KUZEY ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ


YİNE BÖLÜCÜLÜK

Baştan beri söylüyoruz... Birileri bu ülkenin birliğini, bütünlüğü bozmak istiyor!.. TÜRKİYE'yi YUGOSLAVYA gibi parçalamak istiyor!.. Üstelik TÜRKİYE, bizden koparılıp sun'i olarak kurulmuş YUGOSLAVYA gibi ayrı eyaletlerden oluşmuş değil!.. Ama önce TÜRKİYE'yi eyaletlere ayırmak, sonra birer birer o parçaları koparmak istiyor!.. Bunun için Avrupa Birliği hükûmetin önüne "Yerel Yönetimler Yasası"nı, "Kalkınma Ajansları" projesini koyuyor!.. Hepsi artniyetli!.. Hepsi bölücü!..

Batılıların kafasında SEVR var!.. Ülkenin batısını, TRAKYA ve İSTANBUL'u Yunanistan'a vermek, Kuzey'de bir PONTUS devleti kurmak, DOĞU ANADOLU'yu Ermenistan'a katmak, GÜNEYDOĞU'da ise Yahudi Kürtler'in idaresinde yeni bir İsrail kurmak istiyorlar!.. Bunun için ülkemizdeki Kürt kökenli vatandaşlarımızı kışkırtıyorlar!..

Ama ne batıda, ne kuzeyde, ne de doğuda bir Rum ve Ermeni topluluğu yok!.. Bunun için alevi vatandaşlarımıza "Siz aslında hıristiyandınız, bu zalim Türkler sizi zorla müslüman yaptı," diyorlar!.. Karadeniz bölgesindeki vatandaşlarımıza "Siz aslında Rum idiniz, Pontus idiniz, bu Türkler size benliğinizi unutturdu," diyorlar!.. Ülkenin dört bir yanında gecekondu kiliseler kurarak, misyonerler aracılığı ile para, iş, eş vaadederek insanımızı kandırmaya çalışıyorlar!.

Ama bunlar yetmiyor!.. Ne kürt bölücü terörü ile, ne de misyonerlikle üç-beş bin kişinin dışında insan kandıramadıklarını görünce, Avrupa Birliği aracılığıyla sünepe politikacıları etkileyip bölücü kanunlar çıkartıyorlar. Avrupa'dan, Amerika'dan sipariş "kanun"lar geliyor ve bir çırpıda parlamentodan geçiyor!. Artık o müesseseye TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ diyemiyoruz!.. Orası AB'nin bekleme odası!.. Orada gezinen kişilere MİLLET-VEKİLİ diyemiyoruz. Onlar Batı uşağı!..

Ama bu da yetmiyor!.. Çünkü Fener papazı Bartolameos yanına Yunan papazları ve Rahmi Koç'u alıp Trabzon'a "Pontus" çıkartması yapmaya kalktığında, KARADENİZ'in vatanperver gençleri onları karaya bile çıkartmıyor!.. TRABZON'da hepsini "denize döküyor"!

İşte o yüzden çeşitli dernekler, vakıflar, Fransa'nın Kafkasya Merkezi destekli dergiler aracılığı ile bölücülük yapıp KAFKAS kökenli vatandaşlarımızı TÜRK MİLLETİ'nden koparmak istiyorlar!.. Diğer vatandaşlarımıza, hatta birbirlerine düşman etmek istiyorlar!.

İnanmadınız mı?.. Bakın, bölücü bir yazar, bölücülüğün aracı olarak kullandığı KİMLİK kavramı konusunda neler demiş:

- "Kimlikler, 'farklılığınız her şeyinizdir' deyimi üzerine kurulur!.. 'Öteki' ile barışı, kardeşliği savunmak bir suçtur!.. Çünkü 'öteki' bizi mahvetmek isteyendir! (Rum'dur, Türk'tür, Gürcü'dür, Çerkes'tir, Rus'tur,vs.) Bu noktada resmî kimlik, kendi tarafında 'hain' olanın, öteki tarafta 'kahraman' olması üzerine kuruludur."
(Kafkasya Yazıları, Sayı 2, sf. 15)

Kendi içinde bile tutarlı bir mantığı olmayan bu değerlendirmenin sunuluş tarzı "uluslararası bilimsel bir kimlik tanımı" gibi!.. Aslında "mikro milliyetçilik" anlayışı üzerine inşâ edilmiş, kendi geleceğini bile düşünmemiş!.. Üstelik meselâ Amerikan zencilerinin "kimlik" talebiyle de hiç bağdaşmıyor!.

