DEMİREL DÖNEMİ - 2
DEMİREL'in 12 Mart'ta şapkasını alıp gittiğini
belirtmiştik. Oradan devam ediyoruz.
Bunun üzerine Nihat Erim başkanlığında PARTİLER ÜSTÜ bir hükümet kuruldu.
Sendikalar bir ölçüde denetime alındı. Erbakan'ın Milli Nizam Partisi ile
Türkiye İşçi Partisi kapatıldı. Teröristler muhtırayı ciddiye almadılar. İsrail
Başkonsolosu Elrom'u kaçırıp öldürdüler. Ancak hükümet işi sıkı tuttu. Mahir
Çayan, Hüseyin Cevahir, Deniz Gezmiş gibi şehir eşkiyası ya yakalandı, ya
öldürüldü. Bir de Sinan Cemgil gibi dağ eşkiyası vardı. Onların da büyük kısmı
temizlendi. Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı yargılanıp asıldı. Bu idamların terörün
önlenmesinde büyük etkisi oldu.
O zamana kadar sadece "masum" sosyalist devrimci sanılan bu hainlerin aslında
KÜRTÇÜ ve BÖLÜCÜ olduğu uzun süre gözden kaçtı. "Aydın"larımız bu kişilerin
üzerlerinde çıkan belgelerdeki hususları inceleyeceklerine, Çayan ve Gezmiş'in
yakışıklı olup olmadığını tartışıyordu!..Daha sonraları ise "aydın" yazarlarımız
atlattığımız tehlike üzerinde duracağına; "işkence" romanları, "Darağacında Üç
Fidan" gibi biyografiler düzdüler.
Nihat Erim başkanlığında kurulmuş hükümet, belki 1940'dan beri en değerli
elemanlardan oluşmuştu. Dünya Bankası'ndaki görevini bırakıp gelmiş olan ATİLLA
KARAOSMANOĞLU adlı Başbakan Yardımcısının, "TÜRKİYE'nin İtalya seviyesine
ulaşması için 20 yıl gerekli olduğunu" söylemesi, sözde aydınların tepkisini
çekti. Halbuki o günden bugüne 25 yıl geçti, hâlâ İtalya'yı yakalıyamadık!..
Ancak bu hükümet te baskıdan kurtulamadı. Kendi insanını denetliyemediği için
uyuşturucu kullanımını engelliyemiyen Amerika, bize baskı yaparak haşhaş ekimini
durdurdu!.. Bu da özellikle Afyon Karahisar yöresindeki halkın geçim kaynağını
elinden aldı.
Aynı yıl Uganda'da İdi Amin adında bir insan azmanı, kendini generalliğe
terfi ettirip Devlet Başkanı olduğunu ilan etti. BATI ve DOĞU PAKİSTAN arasında
iç savaş çıktı. (10) "Medenî Kanun"umuzu aldığımız gayrımedenî İsviçre'de yapılan referandumla nihayet kadınlara oy hakkı tanındı.
(11) İngiltere AET'e girdi. Bu ülke uzun süredir Fransa'nın vetosundan dolayı
AET kapısında bekliyordu. Kızıl Çin Birleşmiş Milletler'e alındı. (12)
1972 yılında Nixon, 2. defa seçildi. Kuzey Viyetnam'ın bombalanmasına hız
verdi. Aslında 45.000 ölü verdikleri, 100 milyar dolar harcadıkları bu savaştan
artık çekilmek istiyordu. Bu arada Çin'le ve Sovyetler Birliği ile ilişkilerini
düzeltmeye çalışıyordu... Nihayet Viyetnam'da ateşkes sağlandı... Nixon'un seçim
öncesi karıştığı Watergate Skandalı, süresini bile tamamlamadan ayrılmasına
sebep olacaktı...
Yalnız bu arada Nixon'un bir hareketi dünya
para sistemini altüst etti de, bizde kimseler üzerinde durmadı.
2. Dünya Savaşı'ndan 1971'e kadar
dünya para sistemi "altına bağlı dolar" üzerinde
duruyordu. Bir ons altın 35 $ idi ve A.B.D. kendisine iade edilen her 35 dolar için bir ons altın ödemeyi taahhüt etmişti... Ama 1971 yılında
A.B.D. dış ticaret açığı verince, Nixon, " Vermiyorum
lan!.. Elinizden geleni ardınıza koymayın!" deyiverdi!... Altının fiyatı birden gökyüzüne
vurdu, zaman içinde 500 dolara kadar çıktı!.. Halen de
375 $ civarında!. (2003) Dünya içinde boğulduğu
dolar enflasyonundan nasıl kurtulacağını hâlâ düşünüyor!
Bir önemli olay da FİLİSTİNLİ gerillaların MÜNİH'teki Olimpiyat Köyü'nü
basarak 10 kadar İsrailli sporcunun ölümüne sebep olması idi...İsrail kanını
yerde koyar mı?.. Ondan sonraki 5 yıl içinde bu olayın planlayıcılarını,
uygulayıcılarını tek tek bularak temizledi.
CHP'de artık kendi sözünün geçmediği gören, 90 yaşına merdiven dayamış
MANDACI İSMET, üç kere kalp spazmı geçirdikten sonra Genel Başkanlığı bıraktı.
