ÜSTAD NECIP FAZIL

İÇ VE DIŞ DÜŞMAN - YAHUDİ
NECİP FÂZIL KISAKÜREK   

Önce öz peygamberine ihânet eden tevhid bayraktarı Resûl ”Tûr-u Sînâ”ya çıkınca altundan buzağı yapıp ona tapmaya başlayan ve peygamber lânetine uğrayan , o..

Böylece , nebiler beşiği , üstün ırk İsrailoğulları içinden kopup fesad ve hiyânet madeni yeni bir kavim hâlinde dölleşen , asıl yahudiyi mayalandıran , artık hep öyle devam eden ve insanlığın başına belâ kesilen , o...

İçinden yetişmiş ve yeni ölçülerle gelmiş İsa Peygamberi dinsizlikle suçlayan , Romalılara gammazlayan ve Romalı askerlere kimin tutulacağıhı göstermek için havariler meclisinde onu yanağından öpmeye kadar alçalan (Yud’a Sem’um’un), o...

Derken babasız hak Peygamber Hazret-i İsa’nın hak dini içinden tahrif eden , yeni Peygamberi Allah’ın oğlu diye gösteren , ”baba – oğul – ruhulkudüs” küfrünü icad eden (Sen Pol) , o...

İslâm’da münâfıklığı mayalandıran , bütün bâtıl mezhepleri kuran , besleyen ve Kur’an’da Allah’ın lânetine hedef olan , o...

Dünyanın her tarafına yayılıp kene sessizliği içinde kanını emdiği her yerden atılan , sonunda İspanya’dan kovulan , sırtında ucu kurşunlu kamçıların iziyle Türkiye’nin kapısnı çalan , karalar ve denizlerin haşmetli imparatoru Kânûnî Sultan Süleyman’ın lütuf ve merhameti sayesinde yurdumuza sızan , en kısa zamanda Türk iktisadî hayatına hâkim olan (Yasef Nassi) , hatta bir kızını Kânûnî’nin oğluna nikâh ettirmeye kadar başaran (Nurbanu Sultan), derken Osmanlı tarihi boyunca yeniçeri fesadının baş âmili ”züyuf akçe = hileli para” mârifetini yürüten o...

Öbür taraftan da Türk vatanının en habis fesad ve hiyânet merkezi Selânik’ten kalkarak güyâ İslâm’ı kabul etmiş bir kafile hâlinde (dönmeler) Edirne ve İstanbul’a gelen ve bizi yahudi hüviyetiyle törpüleyişini bir de müslüman sıfatına bürülü olarak tecrübeye kalkan (Sabatay Sevi) , o...

Fransız ihtilâlinde , perde arkası en büyük rolü oynayan , ilk enflasyon parası Asinyayi çıkartıp ihtilâlin iktisâdî muvazenesini allak bullak eden , neticede bir yandan krallık öbür yandan İnkilap Fransası’nı , yâni sadece Fransa’yı batırmak emelini besleyen , o...

İkinci Abdulhamit devrinde İslâm dünyasının merkez noktalarından birine çivi çakmak için flistinde küçük bir toprak isteyen , buna karşılık Türkiye’nin bütün dış borçlarını (Düyunu Umumiye) ödemek teklifinde bulunan , fakat ulu Hakan tarafından teklifleri nefretle reddedilen , nihayet yüce hükümdarı Ittihat ve Terakki komitelerine düşürten , o....

Dünyada ilk defa parayı ve şişkin sermayeyi icad eden Kapitalizma , sonra (Karl Marks) marifetiyle onu tahrip eden,1917 komünist ihtilâlinde güdücüler arası yer alan (Troçki , Zinvoyef vesaire) , peşinden dünya çapında bir Yahudi filozofu Henri Bergson’a tahrip âletini tertip ettiren , netice olarak nerede ve hangi mezhep varsa bir taraftan kurduran ve bir taraftan yıkan , yâni kendi dışında insanlığı her türlü birlik ve yekparelikten uzaklaştıran , o...

