ÖZAL DÖNEMİ - 2

1989 seçimlerinin Özal için hezimetle sonuçlandığını belirtmiştik… Halbuki Özal, bu seçimlerde olmadık teknik ve taktiklere başvurmuştu. Mesela elleri ayakları bağlı bir adamın görüldüğü resmi, gazete ilanı olarak vermiş, altına şöyle yazmıştı:"Böyle bir Belediye Başkanı istemiyorsanız ANAP'a oy verin!"..

Sonra gazetecilere "Elbette kendi partimizin belediyelerine daha fazla para vereceğiz" diye açıklama yapmıştı!.. Böylece partilerin vatandaşı "bizden-bizden değil" diye ikiye ayırması, yani MİLLET'e değil, PARTİ'ye hizmet ettiğinin ilk defa açıkça ifade edildiğini duymuş olduk!.. Bu tarihten sonra bu ayırım hızla arttı. (19)

Ama nedense TÜRK seçmeni bu sefer yanlış ata oynamıştı!.. Kurtarıcı diye öne çıkardığı SHP, bu seçimde ele geçirdiği belediyelerde hem inanılmaz yolsuzluklara girişecek, hem de KÜRTÇÜLÜK-ALEVİCİLİK güderek halkı ikiyi bölecekti!.. MANDACI, SOYU BELİRSİZ İSMET'in EBLEĞ oğlu ERDAL da KÜRTÇÜ olup çıkacaktı!..Aynı yıl 1 Mayıs gösterisi düzenlenmeye kalkışılacak ve teröristler şehir sokaklarında boy göstermeye başlıyacaklardı. (20)

Yurt dışında ise önemli olaylar vardı... Çin'de öğrenciler UYGUR kökenli bir TÜRK'ün önderliğinde Tiannamen Meydanı'nda "daha fazla demokrasi" için gösterilere başladılar. 4 Haziran günü askerler öğrencilerin üzerine ateş açtılar. 2600 kişinin öldüğü, 10.000 kadar öğrencinin de yararlandığı belirtildi... Yine aynı günlerde ÖZBEKİSTAN'da MESKETLER saldırıya uğradı. 100 kişi öldü, 1000 kişi de yaralandı. Bu MESKETLER, STALİN tarafından 1944 yılında GÜRCİSTAN'daki yurtlarından buraya sürülmüşlerdi.

BULGARİSTAN, başa çıkamadığı TÜRKLER'e zorunlu pasaport vererek ve bütün malları ellerinden alarak TÜRKİYE'ye göndermeye başladı. Neticede TÜRKLER büyük gruplar halinde TÜRKİYE'ye göç etmeye başladılar. Yüzbinlerce TÜRK, sanki yeni bir BALKAN SAVAŞI ve BULGAR MEZALİMİ çıkmış gibi TÜRKİYE'ye aktı!.. Özal şaşırdı... Ama ALLAH'ı var, bir-iki boş söz gevelemesine rağmen, bu göç edenlere kucak açtı. Zaten açması gerekirdi ya, yine de davranışıyla puan topladı.

ALLAH ALLAH!.. Durup dururken Özal'daki bu tavır değişikliği niye, diye düşünmeden edemedik... Yani KIBRISLI TÜRKLER'e hava atarken, AZERİLER'e sırtını dönerken, BULGARİSTANLI TÜRKLER'e bu muhabbet nereden?..

Bir kısmının samimi olduğuna inanmakla beraber, büyük kısmının POPÜLİST bir OY toplama gösterisi olduğuna inanmamıza yol açan pek çok husus vardı. Mesela ÖZAL Efendi, önce "BULGARİSTAN'da ne kadar TÜRK varsa, hepsini alırız!" demesine rağmen, sonradan gelenlerin ardı arkasının kesilmediğini görünce, "E, yeter artık, gelmeyin" diye rest çekti! Bulgarlar'a, önce "Kodum mu kıç üstü oturturum!" diye posta atarken, sonra "2000 yılında 70 milyon olacağız" diyerek boks maçını ileri bir tarihe attı!.. Şu politikacıların çenesi ne kadar düşük oluyor YARABBİ!.. Dillerinin altına BAKLA koymak lâzım!

Bir süre sonra "TÜRKLER'i assimile etme" plânını uygulamaya koyan TUDOR JİSKOV, 35 yıldır yürüttüğü Devlet Başkanlığı görevinden alındı. Göçmen akışı durdu, hatta zaman içinde gelenlerden dönenler bile oldu.

4 Haziran'da HÜMEYNİ öldü... 10 yıl önce sürgünde bulunduğu FRANSA'dan, uzaktan kumandalı bir ayaklanmayı idare ederek ŞAH RIZA PEHLEVİ'nin kaçmasına sebep olan, İRAN'da bir MOLLALAR DEVLETİ kuran HÜMEYNİ'nin cenazesi de bir olay oldu. Kefeninden parça koparmak istiyenler hücum edince, ceset çırılçıplak yerlere yuvarlandı, bir rezalet oldu.

ARJANTİN'de EL-TURCO diye bilinen MENEM Devlet Başkanı seçildi. POLONYA'da ilk defa komünist olmayan biri, gazeteci TADEUSZ MAZOWİECKİ cumhurbaşkanı seçildi. MACARİSTAN sınırlarını açtı. 10 Ekim'de Macar komünist Partisi kendini feshetti. Hemen arkasından ÇEKOSLOVAKYA'da komünist yönetim toptan istifa edip, reform yapılmasını isteyenlere yer açtı. ROMANYA'yı 25 yıldır idare eden ÇAVUÇEŞKU son seçimi kazanmasından kısa bir süre sonra, halk ayaklanması ile devrildi ve karısı ile birlikte idam edildi... Yalnız sonradan öğrenildi ki, bu diktatörün düşürülmesinin arkasında Amerika vardır... Çünkü Romanya Batı'dan borç almayan ender ülkelerden biriydi!..

EVREN'in süresinin dolması üzerine Özal Cumhurbaşkanlığına aday oldu, ve 3. turda seçildi. (21) Yeni hükümeti onun sözünden çıkmayan Yıldırım AKBULUT kurdu.