ECEVİT CHP Başkanı oldu. Bu yıl içinde kurulan Suat Hayri Ürgüplü ve Melen
kabineleri uzun ömürlü olmadı. Kapatılan MNP yerine Milli Selamet Partisi
kuruldu, bir süre sonra başkanı gene Necmeddin Erbakan oldu. Emekli Oramiral
Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı seçildi. Yeni hükümeti Naim Talu kurdu.
Bu arada sanki memleketin başka önemli işi yokmuş gibi, eski DP'lilerin
siyasi affı ile uğraşılıyordu. Aslında DEMİREL 1960'lardan beri BAYAR'ın
affedilmesini adeta engellemişti, kendisine rakip olacağı için!.. BAYAR ve eski
DP'lileri affedip onları AP ile kapıştıran, eski düşman İSMET PAŞA'ydı!..Bu af
kanunu 1974'de yürürlüğe girdi.
1973 yılının en önemli dış olayı, MISIR'ın 6 Ekim'de aniden SUVEYŞ kanalı'nı
geçerek İSRAİL ordusuna saldırması oldu. ABD her zamanki gibi İsrail'i
destekleyince LİBYA, ABU DABİ, ve KATAR derhal ABD'ye petrol ambargosu koydular.
Diğer petrol üreticisi ülkeler bunu destekledi ve üretimi düşürdü. Petrole %70
zam yaptılar.(13) ARAPLAR bir dayanışma içine girdiler. İhtiyacının %80'ini
bölgeden karşılayan BATI AVRUPA'da panik yaşandı. Yunanistan'da albaylar
Papadopalos'u devirerek aşkeri idare kurdular.
1973 Ekim seçimlerinde CHP %33 oy ile 1. parti oldu. Ancak MSP ile koalisyon
yaparak 1974'te iktidara gelebildi. AP ikinci sırada idi. MECLİS ve SENATO'da
CHP 185-25, AP 149-22, MSP 48-3, DP 45-0 üyelik kazandı. Milli bakiye ve nisbi
sistem kaldırıldığı için küçük partiler fazla varlık gösteremedi. Mesela MHP 3,
TBP 1, CGP 13 milletvekili çıkarabildi.
17 Aralık 1973'de İSMET "Paşa" 91 yaşında iken nihayet öldü. Ancak MİLLET bu
adamın zulüm ve dümenlerinden kurtulmuş olmadı... İSMET'in "gayrımilli şef"
zihniyeti hemen bütün CHP'lilerde ve diğer politikacılarda yaşamaya devam etti.
İSMET, haketmediği halde ANITKABİR'e gömüldü, Önce dışarda, pek uğrak yeri
olmayan bir toprak parçasının altında yeraldı. Sonra sivri akıllının biri onun kemiklerini getirip
tam ATATÜRK'ün karşısına çirkin bir kabre koydurttu.(14)
Ecevit'in CHP-MSP hükümeti işe iyi niyetli başladı. Yasaklanmış olan haşhaş
ekimini serbest bırakılması kararlaştırıldı. ABD'ye "uyuşturucu kullanımını
kısıtlamak istiyorsa, önce kendi halkını denetlemesi gerektiği" mesajını
verildi.(15)
1974 yılı Temmuz ayında TÜRKİYE'nin 5 yıldır içinde bulunduğu zaaftan
istifade eden Rumlar, KIBRIS'ta bir askeri darbe ile Makarios'u devirdiler.
Sampson liderliğinde bir hükümet kurdular ve KIBRIS'I "Yunan Cumhuriyeti" ilan
ettiler! Amaçları hemen Yunanistan'a katılmaktı.
Ecevit KIBRIS'a müdahaleye hazırlanırken, EZELİ ve EBEDİ DÜŞMAN ABD, 6.
filoyu bölgeye sevkederek TÜRKİYE'yi uyardı!.. ECEVİT 5 gün süren görüşmelerle
bir sonuç alamayınca, KIBRIS'a asker çıkardık. Bu savaş üç gün sürdü. Bazı
noktaları ele geçirip Rum saldırılarını püskürttük, ama baskılara dayanamayan
ECEVİT Birleşmiş Milletler kararına uyarak ateş kesti. Rumlar bunu fırsat bilip
kendi kontrollerinde kalan bölgelerdeki TÜRKLER'i öldürmeye başladılar.
İngiltere adadaki üslerine ta NEPAL'den GURKALAR getirerek yerleştirdi...
Böylece dünyanın en sömürgeci ülkesi olduğunu, bir kere daha ortaya koydu.
Ancak Rumlar'ın küstah, saldırgan tavırları üzerine İngiltere, ABD ve NATO
TÜRK askeri harekatına karışmıyacaklarını açıkladılar. Yani izin çıkmış oldu!..
Bunun üzerine 2. KIBRIS harekatı başladı. MSP lideri Başbakan Yardımcısı
Erbakan, baştan beri KIBRIS'ın tümünün alınmasını savunuyordu. Şair ruhlu
hayalperest Ecevit ise sözümona hakkaniyete riayet ederek, adanın kuzeyini
yeterli görüyordu.
