ENişte KAyınbirader

"Yugoslavya kökenli Enka’cıların üst düzey yöneticileri büyük bir aile ağacı oluşturuyorlardı. Enka’ya bağlı bir çok kurluşun yönetim kurulu ya da genel müdürlüklerinde hep Tara ve Gülçelik soyundan gelen akrabalar bulunuyordu."
(Mustafa Sönmez, Kırk Haramiler-Türkiye’de Holdingler, s.244)

Enka, Enişte ve kayınbirader sözcüklerinden oluşturulmuş; çünkü firmanın sahiplerinden olan ve yıllar önce Ortadoğu’da bir uçak kazasında ölen Sadi Gülçelik, diğer ortak Şarık Tara’nın eniştesi yani kızkardeşi Vildan Hanım’la evlenmiş. 1948-1949 Mezunu, Fevzi oğlu Şarık Hamza Tara, Üsküp 1930 doğumlu ve Şişli Terakki mezunu; daha sonra İTÜ’yü bitirmiş.

Enka’yı anlatmaya gerek yok, çok büyük ve büyüklüğü kadar da meşhur bir firma. ENKA; ANAP’ın kuruluşunda şirketin küçük ortağı Vural Arıkan’ı Özal’a verdi. Enka Pazarlama Genel Müdürü Şerif Egeli’nin kardeşi Selim Egeli de, Nazlı Semra Yeyinmen’in eşi Halil Turgut Özal ‘ın Propaganda Danışmanı oldu ve Halil Turgut Özal’ın gerçekten en yakınlarından birisiydi. Emin Çölaşan yıllar önce Selim Egeli’yle röportaj yapmış ve bu röportajlarını "Kırk Kişiyiz Birbirimizi Biliriz" isimli kitapta toplamış. Bu kitaptan daha doğrusu o röportajdan öğrendiğimize göre, Selim ve Şerif Egeli’nin babası Reşit Egeli, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Genel Müdürü’ymüş (s.128). Türkiye’de sanayileşmeye dair kim ne araştırma yaparsa bu bankanın verdiği kredilerle zengin yaratılmasından ve kim yolsuzlukların tarihçesinden bahsedecekse bu bankadan bahsetmek zorundadır. Ve yine kim kontrgerilaya dair bir şeyi tarihçesiyle yazacaksa bu bankadan bahsetmek zorundadır.
(Geniş bilgi için bkz. Suat Parlar, Türkiye’de Gizli Devlet.)

Enka’nın Sabetaycılarından bir başka meşhur isim daha var : Dışişleri eski Bakanı Vahit Halefoğlu’nun oğlu Melih Halefoğlu da üst düzey Enka yöneticisi (Kırk Haramiler, s.244)

Enka’nın İzmir temsilcisi de İzmir üzerine kitaplar yazan bir başka çok zengin ve Sabetaycı Melih Gürsoy. Melih Bey, Sadıkbey isimli daha önce bahsettiğim Sabetaycıların yoğun olarak yerleştikleri Mısri Dergahı’na çok yakın yerde , sahibi olduğu Gürsoy Apartmanı’nda oturuyor hala. Sabetay Sevi’nin verdiği emir gereği ve elbette inançları gereği Sabetaycılar, Mısri Dergahlarının olduğu şehirlerde özellikle ikamet etmişler ya da bu şehirlere göç etmişler ve bu dergah içinde yer almışlar. Bu şehirlerden yukarıda saydıklarımın içinde en önemlisi Malatya ve daha sonra da Bursa olmuş. İzmir’de de bu dergahın etrafında yerleşmişler. Rahşan Ecevit, Eczacıbaşı, Kemal Gürüz, Gencer Koyuncuoğlu, Pakize Suda, Behçet Uz, Şefik Remzi Reyent (Asansör’ün sahibi) Latife Hanım’ın babası Uşakizade Muammer Bey gibi tanınmış zatlar burada oturmuşlar. Latife Hanım’la Mustafa Kemal’in evlendikleri köşk, Mısri Dergahı’nın yaklaşık 30-40 metre uzağında zaten ve buradan da aşağıya sahile doğru inersek Sadıkbey isimli otobüs durağına varıyoruz ve durağın ismi, Latife Hanım’ın kardeşi Sadık Bey’in yalısının burada olmasından geliyor.

