TARİH ÜZERİNE SÖZLERİ - AÇIKLAMALAR

(1) ATATÜRK, TARİH ilmine çok önem verir... MİLLET'in geçmişini bilmesini, ondan DERS çıkarmasını geleceğini çizebilmesi için ön şart sayar. Bunda da son derece haklıdır.

Ancak özellikle son 50 yıldır, sanki sadece TEKNİK konular önemliymiş gibi MÜSBET İLİMLER denilen FİZİK, KİMYA, BİOLOJİ, MATEMATİK dallarına önem verilmiş; diğerleri "üvey evlat" muamelesi görmüştür. SOSYAL BİLİMLER adeta bir lüks telakki edilmiş, bu konularda tahsil görenler kendi mesleklerinde dahi iş bulamaz olmuştur... Hem de hiç bir eğitim görmeden "şair, ressam, yazar, artist, müzisyen, müteahhit", hatta "iktisat bilen politikacı" olunabildiği halde!..

Eskiden insanlar, bilhassa yöneticiler, bir tek konuda değil; HAYAT için gerekli pek çok konuda eğitim görürlerdi. DİN, DİL, BELAGAT, EDEBİYAT, TIP, ASTRONOMİ ve tabii ki TARİH bu eğitimde mutlaka yer alırdı. Bu 1000 yıl önce TÜRK ve İSLAM topluluklarında da böyle idi, 500 yıl önce de, 150 yıl önce de!..

OSMANLI şehzadeleri bile böyle bir eğitimden geçerek tahta hazırlanırken; "demokrasinin aydınlattığı" 20. asırda sadece bir konuda uzmanlaşmış, hatta tamamen eğitimsiz kişilerin DEVLET yönetimine soyunmalarını, ilerleme sayabilir misiniz?..

Peki, MÜHENDİSLİK'ten başka bir konuda tahsil görmemiş, EKONOMİ bilgisi kendinden menkul, İNGİLİZCE'yi bile çat-pat söken Demirel ile bütün EKONOMİ bilgisi Friedman'ın bir tek kitabına dayanan Özal'ın BELAGAT eksikliğinden devirdikleri çamları hatırlıyor musunuz?.. "Petrol vardı da içtik mi?.. Yunanlılar gelirse gelsin, Ege işte orada, kaçmadı duruyor... Kodum mu kıç üstü oturturum...Biz erkek adamız, borcumuzu öderiz..." gibi densizlikler bir yana; TARİH bilmediklerinden "AZERİLER şiidir, bizden çok İran'a yakındır...ENVER PAŞA'nın sürgünü sona erdi" gibi beyanlar ile DOST ülkeleri küstürmeleri, "Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika ile GEÇMİŞ'e dayanan dostluğumuz"dan söz etmeleri, tüylerimizi diken diken ediyor.

Bir defa ENVER PAŞA TACİKİSTAN'da sürgünde değildi!.. Orayı Rus esaretindeki kurtarmaya gitmişti. Faaliyeti yöre halkına çok zarar vermiş olmasına, bütün aydınların bu yüzden Ruslar tarafından katledilmesine rağmen, mezarı bir ZİYARETGÂH olmuştu. ENVER PAŞA'nın mezarının TACİKİSTAN'da olması, TÜRKİYE ile ORTA ASYA TÜRKLERİ arasında tıpkı AHMED YESEVİ türbesi gibi MANEVİ bir BAĞ idi!..33 yıllık siyasi hayatında memlekete felaket üstüne felaket getiren DEMİREL'in marifet yapıyormuş gibi Paşa'nın kemiklerini TÜRKİYE'ye getirmesi, törende de "sürgünden kurtardık" diye nutuk atması, ne akıl almaz cahilliktir!..

Öte yandan AZERİLER Şİİ değil ALEVİ eğilimlidirler. Bilindiği gibi ŞİİLİK, iRAN tarzı bir MÜSLÜMAN MEZHEBİ'dir. ALEVİLİK ise sadece TÜRKLER'e mahsus bir TARİKAT'tir, MEZHEP değildir. AZERBEYCANLI ŞAİR SABİR MİRZA bu asrın başında yayınları ile AZERİLER'in İRAN etkisinden, ŞİİLİK'ten, yobazlık ve cahillikten kurtulmasını sağlamış, onları ANADOLU TÜRKÜ'ne yaklaştırmıştır. İRAN'ın AZERBEYCAN'ı bırakıp ERMENİSTAN'ı desteklemesi ise işin tuzu biberi olmuş; AZERİLER İRAN'dan iyice soğumuştur...Kendini her konuda bilgi küpü sanan bastıbacak ÖZAL, bu konuda da baltayı taşa vurmuştur.

