|
Faik Ökte, "Göreve yeni başlamıştım. vekaletten gelen bir yazıda harp ve ihtikar dolayısı ile kazanılan fevkalade kazançların vergilendirileceği, bu sebeple bilhassa ekalliyetlerin servetlerinin araştırılması isteniyordu."
26 Ağustos 1942 tarihinde Maliye Bakanlığı'ndan gizli bir emir aldığını anlatan Faik Ökte, İstanbul Defterdarı oluşuna ilişkin sürecin bir
tesadüften çok kurban seçilişi ile açıklıyor. İstanbul Defterdarı Şevket Adalan'la okul yıllarında tanıştığını ve Adalan'ın Maliye Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğü görevine getirilmesinden sonra kendisine İstanbul Defterdarı
olması için telkinlerde bulunduğunu söylüyor.
12 Eylül 1942 yılında göreve başladığını yardımcılarının ise İrat ve Servet Gelirleri Müdürü Mehmet İzmen ve Defterdar Yardımcısı Muhittin Gürün olduğunu anlatan Ökte,
"Daha göreve yeni başlamıştım. O akşam geç vakit odama gelen Mehmet İzmen bana 15 gün evvel vekaleten gelen bir yazı gösterdi.
Yazıda harp ve ihtikar dolayısı ile kazanılan fevkalede kazançları kanunlarımızın
vergilendirmemekte olduğu, bu sebeple bilhassa ekaliyetlerin (azınlıkların) büyük servetler iktisap ettikleri belirtildikten sonra, piyasada acele tetkikat yaptırtılarak, kimlerin bu şekilde fevkalede kazanç temin ettiğinin
tespiti, ekaliyetlerin ayrı bir cetvelde gösterilmesi belirtilmekte idi" diyordu. Savaş esnasında kimin ne kadar haksız kazanç edindiğine gelince, "Bu emir üzerine irat ve servet müdürlüğü şubelerden gizli malumat
istemiş, birkaçından istediği malümatı alamamıştı. Gelen cetvellerde bir kısım vatandaşın isim, adresleri, san'at nevileri tespit edildikten sonra harpten evvelki servetleri, harp içindeki kazançları gösterilmişti. İzmen'e
servet ve kazançlara ait rakamların nasıl tespit edildiğini sordum. Gülerek, 'Sadece tahminde bulunmuşlar' dedi. Hakikaten rakamların mesnedi, ipe sapa gelir tarafı yoktu. Benim dikkatimi çeken nokta, vekaletin yazısındaki
tefrik idi. O güne kadar bu yolda bir ikiliğe şahit olmamıştım" diyerek ilk ayrımcılığın bu yazı ile başladığını anlatıyordu Ökte.
Saraçoğlu: Fiyat politikası da var Varlık Vergisi'nin Şükrü
Saraçoğlu'nun dikte ettirmesi ile bir CHP milletvekili tarafından kaleme alındığını anlatan Ökte, ancak anılarında bu milletvekilinin ismini vermiyordu. İstanbul'da hazırladıkları raporun dikkate alınmamasından sonra Maliye
Bakanı Fuat Ağralı ve Özel Kalem Müdürü Şevket Adalan ile dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ile görüşmek üzere Ankara'ya gittiklerini vurgulayan Faik Ökte, "Benim gibi defterdar olarak İzmir'e gönderilmekte olan Mümtaz
Tarhan ile Saraçoğlu'nun karşısına çıktık. Saraçoğlu, hazırlanan kanunu beğenip beğenmediğimi sordu. 'Bazı itirazlarım var' dedim. 'mesela' dedi.
'Benden 300 milyon isteniyor. Kanuna göre bu paranın 15 gün içinde,
nihayet bir ayda tahsili lazım. Mükelleflerin bu müddette likid para bulamamalarından endişe ediyorum' dedim. Başbakan'ın yüzü karmakarışıktı. 'Bu işin içinde fiyat politikası da var delikanlı. Malları piyasaya dökeceğim. Senin
düşündüğün bir yandan varittir. Ben bu ihtimali de nazarı dikkate aldım. Fiyat hakkındaki emellerimiz tahakkuk ettikten sonra sana istediğin muhletleri zamanında vereceğim" dediğini anlatıyor.
