|
HAYATI ZATEN ROMAN llllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll
Dedeleri Üsküp, Yunanistan ve Saraybosna fatihi olan Şarık Tara I. Murad'ın öncü kuvvet komutanı Paşa Yiğit'in torunudur. Yahya Kemal'le de
torun çocukları olan Tara, 2. Dünya Savaşı ile 600 yıllık yurdunu terk etmek zorunda kalır Robin Williams'ın önümüzdeki haftalarda vizyona girecek bir filmini izledim. Film Yalancı Jakob adıyla gösterilecek sinemalarda. Pastacı
Haim Jakob da diğer Yahudiler gibi Hitler Almanyası'nda bilinen zulmü yaşamaktadır. Ve oluşturulan gettoya her gelen trenin vagonları, ölüm kamplarına götürmektedir içlerinden bir kısmını. Sonuç bellidir, ölecektir oraya
gidenler. 'Madem ölüm bu kadar yakın, bu zulmü çekmenin ne anlamı var' diyerek ümidi tükenmiş olanlar intiharı seçer. Günün birinde Jakop'un bir radyosu olduğu ve oradan haberleri dinlediği 'yalanı' yayılır tüm gettoya.
Gerçekte radyo yoktur. Yalan radyonun yalan haberine göre bu, kurtuluş yakın demektir. Böylece intiharları durduracak bir ümit aşılar tüm varlıklarını yitirmiş, hiçbirşeysiz o insanlara 'yalan radyo'. Merak ediyorum, Hitler'in
soykırımından kurtulan Yahudiler, devam eden hayatlarına ne kadar hırsla asılmış ve bugün toplumun neresindedirler acaba?
Böyle hayatlarının bir yerinden savaş geçen insanlar, ilerleyen yıllarda daha savaşçı mı
oluyorlar ne? Şarık Tara da hayatının ilk dönemlerinde (12 yaşında) başından böyle bir savaş geçen birisidir. Tara bolluktan sıfıra, sonra yine bolluğa giden bir hayatın en yakından yaşayanıdır.
Kosova Fatihi'nin torunu Yıl 1942. 12 yaşında bir çocuk, doğduğu topraklardan ayrılmak için valizini toplamaktadır. Tüm çocukluk arkadaşlarını geride bırakacaktır. Daha önemlisi anne ve babasından da ayrılacaktır:
"Annem gönderdi beni. Baktı orada hayır yok. Annem burada okuduğu için biliyordu buraları." I. Murad'ın başında olduğu Osmanlı ordularının öncü kuvvet komutanlarından dedesi Yiğit Paşa'nın I. Kosova Savaşı'nın
ardından 1392'de fethedip yerleştiği Üsküp'ten ayrılmak zorunda kalır Tara. Sebep 2. Dünya Savaşı'dır. İki yıl sonra da ailenin geri kalanları ayrılacaktır bu dede yadigarı topraklardan.
Yahya Kemal'le torun çocuğu
Paşa Yiğit, Osmanlı'nın gözde komutanlarındandır. I. Murad'dan sonra padişah olan Yıldırım Bayezid, Üsküp ve Kosova yörelerini uçbeyi Paşa Yiğit'in idaresine verir. Turan Bey Yunanistan'ı, İshak Bey de Sırbıstan'ı
fetheder. İshak Bey'in oğlu İsa Bey ise Saraybosna'nın kurucusudur. Saraybosna'ya İslami kimlik kazandıran eserler İsa Bey tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı'da yaygın olduğu için vakıf işlerini de ihmal etmez Paşa Yiğit'in
çocukları. Şarık Tara, vakıflardaki kayıtlardan ulaşır Yiğit Bey'in torunu olduğuna. Yıllar ilerler, Paşa Yiğit'in soyundan gelenler, geride kalan bu yüzyılın başlarına kadar Üsküp'ün önde gelen beylik ailelerinden olma
özelliklerini korurlar. Aileden bir de ünlü bir edebiyat adamı çıkar: Yahya Kemal Beyatlı. Tara, Beyatlı ile anne tarafından torun çocuklarıdır. Tara'nın anne tarafından dedesi Yaşar Bey büyük çiftlikleri olan bir beydir
Üsküp'te. Kumbaracılar olarak anılan Yaşar Bey, çocukları olan Emin (Krallık zamanında Yugoslav Meclisi'nde Türk Milletvekili olarak görev alır), Ekrem, Mahmure (Şarık Bey'in annesi) ve Halide'yi iyi okullarda okutur. Okumak
için genelde İstanbul seçilir. Yaşar Bey, Kadıköy'de mülk alarak İstanbul'la da bağını kalıcı kılacaktır. O zamanlar Üsküp ve İstanbul aynı ülkenin iki ayrı yeridir zaten. Şarık Tara'nın annesi Mahmure Hanım, Erenköy Kız
Lisesi'nde eğitimini tamamlar. Tıbbiye tahsili yapmak ister ama şartlar uygun olmayınca Üsküp'e geri döner. Tara'nın üzerinde anne Mahmure Hanım'ın etkisi her zaman daha büyük olacaktır: "Annemin ayrı bir akıllılığı var.
