Derviş'in büyük büyük dedesi
 

Kemal Derviş'in dedesi Arnavut Tepedelenli değil Halil Hamid Paşa. Ekonominin patronu Kemal Derviş'in büyük dedesi Halil Hamid Paşa da yıllar önce büyük umutlarla sadrazamdan sonra gelen sadaret kethüdalığına tayin edilmişti.

Kemal Derviş ekonomiden sorumlu "süper bakan" olduktan sonra yazılıp çizilenleri okudukça hayretten hayrete düşüyorum. Bu gidişle adamcağızın didiklenmedik tarafını bırakmayacaklar. Yok Arnavutmuş, yok annesi Almanmış ve ünlü Von Papen'in sekreterliğini yapmışmış. Soyuna gelince rivayet muhtelif: Kimi âsî Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa'dan geldiğini söylüyor, kimi Ispartalı Halil Hamid Paşa'dan. Sabetaycı olduğunu iddia edenler bile varmış. En çarpıcı ifşaatı ise önceki gün Yeni Şafak gazetesi yaptı, Tepedelenli Ali Paşa ile Halil Hamid Paşa'yı aynı şecerede bir araya getirdi; tabii Halil Hamid Paşa'yı I. Abdülhamid devrinden II. Abdülhamid devrine uçurarak...

Hangi soydan olursa olsun
Soya sopa önem verenlerden olmadığımı peşinen belirtmek isterim. Adam iyi insan mıdır, dürüst müdür, ülkesi için doğru işler yapmakta mıdır, önce ona bakarım ben. Hangi soydan gelirse gelsin, Kemal Derviş'in iyi niyetine ve aksi vârit olmadıkça "ajan" majan olmadığına inanıyorum ve inanacağım. İmparatorluk bakiyesi bir ülkede soy aramak yanlıştır. Kaldı ki, mevcut bilgiler Kemal Derviş'in Arnavut Tepedelenli'nin değil, Halil Hamid Paşa'nın torunu olduğunu gösteriyor. Babası Rıza Derviş, Derviş Paşa'nın oğlu imiş. Derviş Paşa ise, İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarafından hazırlanan soyağacına göre Halil Hamid Paşa'nın torunudur: Halil Hamid Paşa–Mehmed Ârif Bey–Râşit Bey–Atâ Bey–Derviş Paşa.

Arnavut olsa ne çıkar?
Bazı Osmanlı kaynaklarında Halil Hamid Paşa'nın babası Mustafa Ağa'nın aslen Gürcü yahut İranlı olduğu ileri sürülmüştür. Uzunçarşılı, özellikle Gürcülük iddiasının "Gözcü" kelimesini yanlış okumaktan kaynaklandığını belirtir (Gözcü'deki ze'nin noktası düşerse Gürcü okunur; "Kalem olsun eli ol kâtib–i bed–tahrîrin"). Osmanlı devlet adamlarının mensup oldukları "ırk"lar konusunda aşırı bir hassasiyete sahip olan İsmail Hami Danişmend ise Halil Hamid Paşa'nın Türk olduğunu ısrarla vurgulamıştır (Bk. İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi; V, s. 66). Buna göre, Kemal Derviş'in Arnavut olduğu iddiasının doğru olmadığı ortaya çıkıyor. Peki olsa ne çıkar? Hiç! İstiklâl Marşı'mızın şairi Mehmed Âkif de aslen Arnavut değil mi? Benim asıl söz etmek istediğim, Kemal Derviş'in soyu değil; büyük dedesi Halil Hamid Paşa'nın sadaret kethüdalığına tayin edilişidir. Sadaret kethüdalığı, Osmanlı bürokrasisinde, bugünkü Başbakanlık Müsteşarlığı'nın muadili olan çok önemli makamdı.

