DEMİREL DÖNEMİ - 3

Geçen bölümde DEMİREL'in alaşağı edilip deliğe tıkılması anlatmıştık. oradan devam ediyoruz... Yalnız arada bir durup bu anlattığımız olayların, tavır ve politikaların ATATÜRKÇÜLÜK ile bağlantısı olup olmadığını düşünmenizi istiyoruz.

12 Eylül Hareketın’dan sonra, terörist gruplar ilk başlarda işin ciddiyetini kavrıyamadılar. Öyle ya, daha önce de sıkıyönetim vardı, askerlerin sözü geçiyordu, ama bu pek işe yaramamıştı!... Üstelik o günlerde görüştüğümüz DEV-YOL'cu bir genç bize "400.000 üyeleri olduğunu, istedikleri anda idareyi ele geçirebileceklerini" söylemişti!..Bu gücün bir "balon" olduğu, çoğu üyelerinin korkudan onlara katıldığı, kendilerini güvende hissettikleri anda DEVLET'in safına geçecekleri konusunda yaptığımız açıklamalara inanmamıştı!

İşte bu yüzden ilk günler bazı olaylar devam etti. Mesela ODTÜ'de bir grup öğrenci bina işgal etti!.. Ancak askerler 3 saat sonra bütün işgalci öğrencileri derdest edip nezarethaneye attılar. Öğrenciler orada iki gün kalınca, bir daha bu tür olaylar tekrarlamadı!.. Tehditle bildiri basan matbaa sahipleri, artık anarşistlere hayır diyebiliyor, gece sokağa çıkma yasağı olduğu için, bu insanların dükkanı, matbaası artık tahrip edilemiyordu.

En enteresan hadise de İstanbul'da cereyan etmişti. Hâlâ uyanmıyan bir militan, arsız arsız sırıtarak aylık haracı toplamaya geldiği dükkan sahibi tarafından yakalanıp polise teslim edilince, gözlerine inanamamıştı!

Yılmaz Yalçıner adlı sağ görüşlü kişinin Diyarbakır uçağını kaçırmak istemesi, ancak yakalanması da bu günlerdedir.

Askerlerin tavrı kesindi!.. Önce hapishanelerdeki sağcı-solcu ayırımını ortadan kaldırdılar. Mahkumları bir araya koydular. Bir de görüldü ki, birbirinin gırtlağına sarılacağı sanılan bu kişiler, kucaklaşıp öpüşmekteler!.. Yani, anarşiden herkes bezmiştir.

Teröristlerin kontrolündekiler hariç herkes silahı, kavgayı bıraktı. Sokaklar eski huzurlu hallerine döndü. Gık diyen kendini içerde bulacağından, halkın karşısına doğrudan çıkma cesareti bulan kalmadı!..

Askerler bir de İDAM cezalarını hemen uygulamaya koydular... İlk asılan da bir subayın oğlu olan ERDAL EREN adlı TERÖRİST oldu.

Bu oğlan Ankara Hoşdere Caddesi'nde afiş asarken jandarmalar tarafından kovalanmış, bir çöp kutusunu saklanarak, bir jandarma erini ARKADAN vurup ŞEHİT etmişti... Suçu sabit olduğu için İKİ defa İDAM'a mahkûm olmuş, ancak dosyası İKİ defa YARGITAY'da bozulmuştu... 3. defa İDAM'a mahkûm olunca, ceza hemen uygulandı!.. Ve görüldü ki, KARARLI tutum ANARŞİ'yi bıçakla kesilmiş gibi durdurur!..

O tarihten sonra bir kaç münferit çıkış dışında, hiç bir saldırı ve soygun olayına rastlanmadı!... Terör-tedhiş, yani insanları dehşete düşürerek, gözünü korkutarak hükmünü sürdürme devri kapandı.(25) Ta ki, Özal zibidisi gelip, AVRUPA'ya şirin görünmek için İDAM cezalarını durduruncaya kadar!.. O tarihten sonra SUÇLULAR MAKBUL İNSAN, MAĞDURLAR İSE EZİLİR OLDU!.(1984) Arkadan SHP'nin CMUK yasası geldi!. İşler büsbütün kötüye gitmeye başladı. Sonra avrupa Birliği'ne Uyum Yasaları çıktı... Bunların hepsi aslında KAPİTÜLASYONLAR'dan beter hükümler getiriyor; polisin, jandarmanın, gardiyanın, kısacası DEVLET'in elini ayağını bağlıyor, suçlulara ise bedava avukat, bedava tedavi, bedava yiyecek ve F Tipi Cezaevleri ile adeta bedava bir tatil kenti sunuyordu!..

EKONOMİ konusuna gelince, askerler çok GERÇEKÇİ davranarak, başlamış bir uygulamayı kesmediler. Bülent Ulusu hükümetinde Turgul Özal'a görev verdiler. 8 ay önce almış olduğu 24 Ocak kararlarının sonuçlarını göstermesini istediler. Özal dört ayak üzerine düşmüş oldu!...

12 Eylül'den önce en ufak bir etkisi bile görülmeyen bu kararlar, ASKERİ İDARE'nin getirdiği İSTİKRAR ve HUZUR ortamı içinde işe yaradı. İşçi ve öğrenci hareketleri durduğu, grevler ortadan kalktığı ve astronomik isçi zamları olmadığı için, ÜRETİM hızla arttı. Esnafın yüzü güldü. Vatandaş aradığını bulur hale geldi. Can güvenliği de olunca Demirel zamanından kalan dayanılmaz pahalılık bile şikayet konusu olmadı.

Askerler bir Danışma Meclisi kurdular. Yeni bir Anayasa hazırlamaya başladılar. Partiler kapatıldı. Tutuklanan politikacı, sendikacı ve teröristlerin duruşmaları başladı. Ancak Evren, dışardan tepki göreceği endişesi ile, politikacılara 27 Mayıscılar kadar dahi sert davranmadı. Demirel, Menderes'in on katı daha ülkeye zarar vermiş olmasına, pek çok politikacı kirli işlere bulaşmış olmasına rağmen, sadece TUTUKLU kaldılar. Haklarında dava bile açılmadı. Sadece on yıllık siyaset yasağı getirildi, o da erken kaldırıldı. Bu da tabii onların ilerde tekrar eski partilerini başka adlarla kurmalarına, politikaya tekrar başlamalarına ve MİLLET'in başına yine DERT olmalarına sebep oldu.

1981-1989 arasının önemli iç ve dış olaylarını ÖZAL DÖNEMİ yazımızda vereceğiz. Buraya daha çok DEMİREL ile ilgili olanları alacağız.

1982'de BANKER skandalını yaratan Özal, fikirdaşı Maliye bakanı Kaya Erdem ile birlikte Hükümet'ten çekildi. Bir süre sonra da selefi Demirel gibi bir AMERİKA seyyahatine çıktı! Orada kimbilir kimlerle irtibat kurup, ne talimatlar aldı! Çünkü o tarihten sonra Özal Efendi Amerika'nın "azat kabul etmez" kölesi oldu.

