-- 3.8.2005 , A.S.E.
slm, isminizi bilmediğimden nasıl hitap edeceğimi bilemedim :-)
ben sizi angelfire adlı internet sitesinde bir yazınızla tanımış (daha doğrusu tanımak üzere) olmaktayım.
sizden öğrenmek istediğim konu; kürtlerin soyunun nerden geldiği ve daha önce kurulan devletlerin özellikle de mezopotamya bölgesinde kurulan devletlerle bi ilişkisi olup olmadığıdır. bu gün bikısım araştırmacı tarihçi(ki son zamanlarda bunların sayısı bir hayli arttı(!) ) kürtlerin göktürk zamanında bugünki bursa-uludağ civarında yaşayan bir türk boyu olduğunu iddia ediyor. bir başka kesim ise kürtlerin türklerden tamamen farklı bir ulustan (iranlılar bunlardan biri) geldiğini ileri sürmektedir. ve kürtlerin soyu medlere dayandırılmaktadır. ben güneydoğu bölgesinde yaşayan kürt asıllı bir türkiye cumhuriyeti vatandaşıyım. amacım bölücülük ya da ayrımcılık yapmak kesinlikle değil. ama bazı kesimlerin, kürtlerin türk boyu olduğunu söylemesi bana siyasi amaçlı bir tutum gibi geliyo. sizden isteğim elinizde ki sağlam ve objektif kaynaklarla bu konuya ışık tutup beni aydınlatmanızdır.
kendinize ii bakın, hoşçakal....
CEVAP:
Sevgili Kardeşim,
Kürtler'in soyunun nereden gelmiş olduğunu sormuşsunuz. Aslında bütün sitede bunu anlattık. Kürtler'in bir millet olmadığını, tarihte hiç bir devlet kurmadığını, hiç bir medeniyeti olmadığını, tek bir "Kürtçe" dikili taş bile olmadığını bir kere daha belirteyim ve size siteyi bir daha dikkatle gözden geçirmenizi tavsiye edeyim.
- 11.8.2005 , A.S.E.
sevgili dostum tahir,
peki selahaddin eyyubi nin kurduğu devlet, ayrıca ortadoğu da kurulan mervani, büveyhoğulları dev., ziyar devleti v.b. bunlar kürt devletleri değil miydi?
bazı kaynaklarda moğol saldırıları sırasında bu bölgede ki bir çok eser (köprü, camii, üniversite v.b.) yok edildiğinden kürtlerle ilgili bilgilere ulaşılamadığı söyleniyor. yalnız kürtlerle ilgili değil aynı zamanda türk ve arap kültürü de bu sebepten yeterince incelenememiştir.
ayrıca bir arkadaşım bana kürtlerin, göktürkler zamanında uludağ civarında yaşayan bir türk boyu olduğunu söyledi. bu ne kadar doğru?
kendine ii bak hoşçakal.
CEVAP:
Dediğim gibi, Selahaddin Eyyubi dahil, hemen bütün sorularınızın cevabı sitede var. Ama zahmet edip okumak gerek.
sayfasında yabancıların Mervanî devletini kürt saymadığını yazmıştım... Ziyar'a gelince, bu isimde bir aşiret var Irak'ta. 1920'lerde Barzani aşireti ile Akra üzerinde sürtüşmeye girmişler... Bir de 900'lerde Ziyar diye Argiç aşiretinden biri var. Onun oğlu Mardavî, Abbasi devletine isyan eden Asfar Şiruye diye birinin peşine takılıyor, o herif bazı başarılar kazanınca, Mardavî'yi Zanjan valisi tayin ediyor. (927) Sonra Mardavî bir ordu toplayıp isyan ediyor, İsfahan'ı ele geçiriyor. (931) Kendini İran Emiri ilan ediyor!.. O emirse, ben de sultanım... 935'de söylentiye göre Tüzün ve Baykam adında iki TÜRK kölesi tarafından öldürülüyor, ve bu muazzam(!) devlet yok oluyor... http://en.wikipedia.org/wiki/Vushmgir sayfasında Mardavî'nin öldürülmesi üzerine "Türkler'in terkedip Halife'ye katıldığı" belirtiliyor ki, bu da liderin Kürt olmadığını, bir alevi isyanının sona erdiğini gösterir.
