- “Bizim memleket ahalisi Kürt'müş, orada bir Kürt Hükümeti kuracaklarmış, bunu duyunca kızdım.”
- “Biz Kürt değiliz, biz TÜRK’üz.”
- “TÜRKLÜK tehlikeye düştü. Kurtuluş Savaşı’na katıldım.”
Diyen İlk Millet Meclisi DERSİM MİLLETVEKİLİ DİYAP AĞA'yla, Enver Behnan’ın yaptığı röportaj, 27 Temmuz 1931 tarihli Yeni Gün gazetesinde yayınlanmıştır. Aşağıda aynen naklediyoruz:
- Millet Meclisi’nin ilk azalarından Diyap Ağa’ya Karaoğlan’da rastgeldim. Felâket ve zafer günlerinin bu bir hâtırası olan bu aksakallı ihtiyara yaklaştım. Selâm verdim ve kendimi tanıttım. Ertesi günü Natbantoğlu Hıfzı Bey’le beraber misafir kaldığı Kayseri Oteli’ne gittik.
Otelin avlusunda bu tarihi şahsiyetle karşı karşıya idik. İri ak kaşlarını kaldırdı, mavi gözlerini gözlerime dikti:
— "Oğul, sen beni nereden tanıyorsun?" dedi.
— "Birinci Millet Meclisi’nde Dersim Mebusu idiniz, sizi o zaman tanımıştım."
— "Aha!.. Unutmamışsın."
- "Memleketin kurtuluşuna koşanlar hiç unutulur mu? dedim. Sonra ilâve etti:
— "Benden ne soracaksın?"
— "Nasıl mebus olduğunuzu, Birinci Millet Meclisi’nde neler gördüğünüzü, ve hayatınızı soracağım!"
— "Sor ki, söyleyem."
Sordum... Şunları anlattı:
DİYAP AĞA bugün bir asrı idrak etmiştir, yani tam yüz yaşındadır. İkinci Mahmut zamanında doğmuş, ve TÜRKİYE’deki ilk gazete ile hemtevellüttür. Yani 1831 tarihinde dünyaya gelmiştir. Doğduğu yer ÇEMİŞKEZEK kazasının EĞEREK karyesidir.. Babasının adı SEYYİT HAN, dedesi KAHRAMAN AĞA’dır. Mensup olduğu aşiret FERHAT UŞAĞI'dır. Hayatını DERSİM’in BALIKKAYALI DAĞLARI'nda atlı olarak geçirmiş. FERHAT UŞAĞI'na reis olmuştur. Üç yüz adamı ile dağdan dağa koşmuş, tam bir TÜRKMEN hayatı yaşamıştır. Birçok mücadelelerle girmiş olan bu efsânevî dağ adamı, bin bir ölüm tehlikesi geçirdikten sonra, Sultan ABDÜLHAMİD’in fermanı ile de Dergâh-ı Âli Kapıcıbaşılığı rütbesini almıştır. DERSİM havalisinde teşkilât yapmağa gelen altı Ermeni komitacısını yakalamış ve bunların ellerini ayaklarını bağlayarak Yıldız Sarayı’na yollamıştır.
Bundan sonra bir müddet Nahiye Müdürlüğü ve Mahkeme âzâalığında bulunmuştur. Sekiz defa evlenmiş, on beşe yakın çocuğu olmuştur. Hiçbiri sağ değildir. Bunlar arasında eceli ile ölen yoktur!
— "Ağam. okumak yazmak bilir misin?"
— "Mebus olanda bilmezdim. ALLAH, Büyük Gazi’ye ömür versin. Yeni harfleri öğrendim."
— "Nasıl Mebus çıktınız?"
— "Gâvur Anadolu’yu sardı. Hepimizi bir düşünce aldı. Din ve diyanet ırz ve namus. TÜRKLÜK tehlikeye düştü. İşittik ki, Erzurum taraflarında can kurtaran bir Paşa çıkmış. Meclis kuracakmış. Onu hep gözledik. Öğrendim ki bu Paşa’nın adı MUSTAFA KEMÂL imiş. Onun büyük yüzünü görmeğe can attım. Fakat o zaman olmadı. Sonra Sivas’a oradan da Ankara’ya gelmiş."
