BATI DENEN BİLİNMEZ - AÇIKLAMALAR 2

(23)- Guenon, burada çok önemli bir meseleye temas ediyor. BATI ZİHNİYETİ ENDÜSTRİYEL gelişmesini sağlarken, İYİ-KÖTÜ farkını kaldırmıştır. Tek makbul şey DAHA FAZLA KAZANMAK olmuştur. Bunun için her şey MUBAH'tır.

Bu SAPIK GÖRÜŞ, toplumumuza da yansımıştır. Kendini bilmez bir bakan çıkıp "Yasaklara son!..Tabuları yıkalım!" diye feryat edebilmekte, diğeri de icraatının ilk işi olarak Eskişehir Hapishanesi'ndeki canileri "özgürlüğe" kavuşturabilmektedir. Hemen arkasından "suçluları koruma" demek olan CMUK gelmiştir. Sonra da "şair ruhlu" Ecevit masumları ve mazlumları bırakıp azılı kaatilleri, canileri, hırlıları, hırsızları sokağa salmıştır!.. Bu daü yetmiyormuş gibi idam cezasını kaldırmış, teröristlerin ve onların eline silah verenlerin ekmeğine yağ-bal sürmüştür!..

Halbuki her toplumun, her döneminin bir düzeni; her düzenin de yasakları, kuralları vardır. O kurallara uyulması ancak medeniyeti doğurur, yasakların uygulanması da medeniyetin koruyucusudur.

TABU, ancak geçmiş dönemin hükmü kalmamış kural ve düşünceleridir. Mesela bir zamanlar domates zehirli zannedilip yenmiyordu. Birinin bir kilo domates yiyip te ölmediğinin görülmesi, bu tabuyu yıkmıştır.

Ama suçluları cezalandırmak TABU değildir!.. Çıplaklığın insan ruhunda ve toplumda yaptığı tahribat nedeniyle ayıp sayılması, "yıkılması gereken tabu" değildir!. Kadınları soyup reklamlara çıkarmak, toplumu ileriye götüreceğine; taş devrinden bile daha azgın hale getirmiştir. Eskiden ancak köleler soyulup teşhir edilirdi. Şimdi hür kadınlar "satışları arttırmak" bahanesiyle orta malı yapılıyor.

İYİ ve KÖTÜ farkı daima vardır, dinlerdeki melek-şeytan ikilisi buna işarettir. Cennet-Cehennem de tercihin sonucunda ulaşılan YÜCE veya AŞAĞILIK durumu gösterir.

(24)- BATI, kendini hep GREK ve ROMA MEDENİYETİ'ne bağlar. Grek diye bilinen medeniyet Mezopotamya-Mısır-Anadolu-Adalar hattını takip ederek Yunanistan'a ulaşan bir DOĞU medeniyetidir. PELASGLAR'a (PELA-SAKA) dayandığını, ANADOLU İYON MEDENİYETİ'nden geliştiğinı Herodot bile kabul eder. Latin Roma Medeniyeti ise, yine aynı kanaldan Makedonya üzerinden İtalya'yı ele geçiren ETRÜSK (TUR-SAKA) medeniyetidir ki, İtalyan tarihçiler dahi onların ASYA kökenli olduğunu itiraf ederler...Kısacası Batı'da görülen İlkçağ medeniyetleri de ASYA'dan transfer olmuştur...

Yani her ikisi de DOĞU, hatta TÜRK kökenlidir. Guenon bunu dile getiriyor... Öte yandan Avrupa'dakilerden farklı Kelt, İskoç, ve Bask kültürleri Hun ve Avar akınlarının ürünüdür. Bunlar geri dönmeyip Avrupa'ya yerleşen TÜRK halklardır. İskoçların gaydasını "tulum" olarak çalan tek halk Karadenizli Lazlardır ki, eskiden Lezki, daha eskiden de Avar diye bilinirlerdi. Basklar'a gelince Fransız Laorusse Ansiklopedisi bile onları "ASYA kökenli" diye kaydeder.

(25)- Kemal Tahir, Reform'un Thomas Aguin'in İSLAMİ PRENSİPLER'i alıp hıristiyanlığa yamamasıyla meydana geldiğini söyler... Daha önce verdik.