1989 yılının Masım ayında önemli BERLİN DUVARI'nın yıkıldı... Bu olay aslında DOĞU BLOĞU'nun çöküşünü simgeliyordu. DOĞU BLOĞU'nun çökmesi demek, DÜNYA'da İKİ SÜPER GÜÇ üzerine kurulmuş olan DENGE'nin bozulması demekti. Bu da yeni KARIŞIKLIK ve ÇALKANTILAR'a yol açacaktı.

Aralık ayında son 50 yılın belki en önemli olayı cereyan etti. Ancak gözlerini sansasyonel olaylara dikmiş BASIN ile DÜNYA'dan habersiz POLİTİKACILAR gene farketmediler...ABD Başkanı BUSH ile SOVYET lideri GORBAÇOV, MALTA'da buluştu ve SOĞUK SAVAŞ'ın bittiğini ilan ettiler!.. Aslında GORBAÇOV toplantıda ABD'ye asla saldırmıyacağına dair teminat vermiş, DOĞU AVRUPA, KAFKASYA ve ORTA ASYA cumhuriyetleri üzerindeki baskıları kaldıracağını, ABD'nin kendi bölgesindeki faaliyetlerine karışmıyacağını belirtmiş; karşılığında RUSYA'da yapacağı reformlar için yardım sözü almıştı. AMERİKA'nın sözüne ne kadar güvenilirse!..(22)

Nitekim 10 gün sonra ABD PANAMA'yı işgal edip DEVLET BAŞKANI NORİEGA'yı yakalamaya çalıştı. Bir süre sonra bir elçiliğe sığınan NORİEGA'yı baskıyla aldı ve AMERİKA'ya kaçırdı. Kendisini uyuşturucu kaçakçılığından yargılayıp mahkum etti, hapse attı... Aslında önceleri Amerika'nın adamı olan Noriega, son zamanlarda efendisine fazla kafa tutmaya başlamıştı!.. Tıpkı ilerde Taliban örgütünün ve Bin Ladin'in yapacağı gibi!..

1990 yılında "yolsuzlukla mücadele" teraneleriyle ortaya çıkan SHP'nin asıl kendisinin HIRSIZ olduğu ortaya çıktı!.. İŞKİ skandalı ortalığı karıştırdı. S.H.P olan partinin adı SÜREKLİ HIRSIZLIKLAR PARTİSİ olarak anılmaya başladı.

SHP'nin ihaneti burada da bitmedi... İstanbul Belediye Başkanı, hem de profesör, Nurettin Sözen adlı soysuz, Hükümet'i sarsmak için işçileri adeta kışkırttı. Belediye başkanlarının desteğini alan çöpçüler İstanbul, greve gitti. Grevler diğer şehirlere de yayıldı... Böyle bir grevle TÜRKİYE 1980 yılından beri ilk defa karşılaşıyordu. Sözen, elinde yeterli para olmamasına rağmen, çöpçülere astronomik zamlar yaptı. Tabii diğer SHP'li belediyeler de aynı uygulamaya girdiler. Böylece bir çöpçü, BEYİN AMELİYATI yapan PROF. DOKTOR'dan daha fazla para alır oldu!... ASKERİ İDARE'nin 1980'de binbir zorlukla kurduğu MEMUR-İŞÇİ maaş-ücret dengesi bozuldu. Eğitimsizliğe, ehliyetsizliğe, vasıfsızlığa prim verilmiş oldu!..

Bu zam kıstas alındığı için bütün diğer DEVLET kurumları da benzer zamlar yapmak zorunda kaldılar. Ülkenin hem ekonomisi, hem de idari mekanizması tamiri zor şekilde zarar gördü.

1990 yılındaki en önemli olay İRAN'la ateşkes imzalayan IRAK'ın Ağustos ayında birdenbire KUVEYT'e saldırıp işgal etmesiydi... IRAK, OSMANLI döneminden beri KUVEYT'in IRAK'la bir bütün olduğunu ve kendisine ait olduğunu iddia ediyordu. Dediği doğruydu, ancak IRAK ta dahil olmak üzere bölge kendisine değil, TÜRKİYE'ye aitti!

1. Cihan Harbi'nden sonra ARABİSTAN'da kurulan bütün devletler gibi KUVEYT te "göstermelik" idi. Sözde bağımsız olmasına rağmen her bakımdan İNGİLTERE'ye bağlıydı. Elbette PETROL şirketleri vasıtasıyla ABD'nin de büyük menfaati vardı.

İşgale bütün dünya tepki gösterdi!.. Nedense AMERİKA'nın GRANADA, HONDURAS, NİKARAGUA ve PANAMA'ya müdahale ve işgallerine ses çıkarmayan "hür dünya", IRAK'ın uydu bir devleti işgalinde aslan kesilmişti!.. Tabii bu yaygaraya Özal da katıldı. Abisinin arkasına saklanıp mahallenin haşarı çocuklarına kafa tutan velet gibi, BUSH ne derse bizimki hemen ertesi günü daha sertini söylemeye başladı. Böylece durup dururken SADDAM gibi güçlü bir lideri TÜRKİYE'ye düşman etti!..

KUVEYT'in petrol zengini şeyhi tasını tarağını toplayıp daha ilk gün kaçmıştı. IRAK askerleri hemen bütün KUVEYT'i işgal ettiler. Bu arada sarayı, zengin konakları ve bankaları yağmaladılar. KUVEYT servetinin büyük bir kısmını IRAK'a naklettiler. KUVEYT'te çalışmakta olan bütün yabancılar perişan bir halde TÜRKİYE'ye sığındı. Buradan da ülkelerine gönderildi. Aslında tepki gösterilmesi gereken tek durum, bu idi. Özal,"Bu bir İnsanlık dramıdır" derken, haklıydı... Ancak ne o, ne de ondan sonra gelenler IRAK'a savaş sonrası uygulanan ambargoda milyonlarca çoluk-cocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek ölmesine rağmen, bunu "insanlık dramı" olarak değerlendirmiyeceklerdi!

