|
|
|
|
O ŞİMDİ YAHUDİ (1) Hatice SANCAKTAR (Aşağıdaki yazı "Evet ben Selanikliyim" kitabının yazarı Ilgaz Zorlu ile Hatice Sancaktar'ın yapmış olduğu, sabetaycılık üzerine bir ropörtajdır.) ILGAZ ZORLU: Nükhet ipekçi'yi kanal 7 deki programında
izlediyseniz, orada görmüşsünüzdür. N.İpekçi bu konu ile ilgili hiçbirşey bilmediğini söyleyerek ortaya çıktı. Önce ailesinde, mesela babasının farklı dualar okuduğundan bahsetti, sonra büyükbabasının sofularla mücadele
ettiğini söyledi. Bunlar doğru 1960-70 lerde Sabetaycılığın dindar kesimleri ile yani sofu sabetaycılarla, Abdi İpekçi, İsmail Cem İpekçi gibi o dönem sabetaycı cemaat içinden gelen fakat yurtdışında kalmış bir takım insanların
mücadelesi oldu. Bunlar zaten biliniyordu.Tanrı'ya şükürler olsun ki bu konu üzerinde hakikatten sizin gibi bir kaç kişi daha profosyonel anlamda durmaya başladı. HATİCE SANCAKTAR: Nasıl baskılar yaşadınız, biraz açmanız mümkün mü? ILGAZ ZORLU: Bir baskı olduğunu hissediyorsunuz bu baskının adı da konmamıştır. Bu baskı nedir,işte bu baskı belli bir yaşa kadar Müslüman arkadaşlarınız vardır. Taki evlenmek için bir kız arkadaş bulursunuz işte orda karşınıza çıkar. Bu baskı nedir,işte okuldaki Yahudi arkadaşınız gelir size der ki. Sen Selânikliymişsin aslında sen de Yahudisin, bunu bana annem söyledi. Hayatınız allak bullak olur.Bu baskı, ABD de eğitim alan bir Sabetaycının başına gelecek bir baskıdır.İşte bu sabetaycı genç Yolda bir hahamla karşılaşır ve haham ona Selânikli olduğunu dolayısı ile bir Yahudi olduğunu söyler. O çocuk ilk uçakla Türkiye'ye döner ve bunu araştırmaya başlar. İşte o baskı insanların hayatında olumsuz bir etki yapıyor. Düşünebiliyor musunuz? Çift kimlikle yaşıyorsunuz. Evinizde yaşamış olduğunuz bir kimlik ve dışarıda yaşamak zorunda olduğunuz başka bir kimlik var. HATİCE SANCAKTAR: Açıklamanızdan yeni neslin bunu bilmediği sonucunu çıkarıyorum. Ne olduklarını, kimliklerini tesadüflerle mi öğreniyorlar? ILGAZ ZORLU: Nesil bunu bilmiyor derken, şöyle bir yanlışlık var. Genellikle şöyle deniyor. Biz farklıyız. Çocuk bunu görüyor ama şöyle görüyor.Türkiye'de o kadar fazla etnik gurup bir arada içiçe yaşıyor ki ve bu etnik gurubların arasında birbirleri ile bağlantı var. Diyelim ki, Tunceli'li bir adam İstanbul'a geliyor.İlk yaptığı şey Tuncelilileri arıyor ve bu toplukta yerini bbuluyor. İşte bir Sabetaycının ait olabileceği bir yer yok. Sorduğu zaman ona ne deniyor? Biz Selânikliyiz deniyor, bunlar çok açık söylenmiyor tabii, hiç kimse ona sen Selânikli olduğunu söyle demiyor. Bu birtakım arkadaş konuşmalarında ortaya çıkıyor.S elâniklilerin asimile olmamalarının en önemli sebebi şuydu.Sabetaycılar hep belli bir coğrafyada yaşadılar. Bu coğrafya İstanbul'da Şişli-Teşvikiye-Osmanbey üçgenidir. Ve bu üçgende onların yanında olan aileler Yahudi,Ermeni ve Rumlardır.Rumlar ve Ermeniler derken onlarla herhangi birşey paylaşılamazdı. Rum ve Ermeni cemaatleri zaten hem Yahudi cemaati ile problem yaşadı hem de kendi aralarında problem yaşadılar.Fakat Selaniklilerin Yahudi arkadaşları