TÜRKÇÜLÜK İLKESİ - AÇIKLAMALAR-3
(16)- ATATÜRK kendinden önce ve sonra hiç kimsenin olmadığı kadar ve TÜRKÇÜ'dür!.. "ATATÜRKÇÜ'yüm" diyen birinin başka ırk, boy, soy, etnik grup milliyetçiliği yapması; yapanlara göz yumması düşünülemez!
ATATÜRK, MİLLİYET şuurun bütün insanların ruhunda yaşadığını, dinlerin, komünistliğin bile onu ortadan kaldıramadığını; bu sebepten milliyetini unutan bir milletin diğer milletlerin avı, yemi olduğunu tarihten tesbit etmiş; ve TÜRK DEVLETİ'nin TÜRKÇÜLÜK esasları ile varlığını sürdürebileceğini çok açık ve kesin bir ifade ile ortaya koymuştur.
ATATÜRK "tek dünya devleti", "tam eşitlik", "tek sistem" gibi kavramların da gerçekçi olmadığını, hayalperestlikten öteye gitmediğini çok açık olarak ifade etmiştir!.. Böyle nazariyelerin birinin batarken diğerinin ortaya çıkması; şimdiki "yeni dünya düzeni", "globalleşme", "Büyük Ortadoğu Projesi" veya "Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Ortadoğu Projesi" sadece ve sadece HEGOMONYACI ve EMPERYALİST artniyetlerin göstergesidir!
İşte bu yüzden ATATÜRK, başka milletler sinsi bir milliyetçilik güderken TÜRKÇÜLÜK'ten uzaklaşmayı, enayilik sayar ve son derece tehlikeli bulur!... OSMANLI döneminde başımıza gelenler MİLLİYET'imizi unutmaklığımızdandır!.. Öyleyse TÜRK MİLLETİ, daima başkalarından daha fazla MİLLİYETÇİ olmak durumundadır!..
Hemen ekleyelim ki, bu MİLLİYETÇİLİK; lazlık, çerkeslik, kürtlük gibi etnik bölünmeye, veya boy, aşiret gibi mikro milliyetçiliğe hayat hakkı tanımaz!.. Onlara müsamaha göstermez!.. TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'ni kuranlara, onların soyundan gelenlere TÜRK denir!.. O kadar!.. Söz konusu olan, sadece TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ'dir!..
Bu yüzden kendini "aydın, hümanist, liberal" filân gibi sıfatlar ile nitelendirerek milliyetçiliği
"iptidailik" sayanlara, veya yine aynı sıfatların arkasına sığınıp TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ'nin yerden yere vururken kürtçülük vs. güdenlere, artık mutlaka
haddini bildirmek zamanı gelmiştir!.. TÜRKİYE'de bir "mozaik"ten bahsetmek; ayrı dil, lehçelerde radyo, televizyon kurdurmaya kalmak en azından konuyu
bilmemektir.
MOZAİK kavramının uluslararası resmî bir tarifi vardır. Bir ülkede azınlıkların toplamı o ülke
nüfusunun % 35'inden fazla olmadıkça, mozaikten söz edilemez!... İngiltere ve Fransa'da bu oran
% 20-25 civarında iken bile kendilerine "mozaik" demezler, TÜRKİYE'de etnik grupların toplamı
% 10 civarındadır. (Ali Tayyar Önder, TÜRKİYE'nin Etnik Yapısı, 2007)
Öne sürülen bütün diğer rakamlar hep şişirmedir!..
P. Alfond Andrew isimli yazar "Türkiye'de Etnik Gruplar" adıyla basılan kitabında önce 47 grup
saymış, ancak sonradan bunu 3'e indirmiştir. İlk tasnifinde Estonlar (50 kişi), Ruslar (1600 kişi)
yer aldığı gibi; Uygurlar, Türkmenler, Göçmenler etnik grup sayılmış, hatta Türkler, Yürükler,
Kürtler alevi-sünni diye bölünmüş idi!
Buna rağmen densiz bir takım yetkililer, hatta kendini bilmez Başbakan Tayyip Erdoğan, "Türkiye'de
36 etnik grup var," diyebilmiştir!