Buveyhîler ise tartışmalı... Kürt diyenler de var, ama Büveyhîler alevi-şii...Kürtler ise hep sünnidir. Zazalar alevidir, ama onlar da GUR Türkleri'dir.
"Uludağ Türkleri"ni kim demiş, onu da yazın da, öğrenelim. Ancak pek çok
yerde belirttiğimiz gibi,
ONBİNLERİN RİCATI
sayfalarımızda da DOĞU ANADOLU,
KUZEY ANADOLU, BATI ANADOLU'daki TÜRK kavimlerini
anlattık. BURSA civarında da milâttan önce TÜRK
boyları vardı. Ama bunların Kürtler'le falan alâkası
yok. Tek ilişki ancak Kürtler'in kendini TÜRK sayması ile kurulabilir.
-- 15.8.2005 , A.S.E.
iyi de ben sizin yazınızı arama motoruyla bulduğumdan
sitenin adına tam olarak bakamadım. sitenizin adını verirseniz
sevinirim. kendinize ii bakın.
CEVAP:
https://www.angelfire.com/tn3/tahir/
-- 15.8.2005 , A.S.E.
Hemen giriyorum. Selam ve sevgiler.
dostum bana yardımcı olduğun için teşekkürü bir borç
olarak bilirim. saolasın. ama ben senin siyasi görüşünü
ve asıl işinin ne olduğunu öğrenebilirmiyim.
CEVAP:
Okur-yazar biriyim. TÜRKLÜK'ten, İSLAMİYET'ten ve ATATÜRK'ten
başka bir siyasî görüşüm yok. Emperyalizme, Batıcılığa, zûlme,
hortumculuğa, dönmelere, ve vatana ihanet edenlere tahammülüm yok!
Kim doğruyu söylerse, onu takdir eder; kim yanlış ederse onu
yerden yere vururum. Babam olsa, farketmez!..
-- 26.8.2005 , A.S.E.
Ülkemizin en temel sorunu olan Kürt sorununun, demokrasinin
Türkiye'de tüm kurum ve kuralları ile köklü bir şekilde yerleşmesinin
önünde engel olduğu, bu sorunun demokratik yollarla çözülmeyişinden
ötürü sürdürülmekte olan savaş, ülke kaynaklarını tüketmekte olduğu
gibi, ülkenin gelecekteki ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel
gelişimini de ipotek altına almaktadır. Kürt sorunu, tarihsel, siyasal
ve sosyal boyutları olan,Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye
Cumhuriyeti'ne devredilen bir sorundur.
Tarihten günümüze uzanan dinamik bir süreci ifade eden bu
sorunun demokratik çözümü için tarihsel arka planının irdelenmesi
gerekmektedir. Kürtler tarihin en eski çağlarından beri ve M.Ö. 2000
yıllarındaki yazılı belgelere geçtiği gibi Yukarı Mezopotamya'nın
(Zagros) en eskihalklarından biridir. M.Ö. 2000.li yıllara ait ve
Sümerler'den kalma bir yazıtta Kürtler'den söz edilmektedir.
Van Gölü'nün güneyinde ve "Su" halkıyla komşu olan Karda veya
Kardaka ülkesinden söz edilmektedir. Zagros'un en eski halklarından
olan Gutilerin Kürtlerin ataları olduğu konusunda tarihçiler hem
fikirdir. Guti-Hurri-Kassit-Mitanni-Ürartu ve Medler'in bugünkü
Kürtlerin ataları olduğuna ilişkin bilgiler bulunmaktadır. Prof.
