ÖZAL DÖNEMİ - 3
ÖZAL'ın Müsteşar oluşundan Cumhurbaşkanlığı'na
kadarki olayları bundan önceki bölümlerde gözden geçirmiştik. Şimdi burada
ÖZAL'ın SEVAP ve GÜNAHLAR'ının, yani ülkeye getirdiği YARAR ve ZARAR'ın toptan
bir değerlendirmesini yapmak istiyoruz.
Bizce ÖZAL DÖNEMİ aslında 1980 yılı 24 Ocak'ta onun ZİHNİYET’i başlar, 1993
yılı 21 Nisan'da biter... Dört devreye ayrılır. Bunların hiç birisi ATATÜRKÇÜ
değildir, CUMHURİYETÇİ değildir, TÜRKÇÜ değildir, İSLAMCI değildir.
ANTİEMPARYALİST hiç değildir. Hatta DEMOKRAT bile değildir!..
Zaman zaman MÜSBET çıkışlar vardır ama, bunlar birer SAMAN ALEVİ gibi parlar,
söner!.. Eh, öyle çıkışlar MANDACI İSMET, AMERİKANCI MENDERES, BATICI DEMİREL
zamanında da olmuştur. Hepsinin tarafsız bir gözle ele alınıp, getirdiği ve
götürdüğünün tesbit edilmesi gerekir.
Hatırlanacağı üzere DEMİREL, kurduğu son MC hükümetinde eski DPT Müsteşarı
TURGUT ÖZAL'ı Başbakanlık Müsteşarlığı'na getirmiş, EKONOMİ'yi ona teslim
etmişti.
Ülke İFLAS ve İSYAN noktasında idi. Enflasyon %135, tezgahlar boş, dış
kredimiz sıfır, borç ödemeler kapıda, dövize çevrilir mevduat faizleri ufukta,
kasalar tamtakırdı. İşte bu noktada Özal son derece radikal 24 OCAK kararlarını
alarak EKONOMİ'yi düzeltmeye girişti.
Ancak bu tedbirlerin hepsini kendi buldu, hepsi ülkeye yararlıydı
sanılmasın!.. Özal kararların hepsini İMF heyetinin baskıları sonucu almıştı.
Hatta Emin Çölaşan'a göre, İMF %50 devalüasyon istemişken, ÖZAL "erkeklik bende
kalsın" diyerek %100 yapmış, doları 16.50 TL'dan 35 TL'ye çıkarmıştı!
Doğrusunu söylemek gerekirse, Özal'ın EKONOMİK PAKETİ'nin başarı şansı hiç
yoktu!.. Çünkü paket ORTA TABAKA'yı, MEMUR'ı, İŞÇİ'yi KÖYLÜ'yü EZECEK TEDBİRLER
kapsıyordu. Bunların o dönemde uygulanması ise mümkün değildi. SENDİKALAR en
güçlü dönemlerini yaşıyorlardı, Ülkeyi adeta İŞÇİ AĞALARI idare ediyordu!
MEMURLAR çalışmak yerine işyerlerinde FORUMLAR, MİTİNGLER düzenliyorlardı.
BÖLÜCÜ SLOGANLAR'ın atıldığı, yumrukların sıkıldığı toplantıları, DEVLET
DAİRELERİ'nin yemekhanelerinde yapıyorlardı! (32)
POLİSLER, ÖĞRENCİLER, ÖĞRETMENLER, DOKTORLAR, hatta ASKERLER kendi aralarında
bölünmüşlerdi! Sokaklarda hava karardıktan sonra gezmek, haraç vermeden dükkan
açmak, eve gelen 15 yaşındaki delikanlının zorla sattığı uyduruk dergileri
almamak, hatta istediğin gazeteyi okumak mümkün değildi!..Bu durumda TAKUNYALI
MÜSTEŞAR'ın tedbirlerini kim takardı ki?...
Bu sebeple 1. DEVRE diye adlandırdığımız 24 Ocak-12 Eylül 1980 arasında Özal
Efendi'nin hiç bir başarısı yoktur. Sadece pahalılıktan talep azaldığı, İMF
desteği ile İTHALAT sağlandığı için, bazı mallarda KUYRUK, SIRA kalktı!
İşte ASKERİ MÜDAHALE tam bu zamanda geldi ve herkes rahat bir nefes aldı. O
kadar ki, şimdi 12 Eylül liderlerinin yargılanmasını isteyenler, o dönemde
"ŞANLI ORDUMUZA ŞÜKRANLAR"ını sunmadan hiç bir toplantıya başlamıyorlardı!..
Terör durdu, sendikaların çoğu, derneklerin hepsi kapatıldı. Meslek
kuruluşlarının sesi kısıldı. İşe yaramaz politikacıların çoğu içeri tıkıldı.