(Melih Bey’in teyze kızı Nevzit Hanım da Sabetaycılığı ve masonluğu bütün kaynaklarda yazan Şahap Kocatopçu ile evli.) (M. Gürsoy, İzmir Mozaiğinde Belirgin Taşlar)
Şahap Bey’in Sanayi Bakanlığı ve Koç Holding İcra Kurulu Başkanlığı da bir zattır, asıl adı Şehabettin Şefkati ve dostları da Şefkati derlermiş kendi arlarında. (Süleyman Yeşilyırt, Türkiye’nin Ünlü Masonları)
Kocatopçu’nun kızı Ayşe Kocatopçu da 1969-1970 Şişli Terakki mezunu zaten. Aile Kapancı zaten. (Melih Gürsoy’un eşi ile Kenan Evren’in ölen eşi Sekine Evren, Alaşehirli ve aynı ailenin mensubular. Melih Bey’in kendi gibi önce Robert, sonra Boğaziçi sonra da ABD’de okuyan kızı Melis Gürsoy Sökmen de Metis Yayınları sahibidir)

Kenan Evren, Anıları’nda Özal hükümet kurarken, Özal’a Halefoğlu’nun Dışişleri Bakanı yapmasını söylediğini ve Özal’ın da yaptığını söylüyor. Bağlar böyle işliyor.
Kocatopçu ve Zehre Halefoğlu’nun bir diğer ortak özelliği de 500. Yıl Vakfı Kurucuları olmaları. Aşağıdaki listede bakınca bir de görüyoruz ki Hasan Şerif Egeli de var. Manajans’ta Eli Acıman’ın yetiştirmesi olan Selim Egeli’nin Enkacı genel müdür ağabeyi burada da karşımıza çıkıyor. Elbette bir ikinci ismi daha var ve o da Hasan’mış. Siyaset, Holding, Bonapartizm ilişkileri işte böyle işliyor bu ülkede. Son bir not olarak yazayım ki, Sikorsky Helikopterleri Türkiye Temsilcisi de Enka’dır.
 

HAYATI ZATEN ROMAN llllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll
 
Dedeleri Üsküp, Yunanistan ve Saraybosna fatihi olan Şarık Tara I. Murad'ın öncü kuvvet komutanı Paşa Yiğit'in torunudur. Yahya Kemal'le de torun çocukları olan Tara, 2. Dünya Savaşı ile 600 yıllık yurdunu terk etmek zorunda kalır Robin Williams'ın önümüzdeki haftalarda vizyona girecek bir filmini izledim. Film Yalancı Jakob adıyla gösterilecek sinemalarda. Pastacı Haim Jakob da diğer Yahudiler gibi Hitler Almanyası'nda bilinen zulmü yaşamaktadır. Ve oluşturulan gettoya her gelen trenin vagonları, ölüm kamplarına götürmektedir içlerinden bir kısmını. Sonuç bellidir, ölecektir oraya gidenler. 'Madem ölüm bu kadar yakın, bu zulmü çekmenin ne anlamı var' diyerek ümidi tükenmiş olanlar intiharı seçer. Günün birinde Jakop'un bir radyosu olduğu ve oradan haberleri dinlediği 'yalanı' yayılır tüm gettoya. Gerçekte radyo yoktur. Yalan radyonun yalan haberine göre bu, kurtuluş yakın demektir. Böylece intiharları durduracak bir ümit aşılar tüm varlıklarını yitirmiş, hiçbirşeysiz o insanlara 'yalan radyo'. Merak ediyorum, Hitler'in soykırımından kurtulan Yahudiler, devam eden hayatlarına ne kadar hırsla asılmış ve bugün toplumun neresindedirler acaba?

Böyle hayatlarının bir yerinden savaş geçen insanlar, ilerleyen yıllarda daha savaşçı mı oluyorlar ne? Şarık Tara da hayatının ilk dönemlerinde (12 yaşında) başından böyle bir savaş geçen birisidir. Tara bolluktan sıfıra, sonra yine bolluğa giden bir hayatın en yakından yaşayanıdır.

