İSMET PAŞA MUAMMASI - 6

Dikkat edilirse, Süleyman Demirel'in de, Turgut Özal'ın da, yıldızının parlaması ve birden yükselmeleri hep MİLLİYETÇİ, İSLAMCI ve HALKÇI görünmelerine bağlıdır. (30)

Halbuki, karşılarında daima HALKÇILIK okunu parti bayrağında taşıyan bir CHP, bir SHP vardır!.. Ama onlar bizim halkımızı İsmet Paşa'yı hatırlattığı için, iktidara gelemezler.

Halkımız bu partiden, sadece İsmet Paşa'yı başkanlıktan deviren BÜLENT ECEVİT'i iktidara getirmiştir!..O da kısa bir süre!

Özal ve Demirel'e gelince, MİLLİYETÇİLİK'ten, HALKÇILIK'tan kopup BATICILIK yaptıkları zaman bütün popülaritelerini kaybetmişler; kendi paçalarını kurtarmayı; DEVLET'i idare eden BAŞBAKANLIK makamını bırakıp, halk'a rağmen CUMHURBAŞKANI olmakta görmüşlerdir!.(31)

Kısacası, bütün aksi iddialara rağmen, TÜRK İNSANI ATATÜRK'ü BATICI görmez... Onu VATAN'ı, MİLLET'i ve İSLAM'ı kurtaran bir EVLİYA gibi görür!.. CUMHURİYET döneminin bütün hatalarının İsmet Paşa'dan kaynaklandığına inanır ve onu günahı kadar bile sevmez!.. Bunda da haksız değildir.

Her ne ise... Gürsel, Demirel'i tecrübesiz bulduğu için başbakanlığı ona vermez... Bunun üzerine CHP'nin dışarda kaldığı, bütün diğer partilerin katıldığı Suat Hayri Ürgüplü Başkanlığı'nda bir hükümet kurulur ve DEMİREL Efendi bu kabinede MECLİS dışından Başbakan Yardımcısı olur... Müzmin muhalif Osman Bölükbaşı'nın terkettiği CKMP'nin başına eski Milli Birlik Komitesi üyesi Alparslan Türkeş geçer... Bir süre sonra da partinin adı MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ'ne çevrilir.(1969)

DEMİREL'in Demokrat Parti'nin devamı olduğunu her fırsatta dile getirdiği AP'si, 1965 seçimlerinde ilk ve son defa %53 oy alarak tek başına iktidar olur... İSMET PAŞA'nın aksak CHP'si ancak %29 alabilmiştir!. Nisbi sistem ve milli bakiyenin uygulandığı bu seçimde marjinal oy alan diğer partiler de onar onbeşer milletvekili ile MECLİS'e girerler. Behice Boran'ın başkanlığını yaptığı Türkiye İşçi Partisi bile 15 milletvekilliği kazanmıştır.

Bu tarihten sonraki önemli İÇ ve DIŞ olayları DEMİREL DÖNEMİ yazımızda ele alacağız... Burada sadece konuyla bağlantılı olanları nakletmeye devam ediyoruz.

Demirel'in başa gelmesiyle BATI baskısı bitmez... Birleşmiş Milletler Teşkilatı denen DOMUZLAR DİKTATORYASI, KIBRIS konusunda Makarios'un tezini destekliyen bir karar alır. Buna göre "KIBRIS bağımsızdır, müdahale edilemez," der!.. Hükümet tabii KIBRIS konusunda bir şey yapamaz!..

ABD sözüm ona bizim lehimize oy kullanır... Ama karar aleyhimize çıkar. Çünkü haksız İSRAİL'in kınanmasına bile VETO kullanan ABD, "dost ve müttefik" TÜRKİYE'yi destekleme lüzumunu hissetmez!.. Böylece bu Teşkilat'ın ve ABD'nin daha önce varılmış olan Londra ve Zürih anlaşmalarını hiçe saydığı görülür!.. Hiç kalkıp ta artık BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'e ve ABD'ye bel bağlanır mı?.