var ve çok ilginç her Yahudi Selanikli aileleri tanır fakat konuşmaz. Hiçbirşey anlatmaz ve bilmez. HATİCE SANCAKTAR: Karşılıklı bir reddediş gibi mi? ILGAZ ZORLU: Denilebilir, Bu benim de çok başıma geldi. Mesela ben Musevi arkadaşlarımla aramızda bunu söylediğimiz zaman onlar böyle bir şey olduğunu bilirler fakat hiçbir zaman konuşmazlardı. HATİCE SANCAKTAR: Sanki gizli bir anlaşma yapılmış gibi? ILGAZ ZORLU: Evet, gizli bir anlaşma gibi ama şöyle; Yahudi cemaati Sabetaycılığın kendi içinden çıkmasını hazmedemediler ve çok üzüldüler, buna eminim. Çünkü düşünsenize bu çok büyük bir hareket.Yani büyük bir hareket, büyük bir gürültü ve gürültüden sonra insanlar bir anda ayrılıyorlar. Fakat Sabetaycılar da hiçbir zaman için yahudileri desteklemediler. Yahudi kaldılar, Yahudi milliyetinin bir parçası oldular ama Kabbalistik bir yahudi anlayışı geliştirdiler.Sabetaycılık Ortodoks Yahudilikten farklı bunu kabul etmek lazım. Dini anlamda fark var bütünü ile farklı değil ama ciddi farkları olduğunu görmek gerek. Şuraya gelmek istiyorum.Bu insanlar ne yaptılar? Bu insanlar ortak bir kültür geliştirdiler,ortak bir hareket tarzı geliştirdiler. Çünkü kültür dediğimiz zaman bu o kadar baskın bir kavram ki, bu sizin evinizde yediğiniz yemekten,anneannenizin giydiği gece elbisesinden,babaannenizin başını bağlama şeklinden, dedenizin pipo içme biçimen kadar bir yaşam tarzıdır. Yani Balkanların,daha doğrusu Osmanlı coğrafyası içinde hep bir çekişme vardır. Rumeli ve Anadolu çekişmesi.Tabii bu çekişme 1924 Mübadelesinden sonra çok daha farklı boyutlara geldi. Çünkü Rumeliler mübadele ile Türkiye'ye gelmek zorunda kaldılar. O mübadele zaten Türkiye'nin vermiş olduğu en hatalı kararlardan biridir. 1924 Mübadelesi çok hatalı bir karardır bu karar neden verilmiştir. Bunun ciddi bir şekilde araştırılması gereklidir. HATİCE SANCAKTAR: Sizce 1924 mübadelesi neden hatalı bir karardır? ILGAZ ZORLU: Hatalı bir karar çünkü,bu insanlar Rumeli de farklı bir kültür altyapısına sahiptiler,buraya geldiklerinde hiçbir zaman kaynaşamadılar.Sadece Selanikli Sabetaycılar için söylemiyorum, Boşnakları da Türkiye'ye getirdikleri zaman kalkıp güneydoğu'ya yerleştirmediler. Afganistan'dan gelenleri güneydoğu'ya yerleştirdiler. Neden? Çünkü ikisi arasında korkunç bir kültürel fark var.Yani ben burada bir kültürün diğerine üstünlüğünden sözetmiyorum ama arada çok farklı bir yaşam tarzı var. Bu yaşam tarzını çok iy görmek lâzım. HATİCE SANCAKTAR: 1924 Mübadelesinin en büyük nedeni ne olabilir? ILGAZ ZORLU: En büyük neden şuydu, Atatürk bunu bastıra bastıra söylüyorum,bunu kendi kurmuş olduğu ULUS-DEVLET sistemi içerisinde Sabetaycıların belkemiği olmasını istedi.Neden istedi,bunu araştırmak lâzım.1924 Mübadelesi Venizelos'un kafasından çıkmadı.Atatürk'ün kafasından çıktı.Amaç Balkanlardaki ve Rumelideki Türk topluluklarının getirilmesi idi.Ama bunu da çok garip bir şekilde Yunanistandaki Türk toplulukları tadad edildi. Onun yerine Anadolu'dan Türk asıllı bir çok hıristiyan yollandı.Bu da çok ilginç. Yani adam