Özal, AMERİKA dönüşü bir parti kurdu. Karşısında MANDACI İSMET'in özel kalem müdürü Necdet Calp'ın kurduğu HALK PARTİSİ ile Emekli General Sunalp'ın kurduğu MİLLİYETÇİ DEMOKRASİ PARTİSİ vardı. İSMET'in ebleğ oğlu ERDAL Efendi'nin, oy getireceği düşüncesine başına geçirildiği SOSYAL DEMOKRASİ PARTİSİ ise askerlerce seçime sokulmadı... Adamlar bu herifin Kürtçü vatan hainleri ile işbirliği yapacağını o günden görmüşlerdi herhalde! Yasaklı Demirel'in kurdurttuğu BÜYÜK TÜRKİYE PARTİSİ de kapatıldı. Hırsını bir türlü yenemiyen Ispartalı, o tarihlerde adının anılması bile tepki çektiğinden "bir bilen" diye sağa sola talimat gönderiyordu… Hiç bir halt bilmediği halde!

Refendumla hem Anayasa'yı hem de kendi cumhurbaşkanlığını oylatan ve %99 halk desteği ile başa gelen EVREN'in arzusuna hilafen, Özal'ın ANAVATAN PARTİSİ %45 oyla seçimi kazandı. HP %30.5, MDP ise %23 oy alabilmişti. Yeni ANAYASA'ya göre 300 üyesi olan MECLİS'te çoğunluğu elde ettiği için hükümeti Özal kurdu.

1983-1986 arasında Demirel "mağdur" AP'lileri etrafına toplıyarak, gizli sinsi faaliyetlerde bulundu. Kapatılan ilk partinin yerine kendine benziyen Hüsamettin Cindoruk'a DOĞRU YOL PARTİSİ'ni kurdurttu.

6 Eylül 1986'da POLİTİKACI AFFI için REFERANDUM yapıldı. İktidardaki Özal, hem halkın gözünde "affeden kişi" olarak görünmek istiyor, hem de kendisine rakip olacak DEMİREL, ECEVİT, ERBAKAN gibi politikacıların sahneye çıkmasını istemiyordu. Bunun için son ana kadar açıkça "HAYIR deyin" diye bir mesaj vermedi ama, akla hayale gelmedik cinlikler uyguladı.

Mesela normalde EVET oyları BEYAZ, HAYIR oyları KIRMIZI'dır ya; bizim Özal, "Bunlar TÜRK BAYRAĞI renkleridir, halk şaşırır" diyerek EVET'I MAVİ, HAYIR oyunu KAHVERENGİ yaptı!..

Arkasından elinde bulunan BELEDİYELER'de temizlik isçilerinin üniformalarını değiştirdi, KAHVERENGİ yaptı!.. Son konuşmasında da "istikrar bozulmasın" gibi sözlerle üstü kapalı olarak HAYIR oyu verilmesini istedi. REFERANDUM sonunda çok az bir farkla eski çirkef politikacılar affedildi, yenilerine katıldı. Tekrar ortaya çıkıp partilerinin başına geçtiler. (26) Özellikle Demirel bu dönemde, "değişti" imajı vermek için büyük gayret gösterdi.

O günlerde Demirel'in kendini "değişti" diye yutturmaya çalışması, hatta ileriki yıllarda bazı aklı başında konuşmalar yapması, 1965-1980 arasındaki 15 yıllık İCRAAT ve FİKİRLER'inin YANLIŞ olduğunun en büyük delilidir!.. Öyle ya, eğer onlar DOĞRU olsaydı, Demirel "Valla billa ben eski bildiğiniz Demirel değilim, çok değiştim" demezdi!

19 Ekim 1987 günü, Dünya Ekonomi Tarihi'ne KARA PAZARTESİ olarak geçti. KAPİTALİST BATI EKONOMİLERİ için 1929 EKONOMİK BUNALIMI'ndan bu yana yaşanan en kötü gün oldu. Bütün önemli borsalarda bir panik yaşandı. Hisse senetleri çılgınca satışa arzedildi. Tabii fiyatları düştü! New York borsasındaki 30 hisse senedinin ortalamasıdan oluşan DOW-JONES endeksi bir günde 508 puan gerileyerek 1739'a düştü. %22.5'luk bu oran, 1929 yılındaki günlük %12.9 puanlık düşüşten çok yüksek olduğu için, BATI'yı çok korkuttu!

Aynı tarz bir panik Tokyo borsasında da yaşandı. Nikkei endeksi açılışından bir saat sonra 700 puan kaybetti. Hong Kong borsasının bütün hafta kapalı olacağı açıklandı. Londra borsasında Financial Times endeksi de %10 düşüş gösterdi. Bu olay BATI'nın EKONOMİ SİSTEMİ'nin nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu bir kere daha ortaya koydu.

Demirel ve kadrosunun bu konuda ne o tarihte, ne de daha sonra hiç bir değerlendirme yaptığı görülmedi.

Kasım 1987'de erken seçim yapıldı. Özal milletvekillerinin desteğini kaybetmemek için, MECLİS'teki sandalye sayısını 450'ye çıkarmıştı. Sanki 300 tane beceriksize maaş ödemek yetmezmiş gibi!.. Bu seçime yasakları kalkmış politikacılar da girdiler. Ancak ECEVİT, ERBAKAN ve TÜRKEŞ barajı aşamadı. ANAP %36 oyla 292, SHP %25 oyla 99, DYP %19 oyla 59 milletvekili çıkardı.

Böylece Demirel MECLİS'e girdi...Huy çıkar da can sıkmazmış!.. Demirel bu sefer bir yandan "valla billa değiştim" propogandasına devam ederken, bir yandan da "Nerde kalmıştık?" sloganıyla iktidara geldiği takdirde "eski hizmetlerine(!) devam edeceği" düşüncesini yaymaya çalıştı.

Menderes'in haklı olduğu bir husus vardı: HAFIZA-YI BEŞER gerçekten NİSYAN İLE MALÜL'dü!.. Bu yüzden Demirel'in yaptıkları da unutuldu, zamanla gene umut bağlanır oldu!

1988 yılı önemli gelişmelerle başladı. BULGARİSTAN'dan sonra YUNANİSTAN da TÜRK ve MÜSLÜMAN azınlığa eziyete başladı. Çıkarılan bir kanunla bütün TÜRK dernekleri kapatıldı... Sonra isimleri değiştirildi, ta mezarlardaki adlara kadar!.. Bunun üzerine Bulgaristan Türkleri akın akın Türkiye'ye göç etmeye başladılar.

İSRAİL'de ayaklanan FİLİSTİNLİLER'in öldürülmesinin yarattığı tepki üzerine Rabin, "öldürmeyin, dayak atın" talimatı verdi. Bunun üzerine İSRAİL askerleri Araplar'ın kollarını, kemiklerini kırmaya başladılar.

