ORDU MİLLET-ORDU DEVLET İLKESİ - AÇIKLAMALAR-4
TEDBİRLER
TÜRK ORDUSU'nda gördüğümüz bu aksaklıkları çok
açık olarak dile getiriyoruz ki, çözüm bulunsun... Yoksa "kahraman
ordumuz!.. Arslan!" diye hepsini görmemezlikten gelmek mümkün!...
Ama gerçekleri saklamaya yetmez ki! ORDU'da yolsuzluk, rüşvet, suistimal, iltimas,
hatta ahlâksızlık, ırza tasallut almış yürümüş, gazete sayfalarına
yansımıştır. Onlara geçmeden bir hatıramızı hakletmek isteriz:
Yedeksubay okulunda iken TAKTİK dersine gelen ALBAY, tepegöze
hazırladığı şeffaf kağıtları koyuyor ve duvar yansıyan görüntüler
üzerinde konuşuyordu... Birden duvarda çıplak bir kadın görüntüsü
belirdi... Bütün askerî öğrenciler dersi ve disiplini unutup gülmeye,
yorumlar yapmaya başladılar... Koca albay kızardı, bozardı, sonunda
bunun "askerin sıkılmaması için benimsenmiş bir Amerikan eğitim
tekniği" olduğunu söyledi!.. Aynı şekilde hemen bütün askeri birliklerde
seks sahnelerinin birleştirilmesinden oluşmuş filmler oynatıldığını,
fahişelerin getirtilip ANADOLU delikanlılarının "aç,aç" naraları
ile soyundukları herkesin malûmudur. Bunlar; karısından, nişanlısından ayrı, kadın
yüzü görmeyen gençlerin sakinleşmesine değil; bilakis daha azmasına,
izne çıktığı zaman gördüğü her kadın ve kızı "seyrettikleri"nden
zannetmesine yol açmaktadır... Hiç biri bizim ahlâkımıza, geleneğimize
uygun değildir... Eminiz ki, bu uygulamaların hiç biri ATATÜRK
DÖNEMİ'nde yoktu, tahayyülü bile mümkün değildi. Bu durum mutlaka değişmelidir!.. ASKER OCAĞI'nda
verilmesi gereken eğitim her konuda İTİDAL, ÖLÇÜ, SABIR ve NEFSİNE
HAKİMİYET'tir!.. Özellikle KADINA SAYGI konusunda öğretebileceğimiz
çok şey vardır, MEHMETÇİKLER'i azdırmak yerine!.. Maalesef, DEVLET MALI DENİZ, YEMEYEN DOMUZ
zihniyeti ORDU'nun bütün kademelerini sarmış durumda... Bu satırların
yazarı YEDEK SUBAY iken birlikte NÖBET tuttuğu YARBAY'ın her seferinde
özel otomobilinin deposunu ASKER benzininden doldurttuğunu görmüş;
YARBAY da "Ne yapayım, yıllarca namuslu davrandım... Baktım ki herkes
bir yerden kemiriyor, ben de başladım" diye "mazaret" beyan
etmişti!.. Öte yandan nöbetçi teğmen veya başçavuşların mutfağa
dalıp, sanki hayatlarında hiç yememiş gibi, erlerin karavana hakkı
olan etin en iyi yerinden koca bir parça kestirip ızgara yaptırıp
tıkınmaları bu ahlâk bozukluğunun, kul hakkına karşı vurdumduymalığın
ilk kademesini teşkil eder...
Yukarıya çıktıkça bu vurdumduymazlık, albayların kapılarında bekleyen
erlerin de öğle yemeği yeme hakkı olduğunu unutup zavallıları
gereksiz yere görevde tutma şeklinde tezahür eder... Halbuki, eski
TÜRKLER atları bile kendilerinden çok düşünürlerdi. Onlar
suvarılmadan, yemlenmeden kendileri yemek yemezlerdi.
