HATAY CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞU
Fransızlar’ın Hatay hakimiyeti, 20 yıl sürer. Bu dönemin sonunda
Türkiye ile Fransa arasında ilişkilerde hissedilir bir yumuşama başlamıştı.
Bunun nedeni ise, Hitler Almanya’sının Avrupa üzerindeki artan tehdidi idi.
Silahlanmayla at başı giden bu tehdit, Avrupa’nın öbür ülkelerini birleşmeye ve
Nazi yayılmasına karşı önlem almaya zorluyordu. Tükiye’nin Balkanlar ve
Ortadoğu'daki konumu ise bu bölgenin savunulmasında yaşamsal bir önem
taşıyordu. Gerek Fransa, gerek görüşmelere arabulucu olarak katılan İngiltere
bu Uluslararası koşullarda Türkiye ile gerginlik ilişkileri içinde bulunmanın
kendine hiçbir yarar sağlamayacağını, tersine Avrupa’nın güneydoğu kanadının
savunmasız kalmasına yol açabileceğini görerek tutumlarını yavaş yavaş
yumuşatmışlardır. Dış politikalardaki bu gelişmeleri Türkiye Hükümeti de
değerlendiriyor ve uzlaşma eğilimi gösteren Fransa’yı kesin ödünler vermeye
zorluyordu. Değişen koşullar 1937'de Fransa-Türkiye ilişkilerini giderek olumlu
bir temele oturttu. 1937 de imzalanan Hatay Antlaşması geçici bir statüyü
içeriyordu.
Bu
statü, Hatay’da yapılacak seçimlere halkın kendi parlamentosunu kuracağı güne
değin geçerli olacaktı. Seçimlerin ise 1938 baharında yapılması
kararlaştırılmıştı. Milletler cemiyeti bu seçimleri denetleyecek bir komisyon
oluşturmuştu.
Bu
arada seçim hazırlıkları başlar. Seçim listeleri Türk-Arap-Alevi-Ermeni-Rum
Ortodoks Cemiyetlerine göre düzenlenir. Seçim iki dereceli olacaktı. 15 Mayıs
1938'de seçim işlerine başlanır. Bu sıralarda sandıklar üzerinde çeşitli
spekülasyonlar yaratılır, olaylar çıkar ve 3 Haziran’da seçim işleri 6 gün için
durdurulur. 9 haziranda seçim işlerine yeniden başlanır. Ancak yeniden olaylar
patlak verir. 22 Haziranda komisyon seçim işlerini durdurur.
5
Temmuz 1938 de Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki Türk birlikleri İskenderun’a
girer. 22 Temmuz 1938 de seçimler tekrarlanır. 31 Temmuz’da sona erer. 1
Ağustos günü sonuçlar alınmaya başlanır. Buna göre Hatay’da 35.847 Türk, 11.319
Alevi, 5504 Ermeni, 1845 Sünni Arap, 2098 Rum- Ortodoks seçmen bulunduğu tespit
edilir.
Milletvekili
dağılımı ise şöyle olur. Türkler’den 22, Aleviler’den 9, Ermeniler’den 5, Sünni
Araplar’dan 2, Rum-Ortodokslar’dan 2, toplam 40 Milletvekili.
2
Eylül 1938'de Hatay kamu kurultayı ilk toplantısını Antakya’da bugünkü gündüz
sinemasının bulunduğu yerde yaptı. Devlet başkanlığına Tayfur Sökmen,
Başbakanlığa Abdurrahman Melek getirildi. 5 kişilik ilk kabine kurultay
dışından kuruldu.
6
Eylül 1938 günü Mecliste yeni “Hatay Anayasası” kabul edildi. Bu anayasa,
Milletler Cemiyeti tarafından kabul edilen Sancak Anayasasının hemen hemen
aynısıdır. Anayasaya göre “Sancak” yerine devletin adı “Hatay Devleti” olarak
kabul edilmiş ve idare şekli Cumhuriyet olarak belirlenmiştir.
Hatay
devletinde, merkez Antakya olmak üzere İskenderun, Ordu (Yayladağı), Kırıkhan
ve Reyhaniye ilçe olarak belirlendi.
Fransızca
yabancı dil olarak kabul edildi. Arapça eğitim yapan okullar öğretime devam
edecek, ancak yenilerinin açılmasına izin verilmeyecekti.