Grevler, yürüyüşler, haraç, tehdit ortadan kalktı. Ozal'ın tedbirleri işte böyle
bir ortamda rahatça uygulandı ve tabii inkâr edilmez bir istikrar ve üretim
artışı sağlandı.
Ülke hızla kalkınmaya, insanlarımız canını dişine takarak çalışmaya başladı.
Çekilen sıkıntıların ilerde huzura dönüşeceği umudu, en kötü durumda olanların
bile şikâyet etmesini önlemeye yetiyordu. TÜRK insanı zor günlerde kendini
YENİLMEZ kılan RUH'unu harekete geçirdi.
İşte bizce TURGUT ÖZAL'ın en büyük ve en önemli BAŞARI'sı, TÜRK İNSANI'ndaki
bu RUH'u uyandırmasıdır! Bunu ATATÜRK, MİLLİ MÜCADELE'de yapmıştı, ondan sonra
bir tek TURGUT ÖZAL yaptı. Bu yüzden de ATATÜRK'ten sonra MİLLET'ten en büyük
desteği alan kişi oldu. Ondan sonra 13 yıl ile en uzun İKTİDAR'da kalan ve
sözünü geçiren KİŞİ oldu. HALK onu gözü kapalı destekledi. Tüm ümidini ona
bağladı.
Özal bu RUH'la ATILIM yaptı. Ne zamana kadar?.. 1983 seçimlerine, ve
ASKERLER'in çekildiği güne kadar!..
O ivmeyle de 1985'e kadar BAŞARI GRAFİĞİ yukarı doğru devam etti... Biz bu 12
Eylül 1980-1985 arasındaki döneme 2. DEVRE diyoruz. Ondan sonra BAŞAŞAĞI gitmeye
başladı.
GRAFİK düştükçe Özal'ın KİŞİSEL ve AİLESEL hırsı arttı. Her başarısızlığında
biraz daha hırçınlaştı, ve daha ÜST bir MAKAM'a ve MEVKİ'ye göz dikti. %46'lar
ile başlayan oy oranı 1989'da %20'lere düştüğünde, CUMHURBAŞKANI oldu! Ondan
sonra da kendisine BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GENEL SEKRETERLİĞİ makamını uygun görmüş,
yakınlarına bu ifadeyi fırsat buldukça telaffuz etmelerini tembihlemişti!..
Bir ara "HANEDAN"la idare edilen ülkelerin daha başarılı olduğunu söyleyip
kendi "hanedan"ını ortaya atacak kadar küstahlaştı. IRAK-AMERİKA harbinden
sonra, popülaritesini iyice kaybedince de, KUZEY IRAK'taki TÜRK TOPRAKLARI'nda
bir "kürt devleti" kurup, onun başına geçmeyi düşünecek kadar hainleşti! "Ben galiba biraz Kürd'üm!" gibi lâflar ederek kendine dışarda da destekçi bulmaya çalıştı.
1985-1987 arasına biz 3. devre diyoruz. Bir bocalama, ne yaptığını bilmeme
dönemidir. Kötüye gidiş vardır ama büyük boyutta değildir, hani sineye
çekilebilir...
Bütün bu SİYASİ GELİŞMELER'i görmek için ENFLASYON tablosuna bakmak yeter.
Mesela, 1960-1970 arası en yüksek enflasyon %10'dur. Hele 1969'da %4'lere
kadar düşmüştür... Ne var ki, 1971'de %15'e çıkınca, 12 MART MÜDAHALESİ gelir.
Hemen %12'lere düşer... Sonra KIBRIS HAREKATI, AMBARGO derken %20'lerde
dolaşır... 1977'de DEMİREL'in tekrar hükümet kurmasıyla %27'e fırlar ve 1980'de
bir hesaba göre %135, bir hesaba göre de %110'a çıkar, 12 EYLÜL DARBESİ gelir.
Derhal %35'e düşer... Sonra %30'a iner. ASKERLER'in ayrılması ile %48'e
fırlar!.. ÖZAL, ikinci defa 24 OCAK KARARLARI benzeri tedbirler alır, 1987'e
kadar %40-30 arasında gider!
İşte ne olduysa ondan sonra, Özal'ın ameliyatından sonra oldu. Özal kelimenin
tam anlamıyla sapıttı!... Seçim kazanmak, iktidarda kalmak için her şeyi
yapabileceğini gösterdi. "Seçim Yatırımı" denilen İSRAF'I inanılmaz boyutlara
ulaştırdı. 1987'de erken seçime giderek oy kaybına rağmen iktidarda kaldı ama,
enflasyon 1988'de %75 oldu!
Gene "istikrar tedbirleri", "ekonomik paketler" açıklandı. Yani "Özal
mücizesi" 3. defa kayaya toslamıştı! Bütün gayretler enflasyonu ancak %60'lara
düşürdü.