1997 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Türkiye'yi "17 yaşında bir kıza karakolda jandarmanın tecavüz
etmesi ve resmi makamlarca bir işlem yapılmaması" yüzünden,
milyarlarca lira tazminata mahkûm etti!.. Hemen arkasından Yunan
Dışişleri Bakanı Pangalos bize "tecavüzcü" dedi... biz de çok
bozulduk!.. Herif yalan söylemedi ki!.. Namussuz bir ırz
düşmanı, hem de üzerinde şerefli JANDARMA üniforması varken, bacısı
sayılacak kişiye tecavüz ediyor, bu herif HADIM edileceğine, ondan
daha namussuz üstleri olayı ört-bas ediyorlar!.. Eminiz, "jandarmanın
şerefini koruduklarına" inanmışlardır!..
Kendi insanımıza, AVRUPA insanına rezil oluyoruz, hiç bir DEVLET
yetkilisi bir şey yapmıyor!...Sonra da olayı öğrenen Pangalos bize
"tecavüzcü" dedi diye, alınıyoruz!.. Bu olayda CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN'dan KARAKOL
KOMUTANI başçavuşa kadar herkes fiilen SUÇ ORTAĞI değil de
nedir?.. Kemal Tahir, hapishanede tanıştığı, ASKERİ
ARAÇ'la bir çocuğa çarpıp öldürmekten suçlu ere, komutanının "Alaya
kadar kaçabilseydin, ben seni kurtarırdım," dediğini duyunca,
şu yorumu yapar: - "Bu YÜZBAŞI galiba İŞGAL KUVVETLERİ'nin
KUMANDANI!.. Çünkü ancak öyle biri, işgal ettiği ülkenin insanına
karşı bir SORUMLULUK duymaz!.." Doğrudur!.. Bir KOMUTAN'ın görevi, SUÇ işlemiş
astını KANUN'dan kurtarmak değil; astlarını suç işlemiyecek şekilde
eğitmektir... Böyle MİLLET'in sivil kesimini kendinden ayrı gören,
aşağılayan, sırf "üniformalı" diye suçluyu koruyan subaylar,
ORDU'nun şerefine halel getirmektedirler... Bunun gibileri, kendisi
suç işlememiş olsa dahi; ORDU'dan, DEVLET HİZMETİ'nden
ayıklanmalıdır!.. Bir olay daha kaydedelim: 1990'lı yıllarda
ORDU ve POLİS'e sızmış olan SÖYLEMEZLER çetesi yakalandı... Bu
kişilerin ORDU malı silah, roket, istihbarat hatta helikopterleri
kullandıkları anlaşıldı... SÖYLEMEZ ailesinin Kürt kökenli olması,
Suriye istihbarat örgütüyle işbirliğine girmiş olması da, olaya
başka bir boyut kazandırdı... SUSURLUK, YÜKSEKOVA gibi RESMİ
kişilerin dahil olduğu SUÇ ÖRGÜTLERİ davalarında, "dönen dolapları
anlatsam, ORDU'ya ve POLİS'e GÜVEN kalmaz" diyen alt rütbeliler
çıktı...
1960'ların meşhur LOCKHEED olayı gibi, bu olay da, ve daha
pek çok iddia da aydınlanmadı.
Sadece bunlar değil... 2004 yılında eski Deniz
Kuvvetleri Komutanı Oramiral İlhami Erdil; rüşvet, ve ihalede
yolsuzluk yapmaktan yapgılanıyor... Eski Jandarma Genel Komutanı
Orgeneral Şener Eruygur hakkında gene yolsuzluktan tahkikat
başlatıldığı duyuyoruz. Mullî Güvenlik Kurulu eski Genel Sekreteri
Orgeneral Tuncer Kılıç, ORDU'da müteahhitlik işleri yapan ve
DEVLET'i dolandıran bir müteahhitten 150.000 dolar "borç"
aldığını, ve "evini satamadığından ödeyemediğini" itiraf
ediyor!.. Sonra iş dallanıp budaklanınca, bir hafta içinde "şıp"
diye ödeyiveriyor!!!
12 Eylül 1980'in Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
Tahsin Şahinkaya'nın hakkındaki yolsuzluk iddiaları da
bir türlü sonuca kavuşturulmamıştı!..
Acaba YÜKSEK ASKERÎ ŞÛRA
özellikle dönmeleri ve hırsızları mı seçip üst kademeye getiriyor?..
yoksa TÜRK ORDUSU general yapacak öz-be-öz TÜRK albay bulamadığı
gibi, savaştan kaçmayacak GENERAL bulamadığı gibi,
DÜRÜST GENERAL de bulamaz hale mi geldi?..