Türk ama hıristiyan olabilir, her Türk Müslüman olacak diye bir kural yok. HATİCE SANCAKTAR: Ulus-Devlet modeline dönersek ! ILGAZ ZORLU: Evet, Türkiye'de garip bir ulus-devlet modeli kuruldu. Öyle garip bir ulus-devlet modeli ki bu Osmanlı'nın tamamen reddine dayandı. Din yok sayıldı.Oysa 1930'lardaki aynı hareketlerie baktığınız zaman,bu tip teokratik rejimler o dönemde de var,diktatörlük rejimi mesela.1930 lar Hitler Almanyasına,Mussolini İtalyasına bakıyorsunuz din var. Hitler halkın dinini ortadan kaldırmaya çalışmıyor, Alman protestan dini devam ediyor, Hitler dine karşı değil. Mussolini İtalyasında da bu yok. Mussolini Papaya saygı gösteriyor. Ama Türkiye'de garip bir mantık geliştirildi ve ben ikiyıl boyunca 1930 ların gazeteleri üzerinde çalıştım.Ve şunu gördüm.1930 larda öyle garip bir milliyetçilik anlayışı getirildi ki,ve Sabetaycılar bunda bilfiil görev aldılar. Bu işten bilfiil sorumludurlar.Hiçbir şekilde ağlamanın,sızlanmanın bir manası yok. Ve bu bizzat görev almış oldukları milliyetçilik anlayışı bugün bu ceemaati yüzde yetmiş asimilasyona götüren bir milliyetçilik anlayışıdır. HATİCE SANCAKTAR: Bumerang gibi mi ? ILGAZ ZORLU: Evet, bumerang gibi, geri döndü, mahvoldular.
Ve en büyük tokat 1942 Varlık Vergisinde geldi.O kadar garip ki,varlık vergisinde Sabetaycıların en büyük sıkıntısı şu oldu.Onlar Varlık vergisinin kendilerini bu şekilde çarpacağını düşünmediler.O geliştirilen milliyetçilik
anlayışında kendini Türk kabul eden herkes Türktür. Anlayış buydu.
Ondan sonra bir anda 1942 ye geldiler ne olduğunu anlamadan bu insanların Yahudi kökenleri ortaya çıkartıldı ve 1942 varlık vergisi ile Sabetaycılar büyük bir tokat yediler.Hiç beklemiyorlardı. Oh olsun hiç üzülmedim. Çünkü bu bir şekilde bu cemaatin vermiş olduğu kararın ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor.
HATİCE SANCAKTAR: Siz ne kadar araştırdınız ? ILGAZ ZORLU: Benim bu konuda henüz çok büyük bir araştırmam yok. 1924 mübadelesini araştıran bazı tarihçilerle görüşüyorum, onlarla çalışıyorum. 1924 Mübadelesi bence çok açık bir şekilde Türkiye'nin belkemiğini ortaya çıkartacak. HATİCE SANCAKTAR: Henüz tam anlamı ile araştırmadım dediniz ama, 1924 mübadelesi ile ilgili sizin kafanızda oluşmuş bir neden var mı? ILGAZ ZORLU: Bence bunun en büyük nedeni şu, Atatürk de Selânikli olduğu için, tabii Sabetaycı mıydı, bu hep bir soru işareti ve bana devamlı gelen bir soru bu. Ben açık açık söylüyorum bu konu ile ilgili bir belge bulsam bunu yayınlarım, hiç korkmam. Fakat benim elimde bunu ispat edebilecek tarihi nitelikte bir belge yok. Ben yalnız şunu düşünüyorum Atatürk bir ittihatçı olduğu için İttihat ve <Terakkinin seçkin üyelerinden olduğu için o İttihat ve Terakki ekolünün Türkiye'ye gelmesini istedi.Yani modern Türkiye,ittihat ve ihtilaf hareketlerinin bir çarpışmasıydı ve ithilafçılar kaybettiler.1924'de ittihatçılar kazandı.Fakat ittihatçılar içindeki uç unsurlar yok edildi.Yani Cemal Paşa,Talat Paşa ve Enver Paşa gidince meydanda Atatürk kaldı ve onunla beraber birkaç ittihatçı daha kaldı.