Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI


ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ

ÜÇÜNCÜ KISIM

ONİKİNCİ BÖLÜM: YEZİDİLER'İN MELEK TAVUS'U KİM?

TÜRKİYE'de SİİRT, MARDİN, DİYARBAKIR, URFA civarlarında dağınık olarak yaşıyan, sayıları 10-30.000 arasında tahmin edilen ve YEZİDİLER diye bilinen bir değişik MEZHEP mensupları vardır. Ayrıca IRAK'ta, SURİYE'de, AZERBEYCAN'da yaklaşık 300.000 kadar YEZİDİ bulunduğu sanılmaktadır.

Kendilerini MÜSLÜMAN sayan bu küçük grubun enteresan inançlarından biri de "MELEK TAVUS'un ALLAH'ın meleği ve elçisi olduğu ve varlığını sürdürdüğü"dür... YEZİDİLER'ce MELEK TAVUS aslında ŞEYTAN'dır, ama çok kudretli olduğu için saygı gösterilmesi gereken bir varlıktır.

YEZİDİLİK inancının asıl kaynağı ŞEYH ADİY BİN MUSAFİR adındaki kişidir. 1160 yılında ölmüştür. MERVAN'ın soyundandır, yani EMEVİ'dir. HAKKÂRİ civarında da bir dergâh açmıştı.

ŞEYH ADİY koyu bir SÜNNİ idi. ŞİİLER'e çatar, MUAVİYE ve YEZİD'in aslında iddia edildiği kadar kötü biri olmadığını savunurdu... Tabii dayandığı bazı haklı temeller vardı ki, biz bunları daha önce belirttik. MUAVİYE'nin dirayetli idaresi ve fetihlerinin yanısıra, YEZİD'in ZEYNEL ABİDİN'i öldürmemesi bile onun lehine kaydedilebilecek bir puandır... ŞEYH ADİY, bilgili, dürüst bir insandı.

ŞEYH ADİY'in taraftarlarına bu yüzden YEZİDÎ denildi. Kendisi ölünce yerine oğlu HASAN geçti. Ancak ona bağlananlar SÜNNİ anlayıştan uzaklaşıp bazı aşırılıklara gittiler. Öyle ki YEZİD'i savunmak bir yana, ona İNSANÜSTÜ özellikler isnat ettiler. Böylece YEZİDİLER diğer SÜNNİ MEZHEP ve gruplardan ayrıldı.

Peki, YEZİD'den MELEK TAVUS'a nasıl gelindi?.. Bizce ŞEYH ADİY ve son ŞEYH-ÜL CEBEL MELEK TAVUS çağdaş olduğundan!..

Her nekadar daha önce, MELEK TAVUS'un MASYAF kalesinde HAŞHAŞÎLER'in lideri SİNAN'ı öldürüp ŞEYH olduğunu, sonradan kendine inananlarla birlikte surlardan atlıyarak öldüğünü naklettikse de, bu bir rivayete dayanmaktadır.

MELEK TAVUS gibi bir adam herkesi öldürdükten sonra kalenin gizli bir yerine saklanıp kurtulmuş, sonra ALAMUT kalesine geçmiş olabilir. Veya çevresine topladığı HAŞHAŞÎLER'le, ortalıkta görünmek tehlikeli olduğu için kıyıda köşede saklanmış olabilir...Eğer kaleden kurtulduysa tıpkı ZİKRAVEH gibi bunu "ölümden dönme" olarak sunmuş, ve müritlerini MEHDİ olduğuna inandırmıştır.

İster ölmüş olsun, ister yaşayıp saklansın, ona inananlar gizlenmek durumunda idi... Böylece YEZİDİLER de, HAŞHAŞÎLER de toplum tarafından dışlanmış, yeraltına itilmiş olduğundan bir şekilde birbirleriyle irtibata geçtiler... Ve yakınlaştılar... Tıpkı, zamanımızda görüşleri ayrı iki terörist grubun bizden gizli olmalarına rağmen birbirlerini bulmaları ve yardımlaşmaları gibi...

