Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI


ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ

BEŞİNCİ KISIM

NOTLAR - 5A

(1) - Bu arada Demirtaş Ceyhun adlı yazar çeşitli eserlerinde ve son kitabı "Ah, Şu biz Kara Bıyıklı Türkler" adlı kitabında Türklere küfür etmekte, sözüm ona "tarafsız aydın" kisvesi altında, tarihi nasıl kendimize yonttuğumuzu delilleriyle (!) ortaya çıkartmaktadır. Bu yazarın iddiasına göre Malazgirt ve Kosova Türkler için zafer değilmiş... Başarı sayılamazmış, kimin kazandığı belli değilmiş...Zafer veya başarı olup olmaması değil, sonuçları önemlidir. Türkler elbette ki, Anadolu'ya 1071'den önce ayak basmışlardır ama, İzniğe kadar uzanmaları Malazgirt savaşının bir sonucudur. Esir düşen Bizans İmparatoru, diğer esirler gibi fidye ödiyerek hürriyetini elde etmemiş midir?..Bundan önemli başarı mı olur?..

Kosova'ya gelince, savaşın 8 saat sürmesi, Sırpların o günü kutlamaları bir şey ifade etmez. Sırbistan'ın Türk idaresine girmesi bir başarı değil midir? Macarların etki alanlarını sürekli kaybetmeleri, bu savaştan sonra hiç değilse ilerliyememeleri bir başarı değil midir?..

Kaldı ki, diğer ülkelerin de böyle iddiaları olabilir. Çetin Altan "Bir Uçtan Bir Uca- Beş Ülke" yi anlatan kitabında İran sarayında "Şah İsmail'in Çaldıran zaferi"ni gösteren bir tablo gördüğünü yazar. Onu da mı kabul edeceğiz?... Karısını ve hazinesini bırakıp kaçmak zorunda kalan, etkisi altındaki pek çok bölgeyi Türklere terk eden Şah İsmail'in zafer tablosunun, ne anlamı olabilir ki?..

Demirtaş Ceyhun bir de Yörgüç Paşa ile uğraşmakta, "hıristiyan eğilimli" Osmanlıların müslüman ve alevi Türkmenleri zevkle katlettiğini belirtmektedir. Yukarda bu olaylara detayı ile değindik. Yörgüç Paşa belki ileri gitmiş, kadın ve çocukların da ölümüne sebep olmuştur ama, ülkenin selameti için bir kaç aşiretin zulmüne "Dur!" demek gerektiği de ortadadır.

İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi cilt 1, TTK, Ankara,1982

Rıza Nur, Türk Tarihi Cilt 3,Toker Yayınları, İstanbul, 1979

(2) - Osmanlılarda hiç bir günahı olmadığı halde kardeş kanına giren ilk padişah 1. Bayezid'dir. Halbuki Cengiz soyu da, Selçuklular da isyan etmedikçe akrabaya dokunmazlar, iktidarı paylaşırlardı. Orhan Gazi de ağabeyi ile paylaşmış, Alaaddin Paşa'yı vezir yapmıştı. Paşa kelimesi de buradan gelir. "Başa" büyük oğul demektir.

(3) - Kemâl Tahir'e, ve onun "Tarih Notları"nı toplayan Cengiz Yazoğlu'na göre Timur, bu olayda Papaz Jean (Sen Jan) rolü oynamıştır.

Batı düşüncesinin en önemli parçalarından biri PAPAZ JEAN efsanesidir. Buna göre Papaz Jean, Doğu ülkelerinden birinde yaşamaktadır ve Batı'yı, acze düştüğü sırada Doğu'ya arkadan saldırarak kurtaracaktır!.. Haçlı seferleri sırasında Cengiz Han'ın, İslam ülkelerine saldırmasından dolayı Papaz Jean olduğuna inanılmıştı.

Kemâl Tahir'e göre Timur, Papaz Jean görevini gönüllü üstlenen kişi olmuştur. Doğal hedefi Hindistan olmasına ve kendisinin de müslüman olmasına rağmen, İslam ülkelerine yönelmiştir. Altınordu ve Osmanlı Devleti'ni yıktıktan sonra, Rumeli'ye geçmemiş ve geri dönmüştür. Böylece Papaz Jean görevini ifa etmiştir. Çünkü Altınordu ile Osmanlı devletleri Doğu-Batı ilişkilerinin sürdürüldüğü iki yolun üstündeki güçlü devletlerdi.

