DEMİREL DÖNEMİ - 2

DEMİREL'in 12 Mart'ta şapkasını alıp gittiğini belirtmiştik. Oradan devam ediyoruz.

Bunun üzerine Nihat Erim başkanlığında PARTİLER ÜSTÜ bir hükümet kuruldu. Sendikalar bir ölçüde denetime alındı. Erbakan'ın Milli Nizam Partisi ile Türkiye İşçi Partisi kapatıldı. Teröristler muhtırayı ciddiye almadılar. İsrail Başkonsolosu Elrom'u kaçırıp öldürdüler. Ancak hükümet işi sıkı tuttu. Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir, Deniz Gezmiş gibi şehir eşkiyası ya yakalandı, ya öldürüldü. Bir de Sinan Cemgil gibi dağ eşkiyası vardı. Onların da büyük kısmı temizlendi. Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı yargılanıp asıldı. Bu idamların terörün önlenmesinde büyük etkisi oldu.

O zamana kadar sadece "masum" sosyalist devrimci sanılan bu hainlerin aslında KÜRTÇÜ ve BÖLÜCÜ olduğu uzun süre gözden kaçtı. "Aydın"larımız bu kişilerin üzerlerinde çıkan belgelerdeki hususları inceleyeceklerine, Çayan ve Gezmiş'in yakışıklı olup olmadığını tartışıyordu!..Daha sonraları ise "aydın" yazarlarımız atlattığımız tehlike üzerinde duracağına; "işkence" romanları, "Darağacında Üç Fidan" gibi biyografiler düzdüler.

Nihat Erim başkanlığında kurulmuş hükümet, belki 1940'dan beri en değerli elemanlardan oluşmuştu. Dünya Bankası'ndaki görevini bırakıp gelmiş olan ATİLLA KARAOSMANOĞLU adlı Başbakan Yardımcısının, "TÜRKİYE'nin İtalya seviyesine ulaşması için 20 yıl gerekli olduğunu" söylemesi, sözde aydınların tepkisini çekti. Halbuki o günden bugüne 25 yıl geçti, hâlâ İtalya'yı yakalıyamadık!..

Ancak bu hükümet te baskıdan kurtulamadı. Kendi insanını denetliyemediği için uyuşturucu kullanımını engelliyemiyen Amerika, bize baskı yaparak haşhaş ekimini durdurdu!.. Bu da özellikle Afyon Karahisar yöresindeki halkın geçim kaynağını elinden aldı.

Aynı yıl Uganda'da İdi Amin adında bir insan azmanı, kendini generalliğe terfi ettirip Devlet Başkanı olduğunu ilan etti. BATI ve DOĞU PAKİSTAN arasında iç savaş çıktı. (10) "Medenî Kanun"umuzu aldığımız gayrımedenî İsviçre'de yapılan referandumla nihayet kadınlara oy hakkı tanındı. (11) İngiltere AET'e girdi. Bu ülke uzun süredir Fransa'nın vetosundan dolayı AET kapısında bekliyordu. Kızıl Çin Birleşmiş Milletler'e alındı. (12)

1972 yılında Nixon, 2. defa seçildi. Kuzey Viyetnam'ın bombalanmasına hız verdi. Aslında 45.000 ölü verdikleri, 100 milyar dolar harcadıkları bu savaştan artık çekilmek istiyordu. Bu arada Çin'le ve Sovyetler Birliği ile ilişkilerini düzeltmeye çalışıyordu... Nihayet Viyetnam'da ateşkes sağlandı... Nixon'un seçim öncesi karıştığı Watergate Skandalı, süresini bile tamamlamadan ayrılmasına sebep olacaktı...

Yalnız bu arada Nixon'un bir hareketi dünya para sistemini altüst etti de, bizde kimseler üzerinde durmadı.

2. Dünya Savaşı'ndan 1971'e kadar dünya para sistemi "altına bağlı dolar" üzerinde duruyordu. Bir ons altın 35 $ idi ve A.B.D. kendisine iade edilen her 35 dolar için bir ons altın ödemeyi taahhüt etmişti... Ama 1971 yılında A.B.D. dış ticaret açığı verince, Nixon, " Vermiyorum lan!.. Elinizden geleni ardınıza koymayın!" deyiverdi!... Altının fiyatı birden gökyüzüne vurdu, zaman içinde 500 dolara kadar çıktı!.. Halen de 375 $ civarında!. (2003) Dünya içinde boğulduğu dolar enflasyonundan nasıl kurtulacağını hâlâ düşünüyor!

Bir önemli olay da FİLİSTİNLİ gerillaların MÜNİH'teki Olimpiyat Köyü'nü basarak 10 kadar İsrailli sporcunun ölümüne sebep olması idi...İsrail kanını yerde koyar mı?.. Ondan sonraki 5 yıl içinde bu olayın planlayıcılarını, uygulayıcılarını tek tek bularak temizledi.