Dedeye de aynı görev
1782 yılının 22 Ağustos günü, perşembeyi cumaya bağlayan gece Cibali'de başlayan ve üç gün süren büyük yangın, tarihî yarımadanın aşağı yukarı üçte ikisini yakıp kül eder. Bu büyük felâket yaşanırken üst bürokraside önemli değişiklikler yapılmıştır. O sırada Tersane Emini olan Halil Hamid Efendi, Paşakapısı'ndan bir davet alır ve Sadrazam İzzet Mehmed Paşa'nın huzuruna çıkar. Sadrazam, sadaret kethüdalığını yeniden kabul etmesini, bunun bizzat padişah tarafından arzu edildiğini söyler. Tam o sırada Kapıcılar Kethüdası Hamdullah Bey gelir, sadrazama azledildiğini bildirip mühr–ü hümayunu ister ve birlikte çıkarlar. Halil Hamid Efendi, muhtemelen yangın yerlerinden geçerken yaşadığı dehşetin bir benzerini o anda yaşamış ve sadrazam odasında tek başına kalakalmıştır. Sadrazamı saraya götüren Kapıcılar kethüdası bir süre sonra Paşakapısı'na döner ve şaşkınlığı üzerinden atamamış olan Halil Hamid Efendi'ye bizzat padişah tarafından kethüda tayin edildiğini müjdeleyerek o rütbeye has hil'ati giydirir (Kemal Derviş'in ekonomik yangında süper bakan yapılması gibi).

'Umûrunda muvaffak ola'
Halil Hamid Efendi'nin sadaret kethüdalığı uzun sürmemiş, Mehmed İzzet Paşa'nın yerine geçen Yeğen Mehmed Paşa'dan dört ay sonra alınan mühr–ü hümayun ona verilmiştir. Zeki ve dünyada neler olup bittiğini iyi bilen bir devlet adamı olarak hemen işe koyulan ve öteden beri planladığı reformları hayata geçirmek için çalışmaya başlayan genç sadrazam, yazık ki, Sultan I. Abdülhamid'i hal'edip tahta Veliahd Şehzade Selim'i geçirmek üzere düzenlenen bir darbe teşebbüsüne karıştığı (yahut karıştırıldığı için) önce azl, ardından idam edilmiştir.

Halil Hamid Paşa sadrazam olunca devrin şairlerinden Sâmî'nin yazdığı tarih manzumesinin tarih mısraı şöyledir: "Umûrunda muvaffak ola sadrında Halil Paşa" (Geniş bilgi için Uzunçarşılı'nın makalesine bakınız: "Halil Hamid Paşa", Türkiyat Mecmuası, c. V, 1935, s. 213–268).
Biz de Sayın Kemal Derviş için "umûrunda muvaffak ola" diyoruz.

Beşir AYVAZOĞLU Zaman 13 Mart 2001                                                                       
lllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll
DERVİŞ EVLİ Mİ BEKÂR MI?

Türk siyasetinde yine Yahudi-Sabetaist tartışmaları alevlendi. Sabetaist olmakla itham edilen ancak her ortamda itiraz eden Kemal Derviş ve İsmail Cem’in Yahudilerle olan ilişkileri bir defa daha gündeme geldi.
DERVİŞ SİNAGOGDA MI EVLENDİ?
Catherine Derviş ile evli olan ancak nüfus kayıtlarında “boşanmış” olarak geçen Kemal Derviş’in sinagogta düğün yaptığı için evlilik kayıtlarını gizlediği ifade ediliyor. Yahudi olan Catherine Derviş’le ABD’de evlenen Kemal Derviş’in nikah aktini Yahudi Şeriatına göre gerçekleştirdiği, bunun da Türkiye’de duyulmasını engellemek amacıyla “Evlilik cüzdanımızı kaybettik” bahanesine sarıldığı iddia edildi. Derviş’in evliliğiyle ilgili bir diğer iddia da şu şekilde: “Kemal Derviş ABD vatandaşı ve nikah kayıtlarında bu durum yer alıyor. Türk makamlarından izin almadığı için de Türk vatandaşlığından atılması gerekiyor.” YTP de Neva Şalom Sinagog’unu ziyaret ederek Yahudi oylarına göz dikti. Önceki gün YTP İstanbul İl Başkanı ve bir grup milletvekili adayı Neva Şalom Sinagog’unu ziyaret ederek, Hahambaşı vekili İshak Haleva’dan oy istedi. Sinagogta gerçekleştirilen toplantıda YTP’liler kendilerinin desteklenmesini istediler. Çıkışta bir açıklama yapan YTP’li milletvekili adayları Yahudi cemaatinin partilerini desteklediğini iddia ediler. Ziyaretin en ilginç açıklaması ise YTP İstanbul İl Başkanı Mustafa Ağan’dan geldi. Ağan, “Yahudi Cemaati öteden beri İsmail Cem’i desteklemiştir. 3 Kasım seçimlerinde de oylarıyla destek sözü verdi” dedi.
YAHUDİ ALBRİGHT’DAN CEM’E TESELLİ
İsmail Cem’e, Clinton döneminin ABD Dışişleri Bakanı ve Yahudi asıllı Madeline Albright da büyük destek vermişti. Cem’e “İshmail” olarak hitap ettiği belirtilen Albrigth, cumhurbaşkanı olmak isteyen ancak başarılı olamayan Cem’e “Üzülme İshmail bir dahaki sefere sen olursun” diyerek teselli vermişti. Albright ile Cem arasındaki yakınlığın Yahudi lobileri tarafından sağlandığı da dile getirilmişti.
Savaş DOST  
llllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll
ABD, “Derviş’li CHP” ve AKP                                                                             Son Dakika

