TÜRKÇÜLÜK İLKESİ - AÇIKLAMALAR-2

(7)- ATATÜRK, TÜRK DİL ve TÜRK TARİH kurumlarını bizi DÜNYA TÜRKLERİ'ne yakınlaştırmak amacı ile kurmuştu... Ancak onun ölümünden sonra özellikle TÜRK DİL KURUMU, sanki yabancı ajanların emrinde imiş de, bizi DÜNYA TÜRKLERİ'nden kopartmakla görevliymiş gibi, son derece sinsi bir faaliyet göstermiştir... Bu kurumun 1980'den önce yayınladığı "türkçe" sözlük sadece 26.000 kelime idi!.. 1000 yıllık kelimeler çöpe atılmıştı!.. Ayrıca, hemen her yıl bir İMLÂ KLAVUZU yayınlanmış, ancak her biri bir diğerinden farklı yazılışlar göstermiştir. Dünyanın hiç bir ülkesinde DİL ile bu kadar oynanmamıştır!.. Bu haince tutum sonucu hem ASYA, hem de AVRUPA TÜRKLERİ ile DİL BAĞI tehlikeli biçimde kesilmiştir.

Halbuki bugün AVRUPA ve ASYA TÜRKLERİ bizim 50 yıl önce kullandığımız, ama şimdi unutmuş olduğumuz kelimelerle konuşmaktadırlar!.. Bu konuya DİL bahsinde tekrar temas edeceğiz.

Öte yandan ATATÜRK'ün bizzat hazırlattığı, ORTA ASYA TARİHİ'ne büyük önem veren ders kitapları tedrisattan kaldırılmış, ilkokuldan liseye kadar Yunan ve Avrupa Tarihi ağırlıklı olarak okutulmuştur... Sonra bir de "Cumhuriyet Tarihi, Devrim Tarihi" diye sanki 70 yıl öncesini tümden unutturmak isteyen bir ders konulmuştur... Böylece milletimizin TÜRKİYE dışındaki TÜRKLER'e ve DERİN MAZİMİZ'e duyması tabii olan ilgi, daha kaynağında söndürülmüştür.

Ayrıca TÜRK musikisi, TÜRK folkloru bir dönemde "banal" addedilmiş, radyoda TÜRK musikisi yayınları %10 seviyesine indirilmiştir... Konservatuar'da TÜRK musikisi son yıllara kadar okutulmamıştır. Cumhurbaşkanlığı Alaturka Musiki Grubu lağvedilmiştir... TÜRK musikisi üzerine büyük bir çalışma yapmış olan Sadettin Arel'in bu eseri TRT arşivlerinden çalınmış veya yok edilmiştir!.. O dönemde sadece Muzaffer Sarısözen'in tek başına sürdürdüğü çalışmadan söz edilebilir. Okullardaki "müzik" derslerinde TÜRK MUSİKİSİ'nden zırnık söz edilmezken, "resim" derslerinde de TÜRK resminin temelini teşkil eden MİNYATÜR, EBRU ve HAT sanatları hiç dile gelmemiştir. Çoğumuz bunları bilmeden büyüdük.

Geleneksel TÜRK tiyatrosu, Karagöz ölüme terkedilmiştir... Halbuki 1980'li yıllarda bile Yunanlar televizyonda "KARAGOZİ" gösterileri yapıyorlardı.

Bunlar hep kendini "atatürkçü" diye tanıtanlar tarafından TÜRKİYE'yi DOĞU'dan ve kendi benliğinden koparmak amacıyla kasıtlı ve planlı bir şekilde yapılmıştır.

Kimdir bunlar?.. Bu ihanetin failleri başka ne haltlar karıştırdılar?.. Araştırmak, bulup yakalarına yapışmak, cezalandırmak; en azından adlarını tarihe kara bir leke olarak geçirmek lâzımdır!

(8)- ATATÜRK, GERÇEKÇİ'dir!.. 1921 yılında yapamayacağı bir şey olduğu için TÜRK BİRLİĞİ konusuna hiç değinmemekte, hatta bundan özenle kaçınmaktadır... Çünkü ANAVATAN tehlikededir... Kan ve can ancak onu kurtarmak için tehlikeye atılabilir, boş hayaller için değil!..

Ama 1933'de durum değişmiştir... VATAN selâmettedir... Artık DÜNYA TÜRKLERİ'ne ilgi duymanın zamanı gelmiştir. Ama bu hiç bir zaman dost ve düşmanları ürkütecek tarzda yapılamaz.

