Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI


ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ

NOTLAR - 5B

(42) - Aslına bakarsanız Marks'ı da Sosyalizm konusunda etkiliyen İngiltere, Almanya gibi ülkelerde gördüğü sıkıntılar ile, Amerikan Kızılderililerinin hiç şahsi mülk kabul etmeyen ortak ve mutlu hayatları üzerine yazılmış kitaplardı. O bu tarz hayatın Batı'nın sıkıntısının çaresi olduğunu düşünmüş ve bunu Hegel'in düşünceleri ile birleştirmişti.

Ama nasıl birleştirmişti?.. Hegel'in Dialektik İdealism'indeki TANRI kavramını atıp, yerine maddeyi koyarak!..Böylece Dialektik Materyalizm ve Bilimsel Sosyalizm doğmuştu. "Bilimsel"liğinin tek dayanağı da içinde TANRI'ya yer olmamasıydı. Halbuki, Marks'tan önceki hemen her feylezof fikirlerinde TANRI ve RUH kavramlarına yer verirdi.
İsmet Bozdağ , İnsanlığın son Çerçevesi, Emre Yayınları, 1991

(43) - Alevi-Sünni Sürtüşmesinin İçyüzü 4. Bölüm'de Cengiz Han örnek verilerek anlatılmıştı.

(44) - Bundan anlıyoruz ki, Şeyh Bedreddin'e "batınî" denmesine rağmen, tarihcilerin "batınî" saydıkları diğer tarikatler gibi gizli bir tarikat değildi. Hatırlanacağı üzere biz "batınî" kelimesini "zahir mânânın ardına inmeye çalışan" bütün tarikat ehli için kullanıyoruz. Zira batın kelimesi kötü anlamlı olmadığı gibi, çok büyük önem taşır. Siyasi amaçlı gizli tarikatleri ise Şii sayıyoruz.

(45) - 1310 yılında kurulan Aydınoğulları Beyliği'nin İzmir Valisi Umur Bey denizci idi. Büyük biraderi Hızır Bey ile Sakız, Bozcaada, Mora ve Rumeli sahillerine akınlar düzenlerlerdi. Bizans taht mücadelesine müdahale ettiği için üzerine Papa'nın da teşviki ile bir Haçlı donanması gönderildi. (1344) Bazı yerleri aldılarsa da fazla ilerliyemediler. Umur Bey 1348'de İzmir şehrinin sahil kısmını Latinlerden almak için giriştiği savaşta şehit düştü. Kendisinden sonra gelen Hızır Bey ağır bir anlaşma imzaladı. Aydınoğulları Timur'dan sonra Osmanlı taht mücadelesinde de söz sahibi oldular.

(46) - Prof. Mehmet Ali Ayni Bey, Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri'nin manevi gücü üzerine bir eser yazmıştır. Şöyle demektedir:

- "Böyle şey olur mu?" demeyiniz. Ben bunu İzmir'de şehit düşen Miralay Fethi Bey'in babası Şeyh Azmi Efendi'den işittim. O günlerde Çanakkale Boğazı'nda düşman hücumuna maruz idik.... Demek ki, o tarihte bile halk arasında böyle bir itikat varmış.
Zeria Karadeniz, Hacı Bayram-ı Veli, Okat Yayınevi, İstanbul, 1964
Yahya Benekay, İlk Hacı İlk Kurban, Veysel Karani, Hacı Bayram-ı Veli

(47) - Şeyh Safiyuddin, belki bir kısım başıbozuk Türkmenleri etkilemiş, göçebe ve zor durumda olan bu insanların Anadolu'da Selçuklu döneminde çıkardıkları isyanlarda rol oynamış olabilir.

(48) - Bu HOCA lakabı bize biraz tuhaf gelmekte. Hoca Ahmed Yesevi'de olduğu gibi, HACE'den bozma olması pek muhtemeldir. Eğer öyle ise, ve uydurma değilse, HACE ALİ de Peygamber soyundan ve Hz. Ali'nin oğlu Muhammed'in torunlarındandır!..