Önemli olaylara gelince, 1966 yılında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel hastalandı vefat etti. Yerine eski Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay seçildi... Yine aynı yıl başımıza 20 yıldır belâ olmuş İKİLİ ANLAŞMALAR sorunu ele alındı... Hepsinin tek metinde toplanması, üslerdeki uçakların cephane yüklerinden TÜRKİYE'nin hiç olmazsa mutabakatının alınması ABD'den istendi... Sonuç ne oldu, bilinmez, ama 1967 yılında ABD ile bir anlaşmaya varıldığı söylenir... İsmet'in bu dönemde de İKİLİ ANLAŞMALAR aleyhine elle tutulur bir politikası yoktur.

Bu arada başı sıkışan MAO, Çin'de sözüm ona bir Kültür Devrimi başlattı. Kendine yakın hissettiği gençlere bütün yetişmiş aydınları dövdürttü, hatta öldürttü!.. Çin'in yüzyıllardır duran kültür ve sanat eserleri tahrip edildi.

Herkes bir şey yapar da, İSMET durur mu?.. O da AP'nin %53'lük başarısına karşılık verebilmek için 1966 yılında ORTANIN SOLU diye garip bir tabirle ortaya çıktı... Ne olduğu bir türlü anlaşılamıyan bu kavram, bir süre sonra ECEVİT'in işine yaradı.

MANDACI İSMET Küçük Kurultay'da şu konuşmayı yapmıştı:

- "Demokratik rejimi, komünist düşmanlığı perdesi altında kuşa çevirmek istiyen dikta heveslilerine yardımcı olmıyacağım... Bütün memlekete ilan ediyorum: CHP sosyalist parti değildir, ve olmıyacaktır!"

Kısacası CHP az-maz solcudur... Veya orta yolcudur da, sola yakındır...Veya SOLCU partiler, solda, SAĞCI partiler sağdadır; ORTA'da olanlar da vardır, CHP işte o ortada olanlar ile solda olanların arasındadır...Velhasıl kimse CHP'nin ne olduğunu anlıyamadı!.. Sonunda 48 CHP'li ayrılıp Turhan Feyzioğlu başkanlığında koç sembollü Güven Partisi'ni kurarlar.

Demirel'in o günlerdeki sloganı "her şoföre bir araba"dır!.. Bunu kendi kesesinden verecek değildir elbette!.. Koç o tarihte TÜRKİYE'de otomobil imaline ve ANADOL'u üretmeye başlamıştır. Reklamını yapmak ta "özel teşebbüsçü" Demirel'e düşer.

AET ile anlaşma imzaladık ya, BATILILAR bizi kazıkladıkça kazıklarlar... "Salçamızı sizden alacağız, sizden giyineceğiz" diyerek bize bol miktarda SALÇA ve TEKSTİL fabrikası makinaları satarlar... Verdikleri kredileri bir kısmı eski teknoloji bu makinaların yüksek bedelleri karşılığı geri alırlar.

Öyle olur ki, kurulan SALÇA ve TEKSTİL fabrikaları TAM KAPASİTE çalışsa, biz sadece AVRUPA'ya değil; ORTA DOĞU ve AFRİKA'ya yetecek miktarda mal üretebilecek duruma geliriz... Makarna ve bisküvi fabrikası enflasyonu da bu dönemdedir.

Ama gavur sözünde durmaz!.. Onun amacı sadece makinayı satmaktır... Fabrikalar kurulur, ama atıl kalır. BATILILAR daha sonra da bize "serbest ticaret" telkin ederken, kendileri tekstil ve tarım ürünlerimize kotalar koyarlar!