İşte burada şimdilerde "esnek politika" denen, ancak hiç bir zaman politikacılarımızın tatbik edemediği bir siyasî strateji ve taktik örneği görüyoruz... ATATÜRK'ten sonraki politikacılar asla bunu becerememiş; KIBRIS, EGE, KÜRTÇÜLÜK, BÖLÜCÜLÜK, IRAK AMBARGOSU, BOSNA-HERSEK, AZERBEYCAN, KOSOVA meselelerinde hep zor durumda kalınmış, elimize geçen fırsatlar hep kaçırılmıştır.

(9)- ATATÜRK, MİLLİYETÇİ'dir, ama TÜRK MİLLİYETÇİSİ'dir!.. En büyük arzusu TÜRK SOY, BOY ve KOLLARI'nın BİRLİĞİ'ni görmekti, mümkün olmadı... Ama gerçekten de gözlerini bu arzuyla kapadı. Komaya girerken bile "Aman dil!.. Aman dil!" diye DİL BİRLİĞİ çalışmalarını sayıklıyordu. (Hasan Rıza Soyak, ATATÜRK'ten Hatıralar)

ATATÜRK, MEFKURECİDİR, yani ÜLKÜCÜ'dür!.. Onun ÜLKÜ'sü bütün DÜNYA TÜRKLERİ'ni tanımak, onlarla yakınlaşmak, işbirliği içinde olmaktır. Ayrıca TÜRK'ün vasfını, meziyetlerini yüceltmektir... Çünkü TÜRK sadece kendi için var olan, sadece kendini düşünen bir topluluk değil; bütün insanlığı kötülerden ve kötülüklerden kurtaracak, İLÂHÎ GÖREV üstlenmiş bir millettir!

ATATÜRK, MUASIR MEDENİYET'in, yani çağımızın gerektirdiği hayat seviyesinin peşindedir... Ama buna ulaşacak kudreti dışarıda aramaz!.. Hele BATI'dan almaya hiç özenmez!

Onun istediği TÜRK insanının ruhunda meknuz DEVLET ve MEDENİYET KURMA ve geliştirme vasfını, kaabiliyetini tekrar ortaya çıkartmaktır.

Bunu, sadece gelişmiş milletlerin peşinden koşup onlara yetişmek için de istemez... ATATÜRK'e göre TÜRK, ilerde yine medenî seviyesi ile bütün diğer milletleri aşacak, başkalarına örnek olacak, diğer milletler TÜRK'ÜN NURU'yla aydınlanacaktır.

- MUASIR MEDENİYET'e EMSAL teşkil etmek öyle taklitle, montajla, ithalatla, veya patent-lisans bedeli ödeyerek tapon teknoloji kurmakla, ele "özelleştirme" adı altında millî varlığımızı ecnebilere peşkeş çekmekle olmaz!.. HER ŞEYİN KENDİNDEN OLMASI, VE BAŞKALARINDAN ÜSTÜN OLMASI İLE MÜMKÜNDÜR!.. TÜRK İNSANINDA BU GÜÇ, BU KAABİLİYET VARDIR.

ATATÜRK'ün milletinden beklediği bir TEK şey vardır: Daha önce naklettiğimiz gibi, bu kehaneti geçekleştiğinde, hareketi kendisinin başlattığının hatırlanmasıdır.

CUMHURİYET'i kuran nesilde bu ÜLKÜ ve HEYECAN vardı!.. Onun için imkânsız görülen pek çok iş başarılmıştır... TRT tarafından hazırlanmış olan 100 küsur bölümlük CUMHURİYET'E KANAT GERENLER dizisi, bu efsanevi MEDENİYET KAHRAMANLARI'nın hayat hikâyelerini vermektedir... İbretle tekrar tekrar seyredilmeli, okullarda o işe yaramayan "Devrim Tarihi" yerine ders olarak gösterilmelidir.

(10)- ATATÜRK'ün ne kadar büyük bir SİYASET ADAMI, Gobbels'den bile üstün bir propaganda dehası olduğu bu kısımdaki ifadelerinden anlaşılmaktadır.

O, TÜRK'ü haketiği noktaya getirecek faaliyetin son derece iyi planlanmasını, her adımın bir ÖNCELİK sırasına göre atılmasını, beklenen an geldiğinde her şeyin hazır olmasını istiyordu.

Hariciye Vekili Ahmet Muhtar Bey'in 13.2.1937'de mecliste'ki nutku şöyle idi:

- "ŞARK, Rusya'dan ibaret değildir. O havalide bizim bir çok revâbıt-ı muhtelifiye tahtında dînen, ırken, harsen alâkadar eden bir çok milliyetler vardır... Rusya'ya karşı gösterdiğimiz temayülün belki de mühim bir sebebi, o milletlere ait olan alâka-yı kaviyedir... Onların saadetini, onların istiklalini temin etmektir... Bu maksadı ihtilafa meydan vermeksizin halledebilirsek, büyük bir muvaffakiyet olur."

