KÜLTÜR ÜZERİNE SÖZLERİ - AÇIKLAMALAR
(1)- Buradaki ifadeler de genellikle ATATÜRK'ün MEDENİ BİLGİLER kitabından ve el yazısı notlarından derlenmiştir.
Her ne kadar bunların bir yerinde ATATÜRK, "MEDENİYET'i HARS'tan ayırmak güçtür ve lüzumsuzdur," demişse de, biz bu fikre katılmıyoruz... Yazımızın amacı da KÜLTÜR ile MEDENİYET'in farkını göstermektir.
KÜLTÜR, MEDENİYET ve TEKNOLOJİ birbirleri ile sık sık karıştırılır... Özellikle konuyla ilgili olmayan kimseler, bu yüzden kolayca etkilenir ve TEKNOLOJİ'nin alınması gereken yerde KÜLTÜR İTHALİ'ne kalkarlar.
İlk misali kendi dışımızdan verirsek, mesele biraz daha kolay anlaşılabilir... Biz JAPON KÜLTÜRÜ deyince, Japonlar'ın çalışkanlığını, birlikte hareket etme alışkanlığını, yabancılara kendilerini kapatışlarını, çocuk yetişme ve aile adetlerini, dil ve dinlerini, şiir, resim, müzik ve danslarını anlıyoruz... JAPON MEDENİYETİ deyince tarih boyunca kurdukları devletleri, geliştirdikleri yazıyı, inşa ettikleri kendilerine özgü binaları, savaş tekniklerini anlıyoruz... JAPON TEKNOLOJİSİ deyince de, elektronik cihaz, makine, sanayi mamüllerini yine kendilerine has bir sistemle üretmelerini kastediyoruz.
Şimdi burada JAPONYA'nın saydığımız bu üç konuda, bırakın AVRUPA ve AMERİKA'ya benzemeyi, yakın komşuları olan ÇİN ve KORE'den bile çok farklı olduğu, kolayca görülür.
Ama siz bir İNGİLİZ medeniyeti, İNGİLİZ teknolojisi duydunuz mu?..Böyle şeyler yoktur, ama İNGİLİZ KÜLTÜRÜ vardır... İNGİLİZLER kendilerine has kültürü soğukkanlı tavırları, ciddi tutumları ile hemen ortaya koyarlar ve AMERİKALILAR'dan hemen ayrılırlar.
İNGİLİZ KÜLTÜRÜ, FRANSIZ ve ALMAN KÜLTÜRÜ'nden farklıdır... Aslında bütün toplulukların kültürü farklıdır. Bir ülke içindeki tek MİLLET için bile bu farklılıklara rastlamak mümkündür, ama artık ona KÜLTÜR denmez, ADET denir.
Kendimize dönersek, bir İSLAM KÜLTÜRÜ ve İSLAM MEDENİYETİ'nden söz edildiğini duymuşuzdur, ancak bir İSLAM TEKNOLOJİSİ tabiri yoktur... Belki geçmişte böyle bir şey yaşanmıştır, ama bu kelime kullanılmaz.
Bizce KÜLTÜR toplumlara ve milletlere, MEDENİYET ise milletlere ve bölgelere aittir, İlki özeldir, ikincisi nisbeten daha geneldir... FRİG MEDENİYETİ, HİTİT MEDENİYETİ, MISIR MEDENİYETİ, İNKA MEDENİYETİ dediğimiz gibi, ANADOLU MEDENİYETLERİ, ifadelerini de kullanıyoruz... Dikkat edilirse, bu medeniyetler sadece kendi bölgesinde kalan; kendi zamanlarındaki diğer toplum ve milletlere şamil olan medeniyetler değildir. Başka bölgelere de etkisi olmuştur. Ama bu toplumların KÜLTÜR'ünü değerlendirmek isterseniz, mutlaka yazılı eserlerini bulmanız gerekir. Destanlarını, şiirlerini, dini ayinlerini, musiki parçalarını bilmediklerimiz milletlerin kültürleri üzerinde, fazla bir şey söyliyemeyiz.
Öte yandan BATI KÜLTÜRÜ tabiri de kullanılır... Bu söz ancak DOĞU-ŞARK KÜLTÜRÜ'nün karşıtı olarak alındığında, ve BATI AVRUPA ve AMERİKALILAR'ın ORTAK ÖZELLİKLERİ genel olarak alındığında doğrudur... Tabii bunların başında HIRİSTİYANLIK, SÖMÜRGECİLİK ve SINIF FARKLILIKLARI gelir... Bu yüzden HIRİSTİYAN LATİN AMERİKA mesela, BATI KÜLTÜRÜ taşımaz!.. Çünkü LATİN AMERİKA kültüründe SÖMÜRÜLME ve AFRİKA KÜLTÜRÜ hakimdir.