Hem onun, hem DEMİREL'in, YILMAZ'ın, ÇİLLER'in ikide birde "BATILI dostlarımız"dan söz etmeleri; bu kişilerin övdükleri milletlerin daha 70 yıl önce çakallar gibi bu ülkeye saldırdıklarını; hala bile ERMENİ, KÜRT teröristleri koruduklarını, KIBRIS'ı, EGE'yi, İSTANBUL'u bizden çekip almaya çalıştıklarını görmemeleri, TARİH bilmemelerindendir.

Aynı kişilerin LAİKLİK, DEMOKRASİ, DİN konusundaki beyanları da aynı cahilliğin izlerini taşır... AVRUPA TARİHİ'ni bilmeden ne LAİKLİK, ne de DEMOKRASİ lehine (veya aleyhine) söz söyliyemezsiniz. Çünkü bu kavramlar AVRUPA'nın TARİHİ GERÇEKLER'inden doğmuştur... DİN'i ve DİN TARİHİ'ni bilmeden de bu konuda konuşamazsınız... Halbuki bu kişiler, bir mevkiye gelip insanların hiyerarşik olarak üstüne çıkmayı, her konuda ahkam kesmeye cevaz verir sanıyorlar.

Aslında Ekonomi Profesörü ÇİLLER'in bile, EKONOMİ'yi sadece MONETER TEDBİRLER ile düzeltebileceklerini zannetmesi ve başarısız olmasının sebebi, başta İKTİSAT TARİHİ olmak üzere pek çok konuyu ve bu ülkenin TARİH'ini bilmemesidir.

Bizim bu yazıdan amacımız insanları eleştirmek veya başka konuları dile getirmek değildi. Ancak TARİH'in önemini ortaya koymak için böyle bir giriş yapmak zorunda kaldık.

TARİH bilmeden DEVLET ADAMI olunamaz. TARİH bilmeden EDEBİYATÇI, İKTİSATÇI, SOSYOLOG, ÖĞRETMEN, ALİM olunamaz. Biz deriz ki, TARİH bilmeden DOKTOR, MİMAR, MÜHENDİS, FİZİKÇİ, KİMYACI, ASTRONOM, MARANGOZ, AŞÇI bile olunamaz.

SANAT VE EĞİTİM bölümünde bir kısmını anlattık. Şimdi sadece neden AŞÇI olunamıyacağına örnek verelim. Gerçek bir AŞÇI sadece EVKADINLARI'nın pişirdiği yemekleri pişiren kişi değildir. Öyle olsa, herkes "aşçı" sayılırdı. Bir AŞÇI önce yaşadığı toplumun gelmiş geçmiş yemeklerini, pişirme usüllerini, baharatlarını bilirse, AŞÇI'dır. Yoksa 1000 tane yabancı yemek te bilse, sadece turist otellerinde yabancılara hizmet eden biri olur. Onların "aşçı"sı olur, bizim değil!.. Nitekim son yıllarda OSMANLI SARAY YEMEKLERİ ve ANADOLU YEMEKLERİ üzerine araştırmalar yapılmaya başlamış ve bu TÜRK MUTFAĞI'nın gelişmesine yol açmıştır.

İşte bu yüzden ATATÜRK, TARİH'i GERÇEK OLAYLAR'ı tesbit etmek, yorumlamak, onlardan ders çıkarmak ve geleceği planlamak için elzem görür. Her konunun, her dönemin tarihinin yazılmasını ister. Ancak TARİH yazanlar palavradan kaçınmalı, tesbit edemediği hususları itiraf etmeli ve bunları ileriki araştırmacılara bırakmalıdır.

Eğer TARİHÇİ artniyetli ise HAKİKAT'i çarpıtır, insanları şaşırtır. Nitekim BATILI TARİHÇİLER yıllarca ANADOLU HALKI olan PELASKLAR'ı gözlerden saklamışlardır. Yine ANADOLU'ya ait olan İYON MEDENİYETİ'ni GREK diye yutturmuşlardır. Birer TARİHÇİ ggibi çalışan VATİKAN ELÇİSİ ADİLE AYDA, yazar CEVAT ŞAKİR olmasa hiç haberimiz olmayacaktı!.. ADİLE AYDA ayrıca VATİKAN kütüphanesinde aylar, yıllar süren çalışmaları sonucunda bizim TRUVA dediğimiz TROYA'nın (TURYA); ROMA MEDENİYETİ'nin temeli olan ETRÜSK (TURUŞKA, TUR-SAKA)MEDENİYETİ'nin kökeni olduğunu, yani TÜRK olduğunu tesbit etmiştir, hem de eski tarihçilerinin kayıtlarından!

Ne yazık ki, TÜRK tarihçisi çok azdır. Rıza Nur bizde tarihçi geçinenlerin "hep Cohen'den aşırmalar yaptığını" söyler. Elbette ilim adamları birbirlerinin eserlerinden yararlanırlar ama, milyonlarca vesikanın, yüzbinlerce tarihi eserin olduğu ülkemizde kendi tarihimizi bile BATILI tarihçilerden öğrenmek durumunda kalmamız çok acıdır. TÜRK TARİH KURUMU'nun kuruluş amacının altında bu gerçek yatar.