Kurnaz olan HAŞHAŞÎLER kısa zamanda görüşlerini YEZİDİLER'e aşıladılar. Zamanla YEZİDİLER kendi pirleri YEZİD'i ilahlaştırmayı bırakıp, HAŞHAŞÎLER'in MEHDİ'sini kendilerine ilah edindiler... İşte bu yüzden, bizce YEZİDİLER'in ŞEYTAN deyip tapındıkları, kudretinden korktukları ve bir MEHDİ gibi ortaya çıkmasını bekledikleri MELEK TAVUS; HAŞHAŞÎLER'in son büyük ŞEYH-ÜL CEBEL'i ve MEHDİ'si MELEK TAVUS'tur!... O, gerçekten ŞEYTAN gibi biri adamdı. HAŞHAŞÎLER onun ölümünü bir türlü hazmedememiş, tıpkı ALEVİLER'in HÜSEYİN'in ardından gözyaşı dökmeleri gibi, adını dillerden düşürmemişlerdir.

Saklanmak, kaçmak, ve genelde cahil kalmak bu grubun zamanla ZERDÜŞT, MECUSİ, HIRİSTİYAN, TÜRK, HAŞHAŞÎ, hatta eski ASUR dininden gelme inançlarının bir karışımı olarak YEZİDİLİK mezhebini oluşturmalarına yol açmıştır.

ŞEYH ADİY'e atfedilen KİTAB-ÜL CİLVE ve MUSHAF-I REŞ gibi YEZİDİ temel kitaplarının, onunla hiç bir ilgisi yoktur!.. Bu kitapların yazarları, ne idüğü belirsiz kişilerdir... ŞEYH ADİY'in elde bulunan tek eseri İTİKAT-Ü EHL-İ SÜNNE VEL CEMHA'dır. Üslubu ötekilerden tamamen farklı, değerli bir eserdir.

Bu olayda en önemli husus, bir MEZHEB'in SÜNNÎ bir anlayışla başlayıp, Şİİ bir noktaya gelmesi; üstelik ALEVİLER'ce ve ŞİİLER'ce tutulur bir yanının olmamasıdır!

Bu da bizim görüşümüzü desteklemektedir. TÜRKİYE'deki ALEVİ-SÜNNİ farklılığı ne 4 HALİFE'dendir, ne 4 MEZHEP'ten, ne 12 İMAM'dandır!... Sadece TÜRKİYE'de değil; bütün İSLAM DÜNYASI'nda aynı şey varittir!

600'lerde olay AİLE ve KABİLE sürtüşmesidir. O dönemde TÜRKLER henüz MÜSLÜMAN değildir. 700'lerde olay yine AİLE sürtüşmesidir. Daha önce EMEVİ-HAŞİMİ iken şimdi EMEVİ-ABBASİ ve ABBASİ-HAŞİMİ haline dönüşmüştür. TÜRKLER henüz devreye girmişlerdir ama, hem HALİFE'nin hem de İMAMLAR'ın yanındadırlar. Çünkü onlar bu AİLE kavgalarının tamamen dışındadırlar ve ortalıkta henüz DİN açısından bir ayırım yoktur.

800-1100 arasında İMAMLIK kavgasından çıkan ayırım sadece DİN'e fesat katmakla kalmamış, ahlakı bozmuş, insanları bölmüş, ülkeyi parçalamıştır. Ama bu da TÜRKLER'in kendi içinde cereyan eden bir olay değildir. ARAPLAR, ACEMLER çok daha fazla etkilenmişlerdir.

Kısacası, TÜRKİYE'deki ALEVİ-SÜNNİ meselesi, 1400 yıllık bir kavga değildir!.. Çok daha yeni bir olaydır. Buna ilerde değineceğiz...

Yalnız burada bir konuya açıklama getirmekte yarar var: TÜRKİYE'de ALEVİLER için kullanılan KIZILBAŞ kelimesi nereden gelmiştir?..