Burada bir oyunu daha dile getirmekte fayda vardır... BATILILAR bize daima yanlış yön vermişlerdir. 1947'de İsmet Paşa döneminde bize "karayolu" içİn ŞARTLI KREDİ vererek DEMİRYOLU seferberliğini bir daha dirilmemecesine öldürmüşlerdir... Amaçları en uzak yerlere dahi kendi mallarını gönderebilmekti... Menderes zamanında "sizin sanayileşmenize ihtiyaç yok. Dünyada işbirliği var... Siz bizim TAHIL AMBARI'mız olun, biz de size SANAYİ MALLARI satalım," demişlerdir... Menderes bunu yutmuştu... Sadece 3 yıl içinde görüldü ki, SANAYİ ile TARIM'ın bir arada gitmezse yürümez!.. TRAKTÖRLER'in tarlada kalır... öküzlere çektirilir!..

Bunlardan ders alınmamıştır... Demirel zamanında "Aman siz AĞIR SANAYİ'e kalkmayın, beceremezsiniz... Siz GIDA SANAYİİ, GİYİM SANAYİİ, MONTAJ SANAYİİ ile uğraşın; kalanını biz size satarız. Sizden de bunları alırız," demişlerdir... Sonucu yukarda söyledik. Astarı yüzünden pahalıya mal oldu. Ürettiğimiz elimizde kaldı.

İşte ERBAKAN'ın oyunu farkedip AĞIR SANAYİ diye ortaya çıkması (1977) bu yüzdendir...O tarihlerde Erbakan'la birlikte olan Özal'ın 1980'lerdeki tavrı ise tamamen farklı olmuş, BATI'nın kendisine yutturduğu "REKABET edebileceğiniz malları üretin," gerisini biz size ucuza satalım" palavrasına kapılmıştır... Ama 3-5 yıl içinde görüldü ki, UCUZ ETİN YAHNİSİ pek SAĞLIKLI olmuyor... EKONOMİ'nin midesine oturuyor!..

Ne yazık ki yine akıllanan olmadı... 1990'lı yıllarda Demirel, Çiller, Mesut Yılmaz, hatta "solcu" Baykal hep bu "rekabet, serbest pazar" teraneleriyle politika yaptılar... Yaptıkça da memleketi batırdılar.

Bunları niye anlattık?..İsmet'in AKMAZ-KOKMAZ ORTANIN SOLU politikasının da bu aldatmaca ve sömürüye bir çare olmadığını söylemek için!.. Halbuki o günlerde bazı aydınlar ve halk ORTAK PAZAR(AET) için, "ONLAR ORTAK, BİZ PAZAR" diye en doğru teşhisi koymuştu!

Bizimkiler bunlarla uğraşırken Nasır liderliğindeki Araplar her zamanki şamatalarına başlamışlar, onlar atıp tutarken tek gözlü Moşe Dayan komutasındaki İsrail ordusu 6 günde Araplar'ı silip süpürmüştü. (1967)

İsmet'in Arap-İsrail, Arap-Amerika ilişkilerine de tutarlı bir değerlendirmesi yoktur.

1968 öğrenci olayları bize farklı yansıdı...İsmet'in EBLEĞ oğlu ERDAL'in ODTÜ rektörlüğü sırasında Amerikan Büyükelçisi Komer'in otomobili yakıldı. Deniz Gezmiş ve arkadaşları ODTÜ'yü mesken edindiler.

Öğrenci olayları Mart ayında Paris'te üniversite öğrencilerinin ABD'nin Viyetnam işgalini protesto etmesiyle başlamıştı... Polisle çatışmışlar, binaları işgal etmişler, sonradan bazı reform taleplerinde bulunmuşlardı.

Her nedense diğer Avrupa ülkelerinde de aynı tarz gösteri ve işgaller oluyordu... Bazılarına göre bu olayların arkasında ABD'nin Viyetnam işgaline dikkat çekerken, SSCB'nin Çekoslovakya işgalini gözlerden uzak tutmak isteyen Sovyetler Birliği vardı.