“Uluslararası komplo”nun “Tayyip - Derviş ikilisi”ne çok önemli “görev”ler ve “siyasî roller” verdiği, dış medyanın yanısıra yerli medyada artık deşifre ediliyor.
RP’li Şevket Kazan’ın, yeni “yenilikçi” eski siyaset arkadaşları için, “AKP üst düzey kadroda bulunan arkadaşların Amerika’yla, Amerika’daki belli odaklarla irtibat içinde oldukları, oranın hoşuna gitmeyecek bir takım davranışlardan çekindikleri açıkça gözüküyor. İsrail aleyhine bir çıkış yapabildiler mi? Amerika’nın, Türkiye’nin menfaatlerine karşı Irak’la yapacağı saldırı konusunda bir tavır koyabildiler mi?” sorularının anlamı ortaya çıkıyor.
Kazan’ın ifâdesiyle, “Tâ Amerika’ya kadar gidiyor. 11 -22 Aralık 1996 arasında tezgâh kuruluyor. Türkiye’de ise, Amerikan Büyükelçilğinde sabah kahvaltısı yapılıyor.” Yenilikçiler, “Biz değiştik. Özal politikasına benzer bir politika tâkip edeceğiz” diye teminat veriyorlar.
CHP, aylar önce Derviş’in IMF politikalarını ciddî eleştirmiş, CHP resmî internetinde Derviş “haftanın şaşkını” olarak ilân edilerek Amerika’ya dönmesi istenmişti. Ne olduysa oldu ve Amerika’ya gittiğinde Moon Tarikatı ile bağlantı kurduğu ve ziyaret ettiği iddia edilen Baykal, 28 Şubat’ın “çağdaş din adamı” Yaşar Nuri Öztürk’le beraber “IMF memuru şaşkın Derviş”i partisine âlâ-yı vâlâ ile aldı.
Derviş’e “şaşkın” benzetmesi hâlâ CHP internet sitesinde dururken, Derviş dönüp dolaşıp “çocukluğundan beri hayaliyle büyüdüğü hayatının bir parçası” CHP’ye dönüyor. Ve böylece, CHP, IMF tarafından kuşatılıyor. Baykal’ın çok önem verdiği Derviş’in imzası ile...
“Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” kitabında, “politikada gözünün 27 Mayıs’la açıldığını” yazan eski “eski devrimci” Hasan Cemal, “Bir yanda Tayyip Erdoğan var; öbür yanda ‘diğerleri” dediği yazıda, “Hiçbiri Tayyip’le yarışamaz” kehânetini açıklamıştı. (Milliyet, 16.7.2002)
“Afyon din değil, devrimdi” değerlendirmesini yapan Cemal Paşa’nın torunu, aynı kitabında, “1960’lı, 1970’li yıllarda Türkiye’yi askerî darbeye götüren süreçler, gençliğin başına örülen çoraplarla işledi. Kimilerinin hedefi Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaktı. Demokrasiyi tümüyle rafa kaldırmaktı” tesbitini yapıyor.
“Devrim ütopyası” ile büyüdüğünü itiraf eden Hasan Cemal’in tesbitlerinin, Türkiye’yi dünyada IMF’le en borçlu ülke haline getirip, kaos ve kargaşa içinde istikrarsızlaştırarak Amerika’daki lobilerin politik güdümlerine sokma emelinin, bugün “ABD patentli” politikalarla ne derece uyuştuğu ortada. IMF’nin el attığı bütün ülkelerin kaos, iç çatışma vartasına düştüğü son Arjantin örneğinde olduğu gibi...