"Bu zaman bizden iki mebus istedi. Herkes korktu, ihtiyar halimle vatanı kurtaranların yanına koşmayı, hatta başımı bile vermeyi göze aldım."
"Bana 'gitme ölürsün.' dediler. 'Zaten herkes mahvoluyor, varam, gidem, onlara ulaşam, hep beraber ölek,”'dedim."
"Benimle mebus seçilen AYAS UŞAĞI aşiretinden ZEYNOZÂDE MUSTAFA AĞA korktu, gelmedi. Ben yanımda bir uşağım, atlara atladık, Elâziz’e geldim. Elâziz’de bana harcırah verdiler. Oradan bir yaylı araba tuttum. Malatya, Sivas, Kayseri yolu ile on sekiz günde Ankara’ya vardım."
— "Nerede kaldınız?"
— "Taşhan’da bir müddet kaldım, sonra Hacı Bayram’da bir ev tuttum."
— "Kaç senesinde geldiniz?"
— "1336 senesinde geldim." (1920)
— "İlk defa Meclis’e nasıl girdiniz?"
— "DERSİM’den tanıdığım HASAN HAYRİ BEY vardı. Beni Meclis'e o götürdü. Kapıdan içeri girince yüreğime bir şevk geldi. Gözüm yaşardı. Burasını mektebe benzettim, kara kara sıralar vardı. Bir sıranın bir köşesine ben de çöktüm. Biraz sonra HASAN HAYRİ BEY, beni dışarı çıkardı. Bir odaya götürdü."
— "Odada kimler vardı?"
— "MUSTAFA KEMÂL PAŞA, FEVZİ PAŞA, KÂZIM PAŞA vardı. GAZİ PAŞA ile birbirimizin elini tuttuk. 'Safa geldin Ağa,' dedi. Beni Paşalar'la tanıştırdı. Yanında oturdum. O dakikada PAŞA’ya gönlüm ısınıverdı. Gözümü, gözlerinden ayırmadım. Bu büyük adamla cenge değil, bastonuma dayana dayana ölüme bile giderdim."
— "Hiç Millet Meclisi kürsüsüne çıktınız mı?
— "İki kere çıktım. Bir sene geçmişti. Daha MUSTAFA AĞA gelmemişti. Meclis’te onun lâfını ediyorlardı. Anladım ki mebusluktan çıkaracaklar. Kürsüye geldim. Konuşanlar bile sustu. Herkes bana şaştı. Diyeceğimi bekliyorlardı. Dedim ki: 'MUSBTAFAa AĞA’ya telgraf vurdum, ya gelir, ya gelmez, ola ki gele.' Hep bir ağızdan bağrıştılar, el çırptılar."
— "Başka yok mu?"
— Bir kere de LOZAN KONFERANSI sırasında kürsüye çıktım. Aha bizim memleket ahâlisi Kürt'müş, orada bir Kürt Hükümeti kuracaklarmış, bunu duyunca kızdım, kürsüye çıkıverdim. Gene sustular: 'Lâilaheillâh Muhammedürresullâllah' dedim. 'Gerek Şafiî, gerek Hambelî, gerek Hanefî, hepimizin kıblesi birdir. Meclisimiz, kulübümüz, dinimiz, milletimiz birdir. BİZ KÜRT DEĞİL, BİZ TÜRK’ÜZ!.. Hepiniz Lâilaheillâh demişsiniz. Şimden sonra mı, ayrı bir din, ayrı bir millet olacağız?' dedim. Gene el çırptılar, İsmet Paşa ayakta kürsünün yanına gelmiş, sakalımın dibine yaklaşmıştı. O da coştu, o da el vurdu."
— Ağam, o zamanlar sizin bir ecnebi kadına aşık olduğunuzu söylemişlerdi?"
