan ordusu 5 fırka ile zafer kazanmıştır...
Eğer İsmet saldırıda ısrar etseydi, o ordu da yenilir, elimizde hiç kuvvet
kalmazdı!.. Bereket bundan çabuk vazgeçip TOPYEKÜN ÇEKİLME emri vermiştir!..
(25.7.1921) Savaşın başında strateji hatası yapan komutan felakettedir!.
Çünkü bu hata savaş sonuna kadar sürer. Bu savaşta askerlerimiz öyle bir kaçtılar ki, köprüleri
demiryolunu bile imha edemediler... Oralardaki sığır ve koyun sürülerini sürüp
getiremediler... Bu yüzden Sakarya Savaşı'nda Yunan hem kolay asker sevketti,
hem de beslendi... Bu sürüler olmasa Sakarya'da 20 gün duramazlardı. Oysa Yunanlar Sakarya'dan kaçarken, tren hattını hallaç
pamuğu gibi atmışlardı da, aylarca tamir edememiştik. Demekki, KOMUTAN her ihtimali gözönünde bulundurup, mutlaka
bir RİCAT PLANI da yapmalıdır. İsmet'in bu savaştaki hatası Divan-ı Harp'lik, hatta
idamlıktır!..Üstelik Sakarya'ya varınca, "gösterilen mevzide durmadılar" diye
iki teğmeni idam etmiştir... Halbuki bütün ordu, bütün komutanlar
kaçmıştı. İsmet'in bu mağlubiyeti üzerine hakkında bir araştırma
komisyonu kurulmuş, ancak o "MUSTAFA KEMAL'in emirlerini uyguladığını"
söyliyerek kurtulmuştur!.. Ne var ki, savaşta insiyatif komutandadır...
Gerektiğinde emirlere karşı gelerek orduyu kurtarmakla görevlidir. Kaldı ki, o dönemin kurmay subayı Tevfik Bıyıklıoğlu'na
göre, İsmet ancak MUSTAFA KEMAL'in direktifi ile ordusunu dağılmaktan
kurtarabilmişti!.. Ayrıca Meclis'te İsmet'i Divan-ı Harb'e sevketmek istiyenler
olmuş, MUSTAFA KEMAL İsmet'i korumak için kendini siper etmek zorunda
kalmıştı... NUTUK'ta da bu mağlubiyeti geçiştirmiştir. Inkilab Tarihi
kitaplarında falan "stratejik geri çekilme" diye yutturulmak istenir. Sabahattin Selek bu hezimetin sonuçlarını şöyle
anlatır: "1921 Temmuz ayında TÜRK ordusu Kütahya-Eskişehir
muharebelerini kaybederek SAKARYA gerisine çekilmiştir... Yunan birlikleri
POLATLI'ya kadar gelmişti." "Ordunun büyük kayıplar ile SAKARYA gerisine çekilmesi,
ANKARA'da gizlenmesi mümkün olmayan bir sarsıntı yaratmıştı!... 23.7-5.8.21
tarihleri arasında MECLİS'te gizli celseler, uzun toplantılar yapılmıştı...
Fevzi Paşa, 'Harp kanlı oldu. Ağır zayiata uğradık!..
ANKARA'yı bir hafta zarfında tahliye etmeye, hükümet merkezini KAYSERİ'ye
nakletmeye karar verdik,' demişti... Cevabı
Dersim meb'usu DİYAP AĞA verdi: 'Efendiler, biz
buraya kaçmaya mı geldik, yoksa döğüşerek ölmeye mi geldik?..' Kütahya-Eskişehir yenilgisi, kaybedilen topraklar ve
şehirler, tehlikenin ANKARA yakınlarına gelmesi MECLİS'te sorumlu aranmasına yol
açmıştı... Tenkitler MUSTAFA KEMAL PAŞA üzerinde yoğunlaşıyordu... Nihayet 5
Ağustos'da BAŞKUMANDANLIK kanunu çıkarıldı. Bu MAĞLUBİYET üzerine, Yunan kuvvetleri POLATLI'ya
yaklaştığı için aileler KAYSERİ'ye gönderildi... Ancak erkeklerden Milli Eğitim
Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver ile Yunus Nadi dışında kaçan olmadı...
Olsaydı, bütün MİLLET paniğe düşerdi!.. Çünkü 125.000 kişilik ordu dağılmış,
geriye 25.000 kişi kalmıştı!.. İşte bu yüzden Meclis'te 1921 yılından sonra bir "İsmet
Paşa" alerjisi yaşanmış, bunun da zararı onu yanından ayırmayan ATATÜRK'e
olmuştur!.. İsmet'in bütün askeri hayatı MAĞLUBİYET'le doludur!..
