ORDU MİLLET-ORDU DEVLET İLKESİ - AÇIKLAMALAR-3

TÜRK ORDUSUNU DEJENERE ETMEYE YÖNELİK TUTUM VE DAVRANIŞLARA KARŞI TEDBİRLER

Her 30 Ağustos öncesi bir duam var... Terfi ve emeklilik kararı için toplanacak Yüksek Askerî Şûra hakkında...

İlk dileğim, hiç bir Dönme-Kürt-Ermeni-Rum-Yahudi asıllı ve de TÜRK olduğunu unutmuş, yabancıların kontrolünde birer gizli casus örgütü üyeliğinden başka bir şey olmayan Mason-Lion-Ratoryen hiç bir albayın generalliğe terfi etmemesi!..

İkinci dileğim, hiç bir Dönme-Kürt-Ermeni-Rum asıllı ve TÜRK olduğunu unutmuş, Avrupa veya Amerika hayranı, onların oyuncağı hale gelmiş, veya salon ve tören paşası olmaktan öteye geçemeyen hiç bir generalin Kuvvet ve Ordu komutanlıklarına gelmemesi!..

Üçüncü dileğim, önce generallerden başlayarak TÜRK ORDUSU'na sızmış bütün Dönme-Kürt-Ermeni-Rum-Yahudi asıllı subay ve astsubayların emekliye sevkedilmesi!..

Dördüncü dileğim, bunlara ek olarak, en ufak bir şaibeye muhatap olan, en ufak bir suistimale, rüşvete, zimmete, densizliğe, haksızlığa karışmış olan; VATAN'ı, DEVLET'i, MİLLET'i koruma ve kollama görevinde en ufak bir ihmali, tereddütü ve başarısızlığı görülmüş olan bütün üstsubay, subay ve astsubayların ordudan atılması!..

Beşinci dileğim, Genel Kurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları'na TÜRK olan, TÜRKLÜK'ten ve TÜRKİYE'den başka kendisi için bir varlık sebebi görmeyen, canını bu VATAN, bu DEVLET, bu MİLLET için vermekte bir an için tereddüt etmeyecek, dışardan ve içerden gelebilecek her türlü baskıya karşı koyabilecek, her bakımdan ASKER ruhlu, ASKER görünüşlü generallerin gelmesi!..

Altıncı dileğim, TÜRK ORDUSU'nda terfilerin otomatik değil, liyakate göre yapılması!.. Bunun için gerekirse, kanun çıkartılması!..

Yedinci dileğim, TÜRK ORDUSU'nun bu fedakâr MİLLET'in kaynaklarını, yani kendisine tahsis edilen ödeneği çar-çur etmemesi!... Lüks binalara, otomobillere, generallerin kaprislerine, orduevlerine, kamplara, bir türlü ardı arkası kesilmeyen üniforma değişikliklerine, çirkin heykel ve sembollere harcamaması!.. ASKER'in ve SUBAY'ın gerçek eğitimine, ORDU'nun gerçek SİLAH ve TEÇHİZAT'ına harcaması!...

Bunları diliyorum Yüce ALLAH'tan her Ağustos, YÜKSEK ASKERÎ ŞÛRA toplantısından önce... Acaba çok fazla şey mi istiyorum???

TÜRK ORDUSU'nun MİLLET nazarında güvenini kaybetmemesi, içerde ve dışarda sıygı gören ve çekinilen bir kurum olması ancak ve ancak böyle bir anlayışa bağlıdır. Yoksa son yıllarda ayyuka çıkan yolsuzluk, pısırıklık, müsriflik ve gösteriş merakının TÜRK DEVLETİ'nin bu son sağlam kurumunu da kemirmesi önlenemez!..

ORDU'nun BİRİNCİ ve ASLİ GÖREV'i VATAN SAVUNMASI, ikinci görevi BARIŞ zamanı eksiklerini tamamlıyarak ÜLKE KALKINMASI'na katkıdır!

