MESAJLAR
Dün
yaptıklarınızdan pişmanlık duyuyorsanız; bugün aynı hataları tekrar
etmeyiniz.
Yarın
pişmanlık duymayacağınız şekilde bugünü değerlendiremiyorsanız,
cehenneminiz henüz son bulmayacak demektir.
Yer
ehli duygularıyla, semâ ehli aklıyla yaşayandır!.
07-08-99
Ya
olduğun gibi görün; ya da göründüğün gibi ol" diyen Mevlâna Celâleddin,
ikiyüzlülüğün ne kadar yanlış olduğunu idrak ettirmek istemiştir.
İnsanların
hakkında başka türlü düşündüğü halde yüzüne başka davranan gönlünde
nifak taşımaktadır. Nifaksa şirkten bir cüzdür!
Güvenmediğin
insanla aynı mekânda bulunmamak, münafıklıktan çok daha evlâdır.
08-08-99
Babası
oğluna bir torba çivi verir ve ona sabrını her kaybettiğinde ceviz sandığının
üzerine bir çivi çakmasını söyler. Birinci gün çocuk tam 37 çivi çakar.
Haftalar
ilerledikçe çocuk kendini kontrol etmeyi öğrenir ve daha az çivi çakmaya
başlar. Ama bu arada çocuk, haftalar ilerledikçe kendini kontrol etmesinin
sandığa çivi çakmasından daha kolay oldugunun farkına varır. Her çivi çakılmadığı
günün sonunda durumu babasına bildirir.
Bu
defa baba oğluna, kendini kontrol ettiği hergünün sonunda sandıktan bir çivi
sökmesini ister.
Haftalar
geçer ve çocuk hem sabır hem de kendini kontrol etmenin idrakiyle tüm çivileri
sökmüş olur ve babasını çağırır. Babası çocuğun elinden tutar ve
sandığın yanına götürüp ona şöyle der:
Bak
oğlum, çok çalıştın, fakat sandığın üzerindeki tüm deliklere bir bak.
Hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaklar. Her sabırsızlığın karşındaki kişinin
yufka yüreğinde böyle onulmaz yaralar oluşturur. Ne kadar özür dilersen
dile, o yara daima orada duracaktır. Sözlü bir saldırı da en az fiziksel
bir saldırı kadar yara verir.
Arkadaşlarımız
bizim için mutluluktur, bizi güldürürler, başarı için cesaretlendirirler,
bize dikkatli bir kulak sunarlar ve kalplerini bize açmaya her zaman hazırdırlar.
SOKRATES
09-08-99
Yüzmilyonlarca
yıllık kâbir âleminizde yalnızca sevenlerinizin dalgalarını alacaksınız,
dalkavukların değil.
Parayla
satın alamayacaklarınızla olmaya bakın!
Şüphecilik
yaşamınızı cehennem ederken; araştırmacılık cennetinizi genişletir.
Allah'a
Yâkin elde etmenin yolu gaflet ehliyle dostluktan geçmez!.
Bir
gün "TEK"lik kokularıyla sarhoş olup; ikinci gün beşeriyet batağında
çırpınmaktan kurtulup; gönlü "TEK"lik seyrinde dâim kılmak
gerek!.
10-08-99
HIRS,
verileni değerlendiremeyenin, DAHASINI istemesidir!.
ŞÜKÜR,
nimeti veren olarak görmektir! Verenin ardında bir veren düşünmek ise ŞİRK!
NANKÖR,
ilmin gereğini yaşamayandır!.
Duygularının
ördüğü KOZAdan çıkamayana gâfil derler.
KOZANLA
gitmeyi göze alacak kadar mı...... ?
11-08-99
Gökte
Güneş'in tutulması değil; İdrak ve mantık ışığının tutulması insanın
geleceğini karartır!.
Güneş
tutulmasının da, bu ışık ile bir bağlantısı vardır!