Bu yüzden üç gün sonra yine durduk!... Hem öyle bir yerde durduk ki, KUZEY
KIBRIS'ın ELEKTRİK ve SU kaynakları Güney'de kalmış oldu! HAVAALANI bile bizim
denetimimizde değildi.
HAŞHAŞ ekimine izin verilmesi, arkasından KIBRIS harekatı; TÜRKİYE'ye hem
Amerikan kredisinin kesilmesine, hem de sıkı bir AMBARGO uygulanmasına yol açtı.
Bu arada Watergate Skandalı yüzünden Nixon istifa etmek zorunda kalmış,
Gerald Ford ABD Cumhurbaşkanı olmuştu. Ama Amerikan politikası değişmedi.
VİYETNAM'dan çekilme tamamlandı. İspanya'da BASK terörü arttı. Başbakan Bianco
bombalı bir saldırıda öldürüldü. (1973) Diktatör FRANCO, bu yıl içinde iktidarı
Prens Juan Carlos'a devretti. Portekiz'de ihtilal oldu, askerler iş başına
geldi. Hindistan NÜKLEER deneme yaptı! Habeşistan'da ihtilal oldu. İmparator
Haile Selasiye devrildi. Angola bağımsızlığına kavuştu.
1975 yılında Suudi Arabistan'da Kral Faysal deli yeğeni tarafından ortadan
kaldırıldı, Prens Halid kral oldu. Bu işte herhalde ülkeyi ABD'nin yanına çekmek
isteyen CİA'nin parmağı vardı.
Öte yandan 5 yıl önce ÜRDÜN'den kovulan Filistinliler'in ülkeye girmesiyle
karışan LÜBNAN'da, iç savaş dayanılmaz boyutlara ulaştı. LÜBNAN'daki her bir
grubu BATILI bir ülke veya İSRAİL destekliyor, böylece savaşın sürmesini ve
yayılmasını körüklüyordu. LÜBNAN'da hak iddia eden SURİYE'nin 5000 askerle
LÜBNAN'a girip Filistinliler'e saldırması ortalığı büsbütün
karıştırdı...Bangladeş'in ilk lideri Mucibir Rahman bir ihtilalde öldürüldü.
KUZEY VİYETNAM birlikleri Saygon'a girip VİYETNAM'ı birleştirdiler. Aynı
günlerde KAMBOÇYA komünistlerin eline geçti. POL POT idaresindeki KIZIL KMERLER
kendileri için tehlikeli gördükleri okumuş kesimi ve halkın yarısını
katlettiler. Tahminen 3.5 milyon insan öldü. Demokrasi havarisi Amerika'nın kılı
bile kımıldamadı.
KIBRIS harekatı YUNANİSTAN'daki juntanın yıkılmasına yol açtı, yeni hükümeti
Karamanlis kurdu. Ecevit, "Biz sadece KIBRIS'a değil, YUNANİSTAN'a da huzur ve
barış getirdik," derken haklıydı.
Aynı yıl CİA'nin çeşitli ülkelere ve devlet başkanlarına karşı giriştiği
terörist eylemler açıklandı. Bunlar arasında Dominik Cumhuriyeti'nde General
Trujillo'nun, Kongo Devlet Başkanı Patrick Lumumba'nın, Güney Viyetnam Devlet
Başkanı Diem'in öldürülmesi, Küba Devlet Başkanı Fidel Castro'ya suikast
yapılması da vardı. Tabii ki Allende'nin öldürülmesini unutmamak gerekir.
ABD'nin terörist eylemleri burada da bitmedi.(16) Kıbrıs'ta söz dinlemeyen
TÜRKİYE'yi yola getirmek için bir yandan ambargo uygulanırken, bir yandan da
ERMENİ TERÖRÜ harekete geçirildi. İlk olarak Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunagil
ve Paris Büyükelçimiz İsmail Erez birer suikaste kurban gitti. Bu katliam 10 yıl
sürdü. ABD, Ermeni terörü tepki çekince, yerine PKK terörünü ikame etmekte
gecikmedi. HÂl da zahiren kınar, el altından Çekiç Güç benzeri vasıtalarla destekler,
yardım yapar.
İSMET'in çömezi Ecevit te az hırslılardan değildi! Kısa bir süre sonra
huysuzluk edip koalisyonu bozdu, erken seçim istedi. TÜRKİYE bu kuritik dönemde
tekrar hükümet bunalımlarına girdi. Malatya'da, Erzincan'da toplu olaylar çıktı.
CHP merkezleri ve gazete bayileri saldırıya uğradı. Çok sayıda yaralanan oldu.
Nihayet 1975 Mart'ında Demirel 4 partiyi bir araya getirerek 1.Milliyetçi Cephe
hükümetini kurdu. Bu partilerin seçimlerdeki oy oranı %62 idi.
Bu dönemde CHP ve solcular kendilerini "ilerici, aydın, laik, devrimci"
olarak tanımlar iken Demirel dahil diğerleri "Milliyetçi, muhafazakar, dindar"
görünmeye çalışırlar, hiç ağızlarına laikliği almazlardı!.. Demirel'deki sonraki
değişme, ibret vericidir.