TÜRKİYE'de de solcu öğrenciler ilk olarak 12 Haziran'da İstanbul Hukuk Fakültesi'ni işgal etmişlerdi... Bu işgal hemen diğer fakültelere ve Ankara'ya yansıdı. Kısa sürede öğrenciler kendi problemlerimizi, KIBRIS meselesini bırakmış, sokaklarda "Daha fazla Viyetnam, Ernesto'ya bin selam" diye bağırarak yürür olmuşlardı!.. Arkasından daha fazla üniversite işgalleri, polis ve askerle çatışma geldi.

Demirel'in meşhur "sokaklar yürümekle aşınmaz" sözü bu günlere ait, vurdumduymaz bir ifadedir... Buna karşılık solcular "üniversite özerkliği"ni öne sürerek polisin üniversiteye giremiyeceğini iddia ettiler.

Bu iddianın temelinde İsmet'in ta 1957'de memleketin önemli meselerini bırakıp programına aldığı ve 1960'da askerlere kabul ettirdiği "üniversite özerkliği" yatıyordu. Özerklik bilime yaramamıştı ama terörist barındırmaya kalkan olabiliyordu.

1969 yılında "müslüman" Demirel sayesinde İSLAM KONFERANSI'na üye olduk... Ancak yıllarca bu üyelik lafta kaldı... "Laik" görünümümüze halel gelmesin diye hemen her karara "kanunlarımıza uyması şartıyla kabul" şeklinde çekinceler koyuyorduk... Tabii ARAPLAR ve diğer MÜSLÜMAN ÜLKELER bunu yutmuyordu!...

Her nedense BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, AVRUPA KONSEYİ ve diğer BATILI KURULUŞLAR'ın kararlarına böyle bir çekince koymak aklımıza gelmiyordu!.. Hatta Özal'dan sonra "Ee, ne yapalım, hamama giren terler" misali; "BATI'ya katılmak istiyorsak, modası geçmiş İSTİKLAL ve MİLLİ HAKİMİYET kavramlarından vazgeçilmesi gerektiğini" söyliyecek hainler çıkacaktı!..Anayasa Mahkemesi'nin "çok atatürkçü" Başkanı Yekta G. Özden de bunlardan biridir.

O tarihlerde Ecevit modaya uyarak "toprak işleyenin, su kullananın" sosyalist sloganını ortaya attı!.. Böylece toprak işgallerinin, gecekondu yapımının artmasına yol açtı... Artık "ortanın solu"nun pek geçerliliği kalmamıştı!.. İsmet'in karşı çıkmasına rağmen, Ecevit CHP Genel Sekreteri oldu...İsmet gene direndi, genel başkanlığı bırakmadı.

1971 başında öğrenci ve işçi olayları gittikçe şiddetlenerek yayıldı... İstanbul'da bir zenci Amerikalı kaçırıldı, ama "mazlum" sayıldığı için serbest bırakıldı... Amerikalılar'ın kontrolündeki Gölbaşı Radar Merkezi'nde çalışan 4 Amerikalı Türkiye Halk kurtuluş Ordusu adlı bir terörist grup adına kaçırıldı... 400.000 dolar fidye istendi. Bu olaylar üzerine Silahlı Kuvvetler Hükümet'e bir MUHTIRA verdiler. (12 Mart)

Bundan sonra dönemin en komik olayları yaşandı. Başta Demirel olmak üzere bütün politik liderler "bu muhtıranın muhatabanın kendileri olmadığını" açıklama yarışına girdiler... Kabahat samur kürk olsa, kimse üstüne almaz, derler ya, o misal... Ancak Demirel şapkasını bırakıp kaçmak zorunda kaldı.

Nihat Erim başkanlığında PARTİLER ÜSTÜ bir hükümet kuruldu. Sendikalar bir ölçüde denetime alındı... Erbakan'ın Milli Nizam Partisi ile Türkiye İşçi Partisi kapatıldı. Teröristler muhtırayı ciddiye almadılar. İsrail Başkonsolosu Elrom'u kaçırıp öldürdüler... Ancak hükümet işi sıkı tuttu. Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir, İbrahim Kaypakkaya gibi şehir eşkiyası ya yakalandı, ya öldürüldü... Bir de Sinan Cemgil gibi dağ eşkiyası vardı. Onların da büyük kısmı temizlendi... Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı yargılanıp asıldı... Bu idamların terörün önlenmesinde büyük etkisi oldu.