Güneş
tutulumunun hemen akabinde gelen bir tür dalgalar, beyinde ŞOK etkisi yaparak,
daha sonraki süreç içinde yanlış yorumlar ve mantık hatalarına yol açar!.
Güneş
tutulumunu gören bölgede yaşıyorsa, herkes, kendi beyin açılımına GÖRE,
bu tesirlerden etkilenir.
Muhakkak
ki bu durum Allah'ın yaratmış olduğu mekânizmanın işleyişi ve SİSTEMİN(sünnetullah)
sonucudur.
12-08-99
Kurân’ı
Kerîm, “La ilâhe….”
derken; bir takım insanların, kendilerini “İlâhiyâtcı”
olarak nitelemeleri ne düşündürücüdür!.
“İlâhiyât”
fakülteleri mi olmalıdır; “DİNİ BİLGİLER” Fakültesi mi?
Türkiye’de
ve Dünya’da “ilâhiyâtÇI” olmayan ne kadar “Dinî Bilgiler
uzmanı” var acaba?
Herkes
kendi lâyığını mı seçer dersiniz?
13-08-99
Mukallit
söylenenleri ve eskiyi tekrar edendir. Muhakkik söylenmemişleri dile
getirendir. Biri eskiyle avunur; biri yeniyi bulur.
Allah
sistemini "OKU"yan, sistemin açıklanmamışlarını açıklar;
mukallit dünün mecazlarıyla avunur.
Kişinin
hâli, ilminin dışa vurmasıdır. Ya ilim doğrudur, hâl de doğrudur; hâl
yanlışsa ilim de yanlıştır. Kişi idrâkının sonucunu yaşar. Eğilen
testiden içindeki dökülür yalnızca.
İlme
göre doğru olan çok zaman sana göre yanlış olabilir.
Hayalinde yarattığı evliyadan arınamayan karşısındaki gerçek "velî"yi
inkâr eder!.
Sorun,
kendi hayâlinde yarattığın tanrı, peygamber, velî tanımlarından arınamamadadır!.
14-08-99
Yanlışa
yola açan bakış açısı korunduğu sürece, yanlışın veya hatanın
telâfisi mümkün değildir!
Yitirmekten
değil, yitirmeden dolayı karşınıza gelecek faturasından endişelenin!.
Şartlanma,
duygu veya yanlış değer yargısı nedeniyle ortaya koyduğunuz fiilin uzanacağı
sonuçları hesap edemiyorsanız, sıkıntılarınız asla son bulmaz.
Sonuçlarını
düşünmeden ve getireceklerini hesaplamadan atılan adımların çoğunlukla
telâfisi olmaz!… Çünkü, onlar makas değiştirmeye yol açar!. Sistemde
ise geri dönüş imkânsızdır!.
Yazık
o kişiye ki, dünyada bırakıp gidecekleri yüzünden, ebedî hayatın
getireceği ebedî nimetleri teper!.
Yavru
kuş, timsahın, duyguların olmasın!… Sana zarar verecek olanı dışarıda
değil, bilincinde ara! Kimse, kendine verdiğin zararı, sana veremez!.
16-08-99
Kul
azmayınca belâ nâzil olmaz... Allah bizlere hidâyet ihsan buyursun...
Kurunun yanında nîce yaşlar da yanıyor!
Birkaç
kişinin tamah ve hırsızlığı binlerle insanın yaşamına son verirse...
Buna da göz yumulursa, o zaman, "Allah daha beterinden korusun" diye
dua etmekten başka çare kalmaz!.
Tüm
dostlarıma Allah'tan selâmet ve sıkıntıyı aşmada kolaylık niyaz
ederim...
İbret alalım, ıslâh olalım, selâmet bulalım... Beterinden Allah korusun cümlemizi...
17-08-99
Dünya
yaşamı, senaryoyu Yazanın hükmüdür.