Herkesce meşhur korkusu ve evhamı bundandır!.. Bu MAĞLUBİYET Enver Paşa, Dr. Nazım, Kusçubaşızade Sami,
Küçük Talat gibi İttihatçılar'ın iktidar sevdasını alevlendirdi... Hepsi Batum'a
toplanıp TÜRKİYE'ye girmek ve MUSTAFA KEMAL'i devirmek için fırsat kollamaya
başladılar... Ayrıca Rodinov komutasındaki Rus kuvvetleri de sınıra yığılmış,
sözde onlara yardıma hazırlanmıştı. Bu tehlikeyi Sakarya Zaferi önlemiş, Enver TÜRKİSTAN'a
gitmiştir. İsmet'e, bu mağlubiyetle sabep olduğu karışıklıklara rağmen,
Sakarya Savaşı'nda görev verilmiştir. (23.8.1921) Gerçi MUSTAFA KEMAL, onun
ALATAŞ MAĞLUBİYETİ'nden sonra cepheye koşmuş, İsmet'in "Garp Cephesi Komutanı"
ünvanı fiilen kalkmıştı!... Yine de hiç bir başarısı olmamasına rağmen, Sakarya
Zaferi'nden sonra TÜRKİSTAN'dan gelen üç kılıçtan biri ona
takılmıştır!.. Ne Sakarya Savaşı'nda, ne de Büyük Taarruz'da en ufak bir
rolü olmayan İsmet, Zafer'den sonra Mudanya Mütarekesi'ni yapmakla
görevlendirildi... (9.10.1922) Orada kendisine İngilizler tarafından "Edirne ile
birlikte Karaağaç'ı da alacağımız" söylenmiş, ancak gaflet gösterip bunu
yazdırmadığı için, daha sonra Lozan'da belge ibraz edememiştir!.. (3) MUSTAFA KEMAL LOZAN'a önce İngilizce'yi çok iyi bilen,
Hamidiye Kahramanı olarak yurt dışında da şöhreti olan Rauf Orbay'ı göndermek
istemiş; fakat sonra İsmet'te karar kılmıştı... İsmet Paşa'yı göndermek için
önce kendisini Dışişleri Bakanı yapmış, sonra heyete almıştı... Ancak İsmet,
karşılaşacağı zorlukları bildiği için gitmek istememiştir. İsmet, Lozan'da da bir varlık gösterememiş, heyet başkanı
olmasına rağmen doğru dürüst bir ekip kuramamış, daima evhamlarının kurbanı
olmuştur... (4) Heyet Başkanı olarak Lozan'ı o imzalamıştır ama, Lozan da
onun başarısı değildir!.. Zaten Lozan'ın bir başarı olup olmadığı da
tartışılabilir. Görüşmeler sırasında diğer delegelerden gizli olarak MUSTAFA
KEMAL ile haberleşir, ona yanlış bilgiler verirdi... Ne ATATÜRK'ün, ne Başbakan
Rauf Orbay'ın, ne Meclis'in isteklerine uygun davranmazdı. Rauf Bey'in Lozan müzakereleri sırasında İsmet'e çektiği şu
telgraf, ibret vericidir: -" Murahhas Heyet'in Yunan tamiratı hakkındaki
hareketi, Vekiller Heyeti'nin talimatına açıklıkla AYKIRI görülmüştür!.."
"Müşgül vaziyette kalan Vekiller Heyeti milli menfaatleri düşünerek,
bildirdiğiniz gibi "mühim meselelerin 3-4 gün içinde neticelenmesi" yolundaki
kanaatin gerçekleşmesine kadar tutumunu değiştirmeyecektir!.."
"Önceki telgraflarımızda da bildirdiğimiz gibi, diğer meselelerde de
fedakarlığın KAT'İYYEN mevzu-u bahs olamıyacağı tabiidir!" İsmet bu uyarıya da uymadığı gibi, Vekiller
Heyeti'nin tutumunu "93 Harbi'ndeki Osmanlı Bakanlar Kurulu"na benzeten ağır bir
cevap vermiş, Rauf Orbay'ın Başbakanlık'tan istifasına sebep
olmuştur!.. O tarihte Meclis, bilhassa muhalif "İkinci Grup"; değişen
stratejik şartlara göre sınırlarda düzeltme yapılması, savaş tazminatı olarak
Limni, Midilli, Sakız, Sisam gibi ANADOLU'ya yakın adaların alınması, %71 nüfusu
TÜRK olan BATI TRAKYA'nın Yunanistan elinde bırakılmaması, Yunan ordusunun
yaptığı tahribatın ödetilmesi, Hatay, Halep, Kerkük, Musul meselesi gibi
hususlar üzerinde duruyordu... Bunlardan hiç biri elde edilememiştir!... Lozan
sonuçları MUSTAFA KEMAL'e yakın "Müdafaa-yı Hukuk Grubu" tarafından dahi zor içe
sindirilmiştir.... Halbuki LOZAN BARIŞI kolay kabul edilsin diye arada seçimler