Altınordu'nun yıkılması Rusya'nın güçlenmesini sağlamıştır. Timur Osmanlı'yı vurmakla da Batı'yı ve Papa'yı kurtarmıştır. Ayrıca Bursa'yı yakarak bizi Osmanlı'nın ilk yüzyılları ile ilgili çok değerli vesikalardan mahrum bırakmıştır. (Kemâl Tahir, Roman Notları 1, Topal Kasırga, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1990) Bunlar Timur'un hatalarıdır, ama sevaplarını da hesaba hatmak gerekir.

(4) - Yıldırım Niğbolu zaferinden sonra 6 yıl şişinip kibirlenmiştir. Pek boş durduğu söylenemez ama, amacının büyüklüğüyle uygun faaliyetler içinde olmamıştır. Üstelik bir iddiaya göre de Sırp Prensesi karısının teşvikiyle içkiye dalmıştır. Halbuki Papalığı, İtalya'nın tüccar cumhuriyetlerini, İspanya'nın yobaz engizisyoncu krallıklarını düşünmeli ve planlarını ona göre yapmalıydı.

(5)- Kemâl Tahir ayrıca Niğbolu Savaşı'nın son Haçlı savaşı olduğunu söyler. Gerçekten de olaya böyle bakınca, 1096'da başlıyan Haçlı seferlerinin 1396'da bitmesi, ortaya tam 300 yıllık bir dönem çıkarmaktadır. Ancak biz 2.Murad'ın Varna Savaşı'nın da bir Haçlı seferi olduğunu düşünüyoruz.

Kaldı ki, Haçlı zihniyeti hiç sönmemiştir, sadece seferlerine zaman zaman ara vermişlerdir. 1919 ANADOLU işgali bir HAÇLI SEFERİ idi. Hıristiyan Batılılar 1922'de yenilmeyi asla kabullenememişler, ve A.B.D. Lozan Barış Antlaşması'nı dahi imzalamamıştır!.. 1991'de Baba Bush'un hatta bazı müslüman ülkeleri de yanına alarak IRAK'a saldırması, yine Oğul Bush'un 2002 yılında, hem de HAÇLI SEFERİ ilan ederek masum AFGANİSTAN'a, arkasından IRAK'a tekrar saldırması bunun en büyük delilidir. ROMA ve PAPALIK yıkılmadan HAÇLI SEFERLERİ'nin sona ermesi mümkün değildir. KIZIL ELMA işte bu ülküyü, yani ROMA'yı ve PAPA'yı altedip HAÇLILAR'dan kurtulma arzusunu ifade eder!.. Bu gerçekleşene kadar biz TÜRKLER'in ve MÜSLÜMANLAR'ın daima bu HAÇLI ZİHNİYETİ'ne karşı uyanık olmamız ve elde silah nöbet tutmamız şarttır!.

(6) - Bir de çoğu kaynak ve yazarın aksine, Yılmaz Öztuna gibi, Moğolları Türk saymayanlar vardır. Bunun sebebi de duygusaldır. Düşüncesiz Batılıların "Mongoloid (Moğol tipi)" kelimesini geri zekâlı insanlar için kullanmalarından dolayı, adeta Moğollardan kaçarlar. Moğollar bizim uzak, torunları Tatarlar yakın akrabamızdır. Cengiz'in torunu Çağatay, Çağatay Türkçesi'ni oluşturan kişidir. Hem Cengiz, hem Timur Türkçe yazarlardı._

Yine aynı yazar sırf bazı Batılı yazarlar öyle iddia ediyor diye Sümer, Elam, Hurri gibi eski devletleri de Âri sayar. Halbuki, çoğu Batılı yazarların yanı sıra, büyük Türk âlimi, arkeolog, Sümerolog Hamit Z. Koşay çeşitli yazılarıyla "Âri" diyenlerin dayandıkları temelleri çürütmüş ve Sümer-Elam-Hurri halklarının bize en azından "dil" açısından akraba olduğunu göstermiştir. (Hamit Z. Koşay, Makaleler ve İncelemeler, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1974)

Yalnız şunu da ekliyelim ki, Yılmaz Öztuna Türkler'i de Âri sayar... Böylece hepsi gene akraba olur!..