Daha önceki bir bölümde belirttiğimiz gibi, günümüzde yetişen bir çok "tarihçi"nin de "kompartımancı" olması, yani TANZİMAT DÖNEMİ, MEŞRUTİYET DÖNEMİ, MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ gibi 5-50 yıllık dönemler ile kendilerini sınırlamaları, ayrı bir problemdir. Bu kişiler belki bir dönemi iyi bilir ama, o dönemin MİLLET'in UZUN GEÇMİŞ'i ile bağlantısını kuramaz, SENTEZ yapamaz. TARİH'i dilim dilip doğrayıp, sonra o dilimleri sonuç çıkaracak biçimde birleştiremez.

HİTLER, NAPOLYON'un RUSYA MAĞLUBİYETİ'ne gereken önemi verseydi, aynı akıbete uğramazdı. RUSLAR, CENGİZ HAN'ın bile AFGANİSTAN'ı fethedemediğini hatırlasaydı, o maceraya girişmezlerdi. Bizimkiler YAVUZ'dan, ABDÜLHAMİT'ten ders alsalardı, HALEB, MUSUL, SÜLEYMANİYE bizde olmadıkça ve Kürtler şehirleşmedikçe Güneydoğu'da anarşinin önlemiyeceğini, AŞİRET sisteminin DEVLET otoritesinden daha etkili olacağını görürlerdi... Ama bütün bunlar "kompartımancı" tarih anlayışı ile mümkün değildir.

ATATÜRK'ün hangi konuşması incelenirse incelensin, derin bir TARİH bilgisi göze çarpar. DİN TARİHİ bunun dışında değildir. Onun DİN, İKTİSAT, İSTİKLAL, DEVLET, hatta SANAT, KADIN konularında yaptığı bütün beyanlarda bir veya birkaç AYET, HADİS, veya DİNİ OLAY'ın izlerini görürsünüz.

Bu bakımdan "ATATÜRKÇÜ'yüm" diyen aydınların ve yöneticilerin fikirlerini TARİHİ GERÇEKLER üzerine bina etmeleri gerekir. Ancak bunu yaparken olaylara sadık kalmaları, iyi ANALİZ ve SENTEZ yapmaları şarttır.

(2) ATATÜRK'ün TARİHİ OLAYLAR'ın HİSSİYAT ile meydana geldiği ifadesi hiç bir yerde dile gelmemiş, üzerinde hiç durulmamış bir gerçeğin ta kendisidir.

HİTLER'in dünyayı fethetme arzusu bir AKIL ve MANTIK ürünü müdür?..100 milyon ARAB'ın 2 milyon YAHUDİ'yi Filistin'den söküp atamamaları, üstelik 1947'de ülkeyi boşaltıp onlara teslim etmeleri KİN ve YOKETME arzusundan başka neyin kötü sonucudur?..

Şunu kabul etmek gerekir ki, dünyayı AKILLI DEVLET ADAMLARI değil, HIRSLI, KİN, İHTİRAS VE ŞEHVET DOLU POLİTİKACILAR idare eder. Hal böyle olunca da, bizim hakkımızda DÜŞMANLIK besliyen, İNTİKAM HİSSİ güden BATILILAR ile öyle kolay dost olunamaz...Bunu biz söylemiyoruz, ATATÜRK söylüyor. Onların ruhlarındaki KİN'i söküp atmanın mümkün olmadığını belirtiyor.

BATILILAR'da bize karşı bu DÜŞMANCA HİSSİYAT'ın kaynağı nedir, diye sorarsanız, elbette TARİH'e müracaat etmek gerekir.

Daha önceki bölümlerde bir kaç vesile ile anlattık. HIRİSTİYAN BATI DÜNYASI 1096 yılından beri TÜRK ve MÜSLÜMANLAR'ı, AVRUPA'dan, ANADOLU'dan ve MUKADDES TOPRAKLAR'dan atmak için HAÇLI SEFERLERİ düzenlemektedir. Bu seferlerde ARAPLAR daima ve kolayca mağlup olmuş, ancak TÜRKLER direnebilmiştir. KILIÇARSLAN'ın, SELAHADDİN EYYÜBİ'nin, MURAD-I HÜDAVENDİAR'ın, YILDIRIM BAYEZİD'in, 2. MURAD'ın, FATİH SULTAN MEHMED'in HAÇLILAR'a indirdiği darbeler, HIRİSTİYAN BATI insanının ruhunda derin izler bırakmıştır. Çok sonraları en zayıf olduğumuz dönemde dahi 2. ABDÜLHAMİD'in mukavemetini, ATATÜRK'ün MİLLİ MÜCADELE'deki zaferini ise hiç hazmedememişlerdir.