BATI MEDENİYETİ tabiri ile aynı şekilde bu HIRİSTİYAN SÖMÜRGECİ KÜLTÜR'ün BİLİM'den yararlanarak meydana getirdiği ŞEHİR YAŞAMI kastedilir... Dikkat edilirse, BATI'nın MEDENİYET eseri görünen, bize cazip gelen her şeyi BİLİM, ve onun tatbikata dökülmüş hali olan TEKNOLOJİ ürünüdür.
BİLİM ve TEKNOLOJİ ise, bütün insanlığa aittir... Barut, kağıt, ÇİN MEDENİYETİ'nin ürünü olabilir... Sıfır'ı ARAPLAR bulmuştur, telefonu AMERİKALILAR icat etmiştir ama; ister TÜRK, ister Yunan, ister şehirli, ister köylü, ister okumuş, ister cahil bunları kullanır!..
İşte bunun yüzden, biz bu konuyu son derece önemli görüyoruz... BİLİM ve TEKNOLOJİ'nin görüldüğü yerden alınması, almak mümkün değilse ÇALINMASI gerektiğine inanıyoruz... Ancak KÜLTÜR'ümüzün kendi DİN, DİL, TARİH, COĞRAFİ ÖZELLİK ve İHTİYAÇLAR'ımıza göre özel olduğunu; İTHAL edilememesi gerektiğini düşünüyoruz... Aynı şekilde İTHAL MEDENİYET'in mümkün olmadığı kanaatindeyiz... Para TEKNOLOJİ satın alabilir ama, MEDENİYET alamaz. Alsaydı, petrol zengini ARAP ülkeleri dünyanın en medeni toplumları olurdu!..
Doğu kültürü, Batı Kültürü'nden farklı olduğu gibi, Doğu'da yer alan Japon Kültürü de İslam Kültürü'nden farklıdır... Aynı dine mensup olmalarına rağmen TÜRK Kültürü, Arap Kültürü'nden önemli ayrılıklar gösterir.
Netice itibariyle, KÜLTÜR MİLLET'İN KENDİNİ İFADE ETMESİDİR!.. KÜLTÜRÜN YOKSA, ŞAHSİYETSİZ BİR MİLLET OLURSUN!..KÜLTÜR öyle kolay da oluşmaz... Asırlar boyu ekersin, ancak ondan sonra biçmeye başlarsın...
Konu çok uzun ve derin... Ama kültür farklılıklarının yüzlerce yıllık bir birikim sonucu olduğunu ve insanların genleriyle nesilden nesile intikal ettiğini, ruhlarına sindiğini göstermek için bir kaç örnek vermek istiyoruz.
TÜRK KÜLTÜRÜ ile Batı Kültürü o kadar birbirinden farklıdır ki, KELİMELER bile aynı anlamı taşımaz!.. Mesela BORÇ, YARDIM, KÖLE, DEVLET, ÖLÜM, HAYALET, AŞK, NAMUS, KADIN, AİLE bu kavramlardan bazılarıdır.
Çok şaşırdınız, değil mi?.. Mesela sık sık "Amerikan yardımı"nın kesileceğinden söz edildiğini duyarsınız... Söz konusu olan, belirli ek şartlara tabi KREDİ'dir!..Amerikalılar o uygulamaya "yardım" der! Verirken de "şu kadar yılda, şu kadar faizle ödiyeceksin, bu parayı ancak şurada harcıyabilirsin, ancak benden mal alabilirsin, silah alırsan Kürt isyancılara, Yunan'a karşı kullanamazsın" gibi kurallar getirir... Söyleyin ALLAH AŞKINA, bu bizim kültürümüzde "yardım" mıdır?..
Bizim insanımız ancak "KARŞILIKSIZ verilene YARDIM der... Bu, BORÇ bile değildir!.. Çünkü bizim insanımız BORC'u ihtiyacı olana, şart koşmadan FAİZSİZ verir... Faizli borç TEFECİLİK sayılır, en iyisine de KREDİ denir!.. Yani TÜRK dilinde bu uygulamayı KREDİ diye bile adlandıramazsınız!..
Gelelim ÖLÜM, HORTLAK, HAYALET meselesine... Batı kültüründe ÖLÜM korkunç bir olay, MEZARLIK kötü yerdir... Bütün hortlak filmlerinde mezarlardan HORTLAKLAR çıkar, insanlar mezarlığa girmekten korkar... Halbuki bizim insanımız MEZARLIK'la içiçe yaşar, HORTLAK değil, YATIR vardır. Çoğu kimse AK SAKALLI bir DEDE gördüğünden, kendisine yol gösterdiğinden bahseder... Çoğu türbelerde insanlar şifa bulmak için gece yalnız yatarlar!..
