BÜYÜK ARAŞTIRMACI KÂZIM MİRŞAN'IN TESBİTLERİ
ŞİİR:
OĞMAK-İNMEK ACUNLARIK KORKİTTİNİZ
AVIŞ-TAMU EMGEKİN BİLTÜRTÜNÜZ
ALKATMIŞ BİŞ-KAT TENRİ YİRİNTE TOĞURTUNUZ
ALTI YARIK superbusunda ozmuş olanlara, göğe yükseliş ve ondan
iniş dünyalarını gösterdiniz.
Dönüşmenin Cehennem azabını bildirdiniz. Onları
assimilasyonun beş kat TANRI katında doğurdunuz.
ARANIZ OMUGSUZ TINLIĞLAR
UŞUN SARSARLIG OTLUĞ EV İÇİNDE
UTRU-TETRÜ BAR-KEL KILDAÇI UĞUSUZ, SERGÜSÜZ, UNÇSUZ, KÖDRÜNÇSÜZ,
ULINÇIĞ EMGEKKE SOKILMIŞLAR
ALTI YOLLAR’da değişinip, halden hale geçip durur aranızdaki ümitsiz
canlılar...
Sansar presidyumunun yakılma karargahı hükmünde, müsbet-menfi
(positif-negatif)
gidiş-gelişlere (doğum-ölüm) tabi olarak...
Anlayışsız,
yoklamasız, gayrımakul, çekilmez şekilde daima eziyete sokulmuş olarak.
ÜKÜŞ KARA AYAĞ YOLLUĞ URUGUĞ SAÇAR
ÖGLÜĞ KİŞİ İYİSTİN-TUTÇI YAŞMAKSIZ BAÇAR
ÖŞELİKSİZ YİĞ NİRVANNIN KAPIĞIN AÇAR
BURKAN KENTÜ KÖNÜL ERÜR, KÖNÜL ÖK BURKAN
BULARNI-MAT BÖLSER, BOLUR SANSARTA TURĞAN
BODULMASAR İKİGÜKE BOLUR OL NİRVAN
BU BİR SÖZNİ SETİREK BOLDI BAKŞITA SORĞAN
Renklerden başlıyarak, hasselere bilgi kaçar. Maddi kara istikametinde
tohumlar saçar.
Feylesof kişi varlığını koruyarak , yanılmadan dikkat eder.
Böylece en üstün Nirvan’ın kapısını açar. Burkan gönüldür, gönül ise Burkan...
Bunlara böyle bilen Sansar’da yaşar Her ikisine de bulaşmıyan ise Nirvan’ı
bulur.
Bu BİR sözünü artık hocaya soran nadir oldu, azaldı.
ÖD ATLIĞ SANTA TÜŞÜNÜLMEDÜK
ÜRÜG, AMRILMIŞ, VIMALA, KİRSİZ,
ÖZ-TÖZİ ARIĞKA YÜKÜNÜRMEN
Üçlü-dörtlü belgeye dayalı, era sayılarına düşürülmemiş olarak, sakin sevimli
hale gelmiş,
lekesiz, kirsiz, kendi kuruluşu saf olana yükünürüm.
BİRNİ ALKUKA KİGÜRMEKİ ANTAĞ OK ERÜR
BİR haline gelmek üzere, KÂİNAT’ı BİR’e sığdırır.
BİR’in KÂİNAT’a giydirilmesi de öylece tahakkuk eder.
Budist inancın önemli bir unsuru olan SANSAR (SAMSARA) için BAŞAĞSIZTIN AMTIKI
BU ÖDKE DEGİ (başlangıcı olmayandan şimdiye kadar) devam ettiği, ve bu zaman
içinde ÜÇÖD (üç devre) geçirdiği belirtilmektedir. Bunlar EM-BUĞ, ET-AT, ve
İT-AT ‘dır.
Şimdiye kadar söylediklerimizi, eski Türk felsefesinin Budizm ile birleşmiş haliyle ve bizim şimdiki İSLÂM inancımızla bağdaştırarak anlatmaya çalışalım.
KİŞİ-OĞLI (ÂDEMOĞLU, insan) dünyaya indiği günden beri MADDE ve KARANLIK içindedir, CEHENNEM yolundadır... SANSAR (SAMSARA) tekerleğinin, yani TEKÂMÜL ÇARKI’nın dönüşlerinden kendini kurtarmalı, sürekli içinde bulunduğu DOĞUM-ÖLÜM gidiş-gelişlerinden sıyrılıp NİRVAN’a(NİRVANA) ulaşmalıdır. Yani KUL’luktan kurtulup KÜL’de (BÜTÜN, BİR, ALLAH) yok olmalıdır... Aksi takdirde sürekli bir mücadele, eziyet, ızdırap içinde olacaktır.
Orta Asya Şamanist Türkleri gibi, Budist Türkler de yeniden doğmaya (reenkarnasyon) inanırlar. Bizim Anadolu Alevilerinde de bu inanç vardır. Hatta Ali Ekber Çiçek’in en meşhur türküsü HAYDAR HAYDAR’ın bir mısraı şöyledir:
"Aranızda ÖLÜM’ü takdir eden Biziz! Ki, yerinize benzerlerinizi getirelim de,
sizi bilmediğiniz bir biçimde yeniden inşa edelim." (Vakıa Suresi, 60-61)
"Gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve içinde biçilecek
taneler bitirdik.
Birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma
ağaçları yetiştirdik.
Ve o su ile ölü bir beldeye CAN verdik. İşte kabirlerden
çıkış ta böyledir."
(Kaf Suresi, 9-11)