16
Şubat 1939 günü yapılan toplantıda Türkiye Cumhuriyeti kanunları Hatay kanunu
olarak aynen kabul edildi. Fakat askerlik, kadınlara seçim hakkı uluslararası
taahhütler gibi konularla ilgili olanların, şimdilik uygulanmaması konusunda
hükümet yetkili olacaktı.
28
Şubat 1939'da yapılan bir açıklamaya göre, Hatay Maliye vekaleti bu aydan
itibaren aylıkları Türk parasıyla ödeyecekti. İlk ödeme o gün yapıldı. 13 Mart
günü Türk parası Hatay'ında resmi parası olarak kabul edildi . 16 Martta
Türkiye ile Hatay arasında ithalat - ihracat serbest bırakıdı.26 Mart 1939 günü
Türkiye'de yapılan seçimlerde Tayfur Sökmen Antakya Milletvekili, Abdurrahman
Melek Gaziantep Milletvekili olarak CHP'den Türkiye Büyük Millet Meclisine
seçildiler.
18 Mayıs 1939'da 5 Temmuz ve 2
Eylül günleri Hatay için “Milli Bayram” olarak kabul edildi.
13 - 14 Mayıs günlerinde Fransız
ve İngiliz radyoları Hatay meselesinin Türkite ile Fransız arasında
çözümlendiğini söylediler. Bu arada Hatay - Suriye sınırını belirleyen protokol
Türkçe ve Fransızca olarak iki metin halinde imzalandı. Sınır eskisine (Sancak
Sınırına) göre 6 Km. doğuya genişledi . Hatay’a giriş çıkış ve kapılar
düzenlendi. Buna göre Süveydiye, Arsuz ve İskenderun deniz girişi olarak
belirlendi . 16 Haziran günü T.B.M.M'nden bir karar çıktı. Buna göre Hatay'la
Türkiye arasında Hatay mıntıkasının, Türkiye'ye iadesine dair Hatay anlaşması
imzalandı. 28 Haziran’da Hatay Millet Meclisinin son toplantısı yapıldı . Bu
toplantıda Hatay'ın Türkiye'ye katılma kararı kabul ediliyordu.
7 Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayılı
kanunla, Fransızlar’la yapılan 23 Haziran anlaşması sonucunda, Türkiye milli
hududu içine giren Hatay’ın Türkiye'ye ilhak edildiğini ,Hatay vilayetinin
kurulduğunu ,Dörtyol kazasının Seyhan'dan Hassa nahiyesinin İslahiye'den
(Gaziantep) ve kaza haline getirilerek Hatay vilayetine bağlandığını belirten
hükümler içeriyordu.
23 Temmuz 1939 sabahı Hatay’da
kalan son Fransız kıtası olan 16.Tunus avcı alayına ait birlik kışladan saat
7.30'da çıktı . Saat 11.40'ta son Fransız askeri de sınırımızı terketti.
Birinci Dünya Savaşının hemen
ertesinde Hataya giren Fransızlar ikinci dünya savaşı başlamadan kısa bir süre
önce Bölgeyi terketmek zorunda kaldılar . Bu süre içerisinde Anadolu’da ve
Dünyada oluşan yeni siyasal durumlar onları buna mecbur kılmıştır . Bağımsızlık
mücadelesi sonucunda Mustafa Kemal önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti
“Misak-ı Milli” sınırları içinde görünen Hatay’ı alabilmek için doğan tarihi
fırsatı akıllıca değerlendirmenin yollarını ararken Avrupa'da esmeye başlayan
savaş rüzgarları Emperyalist devletleri sömürgelerinden birer birer çekilmeye
zorluyordu . O sıralarda Almanya ve İtalya'da yönetime gelen Faşist iktidarlar
akıl almaz derecede silahlanma yarışına girmişlerdi. Almanya’da Hitler
İtalya’da Mussolini önce muhalefeti bastırdılar ardından ülkelerindeki
aydın,demokrat,devrimci unsurlar üzerinde katliama başladılar. Almanya’da
“Üstün Alman Irkı” hayali peşinde koşan Hitler yönetimi kendisinden olmayanlar
üzerinde ve özellikle Yahudiler’e karşı tarihin en korkunç katliamına
girişmişti. Milyonlarca kişi gaz odalarında ölüme gönderdiler. Bir yanda bu
vahşet sahneleri yaşanırken öbür yanda hızla silahlanan Almanya ve İtalya'nın
savaş hazırlıkları gözden kaçmıyordu . Kendi sınırlarını korumaya çalışan
Fransızlar sınır ötesi sömürgelerinden teker teker çekiliyorlardı. Kısa bir
süre sonra 2.Dünya savaşı patlak verecek ve Fransızlar’ın korktuğu başına
gelecekti.