CHP'de artık kendi sözünün geçmediği gören, 90 yaşına merdiven dayamış MANDACI İSMET, üç kere kalp spazmı geçirdikten sonra Genel Başkanlığı bıraktı. ECEVİT CHP Başkanı oldu. Bu yıl içinde kurulan Suat Hayri Ürgüplü ve Melen kabineleri uzun ömürlü olmadı. Kapatılan MNP yerine Milli Selamet Partisi kuruldu, bir süre sonra başkanı gene Necmeddin Erbakan oldu. Emekli Oramiral Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı seçildi. Yeni hükümeti Naim Talu kurdu.

Bu arada sanki memleketin başka önemli işi yokmuş gibi, eski DP'lilerin siyasi affı ile uğraşılıyordu. Aslında DEMİREL 1960'lardan beri BAYAR'ın affedilmesini adeta engellemişti, kendisine rakip olacağı için!.. BAYAR ve eski DP'lileri affedip onları AP ile kapıştıran, eski düşman İSMET PAŞA'ydı!..Bu af kanunu 1974'de yürürlüğe girdi.

1973 yılının en önemli dış olayı, MISIR'ın 6 Ekim'de aniden SUVEYŞ kanalı'nı geçerek İSRAİL ordusuna saldırması oldu. ABD her zamanki gibi İsrail'i destekleyince LİBYA, ABU DABİ, ve KATAR derhal ABD'ye petrol ambargosu koydular. Diğer petrol üreticisi ülkeler bunu destekledi ve üretimi düşürdü. Petrole %70 zam yaptılar.(13) ARAPLAR bir dayanışma içine girdiler. İhtiyacının %80'ini bölgeden karşılayan BATI AVRUPA'da panik yaşandı. Yunanistan'da albaylar Papadopalos'u devirerek aşkeri idare kurdular.

1973 Ekim seçimlerinde CHP %33 oy ile 1. parti oldu. Ancak MSP ile koalisyon yaparak 1974'te iktidara gelebildi. AP ikinci sırada idi. MECLİS ve SENATO'da CHP 185-25, AP 149-22, MSP 48-3, DP 45-0 üyelik kazandı. Milli bakiye ve nisbi sistem kaldırıldığı için küçük partiler fazla varlık gösteremedi. Mesela MHP 3, TBP 1, CGP 13 milletvekili çıkarabildi.

17 Aralık 1973'de İSMET "Paşa" 91 yaşında iken nihayet öldü. Ancak MİLLET bu adamın zulüm ve dümenlerinden kurtulmuş olmadı... İSMET'in "gayrımilli şef" zihniyeti hemen bütün CHP'lilerde ve diğer politikacılarda yaşamaya devam etti. İSMET, haketmediği halde ANITKABİR'e gömüldü, Önce dışarda, pek uğrak yeri olmayan bir toprak parçasının altında yeraldı. Sonra sivri akıllının biri onun kemiklerini getirip tam ATATÜRK'ün karşısına çirkin bir kabre koydurttu.(14)

Ecevit'in CHP-MSP hükümeti işe iyi niyetli başladı. Yasaklanmış olan haşhaş ekimini serbest bırakılması kararlaştırıldı. ABD'ye "uyuşturucu kullanımını kısıtlamak istiyorsa, önce kendi halkını denetlemesi gerektiği" mesajını verildi.(15)

1974 yılı Temmuz ayında TÜRKİYE'nin 5 yıldır içinde bulunduğu zaaftan istifade eden Rumlar, KIBRIS'ta bir askeri darbe ile Makarios'u devirdiler. Sampson liderliğinde bir hükümet kurdular ve KIBRIS'I "Yunan Cumhuriyeti" ilan ettiler! Amaçları hemen Yunanistan'a katılmaktı.

Ecevit KIBRIS'a müdahaleye hazırlanırken, EZELİ ve EBEDİ DÜŞMAN ABD, 6. filoyu bölgeye sevkederek TÜRKİYE'yi uyardı!.. ECEVİT 5 gün süren görüşmelerle bir sonuç alamayınca, KIBRIS'a asker çıkardık. Bu savaş üç gün sürdü. Bazı noktaları ele geçirip Rum saldırılarını püskürttük, ama baskılara dayanamayan ECEVİT Birleşmiş Milletler kararına uyarak ateş kesti. Rumlar bunu fırsat bilip kendi kontrollerinde kalan bölgelerdeki TÜRKLER'i öldürmeye başladılar. İngiltere adadaki üslerine ta NEPAL'den GURKALAR getirerek yerleştirdi... Böylece dünyanın en sömürgeci ülkesi olduğunu, bir kere daha ortaya koydu.

Ancak Rumlar'ın küstah, saldırgan tavırları üzerine İngiltere, ABD ve NATO TÜRK askeri harekatına karışmıyacaklarını açıkladılar. Yani izin çıkmış oldu!.. Bunun üzerine 2. KIBRIS harekatı başladı. MSP lideri Başbakan Yardımcısı Erbakan, baştan beri KIBRIS'ın tümünün alınmasını savunuyordu. Şair ruhlu hayalperest Ecevit ise sözümona hakkaniyete riayet ederek, adanın kuzeyini yeterli görüyordu.

