CUMHURİYETÇİLİK İLKESİ - AÇIKLAMALAR-2
(7)- İşte ATATÜRK'ÜN hiç uyulmamış olan bir başka VASİYETİ!.. Tıpkı DÜNYA TÜRKLERİ hakkında 1933'de söyledikleri gibi, bu tavsiyesi de yıllarca gözlerden saklanmıştır.
Kim saklamıştır?.. Başta anası-babası hakkında hemen hiç bir bilgimizin olmayan; Malatyalı olduğunu sanılıp ta aslen Bitlisli olan İsmet!.. Kazanmadığı savaşa rağmen "İnönü" soyadını alan kişi!..
Sonra Meclis'e Ermeni, Rum, Yahudi dönmelerini, bölücülük yapan kürtleri dolduran Menderesler, Demireller, Özallar, tıfıl profesör Erdal İnönüler, Yılmazlar, Erdoğanlar!..
Yanlış anlaşılmasın!.. Bizim zulümden kaçıp yurdumuza yerleşen Çerkezler'e, Lazlar'a, Rumeli göçmenlerine bir husumetimiz yok!..Asla olamaz!.. Biz onları has TÜRK sayarız!
Yine bu topraklarda birlikte yaşadığımız Rum, Ermeni, Yahudi, Levantenler'e de düşmanlık gütmüyoruz. Kürt kökenli vatandaşlarımızı da kınamıyoruz. Hepsini kendimizden ayırmaz, TÜRK sayarız.
Ama anlatmaya çalıştığımız bir gerçek şu ki, TÜRKİYE'Yİ TÜRKLER DEĞİL, TÜRK OLMAYAN, KENDİNİ TÜRK SAYMAYAN, AYIRIMCILIK, HATTA BÖLÜCÜLÜK YAPANLAR, EMPERYALİST HIRİSTİYAN BATI'YA UŞAKLIK EDENLER Y.ÖNETİYOR!..80 milyonluk TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ, şu anda TÜRKLER'İN "AZINLIK" SAYILDIĞI bir ülke haline gelmiş durumda!.. Hem de ATATÜRK'ün "CUMHURİYET'İN DAYANAĞININ TÜRK TOPLULUĞU olduğu"nu söylemesine rağmen!.. Bunun zararı da sadece TÜRKLER'e değil; TÜRKİYE'ye gönülden bağlı ÇERKEZ, LÂZ, KÜRT, RUM, ERMENİ, YAHUDİ kökenlilere!..
ŞU ANDA ayırımcı, bölücü YAHUDİLER, RUMLAR, ERMENİLER, DÖNMELER, BÖLÜCÜ, AYIRIMCI KÜRT ASILLILAR; HEM DEVLET İDARESİNDE, HEM DE EKONOMİDE TÜRKLER'DEN FAZLA SÖZ SAHİBİDİRLER!.. TÜRKİYE'Yİ TÜRKLER DEĞİL, TÜRK OLMAYAN, KENDİNİ TÜRK SAYMAYANLAR İDARE EDİYOR!..
Üstelik BU KİŞİLER herhangi bir mevkiye geldikleri vakit, çoğu zaman EHİL KİMSELERİ DEĞİL; KENDİLERİNDEN SAYDIKLARINI ETRAFLARINA TOPLAMAKTA, BÖYLECE TÜRKLER KENDİ VATANLARINDA "İKİNCİ SINIF" VATANDAŞLIĞA İTİLMEKTEDİRLER!..
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI OSMANLI DÖNEMİNDEN BERİ DÖNMELERİN, ÇAYKUR LAZ ASILLILARIN, HALLER VE PAZAR YERLERİ KÜRT ASILLILARIN, EĞLENCE DÜNYASI VE KARANLIK İŞLER KÜRT VE LAZ ASILLILARIN; TİCARET VE SANAYİ YAHUDİ, RUM, ERMENİ VE DÖNMELERİN; MÜTEAHHİTLİK LAZ ASILLILARIN, GENERALLİK SABETAYİST YAHUDİLER'İN, ÇERKEZ VE RUMELİ GÖÇMENLERİNİN ELİNDEDİR... Bunlardan "sadece TÜRK" gibi davrananlar ELBETTE vardır, ama çoğu BATI UŞAĞI olmuşlardır. .
HALBUKİ KÜRT ASILLILARIN NÜFUSUMUZA ORANI SADECE %10 KADARDIR... ÇOĞU AZ EĞİTİMLİ, HATTA CAHİLDİR... GAYRIMÜSLİMLER DE DAHİL OLMAK ÜZERE, DİĞER BÜTÜN GRUPLAR DA GENE NÜFUSUN EN FAZLA % 10'UNU TEŞKİL ETMEKTEDİR. TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN % 80'İ TÜRK, VE TÜRK OLMAKTAN BAŞKA HİÇ BİR VASFINI ÖN PLANA ÇIKARTMAYAN BİZLERDEN MEYDANA GELİR...
ÜLKEMİZDE NÜFUSUN % 99'U MÜSLÜMANDIR... BUNA RAĞMEN EKONOMİNİN YARIDAN FAZLASI; YA "YERLİ" YA DA YABANCI HIRİSTİYANLARIN, YAHUDİLERİN ELİNDEDİR...
MAALESEF HEM DEVLET İDARESİNDE, HEM DE EKONOMİK FAALİYETLERDE İHMAL EDİLMİŞİZ, KENDİ YURDUMUZDA SIĞINTI DURUMUNA DÜŞMÜŞ BULUNMAKTAYIZ!..
Bir örnek vermek gerekirse, şu anda (2014) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NDE 80 KADAR KENDİNİ SADECE KÜRT SAYAN İNSAN, 40 KADAR DA DÖNME MEVCUTTUR!.. En acısı nedir, biliyor musunuz?.. AKP, CHP, BDP-HDP milletvekilleri arasında "TÜRK, TÜRK DEVLETİ, TÜRK MİLLETİ" diyen bir tek BİRGÜL AYMAN GÜLER çıkmıştır. Diğerleri TÜRKLÜK'lerini sanki unutmuş, sanki başka bir ülkede yaşıyor gibi olmadık heveslere kapılmışlardır!
BU RENKSİZ, CİBİLİYETSİZ, SOYSUZ KİŞİLERİN BÜYÜK BİR KISMI
KENDİ BÖLGELERİNİN DIŞINDAN SEÇİLMİŞLERDİR.