GARBOÇOV, DOĞU AVRUPA ülkeleri üzerindeki kontrolünü azaltmaya başladı... Aynı yıl SOVYETLER içinde etnik karışıklıklar başladı. Önce ERMENİSTAN'daki AZERİLER saldırıya uğradı, öldürüldü, kovuldu. Sonra AZERBEYCAN'da benzer olaylar meydana geldi, ERMENİLER saldırıya uğradı. Bunun üzerine ERMENİLER ayaklanarak KARABAĞ'ın kendilerine verilmesini istediler. 17 Kasım 1988'de SOVYETLER'deki ilk çözülme görüldü. ESTONYA bir "hükümranlık bildirisi" yayınladı! Böylece SLAV olmıyan sovyet cumhuriyetlerinin RUSYA'dan kopacağı anlaşıldı.

ABD, devam etmekte olan İRAN-IRAK savaşında Körfez'e mayın döşeyen İRAN'a misilleme olarak petrol platformlarına saldırdı, bir İRAN yolcu uçağını düşürdü, 286 kişi öldü...

Nihayet 8 Ağustos 1988 günü İRAN ile IRAK arasında ateşkes anlaşması imzalandı ve 1 milyon insanın canına mal olan 8 yıllık savaş sona erdi. SADDAM, savaşın son döneminde VATAN'ına ihanet edip İRAN'la işbirliğine giren KÜRTLER'in üzerine yürüdü. Kısa zamanda KUZEY IRAK'ı gene kontrolüne aldı. Bu arada HALEPÇE'de kimyasal silah kullandı, kadın ve çocuklar da öldü. BATILILAR, terörist PKK'nın öldürdüğü kat kat fazla kadın ve çocuğu unutup, HALEPÇE katliamını dillerine doladılar.

SADDAM'dan kaçan KÜRTLER TÜRKİYE'ye sığındı. MEDYA, yanlış olarak bunlara PEŞMERGE adının taktı. Halbuki peşmerge milis anlamına gelir. Bunların çoğu ailesiyle gelmişti. Bunlar en az BULGARİSTAN TÜRKLERİ kadar ilgi ve yakınlık görmelerine rağmen, bize de hainlik etmekten çekinmediler.

Demirel bu olaylar üzerinde zaman zaman aklı başında değerlendirmeler yaptı. Muhalefette olduğu için vakti boldu. Daha öyle bakanlıklara, belediyelere adam yerleştirecek duruma gelmemişti. Ancak evinde ziyaretçi kabul ediyor, hatta "24 saat arıyabilirsiniz" diye "canından çok sevdiği(!)" halkına ev telefonunu veriyordu! Bir de ağzına "kendim için bir şey istiyorsam, namerdim!" lafını dolamıştı!..Artık bunu tevazu mu, itiraf mı sayarsınız, size kalmıştır!.. Biz deriz ki ALLAH söyletmiştir!

Mart 1989'da yapılan mahalli seçimlerde hindi gibi kabarıp kasılan Özal'ın hezimeti büyük oldu. Oy oranı %22'ye düştü. DYP %26'ya yükselirken, SHP %28 gibi yüksek bir oranı tutturdu... Bu değişikliğin sebebi halkın artık Özal'ın 1985'den beri aynı zırvaları tekrarlamasından bıkması, enflasyonun ve yolsuzlukların gene sür'atle artması, terörün önlenememesi idi!

Halbuki Özal, bu seçimlerde olmadık teknik ve taktiklere başvurmuştu. Mesela elleri ayakları bağlı bir adamın görüldüğü resmi, gazete ilanı olarak vermiş, altına şöyle yazmıştı: "Böyle bir Belediye Başkanı isterseniz ANAP'tan başkasına oy verin!".. Sonra gazetecilere "Elbette kendi partimin belediyelerine daha fazla para vereceğim" diye açıklama yapmıştı! Böylece partilerin vatandaşı "bizden-bizden değil" diye ikiye ayırması, yani MİLLET'e değil, PARTİ'ye hizmet ettiğinin ilk defa açıkça ifade edildiğini duymuş olduk. Bu tarihten sonra bu ayırım hızla arttı. Memurlar, burokratlar gitgide tamamen partizanlaştı.

Ama nedense TÜRK seçmeni bu sefer yanlış ata oynamıştı!.. Kurtarıcı diye öne çıkardığı SHP, bu seçimde ele geçirdiği belediyelerde hem inanılmaz yolsuzluklara girişecek, hem de KÜRTÇÜLÜK-ALEVİCİLİK güderek halkı ikiyi bölecekti!.. MANDACI SOYU BELİRSİZ İSMET'in EBLEĞ oğlu ERDAL da KÜRTÇÜ olup çıkacaktı!..Aynı yıl 1 Mayıs gösterisi düzenlenmeye kalkışılacak ve teröristler şehir sokaklarında boy göstermeye başlıyacaklardı!

EVREN'in süresinin dolması üzerine Özal Cumhurbaşkanlığına aday oldu, ve 3. turda seçildi. Yeni hükümeti onun sözünden çıkmayan Yıldırım AKBULUT kurdu.

Aralık ayında son 50 yılın belki en önemli olayı cereyan etti. Ancak gözlerini sansasyonel olaylara dikmiş BASIN ile DÜNYA'dan habersiz POLİTİKACILAR gene farketmediler...ABD Başkanı BUSH ile SOVYET lideri GORBAÇOV, MALTA'da buluştu ve SOĞUK SAVAŞ'ın bittiğini ilan ettiler!.. Halbuki aslında DÜNYA'yı gene paylaşmışlar, daha doğrusu SSCB kendi NÜFUZ BÖLGELERİ'nin büyük bir kısmında baskısını azaltacağını, ABD'nin uygulamalarına da karışmıyacağını ifade etmişti!

1990 yılında "yolsuzlukla mücadele" teraneleriyle ortaya çıkan SHP'ninasıl kendisinin HIRSIZ olduğu ortaya çıktı!.. İSKİ skandalı ortalığı karıştırdı. S.H.P olan partinin adı SÜREKLİ HIRSIZLIKLAR PARTİSİ olarak anılmaya başladı.

SHP işçileri de kışkırtarak grevlere yol açtı. Belediyelerde aşırı zamlar vererek zaten kötüye giden EKONOMİ'yi büsbütün çıkmaza soktu. Büyük şehirlerde gecekondu furyası el altından teşvik edildi. Böylece bölücü, kürtçü, mezhepçi teröristlere üsler verilmiş oldu. SHP'nin bu ihaneti, "atatürk'ün partisi" kisvesine bürünmüş olduğu için ATATÜRK'ün hatırasına da bulaşan bir çamur halini aldı!.. Aslında bu partinin bütün sorumlularının İSTİKLAL MAHKEMELERİ'nde yargılanması gerekir!