Bu yüzden üç gün sonra yine durduk!... Hem öyle bir yerde durduk ki, KUZEY KIBRIS'ın ELEKTRİK ve SU kaynakları Güney'de kalmış oldu! HAVAALANI bile bizim denetimimizde değildi.

HAŞHAŞ ekimine izin verilmesi, arkasından KIBRIS harekatı; TÜRKİYE'ye hem Amerikan kredisinin kesilmesine, hem de sıkı bir AMBARGO uygulanmasına yol açtı.

Bu arada Watergate Skandalı yüzünden Nixon istifa etmek zorunda kalmış, Gerald Ford ABD Cumhurbaşkanı olmuştu. Ama Amerikan politikası değişmedi. VİYETNAM'dan çekilme tamamlandı. İspanya'da BASK terörü arttı. Başbakan Bianco bombalı bir saldırıda öldürüldü. (1973) Diktatör FRANCO, bu yıl içinde iktidarı Prens Juan Carlos'a devretti. Portekiz'de ihtilal oldu, askerler iş başına geldi. Hindistan NÜKLEER deneme yaptı! Habeşistan'da ihtilal oldu. İmparator Haile Selasiye devrildi. Angola bağımsızlığına kavuştu.

1975 yılında Suudi Arabistan'da Kral Faysal deli yeğeni tarafından ortadan kaldırıldı, Prens Halid kral oldu. Bu işte herhalde ülkeyi ABD'nin yanına çekmek isteyen CİA'nin parmağı vardı.

Öte yandan 5 yıl önce ÜRDÜN'den kovulan Filistinliler'in ülkeye girmesiyle karışan LÜBNAN'da, iç savaş dayanılmaz boyutlara ulaştı. LÜBNAN'daki her bir grubu BATILI bir ülke veya İSRAİL destekliyor, böylece savaşın sürmesini ve yayılmasını körüklüyordu. LÜBNAN'da hak iddia eden SURİYE'nin 5000 askerle LÜBNAN'a girip Filistinliler'e saldırması ortalığı büsbütün karıştırdı...Bangladeş'in ilk lideri Mucibir Rahman bir ihtilalde öldürüldü.

KUZEY VİYETNAM birlikleri Saygon'a girip VİYETNAM'ı birleştirdiler. Aynı günlerde KAMBOÇYA komünistlerin eline geçti. POL POT idaresindeki KIZIL KMERLER kendileri için tehlikeli gördükleri okumuş kesimi ve halkın yarısını katlettiler. Tahminen 3.5 milyon insan öldü. Demokrasi havarisi Amerika'nın kılı bile kımıldamadı.

KIBRIS harekatı YUNANİSTAN'daki juntanın yıkılmasına yol açtı, yeni hükümeti Karamanlis kurdu. Ecevit, "Biz sadece KIBRIS'a değil, YUNANİSTAN'a da huzur ve barış getirdik," derken haklıydı.

Aynı yıl CİA'nin çeşitli ülkelere ve devlet başkanlarına karşı giriştiği terörist eylemler açıklandı. Bunlar arasında Dominik Cumhuriyeti'nde General Trujillo'nun, Kongo Devlet Başkanı Patrick Lumumba'nın, Güney Viyetnam Devlet Başkanı Diem'in öldürülmesi, Küba Devlet Başkanı Fidel Castro'ya suikast yapılması da vardı. Tabii ki Allende'nin öldürülmesini unutmamak gerekir.

ABD'nin terörist eylemleri burada da bitmedi.(16) Kıbrıs'ta söz dinlemeyen TÜRKİYE'yi yola getirmek için bir yandan ambargo uygulanırken, bir yandan da ERMENİ TERÖRÜ harekete geçirildi. İlk olarak Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunagil ve Paris Büyükelçimiz İsmail Erez birer suikaste kurban gitti. Bu katliam 10 yıl sürdü. ABD, Ermeni terörü tepki çekince, yerine PKK terörünü ikame etmekte gecikmedi. HÂl da zahiren kınar, el altından Çekiç Güç benzeri vasıtalarla destekler, yardım yapar.

İSMET'in çömezi Ecevit te az hırslılardan değildi! Kısa bir süre sonra huysuzluk edip koalisyonu bozdu, erken seçim istedi. TÜRKİYE bu kuritik dönemde tekrar hükümet bunalımlarına girdi. Malatya'da, Erzincan'da toplu olaylar çıktı. CHP merkezleri ve gazete bayileri saldırıya uğradı. Çok sayıda yaralanan oldu. Nihayet 1975 Mart'ında Demirel 4 partiyi bir araya getirerek 1.Milliyetçi Cephe hükümetini kurdu. Bu partilerin seçimlerdeki oy oranı %62 idi.

Bu dönemde CHP ve solcular kendilerini "ilerici, aydın, laik, devrimci" olarak tanımlar iken Demirel dahil diğerleri "Milliyetçi, muhafazakar, dindar" görünmeye çalışırlar, hiç ağızlarına laikliği almazlardı!.. Demirel'deki sonraki değişme, ibret vericidir.