Ama arkasından 1989 Mahalli Seçimleri geldi. Özal bu seçimleri asla kaybetmek
istemiyordu! Kendi belediyelerine olmadık yatırımlar yaptı. Toprak üstüne asfalt
döktürdü. 4 ilçeyi İL yaptı, ama ancak birinde seçimi kazanabildi!.. TÜRK
MİLLETİ aptal değildi! ÖZAL'a 2 dönem fırsat tanımış, ancak onun da FOS
çıktığını görünce bırakmıştı. Öyle asfalt dökmekle, bitmeyen fabrika temeli
atmakla artık halkı kandırmak mümkün değildi. Değil ilçeyi, KÖY'ü İL yapsa
faydası yoktu!
Seçim mağlubiyetinin bunalttığı Özal'ı, EVREN'in süresinin bitmesi kurtardı.
Kendini CUMHURBAŞKANI ilan ettirip iğneli fıçıdan çıktı. Ama gözü kör olası
hırs, bir türlü yakasını bırakmıyordu... Özal, davul başkasının boynunda, tokmak
kendi elinde olsun istiyordu. Yani kararları kendi alacak; ama tepkiyi zavallı,
onun sözünden çıkamıyan YILDIRIM AKBULUT çekecekti. Öyle de oldu. Hadi, bir İSRAF daha! Hem nasıl
bir İSRAF!.. Mesela ZONGULDAK'ta seçimleri kazanabilmek için "özelleştireceğini"
söylediği kömür işletmelerine bir misli daha personel alarak!..
Ama yine faydası olmadı. Seçimi 1970'lerin "çoban sülü"sü, 1990'ların
"baba"sı DEMİREL kazandı, Kendi çocuğu olmayan Demirel, koca TÜRK MİLLETİ'ne
"baba" olma küstahlığını epey sürdürdü.
ÖZAL DÖNEMİ'nin 4. devresi diyebileceğimiz bu 1987-1991 arası tam bir FELAKET
DÖNEMİ'dir!.. Bütün dengeler bozuldu, dış itibarımız tamamen sarsıldı. Yanlış
DIŞ POLİTİKA tercihleri ile ülkeyi uzun yıllar sıkıntıya sokan kararlar alındı.
Özal'ın bu dönemdeki uygulamaları, gerçek anlamıyla İDAMLIK'tır!
1991'den 1993'e kadar HÜKÜMET Demirel'dedir, ancak Özal'ın son dört yıllık
İCRAATI sanki bir HABİS RUH gibi yeni hükümeti etkiler. Hoş, "her şeyi 500 günde
düzelteceğini" öne sürerek, ve kuyruğuna Ebleğ Erdal'ın KÜRTÇÜ SHP'sini takarak
iktidara gelen Demirel'in yapabileceği bir şey yoktur ama; devraldığı çürük
binanın yıkılması aslında Özal'ın marifetidir. Bu yüzden 1991-1993 arası da
ÖZAL'a aittir.
ÖZAL DÖNEMİ hatalı uygulamalarının en bariz etkisi, TOPLUM üzerinde olmuştur.
"TAKUNYALI" namıyla maruf "milliyetçi, mukaddesatçı, tarikatçı" Özal'ın, 12
Eylül öncesi Demirel döneminde "faizi kaldırmaktan" bahsederken, 12 Eylül'den
sonra yaptığı ilk iş, DİNEN HARAM olan TEFECİLİĞİ ve FAİZİ DEVLET ELİYLE MAKBUL
hale getirmek oldu, BANKER FACİASI'nı yarattı. BANKALAR batırdı.
Sonra, KUMAR'ı otellerde serbestçe oynanır hale getirdi. Önce Sait Halim Paşa
yalısını KUMARHANE'ye çevirdi. Sonra tüm ÜLKE'yi LAS VEGAS'a benzetecek bir
uygulamayla yurt dışından "TEK KOLLU CANAVARLAR" diye bilinen KUMAR MAKİNELERİ
ithal etti! TÜRKİYE'nin KALKINMA'ya, MAKİNALAŞMA'ya ihtiyacı yok muydu?..İşte
"bey"imiz en âlâsı getirtmişti!
FERDİYETÇİLİĞİ, KÖŞE DÖNMEYİ alabildiğince teşvik etti. Hatta, aldığı
tedbirler "ORTA DİREK" adını verdiği SABİT GELİRLİLER'i bunalttığı zaman, "Benim memurum işini bilir" diyerek RÜŞVET'e göz kırptı! Zaten Özal 1987'den sonra ORTA DİREK
tabirini hiç kullanmadı, unuttu! Hatta "Ben zengini
severim" diye hangi kesimin uşağı olduğunu
ortaya koydu.