Bu sözler ATATÜRK'ün görüşünü yansıtmaktadır... ATATÜRK, daha o tarihte bütün DÜNYA TÜRKLERİ'nin kanını kaynatacak bir TÜRKLÜK HEYECANI yaratmayı tasarlıyordu!.. Ne yazık ki, ömrü vefa etmedi.

En acısı, onun bu mirası benimsenmediği için, ölümünden sonra TÜRKİYE DIŞINDAKİ TÜRKLER'i tamamen unuttuk!.. Öyle ki, 1986 yılında TÜRKİYE Cumhuriyeti'nin bir bakanı, Azerbeycan'dan gelen meslekdaşına, "Ne kadar güzel TÜRKÇE konuşuyorsunuz. Nereden öğrendiniz?" diyecek kadar gaflet içinde idi!.. Zavallı, AZERİLER'in TÜRK olduğunu bilmiyordu!..

(11)- Görüldüğü gibi ATATÜRK, TÜRK TARİHİ'ni insanın kendini bilmesi ile başlatır!.. Âdeta sezgisiyle TÜRK nitelikli olanların diğerlerinden ayrıldığını, bambaşka meziyet ve özellikler ile yetiştiğini görür, hisseder. İşte bu noktada Kâzım Mirşan'ın 40.000 yıl önceye götürdüğü ÖN-TÜRK TARİHİ önem kazanır. Araştırılması, okullarda öğretilmesi gerekir.

ATATÜRK MEDENİYET TARİHİ'ni de ORTA ASYA'dan göç ile başlatır.

İlk insan ister Afrika'nın doğu kıyılarında, ister Hindistan ormanlarında ortaya çıkmış olsun, ORTA ASYA'da 40.000 yıl önce düzenli mezarlar, 15.000 yıllık duvar resimleri ve oradan dünyanın dört bir yanına yayılan ÖN-TÜRK TAMGALARI, RUNİK diye bilinen ORHUN ALFABESİ'nin ilk yazı örnekleri bulunmuştur. İLK ŞEHİRLEŞME, ANADOLU ve MEZOPOTAMYA'da olmuştur. (M.Ö.7000) NUH TUFANI ile insanlar tekrar dünyaya buradan yayılmışlardır. (M.Ö.4000) Dicle ve Fırat arasına kurulmuş olan SÜMER DEVLETİ, Batılı tarihçilere göre dünyadaki ilk devlettir ve SÜMERLER, TÜRKLER'in en eski atalarıdır. (M.Ö.3500) Zamanımızdan 5500 yıl önce meydana gelmiş olan bu medeniyet, Mısır medeniyetinden de eskidir. Gerçek şudur ki, TÜRKLER daha önceleri ORTA ASYA'da toplu halde ve devlet halinde yaşıyorlardı.

Ama biz Batılı anlayışla devam edelim.. çünkü bazılarını ancak "Batı" kaynaklı bilgiler vererek inandırmak mümkün... SÜMERLER'den sonra TOURKİLER, ELÂMLAR, TURUKKULAR, URARLAR gelir. Arkasından PELASKLAR (PEL-SAKALAR), TİRHENLER (TURHANLAR), ETRÜSKLER (TUR-SAKALAR), İSKİTLER gelir.

Bu devletlerin tarihi de M.Ö. 2500 yıllarından başlar... Bazı tarihçiler bunların yabancı kaynaklardaki adlarına bakarak "TÜRK adına" benzetemediklerinden TÜRK saymazlar. Ancak İSKİT (SAKA) TÜRKLERİ'nin bir boyu) hakanı EFRASYAB'ın ALP ER TUNGA olduğu artık herkesçe kabul edilmektedir. (M.Ö.600'ler) Kaldi ki, İSKİTLER'in soyu bugün MESKET TÜRKLERİ olarak devam etmektedir.

Sonra HUNLAR, UYGULAR, GÖKTÜRKLER, SELÇUKLULAR, OSMANLILAR gelir... Yani ATATÜRK'ün TÜRKLERİ "BÜTÜN MEDENİYETLERİN ANASI" sayması, kuru bir iddia değildir... Bu konuda ilerde bir TÜRK TARİHİ eki sunacağız.