Ve bu son görüşmenin
ardından, 12.11.1942 tarih ve 4305 sayılı kanunla Varlık Vergisi uygulanmaya başlanıyor. Önce tek bir kanun olarak düşünülen Varlık Vergisi Kanunu'na ileveten 17.9.1943 tarihinde 4501 ve 15.3.1944'te 4350 sayılı kanunlar da
ekleniyor. Varlık Vergisi Kanunu'nun çıkarılmasına ilişkin kanun teklifinin altında Şükrü Saraçoğlu, Numan Menemencioğlu, Ali Rıza Artunkal, Recep Peker, Fuat Ağralı, Hasan Ali Yücel, Ali Fuat Cebesoy, Hulusi Alataş, Raif
Karadeniz, Şevket Raşit Hatipoğlu, Fahri Engin, Behçet Uz'un imzaları bulunuyordu. İstanbul'daki Varlık Vergisi uygulamalarını CHP adına Suat Hayri Ürgüplü denetliyordu. Daha sonra Başbakanlık da yapan Ürgüplü'nün verginin
uygulanışı sırasında, müdahalelerinin de olduğu Ökte'nin anılarından anlaşılıyor.
Vergiye direnenler tespit edildi Yoğun bir çalışmanın ardından Varlık Vergisi ile ilgili listeler İstanbul Valisi Lütfi
Kırdar'a tasdik ettirildikten sonra Emniyet Müdürlüğü'ne gönderiliyor. Vali Yardımcısı Muzaffer Akalın'la biraraya gelen istanbul Defterdarı Faik Ökte, vergiye direnenlerin tespit edilmesini istiyordu. Gayrımüslimlerden Gad
Franko, Şekip Adut, Faracci İlh listeye en büyük tepkiyi gösteren zenginlerin başında geliyor.
Gayri müslimler 6 gruba ayrılırken; Fevkalade sınıf, orta sınıf, beyannameliler, iratlılar, seyyarlar ve hizmet erbabı
olarak adlandırılıyor. Müslümanlar ise fevkalade sınıf, orta sınıf, beyannameliler ve iratlılar olmak üzere 4 grupta toplanıyor.
Bunun dışında anonim şirket sahipleri(AŞ), büyük çiftçiler(BÇ) ve emlak sahipleri(ES) de
ayrı bir tasnife tâbi tutuluyor. Vergi mükelleflerinin belirlenmesinde nasıl bir tasnifin yapılacağına ilişkin oluşturulan komisyonda; Halil Alan, Sami Şehbenderler, Şükrü Birgili, Bülent Yazıcı, Sait Ergin, Arif Arıkan, Memduh
Aytür, Burhan Ulutan, Cahit Kayra, Fahri Tigrel, Münir Mostar, Yekta Teksel, Rıfat Onan, Barık Uluğ, Esat Gürsü, Necmi Tanşu ve Derviş Gılavayer alıyor. Savaş sırasında 5000 liranın üzerinde emlak edinenlerin haksız
kazançlarını ise Fazıl Ayanoğlu, Ekrem Türkay, Hayati Savran, Hilmi İmre, Tevfik Demiroğlu, Selahattin Cin, Cemalettin Tunç, İrfan Aktan, Zekeriye Sezer, Ali Ege, İbrahim Güneş, Fazıl Tüzün, Hilmi Kıratlı, Saim Temiz, Yekta
Teksel, Barık Uluğ ve Derviş Gılava belirliyor.
Dönmeler nasıl listeye eklendi? Gayrimüslim ve Müslümanlar'la ilgili listelerin hazırlanmasından sonra Maliye Bakanı Şevket Adalan, listeleri Ankara'ya
götürüyordu. Adalan'ın Ankara temasları sırasında listeye yeni bir sınıf eklenmesi icap ediyordu: Dönmeler... Bunun üzerine 'Salkım Hanımın Taneleri' filmindeki Halit Bey gibi sonradan Müslüman olmuş dönmeler bir anda
kendilerini fevkalade zenginler grubunda buldu. İsyan bu noktadan sonra kontrol edilemiyordu bile. Ökte, dönmelerle ilgili kararı anılarında şu sözlerle özetliyordu: "Bir kelime ile sinir manzumemizden Hitler'in isterik
raşaları geçmeye başladı.
