|
|||
HAFTANIN KONUSU |
Sualtı Patolojileri
Hazırlayan:
Doç. Dr. Şamil Aktaş
Ülkemiz denizleri zengin faunasına karşın tropik denizlerde sıklıkla sorun oluşturan deniz zararlıları açısından güvenlidir. Süveyş Kanalının açılmasından sonra Hint Okyanusu’ndan gelerek yerleşen türler ve deniz taşımacılığının artışına parelel olarak gemilerle taşınan canlılar nedeniyle özellikle güney kıyılarımızda çok çeşitli deniz zararlıları bulunmaktadır. Ancak deniz sıcaklığının düşüklüğü koruyucu bir etmen olarak çalışmaktadır. Deniz zararlıları başlıca ısırarak zarar verenler ve çeşitli toksin içerenler olarak ikiye ayrılabilir. Bu toksinler vücuda sokulma yerinden, yiyecekler yoluyla ya da deriden girebilir. Turizm hekimlerimizin sık karşılaşabileceği deniz zararlılarıyla oluşan hastalıklar ve bunların tedavileri burada özetlenecektir. Isırarak zarar veren deniz zararlılarının en çok bilineni köpekbalığıdır. Ülkemiz denizlerinde birçok saldırgan köpekbalığı bulunmasına karşın bugüne dek herhangi bir saldırı ya da yaralanma olayı bildirilmemiştir. Oluştuğu zaman kanama kontrolü ile acilen bir cerrahi ünitesine ulaştırması gereklidir. Baraküda özellikle güney denizlerimizde bulunan saldırgan bir türdür. Korunmak amacıyla gece dalışlardan ve parlak obje taşımaktan kaçınılmalıdır. Zıpkınla balık avlıyanların yaralı balıkları üstlerinde taşımları sakıncalıdır. Müren kayalık bölgelerde kavuklarda yuvalanan, savunma amacıyla saldırdığında tehlike oluşturan bir türdür. Ege ve Akdeniz bölgelerimizde yaygın olarak bulunur. Çene yapısının anatomik özellikleri nedeniyle ısırığı oldukça tehlikelidir. Ağıziçi florası birçok antibiyotiğe dirençli yara enfeksiyonlarına yol açabilecek özelliktedir. Bu nedenle kovuk ve kaya altlarına el sokulmaması, saldırmasına yol açabilecek davranışlardan kaçınılması, özellikle zıpkınla avlanmaması, ısırma durumunda dipte takılı kalmamak için yalnız dalınmaması alınması gereken önlemlerdir. Isırma gerçekleştiğinde kanama kontrolü yanında çok iyi yara temizliği ve uygun antibiyograma göre erken dönemde antibiyotik başlatılması gereklidir. Zehirli dikenlere sahip yaygın olarak bilinen balıklardan trakonya kumluk zeminlerde, skorbit kayalık bölgelerde, çarpan (sokar, deli sarpa) ise yosunlu denizlerde bulunur. Bunların sırtlarında ya da yüzgeçlerinde bulunan dikenlerin batması sonucu şiddetli ağrı, ekstremitede şişme, hareket kısıtlılığı ortaya çıkar. Duyarlı kişilerde anafilaktik reaksiyonlar görülebilir. Acil tedavi olarak yara yerinin temizliği, içeride kalan diken ya da diken kapsülü varsa blunun uzaklaştırılması, antienflamatuar, analjezik, antihistaminik ve steroid grubu ilaçlarla tedavi uygundur. Çoğunlukla en büyük yarar sıcak uygulaması ile alınır. Toksinler basit protein tabiatında olduğundan sıcak ile bozulurlar. Ekstremiteyi dayanabilecek ancak yanığa yol açmayacak kadar sıcak su içine (45 C0 ) sokarak ağrı sona erinceye kadar bekletmek oldukça büyük yarar sağlar. Deniz Anası, Deniz Şakayığı