İSMET PAŞA MUAMMASI - 5

1950 seçimlerinde DP 408, CHP 69, MP 1 milletvekili çıkarttı... Seçim sisteminden dolayı CHP oyların %41'ini almış, ancak Meclis'te %14 temsil edilebilmişti... Aslında bu da İsmet'in kendisinin biraz daha fazla oy alacağını düşünerek hazırladığı seçim kanununun bir cilvesi idi!

ATATÜRK hayata gözlerini yumduğunda, TÜRKİYE ağlamayan yoktur!.. Ama İsmet Paşa ilk hilesiz seçimde giderken kimsenin umurunda değildir!.. İsmet'in iktidardan yuvarlanması, nice zamandır saklanan hırs ve kinleri de ortaya vurur... Kendisine "milli münafık" lakabı takılır... Bazıları asılması, yurt dışına sürülmesini ister.

Kemal Tahir'in tabiri ile "milletin aydını okumuşu hep egemen olmuştur halk üzerinde, ta 1950'lere kadar...1950 yılı, halkın aydını sırtında taşımaktan kurtulduğu yeni bir sürecin başlangıcıdır!"

Sözde "inkilapçılar"ın yerini "kalabalığın temsilcisi" olduğunu öne sürenler alır... Menderes ilk nutkunda 1923-1950 arasındaki dönemi "müdahaleci bir kapitalizm" olarak vasıflandırır.

Orhan Seyfi Orhun yazdığı hicviyede:

Bir duman oldu, parti savruldu
Ne tavan kaldı bak, ne dam kaldı
Koca bir ŞEF denen heyüladan


Bir koca ihtiyar adam kaldı!..

der.

Silkinip atılan, partiden çok İsmet Paşa'dır!.. Ama İsmet Paşa rahat durmaz... TRT'de nakledilen bir hatıraya göre, Meclis'te DP hükümetinin proğramını eleştiren CHP sözcüsü, "Biz yapıcı muhalefet olacağız. Hükümetin yanlış işlerini eleştirecek, doğrularını destekliyeceğiz" der... Bunun üzerine İsmet Paşa oturduğu yerden müdahale eder, "Olmaz öyle şey!.. Muhalefet daima yıkıcı tarzda yapılır," der!

İşte çok partili sistemin YIKICI MUHALEFET anlayışı, İsmet Paşa'nın bu tavrı üzerine kurulmuştur!...Bu hastalık o tarihten sonra bütün partilere bulaşmıştır. Hala da öyle sürer gider.

Bu ufak tefek, sünepe ihtiyarın hırsı bir türlü bitmedi... 1950'ler İsmet-Menderes, 1960'lar İsmet-Demirel, 1970'ler de İsmet-Ecevit sürtüşmesi ile geçti... Ta ki ölünceye kadar!.. Öldükten sonra da zararı bitmedi. 50 yıllık saltanatı ile oluşturduğu "milli şef zihniyeti" herkese "atatürkçülük" diye yutturulmaya devam etti. Bunlara Menderes-Demirel-Özal yazılarımızda değineceğiz... Kısacası, bizim İsmet'le hesabımız ancak mahşerde kapanır.

Menderes'in İsmet Paşa dönemiyle ilgili tesbitleri şunlardır:

- Devlet iktisadi teşebbüsleri (KİT'ler) verimsiz çalışmaktadır... Harp yıllarında 214 ton olan altın stoğu 130 tona inmiştir. 4 ton altın yabancılara rehine verilmiştir... Devlet borçları artmaktadır... Bütçe açık vermekte, açık Marshall yardımı ile kapatılmaktadır... Maliyetlerin yüksek oluşu ihracatı engellemektedir... Devlet ormancılığı ızdırap vericidir... Kredi hacmi kısıktır.

Menderes bunlarda haklı idi... Ancak kendisinin aldığı tedbirler de, çözüm yerine yeni sorunlar getirmiştir... Altın stoğu 130 tondan 19 tona inmiştir!... Borçlanma, hayat pahalılığı ve orman yağmasında, CHP dönemi mumla aranır olmuştur!... DP zihniyetinin başarısızlığı, bu problemlerin hâlâ varolmasından bellidir!..

Menderes hükümeti Temmuz 1951'de NATO'ya girmek için müracaatta bulundu... Böylece TÜRKİYE'yi Rusya'nın önüne "NATO'nun güneydoğu kanadı" olarak atmış oldu!.. Bizi 21 Eylül 1951'de NATO'ya kabul ettiler... Menderes bunu bir zafer olarak ilan etti... Tıpkı Çiller'in Gümrük Birliği'ne girişimizi zil takarak kutlaması gibi!..

NATO, CENTO ve İkili Anlaşmalar karşısında İsmet ne yaptı?.. Onu her fırsatta metheden Şevket Süreyya bile "İnönü hiç bir zaman NATO'nun aleyhinde olmadı" diyerek, onun "dış siyasette önemli konuşması"ndan şu sözlerini nakleder:

- "Amerika ile yakın temaslarla başlıyan münasebetler, NATO içinde kesin şeklini almıştır... Hülasa bizim memleketin NÖTRALİST bir politika takip etmesi tasavvur olunamaz... CENTO ittifakı Irak'ın ayrılmasından sonra ehemmiyetini arttırmıştır. Amerika'nın asli bir aza olmaması eksiği henüz durmaktadır... İKİLİ ANLAŞMALAR Amerika'nın ilgisini daha yakından gösterme fırsatını vermiştir. Bütün bunları memnuniyetle karşılıyoruz!.." (2. Adam, cilt 3, sf.346-347)

Gördünüz mü?. Demek ki, biz "BATI'YA UŞAKLIK İsmet Paşa dönemi ile başladı" derken, hata etmemişiz!.. İsmet'in daha sonraki sözlerindeki tek şikayeti, Menderes'in sırtını Amerika'ya dayıyarak diktatör olması!..Onu da şöyle dile getiriyor:

- "Amerika emin olmalıdır ki, kendisi için en sağlam müttefik Türkya, demokrasi ile idare edilen Türkya olacaktır!"