Egon Von Eickstedt'e göre; Zagros dağlarının orta ve kuzey
bölgelerinde Guti ya da Ourtie adı verilen bir halk yaşıyordu. Bu
halkın ülkesine de GUTİUM adı verilmiştir. Hem yaşadıkları bölge
itibariyle hem de akrabalıkları gayet açık görülen GUTİve KARDUKLAR
bugünkü Kürtler'in merkezi yerleşim bölgeleri üzerindeyaşıyorlardı.
Kürtler ard arda ve kesintisiz krallıklar kurmuş, eski
Guti-Hurriler'in, Gutiler'in ve Karduklar'ın soyundan gelmektedir.
M.Ö. 401 senesinde askerlerle Zagros'a yürüyüp, yenildikten sonra
perişan bir halde geri dönmüş olan eski Yunan'ın ünlü yazarlarından
Ksenefon on binlerin geri çekilişini anlatırken Kürtlerin ataları
olduğu kabul edilen Karduklar'ın saldırısına uğradıklarını anlatır.
Doğu bilimcisiMinorsky'nin Kürt tarihçileri ve yazarları tarafından
kabul edilen tezMedler'in Kürtler'in ataları olduğu şeklindedir.
Kürt dilbilimcisi ve Latin Kürt Alfabesi'nin kurucusu Celalet Ali
Bedirxan da Kürtler'in Medler'in soyundan geldiği ve Hint-Avrupa
Dil Ailesi'nden olan Kürtçenin Med Dilinin devamı olduğu yolundaki
tezi güçlü bulduğunu ifade ediyor.Günümüzde yapılan karşılaştırmalı
dil araştırmaları sonucu olarak, Kürtçe'nin Hint-Avrupa Dil Ailesi'ne
mensup olduğu bilimsel olarak kabul edilmiştir.
Karduklar, memleketlerini kuşatan Ahemenid İmparatorluğu
yönetimi altındaki dönemde özerk yapılarını korumuşlardır. Bununla
birlikte ücretli olarak katıldıkları Keyhusrev ve Haleflerinin
ordularına büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bunlar Ahemenid
İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra arkaarkaya Makedonyalıların,
Büyük İskender'in ölümünden sonra Suriye Selösileri'nin,
Pastersacidleri'nin M.Q. 556 tarihinde İran'daki Sasaniler'in nüfuzu
altına girdiler. Kürtler bir dereceye kadar yerel bir özerkliği
koruyarak İran ordusunda ortaklaşa veya ücretli askerlik yapmış ve
İran İmparatorluğu'nun yücelmesine ve büyümesine yardım etmişlerdir.
Kürtler'in İranlılarla ortak hayatı M.S. 652 yılına yani
İran İmparatorluğu'nun yıkılmasına kadar devam etmiştir. Kürtler'in
Halife Ömer zamanında Müslümanlaştırma sürecine sokulduğu dönem daha
iyi biliniyor. Müslüman Araplar tarafından istilaya uğrayan bölge
7. yüzyıldan 11.yüzyıla kadar Araplar'ın boyunduruğu altına girdi.
Ünlü Osmanlı Yazarı Şemseddin Sami "Kamus-ül Alem" adlı eserinde
Abbasi Halifeliği'nin zayıf düşmesiyle Kürt Reislerinden bir çok
adamlarda Musul, Diyarbekir ve Cezire yörelerinde birer kale ve
memleket ele geçirip, bir çok küçük hükümetler kurmuşlarsa da, tüm
bölgeyi yönetim altına alarak cinsiyet (soy, milliyet) esasına dayalı
bir hükümet kurmamışlardı. Kürt Hadebani Aşireti'nin bir kolu olan
Ravadiler'den Eyüb bin Sadi bin Reva'nın oğlu olan Selahaddin-iEyyubi
Mısır'da devlete nail olup, kendisi ve çocukları Şam, Halep, Hicaz
ve Yemen'de hüküm sürdükleri ve evlatlarıyla, akrabalarının
yönetimi altında bir çok seçkin hükümetler kurulduğunu anlatır.
