Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!


eczaneesra@hotmail.com
Son Güncelleme
Ağustos 22, 2001

Politika Gündemi



Bu yazı 28 Şubat 2003 Cuma Günü Akşam Gazetesinde Yayınlanmıştır.

Meseleyi son bir kez toparlayalım

Bugüne kadar 'savaş' meselesi üzerine birçok yazı yazdım.

Meseleyi tarihsel bir perspektife oturtarak ABD'nin neden bugün bu işe kalkıştığını açıklamaya çalıştım.

Yazılarımda 'olmasını istediklerimi' bir tarafa bırakıp, biz sıradan insanların iradesi dışında olması muhtemel olanları irdeledim. Hayallerime boş verip, gerçekliğe baktım

'Her türlü savaşa hayır' deyip, bir kenara çekilivermek, okuyucuya karşı müthiş bir sorumsuzluktur.

Büyük çoğunluğun hislerine katılıp, gönül rahatlığı hissini yakalamak bireyi çok mutlu eden bir şey olmalı.

Ancak bu tavır olan biteni anlamaya yetmiyor maalesef. Dünya iyi kalpli insanların olmasını istediği gibi çalışmıyor. Hiç böyle çalışmadı, bundan sonra da çalışmayacak.

Bu aşamada halklar kardeş olmalı, insanlık alemi mutlu kalmalı, insanlar ölmemeli, savaşlar olmamalı falan diye konuşmaya devam etmek gerçekliği tamamen bir yana bırakıp hayal kurmakta ısrardan başka işe yaramaz

* * *

Bugüne kadar yazmış olduğum yazılarda ortaya koymaya çalıştığım perspektifi bugün tekrar özetlemek istiyorum.

1- 20'nci yüzyılın başında çöken imparatorluklar, dünyada bir otorite boşluğunun doğmasına yol açtı.

2- Çöken imparatorluklar arasında bulunan Osmanlı'nın yol açtığı otorite boşluğu o dönemde doğan otorite boşlukları arasında Batılı ülkeleri en çok zorlayan bir bölge yarattı. Çünkü fazla tanımadıkları, bilmedikleri ve farklı davranış biçimleri sergileyen bir bölgeydi bu.

3- Osmanlı'nın çöküşünün yol açtığı otorite boşluğunun nasıl doldurulacağı konusunda o dönemde dünyayı yeniden dizayn etmeye soyunan güçler arasında görüş ayrılığı vardı. Azınlıkta kalanlar o bölgede otoritenin yine Türkler tarafından sağlanmasına devam edilmesini istiyorlardı. Ancak çoğunluk Türkler'in bölgeyi kontrol işini yüklenmeye devam etmesinin, kendilerinin bölgedeki güçlenmeleri yolunda engel olacağını düşünerek buna karşı çıktılar. İngiliz ve Fransızlar bunun üzerine bölgeyi yeniden, kendi planları doğrultusunda oluşturma işine giriştiler.

* * *

4- Birinci ve İkinci Dünya Savaşları dünya dengelerinin yeniden kurulması sürecinin birer zorunlu aşamasıydı aslında. Savaşlar sonucunda bir denge kuruldu ama bu sorunlu bir dengeydi. Özellikle bölgemizde denge, dengesizlikler üzerine kurulmuştu, bu nedenle soğuk savaş güç dengelerinin sürdüğü yıllarda bile Ortadoğu'da savaşlar, acılar hiç eksik olmadı.

5- Soğuk savaş suni bir dengeydi. Büyük savaşlar sonunda dünyaya istenilen düzen verilememişti, soğuk savaş dönemi yeniden düzenleme zorunluluğunu sadece ertelemeye yaramıştı. Bu nedenle sosyalist sistemin beklenmeyen bir şekilde, beklenildiğinden çok önce ve olağanüstü hızla çökmesiyle birlikte dünyada otorite boşluğu tekrar ortaya çıktı. Otoriteyi Amerika sağlamaya çalışacaktı bu 1990'lı yılların başında da belliydi ama ABD de Sovyet sisteminin çöküşüne hazırlıksız yakalandığından bugün yapmaya giriştiği işlere 10 yıl önce girişmeye henüz hazır değildi.