Bu kişiler, eğer aptal değilse, muhakkak yabancıların uşağı ve maşasıdırlar!.. ATATÜRK onlara hiç müsamaha gösterilmemesini, TÜRK MİLLETİ'ne, TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ'ne uzanan ellerin MUTLAKA ve ŞİDDETLE kırılmasını emretmiştir!.. Onun bu vasiyetine uymak, sadece hürmet ifadesi değil; ülkemizin geleceğinin garantisi olacaktır.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ta, bazı "dindar" geçinenlerin, hatta MİLLİ GÖRÜŞ'ü benimseyenlerden bir kısmının, hayatlarında bir defa bile TÜRK kelimesini ağızlarına almamalarıdır!..
Bu sefillerin İSLAM'ı sözde baş tâcı etmelerine rağmen, İSLAM'ın 1000 yıldır TÜRK KILICI'nın sayesinde ayakta durduğu gerçeğini gözardı etmeleri, DİN konusunda dahi samimi olmadıklarının delilidir.
- Bizim için MİLLİ, MİLLİYET, MİLLET kelimeleri TÜRK kavramından ayrılamaz. MİLLÎ kelimesini tek başına, TÜRK demeden kullananların TÜRK MİLLİYETÇİSİ olmaları mümkün olmadığı gibi; artniyetlerinden kuşku duymamız da kaçınılmazdır.
Üstelik bu kesimin liderleri son zamanlarda "Kürt, Çerkes, Laz İslam Federe Devletleri" ifadesini ağızlarından kaçırmışlardır!.. Yine bu gruba bağlı Ankara'daki Meydan Dersanesi, öğrencilerine Doğu Karadeniz bölgemizi "Acaristan" ilan eden bir harita dağıtmıştır!... (1999) Erbakan efendi de "Konya'nın İslam Birleşik Devletleri'nin merkezi olacağını" ilan etmiştir!..Bu, TÜRKİYE'yi bölmeyi amaçlayanlara bilerek veya bilmeyerek yardımcı olmaları anlamına gelir... Refah Partisi'nin zevali, işte bu artniyetli hevesler sonucu olmuş, Erbakan tarihe gömülmüştür!..
Sözde "başka milliyetlere saygı", ve "birleşik
islam" imajı altında yürütülen bu sahte "ümmetçilik"; sadece TÜRK DEVLETİ'nin düşmanlarına yarar!..
Sonradan birleştirilecek bir ülkeyi başta bölmenin, kardeşçe yaşayan insanları birbirine düşman
etmenin amacını anlamak mümkün değildir!.. Biz bu sapık zihniyetin de düşmanıyız ve asla
müsamaha göstermeyiz!..
Kürt bölücülüğünü kışkırtan, hatta TÜRKİYE'yi "Kalkınma Ajansları" adı altında kanun çıkartıp
26 eyalete bölmek ve böylece parça parça kopmasını sağlamak için büyük çaba gösteren, ABD'nin
"Büyük Ortadoğu Projesi"nin sözde "eşbaşkanı" Tayyip Erdoğan da aynı akıbete uğrayacak, tarihin
çöplüğüne atılacaktır!
Bu çeşit ifadelerin parti programların, seçim propagandalarında, basın organlarında yer alması dahi suçtur!.. "Fikir suçu, basın suçu" filân değil; düpedüz "VATANA İHANET" suçudur!.. Kullanan ve yayınlayanlar MUTLAKA CEZASINI GÖRMELİDİR!..
(17)- Bizim dünyadan bîhaber "aydın"larımız TÜRK halkını, TÜRK politikasını "aşırı milliyetçi" bulurlar... Halbuki ATATÜRK, bizim "son 700 yıl bir MİLLİ DEVİR yaşamadığımızı" söylüyor!.. "MİLLİYET duygusunu gaflet ile ihmal edişimizin bizi çok sıkıntılara soktuğu"nu söylüyor. Diğer milletlerden çok sonra milliyetimize sarıldığımız için, onlardan "daha çok milliyetçi olmamız gerektiği"ni söylüyor!.. Buna kulak vermek gerekir.
ATATÜRK en büyük TÜRK MİLLİYETÇİSİ'dir ama, ilk değildir. Bu yüzden TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ TARİHİ'ne kısaca bir göz atmakta yarar vardır.
MİLLİYETÇİLİK duygusu gerçekten de TÜRKİYE TÜRKLERİ'nde, OSMANLI teb'ası diğer topluluklardan çok sonra ortaya çıkmıştır, ve bir SAVUNMA İÇGÜDÜSÜ olarak gelişmiştir.