Demirel bütün bu gelişmelere içinden kıs kıs gülüyor, kendisine iktidar yolu açıldığı için adeta destekliyordu!..Zaten İsmet Paşa muhalefetinin başladığı 1950 yılından itibaren "yabancıya uşaklık" anlaşmaları hariç, muhalefet hiç bir zaman iktidarı desteklemezdi. Doğru iş yapsa dahi, aksini söyler; yanlış işlerde ise doğruyu söyler, ama iktidara gelince aynı yanlışı yapardı! Şimdi de sadece milletvekili maaşlarının arttırılmasında, kendilerine haksız imtiyaz tanıyan kanunlarda anlaşırlar!

1990 yılının elbette ki en önemli olayı, İRAN'la ateşkes imzalayan IRAK'ın Ağustos ayında birdenbire KUVEYT'e saldırıp işgal etmesiydi... IRAK, OSMANLI döneminden beri KUVEYT'in IRAK'la bir bütün olduğunu ve kendisine ait olduğunu iddia ediyordu. Dediği doğruydu, ancak IRAK ta dahil olmak üzere bölge kendisine değil, TÜRKİYE'ye aitti!

AMERİKA Suudi Arabistan'a asker ve silah yığmaya başladı. BATI ülkeleri ve ARAP devletleri de asker gönderdiler. Sadece LİBYA ve IRAK'tan çekinen ÜRDÜN, bu desteğin dışında kaldı. Kısa sürede bölgeye 500.000 asker ve yüzlerce uçak ile 2 uçak gemisi geldi. İki taraf ta saldırıya sıkı bir şekilde hazırlanmakta idi.

Nihayet 17 Ocak 1991'de AMERİKAN uçakları IRAK'ı bombalamaya başladı. IRAK üzerine tam 100.000 sorti yapıldı. 2. Dünya Harbi'nde ALMANYA'ya atılan bombalardan daha fazlası atıldı. 500.000 IRAKLI öldü en az 1.000.000 IRAKLI sakat kalacak şekilde yaralandı... ABD bu saldırılarda bazı nükleer ve kimyasal silahlar kullandı. Öyle ki, savaş sonrası ülkelerine dönen Amerikalı askerler esrarengiz biçimde hsatlandılar... Ama onlar sadece o silahlara dokunmuşlardı. Bir de üzerlerinde bomba patlıyanların Iraklıların halini düşünün!!.

Özal, sanki memlekette her şey yolunda imiş gibi Ceza Kanunu'nun 140, 141, 142, 163. maddelerini yürürlükten kaldırdı. 43.000 kişi tahliye oldu. Yerine yeni bir terör yasası getirdi ama onun da 8. Maddesini "Avrupa istiyor" diye ÇİLLER kaldırdı. (1995) Zaten bu maddeler de BATI'ya yaranmak için kalkmıştı.

Demirel ise muhalefetini gittikçe şiddetlendirdi. Hemen her konuşmasına "%21.75'le iktidar olunmaz" diyerek başlıyor, halkın tercihinin değiştiğini, en kısa zamanda bir erken seçime gidilmesi gerektiğini söylüyordu.

1991 yılının en önemli olayı, elbette ki 19 Ağustos'ta GARBAÇOV tatilde iken bir ayaklanma olması, Rusya Cumhurbaşkanı YELTSİN'in tank üzerine çıkarak ayaklanmayı bastırması oldu. Ancak bu olay GORBAÇOV'a sandalyesini kaybettirdi. SOVYETLER dağıldı, 15 SOVYET CUMHURİYETİ'nin birer birer bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ülke 22.5 milyon km. kareden 17.5 milyon km. kareye düştü. Bu kısma RUSYA FEDERASYONU dendi.

TÜRKİYE'de bazı "aydın"lar ilk defa KIRGIZİSTAN, KAZAKİSTAN, ÖZBEKİSTAN, TACİKİSTAN, TÜRKMENİSTAN adlarını duydular. Çoğu hâlâ LETONYA ve ESTONYA'nın birer TÜRK CUMHURİYETİ sayılacak kadar İGUR-TATAR nüfusu olduğunu bilmez. Çoğu "devlet adamı"mız TACİKİSTAN'ı, AFGANİSTAN'ı, MOĞOLİSTAN'ı TÜRK DEVLETİ saymaz. Halbuki TACİKLER, "Bizim dilimiz FARİSİ, özümüz TÜRKİ" derler. AFGANLAR RUSLAR'a karşı TÜRK BAYRAĞI altında savaştı. MOĞOLLAR feryat ediyor, "ÇİNLİLER ülkemizi sardı, ORHUN NEHRİ, ORHUN KİTABELERİ bizde, kandaşımız TÜRKLER nerede?" diye!..

Özal burada yerinde bir davranışla herkesten önce yeni bağımsız TÜRK cumhuriyetlerini tanıdı. Hepsinde elçilik açtı. Hatta yardımda bulundu. Ziyaretlerine gitti. Bilhassa BUHARA'da NAKŞİBENDİ'nin türbesini restore ettirmesi, çok puan topladı.

IRAK Savaşı'ndan sonra Bush Efendi "Yeni Dünya Düzeni" diye bir terane tutturdu!. SOĞUK SAVAŞ ta bitti ya, sözümona DÜNYA'ya BARIŞ ve HUZUR gelecek!.. Bizim enayiler buna hemen inandılar. TÜRKİYE'yi de bir "yükselen değerler" palavrası sardı. Buna göre "demokrasi, insan hakları, serbest pazar ekonomisi, özelleştirme, devlet fert için zihniyeti, barış" "yükselen değerler" idi, "sosyalizm, devletçilik, piyasa kontrolu" ise "alçalan değerler"!..

Bu arada KAN EMİCİ KAPİTALİZM ad değiştirmiş, ortaya PAZAR EKONOMİSİ maskesi ile çıkmıştı. Yani aptal politikacılarla cahil "aydın"larda KAPİTALİZM ve KOMÜNİZM gibi tepki çeken ideoloji ve sistemlerin ortadan kalktığı, yerine "yepyeni bir düzen" kuracak olan PAZAR EKONOMİSİ'nin geldiği düşüncesi yaratılmak isteniyordu.

Aslında muvaffak oldular da!.. Çünkü en hızlı SOLCULAR bile artık BATI ülkelerini KAPİTALİST-EMPERYALİST diye nitelendirmekten vazgeçtiler. Bu tabirler adeta sözlüklerden kalktı!..

Halbuki kendi de bir BATILI olan MARKS ve ENGELS, SOSYALİZM'i özellikle BATI toplumlarında KAPİTALİZM'in yarattığı sorunlara çözüm olarak ortaya atmışlardı!.. Ama BATI makyajını tazelemiş, bazı tavizlerle KAPİTALİZM'i kurtarmış, SOSYALİZM RUSYA'dan başka sadece EMPERYALİZM'in pençesi altında inliyen geri kalmış ülkelerde başarılı olmuştu...Şimdi SOSYALİZM de ortadan kalktığına göre KAPİTALİST-EMPERYALİST HIRİSTİYAN BATI'nın kendi sorunları çözülmediği gibi, önü de açılmıştı.