FRANSIZLAR’IN
20 YILI
Fransızlar bölgeyi ele geçirdikten sonra şu anda üzerinde hastane
ve ilköğretim okulu bulunan tepeye askeri kışlalarını kurarlar. Bu yüzden yöre
halkı bu tepeye “Kışla” adını verir. Ne yazık ki bu dört katlı apartman
yüksekliğinde uzun askeri kışla ancak 1960’lara kadar dayanabildi. Tabi ki
bunun ihmal ve ilgisizlikten kaynaklandığını bilmek gerekir. Fransızlar tepeden
Süveydiye'yi rahatça kontrol edebiliyorlardı. Askeri kışlaya bağlı olarak
tepenin altında şehir kurulmaya ve gelişmeye başladı.
1924'ten itibaren Fransızlar değişik tarihlerde buralarda
kazılar yaptılar. 1938 yılında Fransız mandası altında çıkan Hatay'ın
Türkiye'ye katılması ile kazı çalışmaları hemen sona ermese bile eski
düzenliliğini yitiriyor ve İkinci Dünya Savaşı başlarında çalışma kazıları sona
eriyordu.
Bölgede kazı yapan arkelog gurup doğrudan Fransa devleti tarafından,
Fransız mandası altındaki ülkelerde arkeoloji ve antika araştırmalarıyla
görevlendirilmişti.
Araştırma sonuçları “Arkeoloji ve Tarih Eserleri” kütüphanesi
adına 1931 yılında Paris’te yayınlanmıştır Diğer eser bir Fransız’ın
üniversitede yüksek doktora için hazırladığı tekstir “Eski Yunan ve
Romalılar’da Şehirlerin Gelişimi” adlı eseridir. Bu eser 1941 yılında
yayınlanmıştır.
Fransızlar bölgeyi bu kadar kısa sürede terkedeceklerini
tahmin etmiyorlardı. Bu yüzden yollar, köprüler ve kadastro işleri titizlikle
yürüttüler. Bugün Samandağ ilçe merkezinde ve bazı köylerde yapılan parselasyon
işlerinde hala Fransızlar tarafından hazırlanan kadastro haritalarından
faydalanılmaktadır. Ayrıca 1990'lı yılların başlarına kadar Samandağ-Antakya yolu
o dönemden kalan yol olarak bilinmekteydi. Köprüler hala kullanılmakta Karaçay
nehirleri üzerinde bazı mahalleleri birbirine bağlamaktadır.
İNGİLİZ OKULU
Bugün Samandağ’da İngiliz okulu olarak bilinen bir okul vardır.
İngiliz okulu hikayesi 19. yüzyılın ilk yarısında başlar. Bu dönemde eğitim,
bilim ve teknik alanında gerekli atılımları yapmayan Osmanlı İmparatorluğu borç
batağına saplanmıştı. Almanya, İngiltere, Fransa ve Amerika'dan gerek borç
gerekse yardım adı altında alınan paraları ödeyecek durumda değildi. Bu durum
Osmanlı yönetimini yabancı devletlere karşı taviz vermeye zorluyor ve Avrupa
devletleri peş peşe kendi okullarını kurmaya başlıyorlardı.
Hatay
yöresi pek çok etnik gurubu barındırmaktaydı. Dinsel ve etnik kökenli
ayrışmalar yerleşmeye de yansımıştı. Alevilerin, Sünnilerin ve Hıristiyanların
mahalleleri ve köyleri ayrıydı. Büyük toprak sahibi Sünni Türkler kent eşrafını
oluşturuyordu. Hıristiyanlar zanaat ve ticaretle uğraşıyorlardı. Alevilerse
yönetim baskısı altında sabırlı çalışkan bir topluluk durumundaydı. Bunlar
genelde toprak sahipleri yanında çalışan maraba (Yarıcı) topluluğuydu.