Erbakan'ın AĞIR SANAYİ hamlesi ile ortaya çıkması bu günlerdedir. Hoca her
gittiği yerde "100.000 tank, 100.000 top, 100.000 uçak" diyor, her gittiği yerde
temel atıyor, ancak bu temeller bir türlü inşaata dönüşüp tamamlanamıyordu.
Çünkü ülke öyle büyük yatırımlara girişecek ekonomik güçte değildi. Herkes
Erbakan Hoca'ya gülüp geçiyordu.
Ne var ki, Erbakan haklıydı!..BATILILAR'ın oyununu farketmişti. Ülkenin öyle
montaj sanayii ile kalkınacağı filan yoktu. TEMEL İHTİYAÇLAR ülkede üretilmeli,
her türlü SANAYİ tesisi ülkede kurulmalı, fazlası ihraç edilmeliydi! Zaten bu
ATATÜRK'ün İKTİSADİ HEDEFLER'i arasında yer almıştı!
Ne yazık ki, bu gerçek görülemedi. Özal da uzun yıllar göremedi. O da
zannetti ki, ülkenin ihtiyaçlarını en ucuz kim üretiyorsa, oradan alır
getirirsin, sıkıntı biter!.. İlk yaptığı iş "kaçak sigara" girişini önlemek için
Malboro ithal etmesi değil miydi?
İşte bu yüzden 1930'larda başlamış olan TÜRKİYE'nin sanayileşmesi, KIRIKKALE
SİLAH FABRİKASI'nın, KAYSERİ UÇAK FABRİKASI'nın, TERSANELER'in ihmali ile ta
1980'lere ertelendi. Hâlâ da DIŞA BAĞIMLILIK zinciri kırılmış değildir. Çukulata
ve jiklet fabrikaları dahi gavur patenti, gavur jelatini ile çalışır. En ufak
bir ambargoda İLAÇ üretimi bile durabilir.
1976 yılında yurt dışındaki önemli olay ise ABD Çumhurbaşkanlığı seçimlerini
Jimmy Carter'in kazanması idi. Angola'daki iç savaştan sonra Agusto Neto idareyi
ele geçirdi. İngiltere'de iflaslar arttı. Çin'de MAO öldü. Karısı, arkasından
4'lü çete diye adlandırılan ekip tutuklandı.
KIBRIS'ta tokat yiyen Yunanlar, 1976'da bu sefer EGE'de hır çıkartmaya
başladılar. Denizde sondaj yapıp, burnumuzun dibinde petrol aramaya kalkıştılar.
Demirel bu duruma önce, "EGE orada, duruyor, Yunan gelip aldı mı?" gibi saçma
sapan laflar etti, sonra HORA adlı bir gemi ile biz de petrol aramalarına
başladık!
Ülke yeni karışıklıklara gebeydi. Eylül ayında Elazığ'da olaylar oldu.
Lockheed Şirketi'nden alınan uçaklar konusunda yolsuzluk olduğu iddiaları ayyuka
çıktı. Ve Demirel Efendi doları 16.32 TL. yaptı! Bu ekonomide 10 yıldır süren
başarısızlığın itirafı idi!
1977 seçimlerinde gene Ecevit'in partisi CHP önde idi. (%41.5) Ama "Kıbrıs
Fatihi" diye yapılan propogandalara rağmen tek başına iktidar olamadı. Kurduğu
hükümet güven oyu alamadı. Milliyetçi Cephe partileri ise %56.5 oy oranı ile
Demirel sayesinde 2. MC Hükümeti'ni kurdular. Ancak bu hükümet kısa ömürlü oldu,
gensoru ile düşürüldü.
Bu arada dünyada çok önemli olaylar oldu. Telaviv'de, Somali'de, hatta
Yeşilköy'de Filistinli teröristler ortalığı kana boyadılar. Yeşilköy kaatilleri
müebbed hapisle kurtuldu. İsrail'de eski terörist Begin başbakan oldu, Batı
Şeria'yı vatan yapıp yahudileri yerleştirmeye başladı. Pakistan'da seçimle
gelmiş olan Butto devrildi, Ziya-ül Hak Devlet Başkanı oldu. Sonra Butto'yu
astı. İtalya'da eski başbakan Aldo Moro öldürüldü. Zaire'de iç savaşta katliam
yaşandı. Afganistan'da ihtilal oldu, Devlet Başkanı Muhammed Davud öldürüldü.
Guyana'da Jim Jones adlı bir sapığın sözde tarikatine mensup olan 1000 kişi
intihar etti, tabii "şeyh"in zoruyla!
Demirel'in alavere dalavere ile hep başta kaldığını gören Ecevit, ona özendi.