Bu takdirde Şah İsmail'in "Peygamber torunu olduğu" iddiası gerçeklik kazanır. Ancak ortaya çok enteresan bir durum çıkar: HACE AHMED YESEVİ'nin halifesi HACI BEKTAŞ'a bağlanan BEKTAŞİLİK ve ANADOLU ALEVİLİĞİ ile, HACE ALİ'nin torunu ŞAH İSMAİL'in ŞİİLİĞİ 12 İMAM'A SONRADAN BAĞLANMIŞ OLUR!.. Çünkü ikisi de HÜSEYİN soyundan değil, Hz. ALİ'nin diğer oğlu MUHAMMED soyundan gelmektedirler!..

Bilindiği gibi HASAN soyundan gelen 5 İMAM'lı ayrı bir tarikat daha vardır. MUHAMMED soyundan imamlar da olduğu muhakkaktır. Kaldı ki, Hz. ALİ'nin soyu bir de ÖMER adındaki oğlundan sürmüştür. Asıl adı ÖMER olan SEYYİD NESİMİ'nin bu soydan olması pek muhtemeldir.
Mezhepler ve Tarikatlar Ansiklopedisi, Tercüman, 1987
Rıza Nur, aynı eser.

(49)- Soy-sop bizim için önemli değildir. Zaten Kanuni Süleyman'dan sonra gelecek olan padişahların çoğu, cariye çocuğu olacaktır. Bunun anadan gelen yabancı kültür, haslet, hatta artniyetli eğitim ve yönlendirme gibi etkilerini de göz ardı etmemek gerekir. Nitekim Hürrem Sultan kendi oğlu tahta geçsin diye, Kanuni'ye üstün meziyetli Mustafa'yı öldürtürmüştü.

Fatih'e gelince, Sırp prensesi Mara'nın oğlu olduğu iddia edilir. Hatta Hıristiyanlara karşı gösterdiği müsamahanın altında anasının Hıristiyan olması yatar, diyenler vardır. Halbuki Mara, 2. Murad'a 1433 yılında takdim edilmiş, nişan yapılmış, ancak bazı sebepler yüzünden evlilik 1438 yılında gerçekleşmişti. O tarihte Fatih Sultan Mehmed 6 yaşında idi. Ayrıca babasının vefatından sonra tahta geçince, Mara'nın da isteği üzerine, üvey annesi olan bu kadını babası Sırp Kralı'nın yanına göndermişti. Eğer öz annesi olsaydı, böyle yapar mıydı?.. Kadın da oğlu tahta geçmiş iken, bırakıp gidermiydi?..

Bursa mahkeme sicil kayıtlarına göre göre Fatih Sultan Mehmed'in annesi Hüma Hatun adında bir Türkmen kızıdır, tahta cülüsundan 2 yıl önce vefat etmiştir, Bursa'da medfundur ve türbesi Mehmed'in şehzadeliğinde, kendisi tarafından yaptırılmıştır. (1449)

(50) - Gürânî, Gurlu demektir. Guran adlı bir Kürt topluluğu olduğu için Kürt ayırımcılar bu zata da sahip çıkabilirler. Ancak bu kişiler bilmezler ki Guran, Turan gibi Farsça ek almıştır. Gurlar demektir, tıpkı Turan'ın Turlar, yani Türkler demek olduğu gibi...Gur-Guz bir Türk boyudur. Hindistan dolaylarında bir devlet kurmuşlar, sonra bunlardan bir kısmı Türkiye'ye göç etmiştir. Gurmanç Kürtleri de aynı gruptandır. Gurman, Türkmen gibi Türkçe MAN ekiyle yapılmış, sonra gene Türkçe "!Ç" eki almıştır. Tıpkı kıskanç gibi...Gurmanç, Gurman olan, Gurmanca konuşan demektir.

(51) - Yahudiler daha önce de Babilliler tarafından yurtlarından sürülmüşlerdi...Bu bölümde anlattıklarımız İslami Din Tarihi kitaplarından değildir. Bizzat Batılı Hıristiyan yazarların eserlerinden, bilhassa üç kişilik bir araştırma grub tarafından yazılan "The Messianic Legacy" kitabından alınmıştır. Bu yazarlar M. Baigent, R. Leigh ve H. Lincoln'dur. İçindeki bilgilerin çoğu Hıristiyanların meçhulü olduğu gibi, biz müslümanların çok işine yarıyacağı halde ne din âlimleri, ne de tarihçilerimiz tarafından yeterince bilinir. Bu eksiğin en kısa zamanda kapatılması gerekir.