Çok okumuş, çok akıllı bir kadın."
Şarık Hacıhamziç! Öte yandan Karadağlı, bilindiği kadarı ile son üç kuşağı esnaflık yapan Hacıhamziç (Tara'nın dedesi İbrahim Bey'in babası Hamza Bey'den dolayı bu
isimle anılırlar-Tara soyadı ise Karadağ'daki Tara Dağı ve nehrinden gelmektedir) ailesinden Fevzi de Üsküp rüştiyesinde okumaktadır. 1912'de Sırplar'ın Üsküp'ü işgal etmesi, onu okumaktan geri bırakmaya yetmez. Beyrut'a giden
Fevzi Bey, burada leyli meccani (yatılı) okuyarak Beyrut İdadisi'nden diploma alır. Sonrasında Belgrad Üniversitesi'nden de hukuk diploması alacaktır Fevzi Bey. Manastır'da avukatlık stajını yaparken yolu tekrar Üsküp'e düşen
Fevzi Hamziç burada Kumbaracıların Yaşar Bey'in kızı Mahmure Hanım'ı görecektir.
1930'un 22 Nisan'ında doğan Tara, 12 yaşına kadar avukat bir babanın (Fevzi Bey, avukatlığın yanında Sancak ve Güney Müslümanlarının krala
karşı naibi de olacaktır) ve çiftlikleri olan bir ailenin çocuğu olarak mürebbiyeler ve hizmetçilerin bulunduğu gayet rahat bir çocukluk dönemi geçirir. İkinci Dünya Savaşı bu ortamı kısa zamanda tatlı bir hatıraya
dönüştürecektir Şarık Tara'nın anıları arasında. 1942'de Alman Mektebi'ndeki tahsili zorlaşınca, annesi onu Türkiye'ye kaçırma palanları yapar. Üsküp Başkonsolosu Reşat Karabuda'nın da yardımıyla İstanbul'a gelir Tara. Ona
burada yengesi Seniha Hanım gözkulak olacaktır. Ama beklediği gibi olmaz. Seniha Hanım, ona çok çileli iki yıl yaşatacaktır. Yemekten nefret ettiği halde hergün zeytine mahkum edilir, iki şekerle içtiği çayı yengesi tek şeker
verdiğinden iki günde bir çay içebilir ancak. Seniha Hanım, Selanikli soylu bir aile olan Evrenoszade Rüstem Bey'in kızıdır.
Atatürk'ün evlenmek isteyip Rüstem Bey'in Atatürk'e vermediği kızı Seniha'dır o yenge.
Beylikten yokluğa... Şarık Tara bu
sıkıntılı dönemden, 1944'te ailesinin de İstanbul'a gelmesi ile kurtulur ancak. Aile Üsküp'ten ayrılırken tüm malvarlığını orada bırakacaktır. Getirilenler ise, ailenin geçimini sağlamaya yönelik yükte hafif şeylerdir sadece.
Onlar da iki yıl yeter ancak: "İki sene boyunca onları satıp yedik." Sonrasında... Babası önce Çorapçılar Kooperatifi'nde iş bulur, ardından da Manisa Ticaret Odası'nda çalışmaya başlar ve anne-babası oraya yerleşir.
İlkokula Sırp Mektebi'nde başlayan Tara, Türkiye'ye geldiğinde de Almanca bildiği için önce Alman Mektebi'ne yazılır. Paralı olduğu ve Seniha Hanım istemediği için birinci yılın sonunda Kadıköy Birinci Ortaokulu'na
geçer. Yedinci sınıfta ise ailesi Üsküp'ten gelip Nişantaşı'nda ev tutunca, sevdiği Besim Gürmen adındaki hocasının yönlendirmesiyle Şişli Terakki Lisesi'ne girer. Tara başarılı bir öğrencidir: "Sınıf birincisi idim."