"Demokrasinin vazgeçilmez unsuru"
saydığımız "PARTİ" LİDERLERİN
YARISI, TÜRK OLDUĞUNU DİLE GETİRMİYENLERDENDİR!.. YANİ TÜRKLER MECLİS'TE BİLE AZINLIKTADIR!..FERYADIMIZ BUNDANDIR! YİNE CUMHURİYET KURULDUĞUNDAN BERİ GELMİŞ GEÇMİŞ 10
CUMHURBAŞKANININ DÖRDÜ, YANİ %40'İ KÜRT ASILLIDIR, Eğer bundan sonra 50 YIL, hep
TÜRKLERİ CUMHURBAŞKANI SEÇSEK, bu oranı ancak % 20'e düşürebileceğiz!.. Eğer
gerçek nüfus oranına, yani EŞİT TEMSİLE ULAŞMAK VE KÜRTLER'İN ORANINI HAK
ETTİKLERİ SEVİYEYE İNDİRMEK İSTERSEK; DAHA KAÇ YIL ÖZ-BE-ÖZ TÜRK CUMHURBAŞKANI
SEÇMEMİZ GEREKİR, BİLİYOR MUSUNUZ?.. TAM 252 YIL!.. Şimdiki
Cumhurbakanımız Potamyalı Tayyip Erdoğan ise, ne kendinin ne karısının ne olduğuna
karar verememiş, zavallı soysuz, milliyetsiz biridir. Üstelik bu haddini bilmez
adam, "TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ'ni ayaklarımızın altına
aldık," diyecek kadar haddini aşmış, TÜRK MİLLETİ'nin kendisini ayaklar
altına alma hakkını doğurmuştur!.. Bakan olan KÜRTLER'DEN ŞERAFETTİN ELÇİ 1977'DE "KÜRTÇE" İMTİHAN yaparak BAYINDIRLIK BAKANLIĞI
TEŞKİLATI'NA; 1990'LARDA MEHMET MOĞOLTAY ÇALIŞMA BAKANLIĞI'NA, sonra ADALET
BAKANLIĞI'NA KÜRTLERİ DOLDURMUŞLARDIR. Hem de cahilliğine, diplomasızlığına,
tecrübesizliğine ve ahlâksızlığına bakmadan!.. Ankara Belediye başkanı olan ERMENİ asıllı, ama kendini LAZ ve
SÜNNİ diye yutturan MURAT
KARAYALÇIN'IN, BELEDİYE TEŞKİLATI'NA ALEVİ VE KÜRTLERİ DOLDURMASI, hep OY
sevdasıyladır!. Yani bir ETNİK KÖKEN AYIRIMCISI, sadece kendine imtiyaz
tanımaz, TÜRKLER'i ezmek için, bölmek için başka etnik kökenlilere de göz
kırpar... Biz de getirip bu adamı Parti Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı yaptık!.. OSMANLI bile bu kadar gafil değildi... O sadece bir
ERMENİ'yi SAVAŞ sırası HARİCİYE NAZIRI yapmıştı!.. Çünkü TÜRKLER arasında
yabancıları tanıyıp ta dil bilen yoktu... Bu adı gibi ruhu da kara adam, dil de
bilmez!.. Öte yandan çoğu CAHİL ve EĞİTİMSİZ olmalarına rağmen
bu şekilde işe alınan KÜRTLER, DEVLET'İN İŞLEYİŞİNİ AKSATMIŞLAR; BÖYLECE
TÜRKLER'İN YANISIRA GÜNEYDOĞU'DAKİ KÜRTLER'E DE HİZMETLERİN GİTMESİNİ
ÖNLEMİŞLERDİR... Karayalçın'ın partisinden olup Bayındırlık Bakanlığı yapan bir
soysuz, Onur Kumbaracıbaşı, Devlet kadrolarına PKK militanlarının alınması için
baskı yapıldığından şikayet eden vatansever Siirt Valisi Mustafa Malay'ı, suçluların telaşı
içinde "Ne biçim konuşuyorsun?.. Terbiyesiz herif!"
diye azarlamış ve bu vatanperver zatın istifa etmesine sebep olmuştu...
Çünkü o baskıyı yapan kişi kendisi idi! Yine ERMENİ KÖKENLİ MESUT YILMAZ ise, başkanı olduğu Anavatan
Partisi'nde LAZ GÖRÜNENLERDEN BAŞKASININ YÜKSELMESİNE İZİN VERMEZDİ... BU ÜLKEDE
sanki "BAŞKA BİR DEVLET'İN ADAMI" GİBİ ÇALIŞIRDI!.. Bu adamın yediği diğer haltları
ilerde anlatacağız... 20 yıldır ağzından MİLLİ kelimesi düşmeyen ERBAKAN "hoca"
ise, son zamanlara kadar bir kere bile TÜRK dememişti... Diğer partileri
"BATI'YI TAKLİT"le suçlar; ama ne hikmetse kendisi de ALMANYA'ya tek kelime
etmez!..Öte yandan biri batıp biri çıkan "kürt" partileri vardır ki, saymaya
bile değer görmüyoruz. SÖZÜN KISASI, "ÇOĞULCU
DEMOKRASİ"Yİ SAVUNANLAR, HER NEDENSE TÜRKİYE'NİN EZİCİ ÇOĞUNLUĞU OLAN
ÖZ-BE-ÖZ TÜRKLER'İ, GÖNÜLDEN "NE MUTLU TÜRK'ÜM!" DİYENLERİ ÂDETA DIŞLAMAKTADIR!.. Buna ek olarak bir de BİZDE HEMŞEHRİLİK DUYGULARI
YAYGINDIR... Bunun sonucu, ÇEŞİTLİ MESLEKLER BELİRLİ ŞEHİRLER ARASINDA "PAYLAŞILMIŞ" DURUMDADIR. PASTACILIK VE FIRINCILIK
HEMŞİNLİLERİN, İNŞAAT İŞÇİLİĞİ İSE BATMANLI, MARDİNLİ KÜRT ASILLI VATANDAŞLARIN
TEKELİNDEDİR. KAPICILIKTA SİVASLILAR, HAMMALLIKTA YOZGATLILAR BAŞKALARINA HAYAT
HAKKI TANIMAZ OLMUŞTUR. Bunu; kürtler, lazlar, gayrımüslimler arasındaki dayanışma
ve HÂKİM OLMA arzusunun, TÜRKLER'e de bulaşması olarak yorumlamak
mümkündür. Ancak bir mesleği "en iyi icra etmek" başka, "kendi
dışındakilerin icra etmesine izin vermemek" başkadır. TÜRKİYE'nin en büyük İÇ MESELESİ bizce budur... Bu da
bir tür BÖLÜCÜLÜK tür... Bir dönemde asker ve polis içinde üst
kademelere kadar sızmış bir suç şebekesi yakalandı... Kürt kökenli Söylemez
ailesinin oluşturduğu bu çete, gene DEVLET'in üst kademelerine ulaşmış bir başka
Kürt ailesinin fertlerini yok etmek, batakhaneler açmak, silah kaçaklığı ve
haraç almakla iştigal ediyor, 25-30 kadar emniyet müdürü ve subayı da rüşvetle
yanına çekmiş bulunuyordu!..2014'de Fetullahçılar'ın Devlet kademelerine sızdığı,
üstelik hep emperyalist HIRİSTİYAN BATI ÜLKELERİ'ne çalıştıkları ortaya çıktı.
Hep ATATÜRK'ün vasiyetine uyulmamasından! ATATÜRK bu durumu son derece iyi teşhis etmiş ve çözümü
göstermiştir. TÜRK MİLLETİ BAŞINA GEÇİRECEĞİ KİŞİLERİ, MUTLAKA KANINA VE
VİCDANINA BAKARAK SEÇMELİ; KENDİNİ "İKİNCİ SINIF" DURUMUNA DÜŞÜRECEK KİŞİLERİ
MUTLAKA AYIKLAMALIDIR!..
