Hazarlar ve Karaylar Hazar devletinin yıkılmasından sonra Musevî Hazarların bir kısmı Kıpçaklar tarafından Rusların içine sürüldü. Ruslara karışan bu Musevî Hazarlar, misyoner propagandaları sonunda Hristiyanlığı kabul ettiler. Ancak, bunlandan bir kısmı Hristiyanlığı kabule yanaşmayınca Ruslar bunları baskı ve işkence yolu ile Hristiyanlaştırdılar. Bunlar dış görünüşleri itibarı ile Hristiyan gibi idilerse de uzun süre gizlice Musevîliklerini sürdürdüler. Yahudi kaynakları, ondokuzuncu yüzyılda Çarlık Rusyasında Pazar günleri kiliseye gittiği halde Cumartasi günü de Şabat'ı kutlayan bu gizli Yahudilerden bahsetmektedirler. Sürgüne gönderilenlerin dışında kalan Hazar Yahudileri bir süre sonra
kendileri için daha emin olarak gördükleri Kırım'a göçettiler. Kırım'a toplanan cemaate Kıpçaklardan, Kalizlerden Musevîlği kabul etmiş olanlar da katılarak toplumu büyüttüler. Kırım'da bu şekilde ortaya çıkan yeni cemaatin
içinde Hazar asıllılar, Kıpçaklar, Kalizler vb. boylardan insanlar vardı. Ortaya çıkan bu yeni cemaat, karma bir cemaat olduğundan Hazar veya Kıpçak adı ile değil de bağlı bulundukları mezhep adı ile anılmaya başlandılar. Bu topluluğun esası Hazarlara dayanmakta olup, çoğunluğu Hazar Musevîleri teşkil ediyordu. Ancak, Kıpçakların Hazar Devleti yıkıldıktan sonra bölgeye iki asır hakim olmalar sebebi ile topluluk, Hazar lehçesi yerine Kıpçak lehçesi ile konuşmaya başladı.Fakat konuşulan dil tam bir Kıpçakça değildi,Hazarca kelimelerin de içinde bulunduğu, ama Kıpçakçanın hakim olduğu farklı bir Kıpçak lehçesi ki, buna dilciler Karaim Türkçesi ismini vermektedirler. Karaim kelimesi aslında İbranice bir kelime olup, orta çağlardaki bir Yahudi mezhebinin ismidir. Bu mezhepte başlangıçta sadece İsrail kavminden insanlar vardı, ancak kısa
sürede başka ırklardan insanlar bu mezhebe girmeye başladılar ve bu başka ırklardan insanlar giderek çoğunluğu sağladılar. Bir süre sonra israil kökenliler tamamen yok oldukları gibi, Türklerin dışındakiler de zamanla azınlığa
düştüler. XIX. yüzyılın sonlarına doğru mezhep mensuplarının nerede ise tamamını Türklerden oluşturmaya başladı. Dolayısıyla kelime artık bir dini veya mezhebi ifade etmekten çok, bir Türk kavmini temsil etmeye başladı. |
Arap alfabesi ile yayınlanan bazı eski Kırım Kaynaklarında kelimenin Karaim değil, Karayım şeklinde geçmesi neticesinde genel olarak Yahudi mezhebinden bahsedildiği zaman Karaim kelimesinin, Mezhep değil de belli Türk boyu kastedildiği zaman onların kullandıkları gibi çoğul olarak Karayım, tekil olarak Karay kelimelerinin kullanılmasının daha uygun olduğuna inanıyor ve bu yüzden biz Yahudiliğin Karaim mezhebine mensup olan Türk cemaatine Karay ismini veriyoruz. Büyük çoğunluğu Hazar asıllı olan, Kıpçakçanın farklı bir şivesini konuşan ve bağlı bulunduğu mezhebin ismi ile anılan Karay Toplumu, asırlar boyu Kırım'da varlığını sürdürmeye muvaffak olmuştur. Bunlar büyük nisbette Hazar kanı taşıyan, Hazarların etnik ve kültür yönünden varisleri olan insanlardır. Bunların sayıları bilinen ilk tarihlerinden beri pek fazla