Ancak burada önemli olan Guenon'un şimdiye kadar yapılmamış bir tartışmayı başlatmasıdır. RÖNESANS ve REFORM, AVRUPA'yı ileriye mi, geriye mi götürdü?.. ATİLLA İLHAN, "HANGİ BATI?" kitabında, BATI'nın gelişmiş ENDÜSTRİ yanını, ve insan fırınlayan RUH yapısını inceler, bu soruya cevap arar.

Biz burada sadece bir TARİHİ GERÇEK'le ilgileniyoruz. BATI'nın KARANLIK ÇAĞ-ORTA ÇAĞ tanımı kendisi için dahi tartışma halinde iken; biz nasıl olur da 450-1492 arasını kendimiz için ORTAÇAĞ-KARANLIK ÇAĞ sayabiliriz?..Bu dönem bizim en AYDINLIK olduğumuz dönem!.. Biraz ilerde detaylarını vereceğiz.

HZ. MUHAMMED bu çağda doğmuş. İSLAM bu çağda gelişmiş. TÜRKLER bu çağda MÜSLÜMAN olmuş. GÖKTÜRK DEVLETİ, UYGUR DEVLETİ, SELÇUKLULAR ANADOLU SELÇUKLULARI, EYYÜBİLER, TİMUR DEVLETİ bu çağda!

Bitmedi!.. AHMED YESEVİ, HACI BEKTAŞ, MEVLANA, YUNUS, AHİ EVRAN, HACI BAYRAM bu çağda. OSMANLI DEVLETİ bu çağda kuruldu. İstanbul bu çağda fethedildi. ile bağdaşmaz!..

(26)- Rönesans da durup dururken değil, Endülüs'ün müslümanların tümden katledilip Kurtuba kütüphanelerinin yağmalanması, Arapça eserlerin tercüme edilerek eski Yunan medeniyetinin yeniden keşfedilmesiyle başlamıştır.(1492)

(27)- Yazar koyu katolik...Ortaçağ'ı Katolik hıristiyanlığın en parlak dönemi sayıyor...Katolikliğin de Paul'un uydurması, İsa'nın yolundan sapmış bir din olduğunu bilmiyor. Reform'la bozulduğunu sanıyor. Kurtuluşu ona dönüşte arıyor. Ki, bu da Batılı yanılgılarının başında gelen bir husustur.

Ancak farkında olmadan bir gerçeği dile getiriyor. Bilindiği gibi ORTAÇAĞ 495-1492 tarihleri arasındaki dönemdir. İstanbul'un fethi ile alakası yoktur. O bizim tarihçilerin uydurmasıdır.

Bu dönemleri BATILI tarihçiler tesbit ederler ve kendileri ile alakalı olaylar ile bağlantısını kurarlar. İLK tarih BATI ROMA İMPARATORLUĞU'nun yıkılma tarihidir. AVRUPA'nın gördüğü son gerçek medeniyet ROMA MEDENİYETİ idi.

İKİNCİ tarih ise ENDÜLÜS'ün tamamen Hıristiyanların eline geçtiği tarihtir!.. Yani BATI için "karanlık çağ" Büyük ROMA'nın yıkılması ile başlamış, MÜSLÜMANLAR'ın BATI AVRUPA'dan atılmasıyla bitmiştir!.

Peki, acaba bu BATI DIŞINDAKİ DÜNYA için de öyle mi?.. Hiç değil!..Bu iki tarih arası (450-1492) özellikle biz TÜRKLER ve MÜSLÜMANLAR için en AYDINLIK ÇAĞ'dır!.. HZ. MUHAMMED 570 yılında doğmuş, İSLAM DEVLETİ'nin temeli 622'de atılmıştır. Aynı tarihlerde ORTA ASYA'da büyük GÖKTÜRK İMPARATORLUĞU vardı!.. 900 yıllarında TÜRKLER MÜSLÜMAN olmuş, 1055'de TUĞRUL BEY Halife'yi SELÇUKLU Devleti'nin himayesine almıştır. 1200'lerde ÇENGİZ HAN'ın CİHAN iMPARATORLUĞU vardır. İBN-İ SİNA, FARABİ, KAŞGARLI MAHMUD, YUSUF HAS HACİP, AHMED YESEVİ, MEVLANA, HACI BEKTAŞ, YUNUS EMRE bu dönemdedir!..1300'de OSMANLI gelir!.. 1400'lerde TİMUR, ÇAĞATAY, HİNT TÜRK İMPARATORLUKLARI!..