ÖZÜ VE RUHU TÜRK, EHİL KİŞİLER ÜST KADROLARA GELİNCE; ONLAR
DA ALT KADROLARA MUTLAKA LİYAKATLI KİŞİLERİ GETİRMELİDİRLER. SOMUT bir ÖNERİ getiriyoruz... Bu sorun ATATÜRK'ÜN
VASİYETİ'ne uygun olarak, ve aşağıdaki hususlar gözönünde tutularak
çözülebilir: A) YAHUDİ VE DİĞER GAYRIMÜSLİMLERİ VE DÖNMELERİ, BÖLÜCÜLÜK,
AYIRIMCILIK YAPAN KÜRT, LAZ, ÇERKEZ ASILLILARI, TÜRKLÜĞÜ SAMİMİ OLARAK BENİMSEMİŞ
VATANDAŞLARIMIZI RAHATSIZ ETMEDEN, ONLARA HİÇ BİR
ŞEKİLDE HİSSETTİRMEDEN; BAKANLAR, MİLLETVEKİLLERİ, VALİLER, GENERALLER, GENEL
MÜDÜRLER GİBİ YÜKSEK BÜROKRATLAR; HÂKİMLER, SUBAYLAR, POLİSLER, BÜTÜN DEVLET
MEMURLARI VE İSÇİLER; TİCARET, SANAYİ VE MESLEK DALLARI, MESLEK ÜST KURULUŞLARI,
DERNEKLER ZAMAN İÇİNDE TÜRKLER'İN ÇOĞUNLUKTA OLDUĞU GÖREVLER VE KURUMLAR HALİNE
GELMELİDİR!.. GAYRIMÜSLİMLERE HİÇBİR ÜST DEVLET GÖREVİ VERİLMEMELİ,
EKONOMİDE İSE ETKİLERİ %5'İN ÜSTÜNE ÇIKMAMALIDIR!... KÜRT ASILLILARIN ÜST DEVLET
GÖREVLERİNDEKİ ORANI %3'Ü, DEVLET MEMURLUĞU, İŞÇİLİK VE MESLEKLERDE HÂKİMİYET
ORANLARI %5'İ ASLA GEÇMEMELİDİR!.. KÜRTLER DAHİL, BÜTÜN BU GRUPLARA DEVLET
İDARESİNDE %10, EKONOMİDE İSE %15'DEN FAZLA YER VE ETKİ VERİLMEMELİDİR!.. AYRICA
HİÇBİR MESLEK, MESLEK KURULUŞU, DERNEK VE BÖLGE SADECE BİR TEK GRUBUN TEKELİNE,
HATTA ETKİSİNE TERKEDİLMEMELİDİR!.. BU YAPILMADIĞI TAKDİRDE, BU GRUPLARIN HAYAT SEVİYESİ
TÜRKLER'DEN ÜSTÜN OLACAĞI İÇİN; ÜLKEMİZDE "TÜRK
OLMAMAK" İMTİYAZ SAYILACAK, MİLLİ BİRLİK BOZULACAK, ÇÖZÜLME
ARTACAKTIR!.. B) ÖZELLİKLE DIŞİŞLERİ, GENEL KURMAY, ANAYASA MAHKEMESİ,
YÜKSEK HÂKİMLER KURULU, YARGITAY, MİLLİ EĞİTİM, MİT, BANKALAR GİBİ STRATEJİK ÜST
KURUMLAR, TAMAMEN TÜRKLERİN ELİNDE BULUNMALIDIR!... Öte yandan bilhassa
ANARŞİNİN, KAÇAKÇILIĞIN, DIŞ AJANLARIN CİRİT ATTIĞI YERLERDEKİ VALİLER,
KAYMAKAMLAR, HAKİMLER, EMNİYET MÜDÜRLERİ, HATTA ÖĞRETMENLER ÖZ-BE-ÖZ TÜRK OLAN,
KENDİNE BU VATANDAN BAŞKASINI ARAMIYAN TÜRK ASILLILARDAN
SEÇİLMELİDİR!.. Şu anda YÜKSEK HÂKİMLER SAVCILAR KURULU, YÜKSEK SEÇİM KURULU KÜRT
ASILLILARIN ELİNDE olduğu gibi; KAÇAKÇILIK HATTI haline gelmiş olan E-5 KARAYOLU
ÜZERİNDEKİ BÜTÜN KAYMAKAMLAR, HÂKİMLER, EMNİYET MÜDÜRLERİ, HATTA HAPİSHANE
MÜDÜRLERİ KÜRT ASILLILARDAN TAYİN EDİLMEKTE, BÖYLECE TÜRKLERİN KESESİNDEN VATAN
HAİNLERİNE KAYNAK AKTARILMAKTADIR... BU DURUM EN KISA ZAMANDA
DÜZELTİLMELİDİR!.. YÜKSEK SEÇİM KURULU, GÜNEYDOĞU İLLERİNDE, UYGULADIĞI
SİSTEMLE DAHA FAZLA MİLLETVEKİLİ ÇIKMASINA SEBEP OLMUŞTUR... Büyük şehirler
80-90 bin kişiye bir milletvekili çıkarırken, Doğu'daki küçük iller 25 bin
kişiye bir milletvekili çıkarmaktadırlar!.. İsmet Paşa'nın ebleh oğlu da DEP ile
işbirliği yaparak bu çok sayıdaki milletvekilliğini PKK militanlarına kaptırmış;
Meclis'in adeta onlar tarafından işgaline yol açmıştır. Yani TÜRKLER ancak BİR milletvekili seçebilirken,
kürtler aynı oyla ÜÇ milletvekili çıkarmaktadır!.. TÜRK'ün OY'u bile SAYILMAZ
olmuştur!.. Bu düpedüz vatan hainliğidir!
KISACASI TÜRKLER, TÜRKLÜKTEN BAŞKA GÜVENECEĞİ OLMAYANLAR;
DEVLET İDARESİNİN EN AZ %80-90'INI, EKONOMİNİN DE %80-85'İNİ TAM KONTROLLERİNDE
BULUNDURMALIDIRLAR!.. TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN GELECEĞİ BUNA BAĞLIDIR VE DİĞER
TÜRK CUMHURİYETLERİ'YLE KAYNAŞMA, ANCAK BÖYLE MÜMKÜN OLUR. AKSİ TAKDİRDE HERKES KÜRTLÜĞÜNÜ, LAZLIĞINI, ÇERKEZLİĞİNİ,
ABAZA VEYA AZERİLİĞİNİ, KAZAK VEYA TATAR OLUŞUNU VURGULIYACAK; VE TÜRKLER
BİRLEŞECEĞİNE BÖLÜNECEKTİR!.. NE YAZIK Kİ, AKP İKTİDARI VE TÜRK OLMAYAN
ERDOĞAN-GÜL İKİLİSİNİN DÖNEMİNDE TÜRK MİLLETİ NEREDEYSE ORTADAN KALKMIŞTIR.
ORTADA "KÜRD'ÜM, LAZ'IM, ÇERKEZ'İM," HATT "ERMENİ'YİM" DİYE DOLAŞIP KENDİNE ÖZEL
HAKLAR TALEP EDEN GÜRUHLAR OLUŞMUŞTUR. BUNU MUTLAKA ÖNLEMEK GEREKİR! C) GÖREV BAŞINA GELENLERİN MEZHEPÇİLİK, TARİKATÇILIK YAPMASI
DA, EN AZ KÜRTÇÜLÜK KADAR TEHLİKELİ VE MAHZURLUDUR!.. 1989-94 ARASINDA ÖZELLİKLE BELEDİYELERDE, ANKARA GİBİ ALEVİ
OLMAYAN BÖLGELERDE İŞBAŞINA GELMİŞ OLANLAR, SÖZDE "İLERİCİLİK" ADINA SIRF
ALEVİLERİ İŞÇİ OLARAK GÖREVLENDİRMİŞ; BU KİŞİLER DE İŞLERİNİ YAPARKEN
MEZHEPÇİLİK GÜTMÜŞLERDİR. SUSUZ BİR GECEKONDU MAHALLESİNE GÖNDERİLEN TANKERİN
ŞOFÖRÜ, "SİZ YEZİDSİNİZ, HÜSEYİN'İ KERBELA'DA SUSUZLUKTAN ÖLDÜRDÜNÜZ. SİZE SU
YOK!" DİYEREK SU VERMEDEN GERİ DÖNEBİLMİŞTİR!.. AYNI ŞEY, SADECE SİYASİ HÂKİMİYET GÜDEN NURCULAR,
SÜLEYMANCILAR, FETHULLAHÇILAR, RUFAİLER, NAKŞİLER, KADİRİLER, HATTA CEMALETTİN
KAPLANCILAR, HİZBULLAHÇILAR TARAFINDAN YAPILMAKTADIR... HELE Kİ KENDİLERİNİ
"İLERİCİ" SAYAN "LÂİK" GÖRÜNEN DİNSİZLER, GİZLİ MASON VE DÖNMELER, ÂDETA BİR DİN
MENSUBU GİBİ DAVRANARAK ETRAFLARINA KENDİLERİ GİBİ DİNSİZ VEYA MASON OLANLARI
TOPLAMAYA ÖZEN GÖSTERMEKTEDİRLER. BU YÜZDEN DEVLETTE VE EKONOMİDE MEZHEPÇİLİK, TARİKATÇILIK
VEYA LÂİKLİK, MASONLUK AYIRIMI KESİNLİKLE ORTADAN KALKMALI, VE ANCAK DÜRÜST VE
EHİL KİŞİLER TERCİH EDİLMELİDİR!.. BAKANLAR, MİLLETVEKİLLERİ, BÜROKRATLAR, SUBAYLAR HİÇ BİR
ŞEKİLDE MESLEKİ OLMAYAN DERNEKLERDE GÖREV ALMAMALI, ULUSLARARASI KURULUŞLARA ÜYE
OLAMAMALI, MAFYA BABALARININ, TARİKAT ŞEYHLERİNİN DÜĞÜNLERİNE, CENAZELERİNE
GİDEMEMELİDİR!.. BU TİP UYGUNSUZ KİŞİLER İLE BAĞLANTISI TESBİT EDİLEN DEVLET
PERSONELİNİN DERHAL GÖREVİNE SON VERİLMELİ, BAKANLIKTAN UZAKLAŞTIRILMALI,
MİLLETVEKİLLİĞİ DÜŞÜRÜLMELİDİR. D) TÜRKLER DE KENDİ ARALARINDA KAYSERİLİ, SİVASLI, MUĞLALI
GİBİ HEMŞEHRİLİK GÜDEREK BÖLÜNMEMELİDİRLER. HEMŞEHRİLİK, AKRABALIK,
GALATASARAYLI-MÜLKİYELİ GİBİ OKUL BAĞLANTISI; VEYA MALİYECİ-MÜHENDİS GİBİ MESLEK
SAPLANTISI OLMADAN; MEZHEP-TARİKAT GÖZETMEDEN, HELE Kİ MASON-LİON-ROTARYEN GİBİ
DIŞA BAĞIMLI DERNEKÇİLİK YAPMADAN, BÜTÜN GÖREVLER ANCAK VE ANCAK EHLİNE
VERİLMELİDİR!.. E) DEVLETTE VE EKONOMİDE ÖN PLANA ÇIKMAK İSTİYEN,
HER TÜRLÜ FARKLI ÖZELLİĞİNİ UNUTUP; SADECE VE SADECE TÜRK OLMAKLA ÖGÜNMELİ,
YANİ "NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!" SÖZÜ, GERÇEK
ANLAMINA KAVUŞMALIDIR!... Peki, HEMŞEHRİLİK duygusunun yararlı yanı yok mu?.. Elbette
var... Darda kalmış akrabaya, komşuya yardım edildiği gibi hemşehriye de yardım
makbuldür... Ama başkasının, milletin kesesinden değil, kendi cebinden!... En
önemlisi kişinin kendi memleketine hizmet etmesi, yatırım yapması, önce kendi
memleketinin meselelerini çözmeye çalışmasıdır... Bu Ankara'da oturup ta
Bitlisliler'i işe almak, Bakanlıklara baskı yapıp Bitlis'e başka illerin hakkını
yiyerek kaynak aktarmak değildir... Son zamanlarda Denizli, Çorum, Konya gibi
iller, bu illerde doğmuş, yetişmiş kişilerin kendi yatırımları ile kalkınmış ve
gerçek HEMŞEHRİLİK duygusunun ne olması gerektiğini göstermişlerdir.