HIRİSTİYAN BATI, bilhassa 19. asırda RUSYA hariç bütün dünyayı sömürgeleştirirken en çok kaybı gene İSLAM ülkelerinin koruyucusu OSMANLI karşısında vermiştir. Yenemediği, sömürgeleştiremediği TEK MÜSLÜMAN ÜLKE de TÜRKİYE kalmıştır.

Öte yandan TÜRKİYE'nin zaferi ile, 20-30 yılda bütün sömürgelerin bağımsızlığa yol açılmıştır. BATI bunu hiç unutur mu?..

İşte ATATÜRK, 1000 yıldır AMANSIZ DÜŞMANIMIZ olan HIRİSTİYAN BATI ÜLKELERİ insanlarının ruhlarındaki, zihinlerindeki MENFİ HİSSİYATI; yani bize karşı KİN, İNTİKAM, YOKETME duygusunu, bugünkü SUN'İ MÜTTEFİKLİK ve YAKINLAŞMA ile silemiyeceğimizi çok kesin olarak ifade ediyor. Hatta böyle düşünmenin HAYAL olduğunu belirtiyor.

Şimdi anladınız mı MANDACI İSMET'ten bu yana gelmiş geçmiş bütün politikacıların bize niye TARİH öğretmediklerini?.. Niye okul kitaplarında "İZMİR'in işgaline AMERİKAN gemilerinin de katıldığı" ve "AMERİKA'nın LOZAN ANTLAŞMASI'nı hâlâ imzalamadığı" gerçeğinin yer almadığını?.. Niye ATATÜRK'ün hiç bir BATI ülkesi ile İTTİFAK'a girmediğini?.. Hatta niye CEMİYET-İ AKVAM'a ( o zamanki Birleşmiş Milletler) üye olmadığını?..

(3) ATATÜRK, TARİH öğretmeye her şeyden çok önem verir. Çünkü insan kendi tarihini bildikçe, ECDAD'ını tanıdıkça, hele ÜSTÜN KAABİLİYETLİ ve MEDENİ bir MİLLET'e mensup olduğunu öğrendikçe şevki artar. Ecdadından ilham alır, aşağılık duygusundan, başkalarını üstün görmekten kurtulur. Bu bilgi ve inançla yeni bir medeniyete doğru koşar.

Halbuki şimdi tam tersi yapılmakta, bize hep BATILI ülke ve insanlar örnek gösterilmekte, onları taklit edersek kurtulacağımız fikri aşılanmaktadır!.. TARİH bilgisi, GEÇMİŞ'i ve ECDAD'ını tanıma özelliği eksik olunca da; insanımız, ve bilhassa gençler bu aşılanan yanlış fikirlere kapılmaktadırlar... ATATÜRK'ten sonra ATATÜRK'ün yüzde biri kadar tarih bilen bir liderimiz olmadığı için, bugünkü acınacak duruma düşmüş bulunuyoruz.

Ama biz ümitsiz değiliz. KUR'AN'da ve HADİSLER'de övülmüş bir MİLLET olduğumuzu, kendi TARİHÇİLERİMİZ ve YABANCILAR'ın TÜRKLER hakkında neler düşündüklerini burada tekrarlıyarak bu eksiği kısmen tamamlamak istiyoruz.

KUR'AN, MAİDE SURESİ 54. ayette PEYGAMBER'e huysuzluk eden ARAPLAR'a hitaben şöyle der:

- "İçinizden kendi dininden dönen olursa, bilsin ki ALLAH ona bedel olarak bir topluluk getirecek ki, onları sever. Onlar da O'nu severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı zorlu olurlar. ALLAH yolunda cihat ederler. Kendilerini ayıplayan kimselerin ayıplamasından korkmazlar."

Nitekim, 900'lü yıllardan sonra TÜRKLER, Araplar'ın elinden İSLAM liderliğini çekip almış ve daha ileriye götürmüştür.

Bu da bir KUDSİ HADİS:

- " BENİM bir ORDUM vardır, onlara TÜRK adını verdim ve DOĞU cihetine yerleştirdim. Herhangi bir kavme öfkelendiğim zaman, işte bu TÜRKLER'i onların üzerine musallat ederim."

Hadis imamı Tabarani (doğumu H.260) İbn-i Zi'l Kela'dan nakleder:

- <>(Mu'cem'ül Kebir, Mu'cem'ül Efsat)

İMAM-I AZAM ise DÜNYA MÜSLÜMANLARI'na şu müjdeyi verir:

- "Kılıç TÜRKLER'in elinde bulunduğu müddetçe senin dinine zeval yoktur."