İşte BUSH Efendi'nin sözde "yeni dünya düzeni" hem BATI'nın kendi sorunlarını çözmeyi, hem de dünyaya barış getirmeyi amaçlıyordu...Bunun ne büyük palavra olduğu kısa zamanda görüldü. En başta terör bütün hızıyla devam etti!.. Hindistan Başbakanı Rajiv Gandi, o yıl anası gibi bir suikast sonucu öldürüldü.

Bu arada Demirel Efendi de adamlarını, çıktığı yurt gezilerinde "Kurtar bizi BABAA!" bağırttıyor, kendini iktidara hazırlıyordu! Demirel neyi, kimi, ne zaman kurtarmıştı ki, şimdi gelip kurtarsın?.. Bu adamın iş başında kaldığı her beş yıl içinde EKONOMİ çöküş noktasına gelip ihtilale yol açmamış mıydı?..

Ama MİLLET Özal'dan o kadar bıkmıştı ki, MENDERES'in tabiri ile yerine Demirel değil,"odun gelse seçecek"ti!.. Nitekim öyle oldu! Demirel "herkese iki anahtar, taban fiyat başkasınınkinden 5000 lira fazla" vaad ederek seçim propogandasını yürüttü. Ne var ki, bunlar DYP'yi 1.parti yaptı ama, tek başına iktidara yetmedi.

DYP %26, ANAP %21, SHP %18 oy aldı. RP, MÇP, İDP ittifak yaparak MECLİS'e girmeyi başardılar. Ecevit te DSP'yi 4. parti olarak MECLİS'e soktu.

Bu seçimlerde MANDACI İSMET'in KÜRTÇÜ oğlu ebleğ ERDAL da, PKK'nın gizli temsilcisi HEP ile ittifak yaparak, MECLİS'e 22 BÖLÜCÜ soktu. Bunlardan LEYLA ZANA ve HATİP DİCLE daha ilk gün KÜRTÇE yemin etmeye kalkarak olay çıkardılar.

SHP'nin belediyelerdeki inanılmaz yolsuzluk, mezhepçilik (27) ve kürtçülüğü bu partinin sadece iki yıl önce olan %28 oyunu, 10 puan düşürmüştü!..Bir de bundan kürtçülerin %3-4 oyunu düşün, "atatürk'ün partisi"nin gerçek halini görürsünüz.

İşte bu noktada bizim "2. DEMİREL DÖNEMİ" dediğimiz devre başladı...Aslında biraz önce ÖZAL devrindeki olayları kısaca nakletmemize rağmen, bu kısmın ÖZAL DÖNEMİ yazımızdan sonra bir kere daha okunmasında yarar vardır...

Demirel, bütün sabıkasına rağmen SHP ile koalisyon kurdu(1991)... "500 günde düzeltiriz" dediği EKONOMİ'yi daha da kötüye götürdü. "Üç ayda hallederiz" dediği anarşi daha da artı. Hükümet "HESAP SORACAĞIZ" iddiasıyla sözde ANAP dönemindeki yolsuzlukları ortaya çıkaracak ve cezalandıracaktı!.. Bir tek olaya bile el atmadılar. Üstelik MİLLİ EĞİTİM VAKFI yolsuzluğunu yapmış olan namussuzlar beraat etti. Demirel "Verdiysem, ben verdim, ne olmuş?" diyerek kitabına uydurulmuş olan suistimale bir de arka çıktı. Hele belediyelerde YOLSUZLUK İHTİSASI yapmış olan SHP'liler, BAKANLIK ve GENEL MÜDÜRLÜKLER'i de ele geçirince, gelen gideni arattı!

Bu hükümetin yaptığı ilk iş SHP'liler eliyle ESKİŞEHİR Cezaevi'ni boşaltmak oldu. Böylece azılı caniler, idamlık mahkumlar kolayca kaçabilecekleri, terörist eğitebilecekleri başka hapishanelere nakledildiler!

İkinci iş, "kedi olalı bir sıçan tutmuş" olan Özal'ın doğru yaptığı bir işi, bozmak oldu... Özal 1980 ihtilalinden sonra SSK ve Emekli Sandığı'nı iflastan kurtarmak için emeklilik yaşını ve prim günü sayısını yükseltmişti... Demirel bunu tekrar indirdi, erkekler için 25 yıl, kadınlar için 20 yıl yaptı! Çok değil, 3 yıl sonra SSK iflas etti, yanlış anlaşıldı. Bu sefer aynı partiden Çiller tekrar emeklilik yaşını yükseltmeye çalıştı!

Üçüncü iş yeteneksiz Kültür Bakanı Fikri Sağlar'ın "Yasaklara son, kitaplara özgürlük" şamatası idi... Bu herif bir kaç gün sonra define bulmuş gibi, Ankara'da bir Devlet Tiyatrosu'nun deposunda "yasak kitap" yakaladığını iddia edip, bunları tiyatronun bahçesine çıkardı, "özgürlüğe" kavuşturdu!.. Kasıla kasıla gazetecilere beyanat verdi...Bir süre sonra bir tiyatro sanatçısı dostumuzdan öğrendik ki, o "kurtarılan" kitaplar her DEVLET kurumunun birbirine gönderdiği "telefon rehberi, albüm, kurum dergisi, yıllık" gibi birikmiş ve konulacak yer bulunamadığından depoya kaldırılmış kitaplar imiş!.. Çıkarıldıkları bahçede bir kış kalmışlar. Üzerlerine kar yağmış. Zavallılar "kurtarıldıklarına" sevinemeden soğuktan ve rutubetten çürüyüp gitmişler!..

Demirel, seçime yanında bir bayan EKONOMİ profesörü ile, TANSU ÇİLLER ile girmişti. AMERİKAN PASAPORTLU bu hatunun kocası ÖZER Efendi başında olduğu İSTANBUL Bankası'nı batırmakla, halkı ve DEVLET'i milyarlarca zarar sokmakla ünlüydü. Ne var ki, hatun alımlı mı alımlı, hem de tuttuğunu koparır cinstendi. Demirel EKONOMİ'yi kıvıramıyacağını bildiği için ona teslim etti, tıpkı 1980'de Özal'a bıraktığı gibi!..

