Hipertansiyon
Hazırlayan: Prof. Dr. Tekin Akpolat
19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı
Kan dolaşımı için gereken basıncın
normalden fazla olmasına YÜKSEK TANSİYON denir. Yüksek tansiyon
için kullanılan tıbbi terim ise HİPERTANSİYON’dur. Evimizde kullandığımız
suyun musluktan akması için gereken basıncın yüksek olmasının su borularında
patlama ve aşınmalara yol açması gibi yüksek tansiyon da insanlarda çeşitli
sorunlara yol açar.
Kan basıncı ölçülürken iki kan basıncı
değerine bakılır: Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı) ve Küçük tansiyon
(diyastolik kan basıncı). Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı
büyük tansiyon, kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük
tansiyondur. Büyük tansiyon veya küçük tansiyonun normalden fazla olması
HİPERTANSİYON’dur.
Genellikle büyük ve küçük tansiyon birlikte yüksektir. Hipertansiyon tanısı
için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir.
Hipertansiyonun
önemi
Hipertansiyon çok sık karşılaşılan
bir hastalıktır. Erişkinlerin (18 yaşından büyüklerin) en yaygın uzun süreli
hastalığıdır. Hipertansiyonun yaygın olmasının yanısıra kalıcı sakatlıklara
ve ölümlere yol açması önemini artırmaktadır. Bu özellikleri nedeni ile
hipertansiyon aynı zamanda sosyal ve ekonomik bir sorundur. Hastaların
azımsanmayacak bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmaması
bu hastalığın önemini daha da artırmaktadır.
Hipertansiyon böbrek, kalp, damar
hastalıklarına, felçlere ve görme kaybına yol açabilir. Tedavi edilmezse
hipertansiyon yaşam süresini 10-20 yıl kısaltabilir. Tuz tüketiminin fazla
olduğu toplumlarda kan basıncı yüksekliği daha sıktır.
Dünya nüfusunun yaklaşık 750 milyonu
hipertansif olup A.B.D' de bu sayı 50 milyon kadardır. Ülkemizde 60 yaşın
üzerindeki insanların yaklaşık yarısı hipertansiyon hastasıdır. Toplan
hipertansif hasta sayısı ise ülkemizde 6-7 milyon civarındadır.
Türkiye'de
6-7 milyon hipertansiyonu olan hasta vardır.
Hipertansiyonun
belirtileri
Hastaların önemli bir kısmında hipertansiyon
sinsi bir seyir izler yani hiçbir belirti yoktur. Bu hastalarda hipertansiyon
tanısı sadece kan basıncı ölçümü ile mümkündür. Bu nedenle hipertansif
olmasa bile tüm hastalar yılda en az 1-2 kez kan basıncını ölçtürmelidir.
Hipertansiyon ‘sessiz katil’ olarak da isimlendirilebilir.
Hipertansiyonun başlıca belirtileri
baş ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, halsizlik, yorgunluk, burun kanaması,
kulaklarda çınlama, yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma, bazen çok
sık idrara çıkma, gece uykudan uyanıp idrar yapma ve bacaklarda şişliktir.
Kan basıncının çok yükseldiği durumlarda çift görme, dilde peltekleşme,
yüzde veya vücutta karıncalanma olabilir. Bu belirtilerin hiçbirisi hipertansiyona
özgü değildir, başka hastalıklarda da izlenebilir.
Hipertansiyon vücuda zarar vermişse
bu zarara ilişkin belirtiler ortaya çıkabilir. Örneğin gözü etkilemişse
görme kaybı, kalp damarlarını etkilemişse göğüs ağrısı izlenebilir. Kalp
yetmezliği gelişmişse hasta sırt üstü yatamaz, 2-3 yastık kullanmak zorunda
kalabilir. Bu belirtilerin ortaya çıkması için genellikle uzun bir süre
geçmesi ve hastanın yeterli tedavi olmaması gereklidir. Gerekli tedavi
yapılmazsa, bu belirtilerin ortaya çıkması daha hızlı olabilir.
Hipertansiyonun
tanımı
Hipertansiyon, kan basıncının normalden
yüksek olmasıdır. Genel olarak sistolik kan basıncının (büyük tansiyon)
140 mm Hg (14 cm Hg) ve diyastolik kan basıncının (küçük tansiyon) 90 mm
Hg’dan (9 cm Hg) yüksek olması hipertansiyon olarak kabul edilir.