TÜRK ORDUSU, TAM İSTİKLÂL ve MİLLÎ HÂKİMİYET esaslarından vazgeçemez!.. VATAN topraklarının satılmasına, MİLLET'in bölünmesine, MİLLÎ KAYNAKLAR'ımızın yağmalanmasına, göz yumamaz!..

ASKER ORDU'dadır... Üzerinde üniforma ile kimse POLİTİKA yapamaz!.. Hiç bir politik, dış bağlantılı derneğe üye olamaz. MASON, LİON, ROTARYEN OLAMAZ!.. ORDU'DAYKEN VEYA EMEKLİ OLUNCA HİÇ BİR HOLDİNG'DE, İTHALAT-İHRACAT ŞİRKETİNDE, BANKADA, VEYA ORDU'YA MAL SATAN BİR FİRMADA GÖREV ALAMAZ!.. YABANCI KRULUŞLARA "DANIŞMANLIK" YAPAMAZ!.. BUNLAR ARKERLİĞE, HATTA VATANA İHANET SAYILMALI, TEŞEBBÜS EDENLER ŞİDDETLE CEZALANDIRILMALI, SERVETİNE EL KONULMALI VE EMEKLİ MAAŞINDAN MAHRUM EDİLMELİDİR!..

Hatta bizce ORDU, OYAK gibi ticaret kurumları oluşturamaz. Yalçın Küçük, "Kanunî Sultan Süleyman'ın sefer sırasında kırılan özengisini tamir eden yeniçerinin başını vurdurttuğunu, bunun sebebinin de o yeniçerinin aslî görevi olan askerliğin yanısıra esnafa ait olan zenaatkâr sınıfına meyletmesi olduğunu" yazar. Maalesef ORDU mensuplarımız âdetâ tüccar zihniyetli olmuşlardır.

Bunun ne kadar yaygınlaştığını, sapına kadar ASKER, ve eşine ender rastlanır bir KOMUTAN olan OSMAN PAMUKOĞLU şöyle anlatmaktadır:

- " 22 Haziran 1993 günü Kara Kuvvetleri Komutanı emir subayı, Komutan'ın beni beklediğini söyledi.... K.K.K. Orgeneral Muhittin Füsunoğlu,

- Pamukoğlu Albayım, sana bir görev vereceğiz ama, önce ailenle görüş, dedi.

- Komutanım, siz emredin!. Bir ASKER'in VAZİFE'de ailenin kararını almak, söz konusu olamaz!. Bu benim meslek anlayışımla çelişir.

- Pamukoğlu Albayım, sizi Hakkâri'ye göndermek istiyoruz.

- Şerefle giderim!.. Derhal!.. Ne zaman emrederseniz!.

- Genel Kurmay Başkanı seni bekliyor. Teşekkür ederim! Sana yakışan hareketi gösterdin!

... Genel Kurmay Başkanı'nın odasına girdim. Odada Gn. Kurmay 2. Başikanı esas duruşta ayakta duruyor, Genel Kurmay Başkanı ise, öfkeli ve yüksek bir sesle konuşarak odanın bir ucundan diğer ucuna hızlı hızlı gidip geliyordu. İçeri giniq kenhdimi takdim ettiğimde, ikiside önce bana baktılar, sonra sanki ben içerde edğilmişim gibi davranmaya başladılar.

Konuşan Genel Kurmay Başkanıydı. İkinci Başkan'sa, gergin bir şekilde sadece dinliyordu. Yüzünden boncuk gibi akan terleri görüyordum.

Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, arada bir koltuklardan birine oturuyor, kısa bir süre sonra yine ayağa fırlıyor, odanın içinde bir duvardan diğerine yürümeye devam ediyordu. Öfke ve şiddetle söylediklerinin özeti şuydu:

- Bu karargâhta beni kandıran adamlar var!.. Beceriksiz adamları "yapar" diye ısrar ediyorlar!.. Beni ne duruma düşürdüler!.. O "güneydoğu'ya gidemem," diyenlerden hesap sorulacak!.. Emekli yapılmaları yetmez!.. Hiç bir sosyal haktan yararlanmamalılar! Milletin kırk yılda bir Silahlı Kvvvetler'e işi düşecek, o zaman da sen tut, ""ben gidemem," de!.. ORDU barış için mi kurulmuş ki, SAVAŞ çıkınca, "biz yokuz" deyin?..

- Siz sulh zamanı kışlalarda, büyük karargâhlarda zaman geçirin... Risk yok... Ölüm-kalım yok!.. Koltuklarının altında dosyalar, yıllarını (boş) geçiriyorlar!

Yahu, bunlar GENERAL olunca daha çok kendilerini (ve korkaklıklarını) gizleyebilirler!.. Yahu, bu adamlar benim bulunduğum makama kadar yükselirler!.. (Nitekim yükseleni çoook!) Nasıl tesbit edeceksin ki?... Günlük işlerde ÖLÜM yok!.. SAVAŞ yok!.. GERÇEK KAHRAMAN, GERÇEK GENERAL, GERÇEK YURTSEVER'i hangi ölçüyle ortaya çıkaracaksın??? (İşte o da YÜKSEK ASKERÎ ŞÛRA üyelerinin KOMUTANLIK vasfına bağlı!.. Ama önce o makama yükselenleri iyi tesbit etmek gerek!.. Yukarıda turnusol kâğıdı gibi YARARLI ile ZARARLI'yı bir anda ayıracak kriterleri verdik.)

Genel Kurmay Başkanı, bir ara duruyor, kısa bir süre susuyor, tekrar başlıyor, ama bu defa aynı şeyleri daha şiddetli ve ağır ifadelerle söylüyordu... (Nihayet) durdu, bana doğru yürürken,

- Seni binbaşılığından tanıyorum. Nasıl bir subay olduğunu bilirim. Seni TÜMGENERAL yaptım!...

Sağolun komutanım!

- Ne zaman gideceksin?

- Ne zaman emrederseniz, ben hazırım!

- Şahsî işlerinizi bitirip üç gün içinde hareket edin!

Emredersiniz!..

Selam verip çıktım.... Ayrılmadan Genel Kurmay İstihkâm Daire Başkanı General Kâmuran Orhon'a veda etmek istedim... Kâmuran Paşa "Genel Kurmay Başkanı'nın bu son durumlardan çok rahatsız olduğunu, bir Kurmay Albay'ın, 'Gitmiyorum! İstifa ederim!' demesine içerlediğini" söyledi. Bunun üzerine:

- Yalnız, bir şey var. Madem HAKKÂRİ ve ŞIRNAK'a iki TUĞGENERAL lâzım, bu iki kişinin ALBAYLAR'dan seçilmesine gerek var mı? Şu anda (sadece) KARA KUVVETLERİ'nin 80 tane TUĞGENERAL'i yok mu? Bunlardan biri niçin seçilmiyor, dedim!.. "

Seçilmez!.. SEÇİLEMEZ!.. Çünkü onların da çoğu o şerefsiz albay gibi, "Ben gidemem, istifa ederim" diye görevden kaçacaklardı!.

Aslında böylelerine İSTİFA bir hak dahi olamaz, bunlar ASKERÎ MAHKEME'ye VATANA İHANET suçuyla verilip hem mahkûm edilmeli, hem de Doğan Paşa'nın dediği gibi emeklilik dahil, her türlü sosyal haktan mahrum edilmeli, sürüm sürüm süründürülmeli, MİLLET'in onlara kırk yıl yedirdikleri kırk yıl burunlarından getirilmeliydi!..