AMERİKA Suudi Arabistan'a asker ve silah yığmaya başladı. BATI ülkeleri ve ARAP devletleri de asker gönderdiler. Sadece LİBYA ve IRAK'tan çekinen ÜRDÜN, bu desteğin dışında kaldı. Kısa sürede bölgeye 500.000 asker ve yüzlerce uçak ile 2 uçak gemisi geldi. İki taraf ta saldırıya sıkı bir şekilde hazırlanmakta idi.

Bu sırada medya TÜRKİYE'de bir panik havası yaşattı. Savaşa girmeden savaş görmüş kadar milleti yıprattı. IRAK'ın füzelerinden, kimyevi silahlarından halkı öyle korkuttu ki, insanlar ANKARA'da bile rahat uyuyamaz oldu. Bu baskılar yüzünden Özal, çok istemesine rağmen KÖRFEZ'e asker gönderemedi.

Gönderseydik, iyi olurdu... Çünkü zaten IRAK'ı kendimize düşman etmiştik. Hiç değilse karşısında yer alır, BATILI ülkelerin bilhassa AMERİKA'nın son savaş teknolojisi hakkında bilgi edinirdik... Hatta kuzeyden girip sonradan başımıza dert olan Musul-Kerkük meselesini bile halledebilirdik.

Nihayet 17 Ocak 1991'de AMERİKAN uçakları IRAK'ı bombalamaya başladı...(23) Aslında Yılbaşı Günü DOLUNAY olmasaydı, IRAK saldıracaktı ve AMERİKAN askerlerini eğlenirken bastıracaktı!..Ama İLAHİ TAKDİR böyle tecelli etti, AMERİKA ayın küçülmesini bekledi ve 17 Ocak'ta saldırdı... IRAK üzerine tam 100.000 sorti yapıldı. 2. Dünya Harbi'nde ALMANYA'ya atılan bombalardan daha fazlası atıldı. 500.000 IRAKLI öldü en az 1.000.000 IRAKLI sakat kalacak şekilde yaralandı...

Bu savaşın bir enteresan yönü de, BAĞDAT ve SUUDİ ARABİSTAN'da tesisat kurmuş CNN televizyonu vasıtasıyla NAKLEN YAYINLANAN ilk SAVAŞ olmasıydı. Bu suretle uçakların iniş kalkışını, bombaların düşüşünü, yaralanan ölen insanları, teslim olan askerleri anında görme imkanını bulduk. Ancak rakamlar BATILILAR'ın gayreti ile MEDYA'dan gizlendi. SADDAM canavar, BUSH kurtarıcı melek olarak gösterildi.

Savaş sırasında AMERİKA'nın son derece üstün teknolojiye sahip HAVA KUVVETLERİ'ni ve ROKETLER'ini engelliyemeyen IRAK, iki enteresan girişimde bulundu. Birisi RUS yapısı füzelerini İSRAİL'e de atmasıydı... Amacı İSRAİL'i de savaşa sokmak ve böylece ARAP DEVLETLERİ'nin BATI'ya cephe almasını, hatta savaşa girmesini sağlamaktı. Ancak oyunu farkeden AMERİKA, İSRAİL'i savaş sonrasında memnun edeceğini söyliyerek yatıştırdı. YAHUDİLER 15 milyar dolara fit olup, dişlerini gıcırdatmakla yetindiler.

IRAK'ın ikinci girişimi, havalandıramadığı uçaklarını bombardımandan korumak için eski düşmanı İRAN'a göndermesiydi!..Buna hem İRAN, hem BATILILAR çok şaşırdılar, ama yapacak bir şey yoktu.

Aslında IRAK hatalı davranmıştı. Amacı eğer İSRAİL'i savaşa sokmak idiyse, yapması gereken uçaklarını İRAN'a değil, ÜRDÜN'e göndermekti!.. Böyle bir durum önce ÜRDÜN'ü savaş içine çekecek, sonra da bütün ARAP ülkeleri BATI'ya cephe alacaktı. Ama dedik ya, İLAHİ TAKDİR!

AMERİKA bütün bu bombardımana rağmen IRAK'ı yenemedi!.. Çünkü KARA SAVAŞI yapmaya korktu. KUVEYT'e girip oradaki IRAKLI askerleri esir aldıktan sonra IRAK sınırında durdu, ilerliyemedi. Bu arada IRAK'ın AMERİKA'yı BATI'dan aldığı ŞİŞME LASTİKTEN TANK, TOP gibi sahte silahlarla aldattığı ortaya çıktı. AMERİKA hiç bir zaman SADDAM'ın komuta merkezini bulamadı. Sarayını, bakanlıkları bombalamasına, hatta bazı sığınaklara tesir edecek bombalar atmasına rağmen, IRAK KOMUTA KADEMESİ ve MUHAFIZ ORDUSU hiç zarar görmedi.

AMERİKA KUVEYT'i ele geçirince harekatı durdurdu. Ancak BUSH, kendisine kafa tutan SADDAM'ı devirmeyi şahsi bir mesele haline getirmişti. Bunun için IRAK'ın kuzeyinde KÜRTLER'i ve güneyinde ŞİİLER'i SADDAM'a karşı ayaklandırdı!

O zaman görüldü ki, SADDAM dimdik ayakta!.. Fırsattan istifade edip bağımsız olacaklarını sanan KÜRTLER, bir haftada IRAK askerlerine yenildiler. Panik halinde TÜRKİYE ve İRAN'a sığındılar. Güneydeki ŞİİLER de aynı akıbete uğradı. Perişan halde kaçıp bataklıktaki adacıklarda toplandılar.

Bu olay TÜRKİYE'nin ikinci bir KÜRT göçüne maruz kalmasına yol açtı. Birincisinde ağzımız yanmıştı. Ama akıllanmamıştık. Dış politikada ne kadar "insancıl" olduğumuz propogandasını yapacağımızı düşünürken, içerde karşılaşacağımız sorunları düşünmemiştik!