Ancak 1987'den beri üç seçim geçirmiş olan TÜRK EKONOMİSİ üç defa batmış durumdaydı. Öyle "serbest piyasa, serbest ithalat, serbest faiz" ile düzelecek gibi değildi. Hele KİTABİ bilgilerle bir yere varmak mümkün değildi. Mümkün olsa, BATI ekonomileri kendi sıkıntılarını aşarlardı. (28)

Demirel bu memlekete hep felaket getirmiştir!... Bu son iktidarı da ülkenin üzerine KABUS gibi çöktü...1992 yılı ihmal ve tedbirsizlikler yüzünden ağır kayıplarla geçti. Güneydoğu'da düşünülmeden yapılmış karakollara çığ düşmesi sonucu 103 er, 2 subay öldü. Sakarya'da bir askeri birliğin içme suyuna siyanür karıştırıldığı için 700 er hastalandı, az daha ölüyordu. Yine Jandarma Genel Komutanı'nın kahvesine fare zehiri kondu.. Diğer çığ vakalarında 200 vatandaş öldü. Zonguldak'ta grizu patlamasında 250 kişi öldü. Erzincan depreminde 500 kişi hayatını kaybetti. GALATA KÖPRÜSÜ yakıldı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan öldürüldü. MIT servis aracı saldırıya uğradı, iki görevli öldü, yedisi yaralandı.

Yurt dışında NEO-NAZİLER TÜRKLER'e saldırılarına devam ettiler, ev ve dükkan yakıp insanlarımızı dövdüler, yaraladılar, öldürdüler. Siyasi ve idari hiç bir tedbir alınmadı. Biz olsak, TÜRK gençlerini teşkilatlandırır hem bu bu DAZLAKLAR'a, hem de haraççı KÜRT BÖLÜCÜLER'e direnmelerini sağlardık. Elebaşlarını ajanlara vurdurur, merkezlerini "kaza"ya uğratırdık.

Kürt bölücüler NEVRUZ'u bahane ederek Güneydoğu'da ayaklanma teşebbüsünde bulundular. Çıkan olaylarda 28 kişi öldü, 100 kişi yaralandı. Kürtçü militanlar arasından DEVLET dairelerinde çalışan memur ve işçiler çıktı.

Kısa bir süre önce SİİRT valisi MUSTAFA MALAY "HÜKÜMET üyeleri arasında PKK militanlarının işe alınmasını istiyenler bulunduğunu" söyleyince, BAYINDIRLIK BAKANI ONUR KUMBARACIBAŞI tarafından "Ne biçim konuşuyorsun, terbiyesiz herif!" diye azarlandı!.. Çünkü o hainleri Bakanlık teşkilatına dolduran, bu onursuz herif idi!

Ağustos ayında PKK bu sefer Şırnak iline topla tüfekle saldırdı, şehri bir süre işgal etti. 100'den fazla insan öldü. Bunun üzerine Kuzey Irak'ta harekat yapıldı. Eylül ayında PKK Şemdinli'ye saldırdı, ancak 210 kişi kayıp verdi.

Bu arada karakol ve köy saldırıları devam etti. Şırnak'ta 29 er şehit edildi. PKK Bitlis'te bir köyde 29, diğerinde 55 kişiyi öldürdü. IRAK'a giren ordumuz 700 terörist yakaladı, Kasım ayında ise IRAK'ta 1800 terörist öldürüldü, 4500 terörist ele geçti. Kalanlar Talabani'nin kontrolündeki kampa ve BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'in sözde fakirler için kurduğu kampa sığındılar. Her ikisine de girilemedi.

Demirel ne yaptı?.. Bu yıl yaptığı en önemli şey, kendisini desteklemiş olan İNCİ BABA namlı KABADAYI'yı MECLİS'e getirmesiydi. Bu haraç toplamakla, ihalelere hile katmakla ünlü herif MECLİS koridorlarında dolaşıp el öptürdü de, kimse ses çıkaramadı. Nihayet MAFYA'nın desteklediği bir başbakanımız olmuş, MENDERES'in hayalleri gerçekleşmiş, AMERİKA'ya benzemiştik! İnci Baba bir süre sonra bir fedai tarafından vuruldu. Su testisi su yolunda kırılırmış!..

Yurt dışındaki gelişmeler BUSH'un "yeni dünya düzeni"nin BARIŞ ve HUZUR değil, DÜZENSİZLİK, SAVAŞ ve AÇLIK getirdiğini ortaya koydu! CEZAYİR'de seçimleri İSLAMİ SELAMET CEPHESİ kazandı, Ancak Fransa'nın baskısı ile yönetim seçimleri iptal etti. Bunun üzerine olaylar çıktı. Ülkede olağanüstü hal ilan edildi. Askerler idareye el koydu. (29) Ancak seçimi kazananlar pes etmediler. Silahlı mücadeleye başladılar. Devlet Başkanı BUDİAF bir süre sonra bir suikatle öldürüldü.

Eski YUGOSLAVYA parçalanmıştı. KATOLİK olduğu için BATI dünyası, bilhassa ALMANYA, HIRVATİSTAN ve SLOVENYA'ya hemen sahip çıktı. Ancak SIRPLAR'ın BOSNA-HERSEK'i MÜSLÜMANLAR'dan temizleyip SIRBİSTAN'a katma teşebbüslerine ses çıkarmadılar. SIRPLAR, BOŞNAKLAR'a saldırdı. Bir gün önce komşu olan kişiler şimdi MÜSLÜMANLAR'ı öldürüyor, kadınların ırzına geçiyor, hatta onları SIRPLAR için genelevlerde topluyorlardı!..

Bu savaşta 200.000 MÜSLÜMAN kadın, çocuk, yaşlı demeden öldürüldü, toplu mezarlara gömüldü, sağ kalanlara işkence edildi, toplama kamplarında aç bırakıldı. BATILI ZALİMLER uzun süre sadece seyrettiler!

Fırsat bu fırsattır, diyen ERMENİLER önce KARABAĞ'a saldırdılar, sonra İRAN sınırına kadar inip iki bölgeyi birleştirdiler. Böylece AZERBEYCAN topraklarının %29'si ERMENİ işgali altına girdi. Sözde "müslüman" İRAN, bu savaşta ERMENİSTAN'ı destekledi! Çünkü ELÇİBEY'in GÜNEY AZERBEYCAN dediği kendi bölgesinde 17 milyon AZERİ vardı. KUZEY İRAN'ın hemen tamamı TÜRK'tü!.. Bölgenin kendisinden kopması ihtimali vardı!

AFGANİSTAN'da RUSLAR'ın çekilmesinden sonra birbirleriyle çatışmaya başlıyan mücahit grupların mücadelesi şiddetlendi. Devlet Başkanı NECİBULLAH istifa edip BİRLEŞMİŞ MİLLETLER binasına sığındı. 1996'da TALİBANLAR tarafından öldürülünceye kadar da orada hapis hayatı yaşadı.

BUSH'un "barış" hayalleri kendi ülkesinde bile varlığını sürdüremedi. 1992 yılında bir zenciyi öldüresiye dövmekten sanık 4 polis beraat edince, zenciler ayaklandılar. Los Angeles şehrini 3 gün süreyle yakıp yıkıp yağma ettiler, 9 kişi öldü, 138 kişi yaralandı. Olaylar diğer şehirlere de yayıldı, günlerce ABD'de anarşi ve terör hakim oldu, 30 kişi öldü, en az 100 kişi yaralandı. Milyarlarca dolarlık zarar meydana geldi.