Akıllı
insan, olmuşun tartışmasını bırakır; içinde bulunduğu sıkıntıdan çıkmanın
çarelerini arar.
Karşınızdakinin
hükmünü değiştirtmeye kalkmayınız!. Onunla bunu tartışmayınız dahi!.
O
öyle istiyorsa; peki, deyip; kendi yolunuzu yeniden düzenleyiniz!.
Akan
sudan ibret alınız… Karşısına kaya çıkınca, yolunu değiştirip
ilerlemesine devam eder!.
Herkes,
takdirindekine ulaşmak için, gerekeni yapmaktadır…
Nasibi
olan, nasibini almak için; nasipsiz olan önündekini tepmek için ne lâzımsa
o davranışı ortaya koymaktadır!.
Siz
hak bildiğiniz yolda, tek başınıza da kalsanız yolunuza devam ediniz imanınız
istikâmetinde!.
İlmi
tepen, gafleti seçmiştir!..
Tercihinin sonuçlarını yaşamaya da mahkûmdur!.
22-08-99
Anlayış
özürlüler, kapsamını fark edemedi bu uyarıların:
"Biz
hiç bir memleketi uyarıcıları olmadan helâk etmemişizdir... Uyarı=hatırlatma
olur; biz zâlimler değiliz..."
(Şuara:208-209)
"Biz,
Rasul bâ'setmedikçe, azap edici olmadık..."
(İsra:15)
Ahmakların,
"Nebi" ve "Rasul"
kelimelerinin anlamlarını "peygamber"
kelimesiyle örttüklerinden beri; çok
önemli sır ulaşılmaz derinliklerde
kayboldu gitti!.. Bu yüzden de, "uyarılar
ve nereden geldikleri" fark edilemez oldu!.
Bâtının,
özün, hakikatin, sistemin seslenişi, bir mekân veya kişiyle kayıtlanmaksızın
âşikâr olduğunda, "Risâlet"
işleviyle karşılaşmıştır o toplum ya da fert!.
“RASUL”ün
uyarıcı;
uyarıcının, RASUL olduğunu; Allah
seslenişine aracılık ettiğini
algılayamamışlardır
anlayışı kısıtlılar!.
Nübüvvet
son
bulmuştur ama Risâlet
yani “Allah’ın uyarısı”
kıyâmete kadar devam eder… Buradaki “Risâletin”
anlamı “Nübüvvet” değildir.
Dolayısıyla,
Allah uyarısı, o topluma veya
ferde, dâima, önceden bir isim veya resim altında ulaşır!. Bu dünyadaki
her toplum veya fert için dahi böyledir. Bu uyarıyı
önemsemeyenler ise, sonuçlarına çok acı şekilde katlanmak zorundadır!.
“Eğer
biz onları, ondan (Rasul uyarısından) önce azab ile helâk etseydik,elbette
şöyle derlerdi:
-Rabbimiz
keşke bize bir râsul irsâl etseydin de, biz de bu zillet ve rüsvaylığa düşmeden
önce, senin yaratmış olduğun sistem ve düzeni dikkate alarak yaşasaydık!”
(Ta-Ha:134)
23-08-99
RÜŞVET
kangreni olmuş bedenler, bir de “memurin
muhâkemât” ile ilaçlara karşı dokunulmazlık kazanmışsa…
İnsanlar,
hakları olan veya olmayanı
RÜŞVET ile
alabiliyor; para ya da güç-zor
dilediğini yaptırabiliyorsa…
Bu
toplumdan yayılan düşünce dalgaları, kara bulutlardaki yıldırımların
oluşmasına yol açan dalgaları üreterek; paratonerlik yapıyorlar demektir
yeryüzünde!. Doğa ve insan bütündür; sürekli birbirini etkilemektedir!
Dolu
inerken, iyi-kötü ayırımı yapmaz tüm bölgeye yağar!.