Kosova Fatihi'nin torunu
Yıl 1942. 12 yaşında bir çocuk, doğduğu topraklardan ayrılmak için valizini toplamaktadır. Tüm çocukluk arkadaşlarını geride bırakacaktır. Daha önemlisi anne ve babasından da ayrılacaktır: "Annem gönderdi beni. Baktı orada hayır yok. Annem burada okuduğu için biliyordu buraları." I. Murad'ın başında olduğu Osmanlı ordularının öncü kuvvet komutanlarından dedesi Yiğit Paşa'nın I. Kosova Savaşı'nın ardından 1392'de fethedip yerleştiği Üsküp'ten ayrılmak zorunda kalır Tara. Sebep 2. Dünya Savaşı'dır. İki yıl sonra da ailenin geri kalanları ayrılacaktır bu dede yadigarı topraklardan.

Yahya Kemal'le torun çocuğu
Paşa Yiğit, Osmanlı'nın gözde komutanlarındandır. I. Murad'dan sonra padişah olan Yıldırım Bayezid, Üsküp ve Kosova yörelerini uçbeyi Paşa Yiğit'in idaresine verir. Turan Bey Yunanistan'ı, İshak Bey de Sırbıstan'ı fetheder. İshak Bey'in oğlu İsa Bey ise Saraybosna'nın kurucusudur. Saraybosna'ya İslami kimlik kazandıran eserler İsa Bey tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı'da yaygın olduğu için vakıf işlerini de ihmal etmez Paşa Yiğit'in çocukları. Şarık Tara, vakıflardaki kayıtlardan ulaşır Yiğit Bey'in torunu olduğuna. Yıllar ilerler, Paşa Yiğit'in soyundan gelenler, geride kalan bu yüzyılın başlarına kadar Üsküp'ün önde gelen beylik ailelerinden olma özelliklerini korurlar. Aileden bir de ünlü bir edebiyat adamı çıkar: Yahya Kemal Beyatlı. Tara, Beyatlı ile anne tarafından torun çocuklarıdır. Tara'nın anne tarafından dedesi Yaşar Bey büyük çiftlikleri olan bir beydir Üsküp'te. Kumbaracılar olarak anılan Yaşar Bey, çocukları olan Emin (Krallık zamanında Yugoslav Meclisi'nde Türk Milletvekili olarak görev alır), Ekrem, Mahmure (Şarık Bey'in annesi) ve Halide'yi iyi okullarda okutur. Okumak için genelde İstanbul seçilir. Yaşar Bey, Kadıköy'de mülk alarak İstanbul'la da bağını kalıcı kılacaktır. O zamanlar Üsküp ve İstanbul aynı ülkenin iki ayrı yeridir zaten. Şarık Tara'nın annesi Mahmure Hanım, Erenköy Kız Lisesi'nde eğitimini tamamlar. Tıbbiye tahsili yapmak ister ama şartlar uygun olmayınca Üsküp'e geri döner. Tara'nın üzerinde anne Mahmure Hanım'ın etkisi her zaman daha büyük olacaktır: "Annemin ayrı bir akıllılığı var. Çok okumuş, çok akıllı bir kadın."

Şarık Hacıhamziç!
Öte yandan Karadağlı, bilindiği kadarı ile son üç kuşağı esnaflık yapan Hacıhamziç (Tara'nın dedesi İbrahim Bey'in babası Hamza Bey'den dolayı bu isimle anılırlar-Tara soyadı ise Karadağ'daki Tara Dağı ve nehrinden gelmektedir) ailesinden Fevzi de Üsküp rüştiyesinde okumaktadır. 1912'de Sırplar'ın Üsküp'ü işgal etmesi, onu okumaktan geri bırakmaya yetmez. Beyrut'a giden Fevzi Bey, burada leyli meccani (yatılı) okuyarak Beyrut İdadisi'nden diploma alır. Sonrasında Belgrad Üniversitesi'nden de hukuk diploması alacaktır Fevzi Bey. Manastır'da avukatlık stajını yaparken yolu tekrar Üsküp'e düşen Fevzi Hamziç burada Kumbaracıların Yaşar Bey'in kızı Mahmure Hanım'ı görecektir.