TÜRKİYE'ye 300.000, İRAN'a 700.000 mülteci gittiği belirtildi. (24) Bu kişiler silahlarını sınıra gömerek girdiler. Aralarına TERÖRİSTLER de karıştı. Üstelik TÜRK yöneticiler, ilk göçten ders almadıkları için, aile reislerini muhatap aldılar. Böylece KÜRTLER kendi içlerinde aleyhimize teşkilatlanmış oldu! Halbuki yapılması gereken sivri, elebaşı gibi kişileri gruptan ayırıp her 50-100 kişinin başına bir TÜRK sorumlu vermekti. Böylece hem bu güruh disiplin altına alınmış olur, hem biraz edep-erkan-itaat öğrenir, hem de TÜRKİYE aleyhindeki faaliyetleri kontrol altına alınmış olurdu.

İşin ibret verici yanı da, dışardan sözde KÜRTLER'e yardım diye gelen hemen bütün yiyeceklerin "tarihi geçmiş" hatta bozulmuş olması idi!..BATILI ülkeler TÜRKİYE'yi çöplük gibi kullanıp bütün bu bozuk gıdaları göndermişler, biz de onları atamadığımız gibi bir de depolamak durumunda kalmıştık!..

O günlerde FRANSA Cumhurbaşkanı'nın karısı, bir Kürt gencinin metresi Bayan MİTTERAND, TÜRKİYE'ye gelip sığınmacılarla gizli toplantılar yaptı. Onları TÜRKİYE aleyhine kışkırttı. Kıçını yıkamasını bilmeyen bu herifler de, sanki IRAK'taki hayatları çok daha iyi imiş gibi, TÜRKİYE'de yaşadıkları şartlardan şikayet ettiler.

Bu arada BATILI MEDYA ülkemizde fink atıyor, ve KIZILHAÇ'ın, uyduruk kuruluşların yardımlarını yayınlıyor, gariban KIZILAY'ın gerçek yardımlarını gözlerden saklıyordu!.. Yurt dışında TÜRKİYE'nin gösterdiği insanlık değil, Kürtler'in nankörlükleri yayınlandı. Üstüne üstlük kural tanımaz bu Kürtler'i yiyecek yardımında sıraya sokmak, yağmayı önlemek için biraz sert davranan askerlerimizin fotoğraflarını basılarak aleyhimize "barbar TÜRKLER" diye PROPOGANDA yapıyordu!..Ne Özal Efendi'nin, ne muhalefetin, ne de bürokratların bu iğrenç gelişmeye karşı aldığı bir tedbir yoktu.

Sadece bir kişi, evet, sadece ERTÜRK YÖNDEM yaptığı PERDE ARKASI programında BATILI KAPİTALİST ZALİMLER'in gönderdiği bozuk yiyecekleri teşhir ediyor, KIZILAY'ın yardımlarını ekrana getiriyor ve KÜRTLER'I tekmeleyen bir AMERİKALI askerin resmini yayınlıyarak asıl BARBARLAR'ın kim olduğunu ortaya koyuyordu!

Özal, geçirdiği "by-pass" ameliyatından sonra gerçekten sapıtmıştı!..Önce propoganda amacıyla kucak açtığı KÜRTLER başına dert olmaya başlayınca, bunları geri göndermenin yolunu aramaya başladı. Kendince çok zeki bir plan kurdu. Bunların güvenliğini sağlayacak, böylece geri gönderebilecekti!.. Hemen kalktı, TÜRKİYE'de yabancı askerlerden oluşan bir KORUMA GÜCÜ'nün kurulmasını teklif etti!..BATILI KÖR ZALİMLER'in istediği bir göz, Özal'ın verdiği ise iki göz, artı gözlüktü!.. BUŞT Efendi hemen teklifin üzerine atladı... Taa 2003 yılına kadar uuğraşıp ta kurtulamadığımız ÇEKİÇ GÜÇ İŞGAL ORDUSU, işte böyle baştaki GAFLET, DALALET VE HATTA HİYANET İÇİNDE BULUNANLAR eliyle VATANIN BAĞRINA HANÇER gibi saplandı!

Bu İŞGAL ORDUSU içinde gelen KÜSTAH bir FRANSIZ YÜZBAŞI, kendisini karşılamaya gelen KAYMAKAM'ı tokatladı!.. Hiç bir şey yapılmadı.(25) Aslında atılan tokat TÜRKİYE CUMHURİYETİ'ne idi ama ne ÖZAL, ne de diğer partiler konunun üzerinde durmadılar. BASIN ise olayı geçiştirdi.

Biz olsak, bir defa YÜZBAŞI'yı KAYMAKAM muhatabı olarak almazdık. Sonra bu gavurlar ile görüşürken hep yanımızda 2 KOMANDO er bulundururduk. O tokat atan yüzbaşıyı hemen tutuklar, karakolda anasından emdiği sütü burnundan getirir, "tokat öyle atılmaz, böyle atılır" diye bir daha elini bile kaldıracak hal bırakmazdık!.. Haa, "olaya FRANSIZ askerleri müdahale eder, çatışma çıkardı" diyenler olursa, cevabımız hazır!..

Birincisi biz demedik mi "bu İŞGAL GÜCÜ" diye?.. Demek ki doğruymuş!.. İkincisi onları İŞGAL GÜCÜ nasıl karşılanırsa öyle karşılardık! Yani, gavurun böyle bir şeye kalkışacağını düşünerek, karşılarına pürsilah çıkardık ki, kıllarını kımıldatsalar namluyu burunlarına sokalım diye!..

ATATÜRKÇÜ SİYASET budur!.. Kendini GAVUR'dan hiç bir zaman aşağı görmemek, ve her zaman onların KÜSTAHLIKLAR'ına hazır olmak!..

Bu tokat Kaymakam'ın değil, aslında Özal'ın ablak suratında patlamıştır! Ne var ki Özal Efendi'nin "dış politika"sı "kodum mu kıçüstü oturturum" palavrasından öteye gitmez! Değil yumruğu komak, yüzüne tokadı yer de kızarmaz bile!