İsmet TÜRKİYE diyemezdi... dili dönmezdi... hep "türkya" kelimesini kullanmıştır...Yani "sen bizi bu herifin diktasından kurtar, biz sana daha iyi uşaklık ederiz" demeye getiriyor!.. Yarabbi, sen TÜRK MİLLETİ'ni KUR'AN'da överken, nasıl oldu da bunların eline terkettin?.. Günahımız neydi?..

İsmet Paşa, MENDERES DÖNEMİ yazımızda ele aldığımız dışa bağımlılık, toprak yağması, yedek parçasız traktör, ölçüsüz ithalat, hızlı borçlanma gibi somut meseleler üzerinde duracağına; "Üniversite özerkliği, basın hürriyeti, hakim teminatı" gibi halka hitap etmiyen soyut kavramların peşine düştü... 1954 seçim propogandasını bunlar üzerine bina etti. Gerçek şu ki, onun da bu konulara getirebileceği herhangi bir çözüm yoktu... CHP'nin ayaklarının yerden kesilmesi işte o tarihlerde başladı ve parti bir daha kendisini bu hastalıktan kurtaramadı!..

1957 seçimlerinde İsmet Paşa'nın partisi halkın şikâyetini değerlendirerek %41 oyla 178 milletvekili çıkardı... DP ise %48 oyla azınlığa düşmüş olmasına rağmen, İsmet'in seçim kanunu ile 428 milletvekili çıkardı. Ancak İsmet'in bu geçen 7 yılda ülkenin meselelerine getirdiği herhangi bir çözüm yoktu... Hâlâ "Anayasa düzeni, basın hürriyeti, hakim teminatı, üniversite özerkliği" diye sayıklayıp duruyordu.

İsmet, 1958'de topladığı CHP Kongresi'nde DP'den ayrılan Hürriyet Partisi'nin kendisine katılımını kutluyor, ancak gerçek problemleri bırakıp şu konular üzerinde duruyordu:

Eşit muamele, ikinci meclis, anayasa mahkemesi,

nispi temsil, yüksek hakimler şurası,

memur kanunu, basın hürriyeti,

üniversite muhtariyeti, sosyal adalet,

yüksek iktisat şurası

DIŞ BORÇLAR nasıl ödenecek?.. EĞİTİM ve İSTİHDAM nasıl sağlanacak?.. İTHALAT nasıl bir bağımlılık olmaktan çıkıp İHRACAT arttırılacak?..GECEKONDU salgını, ORMAN tahribi, TOPRAK yağması nasıl önlenecek?..ÜSLER, TESİSLER, KAPİTÜLASYON gibi yabancılara tanınmış haklar nasıl temizlenecek?.. KIBRIS meselesi nasıl halledilecek?.. Rusya ile, Arap ülkeleri ile ilişkiler nasıl düzeltilecek?.. Bunların hiç biri yoktur CHP muhalefetinin "Ana Davalar, İlk Hedefler Beyannamesi"nde!.. Bunların hiç biri ANA DAVA ve İLK HEDEF sayılmamıştır.

Memleketin kan ağladığı günlerde hem muhalefet yapacaksın, hem "ben düzeltirim" deyip iktidara talip olacaksın, hem de temel meselelerle ilgili hiç bir hazırlığın, hatta hedefin olmayacak!.. Havanda su dövecek, soyut prensipler peşinde koşacaksın!...İşte daha sonra Demirel, Özal ve Çiller hükümetlerine de bulaşan ve müzminleşen bu hastalık, ilk CHP muhalefetinde görülmüştür.

1959'da İnönü Uşak'ta, ve Topkapı'da bazı DP'lilerin saldırısına uğradı... Bu onun sempati toplamasına, halkın merhametini kazanmasına sebep oldu. CHP'liler İsmet Paşa'yı gittikleri yerlerde "Hürriyet, Hürriyet" diye bağırarak karşılıyorlardı.

Ne olduğu belirsiz "hürriyet", Meşrutiyet'ten sonra ilk CHP muhalefeti sırasında slogan haline gelmiş, daha sonra Demirel, Özal ve Çiller halka "daha fazla hürriyet" vaadetmekten kaçınmamışlardır.... Hem muhalefette değil, kendi iktidarları dönemlerinde!.. Cumhuriyet döneminde her hastalığa bu hiç bir işe yaramaz "Hürriyet=ölü diriltme ilacı" anlayışını, gene İsmet Paşa bulaştırmıştır. (Bakınız: MİLLİ MÜCADELE yazımız)

Aslında Menderes de, Bayar da, DP'liler de yetiştikleri İsmet Paşa'nın totaliter partisi CHP alışkanlıklarından ve TEK PARTİ özleminden kurtulamamışlardır!.. Menderes, tıpkı İsmet Paşa gibi, TEK ADAM olma hastalığına tutulmuştu.

İsmet Paşa bu noktada belki hayatının tek doğru sözünü söyler: ŞARTLAR TAMAM OLDUĞU ZAMAN, MİLLETLER İÇİN İHTİLAL MEŞRU BİR HAKTIR!..