(52) - Thomas İncili son yıllarda bulundu ve yayınlandı. İçindeki bilgiler diğer İncillerden çok farklıdır. Ayrıca Barnabas İncili diye bir incil de yayınlanmış bulunmaktadır.

(53) - Devlet idaresi ve siyasetten nasibini almamış mevki sahipleri ile aydınlar, Batılılar deyince karşımızda tek ve mütecanis bir grup olduğunu ve bunların her zaman birlikte hareket eden son derece güçlü 500 milyonluk dev bir topluluk olduğunu sanırlar. Halbuki, bu Batı devletleri arasında Katolik-Protestan-Ortodoks farklılığının yanısıra, Anglo-Sakson-Slav-Germen gibi bölünmeler de vardır. Bunlar hiç bir zaman bir araya gelemezler.

Bu durumu çok iyi sezen Abdülhamid, en karışık dönemde, dönemin en güçlü 4 devletini birbiriyle tokuşturarak Osmanlı Devleti'nin çöküşünü 33 yıl geciktirmiştir. Aynı kozu kullanan Atatürk ise, 4 büyük devletin (İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya) işgalini hiç çarpışmadan kırmış, sadece Ermeni ve Yunanlılarla savaşarak yeni Türk devletini kurmuştur. Şimdiki politikacılar ABD ile Avrupa, İngiltere ile Fransa, Rusya ile Avrupa, Japonya ile ABD, Almanya ile Japonya arasındaki kıyasıya rekabeti değerlendirebilseler, 2000 yılında dünyanın en güçlü ülkelerinden biri oluruz!..

(54)- Çok az kimsenin bildiği bir gerçek vardır. DÜNYADAKİ MUSEVİLERİN YARISINDAN ÇOĞU TÜRK ASILLIDIR! Bu husus Arthur Köstler, Prof. Dunlop, hatta Ansiclopedia Judaica (Yahudi Ansiklopedisi) tarafından dile getirilmiştir. Sebebi de, daha önce açıkladığımız Hazar Türklerinin Museviliği kabul etmesine bağlıdır (700'ler). Hazar Devleti yıkılınca da bu Türkler Asya ve Avrupa'ya dağılmışlar, (1200'ler), bir süre sonra Türk oldukları unutulmuş ve "Yahudi" sayılmışlardır.

Türkler 1000 yıldır Yahudilere dostça davranmışlardır. 1098'de Haçlılar Kudüs'ü ele geçirince müslümanlarla birlikte Yahudileri de katletmişlerdi. Ancak Selahaddin Eyyübi 1187'de öyle yapmadı. 1203 yılında Engizisyon mahkemeleri kurulunca Yahudiler sıkıntıya düştüler. Aslında Türkiye'ye göç o tarihlerde başladı.

1326'da Sultan Orhan Bursa'yı alınca, Sultan Murad Edirne'ye girince (1369) orada Yahudi topluluklarla karşılaşmışlardı. Bu topluluklar fetihten sonra daha da artmıştı. Yahudi yazar Prof. Avram Galanti bu durumu şöyle açıklıyor: "Türklerin gelişi ile... Yahudiler zulmetten nura, esaretten hürriyete kavuşmuşlardır."

1290 yılında Yahudiler İngiltere'den toptan sürüldüler. 1394'de Fransız Kralı 6. Şarl Yahudileri ülkesinden çıkarttı. Bunlar da Osmanlı ülkesine sığındılar. 1492'deki büyük göçten sonra da göçenler vardır. Son göç l890'larda Rusya'dan olmuştur.