Hepimiz soğukkanlılığımızı, bilhassa maliyecinin farik vasfı olan ölçüyü kaybettik. Bu ruh haleti tahsilatın ilk aylarından bile az çok hepimize hakim oldu." Bu dönemler arasında
haksızlığa uğrayanların sayısı gözden kaçmazken bazıları ise bu süreçte büyük servet edinmenin yolunu bulmuştu. Dönmelerden bazıları Ankara'daki nüfuzlarını kullanarak gayrimüslimlere ait fabrika ve arsaları yok pahasına satın
alarak, daha düşük bir vergi ödeyerek büyük servetlere konmaya başlamıştı. Ökte, anılarında bunlara oldukça ilgniç örnekler verirken, kargaşadan doğan zenginlerden birçoğunun bugünün ünlü aileleri olması dikkatlerden kaçmıyor.
YUNUS NADİ SON ANDA YIRTTI İstanbul'daki tıp merkezlerinin önemli bir kısmı gayrimüslimlerin elinde olduğu için doktorların ve diş tabiplerinin de gelirlerindeki artışla Rıfat Onat görevlendiriliyordu.
Denizcilikten servet edinenlerden Bülent Yazıcı, avukatlardan Suat Hayri Ürgüplü, yağcılar, keresteciler ve celeplerden ise Muhtar Sinanoğlu sorumlu tutuluyordu.
Azınlıklardan toplanan paraların maliyeye kaydından
ise Ali Alaybek, Mehmet Ali Adalan, Fikri Ökte, Saim Atmaca, Tevhid Rasim Duru, Muhtar Diyadin, Emin Süleyman Erguz, Faruk Ömer Berk, Nezihi Tüzünay ve Hayrettin Saraçoğsorumluydu. Bu ekip içinde Saraçoğlu ailesinden ve Adalan
ailesinden isimlerin konmuş olması dikkatlerden kaçmıyordu.
Vali devreye girdi Defdarlığın hesaplamalarına göre İstanbul'dan toplam 300 milyon vergi toplanması hedefleniyordu. Ancak İstanbul'daki komisyonun
verginin hangi oranda alınacağına ilişkin kararı Ankara'da onaylanmasına rağmen vergi daha da artırılmıştı. Başbakanlık'tan gelen gizli emirlerde özellikle Yahudiler'in genel ortalamanın üzerinde vergiye tâbi tutulması
isteniyordu.
Bunun üzerine İstanbul Valisi Lütfi Kırdar Ankara'ya giderek Milli Şef İsmet İnönü, Başbakan Şükrü Saraçoğlu ve Maliye Bakanı Fuat Ağralı ile görüşerek fevkalade Müslümanlar ile gayrimüslimlerin,
beyannameli Müslüman (M)ve Gayrmüslim(G) gruplarının vergisinde yüzde 10'lük bir indirim sağladı.
Kırdar bununla da kalmayarak meslektaşları olan doktorlara da bir kıyak geçti. Faik Ökte'nin anılarında oldukça ilginç
bir cümle yer alıyor:
"Bu arada Yunus Nadi'ye tarh edilen milyonluk vergi de suya düşmüştü." Böylece Cumhuriyet Gazetesi'nin sahibi devlete büyük oranda vergi vermekten kurtarılmış oluyordu. Ancak Nadi ile
birlikte bazı CHP'ye yakın bazı gazetelere de benzer kıyakların çekildiği biliniyordu.
Vergiye kriter zor bulundu... Kimden ne kadar vergi alınacağına ilişkin listelerde oldukça ilginç kriterler vardı.
Gayrimüslim ve Müslümanlar'a ait anonim şirketlerden ayrım yapılmaksızın, 1941 yılı net kazancının o yılın vergi ve zamları çıkarıldıktan sonra toplam kazancın yarısı Varlık Vergisi olarak alınıyordu. Savaştan olağanüstü kazanç
sağlayan Müslüman grubun vergisi, son yıllarda elde ettikleri kazancın 1/8 oranındaydı. Gayrimüs-limlerden savaşın son yılında kazancın yarısı kadar vergi alınması benimsenmişti. Gayrı safi gelir üzerinden kazanç vergisi veren
Müslümanlar'ın Varlık Vergisi, 1941 yılı kazancının vergisi ve zamlarının toplamı kadardı. Büyük çiftçilerin varlıklarının yüzde 5'ine el konulması öngörüldü. Emlak sahibi gayrimüslimlerden fevkalade sınıfına girmeyenler emlak
vergisinin 1500 lirasının üstünde kalan kısmı kadar vergi verecekti. Bunun anlamı 500 lira mülkü olan gayrimüslimlerden 3500 lira vergi alınmasıydı. 3000 liradan aşağı gelir vergisi olan Müslüman emlakzedelerden ise hiç vergi
alınmadı. Seyyar tüccarlara ise 500 lira vergi salındı. Aylığı 40-50 lira olanlar vergiden muaf tutuldu. Mihver teba olarak anılan Yahudiler, mühtekirler, dönmeler, G M arası bir muameleye tâbi tutuldu.