ŞAM, BAĞDAT, SEMERKANT, BUHARA, ve fethedilen İSTANBUL ilim merkezleridir. ALİ ŞİR NEAVİ, ULUĞ BEY, HACI BAYRAM bu dönemin insanlarıdır. KUTADGU BİLİG, ŞECERE-İ TÜRK, DİVAN-I LUGAT-IT TÜRK, MESNEVİ, MEVLUD bu çağda yazıldı, ORHUN ANITLARI bu çağda dikildi.

Bizim MEDENİYET'in zirvesine çıktığımız bu dönemi, nasıl BATILILAR'a uyup ORTAÇAĞ-KARANLIK ÇAĞ diye adlandırabiliriz?.. Demek ki TARİH GERÇEKTEN ÇARPITILMIŞ!.. Biz de yutmuşuz!

Kısacası, bizim tarihimiz dahi BATI TARİHİ'ne benzemez, ZIT düşer!..

(28)- Guenon bize çok makbul şeylermiş gibi benimsetilmek istenen HÜMANİZM ve LAİSİZM'in de gerçek yüzünü ortaya koyuyor. BATI İNSANI'nın RUH'unu çürüten bu kavramların FERDİYETÇİLİK'ten ayrılmadığını belirtiyor. Bir BATILI ağızdan bunu duyduktan sonra, nesini savunacaksınız kı?..

Kaldı ki, bu kavramlar İNSAN ZAAFLARI'nın üzerinde bir değer kabul etmediği için, FERT olarak MANEN ve MADDETEN sürekli geriye gidilmektedir. Guenon yanılıyor, insanın tek amacı İHTİYAÇLAR'ını değil; İSTEKLER'ini karşılamak olmuştur.

İHTİYAÇLAR kolay karşılanabilir. Aç insan güzel bir yemekle karnını doyurursa bu ihtiyaç görülebilir. Ama aynı insanın yemekten sonra dondurma, kahve, çukulata talebi istektir. İSTEKLER asla karşılanamaz, çünkü karşılanan her isteğin yerine daha saçma başka bir istek alır. İSTEKLER DİPSİZ KUYUDUR. İSTEKLERİ KARŞILAMAK, ELEKLE DENİZİ BOŞALTMAYA BENZER!.. BATI ZİHNİYETİ ve PAZAR EKONOMİSİ işte bu gereksiz İSTEKLER'i SUN'İ İHTİYAÇLAR olarak karşınıza çıkarır.

(29)- Gene yanılıyor...Hiç benzemiyordu. FEODALİZM, gerçek KÖLELİK olan SERF sistemi, ARİSTOKRASİ DOĞU'DA YOKTU. Hindular, Japonlar hariç. Ayrıca Thomas Aquin, Martin Luter bu aksaklıkları çözebilmek için İSLAMİ kuralları adapte ederek Hıristiyanlığı reforma tabi tuttular. Yine DOĞU'nun ilim birikimi ENDÜLÜS'ün Haçlılarca ele geçirilmesi sonucu, BATI'ya gelişme imkanı tanıdı. Yani bu bilgiler BATI'da Ortaçağ'da yoktu. Hiç bir zaman da olmadı.

Buna ek olarak yine DOĞU sayılabilecek yeni dünyaların zenginlikleri de BATI'da yoktu, onlar da çalındı...BATI her dönemde geri idi. Hiç bir yönden MANEVİ zenginliğe ulaşmamıştı. Çünkü BATI'ya hiç peygamber gelmemişti. Batı'nın kendinden saydığı DOĞU ROMA İmparatorluğu bile ORTODOKS olması bir yana, tam bir DOĞU medeniyeti haline dönüşmüştü.

MÜSLÜMANLAR ve TÜRKLER DOĞU ROMA'dan BATILILAR'dan daha çok yararlanmışlardır. ROMA hamamı, TÜRK hamamına dönmüştür. BATILILAR Ortaçağ'da olduğu gibi, 1700'lere kadar yıkanmayı bile bilmezlerdi. Sözün kısası, BATI'nın gördüğü son medeniyet, İlkçağ ile sona eren BATI ROMA İMPARATORLUĞU idi!..

(30)- Biz ona "KÂMİL İNSAN" deriz. TÜRKLÜK, İSLAM ve ATATÜRKÇÜLÜK daima SECİYELİ, AHLAKLI, BİLGİLİ, ÇALIŞKAN, FEDAKÂR fertlerden oluşan bir TOPLUM yaratmayı amaçlar. Bunun bilinen adı KÂMİL İNSAN'dır. Ancak KÂMİL İNSANLAR bir topluma yön verebilirler. Ancak onlar başta olursa, bir ülke ileri gidebilir. MEDENİYET ancak onlarla sağlanabilir.

