Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI



ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ

DÖRDÜNCÜ KISIM

ONUNCU BÖLÜM: MEVALİ NEDİR?

- "MEVALİ nedir, ya RESULULLAH?"

- "Onlar sizin AZATLILAR'ınızdır... Yani FÂRİS YÖNÜ'nden gelecek olan bir KAVİM'dir ki, şöyle diyecekler:

- 'Ey ARAPLAR!.. Siz fazla TAASSUB'a kaçtınız!..'

"Siz bunlara gereği gibi HAK tanımazsınız. Sizinle hiç kimse BİRLİK kurmayacaktır!"

***

Bu HADİS, KIYÂMET alâmetlerini bildirdiği söylenen HADİS'in bir kısmıdır... MEVALİ, ARAP OLMAYAN MÜSLÜMAN KÖLE'dir... FÂRİS, İRAN'dır... FÂRİS YÖNÜ, HORASAN'dır!..HORASAN'DAN GELEN de TÜRKLER'dir!.. AZATLI KÖLE olup ta HÜKÜMDAR mevkiine yükselen TÜRKLER'dir!..

Bizce bu HADİS,

- "Ey iman edenler!.. İçinizden kim dininden dönerse (bilsin ki), ALLAH Tealâ öyle bir KAVİM getirir ki, onları sever! Onlar da O'nu severler!"

âyetinin (MAİDE Sûresi, 54) açıklamasıdır!

912 ile 1059 yılları arasında dalga dalga artan ANARŞİ, GERİLEME ve BÖLÜNME o tarihe kadar Araplar'ın liderliğini yaptığı İSLÂM DEVLETİ'ni sarsmış, ÇÖKME noktasına getirmişti. TUĞRUL BEY, 1059'da bizzat BAĞDAT'a gelip BÜVEYHİLER saltanatını yıktı, onların korkusundan kaçmış olan HALİFE'yi tekrar tahtına oturttu. O tarihten sonra da İSLÂM DÜNYASI'na TÜRKLER hâkim oldu!

Bu kaçınılmaz bir değişme idi. Aslında İSLÂMİYET çok hızlı yayılmış, ilk 100 yıl içinde dahi çok geniş bir imparatorluk haline gelmişti. Ama unutmamak gerekir ki, bu DEVLET'in kuzeyinde koca bir ROMA İMPARATORLUĞU, sağında güçlü bir ZERDÜŞT kültürüne sahip İRAN, onun hemen ötesinde bir kaç bin yıllık bir HİNT medeniyeti, solda yanıbaşında ise YAHUDİLER'in 3000 yıllık sarsılmaz alışkanlıkları vardı. Bu ülkeler fethedilse de, halkının İSLÂM içinde eritilmesi zordu. Ayrıca ARAPLAR'ın kendi PUTPERESTLİK, BEDEVİLİK, AİLE SÜRTÜŞMELERİ, KABİLE KAVGALARI gibi sorunları vardı. ARAP liderliğinde 300 yıl yol almış olan İSLÂMİYET, artık onların güç yetiremeyeceği bir noktaya ulaşmıştı. Hele HİLÂFET, İMAMET, MEZHEP mücadeleleri binlerce masum MÜSLÜMAN'ın canına malolunca, İLÂHÎ TAKDİR daha önce KUR'AN-I KERİM'de açıkladığı hükmünü icraya koydu. Araplar'ın yerine İSLÂM'a onlardan daha iyi sahip çıkacak bir milleti, TÜRKLER'i göreve getirdi!.. (Bakınız: NOTLAR - 4B, 49)

PEYGAMBER SOYU bu sırrı sezdiği için HORASAN'a göçmüştü!.. Bu göç belki de daha önce anlattığımız 12. İMAM MEHDİ'nin kaybolmasından önce, diğer Ali Oğulları ile başlamıştı. Öyle ya, ABBASİLER hazırlıklarını HORASAN'da yapmamışlar mıydı?.. (750) ALİ OĞLU ZEYD'in torunlarından HASAN orada ayaklanmamış mıydı?.. (900'ler)

Ama büyük göç 940'larda olmuştur... ve PEYGAMBER TORUNLARI'nın çoğu insan yetiştirmekle uğraşmış, siyasete hiç bulaşmamışlardır. Onların etraflarına toplananların çoğu TÜRK'tü... Bu eğitimin sonucunda ortaya HORASAN ERLERİ diye bilinen KÂMİL İNSAN topluluğu çıkmıştır.