Şimdilik sadece belirtelim ki, Batılılar(a göre SÜMER ve daha sonraki ANADOLU MEDENİYETLERİ'ni kuranların ORTA ASYA'dan mı geldiği, veya buradan mı oraya gittiği kesin değildir... AT, ORTA ASYA'dan gelmiş, yazı MEZOPOTAMYA'dan dünyaya yayılmış, bugünkü LATİN ALFABESİ'ne dönüşmüştür.

Bizce önemli olan, TÜRK TARİHİ'ni hiç değilse SÜMERLER ile başlatmaktır!.. "Orta Asya" deyip te, ORHUN KİTÂBELERİ'nden (M.S.700) öncesini kesip atmak, yanlış olur... Nitekim 1995 yılında Altay eteklerinde 3000 yıllık bir erkekle atının mumyaları bulunmuş, adamın İSKİT savaşçısı olduğu tesbit edilmiştir... Bu olay ORTA ASYA TÜRKLERİ'nin tarihini M.Ö.1000'li yıllara götürmüştür... Zaten ATATÜRK, "ALTAY yaylalarında yetişen TÜRK"ü tanımlarken, ORHUN KİTABELERİ'nden çok daha eskileri kastetmiştir.

(12)- ATATÜRK gene inanılmaz bir sezgi ve isabetle TÜRK İNSANI'nın üç önemli vasfını dile getirmiş: KESKİN GÖRÜŞ, HIZLI HAREKET, ve KABINA SIĞAMAMAK!..

TÜRK'ten başka hiç bir millette bu üç vasıf bir arada bulunmaz... TÜRK'ün bu üç vasfını göremeyen kişilerin TÜRK'e LİDER olması mümkün değildir. ATTİLA, SELÇUK, CENGİZ, OSMAN GAZİ, TİMUR hep bu özelliklerden yararlanmışlar ve büyük devletler kurmuşlardır.

(13)- Yine pek az tarihçimizin üzerinde durduğu bir tarihi gerçeğe parmak basmış ATATÜRK!..

Bizim Batılı tarihçilere uyarak İSKİT dediğimiz TÜRKLER'in; aslında SAKA, SOKO, SUKU diye bilinen TÜRKLER olduğu; ilk kadın elçimiz büyük araştırmacı Adile AYDA'nın "TÜRKLER'in İlk Ataları" kitabında belirtilmiştir. İSKİT kelimesi galattır. Yunanca bozulmuş halidir.

İşin enteresan tarafı, Ruslar'a uyarak bizim YAKUT dediğimiz Sibirya Türkleri de, kendilerine SOKO(SOHO) derler!...

İşte bu SOKO TÜRKLERİ ile ilgili olarak Ünlü Alman Sinologu Wolfram Eberhard şöyle demektedir:

- "Çin'in ilk sülâlesi olan SHANG Sülâlesi dönemindeki kültürde bazı şeyler henüz eksikti... Bu eksikler CHOU Sülâlesi zamanında tamamlandı."

- "CHOULAR batıda Shensi bölgesinin orta kısmında küçük bir devlet kurmuşlardı... M.Ö. 11. yüzyılın başında belki de TÜRK kavimlerin baskısı ile CHOULAR Doğu Shensi'ye itildiler. Anlaşılıyor ki, CHOU SÜLÂLESİ DE BAŞINDAN BERİ BİR TÜRK SÜLÂLESİ İDİ!.."

- "M.Ö. 1050 yılında CHOULAR'ın SAVAŞÇI KRAL lâkabı taşıyan başbuğu WU-WANG, doğuya yöneldi. Shang hükümdarını yakalayıp öldürdü... Böylece CHOU Sülâlesi kuruldu."

- "Bunlar Çin'in aile hayatına kendi toplumlarında uyguladıkları baba egemenliğini, ve GÖK DİNİ'ni getirdiler... BU DİN, TÜRK KABİLELERİNİN DİNİ İLE PEK YAKIN AKRABA İDİ!.."

Görüldüğü gibi Çin'i bir devlet haline getiren, Çin medeniyetinin temelini atan bir TÜRK boyu olan CHOULAR'dır.

Ancak Alman bilginin ÇOV (CHOU) dediği TÜRKLER'in; Yunanlar'ın SKU dediği ve bölgede hâlâ varlığını YAKUT olarak sürdürürken kendine SOKO diyen SAKALAR olduğu aşikâr değil mi?.. Zaten o bölgede bulunan aynı tarihlere ait mumyanın da, bir İSKİT savaşçısına ait olduğunu söylemiştik. İSKİT ve SAKA aynıdır ve Çinliler'in ÇOV-ÇUV dediği boydur.