Abdurrahman Küçük, Dönmeler ve Dönmelik Tarihi, Ötüken Yayınları

(55) - Tarihçiler de bazen sansasyonel bilgi vermek ihtiyacını duyarlar. Belki yazdıkları eserlerin ilerde de okunmasını sağlamak için...İşte bu tip kaynaklara dayanarak sansasyonel bir haber hazırlıyan Aktüel dergisi 1992 yılında "Fatih Hıristiyan mıydı?" sorusunu ortaya atmış, orjinal görünmek için de "sonunda hıristiyan olduğu" kanısını vermeye çalışmıştır. Peygamberin hadisini gerçekletirmek için 23 yaşında İstanbul'u fetheden, pek çok hıristiyan devlete sefer yapan, Roma'yı fethetmeyi düşünen Fatih'in, bütün bu ihtişamı bırakıp, o dönemde çöküntü içinde olan hıristiyanlığa meyledeceğini düşünmek, nasıl bir mantığın sonucudur, anlıyamıyoruz.

(56) - Aslında şimdi dahi dönmeler, Batı kültürü ile yetişmiş olanlar, ülkedeki hakimiyetlerini sürdürmenin tek yolunu, Türkiye'nin Batı ile bütünleşmesinde görmektedirler. Avrupa Topluluğu'na katılmamızı hararetle savunmaları bundandır.

(57) - YERLİ Çandarlı Halil Paşa'nın idamı ile başlıyan dönemde, 1453'den 1700'e kadar gelmiş geçmiş 34 vezir-i azam'dan sadece 4 tanesi YERLİ, geri kalanı DEVŞİRME'dir. Bu dört kişi Karamani Mehmet Paşa, Çandarlızade İbrahim Paşa, Piri Mehmet Paşa ve Manisalı Lala Mehmet Paşa'dır.
İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Cilt 2

(58) - İslam Devlet Anlayışı'nın temelini teşkil eden Ferdi Mülkiyet kavramının Hz. Muhammed-Hz. Ömer-Selçuklular-Osmanlılar zinciri içindeki gelişmesi üzerinde durmak gerekir. (Bu yüzden bu konuyu ilerde ele alacağız.) Zamanımızda Sosyalizm'in çökmesi, Kapitalizm'in tek yol olarak gösterilmesine fırsat tanımıştır. Ne var ki, Sosyalizm zaten Kapitalizm'in acımasızlığına ve çözümsüzlüğüne çare olarak çıkmıştı!.. Sınırsız mülkiyete çözüm olarak "mülkiyetin kaldırılması" prensibi ortaya atılmıştı.

Aslında her ikisi de geçersizdir. Geçerli olan, sınırlı bir ömre sahip olan ferdin, sadece kendisi gibi sınırlı ömrü olan mallara sahip olabilmesidir. Yani toprak, su, orman, maden asla fertlere tapulanamaz!.. Ama fertler otomobil, ev, radyo, televizyon gibi mallara sahip olabilirler. Aşırı zengin de olamazlar. Çünkü "zenginin malında fakirin de hakkı vardır" (âyet) ve bu şahsın isteğine bağlı değildir. Onun içindir ki, Peygamberin vefatından sonra zekât ödemek istemeyen kabilelere, Hz. Ebubekir harp ilân etmişti. Zekât arzuya bağlı değil, bir Devlet vergisidir.

(59) - 90 yıl süren Emevi saltanatı 750 yılında halife Mervan yenildiği savaşta öldürülünce yıkıldı. Yerine Abbasi hanedanı, yani peygamber soyu geçti. Aslında amca çocukları olan Emevi ve Haşimi aileleri arasındaki düşmanlık o boyuta ulaşmıştı ki, yeni halife Ebul Abbas, Şam'daki 90 kadar Emevi'yi yemeğe çağırttı, sonra onları döve döve öldürttü. Hâlâ can çekişenlerin üzerine sofra kurdurttu ve keyifle tıkındı. Başka yerlerde de Emeviler öldürülüyor, cesetleri köpeklere yedirtiliyordu. Bunlar değil Peygamber soyuna, hiç bir müslümana yakışmayan davranışlar idi.