Daha alt kademelerde
de benzer olaylar yaygın. Bir albayın mahalle muhtarı ile birlik
olup mafya tipi çete kurarak, hazine arsalarını parselleyip sattığını
okuyoruz. Yarbay Osman Aymelek'in hem de Genel Kurmay'ın parasını
zimmetine geçirdiği için defalarca mahkûm olduğunu öğreniyoruz.
Onun için diyoruz ki, bunlar TÜRK ORDUSU'nun TÜRK elemanları
olamazlar!... Bunlar sütü bozuk, soyu kırık, Ermeni, Rum, Yahudi,
Dönme, Kürt, veya Türklüğünü unutmuş milliyetsizlerdir ancak!...
Bunların TÜRK ORDUSU'nda yeri yoktur!.. Sadece bunları değil,
bu şerefsizleri ince eleyip sık dokumadan o makama getirenler de
aynı derece suçludurlar!..
İşte onun içindir ki, biz bir önceki sayfada, "HER AĞUSTOS
YÜKSEK ASKERÎ ŞÛRA TOPLANTISI'NDAN ÖNCE BİR DUAM VAR" diye
yazdık... ve yapılması gerekenleri sıraladık!
Bütün bunlar ORDU'nun dejenere edilmesine yönelik
"amerikanlaştırma" politikalarının uzantısıdır... ORDU'yu MİLLET'ten koparma
gayretinin sonuçlarıdır... Maalesef gittikçe de artmaktadır. Bunların hepsi araştırılmalı, YOLSUZLUK ve
TECAVÜZLER mutlak tesbit edilmeli, MASUM ve MAĞDURLAR'ın zararları
mutlaka karşılanmalıdır... SUÇLULAR'a gelince; HALKIN GÜVENLİĞİ için
ÜNİFORMA giydirilmiş, SİLAH verilmiş bu kişiler, ORGENERAL de olsa;
görevi kötüye kullandıkları, ORDU'yu küçük düşürdükleri için normal
vatandaştan İKİ KAT AĞIR şekilde cezalandırılmalıdır! Aslında TÜRK ORDUSU gerçekten ATATÜRK'ün övgüsüne
lâyık niteliktedir... Bu vasıflarını koruması; politikacılara âlet
olmaması ve ORDU mensupları arasından çıkan hırsız, rüşvetçi,
tecavüzcü, ayyaş, disiplinsiz kişileri daha konu topluma yansımadan
derhal cezalandırılması ile mümkündür!.. Suçların hiç bir şekilde
ört-bas edilmemesi, ORDU'nun MİLLET nazarındaki şerefli
mevkiinin korunması açısından önemlidir. Ordu Pazarı, OYAK meselesine gelince; böyle
kurumlar, hatta vakıflar ORDU'nun dikkatini dağıtır, disiplinini
bozar. Hele bu kuruluşların yönetim kurulları birer menfaat kaynağı
haline gelirse; ORDU içinde ikilik, sürtüşme çıkar... ORDU,
POLİTİKA'ya da, TİCARET'e de bulaşmamalıdır. TÜRK ORDUSU'nun ilk vazifesi VATAN MÜDAFAASI'dır!..
Bununla ilgili tedbirleri almakla yükümlüdür... İkinci vazifesi EĞİTİM
ve ÜRETİM'dir...Onun için ORDU ancak kendi ihtiyacı olan silah,
mühimmat, üniforma, ilaç, askeri araç-gereç gibi stratejik
malzemelerin fabrikalarını kurmalı, bunları üretmeli; otomobil imali,
buzdolabı pazarlaması gibi konularla uğraşmamalıdır. Hele ki
ciplerimizi bile gavurlardan yalvar yakar alırken, milletin hurda
tanklarını tamire uğraşırken; askeri araç üretimini unutup otomobil
üretmek akılsızlıktır. Hele Ankara'da 4-5 tane ORDUEVİ açmak, bunları
astsubay, üstsubay, general orduevi diye ayırmak ta neyin nesi?..
Demek ki ORDU, sadece MİLLET'ten kopmakla kalmamış, kendi arasında
bile bölünmüştür... Sosyal bir faaliyet olan orduevi ve kamplarda
böyle bir ayırımcılığa gitmek DİSİPLİN'i güçlendirmez, tam tersine
husumeti arttırır.