YAKUTLAR ve ÇUVAŞLAR, diğer TÜRK boyları ile ilgisi kesilmiş, İSLÂMİYET ile tanışmamış, ücra köşelerde kalmış TÜRK boylarıdır... Dilleri en eski TÜRKÇE'nin izlerini taşır. ATATÜRK'ün "YAKUTLAR'a da ilgi duyduğunu" söylemesi, bu sebepten son derece enteresandır.

(14)- Burada da 2. Viyana kuşatmasında yedekte bekleyen Kırım Hanı Giray'ın, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın yardımına gelmemesi sonucu uğradığımız büyük mağlubiyete işaret ediliyor...

Gerçekten de oradan galip ayrılmamamız için, bundan başka bir sebep yoktu!

Kırım Tatarları bu ihanetin bedelini çok kötü ödediler... Sadece 30 yıl sonra ülkeleri işgâl edildi, sonra sürüldüler, hâlâ da topraklarına kavuşmuş değillerdir.

Bu bir İLÂHÎ KURAL'dır!.. TÜRK'e ihanet eden, aslında İSLÂM'a da ihanet etmiş olur!.. Onun için kolay kolay iflah olmaz!.. İşte Araplar'ın hali ortada!..

(15)- TÜRK DEVLETİ'nin kurucusu ATATÜRK, ÜLKÜCÜ'dür!.. TÜRK İNSANI'na ÜSTÜN VASIFLAR kazandırmayı amaçlayan bu ifadeler de onun ÜLKÜ'sünün bir parçasıdır.

Şu halde varlığını ve hürriyetini ona borçlu olan her TÜRK, ÜLKÜCÜ olmak durumundadır... Gerçek ÜLKÜCÜLÜK budur!.. "ÜLKÜCÜ"yüm!" diyen herkes, bu şekilde müstesna nitelikli ÖRNEK İNSAN haline gelmelidir. MİLLÎ ÜLKÜ, eğitimin bütün safhalarında işlenmeli, devlet memurlarında, siyaset adamlarında bu vasıflar (MİLLÎ BİRLİK DUYGUSU, ÇALIŞKANLIK, FEDAKÂRLIK, ZEKÂ, YÜKSEK KARAKTER, İLME BAĞLILIK, SANAT SEVGİSİ) mutlaka aranmalıdır!..

Sözlerimizden MHP'nin veya BBP'nin propagandası yapıldığı sanılmasın!.. Tam tersine!.. Biz ATATÜRK'ÜN ÜLKÜSÜ'ndeni bahsediyoruz!.. Kullandığı kelime MEFKURE'dir!.. Ülkücülüğe sahip çıkan bu partiler, ve onlara mensup kişiler, ancak ATATÜRK'ün sözünü ettiği ÜSTÜN VASIFLAR'a talip oldukları, kendilerini o yönde yetiştirdikleri takdirde gerçek ÜLKÜCÜ olurlar!.. Yoksa "türkçülük"leri de, "ülkücülük"leri de beş para etmez!.. Milliyetçi falan değil, ancak şimdiki gibi "cepçi" olurlar!.. Devlet Bahçeli gibi İSRAİL'e ses çıkarmayan, AMERİKA'ya boyun eğen, AVRUPA BİRLİĞİ istiyor diye ECEVİT'le bir olup 15 günde 15 ihanet kanunu çıkaran, bölücü İKİZ ANLAŞMALAR'a imza atan, emperyalist zalimlerin işbirlikçisi, HAİN durumuna düşerler!

Buraya kadar olan kısımda yer alan sözler ATATÜRK'ÜN ÜLKÜSÜ, bize ATATÜRK'ÜN VASİYETİ'dir!.. Mutlaka uyulmalıdır!..

İfadeler birlikte ele alındığında, ATATÜRK'ün şu 5 hususu gerçekleştirmek istediği görülür:

1- TÜRKİYE'deki TÜRKLER'in SECİYE'sini ve SEVİYE'sini yükseltmek, dünya milletlerine ÖRNEK teşkil edecek duruma getirmek!..

2- Önümüzü emniyete almak... Yani BATI HAÇLI ZİHNİYETİ'ni frenlemek!..

3- Arkamızdaki desteği güçlendirmek... Yani bütün ASYA TÜRKLERİ ve MÜSLÜMAN ÜLKELER ile irtibatı sağlamak!..

4- Bütün MAZLUM MİLLETLER'in bağımsızlığına, BATI EMPERYALİZMİ'nden kurtuluşuna ve kalkınmasına yardımcı olmak!..

5- Bir çok gayr-ı insanî huy ve alışkanlıklar ile malûl BATI İNSANI'nı da içine düştüğü BATAKLIK'tan kurtaracak yolu göstermek!..