Hatay’da
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren misyoner faaliyetlerinin arttığı
görülür. 1846 yılında* İngilizler Süveydiye’de bir okul açarlar. Daha sonra
bunu 1876’da Antakya da ve 1902’de İskenderun’da açılan okullar izledi. 1905’te
Antakya’da, 1912’de İskenderun’da birer okul daha açıldı. Bunlardan önce
İtalyanlar 1882’de bir okul açmışlar ve burada Hıristiyan azınlıkların
çocukları öğrenim görmekteydi.
Birinci
Dünya Savaşı sırasında kültürel yaşamda bir durgunluk başlamıştı. Resmi
okullara öğretmen bulunamıyor medreseler birer birer kapatılıyordu. 1918'de
Osmanlı Ordusu Suriye’den çekilirken Hatay’da ortaya çıkan siyasal oluşumlar,
kültürel yaşamıda etkiledi. Suriye hükümeti yanlılarıyla, Türkiye’ye bağlı
kalanlar, ayrı kültürel proğramların savunucusu durumundaydı.
Fransız
mandası döneminde kültür siyasetini, bir koloni programı oluşturmaktaydı. Amaç
Fransız dilini ve kültürünü yaymaktı. 1928'de liselerde Türk ve Arap şubeleri
belirli bir kaç ders dışında Fransızca öğretimine başladı. Türkiye’de uygulanan
beş yıllık ilkokul dönemine koşut olarak beş sınıfa çıkarılan iptidailere
(İlkokullara) da birinci sınıftan başlayarak Fransızca dersleri kondu. Bu
okullar Fransızlar’ın Koleje dönüştürdükleri liseler için hazırlık okulu
durumundaydı.
Savaş
yıllarında kapatılan yabancı okullar, manda yönetiminde yeniden açıldı. İngiliz
misyonerleri Süveydiye’de etkinlik gösterdi. Daha önce Hıristiyan çocukların öğrenim
gördükleri bu kurumlara işgalden sonra Türkler ve Araplar’da çocuklarını
göndermeye başladı. Zamanla herkeste Türk ve Araplarda Fransız diline karşı bir
heves ve eğilim başlamış, birçok aile çocuklarını buraya göndermekte sakınca
görmemişti.
1935’te
Hatay’da bulunan yabancı okullarında 2432 öğrenci öğrenim görmekteydi.
Bunlardan 113’ü Müslüman’dı.
1938'de
kurulan Hatay Devleti bir yıl sürecek ve bu dönem boyunca siyasi çalkantılar
hüküm sürecekti.
1939'dan
itibaren uygulanan Cumhuriyet kanunları sonucunda yabancı okullar öğretimlerine
son verdiler. O dönemde geleneksel toplum özellikleri ağırlıktaydı. Etnik
guruplar kendilerine özgü yaşantılarını korumaktaydılar. Tarım, ticaret ve el
sanatları başlıca ekonomik etkinliklerdi.
Kapanan
yabancı okullara karşın Hatay’da eğitim hizmetlerinde hızlı bir gelişme
görülür. Okul, öğrenci ve öğretmen sayılarında önemli artışlar oldu. 1940'ta İl
halk Kitaplığı açıldı. 1948'de hizmete giren Hatay Arkeoloji Müzesi zengin
mozaik koleksiyonuyla ilgi çekmekte ve dünyanın sayılı mozaik müzelerinden
birisi durumundadır. 1950'lerde tarımda önemli gelişmeler oldu. Traktör sayısı
arttı. 1930'lardan sonra ipekçiliğin yerini almaya başlayan pamuk üretimi iyice
yaygınlaştı. İplik, dokuma, bitkisel yağ, sabun fabrikalarının açılması sanayi
yaşamını canlandırdı. Bunlar ilin kentsel nüfusunun hızla büyümesine yol açtı.
Etnik guruplar arasındaki yaşayış ayrılıkları giderek ortadan kalkmaya başladı.
Giyim, kuşam, beslenme, barınma, sağlık, haberleşme alanlarında çağdaş değerler
yaygınlaştı.
1998
yılında Samandağ’ın ulaştığı eğitim durumu Türkiye ortalamasının üzerindedir.