Yine İSLAM'a çok ters olan LÜKS TÜKETİM'i ve İSRAF'ı, her türlü malın İTHAL
edilmesine, her köşede satılmasına imkan tanıyarak körükledi. Kendisi de
İSRAF'tan, MİRASYEDİLİK'ten geri kalmadı. Yoksulun, yetimin DEVLET'teki parasını
har vurup harman savurdu. Ziyafetler, özel uçaklar, gereksiz seyyahatler ile
kendinden önceki hiç bir TÜRK DEVLET ADAMI'nın, hatta HÜKÜMDAR'ın yapmadığı
sarfiyatı yaptı! ALLAH bilir, bunu hakettiğine inanıyordu!..
Burada bir GERÇEK OLAY'ı nakletmemizde yarar var:
Hakkında fıkralar uydurulmuş olan merhum CUMHURBAŞKANI CEVDET SUNAY'a, bir
gün eşi, KÖŞK'teki eskilikten kumaşı erimiş koltukları göstererek:
- "Paşam," der, "Yabancı konuklarımıza ayıp oluyor. Şu koltukların yüzlerini
yenilesek!"
SUNAY, itiraz kabul etmez bir ifadeyle cevap verir:
- "Hanım, bu memlekette bunca fakir varken, ben DEVLET'in parasını gösterişe
yatıramam!"
Merhum SUNAY'ın bu tavrı, bütün diğer kusurlarını silmeye yeter!
Bir yandan ENFLASYON, bir yandan da TÜKETİM HIRSI, FUHUŞ'un inanılmaz
boyutlara varmasına sebep oldu. Eskiden utanarak müşteri arıyan FAHİŞELER,
HOMOSEKSÜELLER gece gündüz sokaklarda aileleri bile rahatsız eder hale geldi!
Özal, AVRUPA TOPLULUĞU'na şirin görünmek için 1983 seçiminden hemen sonra
İDAMLAR'ı durdurdu! Çok yanlış bir zaman seçmişti. Çünkü BEYNELMİLEL TERÖRİZM
merkezleri 1984 yılından itibaren ERMENİLER'i geri çekip yerine KÜRTLER'i
sürmeye karar vermişti!
İDAM CEZALARI'nın infazının durmasından hemen sonra, PKK adlı TERÖR ÖRGÜTÜ
sınırda ÇUKURCA'da köy basıp kadın-erkek, genç-ihtiyar, çoluk-çocuk demeden 14
kişiyi öldürdü. Bu sadece bir başlangıçtı!
Böylece 12 Eylül'den hemen sonra, çöp variline saklanıp bir jandarma erini
arkadan vurarak şehit etmekten mahkum ERDAL EREN'in idamıyla durmuş olan terör,
gün geçtikçe tırmanmaya başladı. OZAL'ın durduğu bu İDAMLAR hala uygulanmaya
konmadığı için de azalacağı da yok! Çünkü CAN ALMAYA AZMETMİŞ KİŞİ'nin tek
korkacağın şey, KENDİ CANININ ALINMASI'DIR!.. HAPİS onun gözünü korkutmaz, Her
an kaçma ihtimali vardır.
Bu arada satılmış "aydın" bozuntuları, BATI'dan gelen işaretlere uyup
hapisteki canilerin anaları için ağlamaya başladılar! Halbuki esas ağlanacak
olan, o canilerin katlettiği MASUM İNSANLARIN ANALARI olmalıydı. Yazar-çizer
takımı ve sözde insan hakları savunucuları, bu tutumları ile hapistekilerin
kaçmasına zemin hazırlıyorlardı!
Üstelik bizim teröristlerin kaçmasına da pek gerek kalmadı!. Rüyasında görmüş
olmalı ki, ÖZAL bir gün, hem de SOVYETLER BİRLİĞİ'nde seyyahatte iken,
mahkumlara af vaadetti!. Onun her dediğinde keramet var sanan ANAPLILAR da İnfaz
yasasını değiştirerek dolaylı af çıkarıp 70.000 suçluyu sokaklara saldılar.
4 çocuğa tecavüzden hüküm giymiş bir mahkum, çıktıktan iki gün sonra bir
başka çocuğu kirletti... 8 kişiyi öldürmüş bir başkası, kendisine ters davranan
bir genci öldürdükten sonra, "Ben öldürmeden duramam," diye ifade verdi!.. Bütün
anarşistler örgütlerine döndüler ve cinayetlerine devam ettiler!..
Özal bu kararı alırken, İSLAM dininde MAZLUM'a ait olan "AF" ve "BAĞIŞLAMA"
hakkını gasbettiğini düşünmedi ama, çok kimsenin de ahını aldı... Dileriz,
ahırette bütün o affettiklerinin cezasını, onlarla birlikte çeker!