Çünkü OSMANLI TÜRKLERİ diğer toplulukların fertlerini kendinden aşağı görmediği gibi; "kavm-i necib"(asil kavim-Araplar), "teb'a-yı sadıka" (sadık vatandaşlar-Ermeniler) gibi ifadelerle kendinden üstün mevkilere getirmişlerdi... Bugün dahi pek çok kimse Mimar Sinan'ın, Sokullu Mehmet Paşa'nın, İbrahim Müteferrika'nın aslen TÜRK olmadığı bilmez!.. Bu kişiler OSMANLI sistemi içinde Türkleştikleri için, DEVLET'e bir TÜRK kadar hizmet ettikleri için, bilinmesi de gerekmez.
Ancak 1800'lerde durum değişmiştir... Batılılar, hem kendi dağınık prensliklerini bir araya toplayabilmek, hem de OSMANLI DEVLETİ'ni parçalayabilmek için; Arap, Slav, Yunan, Ermeni, Sırp, Arnavut ve Kürt milliyetçiliğini icat etmişlerdir.
Bu tarihten sonra OSMANLILAR'ın hâlâ eski saflıkla DEVLET kademelerine getirdikleri kişiler, DEVLET'e hizmet yerine "ayrılma" amacı gütmüş, bu suretle yabancılara hizmet eder hale gelmişlerdir.
İlk uyanan, İttihatçılar'dan Diyarbakırlı ZİYA GÖKALP olmuştur... 1900'lerden ölünceye kadar da bu konuda büyük çalışmalar yapmıştır.
Ziya Gökalp'e göre, TÜRKLER'in uzak mefkûresi TURAN namı altında OĞUZ, TATAR, ÖZBEK, KAZAK, KIRGIZ, YAKUT ve diğer TÜRK topluluklarını LİSAN'da, EDEBİYAT'ta, HARS'ta birleştirmektir. (Türkçülüğün Esasları)
Ancak Ziya Gökalp de, o dönemdeki ilk TÜRK MİLLİYETÇİSİ değildir... Bu şeref TÜRKİYE dışından birine, hayatını Ruslar'ın işgali altındaki TÜRKLER'in istiklali ve birliği için harcayan Gaspıralı İsmail Bey'e aittir... Gaspıralı ise hedefini şöyle özetlemişti:
Aslında TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ'nin tarihi Batılılar'ın milliyetçilik peşinde koşmaya başlamalarından çok daha öncelere dayanır. M.S. 700'lerde dikilmiş olan ORHUN KİTÂBELERİ'nde, M.S.300'lerdeki ATTİLA'nın sözlerinde bugün bile geçerli olan TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN ESASLARI'nı bulmak mümkündür.
Ne yazık ki ATATÜRK'ÜN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, İsmet İnönü ile birlikte ölmüştür... Tekrar tarihe gömülmüştür. Hâlâ da gerçek anlamıyla dirilmiş değildir. GERÇEK TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ DİRİLTMEK BİZE DÜŞMEŞTEDİR!
(18)- Evet... Millî benliği olmayan, benliğini koruyamayan milletler başka milletlere av olur, yem olur... Onun için bu ifadeyi iki ayrı şekilde, iki ayrı yerde verdik... Burada büyük TÜRK MİLLİYETÇİSİ BİLGE KAĞAN'ın ORHUN KİTABELERİ'nde yer alan sözünü nakletmeden geçemeyeceğiz:
- "Ey TÜRK MİLLETİ!.. Dağıldın!.. Yerden yere
çalındın!.. Ümitsizdin... Ölü gibi yatıyordun!.."
- "Eskiden Hakanlar bilge, sezişi ve görüşü kuvvetli ve cesur idiler. böyle olduğu için ülkede
TÜRK TÖRESİ yürürlükte idi."
- "Sonra oğulları tahta geçti, durum değişti. Bu hakanlar bilge olmadıklarından buyrukları da
bilgisiz ve cahil idi!.."
- "Ey TÜRK MİLLETİ!.. Sen HÜR ve BAĞIMSIZ hakanlığa karşı kendin yanıldın!.. Sonra Çinliler'e esir
oldun!.. TÜRK beyleri Çin'e tabi oldular. O kadar kendilerinden geçtiler ki, TÜRK adlarını bırakıp
Çince adlar aldılar!.."
BİLGE KAĞAN bundan sonra, kendisinin nasıl TÜRKLER'i kurtardığını, açları doyurduğunu, çıplakları giydirdiğini ve TÜRKLÜK ŞUURU'nu nasıl tekrar yücelttiğini anlatmaktadır.
Eğer Cengiz'in torunu Kubilay'ın soyu bu ifadeleri okusalardı, Beşbalık'ta (Pekin) rehavete düşüp Çinlileşmez, bugün Çin'in yarısı TÜRK olurdu!..