Erbakan'ın AĞIR SANAYİ hamlesi ile ortaya çıkması bu günlerdedir. Hoca her gittiği yerde "100.000 tank, 100.000 top, 100.000 uçak" diyor, her gittiği yerde temel atıyor, ancak bu temeller bir türlü inşaata dönüşüp tamamlanamıyordu. Çünkü ülke öyle büyük yatırımlara girişecek ekonomik güçte değildi. Herkes Erbakan Hoca'ya gülüp geçiyordu.

Ne var ki, Erbakan haklıydı!..BATILILAR'ın oyununu farketmişti. Ülkenin öyle montaj sanayii ile kalkınacağı filan yoktu. TEMEL İHTİYAÇLAR ülkede üretilmeli, her türlü SANAYİ tesisi ülkede kurulmalı, fazlası ihraç edilmeliydi! Zaten bu ATATÜRK'ün İKTİSADİ HEDEFLER'i arasında yer almıştı!

Ne yazık ki, bu gerçek görülemedi. Özal da uzun yıllar göremedi. O da zannetti ki, ülkenin ihtiyaçlarını en ucuz kim üretiyorsa, oradan alır getirirsin, sıkıntı biter!.. İlk yaptığı iş "kaçak sigara" girişini önlemek için Malboro ithal etmesi değil miydi?

İşte bu yüzden 1930'larda başlamış olan TÜRKİYE'nin sanayileşmesi, KIRIKKALE SİLAH FABRİKASI'nın, KAYSERİ UÇAK FABRİKASI'nın, TERSANELER'in ihmali ile ta 1980'lere ertelendi. Hâlâ da DIŞA BAĞIMLILIK zinciri kırılmış değildir. Çukulata ve jiklet fabrikaları dahi gavur patenti, gavur jelatini ile çalışır. En ufak bir ambargoda İLAÇ üretimi bile durabilir.

1976 yılında yurt dışındaki önemli olay ise ABD Çumhurbaşkanlığı seçimlerini Jimmy Carter'in kazanması idi. Angola'daki iç savaştan sonra Agusto Neto idareyi ele geçirdi. İngiltere'de iflaslar arttı. Çin'de MAO öldü. Karısı, arkasından 4'lü çete diye adlandırılan ekip tutuklandı.

KIBRIS'ta tokat yiyen Yunanlar, 1976'da bu sefer EGE'de hır çıkartmaya başladılar. Denizde sondaj yapıp, burnumuzun dibinde petrol aramaya kalkıştılar. Demirel bu duruma önce, "EGE orada, duruyor, Yunan gelip aldı mı?" gibi saçma sapan laflar etti, sonra HORA adlı bir gemi ile biz de petrol aramalarına başladık!

Ülke yeni karışıklıklara gebeydi. Eylül ayında Elazığ'da olaylar oldu. Lockheed Şirketi'nden alınan uçaklar konusunda yolsuzluk olduğu iddiaları ayyuka çıktı. Ve Demirel Efendi doları 16.32 TL. yaptı! Bu ekonomide 10 yıldır süren başarısızlığın itirafı idi!

1977 seçimlerinde gene Ecevit'in partisi CHP önde idi. (%41.5) Ama "Kıbrıs Fatihi" diye yapılan propogandalara rağmen tek başına iktidar olamadı. Kurduğu hükümet güven oyu alamadı. Milliyetçi Cephe partileri ise %56.5 oy oranı ile Demirel sayesinde 2. MC Hükümeti'ni kurdular. Ancak bu hükümet kısa ömürlü oldu, gensoru ile düşürüldü.

Bu arada dünyada çok önemli olaylar oldu. Telaviv'de, Somali'de, hatta Yeşilköy'de Filistinli teröristler ortalığı kana boyadılar. Yeşilköy kaatilleri müebbed hapisle kurtuldu. İsrail'de eski terörist Begin başbakan oldu, Batı Şeria'yı vatan yapıp yahudileri yerleştirmeye başladı. Pakistan'da seçimle gelmiş olan Butto devrildi, Ziya-ül Hak Devlet Başkanı oldu. Sonra Butto'yu astı. İtalya'da eski başbakan Aldo Moro öldürüldü. Zaire'de iç savaşta katliam yaşandı. Afganistan'da ihtilal oldu, Devlet Başkanı Muhammed Davud öldürüldü. Guyana'da Jim Jones adlı bir sapığın sözde tarikatine mensup olan 1000 kişi intihar etti, tabii "şeyh"in zoruyla!