Çünkü Amerikalı zenciler yukarda yazılanların tam tersini istiyorlar!.. Kendilerinin "siyah" olduklarından dolayı farklı görülmelerine, daha kötü işlerde çalışmak zorunda kalmalarına, düşük ücret almalarına karşı çıkıyorlar!.. Kendilerinin renk, din, ırk ayırımı yapılmadan beyaz, Anglo-Sakson protestan Amerikalılar ile aynı değerde sayılmasını istiyorlar!

Aynı kimliği Lâtin kökenli Amerikalılar da, Asya kökenli Amerikalılar da, hattâ Anglo-Sakson ve Protestan olmayan Avrupalı Amerikalılar da istiyor!.. Amerikalı Yahudiler de!..

Daha önce de söyledik: KİMLİK, bir kişinin hüviyetidir!.. taşıdığı nüfus cüzdanı ile belirlenir!. Dünyanın her tarafında da bu böyle bilinir.

Bazı ülkelerde kimlik kâğıtlarına kişinin ırkı (beyaz, siyah, kızıldereli gibi), kökeni, dini işlenir... ve bu da ayırımcılığa yol açar. Zaten onun için Amerika'daki zenciler eşit kimlik istiyorlar!.

TÜRKİYE'de herkese AYNI nüfus cüzdanı veriliyor. Yani, herkes 1. SINIF TÜRK VATANDAŞ!.. O nüfus cüzdanı üzerinde vatandaşları birbirinden ayırt eden bir tek cümle dinidir. O da öldüğünde kendisine uygun cenaze töreni yapılabilsin, diyedir!..

Kimse okula giderken, işe girerken, askere alınırken, evlenirken, hatta hapse girerken "Sen Rum'muşsun, sen Yahudi'ymişsin, sen Kürt'müşsün, Laz'mışsın, Çerkes'mişsin" diye bir ayırıma uğramıyor!..

Kimsenin TÜRKİYE'nin içinde, istediği şehir veya köyde oturmasına, evlenmesine, iş kurmasına engel olunmuyor!..

Kimsenin siyasete atılmasına, kendi bölgesinden veya başka bir ilden seçime girmesine, hatta başbakan, cumhurbaşkanı olmasına mâni olunmuyor!..

Yani TÜRKİYE'de bir kimlik sorunu yok ki!.. Ama ne diyor o bölücü yazar?.. "ÖTEKİ ile barışı, kardeşliği savunmak bir suçtur!..." Yani, "senin oymağından, senin aşiretinden olmayan aynı ülkede yaşasa, komşun da olsa senin düşmanındır, onu yok et!.. Ona yakınlık gösterirsen, hainsin!" diyor...

"ÖTEKİ bizi mahvetmek isteyendir, o seni mahvetmeden sen onu yoket!" diyor!... İnsanın tüyleri diken diken oluyor bu cümleleri okuyunca!..

Geleceğini düşünmüyor, dedik!.. Meselâ Laz bölücüleri ele alalım... Onların isteğini gerçekleştirsek, Trabzon bölgesini kendilerine versek, çok memnun olabilirler.

Ama Türkiye'nin geri kalan kısımlarına pasaportla, hattâ vize ile girebileceklerini söylesek?.. Hattâ İstanbul'daki, Türkiye'deki bütün Lazlar'ın ülkeyi terketmesini, kendi "vatan"larına gitmesini istesek?.. Acaba kaç Lâz kökenli vatandaşımız bu bölücülerin peşine takılır?.. Kaçı Lâz olduğunu kabul eder de, şimdiki vatanına dahil olan İSTANBUL, İZMİR, ANTALYA, GAZİANTEP'e gitmekten, orada yaşamaktan, iş kurmaktan, okumaktan, tatil yapmaktan vazgeçer???