Nihat Erim başkanlığında kurulmuş hükümet, belki 1940'dan beri gelmiş geçmiş en değerli elemanlardan oluşmuştu... Dünya Bankası'ndaki görevini bırakıp gelmiş olan Atilla Karaosmanoğlu adlı Başbakan Yardımcısının, "TÜRKİYE'nin İtalya seviyesine ulaşması için 20 yıl gerekli olduğunu" söylemesi, sözde aydınların tepkisini çekti... Halbuki o günden bugüne 25 yıl geçti, hala İtalya'yı yakalıyamadık!..

Ancak bu hükümet te baskıdan kurtulamadı!.. Kendi insanını denetliyemediği için uyuşturucu kullanımını engelliyemiyen Amerika, bize baskı yaparak haşhaş ekimini durdurdu!.. Bu da özellikle Afyon Karahisar yöresindeki halkın geçim kaynağını elinden aldı.

12 Mart sonrasında kurulan hükümette İsmet Paşa, 27 Mayıs'taki kadar etkili değildi... CHP'de de artık kendi sözünün geçmediği gören,90 yaşına merdiven dayamış MANDACI İSMET, üç kere kalp spazmı geçirdikten sonra Genel Başkanlığı bıraktı. ECEVİT CHP Başkanı oldu.

Bu yıl içinde kurulan Suat Hayri Ürgüplü ve Melen kabineleri uzun ömürlü olmadı... Kapatılan MNP yerine Milli Selamet Partisi kuruldu, bir süre sonra başkanı gene Necmeddin Erbakan oldu... Emekli Oramiral Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı seçildi. Yeni hükümeti Naim Talu kurdu.

Bu arada sanki memleketin başka önemli işi yokmuş gibi, eski DP'lilerin siyasi affı ile uğraşılıyordu... Aslında DEMİREL 1960'lardan beri BAYAR'ın affedilmesini adeta engellemişti, kendisine rakip olacağı için!.. BAYAR ve eski DP'lileri affedip onları AP ile kapıştıran, eski düşman İSMET PAŞA'ydı!..Bu af kanunu 1974'de yürürlüğe girdi.

1973 yılının en önemli dış olayı, MISIR'ın 6 Ekim'de aniden SUVEYŞ kanalı'nı geçerek İSRAİL ordusuna saldırması oldu... ABD her zamanki gibi İsrail'i destekleyince LİBYA, ABU DABİ, ve KATAR derhal ABD'ye petrol ambargosu koydular. Diğer petrol üreticisi ülkeler bunu destekleyip üretimi düşürdüler... Petrole %70 zam yaptılar. ARAPLAR tam bir dayanışma içine girdiler. İhtiyacının %80'ini bölgeden karşılayan BATI AVRUPA'da panik yaşandı... Yunanistan'da albaylar Papadopalos'u devirerek askeri idare kurdular.

1973 Ekim seçimlerinde CHP %33 oy ile 1. parti oldu... Ancak MSP ile koalisyon yaparak 1974'te iktidara gelebildi... AP ikinci sırada idi. MECLİS ve SENATO'da CHP 185-25, AP 149-22, MSP 48-3, DP 45-0 üyelik kazandı. Milli bakiye ve nisbi sistem kaldırıldığı için küçük partiler fazla varlık gösteremedi... Mesela MHP 3, TBP 1, CGP 13 milletvekili çıkarabildi.