Bu yılda tespit ettiğimiz eğitim kurumları,öğretmen ve öğrenci sayısı
şöyledir.1Genel lise,1 Anadolu Lisesi,1 Endüstri Meslek Lisesi,1Kız Meslek
Lisesi. Bunlarda 72 Öğretmen 2270 öğrenci eğitim almaktadır. Ayrıca ilçe
merkezinde 14 Belde ve köylerde 46 olmak üzere toplam 60 ilköğretim okulunda
446 öğretmen görev yapmakta ve 16.109 öğrenci öğrenim görmektedir. Bununla
birlikte ilçemizde okul öncesi eğitim gittikçe önem kazanmaktadır. Bugün 9
Anasınıfı öğretmeni nezdinde 184 Anasınıfı öğrencisi okul öncesi eğitimi
almaktadır.
“Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi”
ne bağlı “Samandağ Meslek Yüksek Okulu” 27 Nisan 1995 yılında kurulmuştur. 1997
– 1998 öğretim yılında Besicilik birinci Sınıfında 38, ikinci Sınıfında 20, ve
Seracılık 1. Sınıfında 26, ikinci sınıfında 12 olmak üzere toplam 96 öğrenci
öğrenim görmektedir. Yüksekokulda kadrolu 5 öğretim görevlisi çalışmakta, bazı
dersleri üniversitenin diğer fakültelerinde görevli öğretim üyeleri
vermektedir. 1996 – 1997 Eğitim Öğretim yılında her iki programdan 12 öğrenci
mezun olmuştur.
BİTKİ YAPISI
Samandağ, bitki örtüsü açısından en zengin yörelerimizden bir
tanesidir. Bitki bilimi ve Coğrafyası açısından oldukça büyük öneme sahip
Amonos dağları ve Keldağı araştırmacıların ilgisini çeken bir özellige
sahiptir. Yörede geçmişte yapılan çalışmalarda ortaya konanlar ile bugünkü yapı
birbirine benzemese de çeşitlilik açısından zenginliğini korumaya devam
etmektedir. 1846 yılında Boissier ve 1876 yılında Post’un yaptıkları
araştırmalarda tespit edilen bazı biki türleri ve sık ormanlar günümüzde ortada
yoktur.Ancak geçmişten kalan bazı küçük izlerde kalmıştır.
Amonos
dağlarının ormanlık alanları dışında ve Keldağı’nda tipik Akdeniz bitki
topluluğu olan makiler bulunmaktadır. Bu alanlar bitki çeşitliliği açısından
zengin olup bünyesinde çok sayıda faydalı ve ekomomik bitki türünü
barındırmaktadır. Konuyla ilgili olarak yapılan çalışmalarda tespit edilen bazı
biki türlerini şöyle sıralayabiliriz. Parentez içindeki isimler Latince’dir.
Halk
arasında zater olarak bilinen ve bir çok çeşidi bulunan kekik (Thymus)
Çanakkale kekiği, İstanbul kekiği, Kara ot, Güveyi otu veya Merzengüş diye
bilinen baharat olarak kullanılan kekik türleri (Origanum yulgare, Origanum,
laevigatum) Yine zater olarak bilinen ve bazı bölgelerde Girit zateri olarak
anılan kekik türü (Satureja thymbra) Kara kekik denilen Karabaş kekiği ya da
Kaya kekiği (Thymbra spicita)
Yağı
ve sabunu kepeğe karşı etkili olan ve bugün parfümeride yaygın olarak
kullanılan Defne (Laurus). Keçi boynuzu (Ceratonia) Mersin (Myrtus) Odun kömürü
için kullanılan ve piyasada aranan zindiğen (Quercus), Yabani zeytin (Olea),
Sıklemen (Cyc lamen) Orkide (Orchis), Gladiol (Gladiolus).
Boğaz
ağrısı için kullanılan ve St Simon manastırı çevresinde sık rastlanan Nemnem
otu (Ballota Saxatilis), Yalancı ısırgan otu (Ballota nigra), Oğul otu
(Melissa), Fare kulağı, Sıçan kulagı ya da sıçan otu (Anagallis arventis),
Buhara meryem, Altınözü (Pallenis spinosa) papatyagilerden (Phagnalon),
kıyılarımızda bulunan kum zambağı (Pancratium maritimum), Erguvan (Cercis),
Karağan yada Laden (Cistus), Çalba (Phlomis amanica) Dağçayı, Ada çayı
(Sideritis mantana ), Yer meşesi (Teucrium polium), Kök yapımında kullanılan
bitki türlerinden (Rubia)
İnsanlar
tarafından fazla tahrip edilmemiş bölgelerde Kızılçam (Pinus brutia) ormanları
bulunmaktadır. Amanos dağlarının 800 ile 1200 metreleri arasında Ardıç
(Juniperus),Meşe (Qvercus cerris ), Kayın (Fagus), Gürgen (Carpinus), Karadal
(Ostrya), Kızılcık (Cornus) ağaçların hakim oldugu doğal ormanlar
görülmektedir. 1200 metrenin üzerinde ise Karaçam (Pinus nigra ) ve Sedir
(Cedrus) gibi ibreli ağaçlardan oluşan ormanlar yer almaktadır.