IRAK SAVAŞI'ndan sonra, nedendir bilinmez, anarşi arttı ve askerlere yöneldi. Emekli Orgeneral Adnan Ersöz, Korgeneral İsmail Selen ile Hulusi Sayın, Jandarma Tümgeneral Temel Cingöz ile Memduh Ünlütürk uğradıkları saldırılarda hayatlarını kaybettiler... PKK teröristleri jandarma karakollarına saldırdı, turistleri kaçırdı... Ancak bu "kaçırıldığı" iddia edilen bazı turistlerin aslında "danışıklı döğüş" gittikleri, PKK mensupları ile ropörtaj yapıp, yardımda bulundukları, bazı kasetleri alıp yurt dışına çıkardıkları, yani kuryelik yaptıkları tesbit edildi. Yine de bu konuda hiç bir tedbir alınmadı.

Özal, sanki memlekette her şey yolunda imiş gibi Ceza Kanunu'nun 140, 141, 142, 163. maddelerini yürürlükten kaldırdı. Böylece 43.000 kişi tahliye oldu. Yerine yeni bir terör yasası getirdi ama onun da 8. Maddesini "Avrupa istiyor" diye ÇİLLER kaldırdı. (1995) Zaten bu maddeler de BATI'ya yaranmak için kalkmıştı.

Ekim ayında Rum Fener Patriği Dimitros geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldü. Bu olay, AMERİKA'ya beklediği fırsatı verdi. RUS ve BALKAN ORTODOKSLARI'nı kontrol altında tutmak için AMERİKAN PASAPORTLU BARTALAMEOS, PATRİK seçildi... Bu herif sonra azıtıp FENER PATRİKHANESİ'ni İSTANBUL'un göbeğinde VATİKAN gibi müstakil bir DEVLET yapmaya çalışacak, bizim "müslüman" FETULLAH HOCA da "barış" terâneleri arasında PATRİK ile görüşüp herifin gündemde kalmasını sağlıyacaktı!.. YARABBİ, şu TÜRKLER'in akıllı olanları, hiç ortalıkta dolanmaz mı?..Meydan hep geri zekâlılara mı kalır?

1991 yılının en önemli olayı, elbette ki 19 Ağustos'ta GARBAÇOV tatilde iken bir ayaklanma olması, Rusya Cumhurbaşkanı YELTSİN'in tank üzerine çıkarak ayaklanmayı bastırması oldu. Ancak bu olay GORBAÇOV'a sandalyesini kaybettirdi. SOVYETLER dağıldı, 15 SOVYET CUMHURİYETİ'nin birer birer bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ülke 22.5 milyon km. kareden 17.5 milyon km. kareye düştü. Bu kısma RUSYA FEDERASYONU dendi.

Burada hemen belirtelim: SOVYETLER BİRLİĞİ'nin dağılmasına küçük etnik cumhuriyetler değil, YELTSİN'in başında bulunduğu RUSYA CUMHURİYETİ sebep olmuştur!.. POLİTBÜRO'dan atıldığı için KOMÜNİST PARTİSİ'nden intikam almak isteyen YELTSİN, "RUSYA'nın SOVYETLER'den ayrılmak istediğini" açıklamıştı!.. Bunu duyan 15 cumhuriyet te birer birer koptu.

TÜRKİYE'de bazı "aydın"lar ilk defa KIRGIZİSTAN, KAZAKİSTAN, ÖZBEKİSTAN, TACİKİSTAN, TÜRKMENİSTAN adlarını duydular. Çoğu hâlâ LETONYA ve ESTONYA'nın birer TÜRK CUMHURİYETİ sayılacak kadar İGUR-TATAR nüfusu olduğunu bilmez. Çoğu "devlet adamı"mız TACİKİSTAN'ı, AFGANİSTAN'ı, MOĞOLİSTAN'ı TÜRK DEVLETİ saymaz. Halbuki TACİKLER, "Bizim dilimiz FARİSİ, özümüz TÜRKİ" derler. AFGANLAR RUSLAR'a karşı TÜRK BAYRAĞI altında savaştı. MOĞOLLAR feryat ediyor, "ÇİNLİLER ülkemizi sardı, ORHUN NEHRİ, ORHUN KİTABELERİ bizde, kandaşımız TÜRKLER nerede?" diye!..

Özal burada yerinde bir davranışla herkesten önce yeni bağımsız TÜRK cumhuriyetlerini tanıdı. Hepsinde elçilik açtı. Hatta yardımda bulundu. Ziyaretlerine gitti. Bilhassa BUHARA'da NAKŞİBENDİ'nin türbesini restore ettirmesi, çok puan topladı.

IRAK Savaşı'ndan sonra Bush Efendi "Yeni Dünya Düzeni" diye bir terane tutturdu!. SOĞUK SAVAŞ ta bitti ya, sözümona DÜNYA'ya BARIŞ ve HUZUR gelecek!.. Bizim enayiler buna hemen inandılar. TÜRKİYE'yi de bir "yükselen değerler" palavrası sardı. Buna göre "demokrasi, insan hakları, serbest pazar ekonomisi, özelleştirme, devlet fert için zihniyeti, barış" "yükselen değerler" idi, "sosyalizm, devletçilik, savaş" ise "alçalan değerler"!..

Bunun ne büyük palavra olduğu kısa zamanda görüldü. En başta terör bütün hızıyla devam etti. Hindistan Başbakanı Rajiv Gandi, anası gibi bir suikast sonucu öldü.

Daha önce dediğimiz gibi, Özal askerler sayesinde yolunda götürdüğü EKONOMİ'yi 1985'den sonra bozmuş, 1987 ve 1989 seçim yatırımları ile DEVLET'i iflas noktasına getirmişti... O, EVREN'in çekilmesiyle kendini CUMHURBAŞKANI ilan ettirip paçasını kurtardı. Olan MİLLET'e oldu. AKBULUT'a çok karıştığı için adamcağız bir şey yapamadı. Onun yerine gelen MESUT YILMAZ da, çareyi "erken seçim"de buldu!.. Yoksa yıkılan binanın altında kalacaktı!

Özal 1991 yılında bir de RUSYA seyyahati yaptı. Artık dilinin freni tutmuyordu. MOSKOVA'da iken bir "genel af" açıkladı. TÜRKİYE'deki hükümet ve partisi hemen buna uydu. Getirilen "infaz yasası" ile cezanın 2/5'ini yatan, yani 70.000 suçlu sokaklara salındı!.. Özal'ın sivri aklısıra bu kişilerin ve ailelerinin oyları ANAP'a akacaktı!