ORDU, DEVLET'in kendisine tahsis ettiği MİLLET kaynaklarını paşaların
görgüsüzce zevkleri için çar-çur edemez!.. 1970'de Hava
Kuvvetleri Komutanı olan orgeneral, alabalığı çok sevdiği için
haftada 2 kere Eskişehir'den bir jet havalanır ve bu kişiye Porsuk
ırmağından tutulmuş balıkları getirirdi. Böyle zıpırlıklara artık
bir son vermek gerekir!. Tekrar ediyoruz: TÜRK ORDUSU'nun ÖZ'ü TEMİZ'dir,
FEDAKÂR'dır!.. Çünkü ORDU, MİLLET'in ta kendisidir... Yapması gereken,
silkinip kendine dönmesi, içine karışmış olan çürük meyveleri
kaldırıp atmasıdır! Peki, ORDU ihtiyacını karşılamak için HALK'tan
yardım göremez mi?.. Elbette görür!.. Ama bu yardım; vakıfların
özel, pahalı binalarında; sekreter, makam arabası gibi gereksiz
masraflar yaparak değil; ORDU'nun kendi personel fazlasının gayreti
ile sağlanmalıdır... İSTİKLAL Savaşı sırasında, elindeki her şeyin
%40'ını veren halkın yardımına VAKIF'la mı, OYAK'la mı
ulaşıldı?.. Genel Kurmay'da görevlendirilecek 3-5 subayın
önderliğinde ülkenin dört bir yanına yayılmış ORDU mensuplarının
da katkısı ile, durumu müsait olanlardan makbuz karşılığı sağlanacak
yardımlar doğrudan Genel Kurmay'a aktarılır, oradan da ihtiyaç
duyulan birimlere transfer edilir... Bu yardımın bir kuruşu bile
lükse veya idari harcamalara gitmez!.. Halkın nakti yardımına,
ORDU da emek ile katkıda bulunur... Böylesi TÜRK ORDUSU'na daha çok
yaraşır... 1995'de Irak Harekatı sırasında yürütülen MEHMETÇİKLE
ELELE kampanyasında toplanan para, aracı kurumlara ihtiyaç olmadığının
en büyük delilidir. Aynı şekilde "Şehit Ailelerine Yardım Vakfı"
veya derneği de emekli subayların kendi gayreti ile faaliyet
göstermeli; bir takım asalaklar evlatlarını VATAN için feda etmiş
kişilerin hakkını maaş, makam otomobili, lüks büro, sekreter, hatta
uçak seyyahati olarak harcıyamamalıdır. Öte yandan bugünlerde ORDU'ya başka bir tuzak
hazırlanmaktadır. Bu da "PROFESYONEL ORDU" sistemidir. PROFESYONEL ORDU, yani MAAŞLI YENİÇERİ sayısının
artması; MAAŞSIZ SİPAHİ sisteminin bozulması, OSMANLI DEVLETİ'Nİ
ÇÖKERTEN SEBEPLERİN BAŞINDA GELİR!. Yavuz Sultan SELİM bıraktığında 25.000 kadar
olan Yeniçeri sayısı, Kanuni'den hemen sonra 150.000'lere ulaşmış
ve DEVLET bunların maaşlarını ödeyebilmek için saraydaki altın tabak
çanağı eritmek, Yahudi tüccarlardan borç almak zorunda
kalmıştı!.. Savaşmayan, savaştığında mağlup olan, buna rağmen
maaş almak veya maaşını artırmak için sürekli isyan eden Yeniçeriler,
DEVLET'in başına belâ olmuştur. Ama kabahat kendilerinde değil,
onların sayısını böyle artıran Devlet erkânındadır. 2. Mahmud Yeniçerileri topa tutunca, mesele