1930'un 22 Nisan'ında doğan Tara, 12 yaşına kadar avukat bir babanın (Fevzi Bey, avukatlığın yanında Sancak ve Güney Müslümanlarının krala karşı naibi de olacaktır) ve çiftlikleri olan bir ailenin çocuğu olarak mürebbiyeler ve hizmetçilerin bulunduğu gayet rahat bir çocukluk dönemi geçirir. İkinci Dünya Savaşı bu ortamı kısa zamanda tatlı bir hatıraya dönüştürecektir Şarık Tara'nın anıları arasında. 1942'de Alman Mektebi'ndeki tahsili zorlaşınca, annesi onu Türkiye'ye kaçırma palanları yapar. Üsküp Başkonsolosu Reşat Karabuda'nın da yardımıyla İstanbul'a gelir Tara. Ona burada yengesi Seniha Hanım gözkulak olacaktır. Ama beklediği gibi olmaz. Seniha Hanım, ona çok çileli iki yıl yaşatacaktır. Yemekten nefret ettiği halde hergün zeytine mahkum edilir, iki şekerle içtiği çayı yengesi tek şeker verdiğinden iki günde bir çay içebilir ancak.
Seniha Hanım, Selanikli soylu bir aile olan Evrenoszade Rüstem Bey'in kızıdır. Atatürk'ün evlenmek isteyip Rüstem Bey'in Atatürk'e vermediği kızı Seniha'dır o yenge.

Beylikten yokluğa...
Şarık Tara bu sıkıntılı dönemden, 1944'te ailesinin de İstanbul'a gelmesi ile kurtulur ancak. Aile Üsküp'ten ayrılırken tüm malvarlığını orada bırakacaktır. Getirilenler ise, ailenin geçimini sağlamaya yönelik yükte hafif şeylerdir sadece. Onlar da iki yıl yeter ancak: "İki sene boyunca onları satıp yedik." Sonrasında... Babası önce Çorapçılar Kooperatifi'nde iş bulur, ardından da Manisa Ticaret Odası'nda çalışmaya başlar ve anne-babası oraya yerleşir.

İlkokula Sırp Mektebi'nde başlayan Tara, Türkiye'ye geldiğinde de Almanca bildiği için önce Alman Mektebi'ne yazılır. Paralı olduğu ve Seniha Hanım istemediği için birinci yılın sonunda Kadıköy Birinci Ortaokulu'na geçer. Yedinci sınıfta ise ailesi Üsküp'ten gelip Nişantaşı'nda ev tutunca, sevdiği Besim Gürmen adındaki hocasının yönlendirmesiyle Şişli Terakki Lisesi'ne girer. Tara başarılı bir öğrencidir: "Sınıf birincisi idim." Okurken de bir yandan, ailenin paraya olan ihtiyacını da düşünerek çeşitli işlerde çalışır: "Evvela inşaatlarda çalıştım. 15-16 yaşında bir fabrikada gece vardiyasında çalıştım. Sonra Beşiktaş'taki mensucat fabrikasındaki Yugoslav mühendise tercümanlık yaptım. Dayımın oğlu İskender abinin taahhüt işleri vardı, şantiyede çalıştım." Mahmure-Fevzi çiftinin ilk çocukları doğduktan 5 ay sonra vefat ettiği için Şarık Bey, Vildan, Yaşar (çok genç yaşta bir kazada hayatını kaybeder) ve İlhan'ın önünde evin ikinci çocuğu değil en büyüğü olur: "Kendi harçlığım yok ki, eve veriyorduk."

Menderes'le tanışıyor
Bu yıllar aile için 'yeniden doğuş' mücadelesinin yılları olacaktır. "O zaman çok kazandıran bir meslekti. Onu seçtik" dediği İTÜ İnşaat Mühendisliği Fakültesi'ine 1949'da girip mezun olacağı 1954'e kadar bu sıkıntılar devam eder Şarık Tara için. Henüz üniversitenin ikinci sınıfında iken okulda öğrendiklerini işte uygulama imkanı da bulur Tara. 1955'te Türkiye'nin en genç proje müdürü olarak Haydarpaşa Soğuk Hava Deposu'nun şantiye şefi olması ona dönemin başbakanı Adnan Menderes ile tanışma imkanı sağlar: "Kim buranın şantiye şefi dedi. Benim dedim. Baktı, genç bir adam. Böyle şantiye şefine böyle şantiye dedi. Ben gocundum. Bu niye geç kaldı, ne zaman bitecek dedi. 45 gün dedim. Kontrole geldiğinde ben gece gündüz çalışarak bitirmiştim. Çok hoşuna gitti." Tara'nın Menderes'le diyaloğu Menderes'in dramına kadar devam eder. Askere de onun yardımı ile gider. İskenderun'da teğmendir, 1960 İhtilali olduğunda.