değildir. Karay toplumundan bazıları XIV ve XV. Yüzyıllarda Litvanya ve Polonya'ya göçettiler ve oraya yerleşerek bir cemaat oluşturdular. Ayrıca Hazar Devletinin yıkılmasından sonra hiçbir yere gitmeyip Kafkas dağlarında kalan ve varlığını orada sürdüren, anti Tamudist, Karaim Yahudilerinin var olduğunu ve bugün onların Dağlı Yahudiler olarak adlandırıldıklarını da biliyoruz. Kırım'dan ayrılan Karayların bir kısmı direkt olarak İstanbul'a gelip yerleşirken, diğer bir kısmı Kırım'dan , önce Romanya'ya, oradan Edirne'ye ve oradan da İstanbul'a gelip yerleşmişlerdir. Dolayısı ile İstanbul'da da bir Karay cemaati oluşmuştur. 1917 Ekim ihtilaline kadar bütün Rusya'daki Karaylar çok rahat idiler, ancak ihtilalden sonra bunların rahatları kaçtı ihtilal sonrası bir kısım Karaylar Kırım ve Rusya'yı terkederek Avrupa ülkelerine, Amerika'ya ve Mısır'a göçettiler. Mısır'a göçedenlerin hemen hemen tamamı 1947 Kanal savaşından sonra İsrail'e giderek Ramle lydda bölgesine yerleştiler. Bugün İsrail kaynaklarının verdiği bilgiye göre İsrail'de 15 bin civarında Karay Türkü yaşamaktadır. Kendileri ile görüştüğümüz İsrailliler, Mısır'dan gelen göçmen Karayların Türk kökenli olmadığını söylediler. Halbuki Mısır'dan gelen Karayların kahir ve ekseriyeti daha önce Kırım'dan Mısır'a göçetmiş Türk Karaylarıdır. 1917 yılında Ruslardan büyük bir darbe yiyen Kırım Karay Türkleri, İkinci Dünya Savaşında Ruslardan daha büyük bir darbe yemişler ve en az 30 bin Karay Türk'ü Sovyet coğrafyasının değişik yerlerine sürgüne gönderilmiştir. Bugün, A.B.D. Avrupa'nın çeşitli ülkeleri, Türkiye, İsrail ve eski Sovyet coğrafyasında olmak üzere bütün dünyada 30.000'in üzerinde Karay yaşamaktadır. Ancak, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra daha önce tespit edilen rakamların eksik kaldığı da anlaşılmaktadır. Bugünkü Azerbaycan coğrafyasında yaşayan Dağlı Yahudiler Karay olmalıdırlar. Azerbaycan'ın Kusar, Bakü, Gence gibi şehirlerinde varlığı tespit edilen Dağlı Yahudilerin sayıları bu rakamı daha da yukarı çıkarmaktadır. Halen İsrail'de yaşayan Karayların tamamı İbraniceyi öğrenmiş ve günlük konuşmalarında bu dili kullanmaktadırlar. İsrail'de Karayca gitgide çocuklar tarafından unutulmaya başlanmıştır. Karaim mezhebindeki evlilik kurallarının sıklığı ve bu mezhebin yakın akraba evliliklerini yasaklaması sebebi ile İsrail'deki Karay gençleri genellikle Talmudist Yahudilerle evlenmekte, bu durum da cemaatin küçülmesine sebep olmaktadır. Türkiye'deki Karayların sayısı 1985 yılında 150 civarında iken bu sayı 1993 yılında 95'e düşmüştür. 1960'lı yıllarda sayılan 1000'den fazla olan Polonya Karaylarının sayıları da bugün hayli düşmüştür. Ayrıca, Avrupa ve Amerika'daki Karay nüfusunda da gözle görülen bir azalmaya şahit olmaktayız. Daha önceleri kendilerinin Hazarların devamı olduklarını iftiharla söyleyen Kafkasya ve Azerbaycan'lı Dağlı Yahudiler, Amerika, Avrupa ve İsrail'den gelen Talmudist din adamlarının telkinleri ile kendilerinin Hazar asıllı olmadıklarını, Karaim mezhebi ile de bir ilgilerinin bulunmadığını, dolayısıyla kendilerinin İsrail kökenli ve Talmudist olduklarnı söylemeye başlamışlardır. Karaylar, Türk tarihinde önemli bir yeri bulunan Hazarların, torunları ve onların devamıdırlar. Karay kültürü Türk kültürünün bir parçasıdır. Öyle ise Türk dünyası Karaylara gereken ilgiyi göstermelidir. Ayrıca, Türkiye Cumhuruyeti Devleti de kendi milletinin ve kültürünün bir parçası olan Karayları ve onların kültürlerini korumaya almalıdır. |