halloldu sanılmasın!.. NİZAM-I CEDİD de ülkeyi kurtaramamıştır,
çünkü o da paralı sisteme dayanıyordu!.. Yapılması gereken SİPAHİ
sistemini tekrar ihya etmek, YENİÇERİ sayısını azaltıp denetime
almaktı. TÜRKİYE her konuda olduğu gibi, ORDU meselesinde
de BATI tipi "ıslahat" yaptıkça batağa gömülmüştür. "PROFESYONEL ORDU" MESELESİ DE TÜRK CUMHURİYETİ'Nİ
YIKMAK İÇİN ORTAYA ATILMIŞ BİR TEKLİFTİR!.. ZATEN ORDUMUZDA MAAŞ ALAN 100.000 KADAR
ÜSTSUBAY-SUBAY-ASTSUBAY VE YEDEK SUBAY VARKEN, BİR DE ERLERE MAAŞ
ÖDEMEK; SON DERECE YANLIŞ OLACAKTIR. UZUN VÂDEDE BUNUN SONUCU
ASKERLİĞİN @İSTEĞİ BAĞLI" MAAŞLI BİR MESLEK OLMASIDIR Kİ,
BAŞVURANLAR BAŞKA YERDE İŞ BULAMAMIŞ İPTEN KAZIKTAN KURTULMUŞ
KİŞİLER OLACAKTIR. PARALI ASKERLİK YAPTIRAN BÜTÜN ÜLKELERDE DURUM
BÖYLEDİR. PARALI ASKERLİK YERİNE, ÖZEL TİM-GERİLLA TİPİ ÇOK KÜÇÜK
VURUCU EKİPLER
TESİS EDİLEBİLİR, BUNLARIN SAYISI DA 10.000 CİVARINDA
OLABİLİR. AMA BU EKİPLER KURULURKEN, MUVAZZAF SUBAY-ASTSUBAY
MEVCUDU MUTLAKA BU EKİPLERİN İKİ-ÜÇ KATI AZALTILMALIDIR. YAPILACAK ŞEY ER KADROSUNU MAAŞA BAĞLAMAK DEĞİL,
ONLARI GERÇEKTEN "PROFESYONELLER" NİTELİĞİNE ÇIKARTMAKTIR!..
BUNUN DA ÖRNEĞİ İSVİÇRE VE İSRAİL'DE VARDIR... Hatta ABD, bizim
OSMANLI TİMAR SİSTEMİ'ne benzer bir MİLLİ MUHAFIZ ordusu kurmuştur!..
Bu kişiler normalde işinin gücünün başındadır. Cüz'i bir maaş alır,
ancak gerektiğinde üniformasını giyip göreve koşar. Bizim teklifimiz şudur: Uzun barış dönemlerinde
ASKERLİK SÜRESİ 6 AYA İNDİRİLİR... Bunun yerine HER ERKEK, HATTA
KADIN 50 YAŞINA KADAR İKİ YILDA BİR 15 GÜN BULUNDUĞU YERDE SIKI
BİR EĞİTİME ALINIR!.. Sadece ASKERLİK konusunda değil, SİVİL SAVUNMA
konusunda iyice eğitilir. İhtiyaç anında nerede, kime tabi olduğunu
ve ne iş yapacağını öğrenir. İsrail ve İsviçre'de olduğu
gibi!.. BÖYLECE ERLER DAHA AZ, FAKAT DAHA YAYGIN VE ETKİLİ
ASKERLİK YAPMIŞ OLURLAR... MODERN SİLAHLARI TANIRLAR... HER AN HARBE
HAZIR OLURLAR... VE NİHAYET ASKERLİK, SUBAYLARA UŞAKLIK ETMEKTEN
ÇIKAR, GERÇEKTEN SİLAH EĞİTİMİ HALİNE GELİR. Bizce TÜRK ORDUSU dünyadaki hiç bir orduya
benzemez!... Bu yüzden üniforması bile kendine has olmalı, hiç
kimseye benzememelidir!.. Biz ŞEHİTLERİMİZ'in Hıristiyan Mozart'ın
cenaze marşı ile son yolculuğuna çıkarılmasına bile razı değiliz!..
Bando ile icra edilecek SEGÂH MEVLEVİ ÂYİNİ hem İSLAM hem TÜRK
olması bakımından çok daha uygundur... Ne diyordu ATİLLA?.. - "
Savaşta, düğünde, törende KIYAFETİMİZ geleneklere uygun
olmalıdır... HUN yöntemlerini gençlerimize öğretmeliyiz... HUNLAR kuralları
öğrenmezlerse, komutanlar onların kendilerini izlemelerini
bekliyemez."