1955'te 4 bin lira maaş almaktadır Tara. Hakkı olan primi alamadığı için kendi işini kurmaya karar verir. Şarık Tara Şirketi'ni kurar. İstinye Köprüsü'nün temelleri ile Yeşilköy sahil yolundaki koruma duvarlarını Veziroğlu'na taşeron olarak çalışarak yapar. 1957'de ise İTÜ'den 'can dostu' Sadi Gülçelik'le birlikte ENişte-KAyınbirader olarak ENKA'yı kurarlar. Bu bağ, Sadi Gülçelik'in, Tara'nın kızkardeşi Vildan Hanım'la evlenmesinden kaynaklanmaktadır. Sonra yüzde onluk paylarla Tara'nın babası Fevzi Bey ile Sadi Bey'in abisi de hissedar olurlar Enka'ya. İşlerini zamanında teslim etmesi Tara'yı devlet kurumları ile biraz daha yakınlaştıracaktır. Ama Enka'nın asıl sıçraması Uniroyal Lastik Fabrikası işinin alınması ile olacaktır. Enka artık büyümeye başlamıştır: "Özel sektöre de, devlete de çalıştık. Arçelik'i, Şişecam'ın Çayırova Fabrikası'nı yaptık." Pimaş'la daha da büyür Enka. Pimaş'ın sponsorluğunda 1969'da Türkiye'de düzenlenen Avrupa Plastik İmalatçıları Toplantısı Şarık Tara'ya bugün Davos'a en çok katılan işadamı unvanı kazandırması yolunda ilk adımı attıracağı gibi, Tara'nın uluslararası alanda çok tanınan birisi olmasına da vesile olacaktır. Çünkü o toplantıda tanıştığı Prof. Klaus Schwap, 1970'lerde kurulan ve Davos'un ilk hali oarak adlandırılan Management Forum'un başındaki yetkilidir. 1972'den bu yana Davos toplantılarına katılan Tara, bu toplantılarda Türkiye adına çok önemli işlere de imza atar. Bugüne kadarki Davos toplantılarının Türkiye açısından en önemlisi olan 1987'deki toplantıda Özal-Papandreu görüşmesini tertipler. Denebilir ki Davos toplantıları, Şarık Tara'nın da gayretiyle Türkiye için 'yıldızların parladığı anlar' olur zaman zaman. Tara, burada kurduğu ilişkiler sayesinde Bush'tan Jivkov'a, Chernomyrdin'den Taha Yasin'e, Margaret Thatcher'a kadar dünya liderleriyle çok iyi tanışan ve görüşebilen birisi olur. Enka'nın yüze yakın yabancı ortaklığının da bunda etkisi vardır Tara'ya göre.

Uluslararası bir isim Tara
Bu arada 1970'lere gelindiğinde 10 bin lira sermaye ile kurdukları Enka artık dış pazarlara da açılır. Türkiye'ye döviz getirecek yeni pazarları 'ilk' keşfeden müteahhit firmalardan olur Enka. Libya pazarına ilk giren Enka'dır 1971'de. Ardından Suudi Arabistan, Irak ve Ürdün'de müteahhitlik işleri üstlenir. Son durak Beyaz Ev'ini de kısa sürede yaptığı Rusya pazarıdır. Enka'yı ne ekonomik krizler ne de siyasi çalkantılar veya ihtilaller yükseliş trendinden alıkoyabilir. Enka tarihinde bir tek kötü dönem yaşanır. O da 1985 yılıdır: Çok açıldık, fabrikalar aldık. Dış ticaret şirketimiz vardı, o da çok kötü gitti." İşin dışında kayınbiraderi Sadi Bey'in bir uçak kazasında kaybedileceği 1980 yılı da onun için iyi hatırlanmayacak bir yıl olur.