Hipertansiyonun
vücuda yaptığı zararlar
İnsan vücudunda tüm organ ve dokuları
besleyen damarlar bulunur. Evimizde mutfağımızda musluğumuza suyu taşıyan
su borularındaki gibi bir basınç tüm damarlarda mevcuttur. Su borularında
basınç artışının tıkanma ve patlamalara yol açması gibi, hipertansiyon
da damarlarda patlamalara ve tıkanmalara yol açar. Tüm organ ve dokular
damarlarla beslendiği için hipertansiyon tüm vücudu etkileyebilir. Hipertansiyondan
en çok etkilenen organlar kalp, beyin, böbrekler, atardamarlar ve gözlerdir.
Hipertansiyon bu organları etkileyerek kalıcı sakatlıklara ve ölümlere
yol açabilir. Hipertansiyonun vücuda yaptığı başlıca zararlar aşağıda özetlenmiştir.
1.Kalp yetmezliği, kalp büyümesi,
kalbi besleyen damarlarda daralma , kalbi besleyen damarlarda tıkanmaya
bağlı gangren (kalp krizi), kalp atışlarında düzensizlik.
2.Beyin damarlarında kanama, daralma,
tıkanma ve yırtılma, felç, konuşma bozukluğu.
3.Böbrek yetmezliği, böbrek işlevlerinde
bozulma. Kanda üre gibi zararlı maddeler birikir.
4.Gözü besleyen damarlarda daralma
ve kanamalara bağlı görmede azalma ve körlük.
5.Bütün damarlarda genişleme, bu
genişlemelerin yırtılması, kalınlaşma, daralma, yağ tabakası oluşması ve
tıkanma.
Hipertansiyonun vücuda yaptığı bu
zararlar hastaların moralini bozmamalıdır. Hipertansiyon tedavi edilebilir
bir hastalıktır, doğru ve yeterli tedavi ile bu zararlar önlenebilir veya
minimuma indirilebilir. Hipertansiyon zamanında teşhis edilip, uygun şekilde
tedavi edilirse yukarıda sayılan hastalıklar ve bunlara bağlı ölümler önlenebilir.
Hipertansiyonun
nedenleri
Hipertansiyonun nedeni % 90-95 hastada
bilinmemektedir (primer hipertansiyon, esansiyel hipertansiyon), yani hipertansiyon
bilinen bir hastalığa bağlı değildir. Yüzde 5-10 hastada ise hipertansiyon
başka bir hastalığa bağlıdır (sekonder hipertansiyon). Hipertansiyona yol
açan hastalıkların önemli kısmı böbrek kaynaklıdır. Hormonal hastalıklar
ise önemli diğer bir grubu oluşturmaktadır. Bu hastalıkların önemli bir
kısmının tedavi edilebilir nitelikte olması, hastalıkların tedavisi ile
de hipertansiyonun kalıcı tedavisinin mümkün olması her hastanın sekonder
hipertansiyon açısından değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Sekonder hipertansiyon nedenleri aşağıda
belirtilmiştir.
1. Böbrek hastalıkları
2. Böbrek atardamarında daralma
3. Hormonal nedenler
4. Sinirsel nedenler
5. Diğer nedenler
Hipertansiyon
gelişiminde tuzun ve böbreklerin önemi
Hipertansiyon gelişiminde tuzun (sodyum
klorür, NaCl) çok büyük önemi vardır. Bazı insanlarda böbreğin tuz atma
kapasitesi sınırlı olabilir ve gereğinden fazla tuz alınması hipertansiyonun
ortaya çıkmasına veya hipertansiyonun tedavisinde başarısızlığa yol açabilir.
Gerek hayvan deneyleri gerekse insanlar üzerinde yapılan çalışmalar hipertansiyon
gelişiminde tuzun rolünü ispatlamıştır. Bu çalışmalardan bazılarının sonuçları
aşağıdadır.