1960 - 27 Mayıs ihtilalinde ORDU'nun üst subay kademesinin tıpkı Gnüy Amerika'daki gibi şişmiş olduğu görülmüş, ve 238 general ile 5000 civarında üstsubay emekli edilmişti!.. Geriye sadece 19 general bırakılmıştı!..

Peki, bugünkü durum nedir?.. Özellikle 1980'den sonraki yozlaşma ile general sayısı 350'nin üzerine çıkmış durumdadır!.. Bir yarbayın bile komuta edebileceği karargâhlara general tayin edilmektedir. Üstelik bunların çoğu milletin sırtından geçinip yan gelip yatmakta, savaştan ve zor görevlerden kaçmakta, daha da kötüsü, bazıları ilerde anlatacağımız gibi ihale yolsuzluklarına, silah kaçakçılıklarına, arsa spekülasyonlarına, uyuşturucu ve fuhuş işlerine karışıp TÜRK ORDUSU'nun şerefini iki paralık etmektedir!..

Her ne şekilde olursa olsun, TÜRK ORDUSU'nun general sayısı 50'ye indirilmeli, terfinin otomatik olması önlenerek binbaşılıktan itibaren yükselmek çok üstün liyakat ve meziyete bağlanmalı, ve üstsubay sayısı da en az yarıya indirilmelidir!

İşte biz bunun için yukarıda her YÜKSEK ASKERÎ ŞÛRA toplantısından önce yaptığımız duayı dile getirdik... TÜRK ORDUSU'nun üst kademesi, maalesef böyle BARIŞ zamanı bulduğunu yiyen, ŞAVAŞ zamanı da tabana kuvvet kaçan haysiyetsiz, şerefsiz, milliyetsiz, kaabiliyetsiz, cibilliyetsiz kişilerle dolmuş durumda! Bunlar askerliğin şerefini korumak, askerliğin gereklerini yerine getirmek şöyle dursun, bir dış seyyahat için yabancıların karşısında iki büklüm olup, bin takla atar duruma gelmişlerdir!

İşin en kötüsü, bunlar astlarına, kendilerinden sonra geleceklere de kötü örnek olmaktadırlar. Savaştan kaçmak bir yana, EMİR-KOMUTA zincirinin sağladığı avantajdan yararlanıp türlü türlü suistimalleri, rüşveti, asker ve sivilin hakkını yemeyi, hatta korumakla mükellef olduğu kendi milleti mensuplarının ırz ve namusuna tasallut etmeyi dahi "mubah" göstermeye kalkışmaktadırlar.... Bunların örneklerini birinci ağızdan vereceğiz. Ama dediklerimiz yanlış anlaşılmasın diye hemen ekleyelim ki, TÜRK ORDUSU, ATATÜRK'ÜN ORDUSU bu kişilerden ibaret değildir!.. Pek çok namuslu, cesur, kahraman ve sapına kadar TÜRK generalimiz, albayımız, subaylarımız, astsubaylarımız vardır. İşte onların öne çıkmasını, yükselmesini ve çürük meyvaları ayıklamasını bekliyoruz...

ATATÜRK'ün dediği gibi, ORDU'muzun MİLLİ GENEL KURMAYI olması demek, sadece Başkanı'nın TÜRK olması anlamına gelmez!.. O başkan ve komuta heyetinin ve bütün subay ve astsubaylarının, ta uzman çavuşuna kadar öz-be-öz TÜRK olması demektir!.. Bölücü Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi, Levanten asıllılar, dönmeler, etnik kökenini TÜRKLÜK'ten öne çıkaranlar, ve ruhunu Masonik örgütlere, yabancı devletlere kiralamış, TÜRK olduğunu unutmuşların askerî okullara alınmaması, titizlikle ayıklanması ve asla hiç bir komuta kademesinde yer almaması demektir!.. Ancak bu suretle ORDU'nun MİLLİ MÜDAFAA için vereceği her emri uygulıyabilir bir kadro yaratılması demektir... MİLLİ bir ASKERÎ STRATEJİ'miz olması demektir... SIRLAR'ımızın düşman eline geçmemesi demektir!.. ATATÜRK bunu çok açık ifade ediyor.

