|
SABATAYİSTLERİN ÖZELLİKLERİ Amacım düşmanlık yapmak değil. Fakat bazı taşların da yerine oturmasını arzuluyorum. Bazı iddialar var ve bunlara ilgili
birinci kişiler yani SABETAİSTLER cevap versin. İşte iddialardan bazıları: 1- ATATÜRK'ten ziyade ATATÜRKÇÜ'dürler. Kendi fikir ve davranışlarını yasallaştırmak (dayatmak) için bu kisveyi sonuna kadar kullanırlar. 2-
LAİKLİK'den dem vururlar, aslinda LAİKÇİ (İslâm Dini Üzerine Devletin Otorite Kurması)'dirler. 3- ATEİST veya kuralları kesin olarak belli olmayan GÖKTANRILI TÜRKÇÜLÜK-IRKÇILIK çizgisini savunurlar. 4-Yukardaki bağlamda
tehditkar davranmaktan çekinmezler. Ancak; kendi kimliklerini özellikle gizlemeyi yeğlerler. 5- TÜRKÇE isimler kullanmaya, görüntü itibariyle müslüman imajı vermeye dikkat ederler. Ancak; tavır olarak ılımlı veya tam olarak
İslâm'ın karşısında yer alırlar. 6- Genellikle eğitim seviyeleri ve maddi imkânları yüksek olduğu için; önemli köşe başlarını bloke ederler. 7- Meşrutiyetten günümüze kadar siyasî otoriteleri çok etkindir.
8- Türkiye Masonluğunda etkin bir yerleri vardır. Bu şekilde listeyi uzatmak mümkün. Aslında bu sıralamayı yaptıktan sonra, bu tip insanların bu sayfalarda yazan bir sürü insanlardan birileri olduğu ortaya kendiliğinden
çıkıyor. Ancak; gene de kişi en iyi kendini tanıtır prensibini benimsemek arzusundayız. Sevgiyle kalınız.
“BENZET; AMA ASLÂ BENZEME!” * Sabetay Sevi cemaati mensuplarından ve “Evet Ben Selanikliyim, Türkiye Sabetaycılığı” kitabının
yazarı Ilgaz Zorlu, geçen sene, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Diyalog Platformu’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’de sayıları 100 bini bulan Sabetayclar’ın asıl hüviyetlerini gizlemelerinden yakındı. Zorlu, İzmirli bir haham
olan ve bazıları tarafından mesih olarak kabul edilen Sabetay Sevi’nin adıyla anılan Sabetaycılığı şöyle tavsif etti: “Sabetaycılar bence Türkiye’nin gizli Yahudi cemaatidir. Kendilerine sorarsanız, Türk ve kabul edilebilir
ölçüde Müslüman bir cemattir. İsrâil’de Sabetaycılık, Yahudilik içinde kabul edilmiyor.”
Sabetaycılığın 1924’ten beri Türkiye’nin temel taşlarından olduğunu ifade eden Zorlu, sözlerine şöyle devam etti: “Sabetay
Sevi’nin doktrini tamamen Yahudiliğin içindedir. Sevi, zamanında hahamlar tarafından çok şikâyet edildi. Ama Osmanlı bunu, Yahudiliğin iç meselesi olarak kabul etti ve karışmadı. Bunu fırsat bilen Sevi, bütün Anadolu’yu
dolaştı. Sabetaycılar o zaman saraydan reaksiyon almadıkları için çok ileri gitmişlerdir. Hatta çok organize olan Sabetaycılar, saraya bile girdiler. Sabetaycılarla Yahudilik arasındaki ilk ciddî problem, Sabetay Sevi’nin
doktrinleri ile ortaya çıktı. Meselâ Yahudilikte kadınlar duâya kaldırılmaz, Sevi ise kadınları duâya çağırdı. Bu büyük sıkıntıya sebep oldu.”
Sabetay Sevi’nin kendi cemaatine, “Benzet; ama aslâ benzeme!” doktrinini
benimsettiğini söyleyen Zorlu, bunu şöyle açıkladı: “Kendini Müslümanlar’a benzet; ama aslâ onlar gibi olma prensibidir.” Türkiye’de pek çok tanınmış ve önemli mevkilerdeki insanın Sabetaist olduklarına işâret eden
Zorlu, “Meselâ Dışişleri eski bakanı Coşkun Kırca’nın babası bir hahamdır. Uluslararası arenade Sabetaycılar kendilerini Yahudi olarak gösteriyor. Buraya gelince Müslümanım, diyorlar. Şimdiki Dışişleri Bakanı İsmâil Cem,
ABD’nin Yahudi Dışişleri Bakanı Albright ile çok samimi. Acaba bunu nasıl başarıyor? Karşı olduğum, Sabetaycı kökeni kullanarak, sonra bunu reddetmektir. Bunu yapanları kınıyorum. Meselâ, Bilgin âilesi Sabetaycıdır; ama bunu
söylemiyorlar. Mason localarını halka açan Sahir Talat Akev Sabetaycıdır. “1954 yılı genel seçimlerinde, Sabetay cemaati temsilcisi Nazım Bezmen bizzat Adnan Menderes’in isteği ile Meclis’e girdi. Sabetaistler bulundukları
ülkenin kanun ve teâmüllerine kesin olarak uyarlar. Meselâ, biz her dînî toplantımızda Cumhurbaşkanı Demirel’e ismen duâ ederiz. Şişli Terakki Lisesi şu an bir Sabetaist olan Canan Barlas’ın kontrolünde. Bu okula Dinç
Bilgin tâlip. Hedefleri 5 yıl içinde bu okulun kapanmasını sağlayarak, 2 trilyon değerindeki mülkü 300 milyara Dinç Bilgin’e satmaktır. Şu an bu plan uygulanıyor. Maalesef Türkiye’de Sabetay cemaati bir yozlaşma sürecindedir.”