1.Toplumların çoğunda tuz tüketimi
ile ortalama kan basıncı ve hipertansiyon sıklığı arasında yakın bir ilişki
vardır yani fazla tuz tüketen toplumlarda hipertansiyon sıklığı artmıştır
2.Çok az tuz tüketen toplumlarda
ortalama kan basıncı daha düşüktür ve hipertansiyona daha az rastlanır
3.Genetik yatkınlığı olan hayvanlara
tuz verilirse kısa sürede hipertansiyon gelişmektedir
4.Kısa süre fazla tuz verilen kan
basıncı normal insanlarda kan basıncı yükselir
5.Çoğu insanda tuz kısıtlaması (günde
5-6 gram) kan basıncını düşürmektedir
6.Fazla tuz alımı hipertansiyona
yol açan birçok mekanizmayı uyarır.
Çevremizde tuz adı altında çok
madde vardır. Hipertansiyon için önemli olan tuz sodyum klorür, yani sofra
tuzudur.
Böbreklerin hipertansiyon gelişimindeki
rolü çok önemlidir. Hipertansiyonu olan bir hastada % 5 olasılıkla bir
böbrek hastalığı vardır. Bu nedenle tüm hipertansif hastalar böbrek hastalıkları
yönünden incelenmelidir. Bu amaçla basit bir idrar incelemesi bile çoğu
zaman yeterlidir. Hipertansiyonu olan bir hastada böbrek hastalığının saptanması,
böbrek hastalığının erken tanısına ve tedavisine de olanak sağlar. Zaten
böbrek hastalığına bağlı bir hipertansiyon söz konusu ise böbrek hastalığı
tedavi edilmeden hipertansiyonun kontrol altına alınması çok zordur. Bazı
durumlarda hipertansiyon da böbrek hastalığına yol açabilir; hipertansiyon
mu önce, böbrek hastalığı mı önce bunu ayırmak zor olabilir. Bu durum aynen
tavuk mu önce yumurta mı önce ayırımı gibi karmaşık bir hal alabilir.
Kardiyovasküler
risk faktörleri
Kalp ve damar hastalıklarına yakalanma
riskini artıran faktörlere kardiyovasküler risk faktörleri ismi verilir.
Hipertansif hastalarda kardiyovasküler risk faktörlerinin değerlendirilmesi
ve mümkünse değiştirilmesi tedavinin temel noktalarından birisidir. Hipertansif
hastalarda hipertansiyon dışındaki kardiyovasküler risk faktörlerine de
sık rastlanır ve bu kardiyovasküler risk faktörlerinin düzeltilmesi ile
kardiyovasküler kalıcı hasar ve ölüm riski kesin olarak azaltılır. Günümüzde
hipertansiyon tanım ve sınıflandırmasında da kardiyovasküler risk faktörlerinin
önemi giderek artmaktadır. Aşağıda kardiyovasküler risk faktörleri özetlenmiştir.
Hipertansiyon
tedavisi
Hipertansiyon tedavisinin başarılı
olması için sağlıklı bir hasta-hekim ilişkisi kurulmalıdır. Tedavinin başarıya
ulaşması için hastalığın kabullenilmesi gerekir. Hipertansif hastalar
hipertansiyonlarının farkında oldukları için sevinmelidirler. Tedavinin
başarılı olmasında eğitimin önemi büyüktür.
Hipertansiyon tedavisinde temel amaç
kalıcı hasar ve ölüm riskini azaltmak ve hastanın kendini daha iyi hissetmesini
sağlamaktır. Öncelikle yapılması gereken mevcut olan diğer kardiyovasküler
risk faktörlerini düzeltmektir. Hastada yüksek tansiyona bağlı organ yetmezliği
varsa tedavi edilmelidir. Hipertansiyonun nedeni bilinen bir hastalık ise
o hastalık tedavi edilmelidir. Hipertansiyonun nedeni saptanamaz ise yani
hastada primer hipertansiyon varsa hastaların yaşam düzeni değiştirilmeli
ve ilaç kullanılmalıdır. Yaşam düzeninin değiştirilmesi (ilaç dışı tedaviler,
ilaçsız tedavi) kesinlikle ihmal edilmemelidir. Yaşam düzeninin değiştirilmesine
uyulmazsa ilaç kullanılsa bile tedavi başarısız olur.