Bu konuda muhtelif rivayet var... Biz bunlardan katıldığımız bir tanesini daha önce nakletmiştik. Hz. ALİ'nin İBNİ MÜLCEM'in hançeri ile yaralanması ve sarığının KIZIL KAN'a bulanması sonucu, ALEVİLER bunu bir ALİ SEVGİSİ işareti olarak benimsemişlerdir. Onun içindir ki, ALEVİ türkülerinde hep Hz. ALİ'yi sembolize eden "ALLI TURNA"dan söz edilir.

Gerçekten de televiyonda yayınlanan muhtelif belgesellerde bazı turnaların tepesinde KIRMIZI bir takke gibi duran tüyler, çok açık olarak görülmektedir... Dahası, aynı turnaların kanatlarını açarak aynen SEMAH yapar gibi birbirlerinin etrafında döndükleri ve böylece muhteşem bir manzara meydana getirdikleri müşahede edilmiştir... Bu yüzden ALEVİLER için KIZILBAŞ kelimesinin ve ALLI TURNA'nın özel bir yeri vardır.

Peki ama, SÜNNİLER'de görülen KIZILBAŞ kelimesine kötü anlam verme alışkanlığı, nereden kaynaklanmıştır?... Onu da söyliyelim: HASAN SABBAH'tan!..

HASAN SABBAH'ın müritleri sarık ve külahlarının altına KIRMIZI TAKKE giyerlerdi. Böylece onların KIZIL BAŞLIK'la dolaştığı kimse tarafından bilinmezdi. Ancak fedailer bir suikasti veya görevi ifa ederken sarıklarını atarlar ve takkeleri ortaya çıkardı. Bu davranışları ile ölüme bile bile ve severek gittiklerini ve bunu şeyhleri uğruna yaptıklarını göstermek isterlerdi.

SELÇUKLU TÜRKLERİ ve diğer SÜNNİLER ve hatta o dönemin ALİ OĞULLARI, bu KIZIL BAŞLIK'lı gözü kararmış insanların yarattığı sorunlarla uğraştıkları için; KIZILBAŞ tabiri zamanla kötü niyetli kişileri hatırlatır olmuştur.

Dahası var... Bazı SÜNNİLER, "KIZILBAŞLAR'ın namus nedir bilmediğini; hatta analarıyla kızlarıyla yattığını" iddia eder... Bu elbetteki ALEVİLER için doğru bir iddia değildir... Bazı küçük gruplarda "MÜSAHİB'in kendine bağlanan kişinin karısı kızı üzerinde hakkı olduğu" inancı varsa da; ALEVİLER'in büyük çoğunluğu bunu kabul etmez!..

Ama HAŞHAŞÎLER ve HÜRREMÎLER günah diye bir şey tanımazdı!.. Herkes istediğini yapabilirdi. Her türlü ahlaksızlık mubahtı!

İşte bu ahlak düşüklüğü, KIZILBAŞ kelimesinin daha da kötü bir anlam kazanmasına yol açmıştır. HASAN SABBAH'ın KIZIL BAŞLIK'lı FEDAİLER'i gerçekten kötü idi. Ama bunun bizim ANADOLU halkı için, bizim ALEVİLER için geçerli olmadığını bilmek gerekir!.. Bazı tarikat şeyhlerinin, dede geçinenlerin böyle bir âdet çıkarmaya kalkışmasına da şiddetle karşı koymak, onları rezil etmek ise, boynumuzun borcudur.

Acaba HASAN SABBAH neden KIZIL BAŞLIK seçmiş ve başımıza böyle bir iş açmıştır?... Sebep basittir. O, bütün ALİ'yi sevenleri kendi yanına çekmek istemişti!.. Bunun da en kolay ve geçerli yolu, onu hatırlatacak bir sembol kullanmaktı, o da KIZIL takkeyi seçti.

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM: HEPSİ BU KADAR DEĞİL!

