Çerkesler'in İslâmiyet'ten önce şu tanrılara taparlardı:
SOZERİS : Ekinlerin koruyucusu
AHİN : Hayvanların koruyucusu
ZEİGUT: insanları kazaya, belâya ve savaşta koruyan tanrı
MEZİT: Av tanrısı (altın tüylü bir domuz üzerinde gezdiğine inanılırdı)
YEMİŞ : Koyun sürülerinin koruyucusu
TLEPŞ : Demirciler tanrısı
HEPEGUAŞ: Deniz tanrıçası
PSEGUAŞA: Su perisi (yağmur duası ona yapılırdı)
HATEGUAŞ: Bahçelerin koruyucusu
TLOHUMİŞ
ŞEBERİS
HAKUSTAŞ (NATUHAY ve ŞABSUĞLAR'ın kabile tanrısı)
KODEŞ : Deniz tanrısı (balık şeklinde tasvir edilirdi)
THAHALEK (ev tanrısı)
THAKAFESU (yine ev tanrısı)
ŞİBLE (fırtına ve gök gürültüsü tanrısı)
THA (en büyük TANRI)
MERYEM (arıların tanrısı, büyük tanrıTHA'nın anası)
Böyle bir "tanrılar listesi", ÇERKESLER'in balıkçılıkla, tarımla, demircilikle, hayvancılık ve arıcılıkla uğraştığı göz önünde tutulursa, kolay anlaşılabilir.
Bu kültüre MERYEM motifinin hıristiyanlığın etkisi ile girdiği açıktır. Bir
okurumuzun gönderdiği ÇERKES
TARİHİ KRONOLOJİSİ'nde de
görüldüğü gibi ÇERKESLER, Hristiyanlar ile yakın münasebette idiler.
Romalılar'ın hükmü altına da girmişlerdi. Bu yüzden İSLAMİYET öncesi dinlerinde
Hıristiyan motifler görmemiz bizi şaşırtmıyor.
. Roma İmparatorluğu'nun M.S.450'de bölünmesiyle ortaya çıkan DOĞU ROMA
(BİZANS) devleti ve SIRBİSTAN topraklarından ta RUSYA içlerine kadar olan
bölgeler hep ORTODOKS hıristiyan idi. Zaten bölünmeye de KATOLİK-ORTODOKS
farklılığı sebep olmuştu. ADİGELER'in 500'lerde Hıristiyan olmaya başlaması,
onların BİZANS etkisinde ORTODOKS olduğunu gösterir. Ancak mektubu gönderen
okurumuz "ÇERKESLER'in 13. Asırdan itibaren KATOLİK mezhebinin KAFKASYA'da,
dolayısiyle ÇERKESLER arasında yayıldığını" söylüyor... Halbuki dönem MOĞOL
İSTİLÂSI dönemidir. ÇERKESLER, geniş yaylaklardan dağ eteklerine
sıkıştırılmışlardır. Bu durumda ÇERKESLER nasıl "katolik" olmuştur, bu husus pek
açık değil! Onu da biz aşağıda açıklıyacağız.
Ayrıca, ÇERKESLER'in önemli bir kısmının eski dinlerini İSLAMİYET'e kadar
koruduğu anlaşılıyor.
İkincisi, gene bu okurumuz, ÇERKESLER'in " ortodoks olması, katolik mezhebine
dönmesi" hususunda hiç bir "zorlama"dan bahsetmezken, "16. Yüzyılda İSLAMİYET'in
onlara ZORLA kabul ettirildiğini" öne sürüyor!..
16. Yüzyıl bölgede hâkim olan
OSMANLI Devleti'nin en güçlü dönemidir. Zaptettiği toprakların hiçbirinde yerli
halkı hiç bir zaman zorla MÜSLÜMAN yapmaya kalkışmamış olan OSMANLI, neden
ÇERKESLER'i zorla Müslüman yapsın ki?..
Neden Bulgarlar, Sırplar, Romenler,
Hırvatlar, Lehler, Macarlar, Yunanlar dururken ÇEÇENLER hedef alınsın? Böyle bir
zorlamayı hangi dönem yazarı dile getirmiştir?
Kaldı ki, zorlama olsa dahi; bu,
bütün ÇERKES halkının toptan MÜSLÜMAN olmasını izah eder mi? Ruslar 70 yıl
herkesi ATEİST yapmaya zorladılar, muvaffak olabildiler mi?
Gerek şudur ki, bölgedeki hemen bütün TÜRK boyları gibi, ÇERKESLER de
istiyerek MÜSLÜMAN olmuşlardır.
GÜRCÜLER'in bir kısmı Müslüman olmuş, ACAR adını almıştır.
Yine OSETLER'in bir kımı Müslüman olmuş, bir kısmı Hıristiyan
kalmıştır.