yapılmış, Meclis yenilenmişti!.. Rauf Orbay, Meclis'te LOZAN Anlaşması'nı savunan eski
Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey'in "milletvekilleri huzurunda müdafaasını
yaptığım bir muahedenin artık kusurlarından bahsetmekten kaçınırım" dediğini
belirtir... Yunanlar'dan tazminat alamayışımız, MUSUL'u kaybedişimiz, BATI
TRAKYA'da en azından ayrı bir devlet kurduramayışımız, Alman bankalarında
müttefikler tarafından el konulan altınlarımızı alamayışımız, 12 milyon İngiliz
altını ödediğimiz, ancak İngilizler tarafından el konulan 3 gemiyi alamayışımız,
HİLAFET'e bağlı olması gereken HİCAZ bölgesinde söz sahibi olamayışımız, HİLÂFET'i
kaldırmayı İngiliz baskısıyla kabullenişimiz, bizce
LOZAN BARIŞ ANLAŞMASI'nın kusurlarıdır!.. En önemli kusur ise, "yırtıldığını"
iddia ettiğimiz SEVR ANTLAŞMASI'nın bâzı maddelerinin LOZAN ANTLAŞMASI'na
aynen sızmış olmasıdır!.. Bir örnek vermek gerekirse SEVR'in 140. Maddesi Lozan'ın
35-37. Maddeleri olarak karşımıza çıkar! Kaldı ki İsmet, orada heyetimizin kazandığı bazı haklardan,
kendi cumhurbaşkanlığı döneminde vazgeçmiştir!.. Rauf Orbay, hatıralarında "İsmet
Paşa'nın Lozan'dan çok değişmiş ve kibirli olarak döndüğünü, HİLAFET'in
kaldırılmasında da büyük rolü olduğunu" anlatır... İsmet Paşa'nın
17.11.1922'de Muslim Standard gazetesine verdiği beyanatta, "TÜRK MİLLETİ İSLAM'IN KILICIDIR!.. HİLAFET, TÜRK MİLLETİ'NE
EMANETTİR!.. Kanımızın son damlasına kadar HİLAFET'i tutup yaşatacağız"
demesine rağmen; Lozan'dan dönüşünde tamamen
aksi fikir ve kanaatle yaman bir HİLAFET düşmanı kesildiğini söyler... Bunun da
"bazı düşman telkinlerine kapılışından ileri
geldiğinin" anlaşıldığını belirtir!.. Ve şöyle
devam eder: - "İsmet Paşa LOZAN'da İngilizler'le bir nevi
gizli arabuluculuk rolü oynayan İstanbullu meşhur Hahambaşı Hayim Naum
Efendi'nin telkinleriyle 'HİLAFET'in artık ne şekilde olursa olsun TÜRKİYE'de
devamına müsaade edilmeyip derhal atılması lüzumu' fikrini tamamiyle benimsemiş
bulunuyordu!.."
- "İsmet Paşa kendisini 'Avrupa politika âlemini ve dünya ahvalini herkesten
iyi anlamış ve bilmiş bir politika adamı' olarak tanıtmak becerikliliğini,
MUSTAFA KEMAL PAŞA da dahil olmak üzere herkese kabul ettirmişti!.."
- "Bunu böyle kabul edişimiz, bizim GAFLET'imiz olmuştur! Zira MUSTAFA KEMAL
PAŞA da, ben de, KARABEKİR ve ALİ FUAT PAŞALAR da, diğer bir çok arkadaşlar da
yıllardanberi çeşitli vazifelerle gidip gelerek, dillerini bildiğimiz,
matbuatını ve neşriyatını da yakından takip ettiğimiz dış âlemin ve bilhass
Avrupa politikasının hiç te yabancısı olmadığımız halde; şimdi ömründe İLK defa
gittiği Avrupa'da bir kaç haftacık kalan İsmet Paşa'ya 'dünya ahvalini herkesten
iyi bilen bir dış politika uzmanı' gözü ile bakmak gafletine nasıl düştüğümüzü
anlamıyorum!"
- "Büyük Millet Meclisi'ndeki ekonomi politik tahsillerini Avrupa'da yapmış,
bu sahada ihtisas sahibi olmuş, muntazaman dünya ahvalini takip eden genç
mebuslar bile, Lozan'dan dönen İsmet Paşa'yı dinlerken, ağzından çıkan her sözü
mahz-ı keramet telakki edecek derecede tesiri altında kalmışlardı!.." Aslında ATATÜRK onun ne mal olduğunu bilirdi!...
Bunun için görev vermek istemezdi!.. Ama İsmet ne yapar eder, diğerlerini ekarte
eder, ATATÜRK'ü çoğu zaman kendine yönelmeye mecbur bırakırdı...
> İÇİNDEKİLER< > İSMET PAŞA MUAMMASI - 2
<> İSMET PAŞA MUAMMASI - AÇIKLAMALAR
< >
TÜRKİYE'NİN EKONOMİK DEĞERLENDİRMESİ 1924-2003 < >
UNUTULMAYAN MANŞETLER <