Batıdaki,
depremden alır yaptıklarının karşılığını; doğudaki de başka şeylerden…
Herkes ortaya koyduğu fiillerinin
sonuçlarını yaşayacaktır!.
Belâ
nâzil olduğunda yapılacak iş, sabır; öncesinde ise, alabildiğine tedbirdir!..
Tedbir alabiliyorsan, bu takdirinde
olduğu içindir!. TEVEKKÜL[1]
yazısını okuyunuz.
Her
toplum, kendi seçimi olan başındakilerin,
yönetiminin sonuçlarını ve güzelliğini yaşar! Toplum
çekirdektir, yönetenleri meyvesi!
27-08-99
Dün
gitti, asla geri getiremeyeceksin!.
Yarının
neler getireceğini ise, hiç bilemezsin!
Yaşadığın
an ise, ya sonraki cennetini, ya da cehennemini oluşturuyor!.
Kavgayı
bırak, sevmeyi öğren!.
Farz
varken, sünnetle kendini aldatma!… Depremzedeler
varken, paranı UMRE’ye harcaman vebâldir!.
Karşındakine
hizmetin Allah’a kulluk; ona nefretin, Allah’a isyan olduğunu fark etmeye
çalış!.
Biz
bugün varız, yarın yokuz!… Yarına ne eser bırakıyorsun, yokluğunda,
insanların seni anacağı; ve hayır dua edeceği arkandan?
28-08-99
Bahane,
gerekçe, vesile ne olursa olsun, 40 bin
civarında insan uyudular ve bir daha uyanamadılar!.. Gözlerini açıp
tekrar göremediler eşlerini, kardeşlerini, çocuklarını…
Tüm
hayâllerini umutlarını yitirmiş bir halde; yepyeni bir dünyada buldular
kendilerini bir anda!
Yüzbin
insan evsiz malsız mülksüz çırılçıplak ortada kaldı!…
Hayat
böylesine acı gerçek ve ibretlerle bize birşeyler anlatmaya kalkarken; hâlâ
yarın elimizde olmayacak, hatta
belki de geride kalanlara bile yaramayacak şeyleri biriktirmek için tüm
zamanlarımızı harcar da; KESİN GİDECEĞİMİZ
ortama zaman ayırmak suretiyle hazırlanmazsak; yemin ederim ki orada hiç
acıyanımız olmayacaktır!.
Hâlâ
yarınların getireceklerini fark edemeyenler, algılayamayanlar, söylenenleri
felaket tellallığı olarak niteleyenler; neye meydan okumakta olduklarının
idrakında olmadıkları için, ummadıkları bir anda, çok üzüleceklerdir.
31-08-99
“Âkil
odur ki, başa geleceği görür”!… Demişti bir zamanlar biri…
Bilmiyorum
hâlâ görebiliyor mu, başına gelecekleri…
“Rüzgâr
esmeye başladığı zaman yağmurun geleceğini anlarsınız değil mi?”;
diye sormuştu Hz. İsa, 2000 yıl
öncesinde insanlara…
Bilmiyorum,
acaba fark edebilmiş mi bu gerçeği insanlar!…
Uyarıcılar
her kisvede uyarırken insanları; ahmaklar
hâlâ, herşeyin eskiden beri gelmekte olduğu gibi, devam edeceği sanısındalar!.
Geminin karaya çıktığını fark etmeden
danslarına devam ediyorlar!
Gök
kararıyor; yer depreniyor; anlayışı kıtlar, saz çalıyor diyorlar!
Kangrenin
ilacı olmadığını
bile öğrenmemişler; yalnızca cüzdan ya da sex için yaşayanlar!
Toplum
tüm kademeleriyle hakketti fırtınayı… Yanlışlarda ısrarla.. Rüşvetle
yaşamayı, ehil olmayanları başına seçmeyi sürdürmekle… Elbette kuru da
yanacak yaşın yanında!
Şimdi
artık, ağlama sızlanma zamanı değil!.