Okurken de bir yandan, ailenin paraya olan ihtiyacını da düşünerek çeşitli işlerde çalışır: "Evvela inşaatlarda çalıştım. 15-16 yaşında bir fabrikada gece vardiyasında çalıştım. Sonra Beşiktaş'taki mensucat fabrikasındaki
Yugoslav mühendise tercümanlık yaptım. Dayımın oğlu İskender abinin taahhüt işleri vardı, şantiyede çalıştım." Mahmure-Fevzi çiftinin ilk çocukları doğduktan 5 ay sonra vefat ettiği için Şarık Bey, Vildan, Yaşar (çok genç
yaşta bir kazada hayatını kaybeder) ve İlhan'ın önünde evin ikinci çocuğu değil en büyüğü olur: "Kendi harçlığım yok ki, eve veriyorduk."
Menderes'le tanışıyor Bu yıllar aile için 'yeniden doğuş'
mücadelesinin yılları olacaktır. "O zaman çok kazandıran bir meslekti. Onu seçtik" dediği İTÜ İnşaat Mühendisliği Fakültesi'ine 1949'da girip mezun olacağı 1954'e kadar bu sıkıntılar devam eder Şarık Tara için. Henüz
üniversitenin ikinci sınıfında iken okulda öğrendiklerini işte uygulama imkanı da bulur Tara. 1955'te Türkiye'nin en genç proje müdürü olarak Haydarpaşa Soğuk Hava Deposu'nun şantiye şefi olması ona dönemin başbakanı Adnan
Menderes ile tanışma imkanı sağlar: "Kim buranın şantiye şefi dedi. Benim dedim. Baktı, genç bir adam. Böyle şantiye şefine böyle şantiye dedi. Ben gocundum. Bu niye geç kaldı, ne zaman bitecek dedi. 45 gün dedim. Kontrole
geldiğinde ben gece gündüz çalışarak bitirmiştim. Çok hoşuna gitti." Tara'nın Menderes'le diyaloğu Menderes'in dramına kadar devam eder. Askere de onun yardımı ile gider. İskenderun'da teğmendir, 1960 İhtilali olduğunda.
1955'te 4 bin lira maaş almaktadır Tara. Hakkı olan primi alamadığı için kendi işini kurmaya karar verir. Şarık Tara Şirketi'ni kurar. İstinye Köprüsü'nün temelleri ile Yeşilköy sahil yolundaki koruma duvarlarını
Veziroğlu'na taşeron olarak çalışarak yapar. 1957'de ise İTÜ'den 'can dostu' Sadi Gülçelik'le birlikte ENişte-KAyınbirader olarak ENKA'yı kurarlar. Bu bağ, Sadi Gülçelik'in, Tara'nın kızkardeşi Vildan Hanım'la evlenmesinden
kaynaklanmaktadır. Sonra yüzde onluk paylarla Tara'nın babası Fevzi Bey ile Sadi Bey'in abisi de hissedar olurlar Enka'ya. İşlerini zamanında teslim etmesi Tara'yı devlet kurumları ile biraz daha yakınlaştıracaktır. Ama
Enka'nın asıl sıçraması Uniroyal Lastik Fabrikası işinin alınması ile olacaktır. Enka artık büyümeye başlamıştır: "Özel sektöre de, devlete de çalıştık. Arçelik'i, Şişecam'ın Çayırova Fabrikası'nı yaptık." Pimaş'la
daha da büyür Enka. Pimaş'ın sponsorluğunda 1969'da Türkiye'de düzenlenen Avrupa Plastik İmalatçıları Toplantısı Şarık Tara'ya bugün Davos'a en çok katılan işadamı unvanı kazandırması yolunda ilk adımı attıracağı gibi, Tara'nın
uluslararası alanda çok tanınan birisi olmasına da vesile olacaktır. Çünkü o toplantıda tanıştığı Prof. Klaus Schwap, 1970'lerde kurulan ve Davos'un ilk hali oarak adlandırılan Management Forum'un başındaki yetkilidir. 1972'den
bu yana Davos toplantılarına katılan Tara, bu toplantılarda Türkiye adına çok önemli işlere de imza atar. Bugüne kadarki Davos toplantılarının Türkiye açısından en önemlisi olan 1987'deki toplantıda Özal-Papandreu görüşmesini
tertipler. Denebilir ki Davos toplantıları, Şarık Tara'nın da gayretiyle Türkiye için 'yıldızların parladığı anlar' olur zaman zaman. Tara, burada kurduğu ilişkiler sayesinde Bush'tan Jivkov'a, Chernomyrdin'den Taha Yasin'e,
Margaret Thatcher'a kadar dünya liderleriyle çok iyi tanışan ve görüşebilen birisi olur. Enka'nın yüze yakın yabancı ortaklığının da bunda etkisi vardır Tara'ya göre.