Bu yazdıklarımızı "faşistlik" olarak niteleyenler, alınanlar çıkabilir!.. Ama
unutmıyalım: TÜRKİYE'Yİ TÜRKLER, "NE MUTLU TÜRK'ÜM!" DİYENLER İDARE ETMİYOR!..
TAM TERSİNE, TÜRK ADINI DEFTERDEN SİLMEK İSTEYENLER İŞ BAŞINDA!.. TÜRKLER, KENDİ
ÜLKELERİNDE, KENDİ DEVLETİ ELİYLE EZİLİYOR!.. TÜRKLER BUNA İZİN VEREMEZ!.. BU
DURUMDAN KURTULMAK İÇİN GÖSTERİLEN GAYRETE DE "FAŞİSTLİK" DENEMEZ!.. ÖYLE OLSA,
BÜTÜN ZENGİN BATI ÜLKELERİNE "FAŞİST" DENMESİ GEREKİRDİ!..
TÜRKLER İDAREYİ TAM MÂNÂSIYLA ELE ALINCAYA KADAR BU SIRALADIĞIMIZ TEDBİRLER
MUTLAKA UYGULANMALIDIR!.. (8)- İşte ATATÜRK'ün hiç
bilinmeyen, bilinmediği için insanımıza daima tersi telkin edilen çok önemli bir
ifadesi!.. ATATÜRK, "TÜRK İNSANI'nın
DEMOKRAT doğduğunu, ve bu özelliğin başka hiç bir millette olmadığını"
söylüyor!.. Ayrıca ta baştan DEMOKRATİK bir
idare kurarak MİLLİ MÜCADELE'yi kazandığını ve bu zor şartlarda dahi
DEMOKRASİ'nin kurallarına uyarak düşmanları alt ettiğini belirtiyor...
Bizim haddini bilmez politikacı ve "aydın"ımız da DEMOKRAT OLMAK'ta eşi benzeri
bulunmayan bu halka, "ithal" demokrasi
öğretmeye kalkıyor!.. Halbuki Profesör Sina Akşin, "TÜRKİYE'nin MİLLİ MÜCADELE ve daha sonraki TEK PARTİLİ dönemde
uyguladığı DEMOKRASİ'nin BATI'nın şimdiki "demokrasi" sinden daha DEMOKRAT olduğunu" söyler. Biz ATATÜRK kullanmış olsa dahi, "demokrat" ve "demokrasi"
tabirlerini pek sevmeyiz... Sebebini ilerde açıklayacağız... Ancak "demokrat"
kelimesinin taşıdığı farzedilen müspet özelliklerden
AÇIK FİKİRLİ, HOŞ GÖRÜLÜ, İNANÇLARA SAYGILI, MEŞVERET SEVER, IRK-DİN-MEZHEP
AYIRIMI YAPMAZ olmanın, bütün halkımızda bulunduğuna inandığımızı
belirtmek isteriz. Ne var ki, bu özellikler ağızlarından "demokrasi"yi düşürmeyen politikacı ve
aydınlarımızda yoktur!.. Atilla İlhan çok yerinde bir değerlendirme ile "TÜRKİYE'de aydınların (dolayısiyle de aydın geçinen politikacıların)
totaliter olduğunu" belirtir. İNÖNÜ ile başlayan ve 2. Dünya Savaşı'nın
bitmesinin hemen ardından ülkeyi BATI emperyalizminin kucağına atanların halkla
ayrı düşmesinden kaynaklanan bu psikoloji etkisini, ondan sonra yetişen aydın ve
politikacı nesillerinde de sürdürmüştür. TOTALİTER AYDIN ve POLİTİKACI, DEMOKRAT
RUHLU TÜRK MİLLETİ'ne 70 yıl önceki anlayışımızdan daha geri olan BATI DEMOKRASİSİ'ni yutturmaya çalışır! Halbuki TÜRK İNSANI'nda BATILILAR'da olmayan BAŞKA
ÖZELLİKLER de vardır ki, klasik "demokrat" tanımına girmez... TÜRK İNSANI,
hatalara HOŞGÖRÜLÜ'dür ama, KASITLI SUÇLAR'a MÜSAMAHA etmez!.. Canilerin
ŞİDDETLE CEZALANDIRILMASI taraftarıdır... İyi ve yeni fikirlere AÇIK'tır ama,
"efendim, düşünce hürriyeti var" diye DİNİNE, DEVLETİNE KÜFÜR edilmesine İZİN
vermez!.. VATAN HAİNLERİ'ne göz yummaz!.. AHLÂKSIZLIĞI, CAHİLLİĞİ,
ÜÇKAĞITÇILIĞI, İSTİSMARI "kişi hak ve özgürlükleri"nden saymaz!.. Hele ki bu suçları DEVLET'İ İDARE EDENLER işlemişse, gözünün
yaşına bakmaz, en ağır şekilde CEZALANDIRILMASI'nı ister!.. İnanmayan DEMOKRATİK
bir REFERANDUM yapsın, sonucu görsün! Öte yandan ATATÜRK CUMHURİYET'i ilan ederken, kurdukları
sistemin dünyada eşi benzeri olmadığını, başkalarından kopya edilmediğini,
aksine bütün medeni dünyanın ilerde TÜRKİYE'deki rejimi örnek almak durumunda
kalacaklarını belirtir!.. Bunu ikinci kere yazdık... Bu ifade de ikinci açıdan ATATÜK CUMHURİYETİ'nin DEMOKRASİ'den üstün
olduğunu, hiç bir BATI DEMOKRASİ'sinin ATATÜRK CUMHURİYETİ kadar üstün nitelikli
olamayacağını dile getirmektedir. Şimdi bir takım insanların bu son derece açık
ifadeleri bir kenara bırakıp; ne olduğunu kimsenin tarif edemediği, iki tarifin
asla birbirine benzemediği BATI TARZI DEMOKRASİ peşinde koşmaları, onu
dayatmaları ARTNİYET'ten başka bir şey değildir. (9)- MEŞVERET konusu da şimdiki
politikacıların hiç bilmediği bir esastır... ATATÜRK hep katı bir diktatör
olarak gösterilmek istenir. Oysa o "TEK YÖNETİCİ" olmasına rağmen, daima
başkalarının fikirlerini dinlemiş, kendisini eleştirenlere bile müsamaha
göstermiş, en önemlisi DEVLET ADAMI yetiştirmiş, şimdiki tabirle DEMOKRAT bir
insandı. MEŞVERET kelimesi, o TÜRK olmayan dilsiz kurum tarafından
unutturulmuş; MÜZAKERE, MÜNAKAŞA kelimelerinin hepsinin yerine "tartışma"
kelimesi konmuştur. (Meşveret: müşavere(consultation) etmek, akıl danışmak,
fikir sormak) Tartışma sadece MÜNAKAŞA'nın karşılığıdır, halkın anlayacağı
dilde "ağız dalaşı"ndan bir gömlek daha üstündür. Ağız dalaşının az ötesi de
zaten kavgadır... Kısacası, tartışma veya MÜNAKAŞA'da daima ZIT FİKİRLER'in
üstünlük mücadelesi yatar. Faydalı sonuç hiç alınmaz. Çünkü herkes kendi fikrini
beğenir; ötekini dinlemek yerine, kendi fikrini kabul ettirme çabasına
girer. MÜZAKERE ise "zikretmek, söylemek" kökündendir. Bir
meselenin değişik yönlerinin dile gelmesi, enine boyuna görüşülmesi anlamında
kullanılır. Yani insanlar sübjektif fikirlerden daha çok objektif tespitler
üzerinde yoğunlaşırlar. "Danışma" ise İSTİŞARE'dir. Daha ziyade otoritesi kabul
edilen bir şahsın, belirli konularda kendi eksiğini tamamlamak için başkalarının
da görüşlerini alması demektir. Ama bu kişi otoritesini daima hissettirdiği
gibi; şuuraltında da "karşısındakinden az bilme" kompleksi vardır. Bu yüzden,
"dinlememe eğilimi" daha fazladır. Müsteşar bu kelimeden türemiştir. Cahil
bakanlar, çoğu zaman iyi eğitimli ve tecrübeli müsteşarlara kulak bile asmazlar.