17 Aralık 1973'de İSMET "Paşa" 91 yaşında iken nihayet öldü... Ancak MİLLET bu adamın zulüm ve dümenlerinden kurtulmuş olmadı... İSMET'in "gayrımilli şef" zihniyeti hemen bütün CHP'lilerde ve diğer politikacılarda yaşamaya devam etti... İSMET, haketmediği halde ANITKABİR'e gömüldü, ALLAH'tan dışarda, pek uğrak yer olmayan bir toprak parçasının altında yeraldı.

Hayatında sevilmeyen İsmet, ölümünden sonra da hayırla anılmaz!.. Kabri, ancak zorlama törenler ile ziyaret edilir. (32)

İsmet Paşa'nın ölmesiyle bu ülke üzerindeki menfi etkisi kalkmadı... 49 yıl politikada söz sahibi olması, iki nesil politikacının onun partisinde yetişmesi sonucu MİLLİ ŞEF ZİHNİYETİ günümüze kadar yansıdı... En büyük kötülüğü de, başa geçtiği günden itibaren TÜRKİYE'de sahte bir "atatürkçülük" yaratmasıdır.

İsmet, kendi silik şahsiyetinin halkta yarattığı antipatiyi sezdiği için, bütün yanlış uygulamalarını "atatürkçülük" olarak yutturmuştur!..İsmet'in bu oyunu, bayram törenlerini ATATÜRK heykellerinin önünde yapmasıyla başlar. ATATÜRK zamanında böyle bir âdet yoktu!

Bunda öyle başarılı olmuştur ki, ülkede 1938-1990 arasında yeni ve tuhaf bir "atatürkçü" tipi ortaya çıkmıştır... Bu kişiler "HEYKEL, BÜST ve ANITKABİR atatürkçüsü"dürler... İnançlarına göre bunlara saygı göstermek, "atatürkçülük" için yeterlidir... Onun fikirlerini bilmezler, hakkındaki kitapları okumazlar, düşüncelerini uygulamazlar; ama kendilerinden başkasını da ATATÜRK'çü saymazlar!..

Bunlar ATATÜRK adını kullanarak 1934'de terkedilmiş "uydurma dilciliği" sürdürmeye çalışırlar... Bunlar "milliyetçi" geçinir, yurt dışında TÜRK bayrağı yerine mason rozetinin daha çok geçtiğini iftiharla söylerler.

Bunların İSLAM'la DİN'le hiç mi hiç ilgileri kalmamıştır!.. (33) "Lâiklik, inanç hürriyeti" diye Tanzimat kafasıyla, yabancı din ve mezheplerin ülkemizde yayılmasına göz yumarlar!.. Bilmezler ki, ATATÜRK o en kötü dönemde, hem de Menemen olayından hemen sonra, TÜRKİYE'deki yabancı misyoner okullarının hemen hepsini kapatmış, kalanları da Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetimine sokmuştu!.. Bilmezler ki, ATATÜRK Rum ve Ermeni Patrkhanelerini yurt dışına çıkartmayı planlamıştı... Bilmezler ki, Peygamberimizin hadisleri ilk defa "lâik" dedikleri ATATÜRK'ün özel ilgisi sonucu TBMM kararı ile TÜRKÇE'ye çevrilerek SAHİH BUHARİ MUHTASARI adı altında yayınlanmıştı!.. (Ahmed Naim, aynı adlı eser, sf.2) Aynı şekilde halkın ne okuduğunu bilmesi için KUR'AN'ın TÜRKÇE tercümesi hazırlanmıştı.

Öte yandan bu kişiler aydınların dinden soğumasına yol açan, yobazlığa göz yuman bir din politikası güderler... Kaçak KUR'AN kursları bunların döneminde açılmıştır. İmam-Hatip okulları bunların döneminde çoğalmıştır... Doğulu "şıh"lar, bölücüler, hatta Şeyh Sait'in torunu bunların döneminde parlamentoya girmiştir!..

Bunlar "hukukun üstünlüğü, insan hakları" palavrası altında BATI tipi "suçlu-güçlü hakları"nı savunurlar!.. Karakollarda suçlulara parasını Devletin ödediği avukatlar tutarlar da, mazlumun mağdurun derdini bile dinlemezler!.. Bunlar 9 adam öldürmüş caniyi Eskişehir hapishanesinden çıkartır, sonra da kaçmasına fırsat tanırlar.