Hasan Cemal’in, “... o zamanlar Doğu Perinçek’in ‘Beyaz’ Aydınlıkçı ya da Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) saflarında yer alan”  diye tanımladığı Cengiz Çandar , Şalom Gazetesi için “Selânikli kimliği”ni vurgulayıp, Lizi Behmoaras’ın kendisi ile yaptığı “söyleşi”de kimliğini tanıtıyor (s.29) “Anne tarafım Selânikli, muhtemelen dönme. Annemin akrabaları, İstanbul’daki Vali Konağının önemli bir bölümünü işgâl ederlerdi. Çocukluk yıllarımda onları ziyaret ederdim ve hepsi, kuzenlerim, teyzem, annem bile karikatürlerdeki Raşel’lere, Salamon’lara uygun tiplerdi. Selânikli bir kültürle büyüdüm. Dedem bana Sabetay Sevi ’den bahsederdi. O yüzden ortalama bir Türk’ten farklı olarak Yahudi mitosuna ilişkin bilinçaltıma yerleşmiş bilgiler var” diyen (Türkiye’deki Aydınları Gözüyle Yahudiler, s. 225) Cengiz Çandar, DSP’de istifaların başladığı sırada şu tesbitte bulunmuştu:
“DSP ‘ulusalcılığı’ ile MHP ‘milliyetçileri’, Amerika-İsrail politikasının tuzağına düşmüştür”. “Derviş’in dostu ve arkadaşı” Çandar, bugün ise, “halk Tayyip Erdoğan ismi etrafında heyecanlanıyor” diye yazdıktan sonra, “Deniz Baykal liderliği ile ‘yenilenmiş’ ve Kemal Derviş sinerjisi’ elde etmiş olan CHP’nin, AK Parti’nin önünde ‘birinci parti olmak’ yarışına girebilecek enerjisi”nden dem vuruyor. (Yeni Şafak, 22.8.2002)
ABD’nin “yeni gözdesi” AKP’nin de aynı yolun yolcusu olduğu artık saklanmıyor. “AKP bir yandan içeriden ele geçirilmeye, öte yandan çepe çevre bir kuşatılmaya çalışılıyor... Bugünkü toz duman arasında kim değil pek de belli değil” diyen Abdurrahman Dilipak’ın yakınması bundan. (Vakit, 21.8.2002)
Sonunda mesele, Yeni Şafak yazarı Sadık Albayrak ’ın şu tesbitinde düğümleniyor: “Peki nedir AKP’nin ekonomi politikası? IMF ile uyumlu çalışmak, programın sosyal adalete dönük ayağını güçlendirmek. Yani hem Hinduyum, hem inek etini çok severim, demek, ha!...”
“Demek ki, hükûmette Derviş olsa da olmasa da aynı tas aynı hamam olacak. IMF emredecek, bizim dostlar yapacak.”
Kaldı ki, çıkışıyla tahteravallide CHP tarafına geçip AKP’ye hizmeti esas alan Derviş, artık “CHP’nin zırhı”nda ve “koruması”nda olacak. Ve Albayrak’ın “AKP’li dostları”, “CHP’li Derviş”le beraber IMF programını uygulayacaklar...
Zira, Derviş’i gönderen eski RP’li Kazan’ın bildirmesiyle, “AKP’yi kurduran ABD”, yani “Sam Amca ne diyorsa o...”.