Türkiye dışındaki Türkleri unutmanın sıkıntısını, komünizm çöküp Sovyet İmparatorluğu dağılınca çok çektik, daha da çekeceğiz. Tanımadığımız soydaşlarımızla, akrabalarımızla, kardeşlerimizle ilişki kurmakta zorlanıyoruz. Hiç değilse bu yıldan itibaren bütün Tarih-Coğrafya kitaplarını değiştirip Avrupa ve Asya'daki Türklerin, Türk diyarlarının mazisini ve özelliklerini çocuklarımıza öğretelim.

(7) - 1992'de Azerbeycan konusunda düzenlenen bir açık oturumda SHP milletvekili Ali Dinçer yaşadığı iki olayı anlatmıştı. Birisi Suudi Arabistan'da davet edildiği evin sahibesidir. "Kendisinin Çerkez asıllı Türk olduğunu, ancak Türkçe bilmediğini" utanarak söyler. İkincisi Bosna-Hersekli bir başka bayandır, o da aynı şeyi dile getirir... Zaten Sırp işgali sırasında Yugoslav müslüman halkının tek baktığı ülke Türkiye'dir.

(8) - Sadr, "göğüs" demektir. Din üleması için kullanılan bir rütbedir. Ancak sonradan Osmanlılarda Sadrazam şeklinde ve başvezir (başbakan) anlamında kullanılmıştır.

Rıza Nur, aynı eser, Cilt 2

(9) - Menla, Anadolu'daki molla kelimesi gibi "mevlana"dan gelir. Molla büyük kadı, büyük âlim demektir. Sonraları medrese talebisi için kullanılmaya başlamıştır.

(10) - Hatırlanacağı gibi, "Seyyit" Hz. Hasan'ın soyundan gelenlere verilen addır. Ancak o dönemde, Arabistan dışındaki bütün peygamber torunları bu adla anılır olmuştu.

Ne var ki, her "Seyyit" adını taşıyanı din büyüğü saymak doğru olmaz. Çünkü, bu adın sağladığı avantaj ve peygamber torunlarının gördüğü itibar, bazı açıkgözlerin kendilerine düzmece secereler hazırlıyarak seyyitlik taslamalarına yok açmıştı.

Zaten Hilafet ve İmamet'ten sonra, Seyyitlik te devrini 1200'lü yıllarda tamamlamış, ta Ahmet Yesevi döneminden itibaren "Baba"lar; yani bel ehli değil, yol ehli dönemi başlamıştı. Otman Baba, Baba İlyas, Geyikli Baba gibi şahsiyetler manevi önderler olmuştu.

Yalnız burada hatırlatmak gerekir ki, şimdi zamanımızda görülen Alevi "dede"leri ile, o dönemin "Baba"larının bir ilgisi yoktur. Dedeliği o tarihlere bağlama çabaları da tutarsızdır. Dedelik çok daha ilerde ve tamamen farklı bir şekilde ortaya çıkmıştır.

(11) - Çağatay sülalesi Cengiz'in torunlarından başkası değildi. Yani aslında Timur'un akrabalarıydı. Ne var ki, Timur hayatı boyunca, biri hariç, hep Türk boyları ile savaşmıştır.

(12) - Tarhan, saray ricalinden olan şahıslara verilen addır. Onlara tahsis edilmiş olan arazilere de Tarhanlık denirdi.

Yarlık "örf" demektir. Tüzük ise halen de kullandığımız bir kelime olup, aslı "düzük"tür. Düzme-düzenleme esaslarını belirleme anlamındadır. Hem Cengiz Han'ın "Yasak"ı, hem de "Tüzükat-ı Timur" birer Anayasa niteliğindedir. Birilerinin her ikisini de kelimesi kelimesine tercüme edip yayınlaması gerekir... Neredesin Türk Tarih Kurumu???

Rıza Nur, aynı eser.

(13) - Demirci Kawa efsanesi diye Firdevsi'den alınanlarla karıştırılıp Kürt ayaklanması diye yutturulmaya çalışılan olay budur.

(14) - "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur!" sözü paha biçilmez değerdedir. Ama şunu unutmamak gerekir ki, geçmişte "Türk'ün en büyük düşmanı bir başka Türk olmuştur!" Bu hatayı da akıldan çıkarmamak gerekir. Hele ki şimdi, hemen bütün Türk boyları bağımsızlıklarına kavuşmuşken!.. Stalin'in çok akıllıca olan boyları birbirinden koparıp birbirine düşman eden yerleşim planından kaynaklanan sürtüşmeleri, Türk adı etrafında birleşerek çözmek gerekir.