Kızkardeşi Vildan Hanım'ın Notre Dame de Sion'dan okul arkadaşı, Kırımlı bir aile olan Şakir Ataman'ın kızı Lale Hanım'la 1956'daki evliliğinden Sinan Bey'in dışında Zeynep ve Leyla adında iki çocuğu daha olan Tara'nın vaktini, Enka'dan çok üyesi bulunduğu ve sorumluluk üstlendiği kurumlar almaktadır bugünlerde. Biri Japonya Devlet Başkanından aldığı diğeri de Türk Dışişleri'nin verdiği iki belgenin dışında İTÜ ve Moskova Tıp Akademisi'nden aldığı iki de Şeref Doktorası ile övünen Tara, 'üyelikleriniz var mı?' sorumuza karşılık açıklama ihtiyacı hisseder gibi, üyesi olmadığı kurumları sayıyor: "Hiç bir şeyle alakam yok. Ne Propeller Kulüp (Kim Kimdir'e göre üye görünüyor), ne rotary ne masonluk." Bunlar da üyesi oldukları: TÜSİAD, TEV, İTÜ Vakfı, Olimpiyat Komitesi.

Enka'dan Vural Arıkan, Gürhan Celebican, Emre Gönensay ve Memduh Yaşa gibi ilerleyen yılların siyasetçileri çıkmasına rağmen, bir ara AP ve sonrasında ANAP'tan (kendisini Özal'la arkadaş, Demirel'le dost olarak tanımlıyor) politika tekliflerini geri çeviren Tara, işleri "şimdi patronum için çalışıyorum" dediği oğlu Sinan Tara'ya devretmesine rağmen çalışma temposundan hiç bir şey kaybetmemiştir. Türk-Japon ve Türk Yunan İş Konseyleri'nin başkanı olan Tara, son on yılını günde 18 saat, senede de sadece dört gün tatil yaparak geçirir. Sebep yine aynıdır: Çalışmak... Çalışmak... Ve daha çok çalışmak...

Hani derler ya, hayatım roman diye. Hayatı roman olan insanlardan birisi Tara'dır bence. Fetihle elde ettiği toprakları hazin bir sonla terkeden torunların hikayesidir bu. Şarık Tara da hayatını kaleme aldırmıştır ama son beş yıllık kısmı eksik olduğundan henüz bastırmayı düşünmemektedir. Benim asıl merak ettiğim romanın sonu değil elbette, kaç satacağı da... Merakım romandan artakalanların ne olacağı...

CEMAL A. KALYONCU 
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

 

Feyyaz Tokar'in hanimi ve kizlari

TOKAR & MERZECİ & CO.                Vuslat Sadıkoğlu...

Türk sosyetesinin saygin hanimlarindan... Atatürk'ün yati Savarona'nin sahibi, armatör Kahraman Sadikoglu'nun annesi. Koç Ailesi'yle de akraba. Rahmi Koç'un eski esi. Mustafa, Ömer ve Ali Koç'un annesi Çigdem Simavi'nin teyzesi... Vuslat Hanim'in kizi birkaç yil önce vefat eden ünlü isadami Feyyaz Tokar'in esi Berna Tokar. Diger kizi ise Ipragaz'in sahibi Kurttepeli Ailesi'ne gelin gitti. Diger oglu Celal Sadikoglu ise en az Kahraman Sadikoglu kadar renkli bir isim. Onun tutkusu ise Lamborghini otomobiller.

Vuslat Sadikoglu

Sayın Editör,                          llllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll

Sitenizi büyük bir ilgi ile izliyorum. Ufkumu açtınız, size çok teşekkür ediyorum.   Başarılarınızın devamını diliyorum. Size daha önce de yazdım. Ancak, bir kez daha hatırlatmak istiyorum, dönme işadamlarından bir aile de "MERZECİ" ailesidir. Bu aile şu anda "Kerevitaş Gıda San. ve Tic. A.Ş.'nin en büyük hissedarıdır. Babalarının ismi Mehmet Cemil MERZECİ'dir. Cemil Bey'in kardeşinin ismi ise Hasan Kamuran MERZECİ'dir. Cemil Bey'in ilk oğlunun ismi babasının da ismi olan Osman MERZECİ'dir. Osman bey, sabataycı Feyyaz TOKAR'in kızı Serra MERZECİ ile evlidir. Bu evlilikten doğan erkek çocuğun ismi Ali'dir. Osman Bey'in ilk evliliğinden doğan erkek çocuğunun ismi Eren'dir. Cemil Bey'in diğer çocuklarının ismi Gülin ve Remzi'dir. Remzi MERZECİ'nin eşi de bir dönme olup ismi Eren'dir.Görüldüğü gibi isim konusunda aile dönme adetlerini devam ettirmektedirler. Aile son derece içe kapanıktır. Basın önüne sadece dişarıdan aldıkları yöneticileri ve bazen de Osman MERZECİ çıkmaktadır. Aile şu anda şirket aracılığı ile bankalardan aldıkları 60 milyon USD krediyi geri ödemedikleri için zor günler geçiriyor görünmektedir. Kredi olarak alınan bu paralar hortumlanarak yurt dışına transfer edilmişlerdir. Lütfen listenize bu karanlık ailenin ismini de ilave edin.