Alparslan'ın Kürt beyleri yardımı ile 1071 Malazgirt zaferi
Selçuklular'a Anadolu'nun kapısını açtı. 14. yüzyılda Moğol istilası
KüçükAsya'da ve bütün Ortadoğu'da önemli bir soykırım ve yıkımlar
yaparken, bu bölgede yaşayan Kürtler, coğrafyanın verdiği avantaj
ve tarihsel deneyimleri ile Timurlenk'in ordularına karşı savaşarak
kısmen daha az zarar görmüşlerdir. Bu bölgede hiç bir imparatorluğun
tam egemenlik sağlayamaması, Kürtler'in bağımsız beylikler halinde
yaşamalarını sağlamıştır.
16. yüzyılda Kürt Beylikleri, İranlılarla sürekli savaş
halindeydiler.İran Şahı Kürtler'in oturdukları bölgeleri ilhak etmek
için sürekli bir çaba içindeydi. 1514 Osmanlı İran Çaldıran
Savaşı'ndan sonra Kürtler'in iki imparatorluk arasındaki düşmanlıktan
yararlanarak varlıklarını geliştirdikleri görülüyor. Bu durumdan
dolayı Kürtler bağımsız bir konuma geldiler. Kürtler'in tarihi ile
ilgili ilk eser olan Şerefname, Bitlisli Şeref Han (Bitlis'i)
tarafından bu dönemde yazıldı (l596). Bitlisli Şeref Han'ın yazdığına
göre, Kürt bölgesinde bir çok Kürt Beylikleri vardı. Kürt Aşiret
Beyleri Çaldıran Savaşı'ndan sonra Yavuz Sultan Selim'inyanında yer
aldılar ve Sultan Selim'in İran Şahı Şah İsmail karşısındaki zaferine
önemli katkıda bulundular. Sünni Kürtler Sünni Osmanlı Padişahı'nı
kendilerine yakın sayıyorlardı. Çaldıran Savaşı'ndan sonra Kürt
Beyleri'nden İdris-i Bitlisi'nin çabalarıyla Osmanlı merkezi
otoritesiyle Kürtler arasında yapılan antlaşma sonucu, Osmanlı
Devleti Kürdistan'da 16 özerk Kürt Beyliği'nin varlığını kabul
ediyordu. Kürt Beylikleri'nin bu özerk statüsü 19. Yüzyıl'ın
ortalarına kadar devam ediyor. Kürt Beyliklerinden güçlü olanları
para basıyorlar, Cuma günleri adlarına hutbe okunuyordu. Kürtler'in
yaşadığı coğrafya yeraltı ve yerüstü zenginlikleri nedeniyle ilk
çağlardan beri çeşitli istila ve ilhaklara uğramıştır. Bu nedenle
Kürt halkı talan, yağma, sömürü, sürgün, soykırım ve asimilasyon gibi
çeşitli mağduriyetlere maruz bırakılmıştır.
Osmanlı ve İran imparatorlukları arasındaki mücadele ve bölge
üzerindeki hak iddiaları sonucu 1639 Kasr-ı Şirin antlaşmasına kadar
süregelen savaşlarda Kürt halkı iki imparatorluğun baskısı altında
varlığını sürdürmüştür.
1639'dan sonra Kürtler'in yaşadıkları coğrafya iki imparatorluk
arasında kesin olarak bölüşülmüştür. Alevi Kürtler'in İranlılar,
Sünni Kürtler'in de Osmanlılar tarafından kullanılması mezhep
ayrılığı, aşiret yapısı, üretim ilişkileri ve coğrafik yapı
Kürtler'in birliğini engellemiştir.