(15) - Bizim Sibirya dediğimiz bölgeye, Avrupalılar Sayberya (Siberia) derler ki, gerçeğe daha uygundur. Çünkü o bölgeler Sabir Türklerinin ülkesidir ve Sabirya demek daha doğru olurdu.

(16) - Kemâl Tahir'e göre bu ittifaka Papa da dahildir. (Bak: Topal Kasırga)

(17) - Kemâl Erarslan, Divan-ı Hikmet'ten Seçmeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1983

(18) - Firdevsi bir Türk hükümdarı olan Gazneli Mahmud'un isteği üzerine yazdığı Şehname adlı eserinde İran-Turan mücadelesini anlatır ve Türkleri aşağılar. Timur bu yüzden Firdevsi'nin mezarını tekmelemiştir. Ancak bu arada Gazneli Mahmud'un sonsuz hoşgörüsüne de hayran olmamak elde değil.

(19) - Abdülbaki Gölpınarlı, Vilayetname, Nurgök Matbaası, İstanbul, 1958

(20) - Bezmi Nushet Kaygusuz, Şeyh Bedreddin Varidatı

(21) - Rıza Nur, Türk Tarihi Cilt 3

(22) - İsmet Bozdağ, Kemal Tahir'le Sohbetler

(23) - Alevi-Sünni Sürtüşmesinin İçyüzü - İkinci Kısım

(24) - İ.Hakkı Uzunçarşılı, aynı eser.

Nur Rıza, aynı eser.

(25) - Pek bilinmez ama, şimdiki Masonların ataları, bizim can düşmanımız Haçlıların arasında olup, 1098 yılında Kudüs'ü ele geçirince kadın-erkek, çoluk-çocuk demeden bütün müslümanlara kıyan ve sonradan Kudüs'ün muhafızlığını üstlenen Templar Şövalyeleri'dir.

Bu zalimlerin torunları Selahaddin Eyyübi'nin Kudüs'ü tekrar fethetmesinden sonra Kıbrıs, Rodos, Malta gibi adalara sığınmışlar; ve eskisi gibi kutsal(!) bir amaçları kalmadığı için korsanlığa başlamışlardı. Aynı zamanda şimdiki Mafya babaları gibi etkili ve kıyıcı olduklarından uzun süre hem müslümanlara, hem de dindaşları hıristiyanlara kan kusturmuşlardır.

Masonluğun din ayırımı yapmadığını iddia eden Türk Masonlar, hem bu tarihi gerçekleri, hem de aynı kişilerin torunlarının Tanzimatçıları ve İttihatçıları kullanarak Osmanlı Devleti'ni siyasi ve iktisadi açıdan çökerttiklerini hatırlıyarak kendilerine gelmelidirler!..

İ. Hakkı Uzunçarşılı, aynı eser.

Rıza Nur, aynı eser.

Musa Hiram , 33. Derece'den Öte Masonluk Sırları

Baigent-Leigh-Lincoln, The Messianic Legacy

(26) - Aslında Drakol kendinden sonra gelen Vlad'ın şöhretini kapmıştır. Kazıklı Voyvoda diye bilinen Vlad ele geçirdiği Türk askerlerini kazığa oturtur; şişe geçirerek kızartır, etlerini diğer esirlere zorla yedirtir; kadınların memelerini, çocuklarının da başlarını keser, sonra annenin göğsüne çocuğun başını, çocuğun gövdesine de annenin memesini çaktırırdı. Osmanlı elçileri karşısında sarıklarını çıkarmadılar diye başlarına çivi ile çaktırmıştı. Bütün bu mezalimi yaptıktan sonra karşısına sofra kurdurur, bol bol tıkınır ve şarap içerdi. Bir iddiaya göre öldürdüğü insanların kanını da içermiş...

Bütün bunlar hurafeye düşkün Batılıların "kan emen vampirler" safsatasını üretmelerine yol açmıştır. Batılılar kendilerine bir vampir kahraman ararken bu olaydan etkilenmişler, ancak vahşeti ortaya çıkar diye, Vlad yerine Drakul'u seçmişlerdir... İşin tuhafı "vampirlerin kan emdiği takdirde ölmiyeceğine, mezardan kalkıp dirileceğine, böyle bir türlü ölmeyen vampirlerin ancak kalplerine haç çakılarak yok edilebileceğine" inanan safdillerin sayısı gün geçtikçe artmıştır.