Hipertansiyon tedavisinde başarısızlık
çok sık karşılaşılan bir durumdur. Tedavide başarısızlık oranının yüksek
olmasının nedeni hipertansiyonun hiçbir belirtisinin olmaması (sessiz katil)
ve hastalığın hastalar tarafından ciddiye alınmamasıdır. Hipertansiyon
tedavisinin başarıya ulaşmasında hastanın sorumluluğu hekimden daha fazladır.
Sorumluluklarını yerine getirmeyen hastanın doktor doktor dolaşmasının
kendisine yararı yoktur, ancak özel laboratuvar ve doktorlara ekonomik
yararı olabilir.
İlaçsız
tedavi
İlaçsız tedavi yani yaşam düzeninin
değiştirilmesi kan basıncı yüksekliğini kontrol etmenin yanısıra hipertansiyonunun
önlenmesinde de yararlıdır. Hipertansif hastalara önerilen ilaç dışındaki
tedavilerin çoğu sağlıklı yaşam için normal bireylerde de geçerlidir. Hastalar
ilaçsız tedaviyi kesinlikle ihmal etmemelidir. Şişmanlık, şeker hastalığı
veya yağ metabolizması bozukluğu olan hastalarda yaşam düzeninin değiştirilmesinin
önemi daha da artar. Yaşam düzeninin değiştirilmesi hipertansiyonu tek
başına kontrol edebileceği gibi ilaç gereken durumlarda ilaç dozunun azaltılmasına
da olanak sağlar. Yaşam düzeninin değiştirilmesindeki temel noktalar aşağıda
özetlenmiştir:
1.Tuz alınımının kısıtlanması
2.Hastanın ideal kiloya getirilmesi
3.Fiziksel aktivitenin artırılması
4.Sigaranın terkedilmesi
5.Aşırı alkolün önlenmesi
6.Diyetle doymuş yağ ve kolesterol
alımının sınırlandırılması
7.Diğer tedaviler
İlaçla
tedavi
Yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan
ilaçların bazı özellikleri ortaktır. Tüm tansiyon düşürücü ilaçlar aynı
derecede etkilidir. Genel olarak tansiyon ilaçları hem büyük hem küçük
tansiyonu ortalama % 4-8 düşürür. Birçok hastada A ilacı B ilacından daha
etkilidir, güçlüdür. Daha etkili ve güçlü olduğu için A ilacını daha sonra
kullanmak istiyorum şeklindeki düşünce kesinlikle yanlıştır, böyle bir
genelleme yapılamaz. Ancak hastalar bazı ilaçlara daha duyarlı olabilirler.
Örneğin Ayşe Hanım’ın yüksek tansiyonu için verilen A ilacı etkisiz olunca
B ilacına geçildi, B ilacı ile yüksek tansiyon kontrol altına alındı. Ancak
Mehmet Bey’de ise tam tersi yaşandı yani verilen B ilacı etkisiz olunca
A ilacına geçildi, A ilacı ile yüksek tansiyon kontrol altına alındı. Bir
hastada hangi ilacın daha etkili olacağını önceden anlamak çoğu zaman mümkün
değildir. İlaç seçiminde hastada mevcut olan diğer risk faktörleri ve hastalıklar
değerlendirilmelidir.
Tedaviye genellikle tek ilaçla başlanır.
İlaçların çoğunun etkisi 1-2 saatte başlar, 4-6 saate maksimum değere ulaşır
ve 12-24 saatte sona erer. Bir ilacın etkinliğinin tam olarak ortaya çıkması
için genellikle 2-3 hafta geçmesi gerekir (sabırsız olmayın). Genel olarak
bu ilaçların antihipertansif etkinlikleri birbirine benzer ve hastaların
yaklaşık % 5-10’u verilen her ilacı yan etkisi nedeni ile bırakmak zorunda
kalır. Tedaviye ikinci bir ilaç eklenmesi söz konusu ise uygun kombinasyon
seçilmelidir. Tedaviye tek ilaçla başlanmış ise tedavi değiştirilmeden
(ciddi yan etki yok ise) önce 4-6 hafta beklenmelidir (sabırlı olmaya devam).
Tedavi değişikliği doz artırımı veya ikinci ilaç eklenmesi şeklinde olabilir.