Aşağılık duyguları ağır basar. MEŞVERET ise hepsinden farklıdır. "Sohbet tarzında fikir
danışma" anlamına gelir. Bu sohbette otorite baskısı kalkar, soranda aşağılık
duygusu oluşmaz, cevap verende çekingenlik olmaz. Zaten soru-cevap şeklinde bile
olmaz, tam bir sohbet havası vardır. İşte onun için ATATÜRK çok önemli konularda karar alırken,
çok önemli değişiklikleri gündeme getirirken çevresindeki bilgili kişilere,
hatta halktan insanlarla MEŞVERET'te bulunurdu. Üstelik bunu protokol
kaidelerinin ağır bastığı, samimi düşüncelerin ortaya çıkamadığı resmi
görüşmeler halinde değil; sofrasında yapardı. Bir-iki kadeh içkinin her türlü çekingenliği attığı
bu sofralar, kendinden sonra gelenlerin yaptığı Bakanlar Kurulu toplantılarından
çok daha yararlı olurdu. "ATATÜRK'ün sofrasında söz
söyleme, fikrini açıklama, hatta ATATÜRK'le tartışma imkanına kavuşmamış dönemin
bir tek aydını yoktur," desek; mübalağa olmaz. ATATÜRK'ün bu güzel âdeti, kendisini örnek alan bakanlara,
genel müdürlere, valilere, kaymakamlara da sirayet etmiş; o dönemde MEŞVERET,
DEVLET İDARESİ'nde önemli bir unsur olmuş, yöneticilerin halk ve aydın ile
irtibatı güçlenmişti. Halbuki ondan sonraki politikacılar ağızlarından "demokrasi"
kelimesini düşürmemelerine rağmen, hiç bir zaman başkalarının fikirlerine kulak
vermemişler, dinleme tenezzülünde bile bulunmamışlardır... Hepsi yerlerini
kaybetme korkusu ile yeni devlet adamları yetiştirmek şöyle dursun, kendi
gayreti ile ortaya çıkan dehaları da silmek, sindirmekten başka bir faaliyet
göstermemişlerdir. Onlar böyle davrandığı için de; valiler, genel müdürler,
kaymakamlar, belediye başkanları, hatta karakol komutanı çavuşlar, gece
bekçileri kendilerini bir halt zannedip halka tepeden bakmaya başlamıştır... Bu
tutum özel sektöre bile yansımış; kıtipiyoz firma sahipleri kendilerini
"Rockfeller" gibi görüp, çevresindekilere tafra satmaya kalkışmışlardır...
Halbuki dinimizde "kasılarak yürümek" bile günahtır!.. (10)- Bu sözü bir kere daha tekrarladık... Çünkü
CUMHURİYET'in VAZGEÇİLMEZ UNSUR'u partiler filan değil; MİLLİ İRADE'YE DAYANAN MİLLİ SİYASET'tir!..YANİ MİLLETİN ARZULARINI YİNE MİLLETİN GÜCÜYLE
GERÇEKLEŞTİRMEK!.. KİMSEYE MUHTAÇ OLMADAN, AVUÇ AÇMADAN!.. MİLLİ SİYASET, TÜRK DEVLETİ'nin varlığının da TEK ve
VAZGEÇİLMEZ şartıdır!.. ATATÜRK'ten sonra, hele 1945'den sonra hiç uygulanmadığı
için memleketimiz üç ihtilal yaşamış ve "yıkıldık, iflas ettik" deme noktasına
gelmiştir. BİR MİLLET KENDİ AYAKLARI ÜSTÜNDE DURAMIYORSA,
BAŞKALARININ İANELERİYLE YAŞIYORSA, ELBETTE Kİ YIKILMAYA MAHKUMDUR!..
Bundan kurtulmanın yolu da, "BATI'ya daha fazla yaltaklanmak" değildir
elbette!.. Tekrar belirtelim ki, artık TÜRKİYE'nin her bakımdan
KENDİNE YETER hale gelmesi şart!..Dünyada
böyle olmayan hiç bir KALKINMIŞ ÜLKE yok!.. Onun için diyoruz ki, CUMHURİYET'te parti filan şart
değil!.. MİLLÎ SİYASET şart!.. Yani kim başa geçerse geçsin, bütün MİLLET
fertlerinin ruhuna kazınmış olan yüce hedeflere ulaşmak için çalışmalıdır.