Baştan beri naklettiğimiz ifadeler birleştirildiğinde, ortaya bu 5 esasa dayalı muazzam bir ideal, onun tabiriyle de ÜLKÜ çıkmaktadır... Biz bu ÜLKÜ'yü biraz daha açıklamak istiyoruz.

ATATÜRK, Karadeniz'e, Akdeniz'e, Hazar'a, hatta Kızıldeniz'e, Hint Okyanusu'na, Baltık Denizi'ne ve Pasifik Okyanusu'na açılan bir TÜRK ELİ; ve bu diyarda refah içinde yaşayan TÜRK BOYLARI ile, onların sayesinde barış içinde olan diğer ulusları düşünmüştür!.. "Konuşamam, dile gelmez," dediği budur!..

Kimdir bu boylar?.. Saymakla bitmez ama, sıralamaya çalışalım:

- KUZEY KIBRIS, AZERBEYCAN, TÜRKMENİSTAN, ÖZBEKİSTAN, KAZAKİSTAN, KIRGIZİSTAN, TACİKİSTAN, AFGANİSTAN, MOĞOLİSTAN BAĞIMSIZ TÜRK DEVLETLERİ,

- NAHCİVAN, DAĞISTAN, ÇUVAŞİSTAN, BAŞKIRDISTAN, TATARİSTAN, ÇEÇENİSTAN, İNGUŞETYA, KABARTAY-BALKAR, KARAÇAY-ÇERKES, KUMUK, ABAZA, ACARİSTAN, OSETYA, ALTAY, HAKAS, TANNU-TUVA, YAKUTİSTAN, UYGUR ÖZERK TÜRK CUMHURİYETLERİ,

- İRAN, SURİYE, IRAK, MISIR, KUZEY AFRİKA TÜRKLERİ,

- AHISKA, KIRIM, GAGAUZ, ARNAVUTLUK, ROMEN TÜRKLERİ,

- SANCAK, KOSOVA, BOSNA-HERSEK, MAKEDONYA, BATI TRAKYA, ŞARKİ RUMELİ BALKAN TÜRK EYALETLERİ,

- SOKO, MİŞER, SAMOYET, UDMUR, BURYAT, EVENKİ, ALEUİT, KARAYİM, UGUR, NOGAY, TUNGUZ, TİBET, PAMİR, MANÇURYA TÜRKLERİ,

- MACARİSTAN, BULGARİSTAN, ESTONYA, ROMANYA, UKRAYNA GİBİ TÜRK KÖKENLİ HIRİSTİYAN CUMHURİYETLER,

- HİNDİSTAN VE PAKİSTAN'DAKİ TÜRK KÖKENLİLER,

- SİBİRYA'DAKİ ŞAMANİST, RUSYA VE İSRAİL'DEKİ MUSEVî TÜRKLER,

- AMERİKA KITASINDA, KANADA VE ABD'DEKİ ESKİMO VE KIZILDERİLİLER...

- Daha derinlemesine inersek ve ATATÜRK'ÜN VASİYETİ'ni bugüne uygularsak, ilk önce TÜRKİYE TÜRKLERİ kendi aralarında kopmaz biçimde kaynaşacaklar, çok çalışarak kalkınacaklar, bu arada AVRUPA ve ASYA'daki SOYDAŞLAR'ı ile rabıtayı, kültür bağlarını kuvvetlendireceklerdir.

Burada Avrupa dediğimizde ÜÇ GRUP düşünülmelidir... Birincisi, Avrupa ülkelerine çalışmaya gitmiş ve oradaki nüfusu 3 milyonu bulmuş olan TÜRKİYE TÜRKLERİ...İkincisi Doğu Avrupa ülkelerinde, yani eski OSMANLI topraklarında yaşayan TÜRKLER... Ve üçüncüsü TÜRK kökenli hıristiyan milletler.

Bunların üçü de ayrı ayrı ele alınıp, ayrı stratejik planlama ve taktik uygulamalar ile BATI HAÇLI ZİHNİYETİ'nin "TÜRKLER'i Avrupa'dan ve hatta ANADOLU'dan kovma" planını boşa çıkaracak bir zemin yaratılmalıdır.

Aynı anlayış, müttefik görünüp te daima TÜRKİYE aleyhinde faaliyette bulunan ABD için de tatbike konulmalı, TÜRK kökenli ESKİMO ve KIZILDERİLİLER'i kapsayan stratejik ve taktik faaliyete girilmelidir... Ayrıca ABD'de çalışan TÜRKLER'e önem verilmelidir.