Uluslararası bir isim Tara Bu arada
1970'lere gelindiğinde 10 bin lira sermaye ile kurdukları Enka artık dış pazarlara da açılır. Türkiye'ye döviz getirecek yeni pazarları 'ilk' keşfeden müteahhit firmalardan olur Enka. Libya pazarına ilk giren Enka'dır 1971'de.
Ardından Suudi Arabistan, Irak ve Ürdün'de müteahhitlik işleri üstlenir. Son durak Beyaz Ev'ini de kısa sürede yaptığı Rusya pazarıdır. Enka'yı ne ekonomik krizler ne de siyasi çalkantılar veya ihtilaller yükseliş trendinden
alıkoyabilir. Enka tarihinde bir tek kötü dönem yaşanır. O da 1985 yılıdır: Çok açıldık, fabrikalar aldık. Dış ticaret şirketimiz vardı, o da çok kötü gitti." İşin dışında kayınbiraderi Sadi Bey'in bir uçak kazasında
kaybedileceği 1980 yılı da onun için iyi hatırlanmayacak bir yıl olur.
Kızkardeşi Vildan Hanım'ın Notre Dame de Sion'dan okul arkadaşı, Kırımlı bir aile olan Şakir Ataman'ın kızı Lale Hanım'la 1956'daki evliliğinden
Sinan Bey'in dışında Zeynep ve Leyla adında iki çocuğu daha olan Tara'nın vaktini, Enka'dan çok üyesi bulunduğu ve sorumluluk üstlendiği kurumlar almaktadır bugünlerde. Biri Japonya Devlet Başkanından aldığı diğeri de Türk
Dışişleri'nin verdiği iki belgenin dışında İTÜ ve Moskova Tıp Akademisi'nden aldığı iki de Şeref Doktorası ile övünen Tara, 'üyelikleriniz var mı?' sorumuza karşılık açıklama ihtiyacı hisseder gibi, üyesi olmadığı kurumları
sayıyor: "Hiç bir şeyle alakam yok. Ne Propeller Kulüp (Kim Kimdir'e göre üye görünüyor), ne rotary ne masonluk." Bunlar da üyesi oldukları: TÜSİAD, TEV, İTÜ Vakfı, Olimpiyat Komitesi.
Enka'dan Vural Arıkan,
Gürhan Celebican, Emre Gönensay ve Memduh Yaşa gibi ilerleyen yılların siyasetçileri çıkmasına rağmen, bir ara AP ve sonrasında ANAP'tan (kendisini Özal'la arkadaş, Demirel'le dost olarak tanımlıyor) politika tekliflerini geri
çeviren Tara, işleri "şimdi patronum için çalışıyorum" dediği oğlu Sinan Tara'ya devretmesine rağmen çalışma temposundan hiç bir şey kaybetmemiştir. Türk-Japon ve Türk Yunan İş Konseyleri'nin başkanı olan Tara, son on
yılını günde 18 saat, senede de sadece dört gün tatil yaparak geçirir. Sebep yine aynıdır: Çalışmak... Çalışmak... Ve daha çok çalışmak...
Hani derler ya, hayatım roman diye. Hayatı roman olan insanlardan birisi
Tara'dır bence. Fetihle elde ettiği toprakları hazin bir sonla terkeden torunların hikayesidir bu. Şarık Tara da hayatını kaleme aldırmıştır ama son beş yıllık kısmı eksik olduğundan henüz bastırmayı düşünmemektedir. Benim asıl
merak ettiğim romanın sonu değil elbette, kaç satacağı da... Merakım romandan artakalanların ne olacağı...
CEMAL A. KALYONCU ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
|