KAŞGARLI MAHMUT bunlara dayanarak:

" Gördüm ki Yüce TANRI, DEVLET GÜNEŞİ'ni TÜRKLER'in burçlarından doğurmuş, göklerdeki burçları ONLARIN DEVLETLERİ çevresinde döndürmüş. Onlara TÜRK adını KENDİSİ vermiş. MÜLK ve SALTANAT'ı onlara vererek, onları ASRIN HÜKÜMDARI kılmış. CİHAN halkının dizginlerini onların ellerine bırakmış ve onları bütün insanlardan üstün eylemiş. Doğrulukta onlara her zaman yardımcı olmuş, onlara intisap edenleri, onların hizmetinde bulunanları hep aziz kılmış ve bütün dileklerine erdirmiş, kötülerin şerlerinden korumuş."

değerlendirmesini yapar. ATATÜRK bu sözü, bazı konuşmalarında hatırlatmıştır.

ATTİLA diyordu ki:

- "Ben ve milletim TANRI'nın kırbacıyım. TANRI kendi yolundan çıkanları cezalandırmak için bizi gönderdi!"

CENGİZ HAN ASYA'yı fethederken, komutanlarından SABUTAY'a şu emri vermişti:

- " Nerede TÜRK varsa, oraya kadar git!"

Böylece CENGİZ'in orduları Moskova sınırlarına kadar dayandı.

KARADENİZ kıyılarını, ORTA ASYA'yı, SELÇUKLU diyarını, HALİFE'nin oturduğu BAĞDAT'ı, HİNDİSTAN'ı ve ÇİN'i zaptetti. Her birinde TÜRK DEVLETLERİ kurdu. CENGİZ SOYU sonradan MÜSLÜMAN oldu. Böylece KUBİLAY'ın ÇİN'de eriyip giden hanedanı hariç, bir çok MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETİ oluştu.

KUBİLAY, ÇİN İMPARATORU olunca devlet idaresini hep soydaşlarına teslim etmiştir. Ancak nesiller geçtikçe TÜRKLER saraya çakılıp kaldılar, Çinliler'in sunduğu rahatlık ve refaha daldılar, benliklerini kaybettiler.

Bazı tarihçilere göre, dünyada mevcut en eski medeniyetlerden biri, M.Ö. 7000 tarihinde ORTA ASYA'da kurulan ANAY (TÜRK) medeniyetiydi. MOĞOLİSTAN'dan URALLAR'a, ÇİN SEDDİ'nden HAZAR'a; aynı soy, aynı dil, aynı dilde insanlar olarak yaşıyorlardı. Her aşiret veya köy ayrı bir siyasi organizma oluşturmuş, bir köy devleti kurmuştu. MÖ. 4000-625 arasında bunlar, SAKA İMPARATORLUĞU diye adlandırılır.

Şehirleşmenin M.Ö.7000'lerde başladığı doğrudur... MEZOPOTAMYA'da, ANADOLU'da görülen ilk köy-şehirler ve kalıntılar bunun delilidir. Ancak ŞEHİR DEVLETLER çok daha sonra, İMPARATORLUKLAR ise daha da sonradır.

Yapılan hesaplara göre HZ. NUH M.Ö. 4000 yıllarında böyle bir ŞEHİR DEVLETİ'nde yaşamıştır... TUFAN EFSANESİ bu sebepten SÜMER, (M.Ö.3300) ASUR(M.Ö.3000) ve HİTİT(M.Ö.2000) kil tabletlerinde GILGAMIŞ DESTANI'nın bir parçası olarak yer alır. BABİL DEVLETİ ise M.Ö.2500 yıllarındadır. DİLLER'in birbirinden ayrılmasının bu tarihten sonra olduğu tahmin edilmektedir. 1991 yılında bir eser yayınlayan iki RUS bilim adamı, bu sebepten bütün DİLLERİN ANAYURDU'nun ANADOLU olduğunu ileri sürmüşlerdir.

SÜMER DİLİ ve ÇİVİ YAZISI dünyanın en eski dili ve yazısıdır. Bu dildeki TENGRİ, YIRLAMAK, OD gibi kelimeler hâlâ TÜRKLER arasında kullanılan TANRI, AĞLAMAK veya ŞARKI SÖYLEMEK ve ATEŞ anlamlarına gelir. Bu da göstermektedir ki, DÜNYANIN EN ESKİ DEVLETİ SÜMERLER, TÜRKLER'İN ATASI'dır.

Yine onların ardından gelen ELAMLAR, TOURKİLER, TURUKKULAR, MEDLER, HATTİLER, URARLAR, PELASKLAR, ETRÜSKLER de TÜRK DEVLETLERİ'DİR. İlk TÜRK adı TOURKİLER ile M.Ö.1500'lerde duyulmuştur. Sonra TURUKKU gelir.