Bir şey yanlış anlaşılmasın... İSLAM'a FESAT katanlar, FİTNE çıkaranlar, MÜSLÜMANLAR'ı doğru yoldan uzaklaştırmak istiyenler sadece İBNİ SEBE, MEYMUN, KARMAT, HASAN SABBAH'tan ibaret değildir!

Ta EBUBEKİR zamanından hatırlıyacaksınız, kadın peygamberler(!) bile çıkmıştı ortaya... Arada daha niceleri vardır.

Mesela EL MUKANNA... Yani YÜZÜ PEÇELİ peygamber(!)... ZİKRAVEH'ten çok önce, belki de ona ilham verecek şekilde 767'de ortaya çıkan bu adam HAŞIM BİN HEKİM adında biri idi. Peygamberliğini ilan etmiş, IRAK ve İRAN'da 780 yılına kadar FİTNE'si sürmüştü.

Keza, 816 yılında AZERBEYCAN'da ortaya çıkan BABEK... Kendisi kör ve ahlaksız bir kadının oğlu idi. 18 yaşına gelince tesadüfen HÜRREMİLER'in lideri CAVİDAN'ın yanına uşak olarak girdi. Karısını ayarttı. CAVİDAN bir çatışmada yaralanıp evinde ölünce, kadın "CAVİDAN'ın ruhunun BABEK'e geçtiğini" ilan etti ve BABEK bu tarikatın lideri oldu. (817)

HÜRREM aslında hoş, gönül çeken demektir. HÜRREMİLER, İSLAMİYET'ten önce MAZDEKÎ diye bilinirdi. İnsanın karısı, kızı, kardeşi ile yatabileceğini savunur; hiç kayıt kural tanımazlardı... Günümüzde bu inancın temsilcisi Ahmet Altan'dır. Aynen yukardaki gibi, "insanın gönlü çektiyse niye anasıyla, kızıyla yatmasın?" diye makale yazmıştır!.. (1993)

İşte BABEK böyle bir tarikatın başına geçmişti. Giderek güçlendi. Bölgeye dehşet saçmaya başladı. Önce HALİFE ME'MUN'u, sonra da MUTASIM'ı çok uğraştırdı. Nihayet TÜRK komutan AFŞİN 857'de BABEK'in müstahkem kalesi BEZZ'i aldı. BABEK yakalandı. SAMARRA'da teşhir edildikten sonra, hakkında KUR'AN'ın eşkiya için belirttiği hüküm uygulandı. Kol ve bacakları çaprak olarak kesildi, sonra öldürüldü. BABEKİ kalıntıları 11. asra kadar MEHDİ beklemeye devam ettilerse de, etkileri kalmadığından fazla bir zararları olmadı.

Görüldüğü gibi, ele almadıklarımız daha pek çok kısa süreli olan ayaklanma ve fitneler vardır... Bazıları üzerinde ilerde bir kere daha duracağız.

ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM: MENZİL-İ MAKSUT HORASAN!..

Bu dönemde dikkate alınması gereken en önemli nokta, 12 İMAM devrini tamamladıktan sonra, yani 950'lerde ALİ SOYU'nun büyük kısmının HORASAN'a göçmesidir!..

Bunda FATIMİLER'in, KARMATİLER'in, BÜVEYHİLER'in elbette etkisi vardır... BAĞDAT ve civarının artık İLİM MERKEZİ olmaktan çıkmasının da rolü büyüktür.

Ama MENZİL-İ MAKSUT olarak HORASAN'ın seçilmesinin de büyük HİKMET'i vardır.

Biz bu olayı, tıpkı Hz. HASAN'ın grçeği sezip HALİFELİK'ten vazgeçmesi gibi görüyoruz. ALİ OĞULLARI'nın sezdiği bir şey vardı: GELECEK ve İSLAM'IN ÜMİDİ artık ARAP diyarında, ACEM diyarında değil; TÜRK YURDU'nda idi!

  • Önemli Sayfalar: ORTA ASYA TÜRKLERİ'NİN MÜSLÜMAN OLUŞU , NOTLAR - 3 , KAYNAKLAR , SAYFALARK