Bunlar BİR LOKMA-BİR HIRKA ile yetinirlerdi ama, TEMBEL değillerdi!..Fazla okumamışlardı ama, CÂHİL değillerdi!.. Hemen her şeye akılları ererdi ama, UKELÂ değillerdi!.. KILIÇ BELDE, KELLE KOLTUKTA gezerlerdi ama, CÂNİ değillerdi!.. Onlar her bakımdan MÜKEMMEL kişilerdi.

O dönemin TÜRK devletleri, SÂMANİLER, KARAHANLILAR, GAZNELİLER hep ALİ SOYU'ndan olan SEYYİTLER'e önem verirler, saygı gösterirlerdi.
(Bakınız: NOTLAR - 4B, 50)

Böyle bir ortamda yetişen ve sayıları artan HORASAN ERLERİ'nden bir bölümü, 1250'lerde AHMED YESEVÎ HAZRETLERİ tarafından atılan dal ile ANADOLU'ya yönlendirilmiş, böylece doğudan gelen MOĞOL istilâsı ile çökmekte olan İSLÂM kaleleri esas tehlike olan BATI'ya, HIRISTIYAN DÜNYA'ya karşı güçlendirilmişti...Bu OLAYLAR DİZİSİ'nin MANEVİ yönünü kavrayabilmek için, üzerinde ciddi olarak durmak ve tefekküre dalmak gerekir.

İşte ALİ SOYU'nun rolü ve gerçek ALEVİ anlayışının esası bu noktada ortaya çıkar. SELÇUKLULAR dahil bütün o saydığımız TÜRK devletlerini birer İSLÂM kalesi haline getiren güç, ALEVİLİK'tir!.. ALİ YOLU'nda gitmektir!.. HORASAN ERLERİ'ni KÂMİL İNSAN yapan ALEVİLİK'tir, GERÇEK PEYGAMBER TORUNU SEYYİTLER'in gösterdiği ALİ YOLU'dur!.. Ama bu ALEVİLİK, "YEZİD'e, MERVAN'a söğmek, rakı içmek, saz çalmak, 12 İMAM'ı bilmezse olmaz, gayrısını bilirse gene olmaz" şekline dönmüş olan şimdiki ALEVİLİK değildir!..

Çünkü o dönemde dahi, daha önce uzun uzun anlattığımız gibi 12 İMAMLI ALEVİLİK azınlıkta idi... İlerde göreceğiz, HACE AHMED YESEVİ, kendisi ALİ OĞLU MUHAMMED soyundan olduğu için 12 İMAM'a bağlı değildi!.. Eserlerinde buna yönelik ifadeler hiç yoktur... MÜSLÜMAN TÜRKLER, ALİ SOYU'ndan bir SEYYİT'ten FEYZ almaya önem verirlerdi, ama hiç HİLÂFET-İMAMET meselesi üzerinde durmazlardı. Önemli olan KÂMİL İNSAN olabilmekti!.. Alevilik buydu, Muhammed-Ali yolunda olabilmekti! (Bakınız: NOTLAR - 4B, 51)

Peki, nedir Ali’nin yolu?... Buna geçmeden önce bir kıssa nakledelim:

Hz. Muhammed ile Hz. Ali sık sık bir köşeye çekilir, kendi aralarında sohbet ederlermiş... Hz. Muhammed bu sohbet sırasında çok yakın bulduğu Ali’ye Kuran’ın ihtiva ettiği derin mânâları anlatır, Miraç sırlarını öğretirmiş. Ama kimseye söylemesin diye de sıkı sıkıya tembih edermiş... Bu irfanın manevi ağırlığı ve sadece kendinde birikmesi Hz. Ali’ye öylesine işlemiş ki, artık dayanamaz hale gelmiş!.. Kimseye de bir şey nakledemediği için, bir gün kör bir kuyunun başına gitmiş, içinde birikenleri bağırarak kuyuya dökmüş. Kendisi ferahlamış ama, bir de bakmış ki, bu sefer kör kuyu coşmuş, suları taşmaya başlamış!...

Bu kıssanın anlatmak istediği husus şudur: Kuran’ın açıklaması hadislerde; yine Kuran’ın ve hadislerin açıklaması ise Ali’dedir. Zaten Hz. Ali bunu “Andolsun ki ben, KUR’AN’da inen her âyetin nerede, neye ve kime ilişkin indiğini bilmekteyim,” diyerek açıkça ifade etmiştir.
(Bakınız: NOTLAR - 4B, 52)

Bu sır, "Herkese idraki nispetinde hitap ediniz" prensibi gereğince, rasgele değil; son derece planlı ve düzenli bir şekilde başkalarına intikal etmiştir.

Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi ile ilgilenenlere göre, Hakikat İlmi Hz. Ali’den iki yoldan gelmiştir. Biri "Açık Yol"dur. Özellikle Cüneydi Bağdadîden (ki, Hallac-ı Mansur ile çağdaştır ve 909 yılında vefat etmiştir) itibaren bir çok kollara ayrılır. Her kolun yani yolun piri kendi düşünüş ve görüşüne göre bir zikir ve taat şekli benimsemiş, bunu âyet ve hadislere dayandırmıştır. Kaadirî, Rufaî, Mevlevî tarikatları bu yoldan sayılır.

"Kapalı Yol" ise, adından da anlaşıldığı gibi, ancak belirli bir zümreye mahsus tutulmuş, sır ehli olmayana verilmemiştir. Nakşibendi (Ama hakiki Nakşibendî tarikatı, Muhammed Nakşıbendî'den gelen, Mevlâna Hâlidî'den türeyen şimdiki uyduruk Nakşilik değil) ve Bektaşî tarikatları bu gruptan sayılır. Hz. Ali ile tarikat kurucusu arasındaki zatları da şöyle sayarlar:

HZ. ALİ – SELMAN FARİSİ – KASIM BİN MUHAMMED – CAFER ÜS SADIK – BAYEZİD-İ BİSTAMİ – EBÜL HASAN HARKANİ – EBU ALİ AL FARMEDİ – HOCA YUSUF-AL HAMEDANİ – HACE AHMED YESEVİ – HACI BEKTAŞİ VELİ

Nakşibendiler ise, Hamedani’den sonra 6 silsilede Muhammed Bahaeddin Nakşibendi’ye getirirler.

Biz hakikat sırlarının icabata göre Muhammed’den Ali’ye, Ali’den İmamlar'a (ama sadece 12 İmam’a değil, Ali soyundan bütün imamlara), İmamlar'dan Şia’ya (yani imamlara bedenen ve kalben yakın olanlara) ve Seyyitler'e, Seyyitler'den de Horasan Erenleri'ne, Rum Abdalları'na, Anadolu dervişlerine intikal ettiğine inanıyoruz. Halifelik de, İmamlık da, Seyyitlik, Velâyet de devrini tamamlamıştır. Ama nuru ehlinden ehline geçip durmaktadır.

  • Önemli Sayfalar: İSLÂM GAZİSİ SALÇUK , BÖLÜNEN İMPARATORLUK , HARİTALAR , NOTLAR - 4B , OSMANLI DEVLETİ BEKTAŞİLİK ÜZERİNE KURULMUŞTUR! , SAYFALAR