Cevher İlhan ,  2 Eylül 2002 Yeni Asya                                                                           
llllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll
Derviş-Koç-Göle-Akat- Bükey -Kocatopçu-Bilgi Üniversitesi

Gazetelerin yazdığına göre Kemal Derviş ve eşi yeni yıla (2002) Bodrum’da girmişler ve de yanlarında da yakın dostları Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Göle ve eşi varmış. Gazeteler yazmamış, ama biz söyleyelim Celal Göle’nin eşi İnci Hanım, çok zengin bir ailenin yine zengin olan çocuğu Erol Bükey’in kızı. Erol Bükey de kim?

"Erol’un annesinden dinlediğime göre Erol’un babası Celalettin Bükey Atatürk’ün lisan bilen genç yaverleri arasındaydı ve Atatürk’ün teşvikiyle genç yaşta askerlikten ayrılarak serbest iş hayatına atılmıştı. Lisan bilen Türklerin nispeten az olduğu o yıllarda Celal Bey, bir çok firmanın Türkiye temsilciliğini almış ve bunları oğluna devretme imkanı bulmuştu. Erol İstanbul’daki İngiliz High School’u bitirdikten sonra… (…) Erol 1951 yılında Destine Masar ile evlendi. Destine Erol’un uzaktan akrabası oluyordu, babası New York’ta Birleşmiş Milletler Teşkilatında çalışıyor ve aile New York’ta oturuyordu. (…) Destine’yle Erol’un birleşmesinden Müge, İnci ve Deniz doğmuştu. Müge Paris’te diplomasi okuyan Halil Kuyaş’la evlendi. (…) İnci Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Göle’yle evlidir ve halen babasının Celalettin Derviş Bükey firmasını yönetiyor"

Bunları yakın dostu Melih Gürsoy anlatıyor (İzmir Mozaiğinde Belirgin Taşlar). Bu ikilinin üçüncü bir yakın dostları daha var : Nusret Arsel. Nusret Arsel, Vehbi Koç’un kızının eşi. Melih Gürsoy, kısa bir dönem Ankara’da teyzesinin kızının evinde kalıyor ve teyzesinin kızı da Şahap (Şehabettin Şefkati) Kocatopçu ile evli zaten.
"Ankara’da gittiğimiz en güzel yerlerden birisi de Tenis Kulubüydü. (…) Bu grubun içinde Kadıköy’de çocukluk arkadaşım olan Metin Toker ve İnönü’nün kızı olan eşi de vardı. Sonradan Nusret Arsel de bize katıldı."

Hikaye uzun, bu üç arkadaş adlarının baş harflerinden oluşan bir şirket kurmaya kalkıyorlar ve ismini de MEN olarak kararlaştırıyorlar.

Kapancıların Cemaat Lideri Derviş Ailesi’nin oğlu Kemal Derviş, Eylül’de Londra’da dabir arkadaşının evinde kalmıştı. Ev sahibesi Rüya Hanım idi.
Rüya Hanım ilk evliliğini, Bir Kapancı olarak Feriköy’e gömülmüş olan ünlü Türkçü Ahmet Ağaoğlu’nun oğlu Samet Ağaoğlu’nun oğlu Mustafa Kemal Ağaoğlu yapmış ve daha sonra da İlhan Nebioğlu’yla evlenmiş.
Rüya Hanım, Şevket Mocan’ın kızı.
Ünlü Mocan Yalısı, Pembe Yalı’nın sahibi Şevket Mocan, ünlü bir sağcı, ünlü bir mason ve DP milletvekili Şevket Mocan’ı evlilik yaptığı kadınlardan biri olan Sara Hanım, Nazım Hikmet’in teyzesi. Şevket Mocan’ın çocuklarından Ayşe, Dündar Baştımar’la evleniyor.
Dündar Baştımar, Sürmene doğumlu, Baba adı İbrahim 1937-1938 Şişli Terakki Lisesi Mezunu. Dündar Baştımar, TKP Genel Sekreteri Zeki Baştımar’ın amcasının oğlu.
Nihat Sargın’ın eşi Yıldız Hanım, Dündar Baştımar’ın kardeşi
Şevket Mocan’ın Nazım Hikmet’in teyzesi.olan Sara Hanım’la evlenmeden önceki eşi olan Nihal Hanım’ın babası eski milletvekili Ahmet Refik Uluçay, Nihal Hanım Necmettin Sadak’ın da baldızı. Sedef Adası’nın eski sahibi Reyap Şehsuvaroğlu, Şevket Mocan’ın kuzeni. Necmettin Sadak , eski Dışişleri Bakanı ve Ali Naci Karacan’ın da ortağı, Akşam Gazetesi’nin eski sahibi.