ASYA TÜRKLERİ ise çoğunu tanıdığımız, ama bir kısmıyla hiç ilgilenmediğimiz kadar çeşitlidir... Bazı tarihçilerimiz ve devlet adamlarımız onları akrabamız bile saymaz... Ama aramızda torunları yaşayan MOĞOLLAR'ın; Japonlar'ın bile "Biz onlarla Çinliler'in karışmasından oluşmuşuz, dediği TUNGUZLAR'ın; Finlandiya'daki SAMOYETLER'in ilgi görmemesi acıdır!.. ATATÜRK'ün TÜRK ARAYIŞI, SİBİRYA'DAKİ YAKUT TÜRKLERİ'ni dahi ihmal etmez, BERİNG BOĞAZI'nı bile aşar!.. En uzak diyarlardaki kandaşlarımızın dilini, dinini, kültürünü incelemeyi onlarla yakınlaşmayı ve işbirliğini hedefler. ATATÜRK'ün MAYALAR ile ilgili bir araştırma yaptırdığı, ve GÜNEŞ KÜLTÜ diye bir rapor hazırlattığını pek az kimse bilir.

Ancak önümüzde bir mesele vardır... 19. Asır milliyetçiliği, bugün "mikro-milliyetçilik" haline dönüşmüştür. Yani o tarihte imparatorluklar milletlere bölünürken, bugün milletler boylara bölünmekte, etnik köken "millet içinde millet" gibi ortaya çıkmaktadır.

Hatırlanacağı üzre, 19. asır milliyetçiliği Bismark liderliğinde Almanlar'ın, Garibaldi liderliğinde İtalyanlar'ın birleşmesini sağlarken; OSMANLI Devleti'nin Pan-Slavizm, Pan-Arabizm adına parçalanmasına sebep olmuştu!.. Slavlar kısa bir süre, Sosyalizm aracılığı ile DOĞU BLOĞU olarak bütünleştiler.. ama Araplar hiç bir zaman bir araya gelemediler... Tersine, Batı'nın hegemonyasına girdiler. Batı, kendinden başkasının bütünleşmesine, birlik oluşturmasına izin vermez!.. Diğer ulusların baklava dilimi gibi bir çatal darbesi ile yutulacak kadar küçük olmasını ister!

İşte bu yüzden, şimdiki durum gene TÜRKLER'i etkilemektedir, ve hatta tehlikeli bir noktaya gelmiştir... Eskiden sadece boy olarak kabul edilen Çerkesler, Çeçenler, İnguşlar, Acarlar bugün bağımsız birer devlet peşindedirler... Bunlardan bazıları 100-200 binlik topluluklardır. Tek başına varlıklarını sürdürebilmeleri zordur... Sürdürenlerin de BATI güdümünde KUKLA DEVLET haline dönüşmesi kaçınılmazdır!..

Hatırlanacağı üzre, 1991 Körfez savaşından, yani A.B.D.'nin gelip Irak'a saldırmasından ve Ortadoğu'ya çöreklenmesinden sonra, Baba Bush'un dile getirdiği bir "Yeni Dünya Düzeni" vardı.

- Bu düzen, aslında Sovyetler Birliği ve Sosyalist Doğu Bloğu'nun yıkılması ve A.B.D.'nin tek başına dünya üzerinde hegemonya kurmasından başka bir şey değildi!.. A.B.D., Avrupa Birliği ile İsrail, Avustralya, Japonya gibi bir kaç sömürgeci zihniyetli ülkeyi de yanına alacak, dünyanın geri kalan kısmını 1000 küçük devlete bölecek ve lokma lokma yutacaktı!..

Sovyetler Birliği'nden sonra Yugoslavya ve Çekoslovakya bölündü!. Çin, Endenozya, Türkiye, İran, Afganistan, Pakistan ve Hindistan üzerinde çeşitli sinsi oyunlar oynanmaya, iç çatışmalar çıkmaya başladı.

Ve maalesef, "bağımsız oldular" diye sevindiğimiz Türk Cumhuriyetleri birer birer Amerika'nın uydusu haline gelmeye başladılar.

Bu, onları Sovyet hakimiyetinde olduklarından çok daha kötü bir duruma soktu. Çünkü Sosyalist idare onlara yiyecek, giyecek, barınak, iş, sağlık, eğitim, ulaşım, bedava elektrik, su, doğal gaz sağlıyordu. Halbuki, Batı'nın "serbest piyasa" zihniyeti "paran yoksa öl" anlayışını getiriyordu. Bu yüzden onbinlerce kız, kadın hiç bilmedikleri ülkelere götürüldü, sokaklarda satıldı. Yüzbinlerce erkek köle işçi olarak boğaz tokluğuna Batı ülkelerinde ve hatta Türkiye'de çalışmak zorunda kaldı.