BULGARLAR'ın bir kısmı Müslüman olmuş, POMAK adını almıştır (POMAK
diye bilinenlerin dışında Müslüman olan BULGARLAR da vardır).
Vaktiyle MÜSLÜMAN olan OĞUZLAR'a da TÜRKMEN denilerek diğerlerinden
ayrılmıştı... Ama ÇERKESLER,
ÇEÇENLER, ADİGELER hemen hemen toptan MÜSLÜMAN oldukları için ad değişikliği
olmamıştır. İSLAMİYET, ÇERKESLER'e KIRIM üzerinden ulaşmış ve FERAH ALİ PAŞA'nın
gayretleri ile sağlanmıştır. Ancak bu, asla zorla olmamıştır!
Eski ÇERKES dinine dönersek, ne mabetleri, ne de daha sonra kiliseleri yoktu!..
Kurban törenleri, dualar kutsal sayılan ağaçların altında yapılırdı. Bir ruhban
sınıf ta yoktu. Kurbanlar, kayd-ı hayat şartıyla seçilen bir "ihtiyar"a teslim
edilirdi... Bu da, diğer TÜRK boylarındaki ŞAMAN anlamına gelir. Yani ÇERKESLER,
büyük ölçüde ŞAMANİST idiler.
ÇERKESLER'in GREKLER ile teması, M.Ö. 700'lerde kurulan ve M.Ö.500'lere kadar
varlığını sürdüren KİMMER (BOSFOR) krallığı döneminde olmuştur. Bu devletin
başşehri PANTİKAPEA ve DİOSKURİA, TANAİS gibi şehirler ticaret kolonileri olarak
bu ilişkiyi sağlamıştır. Bu devirde yaşamış olan yazar SEYLAX, onlardan KERKETES
diye söz eder. Daha sonraki yazarlar STRABON ve PLİNUS bu havalide yaşayan tüm
halkı SRAKES ve KE-KETE diye tanımlar.
Araplar M.S. 700'lerde KAFKASYA'ya yöneldiklerinde ÇERKESLER'in yaşadığı
bölgeye KAFİRİSTAN derlerdi. O tarihlerde bölge HAZAR TÜRKLERİ'nin hâkimiyeti
altında idi. HAZAR Devleti'nin varlığı bölgeyi ORTA ASYA'dan gelen akınlardan
bir süre için korudu. Zaten dağlık bölge göç için geçit vermiyordu. Böylece
ÇERKESLER, kendi ŞAMANİST kültürlerini, ve daha sonraki Hıristiyan özelliklerini
1500'lere kadar korudular… ÇERKES ayırımcıların "kültürel farklılık" dediği
hususlar buradan kaynaklanır. ÇERKESLER en geç MÜSLÜMAN olmuş TÜRK
boylarındandır.
HAZAR imparatorluğu'nun dağılması, ardından 1000'li yıllarda ARAP
İSLAM İMPARATORLUĞU'nun parçalanması sonucu, ÇERKESLER Venedik ve
Ceneviz tacirlerinin akınına uğradı... Hemen bütün KARADENİZ sahil
kentleri tircaret kolonileri haline dönüştü.
İşte 1200'lerden itibaren bir kısım ÇERKES'in KATOLİK olması, bu
tacirlerle birlikte gelen misyonerler sayesinde gerçekleşti.
CENGİZ HAN ve oğulları, ÇERKESLER' in mukavetimini kırarak bölgeyi
ele geçirdiklerinde, Cenevizliler'in kolonilerini tahrip ettiler.
Ama kendilerine kılavuzluk ve işbirliği teklif eden Venedikliler'e
dokunmadılar.
Böylece Venedikliler kanalıyla katolik propogandası sürdü...
CENGİZ HAN soyu din üzerinde değil, ticaret ve siyaset üzerinde
dururdu.
Ancak bu dönemde dile getirilmesi gereken çok önemli bir durum
ortaya çıktı.
Venedik ve Cenevizli tacirler bölgede esir ticaretine başladılar.
KIPÇAK (DOĞU TÜRKLERİ) ve ÇERKES (BATI TÜRKLERİ'nden) köleleri
BİZANS'a, MISIR'a, ENDÜLÜS'e (İSPANYA) götürüp sattılar!.. Bu köleler
genellikle CENGİZ HAN ordularının ORTA ASYA ve KAFKASYA savaşlarında
esir ettikleri askerler ve sivil halk idi.
MOĞOLLAR onları Venedikli, Cenevizli tacirlere satıyor, onlar da
götürüp başka ülkelerde pazarlıyordu.
MISIR'da aynı tarihlerde kurulan KÖLEMEN DEVLETİ, SELÇUKLU
zamanında zekâsıyla, bileğinin gücüyle sivrilen kölelerin devlet
kademelerinde yükselmesi, ordu kumandanı olması, sonra da kendi
adlarına devlet kurmasıyla oluşmuştur. Daha sonraki MISIR ÇERKES
KÖLEMEN DEVLETİ işte bu kölelerin torunlarının aynı şekilde yükselip
Devlet'i ele geçirmeleriyle meydana gelmiştir.