SOMALİ'de Devlet Başkanı'nın kaçmasından sonra iki gruba bölünen halk birbiriyle vuruşmaya başladı. Ülkenin zaten çok zayıf olan ekonomisi tamamen çöktü. Hiç bir geçim yolu olmayan, maaş alamıyan insanlar ülkenin tesislerini söküp satmaya başladılar. Bu meyanda telefon direkleri, telleri bile söküldü, hurda olarak satıldı. Açlık inanılmaz boyutlara ulaştı. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, daha doğrusu AMERİKA, bu MÜSLÜMAN ülkeye de müdahale kararı aldı.

Müşterek bir ordu SOMALİ'ye çıktı, liderleri yakalamaya çalıştı, ancak AFRİKALI "VAHŞİLER" bir defa daha AMERİKA'ya mağlubiyeti tattırdılar. Sonunda birlikler SOMALİ'den çekildi. Ülke çeşitli BATILI ülkelerin desteklediği iki liderin eline, ve kaderine terkedildi.

AZERBEYCAN'da seçimleri TÜRKİYE ve ATATÜRK hayranı EBULFEZ ELÇİBEY kazandı. Ancak bir süre sonra HAYDAR ALİYEV tarafından devrildi. HAYDAR ALİYEV, SOVYET zamanında POLİTBÜRO'ya seçilen TEK TÜRK asıllı komünist idi!..Elçibey bize dosttu, şair ruhlu idi, ama Aliyev gerçek bir DEVLET ADAMI olarak o göreve daha layıktı.

ÇEKOSLOVAKYA devleti anlaşarak ÇEKYA ve SLOVAKYA diye ikiye bölündü. GÜRCİSTAN Devlet Başkanı Gamsakurdiya ülkeyi terketmek zorunda kaldı, bir süre sonra yerine Edvard Şvardzaneke geldi. GÜRCİSTAN'da ABHAZYA, GÜNEY OSETYA ve ACARİSTAN bölgesindeki MÜSLÜMANLAR Gürcüler'den ayrılmak istediler. Ordu birlikleri ABAZALAR ile çatışmaya başladı. OSETYA'da da olaylar çıktı.

TÜRKİYE için büyük ehemmiyet arzeden MAASTRİCHT ANLAŞMASI imzalandı. İmzalayan ülkelerde REFERANDUM'a sunuldu. AVRUPA TOPLULUĞU adını AVRUPA (SİYASİ) BİRLİĞİ'ne çeviren, ve böylece ülkelerin EGEMENLİK haklarını büyük ölçüde ellerinden alan bu anlaşmayı DANİMARKA halkı gururuna yediremedi ve imzalamadı. Eski düşmanı ALMANYA ile birlikte AVRUPA'ya hakim olmak isteyen FRANSA'da ise halk anlaşmayı kabul etti, ancak %50 ile!.. Yani orada bile halkın yarısı bu işe taraftar değildi!(30)

Bu arada SHP'nin başındaki ebleğ ERDAL, yaptığı hatayı anladığı için hiç değilse çekilmesini bildi. Yerini Murat KARAYALÇIN'a bıraktı. (31)

1993 yılının önemli olayı ÖZAL'ın ölmesi idi. 21 Nisan'da öldü, 24 Nisan'da toprağa verildi... Bu tarihe kadar olan önemli İÇ ve DIŞ olayları ÖZAL DÖNEMİ yazımızda daha detaylı verdik.

Demirel de Özal'ı taklit edip "düzeltirim" iddiasıyla İKTİDAR olmasına rağmen, görevi bırakıp SORUMSUZ Cumhurbaşkanlığı makamına kaçtı. (32) Böylece Demirel’in hayatındaki 3.dönem de bitmiş oldu….

Yerini Tansu Çiller'e bıraktı, böylece “BABA” sıfatıyla Baş köşeye kuruldu. Geçmiş günahları nedense hemen en sert muhalifleri tarafından bile unutuldu. Üstelik bir de yımaz “atatürkçü ve laik” kesildi başımıza!… Ama bundan sonraki gelişmelerideki Sorumluluğu ortadan kalkmadı… Bizce kalkmayacak !.. Ta ki, DEVLET'in yakasını bırakıncaya kadar!..

Çiller’in devam ettiği DYP-SHP koalisyonu 1994 5 Nisan’ında büyük bir devalüasyona gitmek zorunda kaldı. Bu Demirel’in 1980 hükümetinde Özal’la birlikte aldığı 24 Ocak Kararları’nın bir işe yaramadığının delili idi.

O tarihte mevcut olan ve 1987'den beri artarak gelen ENFLASYON, YATIRIMLARIN DURMASI, YOLSUZLUK, DIŞA BAĞIMLILIK, FAİZ, NÜKLEER SANTRAL, DOĞAL GAZ, KIBRIS, EGE, IRAK, ÇEKİÇ GÜÇ, MÜSLÜMAN ÜLKELERLE İLİŞKİLER gibi son derece önemli konular yeni hükümetlerin başına kaldı. (33)

Bütün bu haltları karıştırmış sorumlulardan ÖZAL mezarında hesap verip kıvranırken, henüz o aşamaya gelmemiş Demirel, Cumhurbaşkanı olmanın verdiği rehavetle bol bol geriniyor, bol bol iç ve dış seyyahate çıkıyordu!... Hırslı Ispartalı'nın bir tek amacı vardı: GÜNDEMDEN DÜŞMEMEK!.. Adını unutturmamak için olur olmaz yerlerde temel atma törenlerine, açılışlara katılıyor, kendine has o bozuk TÜRKÇE'si ile sözüm ona vecizeler yumurtluyordu!.. Herif neredeyse alafranga helâ açılışı bile yapacak, orada bile nutuk atacaktı.

Kırdığı potlar, devirdiği çamlar saymakla bitmez... SHP'ye teslim edip mahvına göz yumduğu SSK'yı, ADALET mekanizmasını mı ele alalım?..(34) Yoksa PKK'dan beter bölücülük aracı olan MEMUR SENDİKALARI'nı mı?.. Yazmakla bitmez!.. (35) Ama bir kaç tanesini yazmazsak, içimiz rahat etmiyecek...

Bu herif ikide birde "BEEEN Devlet Başkanı olarak.... BEEN Devlet'in başı olarak... " deyip duruyor!.. Ulan, sen hiç bu DEVLET'i kurmuş, 15 yıl tereddütsüz, rakipsiz CUMHURBAŞKANI olmuş, öldüğünde bütün MİLLET'I ardından ağlatmış rahmetli ATATÜRK'ün hiç "BEEEN" dediğini duydun mu?..Hiç mevkiini karşısındakine hatırlatmak ihtiyacı duyduğuna rastladın mı?..