Bu sözleri, biraz değiştirirsek, bugünkü sıkıntılı duruma tıpatıp uyduğunu görürüz:
- "Eskiden ATATÜRK vardı. Bilge, sezişi görüşü kuvvetli ve cesur idi. Sonra yerine pısırık politikacılar geldi. Amerika'ya, Avrupa'ya tabi oldular. O kadar ki, giyimleri, tavırları onlara benzedi. Dükkanların, ürünlerin adları hep gavurca oldu."
- "Ey TÜRK MİLLETİ! Yıkıldın, yerden yere çalındın!.. Yok mu sana benliğini hatırlatacak? Yok mudur bahtı kara maderini kurtaracak?"
Doğru mu, değil mi?.
(19)- ATATÜRK, TÜRK MİLLETİ'ne dost olanlara dost,
düşman olanlara da amansız düşmandır!.. Zaten bunun aksine bir tavır düşünmek saflıktır, aptallıktır,
ihanettir.
ATATÜRK'ün zikrettiği mısra, adı unutulmuş, unutturulmuş EMİN BÜLEND'e aittir... Şiirin son iki
kıt'ası şöyledir:
Ben şûrezâr-ı kalbimi kînimle süslerim,
Pençemde bir silâh ile feryâdı dinlerim!
Kabrinde müsterih uyu, ey nâmdâr atam!
Evlâdının bugünkü adı sâde İNTİKAM!
(Garb'ın cebîn-i zâlimi: Batı'nın zâlim alçakları... şûrezâr-ı kalbim: kalbimin çorak yerleri... müsterih: içi rahat... nâmdâr: ünlü)
ATATÜRK, MİLLÎ BİRLİK ve ÜLKE HUZURU'nun yurt içindeki düşmanlarına da asla müsamaha göstermemiştir!... Eğer o bizim şu hain DEP milletvekillerine, HADEP'lilere, BDP'lilere gösterdiğimiz müsamahayı, İstiklâl savaşı asker kaçaklarına, eşkıyalara, suikastçilere, Menemen yobazlarına gösterseydi; TÜRKİYE CUMHURİYETİ daha kurulmadan yıkılırdı!..
Kural çok açık ve kesindir... Karışık dönemlerde daima insanlar ölür... Öyleyse kötüler, hainler, suçlular, fesatçılar ölmeli; masumlar yaşamalıdır!.. Apo diye bilinen Ermeni tohumunun ve onun yardakçılarının idamı, bunun için vazgeçilmezdir!
ATATÜRK, bu konuda "düşünce hürriyeti, ifade özgürlüğü" falan gibi oyunlara da gelmez!.. Zehirli tohum, torbada iken de tehlikelidir ama, çıkarılıp tarlaya atılırsa yeşerir ve mutlaka etrafını tahrip eder. Öyleyse yok edilmelidir.
1932 Anayasası'na girmiş olan bu madde, DÜŞÜNCE HALİNDE DAHİ OLSA, TÜRK DEVLETİ'NE, MİLLETİNE, VATANINA, TARİHİNE, MANEVİYATINA,yani DİNİNE, DEĞERLERİNE ve MENFAATLERİNE AYKIRI TAVIRLARA MÜSAMAHA GÖSTERİLMEYECEĞİ'ni çok kesin olarak ifade etmektedir!.. Buna göre bütün bölücü yayınlar durdurulmalı, bu tip yazarların ağzı tıkanmalıdır.
Neredesiniz ATATÜRKÇÜLER?.. Yoksa şaşırıp Aziz Nesinler'i,Yaşar Kemaller'i, Eşber Yağmurdereli, Orhan Pamuk gibilerini korur hale mi geldiniz?..
(20)- TÜRKİYE'de ve TÜRK ELİ'nde TÜRK'ten başka milletten söz etmek mümkün değildir!.. Bu da ATATÜRK'ün sözlerinde ifadesini bulmaktadır... TÜRK DEVLETİ'ni kuranlar Osmanlı, Çerkes, Kürt, Laz diye ayırmadan TÜRK'türler!.. Bu anlayış:
-TÜRKİYE ahalisine DİN ve IRK farkı olmaksızın VATANDAŞLIK itibariyle TÜRK itlak olunur."
cümlesi ile 1924 Anayasası'na 88. madde olarak girmiştir.