İttihat ve Terakkinin en son tasviyesi Maliye Naziri Cavit ÜN ve Dr.Nazım'ın öldürülmesi ile oldu. En son tasviye budur. HATİCE SANCAKTAR: Bu konu ile ilgili olarak belge eksikliği olası mı? ILGAZ ZORLU: Belge eksikliği şöyle, Osmanlı arşivlerinde bazı belgelerin tahrip edildiğine dair iddialar var. Bir yerde okuduğuma göre ki sanıyorum Mim Kemal Öke'den İngiliz arşivlerinde de belgeler eksik.Gidip araştırıyorsunuz, bir yerde ilgili belgenin olmadığını görüyorsunuz ve İngiliz dışişlerinin bunu almış olduğunu görüyorsunuz.İşte bu her ülkenin resmi tarihinin yazılması sırasında yapılan çok ciddi bir karar verme mekanizmasıdır.Yanlıştır.Çünkü o zaman bugün Ermeni Sorununda olduğu gibi cahillerin yaptığı bir edebiyatla karşı karşıya kalırsınız. Yani Ermeni tarihi konusunda bugün Türkiye'de tarihçiler yeterli değilse bunun en büyük sebebi tarihi belgelere ulaşamamalarıdır.Belgelerin çoğunluğu ile ilgili araştırma yapılamıyor olmasıdır.Tarihten korktuğunuz zaman karşınıza hurafeler çıkar, tarihin böyle bir kötü tarafı vardır.Yani siz gerçekleri gizlediğiniz taktirde hurafelerle karşılaşacaksınız. HATİCE SANCAKTAR: Ermeni sorununda arşivlere ulaşılamadığına inanamıyorum. Bunun altında da gizlenen bazı gerçeklerin olduğunu düşünüyorum. Burada da İttihat ve Terakki soru içerisinde tutmak gerek siz ne dersiniz ? ILGAZ ZORLU: Bakın bunu sizinle paylaşıyorum. İttihat ve Terakki
hareketinde öyle bir noktaya geliniyorki bunu Enver paşa,Cemal Paşa farkediyorlar. İttihatçıların üç unsur ile alakaları var. Mevleviler-mason Locaları ve Ordu. Fakat mason localarında çok ciddi bir Milliyetçilik kavgası
başlıyor. HATİCE SANCAKTAR: Fakat tüm bu konuların kökenlerine indiğimiz zaman yine sabetay cemaatini görüyoruz. ! ILGAZ ZORLU: Bununla ilgili yapacak birşey yok.Dönüp dolaşıp bir
kısırdöngü içerisine düşeriz.Bakın ABD kendi ülkesinde meydana gelen bütün olayları,CIA raporlarını sanıyorum 25 yıllık süreler içinde basıyorlar,yayınlıyorlar ve satıyorlar.Demek ki korkmuyorlar.Yani ABD hiçbir zaman derin
devlet kavramında korkmuyor.ABD bir tek Kennedy olayında çok değiller.Artık biliyoruz ki,Reagen yönetimi Nikaraguadaki kontgerillerena silah satışından elde etmiş olduğu paralarla,İran'a bir takım şeyler yaptılar.Bunlar
açıklandı. |
|
|
|
Sabetaycılığı ne zaman keşfettiniz? -Annemle babam çalışıyorlardı, bana anneannem baktı. Anneannem Selanik'te doğmuş ve 24 yaşında mübadeleyle buraya gelmiş. Atatürk'ün ilkokul öğretmeni Şemsi Efendi de dedemin dedesi. Şemsi Efendi yaşadığı dönemde, büyük bir Kabbala bilgini ve sabetaycılar içindeki cemaatleri (Kapancılar, Karakaşlar, Yakubiler) birleştirmeye çalışıyor. Düşünün, üç yüzyıl boyunca müslüman gözüküyorsunuz, içerde yahudiliği uyguluyorsunuz, daha doğrusu yahudiliğin kabbalistik, mistik bir bölümünü. Cemaat tamamen içine kapalı. Ben 19 kuşak boyunca Sabetay Sevi'nin kardeşinin soyundan bir aileden geliyorum. Büyükannemin çok sağlam bir sabetaycı kültürü var, ama korkuyor. Çünkü Varlık Vergisi olayını, ondan önce Karakaş Rüştü olayını