İsmet Paşa 19 Nisan'da Kızılay'da saat 5'de bir dolanıp halkın nabzını yokladı... Millet Menderes'ten memnun olmadığı için İsmet Paşa'yı tezahüratla karşıladı. 28 Nisan'da İstanbul Üniversitesi'nde olaylar çıktı. 29 Nisan'da Ankara'da benzer olaylar oldu... Bu, nümayişlerin bir merkezden planlandığını gösteriyordu. Daha sonra, 1970'lerde komünistler Turan Emeksiz'e "o bir komünistti" diye sahip çıkacaklardı!.. Menderes'e giden istihbarat nümayişleri CHP gençlik kollarının örgütlediği şeklinde idi. 21 Mayıs'ta bazı subayların önderliğinde Harbokulu öğrencileri Kızılay'da bir yürüyüş yaptılar... Bu Menderes ve DP iktidarına son ihtar mahiyetinde idi fakat kimse anlamadı!.. Daha doğrusu bir iki kere Menderes istifa edebileceğini söyledi ama Bayar bütün mesuliyetin kendi üzerine yıkılacağından korkarak istifayı kabul etmedi... İsmet Paşa 27 Mayıs'ta gelip Menderes'i Eskişehir'de yakalıyan ihtilale, hiç karşı çıkmamıştır.

Kemal Tahir'e göre "27 Mayıs Hareketi, aydın egemenliğinin yeni baştan kurulmak istenmesidir."

İsmet, halkı gibi askerleri de hiç tanımazdı... Yakup Kadri Karaosmanoğlu'na "Kurmayları bilirim, bunlar gelirler, gitmesini bilmezler" demişti... Halbuki 27 Mayıscılar da, 12 Mart ve 12 Eylül liderleri de beklenenden çok önce bırakıp gittiler... Meydan yine sivil politikacılara kaldı. Onlar da her on yılda bir memleketi uçurumun kenarına getirdiler.

Memleketi Menderes'ten kurtaran ve bu yüzden omuzlarda taşınan askerler, bir süre sonra İsmet Paşa ile irtibata girdiler... Ama İsmet onların amacının farkında değildi ve tek derdi DP'nin kaybettiği iktidarı nasıl alacağı idi... Halkın kendisine teveccüh ettiğini, kahir ekseriyetle seçimi kazanacağını sanıyordu!

Halbuki askerleri omuzlarda taşıyan halk, 1961'de İsmet Paşa ön plana çıkmaya başlayınca, bir tekerleme daha bulmuştu:

Gitti İsmet
Açıldı kısmet!..
Geldi İsmet,
Kesildi kısmet!

İhtilalciler ve onların göreve getirdiği bakanlar, Meclis bir süre sonra İsmet Paşa'nın oyuncağı haline geldiler... Özellikle Türkeş'in de aralarında bulunduğu 14'lerin ayıklanmasından (13.11.1960) sonra !..

İsmet Paşa'nın 1958 CHP Kongresi'nde "TÜRKİYE'nin en önemli meseleleri" diye sunduğu safsata hususlar, 1960 Anayasası'nda baş köşelere oturdu... Kıbrıs, Sovyetler'le ilişkiler, ABD kapitülasyonları gibi önemli hususlar ele alınmadı. Ancak TÜRKİYE'deki her ihtilal hükümeti gibi israf ve gösterişten kaçınıldığı için, ekonomi istikrara kavuştu... Kuyruklar, sıkıntılar ve karaborsa azaldı. Millet rahat bir nefes aldı.

1961 yılında OECD'nin TÜRKİYE bürosu açılırken, MISIR tavrımızdan dolayı bizimle diplomatik ilişkilerini kesti... Ruslar uzaya ilk insanı gönderdi... Sovyet-Arnavutluk ilişkileri bozuldu.

Bu arada belirtmek gerekir ki, liderliği Albay Alparslan Türkeş'in yaptığı 14'lere mal edilen bir ÜLKÜ BİRLİĞİ vardı... Bu Milli Birlik Komitesi'nce kurulmuş bir komisyonun tesbitleri idi. Tamamen ATATÜRKÇÜ bir görüşle hazırlanmıştı... İçinde "Türkiye" adının değiştirilip ATATÜRK'ün kullandığı TÜRKELİ ifadesinin benimsenmesi dahi vardı!.. Ancak ne olduysa, 14'lerin tasfiyesinden sonra ÜLKÜ BİRLİĞİ'nden söz eden olmadı... İsmet'e yakın komite üyeleri, onun tesbit ettiği esasları kanunlaştırmış, ama ATATÜRK'ün prensiplerini hasıraltı etmişti!

Milli Birlik Komitesi'nin önemli icraatlarından biri bir TOPRAK reformu düşünmesi ve buna engel gördüğü 55 ağayı doğudan batıya nakletmesi idi... İsmet Paşa seçimden sonra başbakan olur olmaz bu ağaları yerlerine geri göndermiştir... İsmet'in bu davranışı, 1934'den itibaren ağalığa ve Kürtlüğe hizmet eden politikasının devamıdır... Bunun neticesinde tabii ki toprak rejiminde de hiç bir iyileştirici faaliyette bulunulamadı.

6.1.1961'de Kurucu Meclis göreve başladı... Yeni Anayasa'yı, seçim kanunu gibi önemli kanunları çıkardı, 26.10.1961'de de görevi yeni seçilen meclise devretti... Anayasa halkoyuna sunuldu ve kabul edildi.

Bütün dış baskılara rağmen askerler memleketi iflasa ve sömürge olmaya sürükleyenleri cezalandırmak istiyorlardı... Verilen 15 idam cezasından 3'ü bu amaçla uygulandı. Diğerleri bir süre hapis yatıp paçayı kurtardılar.

İsmet Paşa sonunda mesuliyetin kendisine yükleneceğini düşünerek Yassıada mahkemelerinden çıkan idam kararlarının uygulanmamasını istemiştir... Biz o idamları yerinde bulduğumuz gibi, hapse çevrilen ve sonradan affedilenlerin idamını dahi gerekli görürdük... Daha sonraki ihtilallerde sorumluların idam ve hapis edilmemesi sonucu, ülke şu anda siyasi açıdan 1950'lerdeki durumuna dönmüştür.