Türk Millî Kurtuluş Hareketi Yunanlı’ya karşı zafere ulaşır ulaşmaz , Türk’ü ve onun şahsında İslâm’ı yok etme azmindeki Batı ülkelerinin üzerimize saldırmasını önlemek ve göstermelik istiklâlimizi sağlamak şartını İslâmdan arınmamıza ve mukaddesâtımızı feda etmemize bağlayan ve bunda muvaffak olan , yine o...

Nihâyet her yerde planını gerçekleştiren , bu arada Türkiye’de dilediği fuhuş , ahlâksızlık ve iktisâdî çöküş iklimini tutturan gizli imparatorluğun maketi minik İsrail devletini kuran , onunla İslâm âlemi ve petrol dünyasının en nâzik noktasına kazığını kakan , arı kovanı hummasıyla çalışan , çabuk seferber olmakta dünyada birinci orduyu meydana getiren , çevresinde kendisinden en asağı 10 misli büyük Arab âlemini iflâsa uğratan , o

Şu anda kolları karnının altında saklı bir ahtapot gibi , bir koluyla Suriye , öbür koluyla Irak, daha öbür kollarıyla da Kuveyt , Hicaz , Mısır ve Libya istikametlerini kollayan bu rolünün tahakkukuna zemin hazırlamak için bir dünya felâketine muhtaç bulunan , bunun için de Rus Amerikan rekabetini kızıştıran ve türeme – üreme yatağı emperyalizmayı besleyen, kısaca topyekûn medeniyetleri eritme yolunda büyücü kazanını durmadan karıştıran, yalnız, o

Yine o, hep o, yalnız o , dâima o...

Ve bu incelikleri kavrayamamak ve içyüzleri görememek bakımından memleketimiz , yine o , hep o , yalnız o , dâima o...

İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ SHF : 424  

ÇIFITA CEVAP!  ***********************************************************

Kâfirin Abdullah, ahmağın Zeki, erzelin Afif ismini alması gibi kendisini (Vatan) diye isimlendirmiş ufunet bezinin, bize bundan onbeş gün kadar evvel çıkmış bir nüshasını gösterdiler.

Bu paçavrayı, hakkımızdaki deni ve şenî tahrike iştirak etmemek suretiyle Türklüklerini, mukaddesatçılıklarını, insanlıklarını gösteren ve büyük Türk okuyucusu kütlesine tamamen malik bulunan gazetelerin hiçbir şartına sahip telâkki etmemekle beraber, üzerimize ondan bir hücum gelmesi ihtimalini hayal bile edemezdik. Zira, o gazeteyi temsil eden, ona renk ve seciye veren insanlık lekesinin bütün cemaziyülevvel ve âhirine, dosyalık çapta bir bilgi, görüş ve anlayışla vâkıf bulunuyorduk. O da bu kuvvetimizi herkesten iyi bilenlerdendi. Zira bundan evvel Fatih'in muazzez ruhaniyeti huzurunda patriklere fâtiha okuttuğu, Türk ocaklarına burnunu soktuğu, Nâzım Hikmet vesilesiyle resmen ve alenen komünizmayı müdafaaya kalkıştığı zaman maskesini o tarzda düşürmüş ve öyle bir söz söylemiştik ki, bir insanın bu sözü duymamazlıktan gelmesi için ancak "bütün ahlâki kayıtlarla alâkasını kesmiş" olması lâzımdı. Fakat duymamazlıktan geldi. Zira korktu. Zira o günlerde aleyhimizde bir hava görmemekte, gerçek âmme vicdanı ve gençlik kütlesinin saflarımızda oludğunu bilmekte; ve bembeyaz "Müslüman -Türk" tenimize arkadan sokmağa yelteneceği pıhtı kusan kıskacını kullanabilmek için gereken hain şartları ittifakına alamamış bulunmaktaydı.