Demirel'in alavere dalavere ile hep başta kaldığını gören Ecevit, ona özendi. Önce "Kumar borcu olmayan 12 milletvekili istiyorum" diyerek ortaya çıktı, sonra AP'den ayrılan ne idüğü belirsiz 11 milletvekilinin hepsini bakan yaparak hükümeti kurdu, güvenoyu aldı. (1978)

Ecevit'in bu derme çatma kabinesinde kimler yoktu ki?.. Ve ne haltlar yemediler?..(17)

Bu arada ANKARA'da VEDAT DALOKAY adlı CHP'li bir Belediye Başkanı vardı. Bu kişi aslında mimardı. Ancak EKONOMİ konusunda değme politikacılara ders verecek beyanlarda bulunuyordu. Bunlardan son derece kayda değer hususlardı. Ama kimse üzerinde durmadı. (18)

Anarşik olaylar Ecevit hükümetiyle arttı. Herhalde teröristler CHP iktidarını kendilerinden sayıyor, ve ses çıkarmıyacağını düşünüyorlardı. (19) Bu meyanda İstanbul Üniversitesi'ne atılan bomba 5 kişiyi öldürdü, 47 kişiyi yaraladı... Ümraniye'de kurşuna dizilmiş 5 kişinin cesedi bulundu... Malatya Belediye Başkanı eski milletvekili Hamid Fendoğlu ve 3 yakını gelen bombalı bir paket ile öldürüldü... 1971 yılında Hüseyin Cevahir adlı teröristi uzaktan vurarak öldüren emekli deniz yarbayı Cihangir Erdeniz dükkanında, hakim binbaşı Yaşar Değerli ile Savcı yardımcısı Doğan Öz sokakta öldürüldü... Kahve taramak, adam kaçırıp sözde "sorgulamak", aslında işkence etmek vukuat-ı adiye haline geldi.

O tarihte tıpkı Menderes dönemi gibi, kahveler, dernekler, hatta okullarda sınıflar sağcı-solcu diye ikiye ayrılmıştı. Hiç biri ötekinin yanına gitmiyor, böylece karşı tarafa saldırınca, kendi mensuplarına zarar vermek ihtimali bulunmuyordu.

Ecevit sözümona halktan yana bir tavır koyarak bir süredir boykottan kapalı olan Eğitim Enstitüleri öğrencilerine 3 yıllık eğitimi 3 ayda vererek(!) mezun etti!.. İşte İlk ve Orta Eğitim'de kalite o günden sonra bozuldu. Kendileri eğitime muhtaç gençler "öğretmen" olarak gittikleri okullarda EĞİTİM yerine MİLİTANLIK dersleri vermeye başladılar. İlkokul çocuklarına bile "devrim" şarkıları, ÖĞRENCİ ANDI yerine "devrim andı" öğretmeye başladılar. Minicik yavrular sol yumrukları havada müsamereler düzenledi!

Bu arada yapılan iyi bir şey de vardı. TÜRKİYE'deki 31 AMERİKAN ÜSSÜ, uzun süredir devam eden ABD ambargosuna bir misillemeyle geçici olarak kapatıldı. ABD ve BATI bu kadarcık bir tepkiden bile büyük zarar gördü. NATO, "istihbaratımız durdu," diye feryat etti. Derhal ambargonun kaldırılması için çalışmalara başladılar. TÜRKİYE'ye krediler vaad ettiler, pohpohladılar.

TÜRKİYE'deki üslerin NÜKLEER silahlar hariç değeri 4 milyar dolar hesap ediliyordu! O tarihteki dış borcumuz 15 milyar dolar kadardı! Ecevit ABD'ye gitti. Borçlar 7 yıl ertelendi. 1 milyar dolar da yeni borç teklif ettiler, az bulduk. Bu arada 80 yaşında bir Ermeni Ecevit'I vurmaya kalktı. Ecevit'in zenci Amerikalı koruması kürsüden suikastçinin üzerine uçarak ateş etmesine fırsat vermeden yakaladı.

1967'de MENDERES döneminde imzalanmış olan İKİLİ ANLAŞMALAR yeniden düzenlenmişti, ama nasıl, bilen yoktu. Ancak hâlâ NÜKLEER silah olduğu, üsleri açtığımızda hiç kontrol edemediğimiz ortada idi.

Bu arada her nedense KIBRIS Harekatı'ndan sonra ABD AMBARGOSU ile aynı anda başlıyan ERMENİ terörü devam etmekte, yurt dışındaki diplomatlarımız saldırılara uğramaktaydı. Bu tür saldırı kurbanlarının TÜRKMEN, ÇOLPAN, ERGENEKON gibi TÜRK soyadları taşıyanlar olması ayrıca dikkat çekici idi!..

1975-1984 arasında vurulan hiç bir görevlinin Dışişleri Bakanlığı'nda bol bulunan "dönme"lerden olmaması, incelenmesi gereken bir başka husustur. Ermeniler bizim DÖNME (aslı yahudi, kendisi müslüman Türk görünümlü) dışişleri mensuplarımızı adeta gözleri gibi koruyorlardı!..