Menderes ve İsmet'in savunduğu NATO, CENTO ve İkili Anlaşmalar gibi, şimdi de Çiller ve destekçileri bizi GÜMRÜK BİRLİĞİ, AB gibi ittifaklara sokmaya çalışıyor, girdikçe de bayram ilan ediyor!.. Eğer geçmiş idam cezaları ESAS SEBEPLER'i ilan edilerek uygulansaydı, daha sonra kimse ihanete cesaret edemezdi!..

DP kapatılmış, Menderes, Zorlu ve Polatkan idam edilmiş, Bayar başta olmak üzere DP ileri gelenleri içeri tıkılmıştı ama, HALK öyle pek İsmet Paşa'ya razı olacak gibi değildi!.. DP'liler ADALET PARTİSİ'ni YENİ TÜRKİYE PARTİSİ'ni kurarak varlıklarını sürdürdüler... İsmet Paşa BATI tarzı "demokrasi"yi 1946'da ülkeye getirmiş (!) olan kişi idi ama, 1960'da bile halk DEMİR-KIR-AT'ı Menderes'in partisi ile ve AT ile bağdaştırdığı için, AP kendisine amblem olarak AT'ı seçti... Demirel üç kere gidip gidip geldi, kurduğu bütün partilerde AT'tan vazgeçmedi!

Aslında ne AP, ne YTP, ne de DYP; DP'nin devamı değildirler!.. Demirel 1960'larda Bayar'ın affedilmesini adeta engellemiştir, kendisine rakip olacağı için!.. Bayar ve eski DP'lileri affedip onları AP ile kapıştıran, eski düşman İsmet Paşa'dır!..

ADALET PARTİSİ, Emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala'nın başkanlığında ve Tahsin Demiray (eski Köylü Partisi başkanı), Necmi Öktem (general), Şinasi Osma (albay), Cevdet Perin (doçent), Kâmuran Evliyaoğlu (gazeteci) gibi önemli, tanınmış kişilerin gayreti ile kurulmuştu... YENİ TÜRKİYE PARTİSİ'nin başında eski Maliye Bakanı Ekrem Alican vardı. Eski milletvekilleri İrfan Aksu, Raif Aybar, Hikmet Belmez, Hasan Kangal, Mithat San, Cahit Talas (eski Çalışma Bakanı), Sırrı Öktem (general) gibi tecrübeli kişiler de bu partide yer almıştı.

15 Ekim 1961 seçimlerinde CHP ve İsmet Paşa iktidara geleceklerinden o kadar emindiler ki, Başbakan olarak İsmail Rüştü Aksal'ı bile belirlemişlerdi!.. Ama seçim sonuçları şöyle tecelli etti: CHP %36.7, AP %34.8, CKMP %14, YTP %13.7... Meclis ve Senato dağılımı ise şöyle idi: CHP 173-36, AP 158-71, CKMP 54-16, YTP 65-13..

Bu da göstermişti ki, DP oyları ihtilal ile CHP'ye kaymamış, AP've YTP'ye gitmişti!.. Bizce HALK Menderes'i tuttuğundan değil, İsmet'I teptiğinden AP ve YTP'ye kaymıştı!

İhtilalciler de CHP'nin iktidara gelmesini istediklerinden burulmuşlardı... Durumlarını Gürsel'i cumhurbaşkanı seçtirerek kurtardılar... Milli Birlik Komitesi üyeleri ömür boyu senatör oldular... ORDU bu suretle sivil politikacıları kontrol altında tutmak istiyordu.

Hiç bir parti tek başına iktidara gelemedi... İsmet Paşa ilk olarak CHP-AP koalisyonunu kurdu... (Kasım 1961) İsmet'in bu hükümetinde Çalışma Bakanı Bülent Ecevit idi... 1950'de Toprak reformu kanununu uygulatmıyan Cavit Oral ise gene Tarım Bakanı olmuştu!.. Bu hükümetin ilk açıklaması "Milletlerarası çalışmalarımızda NATO ve CENTO ittifaklarının hususi bir yeri vardır" diyerek kapitülasyonların devamına itirazı olmadığını belirtmek olmuştur.

BATI uşağı bu hükümete, BATI tabii ki keseyi açtı... 1962'de ABD ile bir kredi anlaşması imzalandı. Avrupa devletleri ve Amerika tarafından "TÜRKİYE'ye Yardım Klubü (Konsorsiyum)" kuruldu... Menderes'i sürüm sürüm süründürenler, nedense İsmet Paşa'ya kesenin ağzını açmışlardı!..Aslında bu, "komaya girmiş hastaya serum takılması" gibi idi... 1962 yılında 1.7 milyar dolar dış kredi alındı... Ama hükümet aynı yıl sadece dış ticaret açığı olarak 2.2 milyar dolara ihtiyaç duyuyordu!..24 Temmuz'da TÜRKİYE AET'ye ORTAK ÜYE kabul edildi.

Bunlara taviz olarak Ağustos ayında AMERİKAN Barış Gönüllüleri Bürosu açıldı... Her biri özel yetiştirilmiş bu genç casuslar, memleketin dört bir yanına yayıldı, fesat saçmaya başladı!.. 1968'den itibaren başlıyan ve gittikçe artan öğrenci ve bölücü eylemlerde bu kişilerin rolü büyüktür... Bilhassa Güneydoğu'da istatistikî bilgi toplamaya gayret ederlerdi.

Öte yandan ORDU içinde bir cunta kuruldu, SİLAHLI KUVVETLER BİRLİĞİ diye!.. Bu ekip Gürsel'e verdiği bir ültimatomla ordu içinde kendilerine karşı olanları tasfiye ettirdiler. SKB 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963'de İHTİLAL teşebbüsünde bulundu... Ayrıca bir başka grup üst rütbeli subay da Prensipler Genelgesi vermiş, ve Yassıada cezalarının affedilmemesi, tasfiye edilen subayların geri dönmemesini parti liderlerine kabul ettirmişlerdi.