yaşamış. Cemaat asimile olma kararı almış. Karakaş Rüştü olayı nedir? -Sabetaycıların Karakaş grubundan olan bu adam 1924'te bir anlaşmazlık sonucu cemaatin sırlarını gazetelere ifşa ediyor ve Atatürk'e mektup yazıyor. Biz asimile olamıyoruz, bizi ne olur müslüman yapın diyor. Anneannem korkarak anlatırdı. Bu olay olduğu zaman evleri basacaklar şayiası ortaya çıkmış. Birçok aile ellerindeki belgeleri yakmış. Size de aynı gözle bakanlar var mı cemaat içinde? İkinci Karakaşzade Rüştü olduğunuzu söyleyenler? -Evet, evet tabii. Benim için önce bu adam kendini Sabetay Sevi sanıyor dediler. Deli olmakla, Karakaşzade Rüştü olmakla, Mesih olmakla suçlandım. ‘‘Allah kahretsin, başımıza dert açacaksın’’ dediler. Büyükannenizden neler öğrendiniz? -Ben büyükannemi tanıdığım zaman yaşlanmıştı. Sürekli Sabetay Sevi, Sabetay Sevi diye anlatıyordu. Öğrendiklerimi anneme söylediğim zaman bir temiz sopa yedim. Annem attı beni evden. Hakikaten attı, sekiz yıldır da görmüyor. Annemin çevresinde insanların çok orijinal bir tarih teorisi vardı: Orta Asya'dan İspanya'ya gittik, İspanya'dan Selanik'e geldik! Biz yahudi değiliz! Halbuki bir akarsu düşünün, iki ayrı mecraya gidiyor, ama kaynak aynı. Yani yahudilikle sabetaycılık aynı. Çocukluğumda büyükannemin arkadaş grubuyla beraberim. Büyükannemin grubunda dini ritüeller uygulanıyor. Hanımlar bir araya gelirdi. Fatma Hala dediğimiz bir akrabamız vardı. Birden bir kitap çıkarır ‘‘Sabetay Sevi’’ diye bir dua okumaya başlardı. ‘‘Aman Fatoş kimsecikler duymasın’’ denir, perdeler kapanır, ben yatağa götürülürdüm. Bu insanlar hala Sabetay Sevi'ye inanıyorlardı, ama gizliyorlardı. Büyükannem öldükten sonra onun arkadaşlarıyla birebir konuşmalar yaptım, kasetlere aldım. Bu iş çok hoşuma gitti. Gizli olması ilginçliğini daha da arttırıyor. Unutmuyorum, büyükannem arkadaşlarıyla sokakta yürürken bir hanıma selam verdi, sonra, ‘‘aman selam verdiğimi görmesinler’’ dedi. ‘‘Neden’’ diye sordum. ‘‘O komşulardan’’ dedi. Komşular, sabetaycılar içinde bir grubun diğer grup için söylediği bir söz. Bütün bunları kafama taktım. SABETAYCILAR YAHUDİDİR Cemaatin yaşlılarıyla konuştunuz... -Sözlü tarihi başlattım cemaat içinde. Büyükannemin kuşağındaki 65-70 kişiyle tek tek konuştum. Karşıma ilk şu çıktı: Biz Selanikli değiliz! Ben o yüzden kitabım adını ‘‘Evet, Ben Selanikliyim’’ koydum. Selanikli olmak utanç verici bir şey gibi kabul ediliyordu. İnsanlar, sizin fikirlerinizi eleştirmekle uğraşmıyor, geçmişinizle uğraşıyor. Pis yahudi, pis dönme diyor. Ben buna karşı çıktım. Dedim ki evet ben dönmeyim, Selanikliyim. 1991'de İsrail'e gittim. Araştırmanızı sürdürmek için mi yoksa sabetaycılığın kökeninin yahudilikte olduğunu görüp yahudi olmam gerekir düşüncesiyle mi gittiniz? -Evet, bunu düşündüm ve hiçbir zaman gizlemedim. Sabetaycılık yahudiliğin bir parçasıdır. Eski kuşaktan olan sabetaycılar da kendilerini yahudiliğin bir parçası olarak mı niteliyorlardı? -Sabetaycılar kendilerinin gerçek yahudiler olduğuna inanıyorlar. İsrail'de inanılmaz bir şey buldum. İkinci Cumhurbaşkanı