Öte yandan dünyada önemli olaylar oluyordu...Daha yeni seçilmiş PAPA'nın 33 gün sonra esrarengiz bir şekilde ölmesi üzerine toplanan VATİKAN Meclisi POLONYALI bir kardinali PAPA seçti. PAPA 2. JOHN PAUL olarak göreve başlıyan bu kişi, 435 yıldan beri ilk İTALYAN olmayan Papa idi! Zaten 1542'de seçilen HOLLANDALI 6. ADRİAN dışındaki tüm papalar İTALYAN idi. Bu PAPA, 2 yıl sonra memleketi POLONYA'yı karıştırmaya başlıyacak ve o göreve niye geldiği, gören gözlerden kaçmıyacaktı. (20)

1979 yılı TÜRKİYE'de önemli olay ile başladı. Yılbaşına doğru Kahraman Maraş'ta ALEVİLER ile SÜNNİLER kışkırtma sonucu kapıştılar. 100'e yakın insan öldü, pek çok kişi yaralandı, binlerce ev ve dükkan hasar gördü. Birlikler üç gün çatışma olan yerlere giremedi! Sonra gazeteci ABDİ İPEKÇİ öldürüldü. Kaatil MEHMET ALİ AĞCA bir süre sonra yakalandı ama, askeri cezaevinden kaçarak izini kaybettirdi.

Öte yandan hem meşhur kişilere, yazarlara, öğretim üyelerine saldırılar sürüyor, hem de çeşitli illerde büyük olaylar çıkıyordu! Pek çok yerde sıkıyönetim ilan edildi. Bu arada Yeşilköy'de ateş açarak 4 kişiyi öldüren FİLİSTİNLİ KAATİLLER Bayrampaşa cezaevinden kaçıp kurtuldular!

Dünyada da önemli olaylar oluyordu... RUS güdümündeki VİYETNAM, KAMBOÇYA'ya girerek ÇİN güdümündeki POL POT'un KIZIL KMERLER'ini yendi. Yeni bir hükümet kuruldu. Bir yıldır İRAN'da sürmekte olan MOLLALAR HAREKETİ, nihayet Amerikan uşağı Şah Rıza Pehlevi'nin kaçmasına sebep oldu. Olayları FRANSA'daki sözde "gözetimde" olduğu evinden yöneten AYETULLAH HUMEYNİ, İRAN'a geldi, İSLAMİ bir idare kurdu. Şah'ı geri isteyen devrim muhafızları, ABD elçiliğini basarak yaklaşık 100 kişiyi rehin aldılar. ABD'nın arslan (!) komandoları bu rehineleri kurtarmaya kalkıştılar, ama başaramadılar!

Carter'in girişimleri ile İSRAİL ve MISIR barış anlaşması imzaladı. Buna göre İSRAİL SİNA Yarımadasından çekildi. Enver Sedat Arap dünyasında HAİN ilan edildi. Bir süre sonra da bir suikastte öldürüldü. UGANDA'nın iri yapılı lideri İdi Amin ülke dışına kaçtı. RODEZYA'da İan Smith yönetimi siyahlara devretti, siyahi Muzorewa ilk Devlet Başkanı oldu. İNGİLTERE'de Margret Thatcher'in Muhafazakar Partisi seçimleri kazanarak iktidara geldi. Hemen marifetmiş gibi, AMERİKA'yı bile DEVLETÇİ sayan FRIEDMAN'ın düşüncelerini uygulamaya koydu. Bu düşünceler bir süre sonra kendisini "ekonomi shirbazı" sanan Özal tarafından Türkiye'de uygulanmaya kondu. Hâlâ da vazgeçilmiş değil, bütün atlatılan krizlere rağmen!..

SUUDİ ARABİSTAN'da Şİİ bir grup MESCİD-İ HARAM'ı ele geçirdi, binlerce kişiyi rehin aldı. Ancak silahlı müdahele ile rehineler kurtarıldı, saldırganların büyük kısmı öldürüldü. Bu olayda KÂBE'yi ele geçirip HALİFE olmak isteyen HUMEYNİ'nin parmağı vardı!

Yılın en önemli dış olayı ise SOVYETLER'in AFGANİSTAN'ı işgali idi. Daha önceki Devlet Başkanı'nı öldürüp iş başına geçen Hafizullah Amin de öldürüldü, Sevyet uşağı Barbak Karmal başa geçti. Bir süre sonra Barmak Karmal'ın "davet"i üzerine Sovyet askerleri Afganistan'a girdiler. (21)

TÜRKİYE'de ise döviz yokluğu, dış borçlar, anarşi, grevler yüzünden üretimin düşmesi, hemen bütün mallarda yokluk yaratmıştı. Margarinden şekere her şey için kuyruğa giriliyordu!.. Ambargonun gevşemesi, ufak tefek krediler durumu kurtarmamıştı.

İnsanlar ise sadece kahvede, sınıfta bölünmekle kalmamış, polis bile POL-BİR, POLDER diye sağcı-solcu olarak örgütlenmişti. Sağcı bir suçluyu yakalayan POL-BİR üyesi polis, bırakıyor, ancak solcu ise tutukluyordu. POL-DER mensubu polis ise tersini yapıyordu! Öğretmenler de kendilerine yakın öğrencileri geçiriyorlar, karşı görüşten olanları ise çaktırıyorlardı!