MİLLÎ STRATEJİ İÇİN MİLLlÎ KADROLAR ve MİLLÎ HEDEFLER şarttır!. Bunun için de her DEVLET kurumunda uygulanan bir MİLLÎ SİYASET oluşturulması gerekmektedir. MİLLÎ SİYASET'in DEVLET kurumlarında ve MİLLET içinde tam olarak benimsenebilmesi için de her yönüyle MİLLÎ bir EĞİTİM şarttır!.

ORDU için yapılacak iş basittir, ama gayret ister, kararlılık ister!.. Dediğimiz gibi, TÜRK DEVLETİ'nin ORDU'su mutlaka MİLLÎ olmalıdır. Bunun için TÜRKİYE, komuta ve kontrol edemediği her türlü ittifak ve anlaşmadan çekilmelidir!.. Kendi ihtiyacını mutlaka KENDİ karşılıyacak seviyede MİLLÎ ASKERÎ SANAYİ kurulmalıdır. Hem de "özel" filan değil, DEVLET eliyle!.. ASKERÎ SIR, asker olmayanların, DEVLET kademesinin dışına çıkamaz! Yabancı şirketler ile menfaat birliği içinde olanlara verilemez!

Son olarak ta bütün yabancı üsler kapatılmalı, bütün yabancı askerler, sözde "uzman"lar yurdumuzu terketmelidir!.. MİLLÎ SAVUNMA yabancılara "ihale" edilecek nitelikte bir husus değildir!

Söylediğimiz gibi, ORDU'muz NATO'ya girdikten sonra sapıtmış, düşmanımız olan BATILI EMPERYALİSTLER'in kuyruğuna takılmıştır... Onlar silah verirse güçleniriz, vermez ambargo koyarsa KIBRIS'a bile çıkartma yapmakta zorlanırız... Bu gibi durumlar TÜRK ORDUSU'nun içte ve dıştaki itibarını çok sarsmıştır!

Bu durum bilhassa Özal efendinin Amerikan uşaklığı döneminde artmış, Refah Partisi'nin iktidarda olduğu günlerde (1996) hayasızca ortaya dökülmüştür... Ordu içinde başını Dönmeler'in çektiği, yani Sabetayistler'in, yani müslüman EYLGAMBER OCAĞI'na sızmış Yahudi asıllıların kurduğu "BATI Çalışma Grubu" diye sözde "atatürkçü", ama aslında BATI'ya uşaklık etmiyenleri hedef alan bir gayrımeşru heyetin hakimiyeti elde tuttuğu anlaşılmış; işin kötüsü, sözde aydınlarımız da bunlara destek vermiştir.

Dikkat edilirse, politikacı, medya ve aydınlar ORDU, MİLLET menfaatine yönelik bir iş yaparsa karşı çıkarlar; bazı komutanlar BATI'ya uşaklık ederse alkışlarlar...

Bizim ordumuz 1950'den itibaren adım adım ATATÜRK'ün o üstün meziyetlerini saydığı ORDU olmaktan çıkmış, şahsiyetini kaybetmiş; üniformalarıyla, lüksüyle Amerika'ya benzemeye çalışmıştır.