İhtilal girişiminden kısa bir süre önce Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay 72 komutanı topladı, onlara ordu içindeki huzursuzluklardan bahsetti, ancak İsmet Paşa'nın desteklenmesi gerektiğini söyledi. Generaller kendisini destekledi, ancak albaylar o fikirde değildi... Bilhassa Necati Ünsalan "Bu memleketin kaderi 80 yaşında bir ihtiyara terkedilemez" dedi... Talat Aydemir de, "CHP'nin de ihtilale hazırlandığını" söyledi.

Kısacası Milli Birlikçiler İsmet'i tutuyorlardı ama ordunun genç elemanları onu da Menderes gibi silip atmak istiyordu!.. Menderes "ben kendime sabık başbakan dedirtmem" demişti ama; İsmet de 80 yaşında dahi hırsla başbakanlığa razıydı, iktidarı ve parti başkanlığını bırakıp gitmeyi düşünmüyordu!

Genç subaylar, tepelemek istedikleri DP'nin devamı AP'nın iktidarını ve İSMET'in bir daha iktidara gelmiş olmasını hazmedemediklerinden, 22 Şubat 1962'de bir ihtilal tecrübesine giriştiler, başaramadılar.

İsmet'in bir daha ihtilal olmaması için gösterdiği gayret kayda değer... Diğer hükümet mensupları Eskişehir'e kaçmaya hazırlanırken o karargahlara gidip emirler yağdırmıştı... Ancak bunu ülke için mi, yoksa kendini kurtarmak için mi yaptığı tartışmalıdır.

İsmet takibat yapılmayacağını taahhüt edince, Talat Aydemir ve 3 arkadaşı teslim oldu... Ancak koalisyon hükümeti Mayıs ayında istifaya mecbur oldu. Yeni hükümeti gene İsmet, bu sefer CHP-CKMP-YTP koalisyonu şeklinde kurdu... Ancak Bölükbaşı CKMP'den istifa etmişti. O, iflah olmaz bir muhalefet adamı idi!

Ecevit gene Çalışma Bakanı idi... Bu hükümetin ilk icraatlarından biri 55 doğulu ağaya yerlerine dönme izni vermesi oldu!.. Sözüm ona 5000 dönümden fazla toprakları kamulaştıran bir kanun çıkarıldı!.. Ancak ne derece etkili olduğu hiç bir zaman araştırılmadı.

Dış olaylara gelince; 1962 yılı Ocak ayında ABD, KÜBA ile ilişkilerini kesti!..Hemen arkasından PAPA 6. PAUL, Hıristiyanlığa zarar verdiği iddiasıyla KASTRO'yu AFAROZ etti!..Şubat ayında da Katolik başkanı Kennedy KÜBA'ya ambargo uygulamaya başladı... Bu ambargo Rus ve Amerikan gemilerini karşı karşıya getirdi. Bütün dünya nükleer bir savaş olacağı korkusuna kapıldı... Bilhassa mevcudiyetinden sonradan haberdar olduğumuz nükleer füzeler dolayısiyle, TÜRKİYE topun ağzında idi!. Gerek Hükümet, gerekse askerler o günlerde atlattığımız tehlikenin farkında değildi.

Sonunda Kruşçev geri adım attı, Kasım ayında KÜBA'daki nükleer füzeler söküldü, imha edildi, ambargo kalktı... Bir kaç gün sonra da Amerika TÜRKİYE'deki JÜPİTER füzelerini kaldıracağını açıkladı... Ancak bu suretle pazarlık konusu olduğumuzu anladık.

Sovyetler Birliği Çin'i saldırılara karşı koruyacağını ilan etti... Kruşçev, "Kapitalist ülkelerden iyi ve karlı olanı taklit etmeliyiz" dedi... Eğer dediği gerçekleşebilseydi, 1990'da yıkılan SSCB değil; KAPİTALİST BATI olurdu!

Kennedy'nin gizli metresi Marilyn Monroe yatağında ölü bulundu!.. Kennedy bu kadını, yaklaşmakta olan seçimlerde başını derde sokacağından korkarak CİA ajanlarına temizletmiş, cinayete de "intihar" süsü verilmişti!.. Ama kızın ahı yerde kalmadı. Kennedy'i de bir cinayete kurban gitti.

Aynı yıl Malta adası, Jamaika, Uganda ve Cezayir bağımsızlığa kavuştu... Nisan ayında Irak'ta Kürtler hükümete karşı ayaklandılar... Yüzlerce kişi öldü... Yemen'de isyancılar bir hafta önce tahta geçen İman Ahmed'i öldürerek Yemen Cumhuriyeti'ni ilan ettiler.

Mayıs ayında askerlerin gayreti ile oluşturulan Küçükçekmece Atom reaktörü hizmete girdi... TÜRKİYE böylece NÜKLEER enerji konusunda ilk adımı atmış iken arkası gelmedi!.. Bilhassa dönemin solcuları, DOĞU BLOĞU'nun sahip olduğu NÜKLEER silahları unutup, TÜRKİYE'de "barış" teraneleri ile Hiroşima sömürüsü yapıyorlardı!.. TÜRKİYE'nin NÜKLEER gücünün olmaması, BATI'nın da işine geldiği için ses çıkarmadılar... Bugün dahi aynı kısır tartışma sürüp gitmektedir.