Bu ifade ile başka hiç bir devletin tanımadığı bir hakkı, TÜRK DEVLETİ tanımıştır... O hak da, aslen TÜRK olmasa da, vicdanen samimiyetle "TÜRK'ÜM" diyen herkesin başımızın üstünde yeri olmasıdır.
ATATÜRK TÜRKÇÜLÜĞÜ kafatasçı değildir, yani tiple ilgili değildir. TÜRKLÜK'ten en ufak bir özellik taşıyan, geçmişi beraber yaşamış, geleceğini TÜRKİYE'de görüp kaderini bizimle birleştirmiş herkesi kucaklar.
ATATÜRK'ün TÜRKÇÜLÜĞÜ, başka milletlerin düşmanı da değildir!.. Çünkü aslında yüzbinlerce yıldır göçler, istilâlar ve evlenmeler ile dünyanın bütün milletleri kardeş olmuşlardır. Onun milliyetçiliği, insanların KÖKEN'ini inkâr etmez; ama ayırımcı değildir. Aynı topraklar üzerinde yaşıyan sevinci bir, tasası bir, beklentisi bir, kaderi bir insanları birleştiricidir!.. Onun milliyetçiliği, TÜRKLÜĞÜN ve İNSANLIĞIN DÜŞMANLARI'na karşı bir savunmadan ibarettir.
Yani ATATÜRK'ün TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, hümanistlik taslayanlara da dersini verecek kadar insancıldır.
(21)- Biz her şeyden önce İŞGÂL ve ZULÜM gördüğü için ülkemize göç eden değişik boylardan (Çerkes, Laz, Gürcü, Acar, Tatar, Boşnak, Afgan) kişileri bağrımıza basarız. Onların varlığını inkâr etmeyiz!.. Bu kişiler kaybettiğimiz toprakların hatıralarıdır. Onlara acılarını unutturmaya çalışırız. Lokmamızı paylaşırız. Hatta OSMANLI'dan hatıra HIRİSTİYAN ve YAHUDİLER'e bile ayırım yapmayız.
Ancak bu topluluk ve grupları ayrı bir MİLLET saymayız!.. Onların kendi aralarında gruplaşıp; bizim toprağımızda, bizim devletimizde yaşayıp; ve bizim ekmeğimizi yerken, bize EFENDİLİK taslamalarına, veya onlara EMANET ettiğimiz topraklara sahip çıkmalarına da izin vermeyiz!..
Misafirliği, göçmenliği kötüye kullanan, hâlâ TÜRK'TEN AYRI MİLLİYET sevdasında olan beyinsiz ve nankörlere cevabımız ağır olur!..
TÜRKİYE'de TÜRK'ten başka MİLLET yoktur!. Ama onun himayesinde yaşayan TOPLULUK olabilir. Tercih, kişiye aittir!.. DEVLET'i kuran TÜRK MİLLETİ'ne mi, yoksa himayesindeki topluluğa mı mensup olduğu hususu, işte kişinin kendi yapacağı bu tercihe bağlıdır. Yani "ayırımcılığı" biz yapmayız; bu ülkede yaşamasına rağmen, kendini bizden saymayan yapar!..
Elbette ki kendini vicdanen TÜRK saymayanın, DEVLET'İ KURAN MİLLET ile aynı haklara sahip olması düşünülemez!.. Bu kişilerin DEVLET memuru olması, milletvekili seçilmesi, toplumda seçkin bir yer alması kabul edilemez!..
Böyle bir hak, dünyanın hiç bir devletinde, hiç bir kimseye tanınmamıştır!.. Milliyetsiz, şahsiyetsiz, daha dün göçmenlerden kurulmuş olan ABD'de bile, birisi çıkıp "Ben Amerikalı değilim," diyebilir mi?.. Dese; memur, senatör, hatta şarkıcı olabilir mi?.. Siz hiç Frank Snatra'nın ağzından "Ben Amerikalı değilim, İtalyan'ım" dediğini duydunuz mu?
Afgan mücahitlerin TÜRK bayrağı altında savaştıkları, Çeçen Bakan Şerafeddin Muradof'un göğsünde ATATÜRK rozeti taşıdığı günlerde; TÜRKİYE'de Çerkes, Laz, Acar, Kürt milliyetçiliği güden ve toprak koparma peşinde olana; ATATÜRK'ün tabiri ile DÜŞMAN ÂLETİ GERİCİ BEYİNSİZLER denir!