|
|
|
|
İstanbul’da sayıları her geçen gün azalan bir cemaat Karaimler. Bu Türk Musevi cemaati, bugün 100 kişi bile değil. Museviliğin bir mezhebi olarak kabul edilen Karaizm’e inanan bu küçük topluluğun Hasköy’de Kenesa ismi verilen bir de mabed var. Diğer Museviler gibi Sinegog’da değil, Kenesa’da ibadet eden Türk Museviler’in aynı zamanda Okmeydanı’nda kendilerine padişah fermanıyla verilen mezarlıkları da mevcut. Evlenmek büyük sorun ABD’den gelenler var Büyükelçi de Karaim |
============================================================================================== |
XX. YÜZYIL BAŞLARINDA KIRIM KARAìMLERìNìN TÜRKìYE ìLE MÜNASEBETLERì* Yazan: N. A. ZìNÇENKO-KEFELì Türk. Çev.: Doç. Dr. Hakan KIRIMLI Uzun dönemler boyunca Kirim ile Türkiye arasinda siki diplomatik, ticarî- ekonomik ve dinî münasebetler mevcut olagelmistir. Bu münasebetlerin mahiyeti, Kirim'daki etnik gruplarin ve dinî cemaatlerin aralarindaki ortama ve Kirim'in Rusya'ya ilhakindan sonra da Türkiye ve Rusya arasindaki devlet seviyesindeki iliskilere siki bir sekilde bagli olmustur. XX. yüzyilda Rusya diplomasisi Türkiye ile olan iliskilerinde, mümkün mertebe önceki tarihî dönemin tecrübe ve yanilmalarini nazari dikkate alarak, yalnizca ticarî-ekonomik menfaatler esasinda kurulmus baglantilara degil, etno-dinî mensubiyetler temelindeki muhtelif aktif temaslara da pek mani olmamaktaydi. Bu sekilde, Kirim'in sözü geçen millî cemaat sahsiyetlerini âzamî ölçüde Rusya'ya "baglamak" amaçlanmaktaydi. Kirim'da inkilâp öncesi dönemde az olmayan sayida Türkiyeli Türk ve bu meyanda Türkiye tebalari da yasamaktaydi. Bunlarin sayilari ilkbahar ve güzde balik avi mevsimlerinde, yazin da ticaret döneminde kayda deger sekilde artardi. Kirim'in baslica sehirlerinde bulunan Türkiye konsolosluklari, diger fonksiyonlarinin yanisira Türkiye uyruklularin isleriyle mesgul olurlardi. Bu konsolosluklar iki devlet arasindaki iliskilerin güçlenmesinde büyük rol oynamistir. Kaide olarak, konsolosluk görevlileri Kirim'in ve Türkiye'nin özelliklerini gayet iyi bilirlerdi. Bu faaliyetlere daima Kirim Karaim Türkleri (Karaylar) de katilirlardi. Su cümleden olarak, bu yüzyilin baslarinda Akmescit, Gözleve ve Kefe'deki Türk konsolosluklarinda Karaimler de görev almislardi. Karaimlerin bu tür görevlere istirakleri, kökü Kirim Hanligi'na kadar giden eski bir gelenege dayanmaktaydi. Çesitli dönemlerde Rusya-Türkiye münasebetlerinin güçlenmesinde Karaim cemaatinin ruhanî ve dünyevî liderlerinden olan Baboviç ve Pampulov önemli roller oynamislardir. Muhtelif göç dalgalariyla Kirim'dan ayrilmis olan ve Kirim'da kalanlarin kendileriyle aktif