1979'daki ara seçimlerde AP'nin başarı göstermesi üzerine Ecevit hükümeti istifa etti. Zaten yeteri kadar yüzüne gözüne bulaştırmıştı. Demirel yeni hükümeti kurdu.

Halkın bir Ecevit'e (1977), bir Demirel'e (1979)oy vermesi çaresizliğindendi. Aslında İNSANIMIZ ikisinin de birbirinden beter olduğunun farkındaydı, ama ortalıkta adam yoktu ki!..Böylece Demirel şapkasını alıp gittiği 1971 yılından sonra ikinci kere başbakan oldu!

Demirel bunca yıl kendini "ekonomi bilir mühendis" veya "hesap adamı" diye yutturmuştu ama, gördü ki işler öyle palavra ile yürümüyor; bu sefer kendisi gibi mühendis birini, Turgut Özal'ı ekonomiden sorumlu mevkiye getirdi.

Özal'ın ilk yaptığı iş İMF yetkilileri ile görüşüp 24 Ocak kararlarını yayınlamak oldu!..Onlar %50 devalüasyon mı istiyorlardı?.. Bizimki "erkek" adamdı, %100 devalüasyon yaptı! 16.5 TL olan doları 35 TL'ye çıkardı!.. Böylece biraz ihracaat ve karşılığında ithalat mümkün oldu.

Tabii herşey %100 pahalandı, parası yetmeyenler alamayınca, piyasada mal "bollaşmış" gibi oldu! Ancak 12 Eylül'e kadar ekonomide bariz bir rahatlama görülmedi. Eğer ihtilal olmasaydı, Özal Efendi silik bir bürokrat olarak unutulur giderdi!

Durum o kadar kötü idi ki, sanki "güleriz ağlanacak halimize" misali, bir de seks komedileri furyası başladı, milletin ahlakı bozuldu. En müstehcen sahneler, küçücük çocukların ile girebildiği sinemalarda oynamaya başladı.

1980 yılının başında Silahlı Kuvvetler adına Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Cumhurbaşkanı'na durumun vehametini ve ORDU'nun taleplerini bildiren bir mektup gönderdi. Buna göre partilerin ATATÜRKÇÜ bir görüşle bir araya gelerek terör, bölücülük ve DEVLET'I yıkmaya çalışan güçlerle mücadeleye çağrılıyordu. Ama ortalıkta ATATÜRKÇÜ kalmamıştı ki!.. Herkes ya Maocu, ya Leninci; ya Ruscu, ya Amerikancı'ydı. (22)

O günlerde artık akşam saat 5'den sonra sokağa çıkılamaz olmuştu!.. Mahalleler bölünmüş, sınırlarında nöbet tutulmaya başlamıştı!.. İşçiler sendikaları tarafından fabrikaları işgale ve tahribe zorlanıyor, hatta Çiğli Tariş İplik fabrikasında olduğu gibi demirler sökülerek polisle çatışmaya giriliyordu!.. Tercüman okumak ODTÜ'de sağcı sayılıp öldüresiye dövülmek için yeterli idi. Aynı şey Cebeci'de satın alınan Cumhuriyet gazetesi için de söz konusu idi, ama bu sefer solcu diye dayak yerdiniz!..

Her gün 10 kişi hayatını kaybediyor, arabalar yakılıyor, bankalar soyuluyordu!.. Hiç beklemediğiniz bir saatte kapınız çalınıyor, bıyıkları bile terlememiş iki genç kendilerini sosyalizm uzmanı olarak görüp size kısa bir nutuk attıktan sonra bilmem hangi fraksiyonun dergisini satıyordu... İsterseniz almayın!..

Dükkanlar haraca bağlanmıştı. Hem de bir kaç grup tarafından!... Eğer sağcılara verirseniz onlar size dokunmuyordu ama, bu sefer solcular tehlikesi vardı. Bu yüzden pek çok dükkan sahibi iki tarafa da boğazlarından kesip "bağış"ta bulunuyordu... ANKARA'da İstatistik Enstitüsü sağcıların, Amme Enstitüsü solcuların elinde idi. Bunlar zaman zaman bu DEVLET dairelerinden ellerinde silahlar ile çıkıp karşı daireyi tarıyorlardı!..

DEVLET'in en güvenilir kurumu ORDU bile bu tedhişten nasibini almıştı. Bilhassa solcular, askerlikte çok yaygın olan hemşehrilik ilişkilerinden yararlanarak, olaylarda gereği gibi davranan askerleri tehdit ediyorlardı!.. O kişinin ailesine "Senin oğlan askerde bizimkileri dövüyormuş, 3 ay sonra terhis olacak, o zaman sorarız" gibi mesajlar gönderiyorlar, ana-baba da bunu oğluna bildirince, delikanlının eli kolu bağlanıyordu. Kahraman Maraş olaylarında komutanların emrine rağmen çatışma olan yerlere üç gün girilememisinde, üniversite ve fabrikalardaki olayların hemen bastırılamamasında, hatta karakola düşen suçluların serbest bırakılmasında bu tehditlerin büyük rolü vardı.