— "Aha canım! Ben Meclis’te büzülmüş otururdum. Yukarıya bir gâvur karısı gelmiş, beni görmüş sormuş. Meclis dağıldı, dışarı çıkıyordum. KARABEKİR (PAŞA) kolumdan tuttu beni riyâset odasına götürdü. Hep Paşalar ayakta idiler, aralarında güzel bir kadın gördüm. PAŞA HAZRETLERİ dedi ki: 'Ağa bu kadın seni sevmiş,' dedi."
— "Kadın elimi tuttu. Ben de yüzüne bakarak şu beyti söyledim:
- "Hep gülüştüler. Kadın resmimi istedi. 'yarın gel, yan yana bir resim çıkarak,' dedim. Bir daha görünmedi."
— Ağa, kanunları nasıl yapıyordunuz?"
— Kanun yapmak, tıpkı yayıkta yağ yapmağa benziyor. Çalkalıyorduk, çalkalıyorduk. Yayıktan yağ çıkar gibi kanun da çalkalana çalkalana çıkıyordu."
— "Bir zaman seyahate çıkmıştınız?"
— Evet. Bir gün Meclis'in kapısı önünde idik. GAZİ PAŞA HAZRETLERİ'ne dedim ki: 'ALLAH düzenimizi bozmasın, şanımızı arttırsın, kılıcımızı keskin, talihimizi açık etsin,' dedim. Bunu dediğim zaman gözümden yaş aktı. PAŞA HAZRETLERİ beni kolumdan tutarak otomobiline aldı. Beraberce Eskişehir’e seyahat ettik. ALLAH Büyük Gazi’ye çok ömür versin, çok büyük bir adamdır. Kıymetini bilelim, ne diyem, bana çok şefkat ve muhabbet gösterdi. ALLAH da onun sevenini çok etsin. Bizim Meclisimizde bir duamız, bir de arkadaşlara iman vermemizden başka bir gayretimiz olmadı."
— "Ankara’yı nasıl buldunuz?"
— "Cennet olmuş, şaştım kaldım. Tanınmaz bir hale gelmiş. Çalışanların gayreti var olsun."
— "12 sene sonra bu seyahatiniz ne içindir?"
— GAZİ HAZRETLERİ'ni ziyarete geldim."
— "Arzunuz nedir?"
— "Hey oğul, ihtiyarlıktan çalışamıyorum. Memlekete çok hizmet ettim. Son ömrümde devletimden ve milletimden bir tekaütlük maaşım almağa geldim. Bu işim de olursa mesut olarak memleketime döneceğim!"
Koca aşiret reisi, Dersim milletvekili DİYAP AĞA 100 yaşında, emekli maaşı alıp onunla geçinmeye uğraşıyor!.. Şimdiki kıytırık ve hain milletvekilleri de Leyla Zana gibi, Ahmet Türk gibi, Emine Ayna gibileri hem Oevlet'e söğüyor, hem de ondan bol maaş alıyor!
Muhabirin sormadığı, DİYAP AĞA'nın da anlatmadığı bir olay var... Başarısız asker İsmet Bey'in ALATAŞ mağlubiyetinden sonra Yunan ordusu Polatlı'ya kadar ilerlemiş, top sesleri Ankara'dan duyulur olmuştu. Meclis'te yapılan gizli görüşmede, Fevzi Paşa "Ankara'nın boşaltılacağını, Meclis'in Kayseri'ye taşınacağını" açıkladı. Bunun üzerine DİYAP AĞA elini kaldırıp söz istedi ve şunları söyledi:
"'Lâfım kısadır!..Beyler, biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa döğüşerek ölmeye mi?"
ALLAH, DİYAP AĞA ile MUSTAFA KEMÂL gibilerine gani gani rahmet eylesin! Kürtçülük taslayıp bu millete ihanet edenlere de lânet olsun!
ÖNEMLİ SAYFALAR
ATIN HİKMETİ
KUZEY
ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ
DÜNYA MEDENİYETİNDE
TÜRKLERİN PAYI
BÜYÜK ARAŞTIRMACI KÂZIM
MİRŞAN'IN TESBİTLERİ