Yüce Divan'lık rezaletler ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Ülke insanı çok fakirdi. Türkiye'de fevkalade zengin müslümanların
sayısı 460 kişiydi. Fevklade gayri müslim zengin sayısı 2563 kişi idi ve bunlara 189 milyon liralık vergi salındı. Milli Şef İnönü'nün vergiye itirazı yoktu. Yalnız vergisini ödemek için birikimlerini satmak zorunda kalan
insanların piyasayı olumsuz etkileyebileceği uyarısında bulundu.
Gelir gruplarına göre yapılan tasnifte ise 1-100 lira maaş alanlardan 500
lira, 101-150 lira maşa veya ücret alanlardan 750 lira, 151-200 arası maaş ve ücret alanlardan 1000 lira, 201-250 lira maaş veya ücret alanlardan 1250 bin lira, 251-350 bin lira alanlardan 1500 bin lira...601-700 lira maaş veya
ücret alanlardan 4000 lira ve 701 ile 800 lira maşa veya ücret alanlardan 5000 lira varlık vergisi alınacaktı. Müslümanlarla gayri müslimlerin ortak şirket kurmaları durumunda ise vergi önce gayrimüslime(G) göre ardından
Müslümana(M) göre hesaplanarak yarısı kadar alınması kararlaştırılmıştı. Ölenlerin mirası reddedilmiş olsa bile kanun mirasçılarından vergi istendi. Hatta bu noktada öylesine komik örnekler yaşanıyordu ki, Faik Ökte, bir Türk
kızı ile evlenen ve annesi tarafından reddedilen bir Ermeni gencin başına gelenleri hatıralarına almaak zorunda kalıyordu:
"..Gevregiyon isimli gence 150 bin lira vergi konmuştu ve Aşkale'yi
boylamak üzere idi. Vergiyi itiraz ederek vaktiyle annesiyle aynı apartmanda oturduğu için bu verginin kendisine çıkarıldığını söyleyerek Aşkale'ye gitti. İşi tahkik ettirdim. Gevregiyon eglenceyi seven bir gençmiş. Bir Türk
kızı ile seviştiği için annesi kendisini reddetmiş. Neticede annesinin tasarruf altında bulunan muazzam apartman sattırılıp Gavregiyan'ın borcunu kapattık ve kendisini Aşkale'den geri getirttik."
KURŞUN KALEMLİK REZALETLER Hiç bir cetvele yerleştirilemeyen
gayrimüslim müteahhitler, komisyoncular gayrimüslimlere çıkarılan en yüksek vergiye tabi tutuldu. Azınlıkları ait mekteplere 227 bin 500, dini kurumlara 119 bin 200, hastaneler ise 86 bin 750 lira olmak üzere toplam 433 bin 500
lira vergi salındı. Varlık vergisi'nden en fazal nasibini alan ise 69 bin lira ile Balıklı Rum Hastanesi oludu. Rum Kilisesi, Amerikan Dil ve Sanat Okulu, Fransız Okulu, Musevi İlkokulu'na 157er bin lira, Robert Koleji, Sebük
N. D. Dösyon Fransız Kız Lisesi, Aya Dimitri Kilise'sine de 10'ar bin lira vergi salındı.
Ancak, sağlık eğitim ve dini kurumlardan sadece 16 bin 210 lira tahsilat
yapılabildi. 227 bin 550 lira ödemesi gereken azınlıklara ait okullardan sadece 5 bin 700 lira, 119 bin 200 lira alınması planlanan kiliselerden 10 bin 10 lira, 86 bin 750 lira alınması planlanan hastanelerden ise 500 lira
vergi toplanabildi. Bu konuda bir başka gerçek ise, zar zor ayakta kalan bu kurumların vergiden sonra kapanmak zorunda kalması oldu.