Halbuki TÜRKİYE'de 70.000 suçlu varsa, onların elinden zarar görmüş milyonlarca masum insan vardı. Bizim mühendisden bozma politikacı, bunların tepkisini hesaba katmamıştı!.. Nitekim Özal'ın oyu artacağına düştü.

Hep ÖZAL diyoruz, çünkü Özal tarafsız olması gereken CUMHURBAŞKANLIĞI makamında dahi, particilik yapmaktan vazgeçmemişti!.. Açık açık PARTİ tuttuğunu söylemesi bir yana, "bir defa ihlal etmekle bir şey olmaz" diyerek ANAYASA'nın ırzına geçmiş, aslında İDAMLIK suç işlemişti!

Bu arada Demirel Efendi de adamlarını, çıktığı yurt gezilerinde "Kurtar bizi BABAA!" bağırttıyor, kendini iktidara hazırlıyordu! Demirel neyi, kimi, ne zaman kurtarmıştı ki, şimdi gelip kurtarsın?.. Bu adamın iş başında kaldığı her beş yıl içinde EKONOMİ çöküş noktasına gelip, ihtilale yol açmamış mıydı?..

Ama MİLLET Özal'dan o kadar bıkmıştı ki, MENDERES'in tabiri ile yerine Demirel değil,"odun gelse seçecek"ti!.. Nitekim öyle oldu! Demirel "herkese iki anahtar, 20 yılda emeklilik, taban fiyat başkasınınkinden 5000 lira fazla" vaad ederek seçim propogandasını yürüttü. Ne var ki, bunlar DYP'yi 1.parti yaptı ama, tek başına iktidara yetmedi.

DYP %26, ANAP %21, SHP %18 oy aldı. RP, MÇP, İDP ittifak yaparak MECLİS'e girmeyi başardılar. Ecevit te DSP'yi 4. parti olarak MECLİS'e soktu.

Bu seçimlerde MANDACI İSMET'in KÜRTÇÜ oğlu ebleğ ERDAL da, PKK'nın gizli temsilcisi HEP ile ittifak yaparak, MECLİS'e 22 BÖLÜCÜ soktu. Bunlardan LEYLA ZANA ve HATİP DİCLE daha ilk gün KÜRTÇE yemin etmeye kalkarak olay çıkardılar. Bir başka bölücü, Şeyh Sait'in torunu Abdülkerim Fırat ise Demirel'in listesinden Meclis'e girmişti.

SHP'nin belediyelerdeki inanılmaz yolsuzluk ve kürtçülüğü bu partinin sadece iki yıl önce olan %28 oyunu, 10 puan düşürmüştü!..Bir de bundan kürtçülerin %3-4 oyunu düşün, "atatürk'ün partisi"nin gerçek halini görürsünüz.

Demirel, bütün bunlara rağmen SHP ile koalisyon kurdu. "500 günde düzeltiriz" dediği EKONOMİ'yi daha da kötüye götürdü. "3 ayda hallederiz" dediği anarşi daha da arttı... Zaten Hükümet'in ilk icraatı ESKİŞEHİR hapishanesindeki azılı teröristleri başka yerlere nakledip kaçmalarını sağlamak oldu!

Hükümetin kurulmasından hemen sonra özellikle SHP'li bakanlar bütün üst kademe yöneticileri değiştirdiler. SHP'li militanların o günlerde bakanlık ve genel müdürlüklere adeta İŞGAL gücü gibi fedaileriyle gidip ANAP dönemi yöneticileri kovar gibi makamlarından çıkarması ibret ve esef verici olaylardandı.

Hükümet "HESAP SORACAĞIZ" iddiasıyla sözde ANAP dönemindeki yolsuzlukları ortaya çıkaracak ve cezalandıracaktı!.. Bir tek olaya bile el atmadılar. Üstelik bu dönemde MİLLİ EĞİTİM VAKFI yolsuzluğunu yapmış olan namussuzlar beraat etti. Demirel namussuzu "Verdimse ben verdim, ne olmuş?" diyerek hırsızlara arka çıktı. Hele belediyelerde YOLSUZLUK İHTİSASI yapmış olan SHP'liler, BAKANLIK ve GENEL MÜDÜRLÜKLER'i de ele geçirince, gelen gideni arattı!

Demirel, seçime yanında bir bayan EKONOMİ profesörü ile, TANSU ÇİLLER ile girmişti. AMERİKAN PASAPORTLU bu hatunun kocası ÖZER Efendi, başında olduğu İSTANBUL Bankası'nı batırmakla, halkı ve DEVLET'i milyarlarca zarar sokmakla ünlüydü. Ne var ki, hatun alımlı mı alımlı, hem de tuttuğunu koparır cinstendi. Demirel EKONOMİ'yi kıvıramıyacağını bildiği için ona teslim etti. Tıpkı 1980'de Özal'a bıraktığı gibi!..

Ancak 1987'den beri üç seçim geçirmiş olan TÜRK EKONOMİSİ üç defa batmış durumdaydı. Öyle "serbest piyasa, serbest ithalat, serbest faiz" ile düzelecek gibi değildi!... Hele KİTABİ bilgilerle bir yere varmak mümkün değildi. Olsa, BATI ekonomileri kendi sıkıntılarını aşarlardı. (26)

Yenilen güreşe doymazmış... Bizim Özal seçim kaybettikçe, oyları sürekli düştükçe megalomanyaklaştı. Hem AKBULUT hem de YILMAZ'ın başbakanlığı sırasında, ikide birde "cumhurbaşkanlığını bırakıp partinin başına geçmek" ten söz etti!.. Sanki bir halt edecekmiş gibi!.. Oğlunu, hatta karısını politikaya sokmaya kalktı. SEMRA'yı ANAP İstanbul İl Başkanlığı'na seçtirdi. (27)

Parti 1993 belediye seçimlerine hazırlanırken, Özal, bir de "SEMRA Hanım İSTANBUL'a yakışır" deyip karıyı İSTANBUL BELEDİYE BAŞKANI yapmaya kalkmaz mı?.. Bizce bu genelev maması kılıklı PÜRO İÇEN kadın, olsa olsa GALATA'ya yakışırdı!