O, MİLLET'inin ayağına gitmeyi bir görev bilirdi. Senin Dinar'da yaptığın gibi (1995,1996), "BEEN Cumhurbaşkanı olarak buraya geldim, size bunu BEEN söylüyorum" deyip, bunu bir "lütuf" gibi göstermezdi!.. O, "MİLLET bir hatamız varsa, bize göstersin, bizi ikaz etsin" diyecek kadar MÜTEVAZI idi!.. Senin hiç bir halt etmediği halde kasıldığın gibi kasılmazdı!

ATATÜRK'ün en büyük vecizelerinden biri, "BİR DEVLET ADAMI, KERAMETİ KENDİNDE GÖRMEYE BAŞLADI MI, DEVLET ADAMLIĞINI BİTİRDİ DEMEKTİR" ifadesidir!.. İşte İSMET'in, MENDERES'in, DEMİREL'in ve ÖZAL'ın bütün başarısızlıkların temelinde bu MEGALOMANİ yatar... Biz onun için ATATÜRK'ün GÜCÜNÜ MİLLETTEN ALMA ilkesine ayrı bir bölüm tahsis ettik.

Sonra günün birinde Demirel, "Şu KARMA EKONOMİ'nin belini kıramadık, gitti" dedi!.. (1996) Hemen aklımıza "Kır belini Alı Dayı, kır belini, kır!" türküsü geldi!..

Neyin belini kırıyorsun DEMİREL D-AYI?.. Senin yıllardır kuyruğunda dolandığın AMERİKA bile 1993 yılında yayınladığı resmi DEVLET broşüründe kendisini KARMA EKONOMİ diye tanımlamış!.. (Bakınız:DEVLETÇİLİK yazısına İngilizce Ek - KENDİ AĞIZLARINDAN SERBEST PİYASA PALAVRASI) Dünyada hâlâ KARMA EKONOMİ olmayan hangi ülke var?..Üstelik bunlardan ALMANYA'da bütün BELEDİYE mıntıkalarında TOPRAK DEVLET'in... HOLLANDA'da ise hem TOPRAK hem de BİNALAR DEVLET'in!..İngiltere'de sahillerin 3/4'ü Kraliçe'nin!.. Yani devletin!.. Hepsi vatandaşa ancak KİRA ile verilir!.. Sen söyle bakalım, en son ne zaman EKONOMİ üzerine bir eser okudun da, böyle ahkam kesiyorsun?

Adamın DİL'i bozuk, EKONOMİ'si bozuk ta, TARİH'i mi doğru?.. 1996'da büyük tantana ile TACİKİSTAN'dan ENVER PAŞA'nın naşını TÜRKİYE'ye naklettirirken, "ENVER PAŞA'yı sürgünden kurtardık" demez mi?..(1997)

Yahu, ne sürgünü?.. PAŞA'yı oraya kim sürgün etmiş?.. ENVER PAŞA, OSMANLI DEVLETİ'ni batırınca, MİLLİ MÜCADELE'de de görev alamayınca; ORTA ASYA TÜRKLERİ'ni kurtarmaya gitmiş, TACİKLER'İ TÜRKLEŞTİRMİŞ; İSLAM'ı ve TÜRKLER'i RUS işalinden kurtarmak için canını ortaya atarak savaşmış, bu yüzden de bütün hata ve kusurlarına rağmen HAKK'ın rızasiyle ŞEHADET mertebesine ulaşmış bir zat!..

Üstelik bütün ORTA ASYA MÜSLÜMANLARI tarafından YATIR sayılır, türbesini her yıl binlerce kişi ziyaret ederdi. Şimdi sen kemiklerini alıp getirince, TÜRKİYE ile ORTA ASYA arasındaki önemli bir bağı kopartmış oldun. Bir de adamların toprağına "sürgün diyarı" diye hakaret ettin. TACİKİSTAN'ı zaten TÜRK CUMHURİYETİ saymıyordun, ama iyice dışladın!.. Tuh sana!..

Hülasa-yı kelâm, DEMİREL bir YANLIŞLIKLAR ABİDESİ'dir!.. Öyle geldi, öyle ölüp gidecek... Hayatında bir tek işi SAMİMİYET'le, GÖNÜLDEN İNANARAK yapmadı. Hiç bir MESELE'ye DOĞRU TEŞHİS koymadı, DOĞRU TEDAVİ uygulamadı... DEMİREL bütün hayatı boyunca sadece KENDİSİ için yaşadı. Bu uğurda MASON oldu, MASON'luğu reddetti. MÜSLÜMAN oldu, LAİK oldu, MİLLİYETÇİ oldu, EVRENSEL oldu, AMERİKANCI oldu, döndü RUSCU olmak istedi, olamadı, devrildi... Döndü, BATICI oldu, ORTAK PAZARCI oldu, SERBEST PAZARCI oldu… hatta 1993 sonrası ATATÜRKÇÜ bile oldu!... Hani bir dönem daha CUMHURBAŞKANI kalacağını bilse, HIRİSTİYAN bile olurdu!

Bu lafı rastgele söylemedik... Bir seferinde bu adam AMERİKA'nın baskısı altında AZERBEYCAN'ı işgal etmiş olan ERMENİSTAN'a yardım gönderebilmek için, "komşusu açken tok yatan BİZDEN değildir" hadisini çarpıtacak kadar alçalmıştı!..(1995)

Eğer açları doyurmaya o kadar meraklıysan, önce yakınlarının ziftlenmesini önle; sonra da kendi ülkenden, MÜSLÜMANLAR'dan başla, MAZLUMLAR'la devam et!.. ZALİMLER'e yardım eden ZÜLM'e istirak etmiş olur, asıl o zaman BİZDEN DEĞİL'dir!

DEMiREL, bu çarpık özellikleri ile politikaya kazık kakarak, 35 YIL başta kalmayı başardı. Böylece SULTAN ABDÜLHAMİD'den fazla saltanat sürdü, hem de DEMOKRASİ'yi kimselere bırakmadan!.. Onu aşan bir tek padişah KANUNSUZ SÜLEYMAN'ın 46 yıllık rekorunu kırmış olan MANDACI İSMET vardır. O da, CHP'nin başında 49 YIL kalmıştı!..

DEMİREL ülkeye MENDERES'ten daha zararlar vermiştir. Bu konuda İSMET ile yarışır. İSMET'in avantajı (!), ölüp gitmesine rağmen HABİS RUH'unun ve ZİHNİYET'inin hâlâ MEMLEKET'te hüküm sürüyor olmasıdır, hem de "atatürkçülük" sanılarak!.. Tek tesellimiz şu ki, DEMİREL ölüp gittiğinde ardında bir tümsek topraktan başka bir şey kalmıyacaktır.

***

> İÇİNDEKİLER< > DEMİREL DÖNEMİ - AÇIKLAMALAR < > DEMİREL DÖNEMİ - AÇIKLAMALAR-2 <