Bu kişilerin ETNİK GRUP MİLLİYETÇİLİĞİ güden tavırları KENDİ GRUPLARI'na DAİMA huzursuzluk, gözyaşı getirmiştir. PKK terörü ile ölen 30.000 kişinin çoğu Kürt kökenlidir... Ancak son zamanlarda milletimize verdikleri zarar çok daha büyüktür. Adeta DEVLET'in VARLIĞI'nı tartışılır hale getirmişlerdir. Buna artık izin verilemez.
Bu konuda ATATÜRK ile, 1600 yıl önce HUN TÜRKLERİ'nin hakanı ATTİLA'nın söyledikleri şaşırtıcı derece benzerlik gösterir:
- "Bir HUN her şeyden önce sadık olmalıdır. boy, soy, akrabalık, güderek AYIRIMCILIK YAPAN, boyların zararına
olan faaliyetlere katılan, ve bu hareketleri teşvik eden Hun sadık değildir. Böyle biri, komutan da olsa ORTADAN KALDIRILMALIDIR!.."
- "Bizim genç bir ULUS olmamıza, bir çok boydan meydana gelmemize karşılık, bizi birbirimize bağlayan bir çok GELENEK var. Bu bağlılığı kalıcı kılmalıyız."
- "Bozkır hayatımızda ve geleneklerimizde ulusumuzun moral ve disiplini bugüne kadar gözardı edilmiştir. Kavimlerimizin birleştiği dönemler olmuştur. Ancak
kavimlerin bağımsızlığının yabancı ülkeler tarafından satın alındığı dönemlerde,
bu birlik bir kenara atılmıştır."
-"Obalarımızda HUN OLMA'nın ne anlama geldiğini pek bilen yoktur. Fethedebileceğimiz uluslar ile müttefik olunca, kavimlerimiz HUNLUĞUN RUHU'unu
unutmuşlardır!.. Karşımızdaki sınavlarda başarılı olmak istiyorsak, bir HUN disiplinini, ahlâk ve anlayışını benimsemek durumundayız."
- "HUN ULUSU sadece bizimle olan kişilerden oluşmuyor, HUNLAR dünyaya egemen olmak yolunda bize katılmak isteyenlerin de ulusudur!.."
- "HUN olmak isteyen herkesi kavimlerimize kabul etmeliyiz. Güçlü olacak isek, eskiden benimsediğimiz bağımsız kavim uygulamalarında önemli değişiklikler
yapmalıyız!.."
- "Ulusumun birleşmesini engelleyecek kavime, komutana, yahut HUN'a anlayış göstermeyeceğim!.. Kendisine en ağır ceza uygulanacaktır!.. Sinsi ve şeytan bir Hun'un bize getireceği kötülükler saymakla bitmez!.."
- "Bunun için herkes içinde bağlılık yemini edip, sonradan şikâyet eden Hun'a dikkat edin!.. Komutan dahi olsa, bu soysuz haini ortadan kaldırmak için her
çabayı gösterin!.. Kendi kavminizdeki Brütüs'ü tanıyın!.."
- "Ulusunuzun, kavminizin, ve komutanınızın ilkeleriyle uyumlu olun!.. Tüm HUNLAR'ın davranış ve uygulamalarında BİRLİK RUHU en önemli ilkedir. Bir kez bölünürsek, yabancı ülkelere tutsak oluruz!.."
- "Bütün HUNLAR ve bize katılanlar geleneklerimizi öğrenmeli!.. Eğer HUN değillerse, onların casus olabileceğini düşünerek onlara karşı dikkatli
olmalıyız!.."
- "Tek ataya ve ırka dayanan ulus zayıftır. Amacımıza katılmak isteyen tüm yabancılara kucak açmak, dilimizi örf ve âdetlerimizi öğretmek görevimizdir!.. Kabul edilebilir farklılıklarımız, ortak bir çaba ve hedefe yöneltilmelidir!.."
- "Asya ve Avrupa'daki atalarımızdan bize geçen kültürel, ahlâki, ve toplumsal değerler, herkes tarafından tanınmalı, kabul edilmeli ve saygı
görmelidir!.."
- "Çeşitli kavimlerden oluşan güçlü halkımızı bir HUN ULUSU olarak bir arada tutan geleneklerimizi, onlara öğretmek ve uygulamak siz komutanlarımın
sorumluluğudur!.. Yoksa halkımız kimliğini yitirir!.."
Ne demişler?..Aklın yolu BİR!.. 1600 yıllık fark bile bunu değiştiremez.