İzak Ben Zwi, bir sabetaycı. Ailesi Polonyalı ama Osmanlı döneminde Türkiye'de eğitim görmüş. Sonra da Filistin'e gitmiş. Sabetay soyundan geldiğini belgelemek için Ben Zwi (Sabetay'ın soyadı) soyadını almış. Mirasını Ben Zwi Enstitüsü'ne bağışlıyor. Sabetaycıların kaynaklarının İsrail'e getirilmesi için talimat veriyor. Ama Sabetaycılık İsrail'de yoktur. Oradaki görüş şudur: Bunlar 350 yıl önce yahudilikten ayrılmış, müslüman olmuşlardır. Ama burada hep bir açık kapı bırakmak zorundalar. Çünkü yahudilikten insanlar atılamaz. Kökene bağlıdır. 350 sene boyunca bu adamlar yahudilik inancını sürdürdü. Bugün herkes bunu devam ettiriyor demiyorum tabii. Sizin İslamcı kesimle de diyaloglarınız oldu. Kitabınızda Mehmet Şevket Eygi'ye de teşekkür ediyorsunuz. -Evet, Mehmet Şevket Eygi'yle tanıştım. Akit Gazetesi'nde de kitapla ilgili yazılar çıktı, kötü yazılar değildi bunlar. Mehmet Şevket Eygi'den çok yardım da gördüm. O da Türkiye'deki bütün etnik grupların tarihinin araştırılması konusunda hemfikir benimle. Neticede bu bir kültür. Niçin yahudi olmak istediniz? -Bu sembolik bir olaydı. Örneğin sabetaycı bir genç kız bir yahudi erkekle evlendiği zaman çocukları yahudi kabul edilmiyor. Ben bunun düzeltilmesini istiyorum. Başvurdum. Resmi başvurularımı yok sayıyorlar. Türkiye-İsrail ilişkilerine bakıyorlar. Cemaatin içinde gerçekten müslüman olup da giden var mı? -Ben bunu hiç görmedim. Ateist olanlar veya yeni bir akım olarak budizm gibi dinlere ilgi gösterenler var. Sabetaycılar, kendilerinin genel yahudilik şemsiyesinin bir parçası olduğu yolundaki düşüncenizi paylaşıyor mu? -Bir sabetaycı ailede kız bir yahudiyle evleniyor. Sabetaycı kızın annesi diyor ki ‘‘kızım aslına döndü.’’ Efsanevi İzmirli Sabetay Sevi (1622-1676) İzmirli bir yahudiydi. Kabbala mistisizmine büyük ilgi duydu. Mesih olduğunu bildirdi. 1660'larda bu açıklama üzerine Avrupa'nın her yerinden yahudiler heyecanla gözlerini İzmir'e diktiler. Yahudi dünyasının bu müjdeyle altüst oluşunu, Claude Gutman ‘‘İzmir'in Çılgın Dedikoduları’’ (Çev: Meral Gaspıralı, Cep Yay., 1994) adlı romanında anlatıyor. Ancak Osmanlı yönetimi işe el koydu; Sabetay Sevi'yi müslüman olmaya zorladı. Sevi müslümanlığı kabul etti, yahudiler ondan yüz çevirdiler, ancak bazı aileler ona inanmayı sürdürdü ve onunla birlikte sürgüne gitti. O günden sonra ‘‘dönme’’ denilen bu cemaat Selanik'te yüzyıllarca yaşadı. Kapancılar, Yakubiler, Karakaşlar adıyla üç ayrı gruba bölündü. İç evlenmelerle bütünlüğünü korudu. 19. yüzyılda batılılaşmanın etkisinde kaldı, modern okullar (Fevziye, Terakki) açtı, üyeleri arasında çokca mason ve Jöntürk vardı. 1924'te mübadeleyle Türkiye'ye geldi. II. Dünya Savaşı sırasındaki ‘‘Varlık Vergisi’’ uygulamasında, gayrimüslimler gibi çok yüksek vergi ödemek zorunda kaldı. Ilgaz Zorlu, sabetaycıların müslüman gibi gözükmekle birlikte, yüzyıllar boyu evlerde gizlice yahudi geleneklerini ve Sabetay'dan kalma özel ayinlerini sürdürdüklerini belirtiyor. Ayşen GÜR Ilgaz Zorlu’nun öteki yazisini okumak icin tiklayiniz! |