Her satırında hikmet gizli, şifreli birer eğitim aracı olan Türk masal ve efsanelerine "hurafe" deyip, onları yok etmeye uğraşanlar, nedense bu tip safsataları sanat diye en ciddi gazete sayfalarında ele alır, reklamını yaparlar.

Vampirlik Türk kültüründe olmadığı gibi, mantığı bile Türkler tarafından anlaşılamamaktadır. Vampir hikayelerinin, mezarından kalkıp dirilen ve kan emen Kont Drakula'nın altında, Batılıların "Kazıklı Voyvoda" tipi insanlar yaratmak, ve yine Türklerin kanını dökmek, onları Avrupa'dan ve Anadolu'dan sürmek hevesi yatar!

(27) - İ. Hakkı Uzunçarşılı, aynı eser.

İsmet Bozdağ, Kemal Tahir'le Sohbetler.

(28) - İ. Hakkı Uzunçarşılı, aynı eser.

Zeria Karadeniz, Hacı Bayram-ı Veli, Okat Yayınevi, İstanbul, 1964

(29) - Biz bu kişiyi "BABA" ünvanına layık görmediğimizden Kefersudi diye anacağız. Hüsameddin Efendi'nin "Amasya Tarihi"nde İshak Kefersudi'nin Bizanslı Kommenos ailesinden bir prens olduğu bildirilmektedir. Fuat Köprülü de Kefersudi'nin Rum(Bizanslı) olduğunu belirtir. Demek ki bu kişi, gerçek bir MUHTEDİ (müslüman olarak kurtuluşa ermiş) değil, sadece DÖNME imiş!... Kendisine Baba Resul denmesi de peygamberliğini ilan ettiğinin delilidir.

DÖNMELER'in kim olduğu ve yarattıkları problemlere ilerde temas edeceğiz.

Bezmi Nushet Kaygusuz, aynı eser.

(30) - Yazımızın 1. Kısmında Sünni, Alevi ve Şii tabirlerine birer tanım getirmiştik. Buna göre:

Sünni : Kuran'a ve Peygamberimizin Hadislerine uyan kişi,

Alevi : Hz. Ali'nin yoluhdan giden kişi,

Şii : Hz. Ali'yi sevdiğini söylemesine rağmen, davranışları ile diğer müslümanları sıkıntıya sokan ve Devlet'e karşı gelen kişi

olarak kabul edilmiştir. Görüldüğü gibi. bu tanıma göre 12 İmam, Ahmed Yesevi, Hacı Bektaş, Yunus Emre ve çoğu muhterem zat Kur'an'a ve Sünnet'e uyma açısından sünni; Ali'nin yolundan gitme açısından da Alevi'dir. Ali'yi, Ehl-i Beyt'i sevdiğini söylemesine rağmen isyana kalkışan, Devlet'i müşgül durumda bırakanlar da gerçek Alevi değil; dini siyasete alet eden Şii'dir. Ali hiç bir zaman isyan etmemiş; Devlet'e, o zamanki Devlet'i temsil eden Halifelere baş kaldırmamıştır.

Yine de ekliyelimki, geçmişte de, şimdi de "şii" olarak bilinen kişiler pek çoğu bu tarz davranışlarda bulunmazlar.

(31) - Teşbihte hata olmaz. İshak Kefersudi'nin yarattığı Selçuklu-Türkmen sürtüşmesi, şimdiki şehirli ile gecekondulu arasındaki sürtüşmeye benziyor. Dikkat edilirse, "dinci" geçinen de, "dinsiz-devrimci" geçinen de gecekondu mahallelerinde oturanları kendi safına çekerek güçlenmek istiyor. Ve yine dikkat edilirse, iki karşıt grubun sempatizanlarının da ne din konusunda bilgi sahibi, ne de sosyalizm konusunda uzman olmadıkları; sadece sahte şeyh ve uydurma devrimcilerin peşine takıldıkları görülür.