İşte onun içindir ki, biz bu saydığımız TÜRK boy ve soylarının, ancak tam bağımsız olabileceklerse, ve birlikte hareket edebileceklerse bağlı bulundukları devletten ayrılmalarına taraftarız. Körükörüne bölünmekten bahsetmiyoruz!.. Mikro milliyetçilikten, etnik aile, ve aşiret milliyetçiliğinden yana değiliz. TÜRK milliyetçiliği anlatmaya çalışıyoruz!.

Ancak sarkaç daima sallanır ve ortada denge bulur... Çok yakında MİLLET seviyesinde bütünleşen bir milliyetçilik anlayışına dönüşülecektir... Geçmişte biz bölünürken Avrupalılar birleşmişti. Şimdi başkaları bölünürken bizim birleşmemiz, bütün olarak kalmamız şart!... HIRİSTİYAN BATI'ya yem olmamanın TEK yolu budur!.. Araplar, Hintliler, Çinliler'den önce TÜRKLER'in bu idrake varması tek dileğimizdir.

Onun içindir ki, biz ATATÜRK'ün "milliyetçilik" diye bilinen ilkesini, TÜRKÇÜLÜK diye aldık... Zaten kendisi de "TÜRK MİLLİYETÇİSİ" ifadesini kullanmıştır... Mikro etnik grup lehine yorumlanabilecek "milliyetçilik" kavramından kaçınmıştır, biz de kaçındık... TÜRK BOYLARININ BİRLİĞİ ancak böyle mümkün olur!..

Bu gerçekleştiğinde, dünyadaki TÜRK kökenli devletler büyük bir güç haline gelecek, muazzam bir TÜRK BİRLİĞİ ile HIRİSTİYAN BATI EMPERYALİZMİ'nin etkisi azalacak, başta MÜSLÜMAN ülkeler olmak üzere bütün EZİLEN MİLLETLER rahat bir nefes alabilecektir... Çünkü ATATÜRK, TÜRK'ün görevini sadece kendini kurtarmak olarak değil; İNSANLIĞI KÖTÜLERDEN KURTARMAK olarak görür!..

TÜRKLER, son nefesini vermek üzere olan sözde "batı medeniyeti"nin yerini alacak, YENİ, ve çok daha ADİL ve BARIŞCIL bir MEDENİYET'in temelini atacaklardır. ATATÜRK'ÜN ÜLKÜSÜ budur!..

Yani bir ATATÜRKÇÜ'nün hedefi, AVRUPA BİRLİĞİ'ne yalvar yakar girmek değil; TÜRK BİRLİĞİ'ni kurmak olmalıdır!.. Böyle bir birliğin kaynak ve imkânları, Avrupa Birliği'nden çok daha fazladır.

Bu bir hayal midir?.. Bizce değildir!.. Büyük insanlar ve büyük milletler arzuladıkları geleceği önce kendi muhayyelelerinde yaratırlar.

Bizim "deli" dediğimiz, ama büyük bir devlet adamı olan Rus Çarı 1. Petro, 1700'lerde Rusya daha küçük bir devlet iken Baltık Denizi'ne ve Karadeniz'e açılmayı amaç edinmiş; bunu hayatında sağladıktan sonra, Boğazlar'ı ele geçirmeyi, Akdeniz'e, Pasifik ve Hint Okyanusu'na açılmayı Rus milletine hedef göstermişti. Bu vasiyet 300 yıl hükmünü korumuş, ve Rusya'yı süper bir devlet haline getirmiştir!..

Yahudiler 1900 yıl önce dağıldıkları dünyanın dört bir yanından yurtlarına dönmeyi amaç edinmişler; Sionizm'in kurucusu Theodor Herzl'in PROTOKOL'unun yayınlanmasından sonra, 70 yıl yılbaşılarını kutlarken hep "Gelecek yıl Kudüs'te!" diye and içmişlerdir!..

Sonunda hedeflerine ulaştılar. Önce parayla satın aldıkları küçük bir toprak parçasında bir devlet oluşturdular, sonra Akdeniz'e, iki savaş sonra da Kızıldeniz'e ulaştılar.

TÜRK MİLLETİ de gerekirse 100 yıl bekler!..100 yıl gayret eder, sabreder, ama sonunda muradına erer!.. Yeter ki ATATÜRK'ÜN VASİYETİ benimsensin!.. ATATÜRK'ÜN ÜLKÜSÜ, her TÜRK'ÜN ÜLKÜSÜ olsun!..

*****

 

> İÇİNDEKİLER< > TÜRKÇÜLÜK İLKESİ - AÇIKLAMALAR-3 <