Bunlar ATATÜRK'ün kadınları yüceltmek için takip ettiği politikayı anlamamışlardır!.. "Kadınlara özgürlük" derler ama Meclis'teki kadın milletvekili sayısı 18'den 3'e indirirken sokaklara düşen kadın sayısı 1000 katına çıkartmışlardır!... Bizce bir kadın için, kendini kiralamak veya teşhir etmek zorunda kalmadan yaşayabilmek, en önemli haktır... Onlar ise bundan bihaberdirler. Kocasından tokat yiyen kadınların evden kaçmasını kolaylaştırmak için "sığınma evleri" açarlar da, randevu evinde çalışmak istemeyen kızların yüzüne kezzap atan namussuzlara karşı kılları kıpırdamaz!..

Bunlar ATATÜRK'ün Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra, kıt kaynaklara rağmen AFGANİSTAN'a yardım ve eleman gönderdiğini bilmezler!.. Bunlar ATATÜRK'ün ORTA ASYA TÜRKLERİ ve dilleri ile ilgilendiğini bilmemezlikten gelirler... Onun içindir ki, biri kalkar, "Azeriler şiidir, bizden çok İran'a yakındırlar" diyerek bu kardeşlerimizi küstürür... Diğeri TÜRKLER'i ha bire kesen Ermenistan'a yardıma kalkar!

Bunlar Batılılarca iliklerine kadar sömürüldükten sonra açlığa terkedilen, üstelik bir de birbirlerini kırsınlar da nüfus azalsın diye ellerine silah tutuşturulan bir milyar mazlumu adamdan saymazlar!.. Yine geriliğe mahkûm edilmiş iki milyar insanı bırakıp; "dünya ile bütünleşiyoruz" diye, dünyanın onda biri bile olmayan zengin devletlerin eteğine yapışırlar!

Bunlar ATATÜRK'ün Hatay'ı nasıl aldığını unuturlar da, beceriksiz dış politikalarını "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" diye yutturmaya kalkarlar. Elbette öyle!.. Ama başkası sulh istemiyorsa, elin kolun bağlı mı oturacaksın?.. ATATÜRK öyle mi yaptı?. O, barışı SİLAH ile sağladı. Zaten bu söz de o anlama gelir!.. Kaldı ki, YURT SADECE TÜRKİYE DEĞİLDİR ATATÜRK İÇİN!., TÜRKLERİN ÇOĞUNLUK OLARAK YAŞADIKLARI BÜTÜN TOPRAKLARDIR!..VE ORALARDA HUZURU, BARIŞI SAĞLAMAK DEMEK; BÜTÜN DÜNYANIN BARIŞA KAVUŞMASI DEMEKTİR!..

Bunlar "Halkçı" geçinirler, ama HALK'a tepeden bakarlar!.. BATI'ya hayrandırlar, ama SOLCU geçinirler, yani eski DOĞU BLOĞU'na meyyaldirler!.. "Devletçi"liği kimselere bırakmazken, Sovyetler çökünce, İsmet Paşa gibi fırt diye bu temel prensipten de vazgeçmişler, "piyasa ekonomisi" diye halka "başıbozuk ekonomi"yi yutturmaya başlamışlardır.

MİLLİYETÇİLİK'ten hiç bahsetmez olmuşlerdır!.. TÜRK'ü beğenmezler... Daha da vahimi KÜRTÇÜLÜK, LAZLIK, SAHTE bir ALEVİLİK ve DÖNMELER bütün kadrolarına kanser gibi yayılmıştır... (34) Hatta bunların bir kısmı 1975'den itibaren Halk Evleri'ni ve CHP'yi ele geçirmiş, Sovyet sempatizanı solcu kisvesi altında Kürtçü-Alevi bölücülüğü yapmıştı.