Önce "Kumar borcu olmayan 12 milletvekili istiyorum" diyerek ortaya çıktı, sonra
AP'den ayrılan ne idüğü belirsiz 11 milletvekilinin hepsini bakan yaparak
hükümeti kurdu, güvenoyu aldı. (1978)
Ecevit'in bu derme çatma kabinesinde kimler yoktu ki?.. Ve ne haltlar
yemediler?..(17)
Bu arada ANKARA'da VEDAT DALOKAY adlı CHP'li bir Belediye Başkanı vardı. Bu
kişi aslında mimardı. Ancak EKONOMİ konusunda değme politikacılara ders verecek
beyanlarda bulunuyordu. Bunlardan son derece kayda değer hususlardı. Ama kimse
üzerinde durmadı. (18)
Anarşik olaylar Ecevit hükümetiyle arttı. Herhalde teröristler CHP iktidarını
kendilerinden sayıyor, ve ses çıkarmıyacağını düşünüyorlardı. (19) Bu meyanda
İstanbul Üniversitesi'ne atılan bomba 5 kişiyi öldürdü, 47 kişiyi yaraladı...
Ümraniye'de kurşuna dizilmiş 5 kişinin cesedi bulundu... Malatya Belediye
Başkanı eski milletvekili Hamid Fendoğlu ve 3 yakını gelen bombalı bir paket ile
öldürüldü... 1971 yılında Hüseyin Cevahir adlı teröristi uzaktan vurarak öldüren
emekli deniz yarbayı Cihangir Erdeniz dükkanında, hakim binbaşı Yaşar Değerli
ile Savcı yardımcısı Doğan Öz sokakta öldürüldü... Kahve taramak, adam kaçırıp
sözde "sorgulamak", aslında işkence etmek vukuat-ı adiye haline geldi.
O tarihte tıpkı Menderes dönemi gibi, kahveler, dernekler, hatta okullarda
sınıflar sağcı-solcu diye ikiye ayrılmıştı. Hiç biri ötekinin yanına gitmiyor,
böylece karşı tarafa saldırınca, kendi mensuplarına zarar vermek ihtimali
bulunmuyordu.
Ecevit sözümona halktan yana bir tavır koyarak bir süredir boykottan kapalı
olan Eğitim Enstitüleri öğrencilerine 3 yıllık eğitimi 3 ayda vererek(!) mezun
etti!.. İşte İlk ve Orta Eğitim'de kalite o günden sonra bozuldu. Kendileri
eğitime muhtaç gençler "öğretmen" olarak gittikleri okullarda EĞİTİM yerine
MİLİTANLIK dersleri vermeye başladılar. İlkokul çocuklarına bile "devrim"
şarkıları, ÖĞRENCİ ANDI yerine "devrim andı" öğretmeye başladılar. Minicik
yavrular sol yumrukları havada müsamereler düzenledi!
Bu arada yapılan iyi bir şey de vardı. TÜRKİYE'deki 31 AMERİKAN ÜSSÜ, uzun
süredir devam eden ABD ambargosuna bir misillemeyle geçici olarak kapatıldı. ABD
ve BATI bu kadarcık bir tepkiden bile büyük zarar gördü. NATO, "istihbaratımız
durdu," diye feryat etti. Derhal ambargonun kaldırılması için çalışmalara
başladılar. TÜRKİYE'ye krediler vaad ettiler, pohpohladılar.
TÜRKİYE'deki üslerin NÜKLEER silahlar hariç değeri 4 milyar dolar hesap
ediliyordu! O tarihteki dış borcumuz 15 milyar dolar kadardı! Ecevit ABD'ye
gitti. Borçlar 7 yıl ertelendi. 1 milyar dolar da yeni borç teklif ettiler, az
bulduk. Bu arada 80 yaşında bir Ermeni Ecevit'I vurmaya kalktı. Ecevit'in zenci
Amerikalı koruması kürsüden suikastçinin üzerine uçarak ateş etmesine fırsat
vermeden yakaladı.
1967'de MENDERES döneminde imzalanmış olan İKİLİ ANLAŞMALAR yeniden
düzenlenmişti, ama nasıl, bilen yoktu. Ancak hâlâ NÜKLEER silah olduğu, üsleri
açtığımızda hiç kontrol edemediğimiz ortada idi.
Bu arada her nedense KIBRIS Harekatı'ndan sonra ABD AMBARGOSU ile aynı anda
başlıyan ERMENİ terörü devam etmekte, yurt dışındaki diplomatlarımız saldırılara
uğramaktaydı. Bu tür saldırı kurbanlarının TÜRKMEN, ÇOLPAN, ERGENEKON gibi TÜRK
soyadları taşıyanlar olması ayrıca dikkat çekici idi!..
1975-1984 arasında vurulan hiç bir görevlinin Dışişleri Bakanlığı'nda bol
bulunan "dönme"lerden olmaması, incelenmesi gereken bir başka husustur.
Ermeniler bizim DÖNME (aslı yahudi, kendisi müslüman Türk görünümlü) dışişleri mensuplarımızı adeta gözleri gibi
koruyorlardı!..