Talat Aydemir hiç bir zaman hevesinden vazgeçmedi. Gazetelere verdiği beyanatta:

- "İnönü'nün adı zekasından büyüktür!.. İnönü tükenmiştir!.. Reformlara en çok ihtiyacımız olduğu bu devirde, bütün hayatı "statükoyu muhafaza" ile geçirmiş İnönü'yü tekrar iş başında görmek, bu milletin talihsizliği olmuştur!"

der... Şu Talat Aydemir heykeli dikilecek adamdır!.. O arada yurda dönmüş olan 14'ler ile de irtibata geçtiler... 1963 yılı Mart ayında Ankara'da AP Genel Merkezi göstericiler tarafından tahrip edildi. Nihayet 21 Mayıs 1963'de Talat Aydemir tekrar bir darbe teşebbüsünde bulundular... Ancak halk, gençlik ve ordu komutanları ihtilali desteklemedi. Sonunda Harbokulu öğrencileri atıldı, Talat Aydemir ile Fethi Gürcan idam edildi... İsmet Menderes'in idamına karşı çıkarken, darbe yapanları idam etmeyi beis görmedi!.. (26)

İsmet Paşa'nın bu hükümeti de kısa ömürlü oldu... YTP çekilince yıkıldı. İsmet, yeni hükümeti bu sefer CHP-Bağımsızlar olarak kurdu. Ecevit gene Çalışma Bakanı idi... Ecevit'in çıkartmak üzere olduğu sendika ve grev yasalarının etkisi de hemen görüldü, İstinye'de işçiler greve gitti ve polisle çatıştı... Bu grevler, ve sendikaların tahripkar eylemleri 1968'den sonra hızla arttı... Adeta yeniçeri isyanlarına dönüştü.(27)

DPT'den bazı uzmanlar Hükümet'in Toprak Reformu ile ilgili bütün girişimleri engellediği söylediler... Daha önce de Hükümet'i "servet beyanlarının kaldırılmaması" hususunda uyarmışlardı... Bazıları istifa etti. Bu arada AP Merkez Yönetim Kurulu, Toprak Reformu'nun "temel bir hak olan kişinin mülkiyet hakkına aykırı" olduğunu iddia ediyordu!

Bu konuda olumlu olarak söylenebilecek bir husus, hükümetlerin değişmesine rağmen İsmet'in önemli bakanlıklarda aynı isimleri tutması ve bu şekilde istikrarı bir ölçüde sürdürebilmesidir... Bu bakanlardan Feridun Cemal Erkin, bir konuşmasında TÜRKİYE'nin dışarıya sattığı KROM hakkında ciddi endişeleri olduğunu açıkladı!.. O gün bugündür, madenlerimizin sömürülmesine hala bir çare bulunamadı. (28)

Türkiye'nin AET ortak üyeliği anlaşması da 1963'de Ankara'da imzalandı. ABD ile "zırai maddeler" anlaşması imzalandı... Böylece radyoaktif olduğu için kendi ülkelerinde deneyemedikleri "Meksika Buğdayı"nı bize gönderip deneme imkanı buldular... Ayrıca "fenni tohum", sunni gübre, tarım ilacı, hatta zararlı hormonların girmesine fırsat verilmiş oldu.

Bütün bunlar 1950'lerde Menderes'in düşüncesiz traktör atılımı gibi, tarım ürünlerinde bir artış sağladı... Ancak ünü dünyaca meşhur tütünümüzün, çayımızın, pamuğumuzun, İzmir üzümümüzün, Amasya elmamızın, Ayaş domatesimizin, hatta etimizin, sütümüzün bozulmasına yol açtı. (29)

Amerika ile bir de kredi anlaşması imzalandı... Almanya teknik yardım ve mali yardım anlaşmaları, İsveç ve Avusturya ile kredi anlaşması imzalandı...Mısır'la kesilen münasebetler ancak bu tarihte kuruldu.

1963 yılının en önemli dış olaylarından biri Profumo skandalı idi... İngiltere'nin Savaş Bakanı Profumo, Cristin Keeler adlı bir mankene tutulmuş, Ruslar'ın bu manken kız aracılığı ile bilgi sızdırdığı öne sürülmüştü... Amerika'da Kennedy'nin getirdiği yasaları uygulamayıp ırkçılığı sürdüren Alabama valisi George Wallace'a karşı zenciler gösteri yaptı, 2000 kişi yaralandı.

22 Kasım'da zencileri savunan Kennedy, zenci düşmanı Teksas-Dallas'ta uğradığı bir suikastte öldürüldü... Yerine yardımcısı Johnson geçti. Kennedy'nin kaatili Oswald da Ruby adında bir barcı tarafından öldürüldü... Sonra o da ortadan kaldırıldı. Böylece Kennedy'nin planlı bir şekilde devre dışı bırakıldığı anlaşıldı.

Aynı yıl Güney Afrika, Zanzibar ve Kenya bağımsızlığa kavuştu... Irak'ta askeri darbe oldu. Başbakan Abdül Kasım idam edildi... Almanya'da meşhur Ludwid Erhard'ın yerine Adenauer Devlet Başkanı oldu.

1964 yılı Şubat ayında Ruanda'da Tutsi kabilesinden binlerce kişi düşman kabile Hutular tarafından katledildi!... Aynı olay 1995 yılında da tekrarlanacaktı. Çünkü EMPERYALİST BATI, AFRİKA'da sınırları kabile ve inançlara göre değil; kendi menfaat pazarlıklarına göre çizmiş, AFRİKA'nın bütün sosyal yapısını bozmuş, kabileleri bölmüş, birbiriyle karşı karşıya getirmişti.

İşte Ruanda, Burundi ve Zaire'deki bu TUTSİ-HUTU sürtüşmesi bu yüzdendi... Mesela Ruanda'da halkın %85'i Hutu, %15'i Tutsi iken, SÖMÜRGECİ FRANSA Titsiler'i himayesine almış ve Hutuler'e karşı kullanmıştı... Çekilip gittiğinde de Devlet ve ordu Tutsi hakimiyetinde kalmıştı. Bu da çoğunluk olan Hutular'ın ezilmesine yol açmıştı... Çatışmalar bu yüzden meydana geliyordu.