Tansiyon ilaçlarının kan basıncını
düşürücü etkileri ve güçleri birbirine benzer. İlaçların etki mekanizması,
yan etkisi, doz miktarı, günlük doz sayısı gibi özellikleri ise birbirinden
farklıdır. İlaçlara bağlı değişik yan etkiler (öksürük, bacaklarda şişme...)
ortaya çıkabilir ancak bunları hemen ilaca bağlamak doğru değildir.
İlaçlar hakkında ilaç kutusunun içinde
bulunan prospektüslerden de bilgi edinilebilir ancak prospektüsler bazen
anlaşılması güç olmakta ve hastanın kafasında karışıklığa yol açmaktadırlar.
İlaçların prospektüsünü mutlaka okuyunuz,
ilaçlarınızın olası yan etkilerini öğreniniz, anlamadığınız bölümleri doktor
veya eczacıya sorunuz.
İlaç seçimi
kesinlikle bir doktor tarafından yapılmalıdır.
Tedavide
hedefler
Antihipertansif tedavi ile kan basıncı
düşürüldükçe kardiyovasküler risk doğru orantılı olarak azalmaktadır. Kan
basıncı kesinlikle 140/90 mm Hg’nın altına düşürülmeli ve bu düzeyde tutulmalıdır.
Kan basıncı 140/85 mm Hg’ya indirilebilir ancak daha fazla düşürülmesinin
yararı belirsizdir. Kan basıncı 180/110 mm Hg olan bir hastanın kan basıncının
160/90 mm Hg’ya indirilmesi kalıcı hasar ve ölüm riskini azaltır ancak
yeterli değildir. Pratikte yetersiz kan basıncı tedavisi çok karşılaşılan
bir sorundur. Ne yazık ki yetersiz kan basıncı kontrolü gerek hekim gerek
hasta tarafından çoğu kez sorun kabul edilmemektedir.
Hastanın sorumluluklarını yerine getirmesi
ve sağlıklı bir hasta-hekim ilişkisi kurulmasına karşın ender olarak kan
basıncı istenilen düzeylere indirilemez, ancak kan basıncında 5-10 mm Hg’lık
bir düşme sağlanması bile hasta için kazançtır.
Beyaz
Önlük Hipertansiyonu
Hastaların bir kısmında sadece hastane
koşullarında kan basıncının yükseldiği uzun yıllardan beri bilinmektedir.
Bu durum Beyaz önlük hipertansiyonu kavramının ortaya çıkmasına neden
olmuştur. Beyaz Önlük Hipertansiyonu, hekim veya hekim dışı sağlık
personelinin bulunduğu ortamda kan basıncının yükselmesi, buna karşın
ev koşullarında yapılan kan basıncı ölçümlerinin normal olması şeklinde
tanımlanabilir. Beyaz önlük etkisi nedeni ile hastane, sağlık ocağı veya
muayenehanede ilk ve tek ölçümle kan basıncının yüksek saptandığı durumlarda
hipertansiyon tanısı koymaktan kaçınılmalıdır. Nedeni bilinmemektedir.
Günümüzdeki bilgilerle Beyaz önlük hipertansiyonunun tedavisine gerek
yoktur.
Hastalara
öneriler
1.Hastalar kendi kan basınçlarını
ölçmeyi öğrenmeli ve olanakları varsa bir tansiyon aleti ve steteskop almalıdırlar.
2.Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar
Kurumu, Bağ-Kur gibi sağlık sigorta güvencesi olanlar eğer hastalıklarını
belirtir bir heyet raporu alırlarsa ilaçlarına hiçbir ücret ödemezler.
Bu konuda doktorları yardımcı olacaktır.
3.Hastalar ölçtükleri kan basıncı
değerlerini kaydetmeyi alışkanlık haline getirmelidir. Kan basıncı değerlerinin
kaydedildiği form doktora giderken evde, iş yerinde... unutulmamalıdır.
4.Bir seyahate giderken sağlık karnenizi,
heyet raporlarınızı, ilaçlarınızı yanınıza almayı unutmayınız.
5.Muayeneye gideceğiniz gün ilacınızı
mutlaka içiniz.
6.Doktora giderken şahsınıza ait
tüm tıbbi dökümanları (filmler, tahlil sonuçları, hastane dosyası, kullandığınız
ilaçların kutusu...) mutlaka yanınıza alınız.
YAZININ BAŞINA DÖN
|