Bu konuda GERÇEK bir olayı daha nakletmek istiyoruz:
Genç bir bayan yolda yürürken birden şaşkınlıktan donakalır... Karşıdan üç
erkek gelmektedir ve bunlar bir süre önce kendisini kaçırıp zorla ve defalarca
tecavüz eden kişilerdir!.. Sonradan yakalanmış ve uzun süre hapse mahkum
olmuşlardır. Ama şimdi dışardadırlar!..Bayan dayanamaz, yaklaşır sorar:
- Afedersiniz, merak ettim, siz hapiste değil miydiniz?
Üç erkekten biri, yılışık bir edayla cevap verir:
- Öyleydik, ama DEVLET af çıkardı, serbest bıraktı.
Genç bayanın üzüntüden gözleri dolar:
-"İyi ama", der, "Siz DEVLET'in değil, benim ırzıma geçmiştiniz. DEVLET sizi
nasıl, ne hakla affedebilir ki?.."
EVET!..
Bunlar geçmemişlerdi ama DEVLET'in ırzına geçenler de vardı!.. ÖZAL namussuzu, "Bir defa ANAYASA'yı ihlal etmekle bir şey olmaz," demiş, aklına eseni yapmıştı!..
Ayrıca İNFAZ yasasında yaptığı değişiklikle CEZALAR'ı adeta uygulanamaz hale
getirdi. 30 yıl hapis cezası yiyen biri 8 yıl yattı mı, çıkabiliyordu. MADDİ
suçlardan HAPİS cezasını kaldırdı. PARA cezasını uygulayacak maddeler koymadığı
için de ÇALAN, ÇIRPAN, SOYAN'ın yaptığı yanına kâr kaldı.
Bu olaydan ders almayan Ecevit 2000'li yıllarda
kaşalot karısına uyup bir af çıkartacak, yine onbinlerce suçluyu sokağa salacaktı!.. Bu öyle bir aftı ki, sözüm ona "namus" diye ırza geçenleri içerde tutmuş, ama ırza geçip öldürenleri serbest bırakmıştı!..
Özal'ın DEVLET'in ırzına geçmesi, TÜRK PARASINI KORUMA kanununu kaldırmasıyla
başlar...Bu kanunun ne kadar yerinde olduğu; zaman geçtikçe anlaşıldı. TÜRK
LİRASI ilk 60 yılda 17 kat değer kaybetmiş iken; 1980'den sonraki 16 yılda tam
6000 kat değer kaybetti.
Bu kanunda değişiklik yapılabilir, döviz taşınması kolaylaştırılabilirdi. Ama
PARA, tıpkı BAYRAK ve MİLLİ MARŞ gibi bir MİLLET'in İSTİKLÂL'inin, HAYSİYET ve
ŞEREF'inin ifadesidir. Geçmişte bir topluluğun İSTİKLÂL'e kavuştuğu ve DEVLET
kurduğu SANCAĞI ve PARA BASTIRMASI ile belgelenirdi. Bu hâlâ da böyledir.
İşte Özal bu hareketiyle DEVLET'in de, MİLLET'in de, VATAN'ın da yüzüne
tükürmüş oldu!.. Sırf bunun için, onu affetmemiz mümkün değildir.
1983'de ilk iktidara geldiği zaman DEVLET'te REORGANİZASYON gerekli olduğunu
söyleyip, bazı genel müdürlükleri kaldırdı, bazılarını da birleştirdi... Esasta
haklı idi. Ancak birleştirdikleri arasında KÖYİŞLERİ ve KÖY YOLLARI gibi çok
büyük genel müdürlükler de vardı. Bunları uzun süre unuttu. Birleşen genel
müdürlükte iki tane genel müdür görev yapmak durumunda kaldı. İşler uzun süre
aksadı. Hâlâ da çoğu toparlanmış değildir.
EKONOMİ konusunda FRIEDMAN'ın tek kitabı dışında bir şey bilmeyen Özal, DEVLET
İDARESİ gibi MAKRO bir konuyu, ŞİRKET idaresi gibi MİKRO düzeyde
götürebileceğini sandı! Her kurumu kendi KÂR-ZARAR-ÜRETİM işleri ile yalnız
bıraktı. Sandı ki, bu kurumlar fiyatları kendi tesbit eder, ve KÂR gösterirse,
EKONOMİ düzelecek!
Halbuki tersi oldu. KİT'ler fahiş fiyatlar ile halkı bunaltırken, kendi
masraflarını kısmaya yönelmediler. Tam tersine Özal'a özenip israfa daldılar.
LOJMAN, SOSYAL TESİS, UÇAK, SEYYAHAT, TEMSİL masrafları arttı. Mâliyet, kalite
üzerinde hiç bir çalışma yapılmadı.