Ama ne oldu?.. Son Abbasi halifesi El Mustasım sarayında 700 cariye, 1000 hadım köle ile keyif çatarken Hülâgu geldi, onu bir çuvala koyarak atlara çiğnetti, ve Bağdat'taki bütün müslümanları kesti, şehri yakıp yıktı... Zulüm, daima zulüm doğurur. Devlet küfürle değil, zülumle yıkılır. Kaldı ki, aile kavgaları son bulmadı!.. Peygamberimizin bir amcasının soyu Abbasiler ile diğer amcası Ebu Talib'in soyu arasında olay çıkartmak isteyenler durmadı. Her nekadar buna 12 İmam yakınları fırsat vermemişse de, hilafet tartışması özellikle Şii camiasında hep devam etti.

(60) - 1987'de TRT'de yayınlanan MEDENİYET adlı yabancı belgesel.

(61) - Bilindiği gibi Hz. Ali'nin sülalesi, 17 oğlundan sadece 4'ü vasıtasıyla sürmüştür. Bunlardan Hz. Hüseyin'in soyundan gelenlere ŞERİF, Hz. Hasan'ın soyundan gelenlere SEYYİD, Muhammed'in soyundan gelenlere de HACE denirdi. 4. Oğlu Ömer'in soyundan gelenlere ne dendiğini bulamadık. Zamanla Arabistan'daki peygamber torunlarına Şerif; Horasan, Asya ve Anadolu'dakilere Seyyit denmeye başlamıştı. Türklere kolay geldiğinden "Hoca" diye bilinen Ahmed Yesevi, Hz. Ali'nin Muhammed adlı oğlundan geldiği için lakabı aslında HACE idi. Biz yine Türkler arasında HOCA ALİ diye bilinen kişinin aslında HACE ALİ olduğu düşüncesindeyiz. Bu suretle Şah İsmail'in Ali soyundan olduğu iddiası gerçeklik kazanır.

Ancak gerek Hace Ahmed Yesevi Hazretleri, gerekse Hace Ali 12 İmam'a bağlı değillerdi. Bu hususta eserlerinde bir kısıtlamaya rastlanmaz. Ancak o dönemde Asya'dan göçeden Türklerin arasında Hz. Hüseyin'e bağlı 12 İmamlı aleviliğin gittikçe yaygınlaştığını kabul edebiliriz. Türkler Hz. Hasan'a bağlı 5 İmamlı aleviliğe, ve 7 İmamlı İsmaililiğe pek ilgi göstermemişlerdir.

İşte bu yüzden Şah İsmail Şiiliği İran'ın resmi dini yaparken, Hz. Hüseyin soyundan olduğunu öne süren şecereler çıkartacak; atası HACE ALİ'nın Ali oğlu Muhammed soyundan geldiğini unutacaktır.

(62) - Türkmenlere "kızılbaş" denmesi, giydikleri kırmızı börkten dolayı idi. Büyük bir ihtimalle geldikleri boyun işareti olan bu başlığın, Hz. Ali'yle, kırmızı sarığı ile bir ilgisi yoktu. Ama Selçuklularda 1100'lerden kalma Hasan Sabbah'ın kırmızı takkeli eli kanlı fedailerine duyulan husumet, yerleşik hayata kolay uyum sağlıyamıyan, düzeni bozan Türkmenleri de yansımış, "Kızılbaş" tabiri kötü bir anlam kazanmıştı. Ama esas "Kızılbaş" deyimi Anadolu'da Şahkulu isyanından sonra yayılmıştır.

(63) - 1980'lerde solcu-sağcı sürtüşmesi Alevi-Sünni meselesi haline getirilmeye çalışılmış, ancak bunun çıkar yol olmadığını gören Alevilerin sayısı artınca, bölücüler bu sefer Doğu Anadolu'da yaşıyan, nisbeten az okumuş, kaynağı kıt, bel ehli ve dedelere bağlı Alevilere yanaşarak onları "Türkler sünnidir, Kürtler Alevidir" diye kandırmak istemişlerdir.