Faik Ökte'nin anılarında hazırlanan Varlık Vergisi listelerinin kurşun
kalemle tutulması zorunluluğu da olaya daha enterasan bir boyut kazandırıyor: "Cetveller bu haliyle Varlık Komisyonu'na tevdi edilmekte, komisyonca takdir olunan rakamlar kurşun kalemle yazılan rakamın yerine mürekkeple
yazılmakta idi. Komisyondan çıkan cetvel bu haliyle büroya gelmekte, her cetvel bürodan bir mütehassısın nezareti altında daktilo servisinde, diğer üç nüsha cetvele makine ile işlenmekte idi. Bu suretle komisyondan çıkan ve
vergi rakamları mürekkeple yazılmış bulunan asıl cetveller verginin esas kütüğünü teşkil etmekte idi.
VARLIK KOMİSYONU'NDA BUGÜNÜN ÜNLÜLERİ... CHP'nin kontrolünde
oluşturulan ve İstanbul Ticaret Odası tarafından Varlık Komisyonu'na aday gösterilen isimler arasında, bugünün ünlü ailerinin yer alması dikkatlerden kaçmıyordu. Birinci komisyonda Vali Lütfü Kırdar, Faik Ökte, Mithat Nemli,
Nuri Dağdelen, Bican Bicanoğlu, Ferit Hamal yer aldı. İkinci komisyonda Halil Ayan, Muhittin Alemdar ve Vakıf Çakmur görevlendirildi. Üçüncü komisyon Fatih Kaymakamı Rebii Karatekin Mühiddin Gürün, Hilmi Naili Barlo, Mehmet
Sipahi'den oluştu. Komisyon çalışmalara başladığında oldukça komik olaylar yaşanmaya başlamıştı. Nuri Dağdelen, maliyecilerin kendisine biçtiği serveti ve buna göre çıkarılan vergiyi az bularak iki katına çıkarılmasını istedi.
Bican Bicanoğlu, Beyoğlu'nda komşusu olan bir gayrimüslim bakkala
çıkarılan vergiyi fazla bularak aşağı çektirdi. Ancak sonrada kendisinin bu bakkalla ortak olduğu ortaya atıldı. Devlete karşı açtığı davaları sırası ile kazanan Avukat İbrahim Ali'ye komisyon tarafından 100 bin lira vergi
konmuştu. Maliye Bakanı Özel Kalem Müdürü ve Varlık Vergisi'nin mimarlarından Şevket Adalan, rakamı görünce 200 bin liraya çıkardı. Daha sonra Gelirler Umum Müdürü Emin Tekeli'nin bir telefonu ile rakam 300 bin liraya
çıkarıldı. Hepsinin Ali'den pek hoşlanmadıkları ortaya çıkıyordu. Ökte'nin hatıralarından bu olay, "Yavaş yavaş çıldırıyorduk!" sözleri ile yer aldı.
MALİYE BAKANI AĞRALI'NIN İNTİKAMI... Komisyonun gayrimüslim
zannettiği B. H. Köri isimli bir müteahhit, o günlerde Maliye Bakanı Ağralı ile kavgalıydı. Kori'ye 90 bin lira vergi çıkarıldı. Cafer Tüzel diye bir maliye memuru Köri'yi tanıdığını ve Türk olduğunu söyledi. Nüfus kütükleri
incelendiğinde Kori'nin Türk olduğu anlaşıldı. Listeler üzerindeki tek doğru dürüst inceleme bununla sınırlı kaldı. Ancak beş parasız olan Kori, küçük bir vergiyi de ödeyemeyince Aşkale'ye gönderildi. Örnekler öyle çoktu ki,
Faki Ökte hatıralarının önemli bir bölümünü bu olaylara ayırdı. Vali Lütfü Kırdar'ın terzisi İzzet Ünver'e 20 bin lira vergi çıkarılmıştı. Bu kez Vali Kırdar ve Faik Ökte devreye girerek vergiyi 10 liraya düşürdü. Maliye
Müfettişi Vefik Pirinççioğlu, büyük problemlerle ablasını boşayan eski eniştesi Avinelli isimli bir müteahhite büyük bir vergi koymuştu. Yine bu vergi de Ökte tarafından beş kat indirildi. Sırf bu olay yüzünden İstanbul
Defterdarlığı'nda ciddi kavgalar yaşandı. İş öylesine zıvanada çıkarılmıştı ki Ökte, "Kırdar'ın hanımının terzisi, şapkacısı, berberi dolayısı ile bayan Kırdar'ın kocasından şefaat istediğini biliyordum. Bunlardan çoğu
baremli idi, kendilerine yalnız tahsil sırasında kolaylıklar gösterebildik. Hepsi de vergilerini ödediler. Orta sınıfa alınmış olan terziyi baremlilere iade ettik. Necmettin Molla'ya fevkalede grubundan 15 bin lire vergi
konmuştu. Suat Hayri Ürgüplü'nün emri ile Prens Halim'e çıkarılan Alemdağ'daki av çiftliği vergisini kaldırdık" itirafından bulunuyordu.