Selam ve saygılarımla. B. D.
llllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll
Mehmet Barlas’la yapılan röportajdan bir bölüm
(Herşeyi bilen Mehmet Barlas meğer sabataycılığı bilmiyormuş !)

Ilgaz Zorlu’nun yazdığı kitapla sabataycılık gündeme geldi. Eşiniz de bu sabataycıların içinde olduğu gösterildi. Bu konu islamcı medyanın da işlediği bir mevzu. Ne düşünüyorsunuz?

HASAN KAMURAN MERZECI.

H. K. MERZECİ

Eşimin babası Selanikli annesi Çerkez. Ama Selanikli’liğin ne olduğunu son dönemde öğrendi o da. Ilgaz Zorlu benim kayınbiraderimim olan Can Paker’in sekreterinin oğlu. Ama iyi oldu, Ilgaz Zorlu sayesinde herkes sabataycılığın ne olduğunu öğrendi. Canan şu anda 55 yaşında, sabataycılık neymiş onu öğrendi. Anne kültürü aldığı için -30 sene önce annesi babasından ayrılmış çünkü- bilmiyordu.
Sizce nedir sabataycılık, korkulacak bir şey midir, övünülecek bir şey midir?
Tarihten okuduğumuz kadarıyla Sabatay Sebi ortaya çıkarak ben Mesih’im demiş. Padişah da seni öldürürüm deyince Müslüman olmuş. Bence bunları şimdi konuşmak çok saçma. Osmanlı Kürt diye, Ermeni diye, ayırım yapmadan tüm unsurları içinde barındırmış. Ondan sonra gelip 2002 yılında onun kökeni Kürt’tür, o Sabataycı’dır diye ayırınca çok yanlış bir şey gibi geliyor bana. Bu bir erdem. Osmanlı bunu kabul etmiş. Onlar da devletlerine hizmet etmişler. Ilgaz Zorlu’ya bakınca bir sürü hizmet eden adamın Selanikli olduğunu gördük. Ben hiç bilmiyordum bunların Selanikli olduğunu. Selanikli’nin ne olduğunu bilmiyordum. Bunlar tamamen Türk Osmanlı gibi okullar açmışlar devlete hizmet etmişler. Apdi İpekçi mesela Sabataycıymış. Ben onunla kaç sene çalıştım ne Sabataycılığını bilirim ne de başka bir şeyini. Ahmet Emin Yalman’ı tanıdım, müthiş kahraman bir insandı gazeteci olarak. O önde gelen Sabataycılar gibi Sabataycı olmayanların da önde gidenlerinin sayısı fazla olsa Türkiye daha ileri olur. Ben bunu çok ırkçı buluyorum. Ayıp buluyorum, Hitlere’e yakışır bu. Tabii incelenmesi lazım sabataycılığın bilinmesi lazım. O ayrı mesele. Ama böyle ayırmak hoş değil. Mesela hep yazıyorlar: Rahşan Ecevit’le Can Paker’in görüşmelerini. Çok ilginç, hayatında Rahşan’ı görmedi ki Can Paker. Ben Rahşan Ecevit’i bilirim. Çalıştım onlarla. Ama Can Peker onu görmedi. Rahşan’ın da Sabataycı olduğunu bu yazılar çıktıktan sonra öğrendim.
Cevap vermeği düşünmediniz mi hiç?
Neden cevap vereyim ki eğer cevap verirsen senin kafan hastadır demek bu. Aitlik hisseden bir cemaate girer. Anadolu’dan İstanbul’a gelir adam ya mason olur ya Roteryan olur. Güçlü adamın bunlara ihtiyacı yok ki. İlla kendi kişiliğinin üzerine bir kimlik mi alman lazım. Ne bu, ya Mason ya Sabataycı ya Adnan Hocacı, ilkel geliyor bana. Neden cevap vereyim ki? Bırak öyle kalsın.
Ama insanlar bunlardan korkuyor
İnsanlar onlardan korkacağına ordudan korksun. Laikçi aptallar Adnan Hocacılardan korkuyor, diğerleri bunlardan korkuyor. O zaman idare etmek daha kolay insanları. Şeriat tehlikesi, Sabataycı, Mason tehlikesi, Rotaryan Kürt tehlikesi gibi. O zavallı insanların kurduğu bir şey. Herhangi bir örgüte girip cemaate girip kendi kimliğini oluşturmak çok zavallıca bir şey. Keşke hakikaten öyle bir tehlike olsa. 16.yy da din değiştiren ailelerin torunlarının torunlarının torunları örgütlenip böyle bir tehlike oluştursa. Çok ilginç olur film konusu olur. Einstain biliyorsunuz yahudiydi , Einstain diyor ki : izafiyet teorim başta başarılı olsaydı hem Fransa hem Almanya Einstain Fransız yada Almandı diyecekti. Ama Einstain yahudi dendi. İnsan olarak bakamıyor yani. Sadece Türkiye’de değil Irak’ta da böyle. Kim bilir korkularla kaç beyin öldürüldü. Sen benden değilsin sen o’sun bu’sun diye.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
New York'ta düğün Savarona'da kutlama 
Suat Ekiz / Bülent KAYA 