Başını
sokacak emin bir delik; kurtaracağın iman peşinde olmaya bak! Zira tüm âkiller
seziyor, ya da görüyor başa gelecekleri!.
Bu
gerçeği inkâr edenleri de, koy kendi
hâline!… Bulsunlar aradıklarını!..
Olmayacak
arkalarından, ağlayanları!.
01-09-99
Astroloji,
kehânet değildir!.
Planetlerin
açıları, geçmiş deneyimler ışığında, yorumlayabilenlerine enteresan
bilgiler verebilir. Meselâ, bir depremi oluşturabilecek 7 Eylül
21.30; veya 16 Eylül 15.30 tarihlerindeki açılar sert
ve tehlikeli olarak nitelendirilebilir… Ama o sert açı nereyi vurur;
ya da şiddeti nedir konusunda fikir vermek mümkün değildir!… Ayrıca bu
anlardaki etkileşimin sonuçlarının, aynı
anda değil; takip eden birkaç gün içinde
açığa çıkacağı da göz ardı edilmemelidir.
Şu
gerçek fark edilmelidir ki; düz tepsi dünya üzerinde yaşayan insanlar değiliz;
ve evren bizim için, çevremizde
dönmüyor! Evrensel bir mekanizma
yaratılmış ve o mekanizmaya tâbi olarak yaşıyoruz!. Tanrıyı
yargılayan anlayışı kıtlardan olmaktan vazgeçmek gerek!. Kimse kimseyi
cezalandırmıyor! Her kişi ve toplum elleriyle yaptıklarının, beyinleriyle
ürettiklerinin sonuçlarını yaşıyor yani karşılığını alıyor!.
Kötülüğün
manyetizması kötülüğü çeker; onlardan ayrılamayanlar da aynı şeyleri
paylaşır!. İyiliğin manyetizması da iyileri çeker; yanlarındaki de aynı
şeyi paylaşır.
Haramla
(rüşvet), büyümüş neslin belki kendi günahı yoktur; ama bu şu gerçeği
değiştirmez; o kişiler farkında
olmadan zehirle beslenenin âkıbetine uğrar!. Unutmayın, gökte
Tanrı yok, niye diye hesap soracağınız!. Yaratılmış
evrenin varoluş sistem ve düzen ve mekânizmasına tâbisiniz!.
02-09-99
Zordur
dostum olan-bitenden razı olmak… İman ister! Lâfıyla değil, idrakıyla ve
hazmıyla iman!…
Kafanda
yarattığın ve “ALLAH”
ismiyle etiketlediğin tanrına iman,
kolaydır… Senin fikrine uygun gelmeyince de olaylar, onu kolaylıkla yargılayabilirsin!…
Ama
mercimek kadar aklınla, evrenin “e”sini
dahi kavramamışken; evrenin Yaratanını
yargılamaya kalkman, senin ancak psikiyatristlerin alanına girdiğini gösterir…
Eğer
birazcık gerçekleri görmek, anlamak ve kendi yaşamını ona göre düzenlemek
gibi bir arzun varsa, içinde yaşadığın
sistemi fark etmeye çalış… Sistemin
gereği olan “tedbir”i
terkedip; hayâlindeki tanrına bırakısan
işini, görürsün sonunu!
Yarın
bakarsın, deprem olur; öbürgün sel ya da ayaklanma, isyan!.. Dünyada çeşitli
ülkelerde bunlar hep olageliyor!… Ve olup bitenler içinde, nîce kurular da
yanıyor yaşlar yanında!
Sen
bunlarla kafanı yorup, “dünyalığımı
nasıl kurtarırımla”
gününü tüketirsen; yarın sana da isabet edecek olan ölüm sonrasında,
kendine çok yazık edersin… Acıyanın da olmaz!
Gel
bu olanlardan ibret al ve biraz kendine dön!
İş
işten geçmeden!
03-09-99