Yine bu yıl içinde Hindistan lideri Nehru öldü, yerine Lal Bahadur Şastri geçti... Peru'da bir futbol maçında çıkan kavgada 135 kişi öldü. Bu olay futbolun hiç te barış getirmediğinin yeni bir göstergesi oldu...Filistin Kurtuluş Örgütü kuruldu... Hemen terör faaliyetlerine başladı.

Temmuz ayında Pakistan Cumhurbaşkanı Eyüp Han TÜRKİYE'ye geldi ve şu teklifte bulundu: "Bizler siyasi olmasa da birleşerek ekonomik dayanışmamızı sağlıyacak bir yakınlık içinde olmalıyız!.." Ama bizimkilerin politikası Batı'ya yönelikti. Başkasını gözü görmezdi.

1964'de Amerika ile bir kredi anlaşması daha imzalandı... TÜRKİYE'ye yardım konsorsiyumu istediğimiz 250 m. doların ancak 100 milyonunu verdi!.. TÜRKİYE bir de Dünya Gıda Programı anlaşması imzaladı. TÜRKİYE Finlandiya ve Almanya ile teknik işbirliği, Avusturya ile işçi anlaşması imzalandı... İsveç, Norveç ve Lüksemburg ile kredi anlaşmaları yapıldı. TÜRKİYE OECD kredi anlaşmasına katıldı.

Sovyetler Keban Barajı için kredi teklif etti... Ancak Hükümet, "Kıbrıs politikasını değiştirmediği takdirde kabul etmiyeceğimizi" bildirdi!.. Sanki Sovyetler'in Kıbrıs politikası aleyhimize de, Amerika ve İngiltere'ninki farklı!.. Yine de Aralık ayında bir ticaret heyeti Rusya'ya gitti... Sovyetler ile 1965 yılı için bir ticaret anlaşması bir de kültür alaşması imzalandı... Pakistan ile ticaret anlaşması yapıldı.

15 Mayıs'ta karasularımızı 6 mile çıkardık!.. O tarihe kadar 3 mil idi!.. Halbuki Yunanistan ta 1936'da 6 mil yapmıştı!..Bu konuda İsmet kılını kıpırdatmamış, ATATÜRK te her nedense atlamıştı!..

1964 yılında Mesut Suna adlı bir elektrik ustası 4 metreden İsmet'e 3 el ateş etti, ama vuramadı!..Demek ki İsmet Paşa'dan bu ülkenin daha bir sekiz yıl çekeceği vardı.

İsmet Paşa'nın 27 Mayıs İhtilali'nden sonra Başbakan olarak görev aldığı 3 koalisyon hükümetinde yaptığı en hayırlı iş, Kıbrıs'ta soydaşlarımızın katledilmesi üzerine uçak uçurması ve Rumlar'ı bombalamasıdır...

Rumlar'ın TÜRKLER'e saldırısı 1963 yılı ortalarında başlamıştı... Bu olaylar artınca İsmet TÜRK jetlerini Kıbrıs üzerinde şöyle bir uçurttu. Kısa bir süre için saldırılar kesilir gibi oldu.

Ama 1964 başında iyice azıttılar. Yağmacılığa, hırsızlığa başladılar... Ocak ayında saldırdıkları TÜRKLER'den 21'i hastanede öldü, 6'sı kayboldu. Tarihi BAYRAKTAR CAMİİ 3. defa bombalandı, Subat ayında Rumlar köylere saldırdı... 50 TÜRK öldürüldü. Kurtulanlar göçe başladılar. İsmet Paşa hükümeti uzun tereddütten sonra ancak 13 Mart'ta Makarios'a "müdahale hakkını kullanacağını" bildiren bir nota verdi.

Hükümet MÜDAHALE kararı aldı. Aslında bu bize anlaşmalarla tanınmış bir haktı. Bir yandan da Birleşmiş Milletler'de ve Londra'da görüşmeler sürmekteydi.

ABD, uzun yıllar BATI UŞAĞI bilinen bu adamın bu hayret verici çıkışı üzerine o kadar şaşırır ki, tepkisini nezaket kurallarına bile uymadan hemen gösterir... Cumhurbaşkanı Vekili, sığır çobanı kılıklı Johnson o meşhur mektubunu yazıp kulağımızı çeker! "Haddinizi bilin haa!" der... Bu haysiyet kırıcı mektubun tercümesini EK olarak vereceğiz, dişlerimizi gıcırdatarak ve ABD EZELİ DÜŞMAN olduğunu bir kere daha hatırlatarak!..

Bu herifin Kennedy'inin vurulmasında parmağı olduğu iddiası bir yana, mektuptan iki ay sonra Viyetnam Savaşı'nı başlatması HIRİSTİYAN BATI EMPERYALİST zihniyetin neme nem bir şey olduğunu, nasıl çift standart uyguladığını gözler önüne serer!..İsmet Paşa ise, ABD'ye "kararı askıya aldığını, ancak mektubu da hayal kırıcı bulduğunu" bildirmekle yetinir!

Birleşmiş Milletler hemen adaya asker gönderdi... Kısa bir zaman sonra bu askerlerin adaya TÜRK halkını korumak için değil; TÜRKİYE'yi müdahaleden caydırmak için geldiği anlaşıldı!.. Çünkü Rum saldırıları durmadı.

Temmuz ayında TÜRKLER'in sıkıştığı Girne (Saint Hilarion) kalesini kuşattılar... Bir avuç TÜRK mücahit kaleyi günlerce savundu. Bu arada Rumlar kadın-çocuk-yaşlı demeden katliama devam ettiler... Nihayet 8 Ağustos günü TÜRK jetleri harekete geçti... Erenköy civarındaki Rum askeri hedeflerini bombaladı. Ayrıca askeri birlikler gemilere bindirildi... Durumun ciddiyetini gören Makarios ateşkes istedi. Rumlar bu arada uçağı düşürülen Pilot Cengiz Topel'i işkenceyle şehit ettiler.