Nihayet, fırsat bu fırsattır sandı; ve zehirini, metodların esfellik ve erzellikte yektâ bir nümunesiyle dökmiye yeltende. Ne yaptı, biliyor musunuz? Gûya mücerret ve umuî, bizimle ve şahıslarla alâkasız bir başmakale içine ayrı bir fasıl ekleyerek, böylece hakikî kastını cesaret ve sarahatle belirtmek erkekliğini gösteremeyerek, sadece birkaç okuyucusuna ve hükûmete karşı bize çattığını belli ederek, fakat bunu bizim gözümüzden saklıyabilecek olursa bir kat daha mes'ut olacağını ve bu suretle yerin dibine geçirilmekten kurtulacağını düşünerek, hâsılı cihanda en pespaye bir insanın dahi tenezzül etmeyeceği bir sinsilik derekesine düşerek, bize, kundakçılık, hayâsızlık, pervasızlık, fesat ve irtica isnat etti. Hakkımızda, koskoca bir başmakalenin içine gömülü ve dışından belirsiz olarak da "her türlü ahlâki kayıtla alâkasız" tabirini kullanmaya kadar gitti. İşte adam, işte usul, işte hayâ, işte hüner! Bu denî taktiğinde de kısmen muvaffak oldu. Çünkü hâdibeden, tam onbeş gün sonra haberdar olabildik. Yukarıda insanlık lekesi diye sıfatlandırdığımız ve daima böyle sıfıtlandıracağımız bu adam, eğer hakkımızdaki iğrenç tahkirin, hiçbir fezahat ve redaet yuvasında eşine rastgelinmez serseriler ve şantajcılar arasından elde ettiği, Polis ikinci şubesindeki dosyalarından başka kimsenin tanımadığı tiplerden olsaydı, derhal bu yazısiyle onu kanun huzuruna çeker, kendisiyle orada hesaplaşmayı tercih ederdik. Fakat bu insanlık lekesi, gûya bir başmuharrirdir, yılan vücutlu bir gazetenin tepesinde başkuş kafasıdır, son derece hain ve gizil bir metodun sahibidir, içtimaî bir suikast eserinin seri müelliflerinden birisidir, binaenaleyh kendisiyle hesaplaşacak yer, mahkeme değil, âmme huzurudur, kalem ve kelâm kürsüsüdür, dâva meydanıdır, babıâli kubbesidir!!!

Gel berû, iman ve ahlâk kayıtlarının (K) harfini bile rüyasında bir kere görmemiş olan sefil!

Sen ne cesaretle müslüman Türkler memleketinde konuşabilirsin ki, bir
dönmesin; büyük baban Sabatay Sevi'nin zakkum kanını taşıyor; ve İslâm diyanetini, Türk milletini parçalamak gayesini güdüyorsun!

Sen, birtakım bulanık şartlara güvenip nasıl kuruyası dudaklarını kıpırdatabilirsin ki, bir zamanlar, Türk İstiklâl Hareketinin mâsûm günlerinde resmen ve alenen Amerikan mandasını istemek suretiyle vatan hainliğini göstermiş ve bu babda hakkında broşürler neşrolunmuş müseccel bir nâmertsin!

Sen nasıl ve ne yüzle "ahlâk" kelimesini kanalizasyon lezzetli ağzına alabilirsin ki, "ahlâk" kelimesinin baş harfi diye (a) işaretini gördüğün her yerde sıhhi imdat çağırması icap eden bir tipsin! (Büyük Doğu) sahibinin "Bir Adam Yaratmak" piyesi temsil edilirken "oradaki kadınla kimi kastettiniz?" sualinden, tâ Elhamra sineması ve klüp hikâyelerine kadar, istersen ve dilersen, bu mevzua senin için baş vurmaya lüzum görmediğimiz Türk hâkiminin huzurunda ve senin müracaatınla konuşalım! Eğer ister ve dilersen, bize edeceğin tek mukabeleyle, bu işi Linotipler ve baskı makineleri huzurunda da konuşabiliriz. Her şey senin istek ve dileğine bağlıdır.

Elverir ki, bir zamanlar, muazzez ve mübarek bir soydan gelen "Ehli Sünnet" gazetesinin ismet ve nezaket örneği sahibine yaptığın ve bütün zayıf müslümanlara tevcih ettiğin gibi, hakikatte bize değil, Allaha ve Resûlüne düşman olan suikastçı kalemini (Büyük Doğu) ya yöneltmek cesaretini göstermeyesin; ve hesabını görecekleri güne kadar menfur ve melûn köşende "sus, pus" oturasın!... Sen bilirsin, tercih hakkını sana bırakıyoruz.

NFK (25 Kasım 1949)                        Dr. HAKKI AÇIKALIN’IN İNCELEMESİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.