6- İşte bu dönemde, 1990'lı yıllarda ABD'nin aslında ne yapacağını açıkladığı resmi belgeler yazılmaya başladı. Bir anlamda bugün dünyaya yeni düzen vermeye soyunanlar o hazırlık döneminde ileride yapacakları hakkında sesli düşünmeye başladılar. Stratejik nedenlerden dolayı Ortadoğu'ya yeni bir şekil, yeni bir yönetim şekli getirileceği ABD'nin bu belgelerinde resmen açıklandı.

7- Dolayısıyla ABD Başkanı Bush'un 26 Şubat 2003 akşamı yaptığı konuşmada İran ve Suriye'ye gözdağı vermesi, dikkat edin sıra size de gelecek demesi, Filistin meselesine kesin çözüm getirileceğini söylemesi olayları bu belgelerden izleyenler açısından bir sürpriz oluşturmamıştır. Bugün yaşananlar Irak'la alakalı değildir. Saddam nihai hedef hiç değildir. ABD 20'nci yüzyılın başından bu yana doğmuş olan Ortadoğu'daki otorite boşluğunu, birçok stratejik hedefinin de bir bölgede odaklanmış olması nedeniyle doldurmaya soyunmuş durumdadır.

* * *

8- Anlaşılacağı üzere Türkiye tarihsel olarak sorumluluğunu taşımış olduğu bir bölgede yeni bir düzenlemeye gidilmek üzere olduğunu görmektedir. Tarihsel sorumluluğumuzun dışında gayet tabii ki üzerinde planlar kurulan tüm ülkelerin bizimle sınırı vardır ve onlarda yapılacak her türlü değişiklik direkt olarak ülkemizi etkileyecektir. Bu nedenle Türkiye'nin ABD'den tek bir kuruş almamış olsa da bu savaşa bir şekilde müdahale etmesi kaçınılmazdır. Çünkü müdahale edilmediği takdirde olayları yönlendirmede etki gücümüz tamamen ortadan kalkar ve bu da sonuç olarak gelir bizi vurur.

9 - ABD'nin Türkiye ısrarı sadece Irak ile bağlantılı değildir. ABD bu bölgede düzenleme işine soyunurken, demokratik, Batı müttefiği, İsrail'in müttefiği NATO üyesi Müslüman Türkiye'yi yanına alırsa projesinin daha rahat uygulanabileceğini, dahası Türkiye'nin bu projede bulunmasının işin olmazsa olmaz koşulu olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle ABD'nin gayet tabii ki bir 'B planı' da vardır ama bu B planı katiyen istenmemektedir ABD yönetimince.

10- Dünya tarihi hep bu tür savaşlar sonucunda yazılmıştır. Her girişilen savaş, sonucu belirsiz bir maceradır aslında ve bazen de büyük imparatorlukların çökmesi bu tür girdiği savaşlar sonucunda olmuştur. ABD de şimdi büyük risk aldı ve bence kendi dünya gücünde büyük törpülenmelere yol açacak bir süreci de başlattı. Ancak bu uzun vadeli bir gelişme olacaktır ve bunun sonunda dünyada güç dengeleri yeniden oluşacaktır. Ancak kısa ve orta vadede ABD hedefine bölgemizde ulaşmaya çalışırken Pandora'nın kutusunu da açacaktır ve Türkiye ne yazık ki sadece objektif nedenlerden dolayı, belki de sadece bu kutuyu tekrar kapamayı üstlenmek için bu işin içinde olmak zorundadır.
* * *

11- İçinden geçilen süreç son derece sancılıdır. Türk devletinin gayet tabii ki bir resmi politikası vardır ancak hükümet kamuoyu ile resmi politikanın arasına sıkışmış durumdadır. Bu normaldir ve bugün iktidarda hangi parti olursa olsun bu sancıyı aynen yaşayacaktı. Hükümetin işi bir yandan bu darbeleri göğüslemek bir yandan da devlet politikasını yürütmektir. AK Parti bugüne kadar bu işi iyi yapmıştır, getirilen eleştiriler bu nedenle haksızdır. Sorulacak soru eleştirileri getirenlere 'Peki orada sen olsaydın farklı ne yapardın be kardeşim 'sorusudur.

Bir sonraki yazı için lütfen tıklayın

Ana Sayfa POLİTİKA GÜNDEMİ