Sadece üniformalarımız değil, uyarı levhalarımız bile onları taklit eder... Mesela TÜRKİYE'deki askeri bölgelerin tel örgülerinde ASKERİ BÖLGE-YASAKTIR-GİRİLMEZ ibaresi TÜRKÇE-İNGİLİZCE-FRANSIZCA-ALMANCA yazılıdır... Halbuki dünyada böyle bir uygulama sadece İŞGAL altındaki BATI ALMANYA'da vardır!.. Çünkü bu ülkeyi işgal altında tutan İNGİLTERE ve FRANSA eşit görünmek için ALMANCA'nın altına kendi dillerinde de yazılmasını şart koşmuşlardır!.. Geri zekâlı, aşağılık duygusuna kapılmış, taklitçi bir üst subay bunu her nasılsa orada görmüş, ve TÜRKİYE'ye de getirmiştir!... Sanki TÜRKİYE de Batı ülkelerinin işgali altında imiş gibi!..

TÜRKİYE'de bu yazı sadece TÜRKÇE olmalıdır!.. Yoksa elin gavurunu kendi dilinde uyardın diyelim, gariban ARAP ile ÇİNLİ ne yapsın!..

Bilhassa 1960'dan beri ORDU, "Ordu pazarları, ordu evleri, lojmanlar, kamplar, imtiyazlar" ile askerleri gittikçe halktan uzaklaştı... ORDU'nun VURUCU GÜCÜ, SAVUNMA KAABİLİYETİ arttırılacağına, yabancı etkilerden arındılacağına; subayların refahı ön plana çıkarıldı. Başçavuş bile olma vasfına sahip olmayan Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök, "TÜRK ORDUSU'nun durumu çok iyi. Astsubaylar bile otomobil alabiliyor," vecizesiyle ne kadar STRATEJİ, TAKTİK, LOJİSTİK bilgiden, ve MİLLÎ HİS'ten uzak olduğunu göstermişti!

Bir yandan da askeri liseler, Harbokulları, hatta Askeri Akademiler'in ders programları daha ziyade ABD'den tercüme edilen "talimname"ler ile dolduruldu... Assubaylık müessesesi yarardan uzaklaştı... Terfi sistemi, generallik hırsı, OYAK gibi kurumlar ile ORDU'nun ticarete soyunması, bütün bunlar ORDU içinde bir rehavet yarattı, esas gayeden uzaklaşılmasına sebep oldu.

Avrupalılar askeri bandoyu bizden öğrenmişken; topları, üniformayı, sipahi (milli muhafız) sistemini, talimi bizden almış iken; biz şimdi her konuda BATI'yı, Amerikalılar'ı taklit eder olduk!..

Bu taklitçilik, sözde halka açılma son zamanlarda iyice tadını kaçırdı!... Mesela 1999 yılbaşında bazı askeri birlikler karargâh sahasındaki çamları ağaçları ışıklandırdılar!.. Yılbaşı eğlencelerinde üniformalı erler, çavuşlar hatta subaylar beş para etmez homo kılıklı sanatçılarla birlikte göbek attılar!.. Bunlar da televizyon kanallarında yayınlandı.

İşte bunların hepsi gavur özentisinden!.. Atatürk döneminde hiç böyle lâubali davranışlar mümkün müydü?.. Bunların disiplini sıfıra indirmesi bir yana, TÜRK DEVLET GELENEĞİ'ne terstir!... DEVLET yılbaşı kutlamaz!.. DEVLET daireleri yılbaşı kutlamaz!.. DEVLET ancak kendi vatandaşlarına böyle günlerde tatil verir.

Sonra hiç bir er, subay üniforma ile göbek atamaz!.. Köçek gibi çiftetelli oynayamaz!.. Biz Atatürk'ün çoşup ortaya fırladığını biliriz... Ama ZEYBEK havasıyla YİĞİTLENMEK için!.. ERZURUM BARI'yla erkekliğini ortaya koymak için!... Biz askere bunları yakıştırırız... "Ham çökelek"le kalça kıvırtmayı değil!.. Biz subayların, askerlerin üniformayla halaya bile katılmasına razı değiliz!..