Yoksa ÇERKESLER, MISIR'a sefer düzenleyip zaptetmiş falan
değillerdir!..
Tabii bu olay, TÜRK ve İSLAM toplumlarında "kölelik" anlayışının
EMPERYALİST ve KÖLECİ BATI DÜNYASI'ndan ne kadar farklı olduğunu
ortaya koymaktadır.
Evet, savaşta esir düşen asker "köle"dir ama, kaabiliyetine göre
insan olarak değerlendirilir. Hatta bir devlet başkanı olabilir,
kimse buna hayret etmez!..
OSMANLI padişahlarının önemli bir kısmı da köle olarak satın
alınan cariyelerden olma çocuklardır... Padişah anası da SULTAN
sayılırdı.
Ne cariyelerin ırkı, ne de köle statüsü, kadın-erkek onların
yükselmesine, itibar görmesine engel teşkil etmemiştir.
Ancak "köle" uygulaması, ÇERKESLER'de eskiden de vardı... Hatta
bölgenin tamamen OSMANLILAR'ın eline geçmesinden sonra da, yani
savaş ve koloni ticareti ortadan kalktıktan sonra da bu uygulama
sürmüş, bir kısım ÇERKESLER gönüllü olarak OSMANLI sarayına
kızlarını "cariye" vermeye devam etmişlerdir.
OSMANLI DEVLETİ'nin zayıfladığı 18-19. asırlarda dışardan fazla
köle gelmediği için, ÇERKES köle ve cariyeler Saray'da ve Devlet
kademelerinde önemli mevkilere gelmişlerdir.
Burada en dikkat çekici olay, MASON olan tek OSMANLI PADİŞAHI
5. MURAD'ı tahta geçirebilmek için yine onun gibi mason olan
MİTHAT PAŞA, HÜSEYİN AVNİ PAŞA ve KAYSERİLİ AHMET PAŞA'nın
SULTAN ABDÜLAZİZ'i tahttan indirmeleri ve daha sonra öldürmeleri
üzerine, ÇERKES HASAN adlı bir yüzbaşının BAKANLAR KURULU'nu
basıp SADRAZAM HÜSEYİN AVNİ PAŞA'yı öldürmesi, bazı bakanları
da yaralamasıdır!..
Sebep, ABDÜLAZİZ'in gözdelerinden birinin, ÇERKES HASAN'ın
akrabası olması idi!.. Yani eniştesi öldürülmüş, böylece Hasan'ın
Saray'daki beklentileri son bulmuştu.
ÇERKESLER'in bu "köle-cariye" uygulamasını anlamak zordur.
Bundan 70 yıl kadar önce MİLLİ MÜCADELE ve LOZAN hatıralarını
yazan RIZA NUR, Çerkesler'in o dönemdeki ve Osmanlı sarayındaki
davranışlarından çok rahatsız olarak şöyle yazmışıtır:
- "Zulümden kaçıp TÜRKİYE'ye gelen Çeçen, Çerkes, Asetin, İnguş,
Abaza hepsi Çerkes sayılır... Hepsi de Çerkes propogandası yapar."
- "Halbuki, esas yurtları ÇEÇENİSTAN, ÇERKEZİSTAN, OSETYA,
DAĞISTAN'dakiler de 'TÜRKLER gelip bizi kurtarsın' diyerek
TÜRKLÜĞE SARILIRLAR!.."
- "Vaktiyle çarlar KAFKAS dağları soylularının, bilhassa Çerkes
beylerinin çoğunu saraya subay, er olarak hizmete alırlardı.
Bunların çocuklarını toplar, Ruslaştırır, hıristiyan yaparak
büyütürlerdi. Bunlar Çar'ın hassa ordusunda yer alırdı. Kızları
da saraya hizmetçi olarak alır, hıristiyanlaştırırlardı."
- "Yani Çerkesler OSMANLI sarayında olduğu gibi, Rus sarayında
da el üstünde tutulurlardı. Bu tarz iş yapma onların kanında
olan bir şeydir... Kendilerini soylu ve yüce bir millet olarak
görürler ama, küçümsedikleri milletlere uşaklık ve paralı askerlik
yapmaktan da kaçınmazlar. Bu uğurda hayatlarını dahi verirler."
(Rıza Nur, Millî Kıyam)
Biz ise Çerkes kökenli vatandaşlarımızı bu yönleri ile değil,
DÜZCE isyanı ile değil; TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin kurulmasından hemen
önceki diğer isyanların bastırılmasındaki katkılarıyla,
kahramanlıklarıyla, hatırlamak isteriz.