Üstüne üstlük her seçimde Özal bu kurumlara adam doldurdu. Sözümona hepsini
kâra geçirip özel sektöre devredecekti ya, zarar sokup batırma yoluna gitti...
Özal'ın bu konuda da DEVLET TEŞKİLATI'na verdiği zarar affedilmezdir.
Bitmedi... Özal "belediyeleri güçlendiriyorum" diye bazı vergileri onlara
aktardı! İlk yıl belediyeler astronomik gelirler elde ettiler. Ancak bu herifler
de Özal'a özendiği ve diğer tedbirler alınmadığı, düzenlemeler yapılmadığı için,
ÇEMİŞKEZEK Belediye Başkanı bile altına MERCEDES araba çekti. Odasını tefriş
etti. Ziyafetler verdi...Mirasyedi gibi hepsi paraları harcayıp bitirdiler. Hiç
biri o dönemde doğru dürüst belediye hizmetinde artış sağlamadı.
Özal'ın DEVLET İDARESİ'ndeki taktiği, ÜÇKÂĞITÇI BAKKAL zihniyetinden öteye
gitmezdi! Bu anlayış bütün DEVLET KURUMLARI'na, BELEDİYELER'e yansıdı. Hepsi
HALK'ı kazıklıyarak GELİR elde etmeyi marifet sandılar. Zaten ÖZEL SEKTÖR hep
böyle hareket ederdi, şimdi DEVLET te ÖZEL SEKTÖR'e benzemiş oldu, ama sadece bu
yönden!..
DEVLET'ine BABA diyen bir MİLLET'e, böyle bir davranışın reva görülmesi;
bizim bu Özal denen cibilliyetsize duyduğumuz kinin temel sebebidir. Ömrümüz
boyunca affetmeyiz, ahırette de iki elimiz yakasındadır!
Özal, DEVLET hiyerarşisini bozmak için gavurlardan fazla çalıştı. YÖNETİCİ
olmak için şart olan "15 yıl DEVLET'te çalışmak olmak" kuralını kaldırdı!..Sanki
AMERİKA'da yaşamak bir meziyetmiş gibi, orada çalışan Türkler'i yurda getirip
MERKEZ BANKASI, ZIRAAT BANKASI, DEVLET PLANLAMA gibi çok önemli kurumların
başına geçirdi. Bunlar sonradan ÖZAL'IN PRENSLERİ diye anılır oldu... Pek azı
başarılı oldu, genelde vasat sonuçlar elde ettiler. Ama Özal'ın yerli TÜRK
İNSANI'na güvenmediği, onu aşağıladığı bir kere daha ortaya çıktı!
Özal bu uygulamayı suistimal ederek SSK gibi bir kurumun başına sadece 9 ay
memurluk yapmış birini getirdi. Adam ancak 9 ay dayanabildi. Bu arada tabii
bütün işler ters gitti. (33)
RED KİT okuyup ATERİ oynamaya meraklı Ozal, silahı da oyuncak zannetmiş
olacak ki, KOYBOYCULUK hevesine kapıldı, günün birinde SİLAH almayı ve taşımayı
serbest bıraktı. Sözüm ona bununla silahları pahalı satıp DEVLET'e GELİR getirme
gibi "ULVİ" bir amaç güdüyordu!
Eğer bu mantık doğru olsa, DEVLET'in ESRAR-EROİN satması ve RANDEVU EVLERİ
işletmesi daha çok para getirebilirdi!.. Böyle PEZEVENK zihniyetli insanlardan,
işte ancak böyle PUŞTÇA tedbirler çıkar!
Milyonlarca dolarlık dövizimiz yurt dışına aktı... Tabii silahı parası olan,
ensesi kalın, sırtını sağlam yere dayamış olanlar alabildi ve bunlar
hakimiyetlerini bir de silahla güçlendirdiler. O tarihten sonra ülkemizde ateşli
silahla soygun, yaralama ve cinayet sayısı süratle arttı.(34) Teröristlerin
şehir içi faaliyetlerinde silah bulmaları, son derece kolaylaştı. Ozal yine kaş
yapayım derken, göz çıkartmıştı!..
Halbuki 12 EYLÜL HAREKATI'nın TERÖR'ü kısa zamanda bastırması ve 4 yıl çok
sıkı kontrol altında tutmasının sebeplerinden biri de, yurt çapında bir silah
toplama faaliyetine girişmesiydi. Bu uygulamanın sonucu 1.000.000'dan fazla ve
çoğu otomatik TÜFEK ve TABANCA; 15.000.000'dan fazla da MERMİ toplanmıştı.
Ayrıca ROKETATAR, HAVAN TOPU gibi ordu silahları da ele geçmişti.