Samandağ’ın
güneyinde yer alan Keldağı bitki örtüsü açısından zayıf olmasına karşın
çeşitlilik açısından oldukça zengindir. Bu dağda dünyanın başka bir yerinde
bulunmayan ve bu dağın adıyla anılan endemik bitki türleri bulunmaktadır. Bu
dağın 900-1400 metreleri arasında halk arasında “Afrodizyak”etkileri oldugu
söylentisi nedeniyle çok iyi bilinen Çakşır otu (Ferula )yaygın olarak
bulunmaktadır. Zirveye yakın kesimler ise daha çok Geven (Astrogalus) olarak
bilinen otsu bitkilerle kaplıdır. Geçmişte yapılan araştırmalarda Keldağı’nda
tespit edilen Meşe (Quercus cerris), Kayın (Fagus), Gürgen (Carpinus), Karadal
(Ostrya) ve Sedir’den (Cedrus) oluşan gür ve görkemli doğal ormanlardan
günümüzde sadece çalılıklar ve boş kayalıklar kalmıştır.
HIDIRBEY’İN
ANIT AĞACI
Samandağ’ın Hıdırbey köyünde bulunan asırlık Hıdırbey Çınarı
(Platanus orientalsi) yalnız ilçemizin değil Hatay’ın da en ünlü ağacıdır. Bu
çınar ağacı oldukça yaşlı olup köylüler tarafından 2000 yaşında olduğu
söylensede araştırmacılar tarafından 800-900 yaşında olduğu belirtilmektedir.
Günümüzde çevresi 15 metre civarında oldoğunu tespit ettiğimiz ağaç içindeki
boşluk nedeniyle zamanında bakkal ve berber dükkanı işletildiği ifade
edilmektedir. Şimdi altında küçük bir alan ve köy kahvesi olan çınar
bakımsızlıktan gittikçe zatıflamakta ve dalları teker teker kırılmaktadır.
Koruma altında olmasına rağmen Köy Hizmetleri Müdürlüğü’nün ağacın yanında akan
derenin üzerinde yaptığı köprü nedeniyle çınarın çevresi 2-3 metre dolgu
malzemesiyle kaplanmıştır Tarihin en eski tanığı olan bu ağaç ilgi ve bakıma
muhtaç ama görkemli bir şekilde göğe doğru yükselmektedir.
Son
yüz yıl içerisinde insanların yok ettiği ormanlar milyonlarca yılda gelişen
doğal olaylar sonucu yavaş yavaş oluşmuştu. Bugün arta kalan çok az şey
kalmıştır. Yağ ve sabun yapımında kullanılan Defne (Laurus) ağacı Samandağ’ın
özellikle Musa Dağı’nda yer alan köylerinde oldukça iyi gelişmiş ormanlar
şeklinde bulunuyordu. Son yıllarda Defne ağacının sabun sanayi ve parfümeride
kullanımının artması bu ormanların önemini daha da artırmıştır. Günümüzde
Teknepınar (Batıayaz), Eriklikuyu, Hıdırbey, Yoğunoluk ve Kapısuyu’nda
şahıslara ait bahçelerde bulunan Defne’ler bilinçsiz bir şekilde kesilmeye
devam etmektedir.Bu ağaçlardan arta kalan çalılıklarda yanlış kullanım
nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Ormanların
kesilerek yok edilmesi sonucunda ortaya çıkan Makilikler tandır ekmeği pişirmek
odun-kömür yapımında kullanılmak üzere yoğun bir şekilde tahrip edilmektedir.
Bunların haricinde Makiler’de doğal olarak bulunan bikilerden çeşit özellikle
baharatlar olarak toplananlar dışında salata ve yamek amacıyla çok sayıda bitki
bu alanlardan toplanmaktadır. Bununla birlikte soğanlı bitkilerin bir çok türü
toplanarak yurtdışına gönderildiği de ifade edilmektedir.