Farklılık ancak teferruatta mümkün olabilir. Bir örnek vermek gerekirse, 500-1000 yılları arasında ORTA
ASYA TÜRKLERİ'nin amacı, MİLLÎ SİYASET'i DENİZE ULAŞMAK idi!..Bunun için
yüzlerce yıl çalıştılar, göç ettiler. ANADOLU'ya gelip yerleşince duruldular. Ancak 1096'da HAÇLI
SEFERLERİ başladı. Bu sefer MİLLÎ SİYASET, HIRİSTİYAN BATI'ya direnmek, onları
durdurmak oldu. YILDIRIM BAYEZİD bunun ancak İSTANBUL'un ve ROMA'nın fethi ile
mümkün olacağını tespit etti. FATİH, İSTANBUL'u alınca ROMA'nın fethi KIZILELMA
ÜLKÜSÜ olarak belirlendi. TÜRKLER 300 yıl hangi padişah gelirse gelsin, bu
SİYASET'i güttüler. Ne zamanki VİYANA kapılarından ricat ettik, o zaman MİLLÎ
SİYASET MEVCUDU KORUMAK oldu. Ve 1683'den sonra OSMANLILAR hiç SALDIRI HARBİ
yapmadılar BATILILAR ile!.. Bu siyaset çocuk padişah, deli padişah zamanında
dahi değişmedi. Particiliğin ülkemize ilk bulaştığı MEŞRUTİYET döneminde,
İTTİHATÇILAR bu MİLLÎ SİYASET'i unuttukları için, 1. Dünya Harbi'ne girdiler ve
OSMANLI'nın yıkılmasına sebep oldular!.. İşte MİLLİ SİYASET böyle TEMEL bir unsurdur!.. MİLLÎ SİYASET
bizden başkasına yaramaz. İkide birde değiştirilmez. Her partinin ayrı bir
"millî siyaset"i olamaz. Onların ancak aynı MİLLÎ SİYASET'i güden ayrı "icraat
programları" olabilir. MİLLÎ SİYASET'te TAKLİTÇİLİK asla yoktur!..Sadece BATI'yı
değil, DOĞU'yu da taklit yoktur. Arkamızda koca TÜRK DÜNYASI, ve İSLAM ALEMİ
dururken; "BATI'yla bütünleşmek" MİLLÎ SİYASET olamaz. Halkın tümünün
vicdanından onay almamış MİLLÎ SİYASET olmaz! (11)- ATATÜRK öyle bir CUMHURİYET
düşünmüş ki; onda idare edilenle idare edenler arasında DUYGU, DÜŞÜNCE farkı
yok!. MİLLET MECLİSİ'nde, BAKANLAR KURULU'nda alınan kararlar ile MİLLET
fertlerinin VİCDANI'nda alınan kararlar arasında çelişki yok! Eğer varsa, o
sisteme CUMHURİYET denemez!.. İşte MİLLÎ SİYASET'in tarifini yaptıktan sonra ATATÜRK,
yöneticilerin nasıl DEMOKRAT olması gerektiğini belirtiyor... MİLLÎ KARARLARA
UYMAYAN, yani insanımızın yukarda saydığımız temayüllerini, MİLLİ DUYGULARI'nı
nazar-ı itibara almayan kişiler, nasıl MİLLÎ SİYASET oluşturabilirler ki?..Onlar
ne DEVLET ADAMI, ne de DEMOKRAT'tırlar!.. Onlar ancak politikacı ve "demokrasi"
bezirganı olabilirler!.. Ayrıca ATATÜRK göre MİLLET'i idare edenler, bilhassa en üst
makamlardaki CUMHURBAŞKANI ve BAŞBAKAN, halkın elindeki ile nasıl mutlu
olabileceği, nasıl daha ileri seviyelere ulaşabileceği hususunda yol
göstermelidir... Bu kişiler o mevkilere yan gelip yatmak, bir dahaki seçimi
nasıl kazanacağını düşünmek için değil; kendilerini seçen insanlara huzur
vermek, yaşama sevinci aşılamak için gelirler. ATATÜRK bunu yalnız kendi milleti için düşünmez. Dünyanın
bütün milletlerinin başına geçen kişiler bu nitelikte olmasını temenni
eder. ATATÜRK, bundan sonraki sözleri ile CUMHURİYET rejiminin
özelliklerini saymaktadır. CUMHURİYET, bizce DEMOKRASİ'DEN farklıdır ve
ÜSTÜNDÜR! Her ne kadar son zamanlarda bazı "fazla aydın"lar,
"MUTLAKİYET, MEŞRUTİYET, CUMHURİYET sıralamasından sonra DEMOKRASİ'nin
geldiğini, CUMHURİYET'in modasının geçmiş olduğunu" öne sürüyorlarsa da, bu BATI
özentisinden ileri gitmez... Yukarda ATATÜRK CUMHURİYETİ'nin nasıl yüce bir
yapısı olduğunu anlattık... ATATÜRK'ün kurmak istediği CUMHURİYET'i nasıl diğer
ülkelerdeki sistemlerden üstün gördüğünü belirttik. DEMOKRASİ'ye de ayrı bir
bölüm ayırdık... İlerde vereceğiz. (12)- Elbette ki, HALKIN SÖZÜNE
İTİBAR ETME'nin en iyi temsilcisi ATATÜRK'tür. ATATÜRK CUMHURİYETÇİ'dir!..TÜRK İNSANI'nı zaten DEMOKRAT
görür. Onu "demokratlaştırmak" gibi bir derdi yoktur.,, BATILILAR onun anladığı
DEMOKRAT OLMA'nın daha "D"sine bile ulaşamamışlardır!.. O, böyle üstün vasıflı bir MİLLET'e CUMHURİYET'ten başka
rejimi layık görmez. Nedir CUMHURİYET'in TEMEL PRENSİPLER'i?.. Birincisi MİLLET İŞLERİ'ni MİLLET'in KARARLARI'na uygun
yapmaktır!.. Bu KARARLAR her zaman oyla, referandum ile ortaya çıkmamış
olabilir. Ama GERÇEK bir DEVLET ADAMI, MİLLET'İN DUYGULARI'nı sezer, MİLLET'in
ne istediğini bilir. Bilmeyene de zaten DEVLET ADAMI denmez!.. Öyleleri
CUMHURİYET sistemi içinde YÖNETİCİ KADRO'da zaten yer alamaz. Şimdi elinizi vicdanınıza koyup cevap verin: - Bu MİLLET, HIRİSTİYAN BATI DÜNYASI'na bu kadar yakın olmak
istiyor mu?.. AVRUPA BİRLİĞİ'ne girmek istiyor mu?.. Yurdumuzda gavur
sermayesinin, gavur mallarının yerli sanayii silip süpürmesine seviniyor mu?..
Azerbaycan yerine Ermenistan'a yiyecek yardımı yapıp ta, buna "komşusu açken
kendi tok yatan müslüman değildir" diye kılıf bulanları destekliyor
mu?.. MİLLET'in bu konulardaki duygularını bilmek için, DEVLET
ADAMI olmaya gerek yok, TÜRK OLMAK yeter!.. DEMOKRASİ diye ortalığı toza dumana boğanlar, taklit
ettikleri BATI dünyasındaki gibi, neden bu konularda REFERANDUM'a
başvurmazlar?.. Vurmazlar, çünkü aslında onlar da bilirler MİLLET'İN
DUYGULARI'nın ne yönde olduğunu!.. İkincisi, CUMHURİYET'te FİKİR SERBESTİYETİ
vardır! Ama bu FİKİR SERBESTİSİ, DEMOKRASİ'de olduğu gibi iyi-kötü,
yerli-yersiz her şeyin söylenmesi anlamına gelmez!.. Bir defa FİKR'in SAMİMİ, DOĞRU ve MEŞRU olması gerekir...
MİLLET'İN DUYGULARI'na UYGUN, ve KARARLAR'ına SAYGILI olması gerekir. Yani CUMHURİYET rejiminde FAİZ'e çatarken, FAİZ'le zengin
olmak yoktur! MİLLET'in ekmeğini yerken, MİLLET'i bölmek yoktur! Çünkü MİLLET'in
bu konulardaki DUYGUSU ve KARARI açıktır. Aynı şekilde, asker vurmayı öven bir dergi, "basın
özgürlüğü" adına yayınına devam edemez! Bu, MEŞRU olmadığı gibi, İNSANİ de
değildir!.. Bir de elindeki BASIN-YAYIN imkanlarını kullanarak kendi
fikirlerini "kamuoyunun tercihi" gibi yutturmaya çalışanlar vardır... ATATÜRK bu
gibi sun'i fikirlere ancak "şahsi görüş" kadar değer verilmesini söyler...
Onlara uyma mecburiyetini duymaz!.. Kısacası CUMHURİYET, demokrasinin "dalağını yarmaz". HAK,
VAZİFEDEN AYRI DÜŞÜNÜLMEZ!... DEVLET KÜÇÜK DÜŞÜRÜLEMEZ!.. VERMEDEN BİR ŞEY
ALINAMAZ!..TÜRKLER'İN MÜSAMAHAKAR KARAKTERİ, RUHEN DEMOKRAT OLUŞU, KENDİ
ALEYHİNE KULLANILAMAZ!.. Üçüncüsü, CUMHURİYET AHLAK REJİMİDİR!.. CUMHURİYET ancak
SAMİMİ, ÜSTÜN FİKİRLİ, ÜSTÜN AHLÂKLI, İLİM SAHİBİ, BEDENEN SAĞLIKLI ve son
derece ÇALIŞKAN insanlar elinde yeşerir... MEMLEKET'i ancak bunlar idare
edebilir, DEVLET ancak böyle insanlara teslim edilebilir. Yani CUMHURİYET'te SEÇİM değil, ELEME vardır... Üstün
vasıflara sahip olmayanların DEVLET kademelerinde yükselmelerine, hele ülkenin
idaresinde söz sahibi olmalarına asla izin verilmez!... HAİN, SUÇLU, ARTNİYETLİ,
BECERİKSİZ, SECİYESİZ, KARAKTERSİZ, AHLÂKSIZ kişiler elenir,
ayıklanır. Aslında bu, bütün eski TÜRK devletlerindeki KURULTAY uygulamasıdır.