Yani ülkeye zaten kaçak olarak pek çok silah giriyordu. Üstelik KARADENİZ
bölgesinde, KONYA'da silâh üreten tezgahlar vardı... Burada yapılması gereken
her isteyene SİLÂH satmak değil; TERÖR'ün arttığı dönemlerde görevini yapmakta
zorluk çeken, devamlı tehdit altında olan ve hatta öldürülen DEVLET
GÖREVLİLERİ'ne, MEMURLAR'a ve ÖĞRETMENLER'e kendilerini koruyabilmeleri için
ÜCRETSİZ SİLÂH ve MERMİ verilmesi, hatta bunların kısa süreli ATIŞ ve SAVUNMA
TÂLİMLERİ'ne tabi tutulması idi! Ama Özal her doğrunun tersini yapmayı âdet
haline getirmişti.
Zaten bozulmuş olan DIŞ POLİTİKA'yı iyice dejenere etti. "Kürt meselesini
mutlaka çözeceğini" iddia ederek ortaya atıldı ve KÜRT AYIRIMCILAR'a ülke içinde
ve dışında geri dönülmesi zor tavizler verdi... PKK'ya kolay silâh versinler
diye IRAK sınırımıza GAVUR ASKERLERİ'ni yerleştirdi... AVRUPA TOPLULUĞU'na
girebilmek için neredeyse GÜNEYDOĞU'dan ve KIBRIS'tan vazgeçebileceğini ima eden
ifadeler kullandı... KERKÜK ve MUSUL'un TÜRK TOPRAĞI olduğunu unutup,
TALABANİLER'e BARZANİLER'e peşkeş çekti!.. AŞİRET REİSİ olmaktan başka bir
özelliği olmayan bu heriflere TÜRK DİPLOMATİK PASAPORTU verdi, TEMSİLCİLİKLER
açtırdı!..Bu arada KUZEY IRAK'ın gerçek sahibi TÜRKMENLER'in adını bir kere bile
ağzına almadı!
ÖZAL, sanki kendi başka bir IRK'tanmış gibi, KIBRISLILAR'a sırtını döndü,
"Çok konuşmayın, bana yılda 200 milyona mal oluyorsunuz," diye tehditler
savurdu!.. Halbuki on yıl içinde sadece kendi keyfi için en az bu kadar para
harcamıştı! Üstelik her ikisi de kendi cebinden değil, MİLLETİN KASASI'ndan
çıkıyordu. İkisi için de esas HAK SAHİBİ'ne danışmadan nasıl laf edebilirdi
ki?..
Gözleri TÜRKİYE'den başkasını görmeyen AZERİLER'i, "Onlar Şİİ'dirler, bizden çok İRAN'a yakındırlar," diyerek hayal kırıklığına uğrattı. Kısacası, bildiği, bilmediği her
konuda geveze bir spiker gibi devamlı konuşarak kırmadığı pot, devirmediği çam,
vermediği taviz kalmadı.
Hele IRAK-AMERİKA savaşı sırasında ÖZAL, bir mahalle kavgasında abisinin
arkasına saklanıp rakibine küfürler yağdıran HAŞARI ÇOCUK görünümündeydi. Bazen
beyanatıyla BUSH'a akıl veriyor, bazen SADDAM'ın kulağını çekiyor, ama her gün
değişik bir ihtimal hesabı yapıyordu. Mesela bir gün "%99 savaş çıkmaz" derken,
ertesi gün "Savaş çıkma ihtimali %30" diyordu!..Böylece iki hafta içinde hemen
bütün ihtimalleri bitirdi ve sonunda "Ben dememiş miydim???" deme imkanını elde
etti.
Yine aynı dönemde ÖZAL, "Bir koyup ÜÇ alma"
gibi BARBUTÇU ağzıyla yaptığı TÜRKİYE'nin DIŞ
POLİTİKA(!) açıklaması bir yana; SADDAM'ın gideceğinden emin olarak öyle şeyler
söyledi ki, hiç gereği yokken IRAK'la aramızın düzelmesine ilerde bile engel
teşkil edecek bir duvar örüldü iki ülke arasına!...
Mısır 16 milyar dolar dış borcunu sildirirken, bizimki AMERİKA seyyahatinde
"Biz erkek adamız, borcumuzu öderiz"
şeklinde bir beyanat verdi! Buna AMERİKALI
senatörlerden birisinin tepkisi şu oldu:
-"Mutlaka tercümede bir hata olmuştur. Yoksa hiç
bir DEVLET ADAMI'nın böyle bir imkanı tepecek kadar DELİ olduğunu
sanmıyorum!"