gibi canlılar ise gözle görülmeyecek kadar küçük nematokistler içerirler. Bu nematokistler çengelleri aracılığıyla deriye tutunur ve içlerinde bulunan toksinler dolaşıma geçer. Çok şiddetli ağrı, kızarıklık ve şişlik ile bazı türlerinde anafilaktik reaksiyon ile ölüme yol açarlar. Ovuşturma ve kaşıma daha çok sayıda nematokistin patlamasına yol açar. Özellikle tatlı su ile yıkama osmotik olarak kistleri şişirerek patlatır. Analjezik, antihistaminik ve steroid tedavi yanında bölge alkol ile yıkanmalı böylece kistlerin kuruması sağlanmalıdır. Alkolün bulunamadığı acil durumlarda yıkamak gerekirse bu hiç olmazsa deniz suyu ile yapılmalıdır. Duyarlı kişilerde nematokistleri uzaklaştırmak için yapışkan bir bant kullanılabilir. Ayrıca bölge jiletle zedelenmeden traş edilebilir. Tüm denizlerimizde yaygın bulunan vatoz balığının dikenli bir türü ayrı bir önem taşımaktadır. Dikenin battığı yerde doku nekrozu gelişmesi yanında geç etki gösterebilen kardiyotoksini nedeniyle vatoz sokmasına uğramış hastalar acil kardiyak girişimin yapılabileceği bir merkezde en az birgün tutulmalıdır. Barotravmalar
Tablo 1 İniş ve çıkış barotravmaları
a)
Orta Kulak İniş Barotravması
Dalıştan önce dekonjestan burun damlalarının kullanımı sonucu bu tip ilaçlardan kaynaklanan rebound etkisi ortaya çıkar. Bu nedenle dalış yapabilme amacıyla kullanımından sakınılmalıdır. Benzer biçimde kulak açmanın güçleştiği durumlarda zorlu Valsalva manevrası yuvarlak pencerenin iç kulaktan orta kulak içine doğru yırtılması ile sonlanabilir. Bulantı, kusma, baş dönmesi gibi vestibüler belirtilerle sonlanan böylesi durumun sualtında oluşması uyum kaybına ve boğulmaya yol açabilir. Kural olarak kulak açma işleminin sorunsuz ve kolayca yapılmasını engelleyen durumlarda dalış geçici olarak engellenmelidir. Orta kulak barotravmasının oluşması durumunda otoskopik muayene sonucuna göre dekonjestan, analjezik ve antienflamatuar kullanımı ile tedavisi yapılır ve dalış geçici olarak engellenir. Paranazal sinüslerin, dalış maskesinin ve içinde gaz hacim kalacak biçimde kötü doldurulmuş dişlerin barotravmaları da benzer fizyopatolojiye sahiptir (Çizim 2). b)
Akciğer Barotravması
Ancak bu durumda insanların nefes tutarak dalabilecekleri maksimumum derinliğin yaklaşık 30-40 metre olması gerekirdi. Dalgıçların büyük bir çoğunluğu başka nedenlerle zaten bu derinliğe dalamazlar. Ancak birçok dalış rekortmeni 100 metreden daha derine nefes tutarak dalabilirler. Bu durum, büyük tüm akciğer kapasitesi, küçük rezidüel hacim, toraks içine göllenen kan miktarı fazlalığı gibi anotomik farklılıklar ve basınç x hacim ilişkisine bağlı değişikliklerin derinliklerde giderek azaması ile açıklanabilir. Bu tip anatomik avantajlara sahip olmayan kişilerin yapacağı derin ve zorlamalı dalışlar akciğerlerin kollabe olmasıyla sonuçlanabilir. Tüple dalış yapıldığında solunan havanın basıncı bulunulan derinlikte basınca eşittir. Bu durumda örneğin 30 metrede 6 litre nefes alan bir kişi (4 ATA'lık basınçta) akciğerlerini yüzeye göre 24 litre hava ile doldurmuş demektir. (Tablo 2. Çıkış). Bu hava çıkış sırasında genişledikçe dışarıya verilmelidir. Çıkışta nefes tutma ya da solunum yollarındaki tıkayıcı bir patoloji basit alveol yırtılmasından pnömotraksa ve hatta akciğer embolilerine dek varan patolojilere yol açabilir. Tablo 1 İniş ve çıkış barotravmaları