Demirel bu memlekete hep felaket getirmiştir!.. Bu son iktidarı da Özal'la çekişme halinde geçerek ülkenin üzerine KABUS gibi çöktü...1992 yılı ihmal ve tedbirsizlikler yüzünden ağır kayıplarla geçti. Güneydoğu'da düşünülmeden yapılmış karakollara çığ düşmesi sonucu 103 er, 2 subay öldü... Sakarya'da bir askeri birliğin içme suyuna siyanür karıştırıldığı için 700 er hastalandı, az daha ölüyordu. Diğer çığ vakalarında 200 vatandaş öldü... Zonguldak'ta grizu patlamasında 250 kişi öldü. Erzincan depreminde 500 kişi hayatını kaybetti. GALATA KÖPRÜSÜ yakıldı... Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan öldürüldü... MİT servis aracı saldırıya uğradı, iki görevli öldü, yedisi yaralandı.

Yurt dışında NEO-NAZİLER TÜRKLER'e saldırılarına devam ettiler, ev ve dükkan yakıp insanlarımızı dövdüler, yaraladılar, öldürdüler. Siyasi ve idari hiç bir tedbir alınmadı. Biz olsak, TÜRK gençlerini teşkilatlandırır hem bu bu DAZLARLAR'a, hem de haraççı KÜRT BÖLÜCÜLER'e direnmelerini sağlardık. Elebaşlarını ajanlara vurdurur, merkezlerini "kaza"ya uğratırdık.

Kürt bölücüler NEVRUZ'u bahâne ederek Güneydoğu'da ayaklanma teşebbüsünde bulundular. Çıkan olaylarda 28 kişi öldü, 100 kişi yaralandı. Kürtçü militanlar arasından DEVLET dairelerinde çalışan memur ve işçiler çıktı.

Kısa bir süre önce SİİRT valisi MUSTAFA MALAY, "HÜKÜMET üyeleri arasında PKK militanlarının işe alınmasını istiyenler bulunduğunu" söyleyince, BAYINDIRLIK BAKANI ONUR KUMBARACIBAŞI tarafından "Ne biçim konuşuyorsun, terbiyesiz herif!" diye azarlanmıştı!.. Çünkü o hainleri Bakanlık teşkilâtına dolduran bu onursuz herif idi!

Ağustos ayında PKK bu sefer Şırnak iline topla tüfekle saldırdı, şehri bir süre işgal etti. 100'den fazla insan öldü. Bunun üzerine Kuzey Irak'ta harekat yapıldı. Eylül ayında PKK Şemdinli'ye saldırdı, ancak 210 kişi kayıp verdi.

Bu arada karakol ve köy saldırıları devam etti. Şırnak'ta 29 er şehit edildi. PKK Bitlis'te bir köyde 29, diğerinde 55 kişiyi öldürdü. IRAK'a giren ordumuz 700 terörist yakaladı, Kasım ayında ise IRAK'ta 1800 terörist öldürüldü, 4500 terörist ele geçti. Kalanlar Talabani'nin kontrolündeki kampa ve BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'in sözde fakirler için kurduğu kampa sığındılar. Her ikisine de girilemedi.

Yurt dışındaki gelişmeler BUSH'un "yeni dünya düzeni"nin palavra olduğunu, BARIŞ ve HUZUR değil, DÜZENSİZLİK, SAVAŞ ve AÇLIK getirdiğini ortaya koydu! CEZAYİR'de seçimleri İSLAMİ SELAMET CEPHESİ KAZANDI, Ancak Fransa'nın baskısı ile yönetim seçimleri iptal etti. Bunun üzerine olaylar çıktı. Ülkede olağanüstü hal ilan edildi. Askerler idareye el koydu. (28) Ne varki, seçimi kazananlar pes etmediler. Silahlı mücadeleye başladılar. Devlet Başkanı BUDİAF bir süre sonra bir suikatle öldürüldü.

Eski YUGOSLAVYA parçalanmıştı. KATOLİK ve PROTESTAN olduğu için BATI, bilhassa ALMANYA, HIRVATİSTAN ve SLOVENYA'ya hemen sahip çıktı. Ancak SIRPLAR'ın BOSNA-HERSEK'i MÜSLÜMANLAR'dan temizleyip SIRBİSTAN'a katma teşebbüslerine ses çıkarmadılar. SIRPLAR, BOŞNAKLAR'a saldırdı. Bir gün önce komşu olan kişiler şimdi MÜSLÜMANLAR'ı öldürüyor, kadınların ırzına geçiyor, hatta onları SIRPLAR için genelevlerde topluyorlardı!..

Bu savaşta 200.000 MÜSLÜMAN kadın, çocuk, yaşlı demeden öldürüldü, toplu mezarlara gömüldü, sağ kalanlara işkence edildi, toplama kamplarında aç bırakıldı. BATILI ZALİMLER uzun süre sadece seyrettiler!

ERMENİLER önce KARABAĞ'a saldırdılar, sonra İRAN sınırına kadar inip iki bölgeyi birleştirdiler. Böylece AZERBEYCAN topraklarının %29'si ERMENİ işgali altına girdi. Sözde "müslüman" İRAN, bu savaşta ERMENİSTAN'I destekledi! Çünkü ELÇİBEY'in GÜNEY AZERBEYCAN dediği kendi bölgesinde 17 milyon AZERİ vardı. KUZEY İRAN'ın hemen tamamı TÜRK'tü!..Bölgenin kendisinden kopması ihtimali vardı!

AFGANİSTAN'da RUSLAR'ın çekilmesinden sonra birbirleriyle çatışmaya başlıyan mücahit grupların mücadelesi şiddetlendi. Devlet Başkanı NECİBULLAH istifa edip BİRLEŞMİŞ MİLLETLER binasına sığındı. 1996'da TALİBANLAR tarafından öldürülünceye kadar da orada hapis hayatı yaşadı.