O zaman anlaşıldı ki, DIŞA BAĞIMLI EKONOMİK VE ASKERİ POLİTİKA sonucu TÜRKİYE'nin NATO'dan aldığı jetlerin BENZİN'i yoktur!.. ÇIKARTMA GEMİSİ yoktur!..Bütün bu yıllar boyunca biz kendimizi değil, BATI'NIN MENFAATLERİ'ni savunup durmuşuzdur!.. Üstüne üstlük Johnson da sözüm ona NATO ortak savunması için verilmiş silahları "Rusya bize saldırırsa kullanamıyacağımızı" bildirmiştir!.. Yani politikacıların BATI UŞAKLIĞI'na soyunduğu şu son 15 yılda TÜRKİYE tam anlamıyla "ayvayı yemiş"tir!..

İsmet, nihayet uyanır ve şu sözleri kullanır: "Gerekirse yeni bir dünya düzeni kurulur, ve TÜRKİYE'de bu düzende yerini alır!.." TÜRKİYE aslında 1919'da yerini MAZLUM ÜLKELER'in safında almıştı, ama İSMET PAŞA ve MENDERES 1940'lardan itibaren BATI'ya kaymışlardı... MENDERES asıldığına, İSMET te uyandığına göre, ABD'ye yeni bir uşak gerekmektedir... Bu sözler İsmet'in sonu olur.

Ağustos ayında ABD Viyetnam'a savaş açtı... Aslında olay Rus yapısı Viyetnam torpil gemilerinin bir ABD destroyerine saldırmasıyla başlamıştı ama, ABD'nin orada ne işi vardı ki?.. Bunun üzerine ABD gemi ve uçakları saldırdı. 25 viyetnam torpil gemisini batırdı, bir petrol platformunu imha etti... ALLAH bilir kaç kişi öldü!.. Bu olay bizim Kıbrıs'ı bombalamamızdan bir gün önce oldu!

Ekim ayında Kruşçev, bir Kremlin darbesi ile KP liderliğinden düşürüldü, yerine Leonid Brejnev geçti... Kosigin başbakan oldu. Kruşçev katıldığı son politbüro toplantısında endüstriyi, tarımı ve parti organizasyonunu kötü idare etmekle suçlandı... Kruşçev Stalin'in kurduğu bir çok çalışma kampını kapatmış, gizli polisin de gücünü azaltmıştı... Küba hezimeti de sonunu hazırlamıştı.

Temmuz ayında SSK ve Danıştay Kanunları kabul edildi... Bu arada işçi grevleri problem olmaya başlamıştı. Tam Kıbrıs olayları sırasında Ataş'ta işçiler greve gitmeye kalktılar!.. Yani orduyu benzinsiz bırakacaklardı. Hükümet grevi erteledi. O tarihten beri sendikalar sanki bu ülkede başka bir devletin adamları imiş gibi faaliyet gösterirler.

O tarihlerde Ragıp Gümüşpala ölmüş (Haziran 1964), AP'nin başına ABD destekli Bayar'ın eski "su müdürü", Amerikan Morison firmasının temsilcisi Süleyman Demirel, adeta "gökten zembille inerek" gelmiştir.

Öyle ki, rakibi Saadettin Bilgiç'in bir Mason arkadaşından temin ettiği Demirel'in "mason kaydı" delegelere dağıtılınca; Mason Demirel dernek başkanı ve üstadı Necdet Egeran'ı kullanarak sahte bir "mason değildir" belgesi almış, bunu AP kongresinde dağıtarak seçimi kazanmıştı!.. Demirel'in bu kongrede Masonluk ne kelime, "her sabah KUR'AN okumadan kahvaltıya oturmayan bir aileden geldiğini" iddia etmesi meşhurdur!...Halbuki Bilgiç'in belgesi gerçekti!.. Demirel Ankara BİLGİ LOCASI'na 43 sıra ve 48 matrikül numarasıyla kayıtlı su katılmamış bir MASON idi!..Ne manevra değil mi?

Bu Demirel'in politik hayatında belki ilk söylediği yalandı ama, hiç te sonuncu olmadı!... Bütün ömrü yalan, palavra, demogoji, boş vaatler ve dümenle geçti!

AP'nin çiçeği burnunda başkanı Demirel'in ilk icraatı, Johnson'un başkanlık törenleri için ABD'ye giden İsmet'i, kalleşce bir tutumla yurt dışında iken hükümetten düşürmek olmuştur!...(Ocak 1965) ABD'den ümit kesen Menderes nasıl ihtilalle devrilmiş ve idam edilmişse, BATI yanlısı İsmet te ufak bir MİLLİ SİYASET uygulama temayülü gösterdiği için, alaşağı edilir!

Halbuki aynı günlerde Sovyet Yüksek Şura Başkanı Podgorny TÜRKİYE'yi ziyarete gelmişti... Sovyetler'in Keban Barajı'na ilgisi devam ediyordu... Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin de, Meclis'te "TÜRK-SOVYET ilişkilerinin gelişmesinden dolayı AMERİKA bize kızgın değildir" diye açıklama yapmıştı!

Ne var ki, bu kalleşçe devirme olayı halkın İsmet'e duyduğu tepkiyi kaldırmaya yetmez!.. Bir sonraki seçimde halk İsmet Paşa'dan kurtulmak için Süleyman Demirel'i destekler!.. Ta ki, o da BATICILIK ÇARKI'na kapılıncaya kadar!

***

> BAŞ SAYFA < > İSMET PAŞA MUAMMASI - 6 <> İSMET PAŞA MUAMMASI - AÇIKLAMALAR <