Beninghaus ve Meeker adlı iki araştırmacı, ZONGULDAK EREĞLİSİ'nden başlayarak doğuda RİZE'ye kadar gitmişler... Laz kökenlileri araştırmak için... Ancak her gittikleri yörede insanlar, kendilerinin "Laz olmadıklarını" belirttikten sonra, bir doğusundaki yöreyi işaret etmişler!.. Böylece araştırmacılar Laz kökenlileri sadece RİZE, PAZAR, ARHAVİ ve HOPA'da bulabilmiş!.. (Ali Tayyar Önder, TÜRKİYE'nin etnik yapısı, 2007, sf. 7)

Bir dikkat çekici araştırma da İSTANBUL'da yapılmış... Hem ANA, hem de BABA tarafı TÜRK olmayan etnik kökünlere "Kendinizi nasıl tanımlarsınız?" diye sorulduğunda, % 90,11'i TÜRK, % 4,32 Müslüman, % 4,49'u da Kürt, Zaza, Arap, Çerkes diye cevap vermiş!.. (Ali Tayyar Önder, TÜRKİYE'nin etnik yapısı, 2007, sf. 2) Bu da insanımızın nasıl bütünleştiğini gösteriyor.

Bütün bunlara rağmen, bu tarz bölücülerin istedikleri, kendilerinden başkalarını o bölgeye sokmamak, ama kendileri Türkiye'nin istedikleri yerine istedikleri gibi gidip gelmektir!.. Bir ara Kürt militanlar bunu GÜNEYDOĞU'da denediler. Yolları kesip hüviyet ve pasaport soruyorlardı!..

Peki, ya biz yolları kesip pasaport sorarsak, hattâ vize ücreti almaya başlasak, kaç kişi FIRAT'ın batısına geçip iş bulabilirdi ki???

Onun için bu saçma kimlik arayışını, ve toprak sahiplenmesini bırakmak gerekir.

Bu bölücü diyor ki, kendisi barışı kardeşliği savunuyormuş, ama karşısındakiler buna imkân tanımıyormuş!.. Yani karşısındaki savaşı ve düşmanlığı savunuyor!.. Onu mahvetmek istiyormuş!..

Böyle bir saçmalığı hiç bir akl-ı selim sahibi Çerkes, Çeçen, Lâz, hattâ Rum, Yahudi, Ermeni kökenli vatandaşımız öne sürmez!.. Eğer öyle olsaydı, hiç biri şimdiki imkânlarına sahip olamazlardı!..

Bölücü parantez içinde diğer etnik grupları da kendine rakip sayıyor!.. "Çünkü 'öteki' bizi mahvetmek isteyendir!.. (Rum'dur, Türk'tür, Gürcü'dür, Çerkes'tir, Rus'tur, vs.)" diyor!..

Söyleyin şimdi, kim kardeşliği mahvediyor?.. Kim âdetâ şimdiden diğerlerine savaş açmış???

"Kafkasya Yazıları" dergisi Editörü diyor ki,

- "Kafkasya kökenliler, kendilerini ve taleplerini yeniden tanımlarken, 'kimlik', 'azınlık', 'öteki' kavramları etrafında da ayrıntılı çalışma yapmalıdır... 'ulusdevlet'in ötesinde eşitlikçi ve özgürlükçü bir projenin ne olacağına dair tartışmalar, tarih çalışması ve arşiv taramasından çıkarılmalıdır." (sf. 18)

TÜRKİYE'de yaşayan KAFKASYA kökenliler kendilerini "KAFKASYA göçmeni" dışında nasıl tanımlayabilirler ki?.. Atalarının yurdundan orada çektikleri sıkıntılar yüzünden göçüp kan birliği, can birliği olan TÜRKLER'in yurduna göçmüşlerdir. Bundan başka bir tanım var mı?.. Talepleri ne olabilir?.. TÜRKİYE'de dışlanmadan, bir TÜRK'ün sahip olduğu bütün haklara sahip olarak yaşayabilmek!.. Geleceğini bu yurdun kaderiyle birleştirdiği için TÜRKİYE'nin yücelmesinden, güçlenmesinden başka ne olabilir?.. Ama editör, TÜRKİYE'yi ve TÜRK DEVLETİ'ni değiştirmek istiyor, "ulus-devlet" içinde değil, belki bir federasyon içinde bir bölücü "eşitlik" istiyor!..