En önemli fark KÖLE, CARİYE kelimesindedir. Daha önce de yazdık. Batı KÖLE'yi hayvan olarak görür, öldürünceye kadar çalıştırır, izbe kulübelerde yaşatırdı... Kaçan köleler şiddetle cezalandırır, okuma-yazma öğrenenlerin elleri kesilirdi, gözleri açılmasın diye!.. Halbuki, TÜRKİYE'de köleler ailenin bir parçası, "arap bacı" olmuştu... Aynı sofraya oturur, çocuklar, gençler hürmetle elini öperlerdi... Pek çok kişi cariyeleri ile evlendiği gibi, padişahlar da onları baştacı etmişler, çocuk doğuranları "sultan" mertebesine çıkarmışlar, KÖLE'nin ÇOCUĞUNU PADİŞAH yapmışlardır!..Erkek köleler de yükselmiş, sadrazam mevkiine gelmiştir... Siz hiç Clinton'un bir köle ile evlenebileceğini, İngiliz tahtına Prens Charles'in zenci karısından olma melez çocuğun oturduğunu dütünebiliyor musunuz?..
Araplar da bu konuda TÜRKLER'e benzer... Köle olarak aldıkları TÜRKLER'i komutan, sonra vali yapmışlar, sonra bu köleler devlet kurmuşlardır!.. MISIR KÖLEMEN DEVLETİ ile HİNDİSTAN KÖLEMEN DEVLETİ böyledir. Dünyada bir başka benzeri yoktur.
BATI Kültürü'ne HAYVAN-KÖLE kavramı öyle sinmiştir ki; sözümona köleliği 1850'lerde kaldırmış olmalarına rağmen, zamanımızda dahi işçileri KÖLE gibi çalıştırır, kadınları, çocukları CARİYE'den beter durumda kullanır, sonra da paçavra gibi atarlar... Bu yüzdendir ki, BATI ülkelerinde bugün 200 yıl önce olandan daha fazla insan sokaklarda perperişan yaşamak durumundadır!..Bize bunu, "BATI TARZI EKONOMİ-EKONOMİK ÖZGÜRLÜK" diye yutturmaya kalkanların suratına tükürmek gerekir!
Gönül deyince yazmadan edemedik... AŞK bile farklıdır Avrupa'da... 2000 yıllık Avrupa tarihinde bir tek ROMEO VE JULİET'in hikayesi bizim AŞK hikayelerimize benzer, sevenler kavuşamaz!... Koca Avrupa'da bundan başka sevgililerin kavuşamadıkları ve aşk uğruna öldükleri bir hikaye, senaryo, opera yoktur!.. Ama o hikaye dahi AŞK'ı LEYLA İLE MECNUN, FERHAD İLE ŞİRİN, KEREM İLE ASLI kadar ulvileştirmez... Ne MECNUN'un çölünü, ne FERHAD'ın DAĞI DELİŞİ'ni, ne de KEREM'in 32 DİŞİNİ ASLI'YI SEYREDEBİLMEK İÇİN ÇEKTİRİŞİ'ni bulabilirsiniz!..
Batı'da aşk, "çapkınlık, hovardalık" anlamında kullanılır... "Madam Pompedur'un Aşkları", "Kazanova'nın Aşkları" gibi... Bizim FEDAKARLIK demek olan, uğruna ölünen AŞK'ımız, Batı'da enayilik sayılır!..
İşte biz BATI KÜLTÜRÜ'nden bu kadar ayrıyız... Kelimelerimiz bile aynı mana yükünü taşımaz!.. Sözlüğü açıp tercüme etmek yetmez... Aklımız başka çalışır, düşüncemiz başka yöndedir, gönlümüz başka şeyler hisseder. BATI ile bizim kemiklerimizi bir kazanda BİN yıl kaynatsalar, karışmaz!..
Sırası gelmişken burada TÜRK KÜLTÜRÜ'nün temelini teşkil eden bir kaç özelliği daha verelim.
TÜRK insanı DEVLET'ine hiç bir ülke insanının olmadığı kadar bağlıdır... DEVLET'e BABA der!.. OĞUZ TÖRESİ'ne göre DEVLET'in MİLLET'i doyurmak, giydirmek ve korumakla görevli olduğunu bilir!.. "Şeriatın kestiği parmak acımaz" diyerek onun hükümlerine kanunlarına karşı çıkmaz. DEVLET'e baş kaldırmaz!.. VATAN'ı için ölmeyi, ŞEHİT olmayı en büyük şeref sayar!.. 1000 yıldır ESARET yüzü görmemiştir!.. Daha doğrusu tarihte ESİR OLMAMIŞLAR'ın soyundan gelen TEK millettir ANADOLU TÜRKÜ!.. Onun için paraya kul olanlara tiksinerek bakar. ŞEREF ve HAYSİYET'ini hiç bir şeye satmaz!..