Göle Soyadlı bir diğer ünlü de Boğaziçi Üniversitesi’nde Sosyoloji Profesörü olan Dr. Nilüfer Göle . Bilgi Ünivesitesi’nin ilk Rektörü ve halen de öğretim üyesi Asaf Savaş Akat (Emine Uşaklıgil’in 2. Kocasıdır ve halen de Boğaziçi’nde sosyoloji profesörü olan Nilüfer Göleli ile evli) aynı zamanda Terakki Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi. Yetmiyor bir de Sabah Gazetesi’nde yazıyor. Oh ne güzel ağlar kurulmuş, Asaf Savaş Akat’tan sonra Prof. Dr. İlter Turan rektör oluyor ve o da Terakki Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi. Vakıf Başkanı Haluk Arığ, aynı zamanda Sabah Gazetesi çalışanı.

Dinç Bilgin’in ve sağ kolu Zafer Mutlu’nun hortumladığı Etibank meselesini Medyakronik isimli sitenin hiç yazmadığına dikkat çekmiştik. Bunun nedeninin de, bu sitenin Bilgi Üniversite’sine ait olduğunu ve üniveritenin kurucusunun 900’lü seks hatlarından kazandığı parayla meşhur olan kişinin Şişli Terakki yolsuzluğunda ortak olduklarını söylemiştik. Ilgaz Zorlu, Türkiye’de Sabetaycı cemaatlere ait okullar olarak Bilgi Üniversitesi’ni de yazdığını okumadan daha önce bu üniversitenin öğretim üyelerinin büyük çoğunluğunun Sabetaycı olduğunu yazmıştık. Bu üniversitenin Mütevelli Heyeti Başkanı olan kişinin tesadüf bu ya (!) Zafer Mutlu’nun babası olduğunu da ekleyelim. Etibak Yolsuzluğu’nda kör, sağır ve dilsizi oynayan Ümit Kıvanç’ın babası Halit Kıvanç da, THK Yayını olarak çıkan Sabiha Gökçen kitabını yazmış. Murat Belge ’nin (Belge de Bilgi’de hoca) sağ kolu olan Ümit Kıvanç, İletişim’in sahibi Silah Tüccarı Osman Kavala’nın da çalışanıdır. Osman Kavala’nın babası da Şişli Terakki mezunu zaten.

Asaf Savaş Akat’tan sonra Bilgi’ye Prof. Dr. İlter Turan rektör oluyor ve o da Terakki Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi. Vakıf Başkanı Haluk Arığ, aynı zamanda Sabah Gazetesi çalışanı. Bu üyelik öyle üç-beş sene falan da sürmüyor, kaydı hayat yani hayatları boyunca kalıyorlar.
Ilgaz Zorlu’nun mahkemeye verdiği savunmadan da öğreniyoruz ki, Şişli Terakki Lisesi’nin bodrum katı sinagog’muş.