Hemen hatırlatalım ki, federasyon ve konfederasyonlar büyük devletler parçalanarak kurulmaz!.. Küçük küçük devletler tek başlarına bir önem taşımadıkları için, bir araya gelerek daha büyük bir devlet oluşturmak için federasyon kurarlar. Büyük devletlerin federasyona dönüştürülmesi Yugoslavya, Çekoslovakya ve Irak'ta görüldüğü gibi sadece felâket getirir. Hem büyük devlete, hem de parçalarına getirir!. Bunu da en iyi bilenler KAFKAS halklarıdır. KAFKASYA'da bile bir arada olamadıkları için önce Ruslar onları lokma lokma yutmuştur, şimdi de Rusya'dan kopan parçaları Amerika yutmaya çalışıyor!..

TARİH bilmek, geçmişten ders almak demektir!.. Biz "tarih çalışması" yapılmasını isteyen Editör'e, bunu hatırlatıyoruz!

Yahya Duman adlı yazar da şöyle diyor:

- "Kesin olmamakla birlikte, TÜRKİYE nüfusunun yaklaşık %7'sine yakınını KUZEY KAFKASYA göçmenlerinin çocukları oluşturmaktadır." (sf. 27)

Kesin olmadığı, kesin!.. Bir başka sayfada sayım sonuçlarını ve son durumu rakamlarla vereceğiz. Ancak dikkatinizi çekti mi, yazar KAFKAS kökenlileri bile kendi aralarında KUZEY-GÜNEY diye ikiye bölüyor, ve GÜNEY KAFKASYALILAR'ı hesaba katmıyor!.. Niye?.. Çünkü GÜNEY KAFKASYALILAR, TÜRK oldukları hiç tartışılmayan AZERİ ve AHISKA (MESKET) TÜRKLERİ'dir. Peki, KUZEY KAFKASYA'da TÜRK oldukları yine hiç tartışılmayan, sadece bazı bölücüler tarafından kendi gruplarına "ithal" edilen, KARAÇAY, BALKAR, MALKAR TÜRKLERİ yok mu?.. Elbette var, ama onlardan da dikkat ettiğinizde görmüşsünüzdür, hiç bahsetmezler!

Yahya Duman, yazınının bir yerinde,

- "OSMANLI, ve onun doğal mirasçısı TÜRKLER'in ulus olarak özelliklerinde Kafkasyalılığa yoğun bir biçimde rastlamaktayız."

- "ORTA ASYA TÜRKLÜĞÜ ile ANADOLU TÜRKLÜĞÜ arasında bir çok açıdan geniş farklar bulunmaktadır. Genel tipoloji bir yana; yaşam tarzı ve kültürde uçurumlar ortaya çıkmaktadır."

- "ANADOLU TÜRKÜ'ne hâkim fizik, neredeyse KAFKASYA fiziğidir. Bunda salt KAFKASLILAR'ın değil; DOĞU AVRUPA (BALKAN) ülkelerinin, YUNAN, İRAN, KÜRT, ARAP, ERMENİ toplumlarının da katkısı olmuştur... Fiilen ortadan kalkmış kültürler ve topluluklar ANADOLU TÜRKLERİ'ne karışarak kaynaşmışlardır," (sf. 33)

diyor... Doğrular ve yanlışlar bir arada. Tabii yazarın çıkarmak istediği netice de bizimkinden farklı...