iktisadî baglarini muhafaza ettikleri muhacirler arasinda Kirim Karaimleri de vardi ki, bu gibi ekonomik iliskiler meyaninda, meselâ, tütüncülük gibi (hammadde ile nihaî ürün arasinda daimî mübadele yapilan) önemli bir kol da bulunmaktaydi. Stambolidi ve Hasköylü gibi Türkiye'den gelen bazi Karaim ailelerin kökeni de bu ise dayanmaktadir. ìki ülke arasindaki iliskilerin gelismesinde Rusya'nin güneyinden çikarak Türkiye üzerinden mukaddes mahallere giden hacilarin seyahatleri de önemli role sahipti. Kirim'dan ayrilmak mecburiyetinde kalisini müteakip, Karaim Hahambasi Haci Seraya Sapsal Türkiye'ye sigindi (Sapsal, Kemal Atatürk ile görüstü, ìstanbul Üniversitesi'nde ders verdi ve orada Kirim Karaim Türkleri hakkinda kitap yazdi.*). XX. yüzyil baslarinda Kirim Karaimleri tarafindan devlet ve sahis seviyelerinde yürütülen Kirim ve Türkiye arasindaki aktif temaslar, bu bölgelerde yasayan etnik gruplar ve dinî cemaatler arasindaki münasebetlerin güçlenmesine ve devletler arasindaki iliskilerinde düzelmesine vesile olmustur. Bu hususta bir çok somut örnekler vardir. Ne yazik ki, Sovyet hakimiyetinin baslangiç dönemini müteakip bu iliskilere Sovyetler Birligi'ndeki "yeniden insa" (perestroyka) devrine kadar sürecek olan uzun bir ara verilmistir. Halen kesilmis olan bu iliskilerin tedricen de olsa her iki tarafin da menfaatine olacak sekilde yeniden kurulmaktadir. Bu tebligin yazarinin yayinlari ve sahsî intibalari bunu göstermektedir. * Rusça aslindan Türkçeye çevirdigimiz bu metnin asli 26 Mayis 1995'de Akmescit'de düzenlenen "XX. Yüzyilda Kirim'da Milliyetlerarasi ìliskilerin Meseleleri" konulu ilmî konferansa teblig olarak sunulmus ve söz konusu konferans tebliglerinin toplu olarak yayinlandigi Problemi politiçeskoy istorii Krima, Bölüm: I (Akmescit, 1996) adli kitabin 6.-8. sayfalari arasinda derc olunmustur (Çevirenin notu). * Haci Seraya [Süreyya] Sapsal Türkiye'de bulundugu yillar içinde
Karaimler (Karaylar) hakkinda müstakil kitap yazmamis, ancak 1928'de ìstanbul'da yayinlanan Türk Yili. 1928 adli derleme kitapta onun tarafindan kaleme alinan "Kirim Karay Türkleri" baslikli uzun bir makale yer
almistir (Hakan Kırımlı). |
|
|
|
Cahit Ülkü'nün yeni çıkan romanı 'Son Hazaryalı' çok konuşulacak ve
tartışılacak. "Bu bir tez roman" diyen Cahit Ülkü, Arthur Koestler'in Orta Avrupa Yahudilerinin 8. yüzyılda bu dine geçen Hazaryalılar olduğu teorisinden yola çıkıyor. Ardından da Hazarya Yahudilerinin, devlet kurmak
için Osmanlı Sarayı'nı da içine alan planlarından söz ediyor. Bu planlar içinde, aslında bir Hazarya Yahudisi olan Hürrem Sultan'ın Saray'a satılmasından, II. Selim'in tahta geçirilmesine kadar bir dizi olay var. Soluk soluğa
okunan romanda, Osmanlı tarihçilerinin II. Selim'in babasına hiç benzemediğini neden sık sık vurguladıklarını, Hürrem'in Kanuni üzerindeki etkilerinin gerçek nedenini bulacaksınız. Cahit Ülkü, kafalarda çok ciddi soru
işaretleri bırakıyor. Çünkü onun teorisine göre, Osmanlı Hanedanı, Kanuni Sultan Süleyman'la birlikte sona erdi. Ülkü'yle 'Son Hazaryalı'yı konuştuk. |