Tarih açısından HZ. İBRAHİM M.Ö. 1800'lerde yaşamış ve BABİL HÜKÜMDARI ile sürtüşmüştür. Aynı tarihlerde OĞUZ HAN EFSANESİ yer alır. OĞUZ HAN'ın hikâyesini, FİRDEVSİ aşırıp FERİDUN adıyla İRANLILAR'a, yani ARİLER'e mal etmek istemiştir... ŞEHNAME'de FERİDUN'un oğlunun adı TUR (TÜRK)dür. OĞLU TÜRK olursa, BABASI ne olur?.. Üstelik hikayede ÜÇ OĞUL, ÜÇ GELİN, YAY, ÜÇ OK vardır. Tek fark OĞUZ HAN'ın iki karısından olan 6 OĞLU yerine ÜÇ OĞUL-ÜÇ GELİN'dir. Üstelik FERİDUN bunların hepsine ad koyar, GÖK, DAĞ, DENİZ, AY, GÜNEŞ, YILDIZ diye!..

İşte bu yüzden biz TÜRK DEVLETLERİ'nin SÜMERLER ile başladığına (M.Ö.3500), ilk YAZI'nın TÜRKÇE olduğuna (M.Ö.3300), ilk destanın GILGAMIŞ(EL ULAMIŞ) TÜRK DESTANI olduğuna (M.Ö.3000), HZ. İBRAHİM'in babası AZER'in HAZAR TÜRKÜ olduğuna ve OĞUZ HAN ile aynı dönemde yaşadığına (M.Ö.1800), ve ilk imparatorluğun da OĞUZ HAN İMPARATORLUĞU olduğuna inanırız. Bu devlet bütün MEZOPOTAMYA, ANADOLU, İRAN, HAZAR BÖLGESİ ve ORTA ASYA'yı kapsar. Bu ülke ŞEHNAME'de TURAN diye geçer.

Ancak TÜRKLER bundan çok daha önce küçük gruplar halinde ASYA'nın kuzey taraflarına, Moğolistan'a, Sibirya'ya, Mançurya'ya yayılmış; hatta BERİNG BOĞAZI'ndan geçerek AMERİKA KIZILDERİLİLERİ'ni oluşturmuşlardır.

Sibirya Türkleri'nden Kâzım Mirşan ise bunların hepsini yetersiz bulur. 15 dil ve lehçe bilen bu büyük araştırmacı, TÜRKLER'in tarihinin 15.000 yıl öncesine dayandığını, Orhun alfabesinin köklerinin o tarinihlerde yapılmış duvar resimlerinden geldiğini anlatır.

İşin enteresanı, ARAPLAR'ın PEYGAMBERİMİZ'in mensup olduğu KUREYŞ kabilesini HZ. İSMAİL'den geldiği için asıl Araplar'dan saymayıp, ARAPLAŞMIŞ KABİLE olarak görmeleridir ki, bizim görüşümüzü doğrular. 900'lü yıllarda Buhara'nın yanında KUREYŞ köyü ve oymağı vardı.

Altın, gümüş, bakır, demir, kurşun, kalay ÖZ-BE-ÖZ TÜRKÇE kelimelerdir. Bunlar bütün TÜRK lehçelerinde müşterektir. Bu da gösteriyor ki, TÜRKLER anadillerinin teşekkülü devrinde bu madenleri kullanmışlardır. Bunları kendileri keşfetmişlerdir. Madenleri işleme usüllerini de TÜRKLER icat etmişlerdir. Zaten bütün TÜRK anane ve efsaneleri, TÜRKLER'in en eski devirlerden beri MADEN İŞLEYEN bir MİLLET olduğunu göstermektedir. (Vamberey)

Çinliler HUNLAR zamanında TÜRKLER'e "KANÇİ" (yüksek arabalılar) demişler, GÖKTÜRK çağında da TİELE (TÜRK) diye adlandırmışlardır. TUKYU, TÜÇÜEH de derlerdi. Bir de JUAN-JUAN dedikleri proto-Moğol AVARLAR vardı. MOĞOLLAR TÜRKLER'e "TÜRKÜT"(çoğul) derdi. Çinliler bunu TUKYU diye almış olabilir.

O. Frankie'ye göre, TU-KÜE "migfer" demektir. ALTAY bölgesindeki miğfer şeklindeki dağda oturdukları için bu adla anılmışlardı. (Türkçesi dugulga) Çin kaynağı (Sui-Şu) Çou-şu'da ise, TU-KÜE'nin HÜKÜMDAR ünvanı olduğu belirtilmiştir. S.W.Koelle'ye göre TÜRK kelimesinin kökü "tur-tir"dir. çekmek, cezbetmek demektir. Eski İran dillerinde miğfer "TERK" kelimesi idi. K. Fiok ise kelimenin TURKU olduğunu, İSKİT dilinde "deniz kıyısında oturan adam" anlamına geldiğini söyler. Kaşgarlı'ya göre TANRI'nın verdiği bu ad, "olgunluk çağı" anlamına gelir. Ayrıca gök, erklik, güzel anlamına da gelir. Hammer'e göre TÜRKLER, Tevrat'ta TOGARINA(TOGARMAH), Herodot'ta TARFİNAÜS diye geçer.