Öte yandan dünyada önemli olaylar oluyordu...Daha yeni seçilmiş PAPA'nın 33
gün sonra esrarengiz bir şekilde ölmesi üzerine toplanan VATİKAN Meclisi
POLONYALI bir kardinali PAPA seçti. PAPA 2. JOHN PAUL olarak göreve başlıyan bu
kişi, 435 yıldan beri ilk İTALYAN olmayan Papa idi! Zaten 1542'de seçilen
HOLLANDALI 6. ADRİAN dışındaki tüm papalar İTALYAN idi. Bu PAPA, 2 yıl sonra
memleketi POLONYA'yı karıştırmaya başlıyacak ve o göreve niye geldiği, gören
gözlerden kaçmıyacaktı. (20)
1979 yılı TÜRKİYE'de önemli olay ile başladı. Yılbaşına doğru Kahraman
Maraş'ta ALEVİLER ile SÜNNİLER kışkırtma sonucu kapıştılar. 100'e yakın insan
öldü, pek çok kişi yaralandı, binlerce ev ve dükkan hasar gördü. Birlikler üç
gün çatışma olan yerlere giremedi! Sonra gazeteci ABDİ İPEKÇİ öldürüldü. Kaatil
MEHMET ALİ AĞCA bir süre sonra yakalandı ama, askeri cezaevinden kaçarak izini
kaybettirdi.
Öte yandan hem meşhur kişilere, yazarlara, öğretim üyelerine saldırılar
sürüyor, hem de çeşitli illerde büyük olaylar çıkıyordu! Pek çok yerde
sıkıyönetim ilan edildi. Bu arada Yeşilköy'de ateş açarak 4 kişiyi öldüren
FİLİSTİNLİ KAATİLLER Bayrampaşa cezaevinden kaçıp kurtuldular!
Dünyada da önemli olaylar oluyordu... RUS güdümündeki VİYETNAM, KAMBOÇYA'ya
girerek ÇİN güdümündeki POL POT'un KIZIL KMERLER'ini yendi. Yeni bir hükümet
kuruldu. Bir yıldır İRAN'da sürmekte olan MOLLALAR HAREKETİ, nihayet Amerikan
uşağı Şah Rıza Pehlevi'nin kaçmasına sebep oldu. Olayları FRANSA'daki sözde
"gözetimde" olduğu evinden yöneten AYETULLAH HUMEYNİ, İRAN'a geldi, İSLAMİ bir
idare kurdu. Şah'ı geri isteyen devrim muhafızları, ABD elçiliğini basarak
yaklaşık 100 kişiyi rehin aldılar. ABD'nın arslan (!) komandoları bu rehineleri
kurtarmaya kalkıştılar, ama başaramadılar!
Carter'in girişimleri ile İSRAİL ve MISIR barış anlaşması imzaladı. Buna göre
İSRAİL SİNA Yarımadasından çekildi. Enver Sedat Arap dünyasında HAİN ilan
edildi. Bir süre sonra da bir suikastte öldürüldü. UGANDA'nın iri yapılı lideri
İdi Amin ülke dışına kaçtı. RODEZYA'da İan Smith yönetimi siyahlara devretti,
siyahi Muzorewa ilk Devlet Başkanı oldu. İNGİLTERE'de Margret Thatcher'in
Muhafazakar Partisi seçimleri kazanarak iktidara geldi. Hemen marifetmiş gibi,
AMERİKA'yı bile DEVLETÇİ sayan FRIEDMAN'ın düşüncelerini uygulamaya koydu. Bu düşünceler bir süre sonra kendisini "ekonomi shirbazı" sanan Özal tarafından Türkiye'de uygulanmaya kondu. Hâlâ da vazgeçilmiş değil, bütün atlatılan krizlere rağmen!..
SUUDİ ARABİSTAN'da Şİİ bir grup MESCİD-İ HARAM'ı ele geçirdi, binlerce kişiyi
rehin aldı. Ancak silahlı müdahele ile rehineler kurtarıldı, saldırganların
büyük kısmı öldürüldü. Bu olayda KÂBE'yi ele geçirip HALİFE olmak isteyen
HUMEYNİ'nin parmağı vardı!
Yılın en önemli dış olayı ise SOVYETLER'in AFGANİSTAN'ı işgali idi. Daha
önceki Devlet Başkanı'nı öldürüp iş başına geçen Hafizullah Amin de öldürüldü,
Sevyet uşağı Barbak Karmal başa geçti. Bir süre sonra Barmak Karmal'ın "davet"i
üzerine Sovyet askerleri Afganistan'a girdiler. (21)
TÜRKİYE'de ise döviz yokluğu, dış borçlar, anarşi, grevler yüzünden üretimin
düşmesi, hemen bütün mallarda yokluk yaratmıştı. Margarinden şekere her şey için
kuyruğa giriliyordu!.. Ambargonun gevşemesi, ufak tefek krediler durumu
kurtarmamıştı.
İnsanlar ise sadece kahvede, sınıfta bölünmekle kalmamış, polis bile POL-BİR,
POLDER diye sağcı-solcu olarak örgütlenmişti. Sağcı bir suçluyu yakalayan
POL-BİR üyesi polis, bırakıyor, ancak solcu ise tutukluyordu. POL-DER mensubu
polis ise tersini yapıyordu! Öğretmenler de kendilerine yakın öğrencileri
geçiriyorlar, karşı görüşten olanları ise çaktırıyorlardı!
1979'daki ara seçimlerde AP'nin başarı göstermesi üzerine Ecevit hükümeti
istifa etti. Zaten yeteri kadar yüzüne gözüne bulaştırmıştı. Demirel yeni
hükümeti kurdu.