S. ÖMER MADRA'YA BÜYÜK İLGİ!.. Varlık Vergisi'nin İstanbul'daki
birinci komisyonunun vergi tarhını belirleme aşaması sırasında Ayvalık Mal Müdürlüğü'nün üst üste telgraflar geliyordu: "Sezai Ömer Madra'yı biz teklif edeceğiz. Size bize bırakın". Yatırımlarının büyük bölümünü
Balıkesir, Ayvalık ve İzmir'de yapan Madra İstanbul'da ikamet ediyordu. Ve Ankara'daki bazı yakınları kendisi için devreye girmişti. Ökte; anılarına bu skandalı şu kelimelerle yerleştirdi: "Valinin odasında idik. Madra,
'Fevkalede M'lere mahsus cetvelde gösterilmişti... Derken şehirlerarası telefon çaldı. Başvekil Saraçoğlu, Kırdar'la(vali) bir kaç kelime konuşarak hal hatır sordu. ...Telefon kapandıktan sonra vali ne konuştuklarını birbir
anlattı. ... Bütün bu feverana rağmen vergi 70 bin liraya indirildi. Bu ara Şevket'in(Adalan) odada olmadığı dikkatimi çekti. Anlaşılan başvekilin zamanında bizi bulmasını o temin etmişti...
Fevkalede zengin müslümanlar 460 kişiydi ve bunlara 17 milyon 249 lira
vergi çıkarıldı. Fevkalede Gayrimüslimler 2563 kişiydi ve bunlara da 189 milyon 969 bin 980 lira vergi tarh edilmişti. Baremli müslümanlar 924, Baremli Gayrimüslimler 1259, İratlı Müslümanlar 2589, İratlı Gayrimüslimler 24151,
Anonim şirketler 159, Müteahhitler 22, Emlak satanlar 1937 ve kazalar ise 788 kişiydi. 10991 hizmet erbabı ve 15413 Gayrimüslim-Müslüman ortaklıkları ile birlikte toplam 61673 kişiye vergi çıkarıldı.
MİLLİ ŞEF İNÖNÜ VARLIK VERGİSİNE KARŞI DEĞİLDİ Maliye
Bakanlığı, Varlık Vergisi'nden 309 milyon 586 bin 172 lira gelir elde edilmesi umuyordu. Türkiye genelinde mükellef sayısı 62 bin 675'e beklenen vergi ise 349 milyon 988 bin 922 liraya bağlanmıştı. Verginin büyük bölümü
İstanbul'dan toplanmasına rağmen İzmir, Antakya, Balıkesir, Bursa ve Ankara'da da Varlık Vergisi'ne muhatap tutulan azınlıklar mevcuttu.
Listeler açıklandıktan sonra Milli Şef İnönü, İstanbul'a giderek son durum
hakkında bilgi aldı. İstanbul Defterdarı Faik Ökte ve yakın çalışma arkadaşlarını kabul ederek gelişmeleri öğrendi. İnönü'nün vergiye itirazı yoktu, ancak vergisini ödemek için birikimlerini satmak zorunda kalan insanların
piyasayı olumsuz etkilebiyebileceği uyarısında bulundu.