Bunlar "sıkı atatürkçü"dürler, ancak HAKİKİ ATATÜRK'ün anlatan kitapları hiç okumamışlardır!.. (Bak Kaynaklar) Onlar İsmet'in yarattığı ATATÜRK PUTU'nu tanırlar... Ezberledikleri üç-beş vecizesinden başka sözünü, fikrini bilmezler. Bu sebepten hiç bir şekilde GERÇEK ATATÜRKÇÜLÜK'le alâkaları yoktur!

Bunların ATATÜRK'çülüğü, İsmet Paşa'nın paralardan ATATÜRK resmini kaldırdığı gün bitmiştir!.. "Atatürkçülük"leri bir nevi putperestliğe dönüşmüştür. Her bayram kabrine gidip, bir fatiha bile okumadan çelenk koymak, deftere bir şeyler karalamak, veya kötü yapılmış heykellerin büstlerin önünde tapınırcasına boyun bükmek, veya her toplantıda 3 dakika sırık gibi dikilip, içinden "Öf, bir an önce bitse!" diye geçirirken, sözüm ona saygı duruşunda bulunmaktan ibarettir!..

Bu kişiler de çocuklarını, öğrencilerini; yani günümüze kadar gelen nesilleri hep bu tarzda yetiştirmişlerdir.

Ne var ki, bu kişiler ATATÜRK konusunda attılar mı, mangalda kül bırakmazlar, kendilerinden başka kimseyi "atatürkçü" saymazlar.

İşte İsmet Paşa tipi "atatürkçü", böyle hılkat garibesi bir yaratıktır!..

İşin kötüsü 1980'den sonra bu tarz "atatürkçülük" diğer partilere de sirayet etti. (35)

Onlar da gerçek ATATÜRK ÜLKÜSÜ'nü hiç bilmedikleri gibi, İLKELERİ'nden de hiç birini uygulamazlar... Onların da partileri Kürtçü, bölücü Alevi, yobaz sünni, Amerikan uşağı, hırsız, sahtekâr, hatta mafya babaları ile doludur... Demirel başbakan olunca,(1992) İnci Baba namlı serseri Meclis'e gelip el öptürmedi mi?..

Anayasa Mahkemesi eski Başkanı, ATATÜRK ödülü sahibi Yekta Göngör Özden, "AVRUPA BİRLİĞİ'ne girerken kabullendiğimiz esasların MİLLİ HAKİMİYET'ten fedakârlık olduğunu, ancak bunun bir TAVİZ olmadığını, eski tarz İSTİKLAL düşüncesinin artık değişmesi gerektiğini" söyliyecek kadar hainleşmedi mi?...Mehmet Barlas ikide birde televizyonda "artık ülkeler arasında karşılıklı bağımlılık olduğunu, bu yüzden bağımsızlık döneminin kapandığını" ballandıra ballandıra dile getirmiyor mu? Bunlar son zamanlarda ATATÜRK'ü "devri kapanmış" ilân etmedi mi? Tahkim Yasası'nı bunlar istemedi mi?TÜRKİYE'nin bölünmesine yol açacak İKİZ YASALAR'ı bunlar çıkartmadı mı? AVRUPA BİRLİĞİ'NE UYUM (UŞAKLIK) YASALARI'nı bunlar çıkartmadı mı? VATAN TOPRAKLARI'nı parsel parsel gavurlara bunlar satmıyor mu?

Kısacası, bu tiplerin her tavrı ve davranışı bir çelişkiler yumağından ibarettir!.. Onlar eskiden kendilerini "atatürkçü" sayardı.. Şimdi öyle demeye bile ihtiyaç duymuyorlar... Biz ağababalarına bakarak "gayrımilli şefçi satılmışlar" diye anarız onları!..

***

> İÇİNDEKİLER < > İSMET PAŞA MUAMMASI - AÇIKLAMALAR <> MENDERES DÖNEMİ <