Burada bir hususu hatırlatalım... Evet, biz yüzlerce yıldır aramızda yaşayan Rum, Ermeni, Yahudi,
Dönme (Sabetayist), Levanten (İtalyan) azınlıkları
bağrımıza basarız, ama daha önce kendilerinden TÜRK
vatandaşlığı ile uyum içinde olmalarını bekleriz.
Yani, DEVLET'e, MİLLET'e, VATAN'a ihanet etmeyeceklerini bize davranış ve tutumlarıyla ispat
etmeleri gerekir!.. Çünkü geçmişleri sabıkalıdır!..
Geçmişte ihanet etmişlerdir!.. Hâlâ da etmekte olanlar vardır.
Bir misal vermek gerekirse, geçenlerde (Haziran 2007) Gökçeada'yı ziyaret etmiş olan bir yazar televizyonda
unları anlatıyordu: Orada 90 yaşlarında bir
Rum ile karşılaşmış... Adada hiç genç Rum kalmamış,
hepsi Yunanistan'a, Amerika'ya göç etmişler... İhtiyara, "Peki, siz niye buradasınız?" Sormaz olaydı
da, bizler bunu duymasaydık!.. İhtiyar diyor ki: "Buralar bir gün gelecek, bizim olacak. Yunanistan'a katılacak! Onun için burayı bekliyoruz."
Şimdi bu kişiyi TÜRK vatandaşı sayabilir misiniz?.. Böylelerini, elinden TÜRKİYE CUMHURİYETİ
nüfus kâğıdını alıp, bizim sayemizde kazandığı malına mülküne el koyup, sınır dışı etmek gerek!
Dahası, elimizden çıkalı 100 yıl bile olmamış
TÜRK topraklarında yaşayan TÜRKLER'e bu duyguyu aşılamak gerek!.. Asıl oralar bizim toprağımız!
(22)- ATATÜRK, MİLLET'i oluşturan unsurları sayarken herkese uyan bir tarif bulmaya büyük özen göstermiştir. DİL, GELENEK ve İNANÇ'ı sayarken, DİN'in bir MİLLET oluşturmaya yetmediğini isabetle tesbit etmiştir. Gerçekten de onun ölümünden sonra bağımsız birer devlet olarak ortaya çıkan Araplar OSMANLI idaresinde bir arada yaşamalarına rağmen, bir tek MÜSLÜMAN ARAP DEVLETİ haline gelememiş, iki tanesi bile birleşememiştir.
Bu açıdan ÜMMETÇİLİK güderek bütün MÜSLÜMAN ÜLKELER'i tek devlet yapmaya çalışmak hayalden öteye gitmez.
Ancak DİN olgusu da tamamen önemsiz sayılamaz. Hele ki, nüfusunun %99'unun MÜSLÜMAN olduğu TÜRKİYE için, ve %80'ının MÜSLÜMAN olduğu DÜNYA TÜRKLERİ için İSLAM; sınırları da belirleyen bir unsurdur. ATATÜRK'ün bu konuya açıklık getiren bir de ÜMMETÇİLİK yanı vardır ama, yukarda belirttiğimiz şekilde değildir... İleride vereceğiz.
Burada anlatmak istediğimiz husus şudur: TÜRKLER ŞAMANİZM, BUDİZM, ZERDÜŞTLÜK, MANİZM, MUSEVİLİK, HIRİSTİYANLIK ve İSLAM gibi çok değişik dinleri benimsemelerine rağmen, İNANÇ açısından hep TEK TANRI'lı olmuşlardır... Ama halen yeryüzünde 10 milyon kadar GAYRIMÜSLİM TÜRK vardır. Macar, Bulgar gibi slavlaşmış olanlar da ayrıca ilgi beklemektedir!...
Bu bakımdan, 1990'larda yetkililerin sağda solda konuşma yaparken, "DİLİMİZ BİR, DİNİMİZ BİR" diyerek diğer dinlerden olan TÜRKLER'i incitmek yerine, "İNANCIMIZ BİR" demeleri daha gerçekçi, daha uygun olurdu. Şimdi Balkanlar'la da, Orta Asya ile de ilgilenen pek kalmadı.
(23)- Bu ifade son derece önemlidir. Tekrar tekrar okunmalı ve üzerinde düşünülmelidir. ATATÜRK sadece bir milleti oluşturan hususiyetleri sıralamakla yetinmemiş; bunların bir milletin KUDRET ve İNSANÎ VASIFLAR'ının da kaynağı olduğunu söylemiştir. Başka hiç bir millette bu özelliklerinin bu kadar AHENG ile bir araya gelmediğini de ayrıca belirtmiştir.