Akciğer çıkış barotravmasına bağlı gaz embolisi, 1 metre gibi sığ derinliklerden çıkışlarda bile oluşabilmesi, progrozunun kötülüğü, aciliyet gerektirmesi, bulgularının ve tedavisinin dekompresyon hastalığıyla benzerliği nedeniyle sualtı hekimliğinde özel bir önem taşımaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken konu akciğerin iniş barotravmasının nefes tutularak yapılan tüpsüz dalışlarla, çıkış barotravmasının ise basınçlı hava ile yapılan, örneğin tüplü dalışlarda oluşabileceğidir. Yüzeyde akciğerini tümüyle doldurup tüpsüz dalış yapan, sonra da çıkışta nefes vermeyen bir dalgıçta bir akciğer zedelenmesi oluşmaz. Bunun nedeni önce büzülüp sonra genleşen havanın en fazla ilk hacmine kadar genişlemesidir. Benzer biçimde tüplü bir dalgıç nefes alıp vererek kendi dalış yapabileceği sınırın altına kadar, iniş akciğer barotravmasına uğramadan dalabilir. 3-
Dekompresyon Hastalığı
Dekompresyon hastalığının tedavisi üç başlık altında incelenebilir:
2. Rekompresyon tedavisi, 3. Rehabilitasyon tedavisi. 1. % 100 Oksijen Solunumu: Nazal oksijen solunumu kullanıldığında oksijen % 40'ın üzerine çıkmaz. Bu nedenle ya istem valvli bir yüz maskesi ya da bu yoksa hastanın başını içine alacak bir oksijen çadırı kullanabilir. Oksijen uygulamasına her bir saat için 10 dakika ara verilebilir. 2. İntravasküler Sıvı Tedavisi: 500 cc düşük moleküler ağırlıklı dekstran ile başlamak ve idame tedavinin ringer laktat ya da dengeli elektrolit solüsyonlarıyla sürdürülmesi en uygun seçenektir. Bilinci yerinde hastalar ağızdan bol sıvı almalıdır. 3. Steroid: Antiödem etki için ilk üç gün içinde steroid başlanılmalıdır. İlk doz 8 mg IV sonraki dozlar 4 mg İM deksametazon olarak uygulanmalıdır. 4. Aspirin: Antikoagülan etki için 2 x 40 mg aspirin tedavisi uygundur. 5. Gerekirse üriner kateterizasyon, geniş spekturumlu bir antibiyotik ve B vitamin kompleksi başlanabilir. Rekompresyon tedavisi basınç odasında ve uzman kişilerce yapılmalıdır. Basınç odası bulunan merkezlerin adresleri verilmiştir. Hasta sevk edilmeden önce bu merkezlerle görüşmek yararlı olacaktır. Turizm hekimleri dalgıçlar arasında “aksuna” adıyla bilinen su içi rekompresyon tedavisinin uygulanmasını engellemelidir. Hasta basınç odasına ne kadar erken ulaşırsa o kadar az sekel ortaya çıkar. Bu nedenle kabin içi basınç ayarı yapabilen bir uçak ya da alçak uçuş yapabilen bir helikopterle taşıma en uygundur. Uçak pilotundan kabin içi basıncını maksimum 1600 feet’te tutması istenebilir. Ayrıca hasta taşıma sırasında uçakta bulunan oksijeni de kullanabilir. Basınç
Odası Bulunan Merkezler
|
||
|
|||