*Fazilet Takvimi, 5 Kasım 2001
|
|
Baba tarafı Gördes müftüsü Şimdi buraya bir virgül koyalım ve Orhan Pamuk'un köklerine doğru bir yolculuğa çıkalım. Önce baba tarafı... : "Babam tarafı Türkleşmiş Çerkezlerdir."
Ailenin şeceresi ile ilgili bilgileri daha çok Şevket Pamuk'tan ediniyoruz. Şevket Pamuk, Orhan Pamuk'un 18 ay büyük ağabeyidir: "Hem babaannem hem anneannem tarafı 1890'lara kadar Manisa'nın Gördes kazasında yaşıyor." Şevket Bey'in söylediğine göre ailenin baba kanadı buranın
yerlisidir: "Mesela baba tarafımdan Sabit Bey, 19. yüzyılın ikinci yarısında Gördes Müftülüğü yapmış. Babaannemin annesi tarafı ise, 1850-60'lardaki Kafkas göçüyle Gördes'e yerleştiriliyorlar."
Orhan Pamuk'un dedesi Mustafa Şevket ve ailesi daha sonra Gördes'ten İzmir'e gider. Oradan da Teknik Üniversite'nin (İstanbul) ilk mezunlarından olarak, mühendis çıkar: "Cevdet Bey ve Oğulları kitabında ondan etkilendim ama onu anlatmadım.
Dedem İsmet Paşa'nın döneminde demiryolu yapımından epey para kazanmıştır." (Mustafa Şevket Bey'in Abdullah adındaki kardeşinin kızı Turan Hanım da ünlü felsefe profesörü Hüseyin Batuhan ile evlenmiş, ailenin tanınmış bir başka ferdidir. Diğer
kızı Selçuk Hanım ise resim eğitimi alıp Fransız bir
ressamla birleştirir hayatını.)
Mustafa Şevket Bey evlilik zamanı gelince hayatını (Maide) Pakize Hanım'la birleştirir. Ve üç çocuk sahibi olur: Özhan (doktor), Aydın (mühendis olur), Gündüz (Orhan'ın babası, o da mühendistir) ve
Gönül (gazeteci Bedii Faik Akın'ın, hukuk fakültesi
dekanlığından emekli kardeşi İlhan Akın'la evlendi): "Eskiden hep saklardım bunları." Pamuk'un dedesinin 1933-34'lerde ölümü aile için büyük kayıptır: "Dedemin ölmesi, büyük para kazanma mekanizmasının sona ermesi demekti. Mühendislik
okuyan babamla amcam, kısa süre içerisinde -bunu gülümseyerek söylemiyorum- dedemden kalan paraların büyük bir kısmını, iddialı bir şekilde büyük yatırımlara, ihalelere girerek 1950'lerin sonuna doğru batırmışlar. Hayat standardında bir düşme
olmadı ama benim çocukluğum o malın satılması, bu malın satılması, babaannemin ağlaması ve fakir düşme hikayelerinin arasında geçti. Nitekim babam da işte böyle özel girişimci müteahhitlikten bir
yöneticiye evrildi. Bizi bırakıp kaçtı, Paris'te yaşadı."
Orhan Pamuk'un babası Gündüz Pamuk da inşaat mühendisliği okur. İşleri tasfiye ettikten sonra Paris'e gidip IBM şirketinde çalışmaya başlar. Sonra
ilk bilgisayarcılardan olarak IBM'in Türkiye şubesini açar ve Türkiye müdürü olur (1959-64). 1964'te Koç Topluluğu'nda çalışmaya başlar, Aygaz Genel Müdürlüğü, Koç Holding Plan Grubu Başkanlığı,
Arçelik ile Garanti Bankası Yönetim Kurulu üyeliği ve 1978'den sonra iki yıl da Petkim Genel Müdürlüğü yapar. 2001'e kadar da mezun olduğu üniversitede öğretim görevlisi olarak bulunan Gündüz Pamuk,
İsmet Paşa ile Heybeliada'dan tanışıklığından dolayı SODEP'in kurucuları arasında yerini alır: "Halk Partisi yakınlığı ailede hep vardı. Ben, 'Tabii Halk Partisi'ni sevecekler, çünkü Halk Partisi döneminde zengin oldular' diye söylüyorum."