Ayaklanan İshak Kefersudi'nin etrafına Ermeni ve diğer Hıristiyanların da toplandığı rivayet edilir. Ermeni Beyleri, Trabzon Kralı böyle bir ayaklanmayı teşvik ediyorlardı. Ayrıca o sıralarda Cengiz Oğullarının önünden kaçarak Anadolu'ya gelmiş olan Harzemlileri yanlarına çekmeye çalıştılar. (Tekin Abdullah, Babalılar Ayaklanması)

Güneydoğu Anadolu'ya yerleşen bu öz-be-öz Türk Harzemliler, sonraları Zaza Kürtleri diye anılacak, bize karşı kullanılmaya çalışılacaktır.

Abdullah Tekin gibi bazı yazarlar Hacı Bektaş'ı da Kefersudi ile aynı kefeye koyar, bir ihtilal lideri gibi göstermeye çalışırlar.

(32) - "Ey iman edenler!..ALLAH Tealaya, Resulüne ve içinizden emir sahiplerine itaat edin!." Nisa Suresi 59. Ayet

"Ey Muhammed!..Gruplara ayrılarak, dinlerini fırka fırka yapanlarla senin bir ilişkin olamaz." En'am Suresi 159. Ayet

(33) - Menkıbelerin her bir cümlesinde bir hikmet vardır. Hiç yanık kütük kök salar mı?..Ama isyanlar, istilalar ile yangın yerine dönmüş olan Anadolu Horasan Alplerinin, Erenlerinin, Bacılarının sayesinde yemyeşil bir çiçek bahçesine dönmüştür. Kütüğün yeşermesi ona işarettir.

(34) - Seyyid Nesimi 1300'lerde yaşamış Alevi mizaçlı Hurufi bir şairimizdir. Ali soyundan olmasına rağmen asıl adının Ömer olması, bizim düşüncelerimizi doğrular. O tarihlerde bile Aleviler arasında Bekir-Ömer-Osman adları kullanılıyordu. Bunlar hep sonradan girmiş adetlerdir.

Hurufilik ise harflerin her şey ile alakası olduğunu, gizli birer mana taşıdığını kabul eden tarikattır.

(35) - Bezmi Nushet Kaygusuz , aynı eser.

(36) - Bezmi Nushet Kaygusuz, aynı eser.

(37) Bezmi Nushet Kaygusuz, aynı eser.

(38)- İşte bu yüzden, Ahmed Yesevi Hazretlerinin türbesinin restorasyonu aslında yalnız Orta Asya için değil, bütün Türk camiası için bir vecibedir. Kim ki bundan kaçınır, kim ki önemsemez, bizden değildir!

(39) - Torlak genç demektir ama acemi anlamı da vardır. Cavlak ise; saçı, sakalı, bıyığı ve kaşı traş edilmiş kişi demektir. O dönemin kalenderileri böyle traş olur, dünya malına kıymet vermediklerini göstermek için bütün mallarını mülklerini terkeder, dilenerek yaşarlardı.

(40) - Bedreddin'in Ukud-ül Cevahir, Letaif-ül İşarat, Cami-ül Füsüleyn, Teshil, Nur-ül Kulub, Çerag-al Futuh ve Varidat adlı eserlerinden sadece VARİDAT Türkçe'ye çevrilip yayınlanmıştır.

Bezmi Nushet Kaygusuz, aynı eser.

(41) - "Göklerde ve yerde ne varsa, ALLAH'ındır!" Âl-i İmran Suresi 129. Ayet

"Zenginlerin malında fakirlerin de hakları vardır." Zariyat Suresi 18. Ayet

"İki kişilik yiyeceğe sahip olan bir üçüncü kişiyi, dört kişilik yiyeceğe sahip olan bir beşinci veya altıncı kişiyi beraberinde götürsün." Hadis (Buhari, Mevakit)

İslam ve İslam sonrası Türk Tarihi öğrenebileceğiniz bazı siteler:

http://www.enfal.de/tarih.htm?

http://www.enfal.de/asrsadet.htm

http://www.enfal.de/seltarih.htm

http://www.enfal.de/orta.htm

http://www.enfal.de/osmtarih.htm

http://www.enfal.de/yaktarih.htm

***
  • ÖNEMLİ SAYFALAR: NOTLAR -5B , HARİTALAR , YAVUZ SULTAN SELİM VE SONRASI , TABLOLAR , KAYNAKLAR , SİTEMİZDEKİ SAYFALAR