- "
Şarkımız, dansımız tümü mirasımıza özgü ve benzersiz
olmalıdır... Atalarımızdan bizlere kalanları bozacak, karıştıracak özellikler
eklememeliyiz... Şarkılarımız, dansımız, oyunlarımız ve kutlamalarımız
varlığımızı ve kimliğimizi yansıtma fırsatıdır, olduğu gibi
kalmalıdır."
- "
Bir HUN olarak bizi benzersiz savaşçı yapan özelliklerden
taviz vermemiz gerekmez!.."
Başkalarını taklit etmekle değil, onları iyi
tanıyıp bize düşman oldukları takdirde kendimizi nasıl savunacağımızı
düşünerek vakit geçirmek gerekir... Ancak TÜRK ORDUSU'nda en büyük dejenarasyon, ASKERÎ
OKULLAR'a öğrenci alımı ve ASKERÎ ŞURA aracılığı ile yapılmaktadır.
Eskiden ancak şerefli subayların çocukları askerî okullara alınırken,
şimdi dönmeler, ermeni-rum tohumları ve hatta Kürt bölücüler
girebilmekte; bunlar ASKERÎ ŞURA'da dönen dümenler ve torpiller, hatta
dışardan gelen telkinlerle PAŞA olabilmektedirler. Yahudi dönmesi
ÇEVİK BİR, paşa olması bir yana, ORGENERAL rütbesi dahi almış ve
GENEL KURMAY 2. BAŞKANI mevkiine gelebilmiştir. Halen emekli bulunan
Çevik Bir, Askerî Şura içindeki etkisini kullanarak yanında
yalakalık etmiş olan bir albayı generalliğe yükseltirebilmiştir.
Böylece TÜRK ORDUSU'nun KOMUTA HEYETİ, en üst kademesi TÜRKLER'den
çok Amerikancı subaylardan meydana gelmiş, alt kademelerle ve TÜRK
HALKI ile bağı kopmuştur. OSMAN PAMUKOĞLU gibi sapına kadar asker
yiğitler emekliye sevkedilirken, sünepe HİLMİ ÖZKÖK, Genel Kurmay
Başkanı olmuştur!.. Bu kişi, 3 Kasım 2002
seçiminden hemen sonra ABD'ye çağrılmış, kendisine AKP ve Tayyip
Erdoğan'la uğraşmaması talimatı verilmiş, o da "başüstüne!" deyip
dönmüştür.
Halk içinde muteber inanç şudur ki, ancak yağcılar, Amerikancılar,
masonlar, dönmeler general olmaktadır!.. Onun içindir ki, Çiller
gibi bir kadın başbakan döneminde PKK'yı bitiren bir tek OSMAN
PAMUKOĞLU generalle bitiren ORDU; Hilmi Özkök ve Tayyip
Erdoğan döneminde Kıbrıs elden giderken ses çıkarmamış, yabancılara
vatan toprağı satılırken susmuş, Kuzey Irak'ta kırmızı çizgilerden
vazgeçmiş, hatta kafasına çuval geçirildiğinde dahi hiç bir
şey yapmamıştır... Üstelik bir süre sonra Kuzey Irak'ta kafasına
çuval geçirilen subaylar Jonilerle yanyana sırıtırken resim
çektirmiş, bu da gazetelerde yayınlanmıştır!.
Bunları biz "pis siviller" hazmedemiyoruz!.. Hazmedebilen
üniformalılara da acıyarak bakıyoruz!...
Bütün ümidimiz TÜRK ORDUSU'nun tabanında!..
Hâlâ şerefini, haysiyetini, namusunu, vicdanını ve TÜRK ruhunu
koruyan, canını bu VATAN için vermeye hazır SUBAY, ASTSUBAY
ve ERLERDE!.. ORDU'dan asla ümit kesmedik!.. Bizim dert
yanışımız, onda en ufak bir leke görmeye tahammül edemeyişimizden!..
Onun MÜKEMMEL olmasını istediğimizdendir1...
ALLAH ona zeval vermesin!.. Çünkü ORDU olmazsa, MİLLET te,
DEVLET te olmaz!.. > İÇİNDEKİLER < >
TAM
İSTİKLAL İLKESİ
<