BUSH'un "barış" hayalleri kendi ülkesinde bile varlığını sürdüremedi. Bir zenciyi öldüresiye dövmekten sanık 4 polis beraat edince, zenciler ayaklandılar. Los Angeles şehrini 3 gün süreyle yakıp yıkıp yağma ettiler, 9 kişi öldü, 138 kişi yaralandı. Olaylar diğer şehirlere de yayıldı, günlerce ABD'de anarşi ve terör hakim oldu, 30 kişi öldü, en az 100 kişi yaralandı. Milyarlarca dolarlık zarar meydana geldi.

SOMALİ'de Devlet Başkanı'nın kaçmasından sonra iki gruba bölünen halk birbiriyle vuruşmaya başladı. Ülkenin zaten çok zayıf olan ekonomisi tamamen çöktü. Hiç bir geçim yolu olmayan, maaş alamıyan insanlar ülkenin tesislerini söküp satmaya başladılar. Bu meyanda telefon direkleri, telleri bile söküldü, hurda olarak satıldı. Açlık inanılmaz boyutlara ulaştı. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, daha doğrusu AMERİKA, bu MÜSLÜMAN ülkeye de müdahale kararı aldı.

Müşterek bir ordu SOMALİ'ye çıktı, liderleri yakalamaya çalıştı, ancak AFRİKALI "VAHŞİLER" bir defa daha AMERİKA'ya mağlubiyeti tattırdılar. Sonunda birlikler SOMALİ'den çekildi. Ülke çeşitli BATILI ülkelerin desteklediği iki liderin eline, ve kaderine terkedildi.

AZERBEYCAN'da seçimleri TÜRKİYE ve ATATÜRK hayranı EBULFEZ ELÇİBEY kazandı. Ancak bir süre sonra HAYDAR ALİYEV tarafından devrildi. HAYDAR ALİYEV, SOVYET zamanında POLİTBÜRO'ya seçilen TEK TÜRK asıllı komünist idi!..Elçibey bize dosttu, şair ruhlu idi, ama ALİYEV gerçek bir DEVLET ADAMI olarak o göreve daha layıktı.

ÇEKOSLOVAKYA devleti anlaşarak ÇEKYA ve SLOVAKYA diye ikiye bölündü. GÜRCİSTAN Devlet Başkanı Gamsakurdiya ülkeyi terketmek zorunda kaldı, bir süre sonra yerine Şverdnadze geldi. GÜRCİSTAN'da ABHAZYA, GÜNEY OSETYA ve ACARİSTAN bölgesindeki MÜSLÜMANLAR Gürcüler'den ayrılmak istediler. Ordu birlikleri ABAZALAR ile çatışmaya başladı. OSETYA'da da olaylar çıktı. HİNDİSTAN'da 400 yıllık bir camiye fanatik Hintliler'in saldırması üzerine çatışmalar çıktı, 50 kişi öldü, çok sayıda insan yaralandı. KOLOMBİYA'da UYUŞTURUCU MAFYASI lideri OSCOBAR 9 arkadaşı ile birlikte hapisten kaçtı. (29)

Burada özellikle belirtelim ki, "soğuk savaşın bittiği" ve "barış dolu serbest pazarlı yeni dünya düzeninin başladığı" söylenen 1990'dan sonra IRAK, SOMALİ, AZERBEYCAN, BOSNA-HERSEK, AFGANİSTAN ve CEZAYİR'de 2.000.000 MÜSLÜMAN öldü! En az 4.000.000 MÜSLÜMAN yaralandı, 50.000.000 milyon MÜSLÜMAN da daha önce hiç yaşamadığı AÇLIK, HASTALIK ve SEFALET ile karşı karşıya kaldı. Bu "yeni düzen" yüzünden 200.000.000 ORTODOKS (Rus, Ukraynalı, Beyaz Rus,vs.) ve 1.000.000.000 BUDİST Çinli SEFALET'e, SIKINTI'ya düştü. YENİ DÜZEN sadece KAPİTALİST, EMPERYALİST HIRİSTİYAN BATI'ya ve JAPONYA'ya yaradı!

TÜRKİYE için büyük ehemmiyet arzeden MAASTRİCHT ANLAŞMASI imzalandı. İmzalayan ülkelerde REFERANDUM'a sunuldu. AVRUPA TOPLULUĞU adını AVRUPA (SİYASİ) BİRLİĞİ'ne çeviren, ve böylece ülkelerin EGEMENLİK haklarını büyük ölçüde ellerinden alan bu anlaşmayı DANİMARKA halkı gururuna yediremedi ve imzalamadı. Eski düşmanı ALMANYA ile birlikte AVRUPA'ya hakim olmak isteyen FRANSA'da ise halk anlaşmayı kabul etti, ancak %50 ile!.. Yani orada bile halkın yarısı bu işe taraftar değildi! (30)

Bir önemli olay da 12 yıldır YÖK'ün başına çöreklenmiş olan İHSAN DOĞRAMACI'nın bu görevi kendiliğinden bırakmasıydı. Aslında bırakmasa onu kimse bu görevden alamazdı. Öyle ya, ÖZAL 1987 seçimlerini BİRİNCİ ancak MAĞLUP bitirince, İKİ HEDEF açıklamıştı: CUMHURBAŞKANLIĞI ve YÖK'TE DEĞİŞİKLİK!..

Adam kendini CUMHURBAŞKANI seçtirmişti de, 3 yıldır DOĞRAMACI'ya dokunamamıştı. Dokunamazdı!.. Çünkü o herif ve KIZILAY'ın kaşarlanmış başkanı KEMAL DEMİR denen namussuz, BEYNELMİLEL MASON idi!.. Sırtlarını yabancılara dayamışlardı! İkisi de yıllarca koltuklarında oturdular ve milletin malını har vurup harman savurdular.

1993 yılının önemli olayı ÖZAL'ın ölmesi idi. (31) 21 Nisan'da öldü, 24 Nisan'da toprağa verildi. Ondan sonra DEMİREL’in "BABA" kisvesiyle sürdürdüğü yarı "padişahlık" devri başladı... KARGAŞA ve İSTİKRARSIZLIK had safhaya ulaştı.

***

> İÇİNDEKİLER< > ÖZAL DÖNEMİ - 3 <ÖZAL DÖNEMİ - AÇIKLAMALAR <