Bakın, TÜRK ORDUSU'nu islâh konusunda yardımcı olmak için getirtilen (1755) ve sonradan HUMBARACI AHMET PAŞA adını alan Baron de Tott, o dönemde TÜRKLER'in nasıl haysiyetli, şerefli ve vakur olduğunu hayretle şöyle anlatıyor:

- "M. de Vergennes İstanbul'daki yabancı elçileri ve Avrupalı ileri gelenleri bir araya getirecek bir davet vereceğini söylediği vakit, tercüman olarak görevlendirildiğimi öğrendim. Bu toplantının haberi, bazı yüksek rütbeli TÜRKLER'in fazlasıyla merakını çektiğinden katılmak istediklerini bildirdiler... TÜRKLER'in göz ucuyla izledikleri toplantı esnasında bana sordukları sorular, beni eğlendirdiği kadar eğitiyordu da."

- "Bu arada orkestranın çaldığı bir hava ile balo açıldı. Dans edenin kim olduğunu sordular. Ben İsveç Elçisi, dedim. Yanımdaki TÜRK şaşkınlıkla döndü ve sordu: 'Ne?? İsveç Elçisi mi?? Hayır, bu mümkün olamaz! Aldanıyorsunuz, daha dikkatli bakın!' Aldanmadığımı söyledim. O zaman ikna olan TÜRK başını indirdi, ve ilk dansın sonuna kadar sesini çıkartmadı."

- "İkinci dans başlayınca, yine dans edenin kim olduğunu sordu. Holanda Elçisi olduğunu söyledim. TÜRK asla inanmayacağını belirtti!.. (Daveti veren) Fransız Elçisi'nin ihtişamını büyüttüğümü, fazla önemli olmayan bir elçiyi OYNATACAK kadar zengin olduğunu, ancak Holanda Elçisi'ni bu şekilde OYNATMAK için ona ne verdiğini merak ettiğini anlattı!.. O zaman bu elçilerin baloların davetlileri olduğunu, parayla tutulmuş OYUNCULAR olmadığını, Fransız Elçisi'nin de dans edeceğini anlatmaya çalıştım. Zorlukla ikna edebildim." (TÜRKLER, TERCÜMAN, 1001 ESER, sf. 18)

Yani o dönemin TÜRKLER'i için bir erkek ancak köçekse ortaya çıkıp oynar!.. Başkası mümkün değildir!.. Ayrıca, yaklaşık 100 yıl sonra uzman olarak TÜRKİYE'de bulunan Mareşal Moltke de Mektuplar'ında "TÜRK meclislerinde Ermeniler'in çalıp Rumlar'ın oynadığını, TÜRKLER'in ise köşelerinde oturup vakur bir edâyla kımıldamadan, (el çırpmadan, gerdan kırmadan, göbek atmadan) oturup seyrettiklerini " yazıyor... Biz ORDU mensuplarından bu edep ve vakarı bekleriz!

Sonra mankenlerin, fahişe kılıklı veya homoseksüel şarkıcı bozuntularının gösterilerinde ÜNİFORMA giymesine asla izin verilmemelidir!.. O üniformanın şerefi vardır!... O ÜNİFORMA ŞEHİTLERİMİZİN KEFENİDİR!..

Evet, Amerikalılar, Avrupalı askerler bunlara göz yumuyor... Ama oralarda bayraktan don yapanlar da var!.. Yoksa bizde mi yakında öyle olacağız?..

Bütün bu aksaklıkları çok açık olarak dile getiriyoruz ki, çözüm bulunsun... Yoksa "kahraman ordumuz!.. Arslan!" diye hepsini görmemezlikten gelmek mümkün!... Ama gerçekleri saklamaya yetmez ki!

***

> İÇİNDEKİLER < > TAM ORDU MİLLET-ORDU DEVLET İLKESİ - AÇIKLAMALAR-4 TÜRK ORDUSUNU DEJENERE ETMEYE YÖNELİK TUTUM VE DAVRANIŞLARA KARŞI TEDBİRLER - 2 < > TAM İSTİKLAL İLKESİ <