TÜRK adı, DOĞU ASYA'da M.Ö.14. asırda TİK-TİK şeklinde; M.Ö.599-433 tarihlerinde ise GÖKTÜRKLER olarak geçmiştir. (Zeki Velidi Togan Umumi TÜRK Tarihine Giriş)

Gardizi de (Ö. 1048) Yafes'e verilmiş olan yerin, insandan terk edilmiş TAURK DİYARI olduğu için bu adı aldığını söyler. A.Wambery TÜRK kelimesinin türemekten geldiğini, Ziya Gökalp ise TÜRELİ demek olduğunu belirtir.

19. asrın antropologlarından Fransız Jean Daniker, 29 ırktan biri olarak TÜRKLER'i gösterir ve özelliklerini şöyle sayar:

- "Cildi beyaz(hafife sarıya mütemayil); boy ortadan yüksek; kafatası kısa, saç siyah, göz siyah fakat çekik değil; burun normal, basık değil; yüz uzunca oval, elmacık kemikleri hafifçe çıkık; dudakları kalın, boyun kısa, göğüs orta..."

Beşeri zümreler karışmasına rağmen, her etnik zümrenin ırk özelliklerini temsil eden tipler tamamen kaybolmadığı biliniyor. Her kavmin içinde, karışmadan evvelki hali temsil eden fartler mevcuttur. Bu tarife uyan TÜRK boyları olmasına rağmen, çok çeşitli TÜRK tipi vardır. Bu yüzden bir Fransız yazar şöyle der:

- "TÜRKLER bilinen MİLLET vasıflarından farkıl özellikler taşıyor. Belirli TEK bir TİP yok. Çekik gözlü, kısa boylu olduğu gibi, sarışın, uzun boylu TÜRKLER de var. Belirli bir vatanları yok. Çok geniş alanlara yayılmışlar. Belirli bir dinleri yok. Hemen her dinden TÜRK var. Denilebilir ki, TÜRKLER'de ORTAK sadece iki özellik var: DİL ve DÜŞÜNCE TARZI!"

Büyük HUN hükümdarı Çİ-Çİ(Oğuzhan'ın torunlarından olduğu söylenir) şöyle diyordu:

- " Çinliler'e tabi olmayız Atalarımız bize geniş ülkelerle birlikte HÜRRİYET ve İSTİKLAL emanet ettiler. Hiç bir HUNG-NU'nun alnında esaret damgası taşımaya tahammüL göstereceğini tahmin etmem!"

Alman bilgini F. Hirth, "MİLLİYET fikrini DEVLET siyasetine esas ittihaz eden ilk kişi Çİ-Çİ'dir," diyor.

Bu anlayış yüzyıllar sonra (M.S.732) ORHUN KİTABELERİ'nde şu ifadelerle yer alacaktı:

- " TÜRK MİLLETİ, yurdundan ayrıldın, dağıldın, aç kaldın, sefil düştün, ayakta ölü gibi oldun. Ey TÜRK MİLLETİ! Silkin, kendine dön!..!

- "Niçin yanılıyorsun? Bütün bunlar kendi öz benliğinden uzaklaşıp düşmana dönük yaşadığın için oldu. HAKAN'ını dinle. üstte gök basmasa, altta yer çökmese, senin ilini töreni kim bozabilir?.."

Bahsedilen töre, OĞUZ TÖRESİ'dir. OĞUZ TÖRESİ, güçlünün zayıfı ezmediği, kurtla kuzunun birlikte dolaştığı, açın doyurulup çıplağın giydirildiği DEVLET BABA geleneğinin adıdır. HÜKÜMDAR bunu sağlamak için gerekirse gece uyumaz, gündüz dinlenmez, ölesiye bitesiye çalışır. Kendi biriken malını sık sık dağıtır, fakirlere toylar verir, yedirir içirir, TÜRK ordusuna yabancı asker almazdı.

Tarih boyunca TÜRKLER'in kaderi GÖÇ etmek olmuştur. ANADOLU ve MEZOPOTAMYA'dan TUFAN'la başlıyan GÖÇ, ASYA'nın en ücra köşelerine kadar ulaşmış, Avrupa'ya yayılmış, Amerika kıtasına atlamış, sonra İSLAMİYET'le birlikte tekrar ANADOLU'ya yönelmiştir. 1991'de SOVYETLER'in dağılmasıyla ANADOLU TÜRKLERİ tekrar ATAYURT yollarına düşmüşlerdir.

Oğuz ile göçüp yürümedik yol var mı

Evin tutup oturmadik yurt var mı?

(Secere-i Terakkiname)

Araştırmalar İSKİT ve HUN akınlarının İSPANYA'ya ve İNGİLTERE'ye kadar ulaştığını göstermektedir. BASKLAR'ın ASYATİK(TÜRK) olduğu zaten kabul edilir ama İSKOÇLAR'ın(SCOT-İSKİT) TÜRK kökenli olduğunu iddia edenler dahi vardır. Bizce UKRAYNALILAR da İSKİT kökenlidir.