TÜRK toplumu ASKER MİLLET olduğu için, askerlik görevi mukaddestir. Bu görevi yapmamış olanlar, çoğu yerde erkek sayılmaz. Kız ve iş verilmez!..
TÜRK insanı YAŞLI'ya, ÖĞRETMEN'e, DİN ADAMI'na ve GÖRMÜŞ GEÇİRMİŞ kişilere, yani tecrübe erbabına büyük saygı duyar!..
TÜRK insanı "su küçüğün, söz büyüğün" diyerek görev taksimi bir kural getirmiştir... Hizmet, erkekten ve yaşlıdan başlar... Ancak kıtlık zamanında, kuraklıkta öncelik çocuklarda, kadınlarda ve gene ihtiyarlardadır... Otorite sahibi kişiler, doğru tercih ve isteklerde bulundukları nisbette saygı görürler.
Ailede mutlak erkeğin sözü geçer... Ancak bu kadınlar yabana atılır anlamına gelmez. Erkek, bütün otoritesine rağmen, kadının ne pişirdiğine, ne kotardığına karışmaz... Çocukları terbiyesine karışmaz. Evde sorun çıkmadıkça ev işlerine müdahale etmez... Ayrıca evin kadınlarını doyurmak, giydirmek, yabancılara karşı korumak ta erkeğin en başta gelen sorumluluğudur!.. Bunu beceremiyene erkek denmez!.. Kadının görevi yuvayı huzur içinde yaşanır, temiz bir ortam haline getirmektir. Çocuğun temel eğitimi onun sorumluluğundadır.
TÜRK insanı nimetin sembolü saydığı ekmek ve tuza büyük değer verir... İsraftan kaçınır!. Ama bilhassa konuklara ikramı sever, cömerttir... Cimrilik etmez!...
TÜRK insanı üzerine güneş doğmasına izin vermez!... Güneş battıktan sonra da hırsa kapılıp işe devam etmez... Vaktini ailesine ayırır... Yanında çalışanlara eziyet etmez!.. Onların ücretini alın teri kurumadan verir... Hakkını yemez!. Kimseden gücünün ötesinde bir şey beklemez. Yere düşmüşe el uzatır, tekme atmaz!.. Emanete ihanet etmez!.. Kimsenin ırzına namusuna göz dikmez!.. Hele çalışmak zorunda kalan kadın ve kızlara "para veriyorum" diyerek metres gözüyle bakmaz!. Onları kendi mahremi gibi korur.
TÜRK insanı hayvana bile kaldıramıyacağı yükü yüklemez!... Suyu rahmet bilir, kirletmez!... Toprağı vatanı gibi ana bilir, kendini beslediğini unutmaz!... Onu yormaz, hırpalamaz. Yaradılmışı tümden sever, YARADAN'dan ötürü!.. Yani her varlığı kendine TANRI EMANETİ bilir!
TÜRK insanı başka hiç bir milletin olmadığı kadar insana saygılıdır!.. Düşmanıyla bile lokmasını paylaşır. Gavurun bile hakkını yemez!..
İşte biz MİLLİ KÜLTÜR deyince bunu kastediyoruz... Yoksa çiftetelli, döner kebap, rakıyı değil!..Hoş, güzel bir fasıl ile rakı içilir, viski gitmez... Çiftetelli oynanır, tango yapılmaz... Hamburgerle rakı gitmez, dönerkebap bir başka olur ama, onlara gelinceye kadar ne değerlerimiz var!
Bu konuya ilerde yeri geldikçe devam edeceğiz... Ancak şunu belirtelim ki, şimdi insanımız böyle davranmıyorsa, çalışmadan kazanmayı, el kızına sarkmayı, DEVLET malı yemeyi marifet sayıyorsa bu, insanımızdan değil; onun kültürünü BATI alışkanlıkları ile dejenere eden politikacılarımız ve aydınlarımızdan kaynaklanmaktadır... Suçlu onlardır!
(2)- ATATÜRK, "KÜLTÜR MİLLETİN SECİYESİ İLE MÜTENASİPTİR" diyor ki, bizce KÜLTÜR hakkında söylenebilecek ön önemli söz...Bundan şu sonuç çıkar ki, seciyesi düşük bir milletin kültürü olmaz değil, olur ama düşük seviyeli olur, böylelerine "kültürsüz" denir... Biz SECİYELİ TÜRK MİLLETİ'nin KÖLE kelimesine bile nasıl insancıl bir mana verdiğini yukarda belirttik.