İSLÂMİYET'teki ŞÛRA sistemi de böyle işler. Milletvekilleri arasında bu ayıklamaya engel teşkil eden
"dokunulmazlık" zırhı, CUMHURİYET'te yoktur... Yalancılar, tembeller,
parazitler, hırsızlar, satılmışlar bırakınız DEVLET'İ İDARE etmeyi, ÂMİR olmayı;
MEMUR bile olamazlar!.. Onlar durumlarını değiştirmedikleri sürece aşağılık
birer varlık olarak görülür, toplumun en alt tabakalarına
itilirler!... Yine toplumda hiç bir kesime, hiç bir elit tabakaya imtiyaz
tanınmaz!.. Yurtdışında tedavi, bedava bilet, okul süresinin hizmete sayılması,
vergiden muafiyet, beleş lojman, yurtdışında müşavirlik, emekli olunca koruma ve
otomobil gibi millet vicdanında yara açan imtiyazlar hiç bir kişiye
tanınmaz. CUMHURİYET'te PARTİ şart değildir!.. (parti, fırka, hizip
hep BÖLÜNME-AYRI OLMA anlamı taşır) Şart olan MİLLÎ HÂKİMİYET'in şu veya bu
şekilde yönetenler üzerinde DENETİM ve MEŞVERET fonksiyonunu ifa etmesidir...
Parti amaç değil, araçtır. Eğer PARTİ varsa, asla "biz-siz" ayırımına girmemelidir!..
Sadece ülkenin daha iyi idare edilmesi için, kendisinin daha iyi projeler
hazırladığını, daha iyi elemanları aday gösterdiğini halka
anlatmalıdır. Yani PARTİ halkın karşısına çıkarmadan önce, adaylarını
kendisi ELEME'ye tabi tutar... Dürüst, namuslu, akıllı, çalışkan, tahsilli
kimseleri üye olarak alır. Bunları TARİH, DİL, İKTİSAT, SOSYOLOJİ, TAKTİK,
STRATEJİ, MİLLÎ SİYASET, PROTOKOL, ULUSLARASI İLİŞKİLER, HİTABET, SIR SAKLAMA
konularında yoğun bir eğitime tabi tutar... Ancak başarılı olanlara görev ve
parti kadrolarında yükselme imkanı verilir. Geldiği mevkii hazmedemeyen veya
görevini suiistimal edenler derhal ayıklanır. Bu, partilerin ASLİ
görevidir. Eğer partiler böyle bir ELEME'yi yapmaz ise, kaç tane parti
olursa olsun, halkın karşısına hep ahlaksız, beceriksiz, üçkağıtçı adaylar
çıkacağı için; oylar MİLLET'İN TERCİHİ'ni yansıtmayacaktır... Seçimden sonra
"halk bize oy verdi" diye aklına eseni yapmak, belki "Batı usulü demokrasi" olur
ama, CUMHURİYET olmaz!.. Yani "demokrasilerin vazgeçilmez unsuru" diye yutturulan
PARTİLER ANCAK ve SADECE MİLLET'İN KARŞISINA EN MİLLİYETÇİ, EN SECİYELİ, EN
BİLGİLİ, EN AHLAKLI, EN FEDAKAR İNSANLARI ADAY OLARAK ÇIKARIRLARSA; SİYASİ BİR
KURUM HÜVİYETİ KAZANIRLAR!... Yoksa MAFYA TEŞKİLATI'ndan farkları
kalmaz!.. Şimdi sadece bizi idare edenlere değil; ortalıkta dolaşan
bütün "demokrasi havarileri"ne bir bakın. Bu tarife uyan kaç kişi
var?.. Yok!.. Çünkü EĞİTİM'in herkes için geçerli olduğu, kişinin
mevki ve sorumlulukları yükseldikçe daha fazla EĞİTİM'e muhtaç olduğu gibi bir
anlayış, hiç bir partinin tüzüğünde yer almaz... Halbuki ATATÜRK tek parti
döneminde bile TÜRK OCAKLARI'nı, HALKEVLERİ'ni bu amaçla devreye sokmuş, en ücra
köşelere bile ulaşmaya çalışmıştı... Kadro dergisi ile hem parti, hem de DEVLET
kademelerine yetişkinlerden eleman eğitmeyi amaçlamıştı... O dönemdeki
milletvekili ve memur kalitesi öyle yüksekti ki, şimdiki milletvekilleri
yanlarında "odacı" statüsünde bile yer alamazdı. Burada bir hatıramızı nakletmek isteriz... Bir
toplantıda bir kendini bilmezin "LİON yalan
söylemez" diye övündüğünü gördük!.. Bu kişi İNSAN olarak yalan söylemekten utanmıyor!., TÜRK
olarak yalan söylemekten utanmıyor... MÜSLÜMAN olarak yalan söylemekten
utanmıyor da, "doğru"yu ancak HIRİSTİYAN BATI ÖRGÜTLENMESİ'nin MASONLUK ÖN
EĞİTİMİ aracı olarak kullandığı "LİON" derneğine üye olduktan sonra bulmuş,
utanmaya başlamış!.. Sevsinler!.. İşte biz demokrasi budalalarını, bu kendini "arslan"
zanneden sıçan yavrusuna benzetiyoruz... Adam TÜRK olarak milletine refah
veremiyor, MÜSLÜMAN olarak onun hakkını koruyamıyor, CUMHURİYET gelmiş, doğru
yolu bulamıyor da, şaşı gözlerini BATI'ya dikmiş, DEMOKRASİ gelirse işler
tıkırında gidecek sanıyor!.. Bizim ilerlememiz, MUASIR MEDENİYET SEVİYESİ'ne ulaşmamız,
zengin ülkeleri geçmemiz böyle "lion"lar, "rotaryen"ler, uyduruk "insan
hakları", "özelleştirme" filan ile değil; ancak ve ancak AHLAK REFORMU ile
mümkündür!.. Eğer AHLAKLI İNSAN yetiştirmezsek, özelleştirdiğiniz kurumlar
üçkağıtçıların eline geçer. Avukatlar para aldığı için kaatilleri, hırsızları
suçsuz gösterir!.. Doktorlar para almak için gerekmediği halde insanı bıçak
altına yatırır, Öğretmen rüşvetle not verir! Asker kendisine emanet edilen
silahları çalıp satar, politikacı da ülkesini!.. Çoğu kimsenin bilmediği husus, biz SALTANAT'ı kaldırıp
CUMHURİYET'i kurduğumuz zaman AVRUPA'da sadece İKİ ülkede CUMHURİYET
olduğudur!.. Yani ATATÜRK, BATI'ya benzemek için CUMHURİYET'i getirmedi...
Üstelik SALTANAT'ı kaldırır kaldırmaz da CUMHURİYET'i ilan etmedi... Arada tam
bir yıl boşluk vardır...CUMHURİYET'i açıklarken de "Bu sistemin BATILILAR'a
örnek olacağını" söyledi!..Yukarda verdik...(Ayrıca bakınız: ATATÜRK
DÖNEMİ yazımız)
Onun için biz "DEMOKRAT" olmaktan istifa ettik!.. DEMOKRASİ istemiyoruz, BATI STANDARTLARI istemiyoruz!... "YÜKSELEN EVRENSEL DEĞERLER" palavrasını da yutmayız!.. Biz TÜRK olmayı, MÜSLÜMAN olmayı ve CUMHURİYET'i istiyoruz!.. Çünkü bunların üçü de AHLAKLI KAMİL İNSAN'ı hedefler!..