Halkın bir Ecevit'e (1977), bir Demirel'e (1979)oy vermesi çaresizliğindendi.
Aslında İNSANIMIZ ikisinin de birbirinden beter olduğunun farkındaydı, ama
ortalıkta adam yoktu ki!..Böylece Demirel şapkasını alıp gittiği 1971 yılından
sonra ikinci kere başbakan oldu!
Demirel bunca yıl kendini "ekonomi bilir mühendis" veya "hesap adamı" diye
yutturmuştu ama, gördü ki işler öyle palavra ile yürümüyor; bu sefer kendisi
gibi mühendis birini, Turgut Özal'ı ekonomiden sorumlu mevkiye getirdi.
Özal'ın ilk yaptığı iş İMF yetkilileri ile görüşüp 24 Ocak kararlarını
yayınlamak oldu!..Onlar %50 devalüasyon mı istiyorlardı?.. Bizimki "erkek"
adamdı, %100 devalüasyon yaptı! 16.5 TL olan doları 35 TL'ye çıkardı!.. Böylece
biraz ihracaat ve karşılığında ithalat mümkün oldu.
Tabii herşey %100 pahalandı, parası yetmeyenler alamayınca, piyasada mal
"bollaşmış" gibi oldu! Ancak 12 Eylül'e kadar ekonomide bariz bir rahatlama
görülmedi. Eğer ihtilal olmasaydı, Özal Efendi silik bir bürokrat olarak
unutulur giderdi!
Durum o kadar kötü idi ki, sanki "güleriz ağlanacak halimize" misali, bir de
seks komedileri furyası başladı, milletin ahlakı bozuldu. En müstehcen sahneler,
küçücük çocukların ile girebildiği sinemalarda oynamaya başladı.
1980 yılının başında Silahlı Kuvvetler adına Genel Kurmay Başkanı Orgeneral
Kenan Evren, Cumhurbaşkanı'na durumun vehametini ve ORDU'nun taleplerini
bildiren bir mektup gönderdi. Buna göre partilerin ATATÜRKÇÜ bir görüşle bir
araya gelerek terör, bölücülük ve DEVLET'I yıkmaya çalışan güçlerle mücadeleye
çağrılıyordu. Ama ortalıkta ATATÜRKÇÜ kalmamıştı ki!.. Herkes ya Maocu, ya
Leninci; ya Ruscu, ya Amerikancı'ydı. (22)
O günlerde artık akşam saat 5'den sonra sokağa çıkılamaz olmuştu!..
Mahalleler bölünmüş, sınırlarında nöbet tutulmaya başlamıştı!.. İşçiler
sendikaları tarafından fabrikaları işgale ve tahribe zorlanıyor, hatta Çiğli
Tariş İplik fabrikasında olduğu gibi demirler sökülerek polisle çatışmaya
giriliyordu!.. Tercüman okumak ODTÜ'de sağcı sayılıp öldüresiye dövülmek için
yeterli idi. Aynı şey Cebeci'de satın alınan Cumhuriyet gazetesi için de söz
konusu idi, ama bu sefer solcu diye dayak yerdiniz!..
Her gün 10 kişi hayatını kaybediyor, arabalar yakılıyor, bankalar
soyuluyordu!.. Hiç beklemediğiniz bir saatte kapınız çalınıyor, bıyıkları bile
terlememiş iki genç kendilerini sosyalizm uzmanı olarak görüp size kısa bir
nutuk attıktan sonra bilmem hangi fraksiyonun dergisini satıyordu... İsterseniz
almayın!..
Dükkanlar haraca bağlanmıştı. Hem de bir kaç grup tarafından!... Eğer
sağcılara verirseniz onlar size dokunmuyordu ama, bu sefer solcular tehlikesi
vardı. Bu yüzden pek çok dükkan sahibi iki tarafa da boğazlarından kesip
"bağış"ta bulunuyordu... ANKARA'da İstatistik Enstitüsü sağcıların, Amme
Enstitüsü solcuların elinde idi. Bunlar zaman zaman bu DEVLET dairelerinden
ellerinde silahlar ile çıkıp karşı daireyi tarıyorlardı!..
DEVLET'in en güvenilir kurumu ORDU bile bu tedhişten nasibini almıştı.
Bilhassa solcular, askerlikte çok yaygın olan hemşehrilik ilişkilerinden
yararlanarak, olaylarda gereği gibi davranan askerleri tehdit ediyorlardı!.. O
kişinin ailesine "Senin oğlan askerde bizimkileri dövüyormuş, 3 ay sonra terhis
olacak, o zaman sorarız" gibi mesajlar gönderiyorlar, ana-baba da bunu oğluna
bildirince, delikanlının eli kolu bağlanıyordu. Kahraman Maraş olaylarında
komutanların emrine rağmen çatışma olan yerlere üç gün girilememisinde,
üniversite ve fabrikalardaki olayların hemen bastırılamamasında, hatta karakola
düşen suçluların serbest bırakılmasında bu tehditlerin büyük rolü vardı.