(31)- Görüldüğü gibi Guenon, BATI'nın SAVAŞ YANLISI olduğunu açıkça ifade etmiş. DOĞU her zaman BARIŞÇI'dır. Hele TÜRKLER ve İSLAM 300 yıldır BATI'ya saldırmamış, ama daima BATI'nın saldırısına, sömürüsüne maruz kalmıştır. Biz bunu detayı ile YURTTA SULH, CİHANDA SULH yazımızda inceledik. Ancak bir BATILI'nın ağzından da duymak, haklılığımızı arttırıyor.

Yalnız bir hususu önemle belirtelim: BATI, sapık zihniyetini korumak için eskiden KOMÜNİZM'i saldırganlıkla suçluyordu. SOVYETLER de yanlış politikaları ile buna zemin hazırlıyordu. Şimdi SOVYET KOMÜNİZMİ çöktü, ÇİN KOMÜNİZMİ gerekli rütuşları yaptı, sür'atle kalkınıyor. Ama BATI onu değil, İSLAM'ı YENİ DÜŞMAN ilan etti!.. Sebep belli. MÜSLÜMAN DEVLETLER'i kolay lokma sanıyor. E, TÜRKİYE, BATI'nın kapısında elpençe divan bekliyor. ARAP ÜLKELERİ de zaten BATI UŞAĞI!.. IRAK gibi dikbaşlılar ile İRAN da dize geldi mi, "İSLAM'ı tüketirim" sanıyor!..

Yağma yok!.. TÜRKİYE, yakında şahsiyetini bulacak, foyası ortaya çıkmış NATO, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, AVRUPA KONSEYİ gibi kuruluşlardan çekilecek ve BATI'ya hakettiği dersi verecektir!

(32)- Bu da başka bir BATI yanılgısıdır. Hint Felsefesi'ni kurtarıcı olarak gören Hippilerden politikacılara kadar pek çok BATILI vardır. Bu yüzden de açıkgöz Hintliler Maharishi, Krishna gibi sözde tarikatlar ile saf BATILILAR'ın parasını çeker, zamanını boşa harcatırlar.

Hint Felsefesi'nin TEFEKKÜR ve MANEVİYAT'a önem verişi dışında, çağın ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün değildir. MADDE ile MANA'yı en iyi birleştiren İSLAM Felsefesi'dir. Bunu gören çok sayıda BATILI, AVRUPA ve AMERİKA'da MÜSLÜMAN oluyor. Zaten BATI'nın İSLAM'ı düşman ilan etmesinin asıl sebebi de bu!..BATI, dışardan değil, İÇERDEN İSLAM'ın işgaline uğruyor!

(33)- DOĞRU ve YANLIŞ daima tartışmalıdır. Ama dikkatli bir göz, tartışmanın yer ve zamanla ilgili olduğunu kolayca görebilir. bir örnek vermek gerekirse, BAL yiyecek olarak, ağzınıza attığınızda daima makbuldür. Ama saçınıza sürerseniz PİSLİK olur. Bu da her zaman geçerlidir.

Guenon, DOĞRU DAİMA VARDIR, BİZ SADECE ONU FARKEDERİZ, derken işte bu gerçeğe işaret ediyor.

Öte yandan bize BATI'nın her zaman ve şartta makbul gösterilmesi, işte o saça sürülen balın makbullüğü kadar geçerlidir. Biz BATI'nın tek makbul yanının TEKNOLOJİ olduğunu, bunu kendi şartlarımıza uydurarak almamız gerektiğini söyledik. Tıpkı engerek yılanının zehirinin ancak PANZEHİR imalinde makbul addedilebileceği gibi!