Bir defa, OSMANLI ve TÜRKLER ulus olarak KAFKASYALILAR'a benziyorsa, arada bir ayarım yapmaya gerek kalmıyor!.. Üstelik yazar, bu yakınlığı ORTA ASYA TÜRKLERİ'ne olan yakınlıktan daha fazla buluyor ki, bazı açılardan doğru... Mesafe yakınlığı tabii ki pek çok konuda benzer, hatta aynı olmayı arttırıyor. Ancak dil konusuna gelince, DAĞLIK bölge halklarının dilleri, nedense DÜZLÜK bölgelerde yaşıyanlarınkinden daha fazla ayrılık gösteriyor. Batıda BALKANLAR, doğuda KAFKASLAR ve güneyde ZAGROS DAĞLARI bunu çok açık olarak gösteriyor. ANADOLU TÜRKLERİ 5000 kilometre ötedeki ÖZBEKLER, KIRGIZLAR ve KAZAKLAR ile daha kolay anlaşıyor. TACİKİSTAN ve AFGANİSTAN'a girince gene zorlaşıyor.

ANADOLU TÜRKLERİ ile ORTA ASYA TÜRKLERİ arasında "yaşam ve kültür uçurumları" olması ise tamamen yanlış!.. Belli ki, yazar hiç o bölgelere gitmemiş. Bir KIRGIZ köyünün bir ANADOLU köyünden hemen hiç farkı yok. UYGURİSTAN'da bile bu böyle... Artık sayısı yüzleri bulan belgesellerde bunu görmek mümkün. Düğünler, yemekler, evlilik, cenaze âdetleri bile benzer. Bir tek önemli fark, ANADOLU TÜRKLERİ at eti yemiyor! Yemekten vazgeçmiş.

Yazar ANADOLU TÜRKLERİ'nin bölge halkları ile karışmasından bahsediyor ki, biz bununla gurur duyarız. Ancak, "bu karışma ile KAFKAS halklarına benzediğimizi" söylüyor ki, bu doğru değil. Bu halkların hepsi KAFKASYA da dahil, ORTA ASYA'dan gelen İSKİTLER, HUNLAR, ALANLAR, OĞUZLAR, TÜRKMENLER, MOĞOLLAR ve TATARLAR'ın karışmasıyla birbirlerine benzemişlerdir. TÜRK kanı ve TÜRK geni binlerce yıldır hem ASYA'da, hem de AVRUPA'dadır!

Yazar "taleb"ini de şöyle dile getiriyor:

- "KUZEY KAFKASYALILAR, TÜRKİYE'de bağımsızlık savaşına katılmışlardır. (GÜNEY KAFKASYALILAR katılmadı mı? Niye sadece 'KAFKASYALILAR' demiyor?) Ülkenin diğer insanlarıyla birlikte acısında, sevincinde ortaklaştılar. Herhangi bir TÜRK vatandaşı gibi seçme, seçilme, çalışma, mülk edinme vs. (yani TÜM) hakları vardır. Ancak kültürel hakları çıkmazdadır... Bu insanların kültür ve geleneklerini sürdürme istemelerinden daha doğal ne olabilir ki?" (sf. 33-34)

İyi de kardeşim, sana "sürdürme, sürdüremezsin" diyen mi var?.. Bak, bir dergi çıkarıp her istediğini yazabiliyorsun. İstersen bunu Çerkesçe, Lazca yaz... Kimse engel olmuyor!

Senin sorunun TÜRKLER'le, TÜRK DEVLETİ ile değil; kendi göçmen halkınla!.. Onlar zaman içinde çevrelerindeki insanlar ile karışıyorlar, ve kaçınılmaz bir şekilde çevrenin kültür ve geleneklerini benimsiyorlar. Ben de KARAÇAY-ÇERKES Cumhuriyeti'ne gitsem, zaman içinde oranın örfünü âdetini benimserim. Bunda kötü olan bir şey yok ki!.. İnsanoğlu varlığını bu suretle sürdürmüş. ESKİMO ile AFRİKALI'nın farkı bu yüzden. Yoksa onların da ataları bir!..

Kaldı ki, "medeniyet" denilen tek dişi kalmış canavar, bütün kültürleri yok ediyor!.. Köyünden kalkıp büyük şehir varoşlarında gecekonduda yaşamaya başlayan TÜRKLER de örf ve âdetlerini unutuyor. Kültürsüzlük sadece TÜRKİYE'deki KAFKASYA kökenlilerin değil, bütün TÜRKLER'in!..

***