15 Mart'ta 33 siyasi tutuklu tünel kazarak Van Cezaevi'nden kaçtı!.. 21
Nisan'da da 23 tutuklu duruşmaya giderken, hem de kelepçelerini ve kilitli
zırhlı aracı açarak yolda kayıplara karıştı!.. Kaçanlar hemen başka bir eyleme
giriyordu...
Kısacası, politikacılar sayesinde TÜRKİYE yaşanır yer olmaktan çıkmıştı.
Ekonomik kalkınmadan vazgeçtik, canımızı koruyamaz olmuştuk.
Nitekim Temmuz ayında bu sefer Çorum'da olaylar çıktı, 23 kişi öldü, yüzlerce
kişi yaralandı, 30 ev yakıldı!.
Öte yandan sadece Kürtler'i değil, Lazlar'ı da ayaklandırmak isteyen dış
mihraklar, FATSA'yı da karıştırmışlar ve Belediye seçimlerinde TERZİ FİKRİ
adında bir zibidinin seçimi kazanmasını sağlamışlardı!.. Bu adam FATSA'da bir
komün kurdu. Polis, devlet memuru hiç bir şey yapamıyor, her şeyi bu herif idare
ediyordu!.. Esas amaç FATSA-MALATYA-KAHRAMAN MARAŞ-İSKENDERUN hattını
dinamitleyip TÜRKİYE'yi DOĞU ve BATI diye ikiye bölmekti!..(23)
Bu arada MHP'li eski bakan Gün Sazak, DİSK eski başkanı Kemal Türkler, CHP'li
milletvekili Abdullah Köseoğlu ve eski Başbakan Nihat Erim gibi önemli kişiler
öldürüldü!
Militan örgütler, şehirlere göç etmiş olan Doğulu vatandaşları bir araya
getiriyorlar; İstanbul, Ankara, İsmir gibi şehirlerin varoşlarında Hazine ve
şahıs arazilerini bir gece işgal edip, gecekondu mahalleleri oluşturuyorlardı!..
Vatandaş bir anda ev sahibi olma heyecanıyla bu örgütlerin denetimine giriyor,
hemen o anda mahalle komiteleri kuruluyor, erkekler gece zorla nöbet sırasına
sokuluyor, ellerine kaçak silahlar verilerek polisin karşısına dikiliyordu!
Kürtçü teröristlerin amacı, "devrim" başladığında, bu kişiler ile varoşlardan
şehir merkezinde yaşıyan kapitalistlerin, burjuvaların üzerine yürümek ve
onların evlerine, mallarına el koymaktı!
Şehir merkezinde de başka bir hainlik planlanmıştı. Kapıcılar Sendikası (24)
aracılığı ile örgütlerin denetime girmeyen kapıcılar uzaklaştırılıyor, yerlerine
Kürt kökenli kapıcılar yerleştiriliyor ve onlara apartman yöneticilerine
direnmeleri, onlar hakkında istihbarat toplamaları isteniyor ve "devrim"
geldiğinde kendilerinin "yönetici" olacağı vaad ediliyordu!
Bu dönemde sağcıların hakim olduğu bir mahallede oturup solcuların hakim
olduğu bir işyerinde çalışan bir işçinin şu feryadı, durumun fecaatini ortaya
koymaktaydı: "Ramazan ayında gece camımızı kırıyorlar, sahura kalkmadık
diye...İşyerine geliyoruz, dövüyorlar, oruç tutuyoruz diye!"
Bu yazdıklarımızın çoğu inanılmaz görünür, aradan geçen seneler bunları
yaşamış olanlara dahi unutturmuştur. Ancak hepsi gerçektir, hepsi birinci
ağızdan dinlenmiştir. O günlerin gazete sayfaları karıştırılırsa, kimbilir daha
nicelerine rastlanır!
Mart 1980'de Cumhurbaşkanı Korutürk'ün görev süresi bitti. Bütün ikazlara,
anarşiye, memleketin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıya, yukarda anlattığımız
bölünme tehlikesine rağmen; partiler bir araya gelip tarafsız bir cumhurbaşkanı
üzerinde anlaşamadı!.. Her gün her biri ipe sapa gelmez demeçler veriyor, radyo
ve televizyonda birbirini suçluyor, ama meselelere çözüm bulmaya yanaşmıyordu!
Nihayet 12 Eylül 1980'de Silahlı Kuvvetler idareye el koydu. Bütün ülkede
sıkıyönetim ilan edildi. Bütün politik liderler ve sivri politikacılar, yazarlar
tutuklandı. Ülkenin her köşesinde askerler işbaşına getirildi.
Demirel bu sefer şapkasını alıp gidecek fırsat bulamadı! Kös kös diğerleri
gibi hapishanenin yolunu tuttu. Ama sinsi sinsi tekrar "demokrasi"ye dönülüp te
itibar göreceği günleri bekledi. ..Bu da Demirel’in hayatındaki 2. dönemin
kapanması demekti. Artık Demirel politik hayattaki en sadık "BATI HAYRANI" kişi
olma özelliğini bir başkasına bırakacaktı!..
> İÇİNDEKİLER< > DEMİREL DÖNEMİ - 3 <DEMİREL DÖNEMİ - AÇIKLAMALAR
<