SONSÖZ
Bugünkü Samandağ, farklı dil ve dinlere mensup insanların bir arada
yaşadığı ve kaynaştığı bir bölge olarak ilgi çekici özelliğini sürdürmektedir.
Bu öylesine ilginç bir kaynaşma olmuş ki değişik dini inançlara mensup olan
vatandaşlar bazen aynı bayramı kutlamakta ve çoğu kere bu bayramlar aynı güne
denk gelmektedir. Birçok dini mekan (ziyaret, türbe) bu farklı inançlara sahip
insanlar tarafından kutsal kabul edilmekte ve adaklar adanmaktadır. İnançtan
farklı olarak “özel günlerde” insanlar birbirini ziyaret etmekte ve hoşgörünün
güzel bir örneği olarak işyerlerini dahi o gün açmamaktadırlar. Yüzyıllardır
süregelen birarada yaşama geleneği devam etmekte ve geçmişin gelenekleri birçok
bakımdan devam etmektedir.
Aslında
Samandağ için söylenecek daha çok şeyler vardır. Örneğin Samandağ köylerini tam
inceleyemedik. Vakıflı köyü ve Sabuni (Çöğürlü) dışında tarihçesini
incelediğimiz pek fazla köy yok. Mağaracık ve Kapısuyu, Seleucia Pieria içinde
yer aldıkları için kuruluşlarını milattan öncesine götürebiliriz. Aknehir beldesi
ise St. Simon Manastırı nedeniyle ünlenen bir yöremizdir. Manastırın yanındaki
el-Arabi türbesi yörenin ünlü türbelerinden birisidir. Teknepınarı yayla
turizminin önemli merkezlerinden biri olması nedeniyle turistik açıdan ilgi
çekmekte, Yaylıca beldesi de son yıllarda bu konuda önemli atılımlar yapmış
durumdadır. Ancak Yaylıca’nın tarihi bir geçmişi var ki onu incelemedik. Elde
ettiğimiz bulgular Yaylıca’nın üstlerinde dağın içinde yer alan tarihi
yerleşimin erken Hıristiyanlık dönemine ait olduğudur.
Tavla
ise yine eski yerleşimin olduğu bir bölge. Bina ya da kuyu için yapılan
çalışmalarda çıkan antik eserler bunu iyice göstermektedir. Ancak burası da
araştırılmamış bölgelerden bir tanesidir. Fidanlı ise tarihi geçmişinden çok
sürdürdüğü bir gelenekle sözü edilen bir köyümüzdür. Samandağ’ın meyve fidanı
üretiminin en büyük kısmı oradan temin edilmektedir. Bir başka ilginç özelliği
ise sigara içilmeyen köy olarak tanınmasıdır. Dükkanlarında sigara satışının
yapılmadığı belki de tek köydür. Mızraklı köyü de eski yerleşimin olduğu bir
bölgedir. Köydeki Kızma-Dimyan türbesi hem Alevi hem de Hıristiyan kesimin
ziyaret edip adak adadığı bir yerdir. Zamanında insanlara şifa dağıtan iki
kardeşin katledildiği yerde mezarları bulunmakta ve şifa dağıtmaya devam ettikleri
inancı hakimdir. Gözene kalabalık nüfusuna rağmen içinde oturan insanların
hepsi aynı soyadı (Dadük) taşımaktadır. Köyün üstünde dağın başında kurulu Şeyh
Muhammet El Tavil türbesini her sene binlerce kişi ziyaret eder. Adaklar
adanır, kurbanlar kesilir. Koyunoğlu, Kuşalanı, Sutaşı (Mutayran) tarihte sözü
edilen bölgelerimizdendir. Meydan, Tekebaşı ve Gözene köylerinde ekilen tütün
ve tömbeki oldukça kaliteli ve meşhurdur. Yeşilyazı ve Asi Vadisi boyunca
uzanan bölgemizde “Can Erik” denilen erkenci ve tatlı bir cins erik piyasalarda
aranmakta ve yüksek fiyata satılmaktadır. Seldiren, Çamlıyayla, Büyükoba,
Küçükoba köylerimiz orman içi köyleridir.
Samandağ için söylenecek daha çok güzel şeyler vardır. Bunları da
ilerde söyleyeceğiz.
HAZIRLAYAN: İSMAİL ZUBARİ