İLK İSYAN, İLK SKANDAL... Defterdar Faik Ökte, Varlık
Vergisi'ne ilk isyanın Eşref Sami Ölçer'den geldiğini hatıralarında şu ifadelerle anlatıyor: "Eşref Sami Ölçer, üç beş kuruşluk sermayesi ile mekteplerin küçük teahhütlerde bulunurdu. Kendisine 15 bin lira vergi tarh
edilmişti. Bu para sermayesinin üç misli idi. Komisyondan çıkan ana nushaya baktırdım. Hata yoktu. Müsveddelere bakınca tüylerim diken diken oldu. Müsveddedeki rakam bir sıfır noksanı ile 1500 lira idi. Derhal alakalı müfettişi
buldurttum. Rakam müsveddeden birinci cetvele nakledilirken bir sıfır hatası yapılmışti düzelttirdim"
GAYRİMENKUL ZENGİNLERİ TÜREDİ Varlık Vergisi çerçevesinde
İstanbul'da satılan gayrimenkullerin toplamı 885 adetti. Toplam değeri ise 2 milyon 700 bin 883 lirayı buluyordu. Bunlardan 330'u ev, 97'si dükkan, 190'nı arsa, 80'i de apartman, 42'si depo, 7'i han, 8'i fabrika idi. Bu
gayrimenkullerin ihale veya gazete ilanı ile satılmaması da Varlık Vergisi konusundaki adaletsizliği gözler önün esermeye yetiyor. Hangi gayrimenkulun nerede ve kaça satılacağını komisyon ve satıcının dışında sadece cüzdanında
para bulunan bir kaç kişi dışında bilen olmuyor. Ökte'nin Parseh Gevegiyon isimli bir gayrimüslimle ilgili anısı 'Salkım Hanımın Taneleri' romanındaki Durmuş karekteri ile yüzde yüz örtüşüyordu. Prof. Dr. Necdet Tekin'e göre
ise, Salkım Hanımın Taneleri romanının yazarı Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu, Ökte'nin kitabında Mikail Çuhaciyen'ın Kuyumciyan'ın apartmanlarının ve Tarantoların fabrikasının Bezmenler tarafından satın alındığını itiraf
ediyordu. Varlık Vergisi ile ilgili gerçekler incelendiğinde bu vergiye büyük tepki göstermesine rağmen İzmir'deki azınlıkların bu konuya çok fazla deşmeye yanaşmadıkları gözlenir. Bunun nedenini tarihçiler Varlık Vergisi'nde
birinci hedefinin Yahudiler olması ile açıklasalar da, Rumların da vergiden bir hayli etkilendikleri bir gerçek. Bu konudaki ikinci bir gerçek ise Rumlarla ecnebi olarak kabul edilen Yunanlı tüccarların isim benzerlikleri.
Sadece Türkiye'ye giriş çıkışlarda iki kalem gümrük vergisi ödeyen Yunan tüccarların, kimlik ve adres kargaşası yaratarak soydaşlarının daha az vergi ödemelerini sağladıklarını bizzat Faik Ökte anlatıyor.
"YÜCE DİVAN'DA YARGILANMALIYDIK" Günahları ve
sevapları ile Türk Mali tarihinin yüz karası olarak tanımlanan Varlık Vergisi ile ilgili bir başka gerçek ise, bu verginin tek başına sadece azınlıklardan alınmamış olmasıydı. Vergisini ödeyemeyip te Aşkale'ye gönderilen
azınlık sayısının hiç bir zaman 1500 kişiyi bulmamış olması da bu gerçeği gözler önüne seriyor. Bazı tarihçiler ise Aşkale'de asıl çalışanların Toprak Mahsülleri Vergisi'ni ödeyemeyen Türkler olduğunu iddia ediyor. Ancak bu
iddia bile azınlıkların Aşkale'ye götürülüp; tren istasyonlarında bir lira yevmiye ile çalıştırıldıkları gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Varlık Vergisi'nin bir numaralı uygulayıcısı olan İstanbul Defterdarı Faik Ökte
hatıralarının sonunda okuyucusunun karşısına şu sözlerle dikiliyor:"Varlık Vergisi'nin en affedilmez tarafı, ecnebi vergileri üzerinde bize cebren yaptırılan tadillerdi.... Ecnebi vergiler üzerinde yapılan demarşlar,
alınan kararlar, kararların beğenilmeyip yeniden tetkike tabi tutulması, muaddel vergilerin de ödenilmemesi, bizim icraya gidemeyişimiz, kapitülasyonlar devrinin karanlık günlerini hatırlatan hacelet levhalarıyle doludur.
Varlık Vergisi ile hazineye 221 milyon lira sağlanmıştı. Tespit edilen bütün kanunsuzluklar ve nizamsızlıkların karşılığı işte budur. Buna mukabil bu vergi ile devlet çok şey kaybetmiştir. ...Ben kendi hesabıma bu mevzuda
devletin vekar ve haysiyetine vurulan bu darbe dolayısı ile başta Başbakan olmak üzere, hepimizin toptan Yüce Divan'a sevk edilmeyişimize hala hayret ediyorum"
ERCAN YAVUZ ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
|