Panturanizm TÜRK, MOĞOL, MACAR, FİN-OGURLAR'ı birleştirmek isteyen Macarlar tarafından ortaya atılmıştı... Macar Vambery ise Pantürkizm'i ortaya attı. Ziya Gökalp formüle etti. Ziya Gökalp, "TÜRKLER'in uzak mefkuresi TURAN namı altında birleşen OĞUZ, TATAR, ÖZBEK, KAZAK, KIRGIZ, YAKUT ve diğer TÜRK TOPLULUKLARI'nı LİSAN'da, EDEBİYAT'ta, HARS'ta birleştirmektir," diyordu. (Türkçülüğün Esasları)

Daha önce Panislamizm 2. Abdülhamid tarafından ortaya atılmış, ancak başarıya ulaşamamıştı. Amacı, Fransız ihtilali ve TÜRK düşmanlığı karısında gelişmekte olan Avrupa ve Balkan milliyetçiliğine set çekmekti. Gaspırali ile Cemaledddin Afgani de "işgale uğramış İSLAM ülkelerinin kurtarılması" amacında idiler. Abdülhamid bunun Rusya ve İngiltere'yi kışkırtmasından endişe ediyordu. Pantürkizm'de yine Gaspıralı'nın "Dilde, fikirde ve işte birlik " ülküsünden hareket edilmiştir.

TÜRKLER hakkındaki sıraladığımız bu gerçekler, BATILI bilim adamlarının dikkatinden kaçmamış ve olağanüstü değerlendirmeler yapmalarına yol açmıştır. Bunlar dahi BATI hayranı "aydın"larımız tarafından bilinmez.

İngiliz Ricaut, "Her şeyin iyisini yapan TANRI, bu güçlü milleti sanki Hıristiyanların günahlarını ve kusurlarını cezalandırmak için yüceltmiş ve desteklemiş gibidir," diyor.

"Dini bakımdan TÜRKLER, daha fazlasına imkan olmayacak kadar müsamahakardırlar," diyor Jean Paul Ronx.

"Yeryüzündeki en İLAHİ DİSİPLİN, TÜRK askerlerindedir," diyor Postel... Bizi bundan iyi anlatan söz olamaz.

(4) ATATÜRK bu gerçekler ortaya çıksın, TÜRK MİLLETİ GERÇEK TARİH'ini öğrensin diye TÜRK TARİH KURUMU'nu kurdu. Bu sözü de, onların çok sıkı çalıştığı günlerde, bir nevi özür dileme mahiyetinde sarfetmiştir. O ne büyük bir insandı ki, aslında ülkesi için çalışan bu insanlara sanki şahsi bir zahmet yüklüyormuş gibi, gerek olmadığı halde özür dilemiştir.

ATATÜRK, bu çalışmaların semeresini göremeden öldü. Temelini attığı muazzam hareket, onun ölümünden sonra terkedildi. 70 yıl uykuya daldı. TARİH'ten, GEÇMİŞ'ten, ASLIMIZ'dan o kadar kopuk büyüyüp yetiştik ki, 1980'lerde "milliyetçi-muhafazakar-takunyacı" ÖZAL'ın bir bakanı, AZERBEYCAN'lı meslekdaşına, "Ne güzel TÜRKÇE konuşuyorsunuz, nereden öğrendiniz?" diyecek kadar cahildi!..

TARİH bilmemek yüzünden DOST'umuzu, DÜŞMAN'ımızı birbirine karıştırdık. CEZAYİR'in bağımsızlığı için çekimser oy verdik. EGE'yi, KIBRIS'ı YUNANİSTAN'a kaptırdık. FENER RUM PATRİĞİ AMERİKAN pasaportlu BARTELAMOS'u başımızın üstüne çıkardık. İSTANBUL'u DÜNYA açık ŞEHRİ ilan ettik, GAVUR BAYRAĞI çektirdik de 20 gün TÜRKLER'E KAPADIK!..(1996 Haziran)

Bunları yobazlar, "şeriatçılar", cahiller yapmadı, gözümüzün içine baka baka "atatürkçü" olduğunu söyliyen politikacılar, bürokratlar, "aydın"lar yaptı. Üstelik safsata dolu romanlar, filmler üreterek TARİH'imizi çarpıttılar. Hala da yapıyorlar.

Ne dersiniz, şu işe yaramıyan DEVLET GÜVENLİK MAHKEMELERİ'ni kaldırıp ta, gerçek bir İSTİKLAL MAHKEMESİ kurmanın zamanı gelmedi mi?..

> İÇİNDEKİLER < > DIŞ SİYASET ÜZERİNE SÖZLERİ <