Hemen yukarda ise ATATÜRK'ün KÜLTÜR İLE MEDENİYET'i aynı saydığını görüyoruz... Bir milletin DEVLET hayatında, İLİM'de, SANAT'ta, İKTİSAT'ta yapabildiklerini buna dahil etmiş... Ancak bundan sonraki ifadesinde ise, AKIL, ZEKA ve MUHAKEME ile ilgili faaliyetleri sıralamış.
Aslında bütün SOSYAL BİLİMLER'de olduğu gibi KÜLTÜR ve MEDENİYET kelimelerinin de herkesin birleştiği bir tanımına varmak mümkün değil... Ancak bu tanımlardaki farklılıkları ve tanıma girmeyenleri incelemekle konuyu biraz daha anlamak mümkün.
Mesela İKTİSAT açısından ele alırsak, YAHUDİLER, SOGDLAR, ÇİNLİ, HİNTLİ ve ARAPLAR'ın TİCARİ ZİHNİYET'i KÜLTÜR'lerinin bir parçasıdır... Her biri ayrı özellik gösterir. TİCARET için kullandıkları teknikler ve ASYA'da ortaya çıkan İPEK YOLU, BAHANAT YOLU ise MEDENİYET'lerinin bir parçasıdır.
Aynı şekilde TÜRKİYE'deki CAMİLER, HAMAMLAR, TÜRBELER, KÖPRÜLER, KERVANSARAYLAR; SELÇUKLU ve OSMANLI MEDENİYETİ'ni gösterir... O eserlerin yapı tarzı, süslemeleri, hatta varlığı dahi KÜLTÜR'ün bir parçasıdır... Yıkanma adeti 19. asra kadar AVRUPA'da yaygın olmadığı için orada hamam bulunmayışı, BATI KÜLTÜRÜ'nün bir noksanıdır... KÜLTÜR'de olmayan şey MEDENİYET'e, yani yaşayış tarzına yansımaz.
Şu halde nasıl TEKNOLOJİ, BİLİM'in tatbikata dökülmüş hali ise, MEDENİYET te KÜLTÜR'ün müşahhaslaşmış şeklidir!.. Aslında KÜLTÜR'süz gerçek MEDENİYET olmaz!.. Ama MEDENİYET'siz KÜLTÜR olur... Tıpkı TEKNOLOJİ'ye yansımayan TEORİK BİLİM gibi...
(3)- Zamanımızda MEDENİYET'in ne olduğu dahi düşünülmez olmuştur... Şu anda ne DOĞU MEDENİYETİ, İSLAM MEDENİYETİ ayakta kalabilmiştir; ne de BATI MEDENİYETİ diye bir şey vardır!.. MEDENİYET diye BATI'da görülüp heves edilen ŞEHİR HAYATI'ndan ibarettir!.. BATI'nın büyük şehirlerinde ve onlardan etkilenerek bizim İSTANBUL, ANKARA, İZMİR, ADANA gibi şeherlermizde yaşanan ise, tam bir vahşettir!...Adeta bir CANGIL HAYATI'dır... VAHŞİ ORMAN KANUNLARI'nın hüküm sürdüğü bir ortamdır... İstanbul'da, aynı nüfusa denk köylerin toplamından fazla adam öldürülür, tecavüz olayı yaşanır, hırsızlık olur. Köyde kapınızı açık bırakıp gidersiniz, ama İSTANBUL'da gece sokağa çıkamaz, bazı semtlerde gündüz bile yalnız yürüyemezsiniz... İşte BATI MEDENİYETİ'nin gerçek yüzü budur!
Biz ise MEDENİYET'i İNSANCA, HUZUR içinde, RUHEN, FERDEN ve TOPLUM olarak AHENGLİ GELİŞME şeklinde anlıyoruz... Böyle bir hayat tarzına ulaşmak için YÜKSEK KÜLTÜR gerekir. YÜKSEK SECİYELİ KÜLTÜR olmadan MEDENİYET asla olmaz!
(4)- İşte burada ATATÜRK te bizim gibi düşünüyor... KÜLTÜR'ün temel esaslarını TEMİZLİK, SAFLIK, İNSANLIK, TABİATIN YÜKSEK FEYZLERİ olarak saymış!.. Bunlarla MESUT olabilmeyi KÜLTÜRLÜ olmak olarak vasıflandırmış ki, son derece haklıdır... İnsanoğlunun TABİAT'ın imkanlarından yararlanarak TEMİZ, SAF duygular, YÜKSEK MEZİYETLER ile kendine ve etrafındakilere sağlayacağı HAYAT TARZI da, MEDENİYET'in ta kendisidir!..