15 Mart'ta 33 siyasi tutuklu tünel kazarak Van Cezaevi'nden kaçtı!.. 21 Nisan'da da 23 tutuklu duruşmaya giderken, hem de kelepçelerini ve kilitli zırhlı aracı açarak yolda kayıplara karıştı!.. Kaçanlar hemen başka bir eyleme giriyordu...

Kısacası, politikacılar sayesinde TÜRKİYE yaşanır yer olmaktan çıkmıştı. Ekonomik kalkınmadan vazgeçtik, canımızı koruyamaz olmuştuk.

Nitekim Temmuz ayında bu sefer Çorum'da olaylar çıktı, 23 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı, 30 ev yakıldı!.

Öte yandan sadece Kürtler'i değil, Lazlar'ı da ayaklandırmak isteyen dış mihraklar, FATSA'yı da karıştırmışlar ve Belediye seçimlerinde TERZİ FİKRİ adında bir zibidinin seçimi kazanmasını sağlamışlardı!.. Bu adam FATSA'da bir komün kurdu. Polis, devlet memuru hiç bir şey yapamıyor, her şeyi bu herif idare ediyordu!.. Esas amaç FATSA-MALATYA-KAHRAMAN MARAŞ-İSKENDERUN hattını dinamitleyip TÜRKİYE'yi DOĞU ve BATI diye ikiye bölmekti!..(23)

Bu arada MHP'li eski bakan Gün Sazak, DİSK eski başkanı Kemal Türkler, CHP'li milletvekili Abdullah Köseoğlu ve eski Başbakan Nihat Erim gibi önemli kişiler öldürüldü!

Militan örgütler, şehirlere göç etmiş olan Doğulu vatandaşları bir araya getiriyorlar; İstanbul, Ankara, İsmir gibi şehirlerin varoşlarında Hazine ve şahıs arazilerini bir gece işgal edip, gecekondu mahalleleri oluşturuyorlardı!.. Vatandaş bir anda ev sahibi olma heyecanıyla bu örgütlerin denetimine giriyor, hemen o anda mahalle komiteleri kuruluyor, erkekler gece zorla nöbet sırasına sokuluyor, ellerine kaçak silahlar verilerek polisin karşısına dikiliyordu! Kürtçü teröristlerin amacı, "devrim" başladığında, bu kişiler ile varoşlardan şehir merkezinde yaşıyan kapitalistlerin, burjuvaların üzerine yürümek ve onların evlerine, mallarına el koymaktı!

Şehir merkezinde de başka bir hainlik planlanmıştı. Kapıcılar Sendikası (24) aracılığı ile örgütlerin denetime girmeyen kapıcılar uzaklaştırılıyor, yerlerine Kürt kökenli kapıcılar yerleştiriliyor ve onlara apartman yöneticilerine direnmeleri, onlar hakkında istihbarat toplamaları isteniyor ve "devrim" geldiğinde kendilerinin "yönetici" olacağı vaad ediliyordu!

Bu dönemde sağcıların hakim olduğu bir mahallede oturup solcuların hakim olduğu bir işyerinde çalışan bir işçinin şu feryadı, durumun fecaatini ortaya koymaktaydı: "Ramazan ayında gece camımızı kırıyorlar, sahura kalkmadık diye...İşyerine geliyoruz, dövüyorlar, oruç tutuyoruz diye!"

Bu yazdıklarımızın çoğu inanılmaz görünür, aradan geçen seneler bunları yaşamış olanlara dahi unutturmuştur. Ancak hepsi gerçektir, hepsi birinci ağızdan dinlenmiştir. O günlerin gazete sayfaları karıştırılırsa, kimbilir daha nicelerine rastlanır!

Mart 1980'de Cumhurbaşkanı Korutürk'ün görev süresi bitti. Bütün ikazlara, anarşiye, memleketin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıya, yukarda anlattığımız bölünme tehlikesine rağmen; partiler bir araya gelip tarafsız bir cumhurbaşkanı üzerinde anlaşamadı!.. Her gün her biri ipe sapa gelmez demeçler veriyor, radyo ve televizyonda birbirini suçluyor, ama meselelere çözüm bulmaya yanaşmıyordu!

Nihayet 12 Eylül 1980'de Silahlı Kuvvetler idareye el koydu. Bütün ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Bütün politik liderler ve sivri politikacılar, yazarlar tutuklandı. Ülkenin her köşesinde askerler işbaşına getirildi.

Demirel bu sefer şapkasını alıp gidecek fırsat bulamadı! Kös kös diğerleri gibi hapishanenin yolunu tuttu. Ama sinsi sinsi tekrar "demokrasi"ye dönülüp te itibar göreceği günleri bekledi. ..Bu da Demirel’in hayatındaki 2. dönemin kapanması demekti. Artık Demirel politik hayattaki en sadık "BATI HAYRANI" kişi olma özelliğini bir başkasına bırakacaktı!..

***

> İÇİNDEKİLER< > DEMİREL DÖNEMİ - 3 <DEMİREL DÖNEMİ - AÇIKLAMALAR <