ATATÜRK de bunu dile getirmiş...Ve çok önemli bir hususu eklemiş: Devletler ve milletler ZENGİN ve KALKINMIŞ olabilirler... Ancak AHLAK ile teçhiz edilmemiş fertlerden oluşan toplumlar ne kadar kudretli görünürlerse görünsünler, FEYZ sahibi olamazlar!.. Nasıl ki, AHLAK ve FEYZ sahibi orta halli bir öğretmen, esrar satan zengin kabadayıdan daha makbulse; ve geleceği daha aydınlık ise; AHLAK sahibi milletler geleceğe, zengin ve dejenere olmuş milletlerden daha umutla bakmaktadırlar.
(13) - ATATÜRK'ün anladığı CUMHURİYET'te hedef, MİLLİ HAKİMİYET ve MİLLİ İRADE'ye tabi yöneticilerin "DEVLET'in, MİLLET'in ve VATAN'ın yücelmesine çalışmak"tan başka gaye ve faaliyeti olmamasını sağlamaktır!..
Yani halk kendini yönetenlerden "ülke için çalışmaları"ndan başka bir şey istemez! Başka bir şey beklemez! Bu tarifte "parti için çalışmak" diye bir şey yoktur... PARTİ, ÜLKENİN ALTERNATİFİ DEĞİLDİR Kİ!..
Bu yüzden "önce Mülkiye, sonra TÜRKİYE" gibi sloganların, şakası bile tüylerimizi diken diken etmektedir!.. Bunu diyen ağızları yırtmak gerekir!.. Bu memlekette hiç bir parti, hiç bir mektep, hiç bir dernek, hiç bir hemşehrilik bağı, çalışmanın BİRİNCİ hedefi olamaz!..
TÜRKİYE için, DEVLET için, MİLLET için ÇALIŞMA'sını bilmeyen; VATAN için ÖLME'sini bilmeyen TÜRK değildir! Soyu "türk" olsa da, RUH'u, VİCDAN'ı TÜRK değildir! Böylelerini başa getirmek ne kelime, DEVLET görevine almak bile caiz değildir.
(14)- ATATÜRK her konuda olduğu gibi bu konuda da GERÇEKÇİ'dir!.. MİLLET'in bünyesinde daima tıynetsizlerin, soysuzların, hainlerin bulunabileceğini peşinen kabul eder. Bunların türlü dümenler ile yükselebileceklerini ve ulaştıkları her kademede sadece kendileri için çalışacaklarını söyler!...
MEMLEKET ve MİLLET İŞLERİ'nin iyiye gitmesini fiilleriyle veya fikirleriyle engelleyenlere karşı CELLAT kesildiğini, onlara karşı acımasız olduğunu belirtir!.. MEMLEKET ve MİLLET'i her şeyin üstünde tuttuğu için başka türlü davranmasının mümkün olmadığını ifade ederek, adeta mazeret bildirir... Yani ATATÜRK bu konuda "insan hakları, fikir özgürlüğü" oyununa gelmez!... Herkesin de kendisi gibi davranması gerektiğini, kimsenin bu soysuzlara müsamaha etme hakkı olmadığını açıkça söyler!..
Ayrıca bu kişilerin HÜKÜMET ve MECLİS içinde olması durumunda, KÖYLÜ'yü ve İŞÇİ'yi dikkatli olmaları hususunda uyarır!.. ORDU'yu da göreve çağırır!..Yani TÜRKİYE'nin yaşadığı ÜÇ İHTİLAL aslında ASKER'in ATATÜRKÇÜ, politikacının ise cepçi olmasındandır.
Bu tarife tıpatıp uyan şimdiki milletvekilleri de, ülkeyi yabancılara peşkeş çekecek kanunları çıkartıyorlar, vatanı parsel parsel satıyorlar... Bu bir iddia değil.. Özal döneminde çıkan "yabancıya toprak satma" kanunu, VATAN topraklarının, güzelim sahillerimizin, GAP bölgesindeki verimli arazinin başkalarının eline geçmesine yol açıyor!.. Tahkim Yasası yabancıların ülkemizde "imtiyazlı sömürgeci" statüsüyle iş yapmasını sağlıyor!.. Kendisine oy vereceğini umduğu seçmenine iş bulmayı, akrabasına ihale almayı, bürokratlardan "tiyo" alıp arsa-emlak-bono-döviz kapatmayı, banka batırmayı, bunlara izin vermeyen dürüst memurları görevden aldırmayı "çalışmak" sayıyorlar...Tabii bir de Meclis sekreterlerinin etekleri arasında dolananlar, bu yüzden birbirini vuranlar var; en "meşgul" olanlar da onlar!.
Bu tipler daima vardı, ve dünya durdukça da olacaktır!... Önemli olan, bunların sayısını az tutmak, asla başa geçirmemek ve sürekli eğitimle bu kişileri kazanmak, mümkün olmadığı takdirde mücadele ederek etkilerini azaltmak, gerekirse ortadan kaldırmaktır.
Yoksa "temiz toplum, temiz eller" gibi palavralarla bir sonuç alınamaz!... İnsanlar kirli çamaşır değil ki, deterjanla temizleyesin!.. Onların ruhunu, benliğini oya gibi işlemek, zihnine İYİ ile KÖTÜ'nün kesin ayırımını yerleştirmek, bu ayırımı yapamayanları toplumdan ayırmak gerekir.
İster politikacı, ister avukat, isterse akrabası olsun; kimse hainlere, suçlulara, ahlâksızlara ARKA ÇIKMAK hakkına sahip değildir!... Bırakın arka çıkmayı, MÜSAMAHA göstermeye dahi hakkı yoktur!..
Şunu unutmamak gerekir ki, dünyada daima birileri sıkıntı çeker, daima kan akar... Önemli olan sıkıntıyı suçlulara, akan kanı da zalimlere mal etmektir!.. Eğer asker silah kullanmazsa, düşman kullanır, eşkıya kullanır... Polis zor kullanmazsa, zorba kullanır... Ölen de, dayak yiyen de masum vatandaş olur.
Onun için biz, asker, polis ve yargıcın elini kolunu bağlayan kanunlar çıkaranları, hep artniyetli olmakla suçlarız... Eğer AHLAK ve İNSAF sahibi kişiler başta ise, zaten asker ve polisin haksız davranışları cezalandırılır... Ama onların elini PEŞİNEN bağlarsanız; meydan eşkıyaya, mafyaya, külhanbeylerine ve sokak serserilerine kalır.
Bu dediğimizin doğruluğunun en büyük delili, sözde "medeni" BATI toplumlarıdır... Bugün New York'ta, Chicago'da, Londra'da gece erkekler bile sokağa çıkamazlar!.. ABD, Almanya, İngiltere'nin suç oranı, geri kalmış ülkelerden bile yüksektir. Yale Üniversitesi'nin en genç profesörü unvanını taşıyan Oktay Sinanoğlu, "ABD'de artık ilkokul öğrencilerinin bile okula silahla geldiğini, bunu önlemek için kapıda arama yapıldığını", bir TV açık oturumunda söylemiştir. Bundan kısa birsüre sonra üç ilkokulda birden küçük çocuklar arkadaşlarını ve öğretmenleri otomatik silahlar ile taradı. (1998) Rüşvet, fuhuş, uyuşturucu, kumar, boşanma, şiddet ve kadın dövme bu ülkelerde bizden daha fazladır.
Acaba şimdiki politikacılar, "BATI Standartları"na özenirken, "BATI'da ne varsa, bizde de olacak" derken, bunlara davetiye çıkarttıklarının farkındalar mı?..
Zaten SÖYLEMEZLER çetesi gibi olaylar bizimde onlara benzediğimizi gösteriyor. BATI'ya ne kadar çok benzersek, o kadar bozuluyoruz.
TÜRKİYE'nin kurtuluşu sadece ve sadece AHLÂKLI OLMAK ve KENDİNİ DEĞİL, MİLLET'İ DÜŞÜNEREK ÇOK ÇALIŞMAK'la mümkündür... Nedense bu gerçeği politikacıların da, "aydın" geçinenlerin de ağzından duymazsınız. Sakın Demirel'in "Kendim için bir şey istiyorsam, nâmerdim" sözünü hatırlatmayın... O adamın kendinden başkasını düşündüğü bir tek ânı bile yoktur... Bu yüzden NÂMERDİM demesini bir itiraf sayarız!