(5)- ATATÜRK'ün bu ifadesine katılmıyoruz... Zaten kendisi de "başkalarının öyle söylediğini" belirtmiş... Ancak verdiği misal AVRUPA olduğu için itirazımız kesin... YÜKSEK bir HARS, MEDENİYET ile birlikte giderse, diğer topluluk ve milletleri tesirine alabilir... OSMANLI KÜLTÜRÜ, MEDENİYETİ ile birlikte AVRUPA'ya gittiği için o bölgenin HIRİSTİYAN halkını bile etkisine almış, büyük kısmı MÜSLÜMAN olmasa da, TÜRK gibi yaşamaya başlamıştı... Bugün dahi bu çizgi VİYANA'dan geçer, doğusunda kalan kısım TÜRK KÜLTÜRÜ ve MEDENİYETİ'nin izlerini taşır.
Bizim katılmadığımız husus şu ki, başka milletleri tesirine alan güç, her zaman YÜKSEK KÜLTÜR ve MEDENİYET olmaz!.. Bazen son derece AŞAĞILIK bir ZİHNİYET, TEKNOLOJİ'nin sağladığı "kolay hayat" ve kendi ülkesindeki KÜLTÜRSÜZLÜK, MEDENİYETSİZLİK sebebiyle fertleri, toplumları etkisine alabilir.
Buna bir örnek verelim... Bizler AMERİKALILAR'a özenip güzelim sağlıklı, dayanıklı, daha "TÜRK" olan iç çamaşırlarımızı bırakıp naylon don giymeye kalkmadık mı?.. Bunun "yüksek kültür"le, "medeniyet"le ne alakası var?..
Güzelim, pekmezimizi, helvamızı, pestilimizi, lokumumuzu, akide şekerimizi, damla sakızımızı, çam sakızımızı bırakıp; yabancı gofret ve jikletlere alışmadık mı?.. Bu mu "tabiatın imkan ve feyzleri"nden yararlanmak?.. BATILILAR bizim yiyeceklerimize büyük ilgi gösterirken, biz kalkmış onların TEKNOLOJİ sayesinde ürettikleri bu uyduruk malları adeta kapışıyoruz...
Ya binbir çeşit hoşaf, şerbet, demirhindi, meyankökü, boza, şıra, şalgamsuyu, sağlep, sütlükahve gibi has içeceklerimizi bırakıp kola ve neskafeye hayran olmamız da neyin nesi?..
Peki, ekmek içi köfte, çiğ köfte, ızgara, kadınbudu, mercimekli köfte, Adapazarı ıslama köftesi, Adana kebabı dururken uyduruk "hamburger"e merak sarmamız, hangi "yüksek kültür"ün etkisi?.. Hele Amerikalılar gibi sandöviç ve biftekten başka yemek kültürü olmayan insanların bu etkisi, ne ile açıklanabilir?..
Biz diyoruz ki, sebep bizim kendi kültürümüzü tam bilmememiz, PARA ve TEKNOLOJİ'yi KÜLTÜR ve MEDENİYET sanmamızdır!.. BATI AVRUPA ve AMERİKA'nın bizden zengin olması, bizim beceriksiz politikacılar yüzünden çektiğimiz sıkıntılardan bunalmamız buna yol açıyor... Sanıyoruz ki, kıçımıza naylon don, ayağımıza "blucin" giyip, ağzımıza bir jiklet atıp, hele bir de "heavy metal" dinlersek; onların hayat seviyesine ulaşacağız!..
Hiç ihtimal yok!..Değil yabancı KÜLTÜR, yabancı MEDENİYET dahi milletlerin benliğini kaybetmesine sebep olur... Eğer onlara tabi olursanız bir süre rahat, ama onlardan alt düzeyde yaşayabilirsiniz... Lakin benliğinizi kaybedersiniz. OSMANLI idaresinde kalmış ülkeler için dahi bu geçerlidir. Doğu Avrupa ülkeleri bağımsızlığa(!) kavuşmuşlardır ama bir türlü yakalarını kurtaramazlar. Ne BATILI'dırlar, ne de bizim gibi DOĞULU...Sıkıntıları kendi öz KÜLTÜR'lerini oluşturup bir MEDENİYET kuruncaya kadar sürecektir.
Bizim özendiğimiz BATI'nın ne OSMANLI gibi bir KÜLTÜRÜ, ne de başkalarına huzurlu hayat sağlıyan bir MEDENİYET'i vardır!.. Ona tabi olmak; görünmez zincirlerle bağlanıp esaret hayatı yaşamak, iliklerine kadar sömürülmek demektir.