Büyükdedesi Girit'te vali Pamuk'un anne tarafı ise 1720'lerde Girit Valiliği de
yapmış İbrahim Paşa'ya dayanmaktadır: "Anne tarafımı size en iyi Doğan Hızlan anlatır aslında. Çünkü Doğan Hızlan anne tarafımdan akrabamdır. O meraklıdır ya böyle soyluluğa falan. Bilmem ne paşa nereden devşirilmiş..." (Burada yine Şevket Pamuk'un yardımına başvuruyoruz. C.K.): "Aile
Kaptan-ı Derya İbrahim Paşa'ya dayanıyor. Paşa, ayrıca 1720'lerde Girit valiliği de yapmış. Sicilli Osmani var, orada rastladım kayıtlara." İstanbul Ticaret Odası'nın kurucularından Basmacızade olarak anılan kişi de Pamuk'un dedesinin dedesi
veya amcası, yani aileden birisidir. Bez işi yaptıklarından dolayı Basmacızade olarak anılan Pamuk'un dedesinin babası İbrahim Ferit'in, Cevdet dışında Fuat ve İzzet adında iki oğlu daha olur. Cevdet Ferit'in amcası Nejat Basmacı da İstanbul Ticaret Borsaları Birliği Başkanlığı yapmış birisidir.
Söz Orhan Pamuk'ta yine: "Bir zamanlar İş Bankası Genel Müdürü de olan Ferit Basmacı da aynı aileden geliyor. Aslında, sevmediğim ve kimsenin de bilmesini istemediğim küçük adım da Ferit'tir. Ailede bazıları Basman, bazıları da Basmacı soyadını almış
ama aynı ailedir." Pamuk'un annesinin babası Cevdet Ferit (1882-1953), Almanya'da hukuk eğitimi alıp, Darülfünün (İstanbul Üniversitesi) Hukuk Fakültesi'ne dönüşene kadar (1933) orada dersler verir: "Atatürk'ün 1933 reformundan sonra
üniversiteden uzaklaştırılmıştır."
'Şevket'le gerilim var aramızda' İşte bu Cevdet Ferit de Nikfal Hanım'la evlenir ve üç
kız babası olur. Kızlarının en büyükleri (emekli hukuk profesörü) Türkan Hanım, Hayat dergisinin kurucusu şair Şevket Rado ile, en küçükleri Gülgün de, İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ'ın oğlu Üstün'le evlenir. Cevdet Ferit-Nikfal çiftinin ortanca kızı Şeküre ise Mustafa Şevket-Pakize çiftinin çocuğu,
Orhan Pamuk'un da babası Gündüz Bey'le evlenmeye karar verdiğinde yıl 1949'dur: "Sinemanın benim hayatımda önemli bir yeri vardır. Çünkü annemle babam sinemada tanıştı." Orhan doğduğunda sene 1952'dir: "Ailede hiç Orhan dede
tanımıyorum, ama annem 'Bu ismi veriyorum, bu olsun' dedi." Çiftin, 1950'de doğan diğer çocukları da Şevket'tir: "Gerilim var aramızda. O gerilimi anlatmamdan da haklı olarak şikayetçidir. Fakat ben
yazarım, yazdım ve ona gülümseyerek söylüyorum, yazmaya da devam edeceğim. Tabii onunla çatışıyor görünmek de istemem. Doğru da değil. Arkadaşız." --- 'Tembel, şımarık, sulu öğrenci' İlkokula, amca ve babasının da okulu olan Işık
Lisesi'nde başlayan küçük Orhan, iki sene sonra babası IBM Genel Müdürü olup Ankara'ya gidince, başkentteki Mimar Kemal İlkokulu'na devam eder. Tekrar İstanbul'a döndüklerinde Işık Lisesi bu sefer
almaz Orhan'ı. O da Şişli Terakki'den alacaktır diplomasını. Ardından hemen Robert Kolej'e kaydını yaptırır. 1970 yılında buradan mezun olur. Pamuk'un, o yıllarda bugünkünün aksine bir imajı vardır: "Tembel, başarısız, şımarık, durmadan şaka
yapan ama okulda ressam olarak bilinen falan... Yani bugün toplumda hiç bilinmeyen öyle bir imgem vardı." 6-7 yaşlarında resme başlayan Pamuk, 22 yaşına kadar resme devam eder. Robert Kolej'in
ardından dedesi ve babası gibi önce İstanbul Teknik Üniversitesi'nde mühendis olmak için okumaya başlayan (1970) Pamuk, üçüncü yılın sonunda buradan ayrılır. Askerliğini tehir için yine de bir okul
olsun diye de (İstanbul Üniversitesi) gazetecilik bölümüne geçer ve burayı 1977'de bitirir. Yine askere gitmemek için mastere başlar. (Pamuk, 12 Eylül'den sonra çıkan kısa dönem askerlik imkanıyla Tuzla'da 4 ay yapacaktır askerliğini.)
|
|
|
|