Fakat sonradan Kürtlerin çoğunun sünni olduğu anlaşılınca, bu oyun da tutmamıştır. Bu sefer, Türkler ve Kürtçe konuşanların çoğu Devlet yanlısı olduğu için, 1990'larda Bektaşi-Alevi farklılığı ortaya atılmıştır. Hiç değilse bir kısmını kendilerine çekebilmek için "başkaldıran Alevi-Devlet yanlısı Bektaşi" diye bölme gayretine girmişlerdir. Güya Bektaşiler devletten yana, Aleviler ise hep başkaldırıcı, hak arayıcı gösterilmek istenmiştir.

Bektaşilerin genellikle Rumeli-Batı Anadolu menşeli olmaları, okumuş olmaları ve yol ehli olmaları, dolayısiyle hakikate ve Devlet'in bölünmesine karşı çıkmaları aleyhlerine kullanılmıştır.

Bu da başarıya ulaşmayınca bölücüler bu sefer lâik-müslüman sürtüşmesi yaratma gayreti içine girmişler. Turan Dursun gibi dinsiz ve densizleri kendilerine bayrak edinmişlerdir.

(64) - Hacı Bayram çalışmayı en az ibadet kadar gerekli görmüştür. Bütün müritlerini tarlalarda çalışmadan, ellerinde zembil sokaklarda dilendirmeden (bu suretle nefsaniyeti kontrole alıyorlar, böbürlenemiyorlardı) tarikata mensup saymamıştır.

(65) - Bektaşiler ve Aleviler Yavuz Selim'i sevmezler, ve "keşke Şehzade Ahmed padişah olsaydı, o bizi kırmazdı " derler. Ancak tarihi olaylar gösteriyor ki, o dönemde bütün şehzadeler Şii nitelikli Devlet'e başkaldıran hareketlere karşıdır. Ahmed de farklı davranmamıştır.

(66) - İşte Ahmed'in bu şekilde takibi bırakıp geri dönmesi kendisini Alevi ve Bektaşilere sempatik göstermiştir. Ahmed'in geri dönüşü asilere duyduğu sempatiden değil, yeniçerilerin kendini padişah saymamasındandır. Bu görevi oğluna bırakışı da bunun delilidir. İlerde Şehzade Ahmed'in üç oğlu Mısır'a kaçacak, Murad ve Osman adındaki iki oğlu da Kızılbaşlardan taç giyerek Selim'e karşı onlarla ittifaka girecektir. Ancak bu da siyasi amaçlıdır, inanç değildir.

(67)- İstanbul'da Göztepe Merdivenköy'de Şahkulu Dergâhı vardır. Eskiden Merd-i İman Bektaşi Tekkesi diye bilinirdi, galat olarak Merdivenköy şekline gelmiştir. Şahkulu'nın türbesi bu dergahın bahçesindedir. Ancak aynı Şahkulu mudur, yoksa makam mıdır, bilinmez. Bizim tahminimiz odur ki, şahkulu'nun Rumeli'deki müridleri sonradan Bektaşi olmuş ve İstanbul'da onun adına bir makam -türbe yaptırmışlardır.

(68) - Hacı Bektaş kendi döneminde bir tarikat kurmamış, sadece belirli bir görüş taşıyan eserler yazmıştı. Bektaşilik tarikat olarak 2. Bayezid zamanında yaşıyan ve Pir-i Sâni (tarikatın 2. piri) diye bilinen Balım Sultan tarafından düzenlenmiştir... Yani şimdiki anlamı ile "Bektaşi"lere 2. Bayezid'den sonra rastlanır... Bu kişilere Bektaşi demekten çok, "Balımî" demek daha doğru olurdu. Çünkü tarikatın asıl kurucusu odur... Sadece hürmeten, belki de bazı prensiplerinin korunmuş olmasından dolayı "Bektaşî" denmiştir.

Aynı olay Mevlevilik için de geçerlidir. Mevlana Celaleddin-i Rumi hayatta iken bir tarikat kurmamıştır. Mevlevilik, oğlu Sultan Veled tarafından düzenlemişti. Bektaşilikten farkı, aradan 200 yıl gibi uzun bir zaman geçmemişti.

***
  • ÖNEMLİ SAYFALAR: NOTLAR - 6 , NOTLAR , YAVUZ SULTAN SELİM VE SONRASI , TABLOLAR , KAYNAKLAR , SİTEMİZDEKİ SAYFALAR