Gokyuzu - [SANDAL]
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

DIŞARIDAN MÜDAHALE
Sadrazam dedesinin başının nasıl kesildiğinden, kellesinin bal torbasında nasıl İstanbul’a getirildiğinden tutun da; babasının (Rıza Derviş) aristokrat bir ticaret erbabı, anasının aslen Alman, ikinci karısının Amerikalı olduğuna kadar; kendisinin bir dönem Cem Boyner ile beraber Yeni Demokrasi Hareketi içersinde yer almış, bir dönem Ecevit’e danışmanlık yapmış bir sosyal demokrat ve de katıksız solcu olduğunu da bu arada kendi beyanlarıyla kamuoyu öğrenmiş oldu.
Rivayet muhtelif, bir yazar tarafından (Yalçın Küçük-Aydınlık 11 Mart 2001 sayı 712) sayın bakanın büyük babası Celâl Derviş’in Zekeriya Sertel ’in karısı Sabiha Sertel ’in kardeşi olduğundan bahisle; Zekeriya Sertel’in anlatımına dayanarak Sabetayist kökenli olduğu dahi iddia edildi.
Merkez Bankası başkanlığı için çağrıldığı iddia edilen, dışardan bakan atanabilen sayın bakanın hükûmete nereden ve kim tarafından tavsiye edildiği soruları ne yazık ki cevapsız kaldı.
Bu konudaki birbirini tutmayan cevaplar pek doyurucu gelmedi bize.
27 Nisan 2001 tarihli Hürriyet gazetesi 9. sayfasındaki bir haberde Dünya Bankası Başkanı Wolfensohn’un Le Monde gazetesindeki açıklaması özet olarak yayınlandı.
“Türkiye, bozulmakta olan ekonomisini su üstüne çıkarmak için sermaye arayışında” başlıklı haber/yorumda “Ankara’da ekonominin yeni sorumlusu olan Dünya Bankasının eski başkan yardımcısı Kemal Derviş birçok cephede mücadele veriyor.” şeklindeki açıklamasına karşı, sorulan bir soruya “başlangıç olarak Kemal Derviş’i gönderdik.” ifadesiyle verdiği cevap acaba bizim Türk kamuoyu olarak aradığımız cevap mıydı?
Türk siyasetini yönlendirmekte gayretlerini devletüstü bir konuma oturtmak isteyen sayın Rahmi Koç’un Sofya’daki Ramstor açılışında yaptığı açıklamalar da Wolfensohn’u teyid eder mahiyette olmuştur.
Genelde haksızlık etmeyelim diyoruz, ama ne var ki kafadaki soru işaretleri gittikçe çoğalıyor.
Ortalığı karıştırmakta pek mahir bazı köşe yazarları, komplo teorisi uzmanları, konuyu çoktan kaşımaya başladılar.
Kafamız gittikçe karışıyor.
Koalisyon ortağı bir siyasî parti lideri bile basına intikal ettiğinden öğrendiğimiz kadarı ile “-sayın bakan siz kimin adamısınız, kimi temsil ediyorsunuz” diye sormak mecburiyetinde kaldığına göre (Hürriyet 12.05. 2001) bizde soruyoruz.
Sayın bakanı Türkiye’ye çağrılması konusunda perde arkasındaki hususlar hakkında açıklama yapılsın.
Yoksa bu polemik sürer, asıllı veya asılsız olduğu henüz belli olmayan iddialarla kafalar karışmaya devam eder.
Ya mazallah Wolfensohn’un ve Koç’un dediği doğruysa?
Sayın bakanın Amerikalı hanımının da Türkiye’ye geldiğini ve önümüzdeki günlerde eşiyle beraber Anadolu turnesine çıkacağını, Türk halkına ekonomik programı anlatıp, halk desteğini almaya çalışacağını da öğrenmiş olduk.
Daha işin başında, ekonomik programı hükûmet ortakları henüz bilmezken halk desteğinin arkasında olduğunu açıklayan parlak demeçlerini dinlemiştik.
Halkın desteğini daha başlangıçta aldığını ifade eden sayın bakanın şimdi durup durduk yerde yurt gezilerine çıkmayı plânlamasındaki amacı ne ola ki?
Yoksa bazı konuşmalarda dil sürçmesi olup olmadığı anlaşılamayan “biz” diye başlayan bir siyasî hareketin olgunlaştırılması mı?
Yoksa bazı holding patronlarının gönlünden geçenler ile Alman bankacıların (Deutsche Bank Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Rolf BREUER) “siz başbakan olmalısınız” iltifatlarından mı etkilenmiş acaba?