Yılın düğününün İstanbul etabı da nihayet gerçekleşti.
Ceylan Pirinçcioğlu'nun organize ettiği geceye Yiğit Şardan, Ünver Oral, Kahraman - Julide Sadıkoğlu, Oya - Bülent Eczacıbaşı, Zeynep - Osman Çarmıklı, Erol - Tilda Tezmen, Yasemin - Cefhi Kamhi, Mehmet - Canan Barlas, Ralf Tezmen, Selin Toktay, Defne Samyeli ve eşi Eren Talu gibi birçok ünlü sima katıldı.  Velidedeoğlu çiftinin düğün pastası ise, Tarabya Benek Pastanesi tarafından hazırlandı.
Hürriyet 11.12.2000
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Canan Barlas’ın Komşuları

...Sonra Canan Hanım'la arasında şiddetli bir tartışma geçmiş ve Canan Barlas, maymununu kucağına almış. Maymun, kollarını sahibesinin boynuna dolamış ve beraberce evlerine dönmüşler.
Sakinleri arasında
Berna Tokar, Can Paker, Atilla Türkmen, Mehmet Barlas ve Kahraman Sadıkoğlu gibi siyaset, basın ve iş dünyasının önde gelen isimlerinin bulunduğu Otağtepe'deki son durum bu.
Hürriyet 6 Temmuz 2000
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Hamdibeycilerden Serbülent H. Bingöl
 

 

Bunlar Barlas’ın dünyadaki öteki akrabaları olmalı

Rotaryen Serbülent H. Bingöl 12.7.1921 tarihinde İstanbul’da doğdu. Mühendislik tahsilini Almanya’da yaptı. Bayındırlık Bakanlığı’nda çeşitli görev kademelerinde bulundu ve Müsteşar Muavini iken 1967 yılında Bakanlıktan ayrılarak Türkiye Şişe ve Cam Fabrikalarına intisap etti. Bu kuruluşta Genel Müdür Yardımcısı, Koordinatör, Paşabahçe grubu şirketlerin yönetim kurulları başkanı olarak görev yaptı. Halen Egemetal Madencilik A.Ş., Rabak Elektrollitik bakır A.Ş., Eksan İnşaat A.Ş., British Steel Çelik T.A.Ş.’de Murahhas Azalık, Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkanlık görevlerinde bulunmaktadır.
İstanbul teknik Üniversitesinde 15 yııl öğretim hizmeti de yapan Serbülent H. Bingöl 1957-58 yıllarında Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanlığı, 1971-72 yıllarında İmar ve İskan Bakanlığı, 1980-81 yıllarında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yaptı.                                                                                          

<<< GERİYE