(34)- Bunun sonucu ortaya kadın papazlar, homoseksüel papazlar, bezbiyen rahibeler, kadınla kadını, erkekle erkeği kilisede evlendiren bir "laik ahlak" gelişmiştir. Bunu biz değil, BATILI bir yazar söylüyor. kendi toplumunun felakete gitmesini, DİN'den uzaklaşmaya bağlıyor ve adını da LAİKLİK koyuyor. İşte bunun için biz LAİKLİK kavramına aslı ATATÜRK'ten de gelse, BATI anlayışı ile alınırsa, itiraz ederiz. Bu kavramın bizdeki hâl-i hazır uygulamasının MİLLET'le DEVLET'in arasını açtığına inanırız. SAİD-İ NURSİ'nin, ERBAKAN gibi din simsarı politikacıların bu yüzden güçlendiğini düşünürüz... Ama mesele, ATATÜRK'ün "laikliği sünnet edip müslüman yapması" şeklinde değerlendirilirse, BATI'ya karşı kullanılırsa farklı bir boyut kazanır, onu destekleriz.

(35)- Bu ifade "bilim"i her şeyin çaresi diye düşünenleri uyarmaktadır. İLİM, gerçekten HERŞEY'dir, ama bugünkü "bilim", İLİM olmadığı gibi, sadece daha fazla üretmeye endekslenmiştir. DOĞRU'yu, GEREKLİ'yi, İYİ'yi meydana getirmekle uğraşmaz. Hatta bu konudaki buluşlar saklanır. KEŞİF adlı dizide,DUCHAN JERSY adlı araştırmacı,"Güney Amerika yerlilerinin bir bitkinin yapraklarını doğum kontrolü için kullandıklarını" söyledikten sonra şu soruyu sormuştu:

- "Peki, BİLİM bundan niye yararlanmaz?. Çok basit!.. Çünkü bu bitki bahçenizde bile yetiştirebileceğiniz bir ağaçtır. İlaç firmaları o zaman pahalı doğum kontrol araçlarını satamazlar.!"

Biz SOĞUK FİZYON diye bilinen NÜKLEER EENERJİ'nin de hasıraltı edilmesinin sebebini buna bağlarız. SOĞUK FİZYON kolay, tehlikesiz ve ucuzdur. Geri kalmış ülkeler bu sayede BATILILAR'ı geçebilirler. Hiç BATI buna izin verir mi?..

(36)- Yazar İŞ BÖLÜMÜ ve UZMANLAŞMA'nın menfi yönlerini saymış... Bunların en önemli BATI'da toprağa bağlı KÖLELİK'ten kurtulan insanların ENDÜSTRİ ile MAKİNA KÖLESİ oldıkları gerçeği!.. Daha sonra yazar ÜRETİM ARTIŞI veya VERİMLİLİK diye yutturulan çarpık kavramı incelemiş. Buna göre "daha çok" domates, patates, meyva, sebze süt, üretmek makbuldür. Ama üretilenin tadı, kokusu, rengi, tazeliği, hatta hormon, zehir, ve suni gübreden dolayı zararlı olması bile önemli değildir!.. Çünkü KANTİTE, KALİTE'nin yerini almıştır.

Kaldı ki, KALİTE kavramı bile çarpık kullanılır!.. Birbirinin aynı boyda, aynı renkte, resim gibi elmalar KALİTELİ sayılır. Ama bırakın tadını; taşıdıkları vitamin, mineral hesaba katılmaz. İçerdikleri zararlı maddeler ise gizlenir. Marifet zannedip BATI tipi tahrip edici üretim tarzını benimseyenler, BATI ile aynı kötü sonu yaşıyacaklardır.

(37)- Yazar BATI YAYILMACILIĞI'nın "uygarlık götürme" diye yutturulmasına isyan ediyor. Bu hala böyle sürüyor... "Kapılarınızı BATI sermayedarlarına açın ki, kalkınasınız" demek aynı anlama gelir... Öyle olsaydı, önce dünyadaki hastalık, kuraklık, açlık ve susuzluk sorununu çözerlerdi. BATI nereye girmiş ise, bu meseleler artmıştır. Öyle artmıştır ki, BATI'nın sözde çekilmesi dahi sorunları çözmeye yetmez. Çözüm SEBEB'i değil; MÜSEBBİB'i ortadan kaldırmaktır.

(38)- Milliyetçilik 19. asırda Avrupa'da birleştirici rol oynamış, küçük Alman ve İtalyan devletleri bütünleşmişlerdi. Halbuki, Avrupa'dan yayılan milliyetçilik akımları Doğu'da bölücü bir nitelik kazanmıştır. OSMANLI böyle parçalandı. Ama şimdi ok tersine döndü, Sovyetler ve Balkanlar'dan sonra hatta İtalya, Fransa, İngiltere, hatta ABD paramparça olmak üzere... Tabii daha önce yıkılmazsa!