Zaten "batı medeniyeti" diye bir şey yoktur!.. Başkalarının ızdırabı üzerine kurulan yapılar "medeniyet" sayılsaydı, bir "NAZİ MEDENİYETİ"nden söz etmek mümkün olurdu!.. BATI'nın gördüğü son medeniyet, ROMA MEDENİYETİ'dir!.. O tarihten 1500'lere kadar sefildi, 1500'den bu yana da zengindir... O zenginlikle bilimi teknolojiye dönüştürür... Nasıl bir pavyon fedaisinin, esrar satıcısının, mafya babasının bütün kostümlerine, köşklerine, limozinlerine, yatlarına rağmen "medeni" olmasından bahsedilemezse; BATI'nın da medeniyeti öyle lafta kalır.
Bizim de çevrenin etkisi ile kullandığımız BATI kelimesinin tam karşılığı HIRİSTİYAN DÜNYASI'nın BATI bölümüdür ki, KATOLİK-PROTESTAN EMPERYALİST KAPİTALİST AVRUPA ile PROTESTAN EMPERYALİST KAPİTALİST AMERİKA'yı kapsar.
Öte yandan Avrupa'nın bir de DOĞU tarafı vardır ki, ORTODOKS HIRİSTİYAN kesimi yaşar... Biz burada eski HEGEMONYACI SOVYETLER'de kimsenin dikkatini çekmeyen bir MEDENİYET gördük... Şehirler en az Avrupa şehirleri kadar düzenli inşa edilmiş ve her kesim halk korunmuş... Ulaşım, eğitim, sağlık hizmetleri karşılanmış... Ancak bir noktada PARA tükenince, bütün o zihinlerdeki bilim TEKNOLOJİ'ye dönüşme imkanını bulamamış.
Eğer KÜLTÜR; MÜZİK, DANS, ŞİİR, RESİM, EDEBİYAT ise; ORTAASYA insanı Avrupalı'dan çok ilerde!.. Eğer MEDENİYET; YOL, KÖPRÜ, PARK, BİNA, HEYKEL ise; yine ilerde!..Üstelik UZAYDA İSTASYON, NÜKLEER SİLAH STOĞU gibi konularda AMERİKA'dan bile ilerde olan SOVYETLER, hiç bir zaman BATI AVRUPA'yı rakip bile saymamıştır!.. Ama maddi kaynaklar tükenince TÜRK malları bile aranır hale gelmiştir.
O sebeple 1950-1990 arasında gayrımilli aydınlarımızın ya Amerikancı, ya da Rusçu olması; Avrupa'nın rağbette olmaması şaşırtıcı değildir... Ne zamanki Sovyetler çöktü, Amerika sıkıntıya düşüp kıtasına kapanma eğilimi gösterdi; o zaman bir "Avrupacı aydın" tipi ortaya çıktı... Avrupa Birliği ve "batı medeniyeti" tekrar moda oldu.
Bu arada TÜRKİYE daha geriye gitmedi, BATI AVRUPA daha ileriye gitmedi... Sadece gayrimilli aydınların Rusya konusunda kısmetleri kapandı.
Biz deriz ki, son gelişmeler onların kısmetini kapatırken TÜRK MİLLETİ'nin önünü açmıştır!.. Avrupa'da eski TÜRK toprakları Rus hegemonyasından kurtulmuşlardır. Asya'da Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığa kavuşmuştur... Rusya sonsuz kaynakları ile çaresiz kalmıştır. Bizdeki potansiyel ile onlardaki KÜLTÜR ve MEDENİYET birikimini ve tabii kaynakları kullanıp yepyeni bir MEDENİYET kurmak ve 30 milyon km. karede 400 milyon insanı huzur içinde yaşatmak mümkün!.. GELECEĞİN İTTİFAKI DOĞU'DA, BATI'DA DEĞİL!.. ATATÜRK bu gerçeği şöyle ifade eder:
"DOĞU'da İTTİFAK vardır! BATI'da KARA ve müthiş bir PENÇE sürüp gitmektedir!" (25.9.1920)
TÜRKİYE, TÜRK CUMHURİYETLERİ (ÖZBEKİSTAN, KAZAKİSTAN, AZERBEYCAN, TÜRKMENİSTAN, KIRGIZİSTAN, TACİKİSTAN, AFGANİSTAN), RUSYA(ÇEÇENİSTAN, DAĞISTAN, TATARİSTAN ACARİSTAN, OSETYA, ÇUVAŞİSTAN, BAŞKIRDISTAN, YAKUTİSTAN, ABHAZYA, MOLDOVYA dahil), UKRAYNA(KIRIM), BEYAZ RUSYA, POLONYA, ROMANYA, ÇEKYA, ve TÜRK kökenli MACARİSTAN, BULGARİSTAN, BOSNA-HERSEK, MAKEDONYA, SANCAK, KOSOVA, ARNAVUTLUK dünyanın en büyük ve en güçlü ASKERİ ve EKONOMİK ittifakını oluşturabilir... Ve TÜRKİYE böyle bir ittifakın BAŞ'ı olmasa da KALB'i olabilir. Elbette ki bu, AVRUPA BİRLİĞİ'ne KILKUYRUK olmaktan iyidir!
