insan sevdiğini düşündüğü birini neden aldatır. olayın başına dönüp birlikte
herşeyi yeniden yaşayalım. ve görelim bakalım hangi aşamada ipler kopuyor
köprüler atılıyor.
erkek penceresi;
erkek kadını görür ve beyninden vurulmuşa döner. evet hayallerinin kadını,
bir içim su dilber karşısındadır. erkek ona kendini farkettirmek için ne
diller döker. her buluşmada ona kırmızı güller alır. arabaya binerken ve
inerken kapılar açılır. tüm efsaneler ahuyu etkilemek için kulağına
fısıldanır. kadın yavaş yavaş etklilenmektedir. bir gün gelir aşkına cevap
alır. ve evlenirler. ilk bir kaç gün bulutların üstünde uçarlar. sabahları
kahvaltı birlikte hazırlanılır, herşey beraber yapılır günler böyle akıp
giderken artık yavaş yavaş ayaklar yere basmaya başlar. erkek bir gün sabah
uyandığında eşinin gözlerinin şiş olduğunu ve bu durumun ona yakışmadığını
farkeder.sürekli makyajlı gördüğü birtanesi makyajsız alalalede oluverir
birden.erkek akşam eve geldiğinde afroditin kendini karşılamasını
beklemektedir. oysa karşısında saç baş dağılmış pejmürde biri vardır.
yemekler annesinin yemekleri gibi değildir. su istediğinde eşi mırın kırın
eder ve cevap vermeye başlar. futbol rahatça izleyemez, sürekli kadın
kendisi ile ilgilenmesini ister. işte zaten canı çıkmaktadır. bari evde
huzuru bulsa. ama nerdeeeeee. bir şu geceler yokmu. ahhh ahhh eskiden
öylemidir ya. yok yorgunmuş, yok başı ağırıyormuş.
kadın penceresi;
kendisini sürekli güldüren, prenses gibi davranan hoş bir erkek ile tanışır.
erkek mis gibi kokmakta ona çiçekler taşımakta, aşk nağmeleri
fısıldamaktadır kulağına. ayakları yerden kesilir. evlenirler. erkek aniden
ekonomik nedenlerden ötürü gül almayı bırakır. malum düğün masrafları çok
tutmuştur ve biraz kemer sıkılacaktır. işten yorgun gelen eş artık sadece
kafasını dinlemek istemektedir eşini değil. eşi maç zamanları başka hiçbir
şey görmez olur. ne olurki sani 90 dak. çenesini kapasa. artık
duyarsız,bencil bir erkek vardır karşısında. bırakın sohbet etmeyi
gömleği,pantolonu ütülü değil diye, yemeklerin tuzu fazla diye erkek avazı
çıktığı kadar bağırmaktadır kendisine. eskiden misler gibi kokan eş artık
haftada bir duş alır,eve gelir gelmez kanepeye pijamaları ile uzanır. eşinin
onu mutlu etmek için harcadığı onca emeği görmez. mutsuzluk dolu günler
başlar.
bu mutsuzluklar yaşanırken kadın ve erkek başka bir yerlerde kendine çok
müşfik davranan birileri ile tanışır. evde sırça köşkünde arayıpta
bulamadığı ilgi ve sevgiyi işte bu kollarda bulur yada bulduğunu zanneder.
ve eşini seçmekle yanlış tercih yaptığını düşünür. sonra bu yeni kişi ile
birlikte olur. her şey yolunda gider, bir gün sıradanlık artık onu sıkana
kadar.
ÇARE: neden kusuru önce kendimizde aramıyoruz. her iki cinste ilk günkü gibi
itinalı davransa sorun kökten çözülmez mi acaba. eğer değer diyorsanız
sevgilinize, nişanlınıza,eşinize daha bir sıkı sarılın. kırılan kalpleri
tamir etmeye çalışmaktansa, kalp kırmamak daha anlamlı olmazmı ne dersiniz