(39)- Vandallar Batı Roma'yı nasıl yıkınca geride hiç bir medeniyet eseri bırakmadıysa, onların torunları olan BATILILAR da gittikleri yerde ne medeniyet, ne de yerli halkı bırakmıştır. Amerika, Avustralya, Endülüs buna en iyi örnektir.

(40)- Yani yazar diyor ki, "Nasıl 1300'lerde BATI'yı İSLAM ve DOĞU düşüncesi kurtardıysa, şimdi de kurtarsın!"

(41)- Yazar uzun uzun "modern bilim"in uzerinde durmadığı konuları ele almış... Sonunda meşhur feylezof Alexi Carrel'in dediği gibi İNSAN BİLİMİ, MADDİ BİLİMLER'İN ÖNÜNE GEÇMEDİKÇE, İNSANLIĞA HUZUR YOKTUR, anlayışına varmış!.

BATI hiç bir zaman meselelere böyle yanaşmaz... Bu özellik DOĞU'da çok gelişmiştir. AKPUNKTUR diye bilinen İNSAN vücudundaki MERİDYEN ve PARALELLER üzerine iğne kullanılarak yapılan tedavi bugün pek çok hastalığın çaresi olmaktadır. BATI tarafından da kabul edilmiştir... YOGA, SAVAŞ SANATLARI hep insan ruhunun gizli kalmış güçlerini ortaya çıkartan felsefelerin ürünüdür. İMAN gücü ile kazanılan savaşlar hep DOĞU'dadır... Onlar da BATI'da kabul görmüştür... BATI TEKNOLOJİSİ savaşta dahi Viyetnam'da, Cezayir'de, Irak'ta ve tabii ki TÜRKİYE'de İMAN'a mağlup olmuştur... Ne yazık ki, bizler DOĞULU olduğumuz halde bu BATILI'nın hayranlık duyduğu özelliklerimizden bihaberiz. Ne diyordu ATATÜRK:

- "Münevverlerimizin belki bütün dünyayı, başka milletleri tanıyıp ta kendimizi bilmemeleri üzücüdür!"

(42)- Biz DARVİN NAZARİYESİ'ni MUTLAK GERÇEK olarak değil, NAZARİYE olarak kabul ederiz. İnananlara da, inanmıyanlara da bir diyeceğimiz yoktur. Çünkü adı üzerinde, NAZARİYE!..

Aynı şekilde KUR'AN'daki "Âdem'i topraktan yarattı" ifadesini kelime anlamıyla alanlara da, İNANÇ olduğu için birşey demeyiz... Ama aynı olayla ilgili "Ellerimle yarattığım insan" ifadesinde geçen "ELLER"in müteşabih (benzetme) olduğu açıktır. ALLAH'ın bizim anladığımız manada "el"i olamaz.

Öyleyse TOPRAK'tan yaratmak ta müteşabih ifadedir. ALLAH oturup çamurdan heykel yapar gibi yaratmamıştır Âdem'i!.. Kaldı ki, KUR'AN'ın ilgili bölümlerinde "Her şeyin başlangıcını SU'dan kıldık" mealinde ayetler vardır.

Bizce "topraktan yarattık" ifadesi, "dünyanın basit maddelerinden, minerallerinden yarattık" anlamına gelmektedir... Çünkü KUR'AN, CİN dediği görünmeyen varlıkların ATEŞ'ten yani, daha ince, daha üstün vasıflı dünya maddesinden yaratıldığı, hatta ŞEYTAN'ın bunu kibir konusu yaptığını anlatır... Bizce hepsi kelime anlamından daha derin mânâlar taşıyan MÜTEŞABİH AYETLER'dir... DOĞRUSUNU ANCAK ALLAH BİLİR!.. Bu konuda gereksiz tartışmalara girmek, bilgili MÜSLÜMANLAR'a yakışmaz. Bilgisizin zaten söz söylemesi doğru olmaz.

_________________________________________

KAYNAKLAR:

- İsmet Bozdağ, Kemal Tahir'le Sohbetler

- Erich Fromm, Sahip Olmak Ya da Olmak

- Rene Guenon, Modern Dünyanın Bunalımı

- E.F. Schumacher, Akli Karışıklıklar İçin Kılavuz

***

> İÇİNDEKİLER< > 28 ŞUBAT SÜRECİ < > ERDOĞAN DÖNEMİ <