TÜRKİYE bu ülkelere fırını ile, inşaat sektörü ile, malı ile ve 200.000 kadar insanı ile şimdiden girmiştir. Hem de vizesiz, sorgusuz sualsiz!.. 2 yılda bunu 2.000.000'a çıkarabilir. Böylece sınırlarından taşar, ve işte o zaman gerçekten DÜNYAYA AÇILMIŞ olur!..
(6)- Bu kısımdan sonra nakledettiğimiz ATATÜRK'ün sözleri gerçeğin tam ifadesidir... TÜRK MİLLETİ'nin ÜLKÜ'sünü belirtir!. TÜRK MİLLETİ'nin ilk amacı TAM MANASIYLA MEDENİ BİR TOPLUM olarak dünyadaki yerini almaktır!.. Dikkatinizi çekeriz... "AVRUPA'daki yerini" almak denmemiş!.. "AVRUPA MEDENİYETİ'nin(!) bir parçası olmak" denmemiş. "AVRUPALI'laşmak" denmemiş!.. Sadece "medeni" bile denmemiş...
TAM MANASIYLA İNSAN GİBİ YAŞIYAN, İNSAN GİBİ YAŞATAN, TEMİZ, SAF, SECİYELİ, TABİATIN FEYZ VE İMKANLARINDAN YARARLANAN, FAKAT NE TABİATI NE DE İNSANLARI SÖMÜRMEYEN ÜSTÜN MEZİYETLİ BİR TOPLUM olmaktır hedeflenen!..
BİTMEDİ!.. Bundan sonra da dünyadaki EN ÜSTÜN KÜLTÜR ve MEDENİYET'e sahip ÖRNEK bir MİLLET olmaktır ÜLKÜ'müz!..
Aradan 60 yıl geçmesine rağmen, şimdiki politikacı ve "aydın"ların, bırakın daha üstün bir ÜLKÜ koymayı; ATATÜRK'ün bu düşüncesini hafsalaları almıyor... Kavrıyamıyorlar, idrakleri, tasavvurları dar!..
(7)- ATATÜRK'ün bu ifadesi bütün "batılılaşma, Avrupalılaşma" faaliyetlerinin freni olması gerekir!.. MİLLİYETÇİLİK anlayışımız, KÜLTÜR ve MEDENİYET'imizin bize HAS olması gerektiğini, çok kesin olarak belirtir... Yabancılarla olan münasebetlerimizde, MUASIR MEDENİYET seviyesine çıkma, KÜLTÜR ve MEDENİYET'te DÜNYA BİRİNCİLİĞİ için mücadelemizde TEK ve VAZGEÇİLMEZ ŞART, SECİYEMİZİ ve BAĞIMSIZ HÜVİYETİMİZİ KORUMAKTIR!.. Bundan başkası sadece KÖLELEŞMEK olur, MEDENİLEŞMEK değil!
(8)- İşte sadece duvarlara değil; zihinlere, beyinlere kazılacak bir vecize!.. MEDENİYET İTHAL EDİLEMEZ, SATIN ALINAMAZ, KOPYA OLMAZ. TAKLİTÇİLİKLE MEDENİ OLUNMAZ... MEDENİYET YARATILIR!.. MEDENİYET YARATAN MİLLETLER YAŞAR, TARİHTEKİ YERİNİ ALIR; YARATAMIYANLAR ÖNCE KÖLE, SONRA YOK OLURLAR!..
Üstelik bir defa MEDENİYET YARATMAK ta yetmez... İNKALAR'ın, AZTEKLER'in MEDENİYET'i vardı. Ama YENİ MEDENİYETLER yaratamadıkları için, sadece "zırh" teknolojisine ve ata sahip olan 300 Portekizli'ye, 500 İspanyol'a yenildiler, yokedildiler.
MEDENİYET SÜREKLİDİR!.. İNKILABÇILIK bu yüzden önemlidir... İNKILABLAR'ın arkası kesildi mi, ZAMANA UYGUN MEDENİYET geliştirilmedi mi, ilerlemek mümkün olmaz!.. Eski medeniyetler de ancak "ocakbaşı sohbetleri"ne malzeme olur.
Sözümüzü tamamlarken tekrar belirtelim ki, TABİAT'ın sağladığı imkan ve hayat tarzından fışkıran MİLLİ ve MAHALLİ KÜLTÜR, MİLLET'in KAABİLİYET'i ve BİLİM ile birleşip MEDENİYET'e dönüşmezse; TEKNOLOJİ ne günümüzü ne de geleceğimizi kurtaramaz!.. KUVEYT'i IRAK saldırısından kurtaramadığı gibi!..