Ya Amerika’daki dostlar, batılı iş çevreleri, koruyucu melekler, gizli-açık kuruluşlarla kişiler sayın Derviş’in birden bire siyasete girmesini istemiyorlar; ya da o çevreler, ortamın Derviş lehine olgunlaşmasını bekliyorlar.
Bu durumda olgunlaşma için ise meydanlarda dolaşmak, biraz medya destekli propaganda gerekecek gibi.
Batılı dostlarımız, özellikle ABD ulusal çıkarlarına hizmet edecek her kişi ve kuruluşu desteklemekte oldukça mahirdir.
Geçmişte bunun örnekleri görülmüştür. 1982’de Türkiye’de ara yönetimden siyasete dönme zaman diliminde parti kurulmasına yeni yeni izin verildiği ve de bazı kişilerin veto edildiği dönemde Washington Turgut Özal’ın parti kurmasına engel olunmamasını istememiş miydi?
IMF ve Dünya Bankası’ndan alınan buyrukları virgülünü değiştirmeden kabul ettirme becerisine sahip, BUSH imzalı mektupla tam destek verilen bir bakanın başbakanlığa giden siyaset yolunun açılmasından daha uygun ne olabilir?
Washington bu evsafta ve bu standartta bir kişiyi kolay kolay nereden bulabilir?
Bu çerçevede ABD’nin hazine bakanı, IMF’si, Dünya Bankası Türkiye’de “yeni yüzler ve yeni siyasal sistem arayışlarına” öncülük yapan demeçler vermedi mi?
Arife tarif ne gerek, emriniz başımız üstüne. Gereği hemen yerine getirilecektir.
Sayın Derviş’in ve onu siyasette görevli kılan çevrenin iki şeye güvendiğini görüyoruz.
1- Dış destek;
2- Kamuoyundaki havası.
Genelde bu iki unsur Türkiye tipi siyasette yüzde yüz garanti sağlamasa da desinformasyonu kullanma becerisine sahip aktif güçlerin çalışmalarıyla, yeterince tanınmadığı ve mevcut siyasilerden soğuduğu için kamuoyu desteği yaratılabilir.
“Bizli” başlayan siyaseti, “bizim partiye” dönüşüp; “bizim parti iktidara”, “Derviş başbakan” sloganları ile renklenecek gibi görüyoruz.
Türkiye’de “yeni yüzler ve yeni siyasal sistem” arayışlarına öncülük yapan dış bağlantılı siyaset bezirganlarının, uluslararası bağlantılı iş çevrelerinin gözü aydın.
Değişim meraklısı mütareke basınımızın ön plâna çıkarıp umuda dönüştürdüğü bu muhterem kişi; siyaset cambazlarının kötü yönetimi sonucu ülkeyi sıkıntılara sürükleyen siyasî kadrolara tepki olarak “denize düşen yılana sarılır” misâli kerhen de olsa halkın desteğini alacak bir konuma getirilmeye çalışılıyor.
IMF’ye gönderilen Türk hükûmetini bağlayıcı taahhütleri içeren iyi niyet mektubunun 3 Mayıs 2001 tarihini taşıdığının altını çizdikten sonra:
a- Bu mektubun bakanlar kuruluna ve liderlerin imzasına 4 Mayıs’ta getirildiğini;
b- Uzun tartışmalardan sonra 10 Mayıs’ta kesin hâle gelen ve IMF’ye gönderildiği zannedilirken;
c- 15-16 Mayıs’ta Washington’da açıklanan bu mektubun gerçekte 3 Mayıs’ta IMF’ye verildiğini koalisyon ortağı bir sayın liderin açıklamalarından öğrenmiş bulunuyoruz.
IMF’ye verildikten sonra liderlere imzaya gönderilen bu mektup örneğinde yaşananlar dilimizde emrivaki diye tanımlanabilir. Politik ve siyasî teamüllerin dışında bir cesareti gösterir. Gereken cevap verilmediği için alışkanlık yapar, bu tip davranışlar sürür gider. Ayrıca mektubun Washington’da açıklanması da Türk hükûmetinin IMF’nin dayattığı her öneriyi kayıtsız şartsız kabul ettiğini dünya kamuoyuna duyurmaktır.
Bütün bu olup bitenlere bilerek ses çıkarmamak, çıkaramamak hepsinden daha acı veriyor bize.
Türk milletini bu duruma düşürmeye kimsenin hakkı yoktur.

Yakan Cumalıoğlu ORKUN                                                                                     <<< GERİYE   İLERİYE >>>