Gerçekten de tarihe ve bugünkü "devlet" ve "millet"lere baktığımızda görüyoruz ki; bir kısmının ZENGİN ve BÜYÜK olmasına rağmen, hepsi VİCDAN HÜRRİYETİ ve İNSANÎ HİS konusunda bizden çok daha geridedirler.
İSPANYOLLAR 1492'de ENDÜLÜS'te MÜSLÜMAN ve Yahudiler'i, 1520'lerde Aztekler'i yok etmişlerdir. PORTEKİZLİLER de İnkalar'ı!.. Ya Kızılderililer'i, Afrikalılar'ı 1900'lere kadar doğrayan İNGİLİZ, FRANSIZ, AMERİKAN imparatorlukları??? Sadece Yahudiler'i değil, MÜSLÜMANLAR'ı, hatta kendi vatandaşlarını yok eden ALMAN İmparatorluğu?.. Asya ve Pasifik halklarına olmadık eziyetleri eden JAPON İmparatorluğu?..
Bunların hepsi VİCDAN HÜRRİYETİ ve İNSANÎ HİS bakımından SELÇUKLU ve OSMANLI DEVLETİ'NDEN ÇOK AŞAĞILARDA, EMPERYALİST ve ZALİM'dirler!..
İspanyolların kovduğu Yahudiler'i biz kabul ettik... Almanya'dan kaçan aydınlarına biz kapımızı açtık... Hatta şu can düşmanımızmış gibi davranan Iraklı Kürt ayırımcıları bile bağrımıza bastık...(1991) BATILILAR sadece petrole, paraya baktı!..
İşin acı yönü, içimizdeki bazı gafillerin VİCDAN HÜRRİYETİ, ADALET, İNSAN HAKLARI gibi konuları, hâlâ bu insafsız BATILILAR'dan "öğrenebileceğimiz"i sanmalarıdır. Hiç mümkün mü?.. Kelin ilâcı olsa, kendi başına çalar!
Ayrıca ATATÜRK biraz ilerde de KEŞİF, İCAT, SANAT yoluyla insanlığa hizmet etmiş kişilere, hangi millet ve dinden olurlarsa olsunlar, HÜRMET ve İLGİ gösterilmesini, TÜRK AHLÂKI'nın bir parçası saydığını belirmektedir.
(24)- Burada ATATÜRK'ün söyledikleri ile, ATTİLA'nın söyledikleri yine birbirine çok yakındır:
- "Savaşta, düğünde, törende giysilerimiz geleneklere uygun olmalıdır!.. HUN yöntemlerini gençlerimize öğretmeliyiz!.. HUNLAR kuralları öğrenmezlerse, komutanlar onların
kendilerini izlemelerini bekleyemez!.."
- "Şarkımız, dansımız tümü mirasımıza özgü ve benzersiz olmalıdır. Atalarımızdan bizlere kalanları bozacak, karıştıracak özellikler eklememeliyiz.
Şarkılarımız, dansımız, oyunlarımız ve kutlamalarımız varlığımızı ve kimliğimizi yansıtma fırsatıdır, olduğu gibi kalmalıdır."
- "Bir HUN olarak bizi benzersiz savaşçı yapan özelliklerden taviz vermemiz gerekmez!.."
- Bu yüzden biz TÜRK MUSİKİSİ, TÜRKÜLER, ŞARKILAR, HALK OYUNLARI, MİLLİ KIYAFET, EVLENME VE CENAZE TÖRENLERİ, ASKERİ KIYAFET, MARŞLAR gibi konularda, hatta diploma törenlerinde başka milletlere benzemeyi "medenileşme" ve "çağdaşlaşma" sananları, gaflet içinde görürüz. Hele bunların "atatürkçülük" taslamaları sahtekarlıktan öte gitmez. Bunlar İngilizler'in kraliyet törenlerini, helikopter yerine at arabası ve 18. asır kıyafetleri ile yaptıklarını bilmiyor olamazlar!.. Teknoloji başka, kimliği koruyacak unsurlar tamamen başka boyutlardır... TEKNOLOJİ'yi bir kenara bırakıp, Batılılar'ı taklit ile MİLLİ UNSURLAR'ı değiştirmeyi marifet saymanın, mutlaka artniyetli bir maksadı vardır.
> İÇİNDEKİLER < > TÜRKÇÜLÜK İLKESİ - AÇIKLAMALAR-4 < > İSLAMİ ESASLARA BAĞLILIK İLKESİ <