O sanmasın, ama bizimkinin gerçekten ZIRDELİ ve
KENDİNİ BEĞENMİŞ bir BUDALA olduğu muhakkaktı!.. 1996 yılına gelindiğinde IRAK-AMERİKA savaşından
sonra uğradığımız zarar 75 milyar dolara çıkmıştı!..(27)
ÖZAL'ın TÜRKİYE'nin AVRUPA TOPLULUĞU'nun hizmetçiliğine bile razı olduğunu
gösterir bir tavır takınmasını, IRAK-AMERİKA savaşında AMERİKA'nın gönüllü
sözcüsü durumuna gelmesini, son derece HAYSİYET kırıcı işler yapmasını bir türlü
hazmedemiyoruz, ve hazmetmiyeceğiz! Ne var ki, bunların unutulup ta, ERBAKAN'ın
LİBYA gezisinde KADDAFİ'nin biraz PATAVATSIZ'ca dile getirdiği gerçeklerin
hakaret sayılmasını; bizim politikacıların BATI UŞAKLIĞI'na veriyoruz!..
Öyle ya, BATILI abiler yüzüne tükürse, sırıtıyorlar...KADDAFİ, SADDAM gibi ne
pahasına olursa olsun BATI'ya kafa tutanlar "dost acı söyler" kabilinden nasihat
etse, hindi gibi kabarıyorlar!..
ÖZAL’ın affedemediğimiz ve dünya durdukça affetmiyeceğimiz suçlarından biri
belki de İDAMLIK olanı VATAN TOPRAĞI’nı YABANCILAR’a satma imkanı tanıyan kanunu
çıkartmasıdır!.. Önce zengin Araplar’ın Boğaz’da kat-villa almasına yönelik bu
uygulama kısa bir sürede bütün sahillerimizde en güzel yerlerin GAVURLAR’ın
eline geçmesine, GAP’ın verimli topraklarının SURİYE ve İSRAİL ajanları
tarafından satın alınmasına yol açtı!.. Hem de neredeyse yok pahasına!..
Halbuki o müstebit diye bilinen SULTAN ABDÜLHAMİD, kendisine gelen
YAHUDİLER’in "FİLİSTİN’de ufak bir toprak parçası karşılığı bütün OSMANLI
BORÇLARI’nı ödeme" teklifini "Toprak benim değil,
MİLLET’indir," diyerek geri çevirmişti... Yuh
olsun ÖZAL senin ervâhına!.. Gelmişine geçmişine!.. Ne demiştik?.. TOPRAK
SATMAK, VATAN’I SATMAK DEMEKTİR!.. Biz TOPRAK SATMA’yı karısını satmaktan,
PEZEVENKLİK’ten beter görürüz!.. Bu adam o sıfata bile lâyık değil!..
Geriye İSLÂMİYET'e aykırı olup ta OZAL'ın yapmadığı bir tek şey kalmıştı:
DEVLETİN YIKILMASI VE ÜLKENİN BÖLÜNMESİ!.. ÖZAL onu da CUMHURBAŞKANLIĞI'nda
forsunu kaybetmeye başladığı günlerde gerçekleştirdi... Önce sık sık "DEVLET'i küçültmek"strong> ten
söz etti, "DEVLET'e BABA demeyin, sonra alır sopayı
döver," diyerek, TÜRK MİLLETİ'nin onbin yıldar
ayakta kalmasını sağlıyan "DEVLETE GÜVEN" duygusunu sarstı!.. Cumhurbaşkanlığı
sırasında popülaritesini iyice kaybettiği sırada IRAK'ta bir KÜRT DEVLETİ kurup
onun başına geçmeyi düşünecek kadar hainleşti!.. Zaten "Kürt meselesini mutlaka çözeceğim" derken, bunu kastediyordu.
ÖZAL bütün bu HATA, KUSUR, GÜNAHLAR'ının yanısıra, ülkede büyük gelişme
sağlıyan şeyler de yapmadı değil, hakkını yemeyelim... Bir defa istenirse her
şeyin düzelebileceğini halka gösterdi. kişilerin kendine güvenini arttırdı...
DEVLET'ten ümidini kesen DENİZLİ, YOZGAT gibi iller ve bazı ilçeler kendi
başlarının çaresine bakıp KALKINMA çabasına girdiler. YOLSUZLUK, AHLAKSIZLIK
arttı ama, TÜRKİYE yılların geri kalmışlığını terkedip bir SIÇRAMA da yaptı.
İLETİŞİM alanında bizi çoğu AVRUPA ülkesinin önüne geçiren gelişmeler oldu...
Yani insanların durumu kötüye giderken, ülkenin tümü İLERLEME gösterdi. ÖZAL
bunun için büyük MANEVİ DESTEK gördü... Ve ÖZAL ötekilerden farklı olarak, uzun
süre gerçekten ALTERNATİFSİZ kaldı. Bu kendisinin "aşılmaz" olmasından değil;
ötekilerin "boş" adamlar olmasındandı!
> İÇİNDEKİLER< > ÖZAL DÖNEMİ - AÇIKLAMALAR
< > AÇIKLAMALAR-2
<