Osmanlı imparatorluğu batıda toprak kaybettikçe ve sürekli
savaşların finansmanı için asker ve para gereksinimi arttıkça, Kürt
bölgelerine daha fazla yüklenmek durumunda kalıyordu. Bu durum vergi
ve asker vermek istemeyen Kürt Beylerini yer yer isyanlara
yöneltiyordu. Bu isyanlardan belli başlıları 1806'daki Abdurrahman
Paşa'nın Süleymaniye Bölgesi'ndeki Baban Ayaklanması, 1833-1836 Mir
Muhammed Ayaklanması, 1840 Bedirhan Bey Ayaklanması, 1855 Yezdan
Şer Ayaklanması, 1877 Bedirhan Osman Paşa veKardeşi Hüseyin Kenan
Paşa Ayaklanması, 1880 Şeyh Ubeydullah Ayaklanmasıdır.
20. yüzyılın başlarından itibaren de imparatorluk sınırları
içinde çeşitli Kürt faaliyetlerinin başladığı görülüyor. Bunlar;
Mikdat Bedirhan Bey'in Kürdistan Gazetesi (1898). Ali Bedirhan Bey,
Şerif Paşa ve Şeyh Abdulkadir'in Teali ve Terakki-i Kürdistan
Gazetesi", "Kürt TealiCemiyeti", "Kürt Neşr-i Maarif Cemiyeti" ve
onun İstanbul'da, kurduğu Kürt Okulu (1908), "Hetavve Kurd", "Jin"
dergileri ve çeşitli şehirlerde kurulan "Kürt Kulüpleredir.
İki imparatorlukla zaman zaman süre gelen anlaşmazlık ve
çatışmalara rağmen Kürt Beylikleri ile iki imparatorluk arasında
Kürt Beylikleri'ne tanınan kısmi özerklik veya imtiyazlarla bu statü
1. Emperyalist paylaşım savaşının sonuna kadar devam etmiştir. Savaşa
katılan Osmanlı İmparatorluğu'nun Müttefikleri ile birlikte kesin
yenilgisinden sonra toprakları emperyalist ülkeler tarafından işgal
edilir. Mustafa Kemal Anadolu'ya çıkmadan önce emperyalist devletlerin
işgalleri ile birlikte Antep, Maraş ve Urfa'da işgal güçlerine karşı
çete savaşları ve direniş başlamıştır. Irak Kürdistanı'ndaki
Kürtler'in lideri Şeyh Mahmut Berzenci, bağımsızlık amacıyla
İngilizlere karşı savaşıyordu. İngilizler tarafından iki kez
Hindistan'a sürgün edildi.
Mustafa Kemal milli mücadele döneminde Kürt ileri gelenleriyle
girdiği dayanışma sonucu olarak Ruslarla ilk anlaşma olan Gümrü
Anlaşması imzalanıyor. Amasya Tamiminde, Kürtlerle ilgili protokolün
l. maddesinde "Kürtlerin ulusal ve sosyal haklarının takınacağı..."
şeklinde bir ifadeye yer veriliyordu.
Mustafa Kemal Nutuk'ta şunları söylüyor; Sevr'de: Fırat'ın
doğusunda ve Ermenistan, Irak ve Suriye arasında ve kalan bölge için
itilaf devletleri temsilcilerinden kurulacak bir komisyon özerk bir
yönetim şekli hazırlayacaktır.
Antlaşmanın imzalanmasından l yıl sonra bu bölgenin Kürt halkı,
Milletler cemiyeti meclisine başvurarak Kürtler'in çoğunluğunun
Türkiye'den ayrı bağımsız bir devlet kurmak istediklerini ispat
ederlerse ve Meclis de bunu kabul ederse, Türkiye bu bölgedeki her
türlü haklarından vazgeçecektir. Mart 1921 teklifinde; itilaf
Devletleri, şimdiki durumu gözönünde tutarak bu konuda Sevr taslağında
değisiklik yapılmasını dikkate alma eğilimindedir. Şu şartla ki,
özerk yönetilen bölgelerde Kürt ve Asuri-Keldani çıkarlarının
yeterince korunması için tarafınızdan kolaylıklar gösterilsin. Mart
1922 teklifinde; bu durum söz konusu edilmemiştir. Lozan'da; elbette
söz konusu ettirilmemiştir.
İsmet İnönü ise "Hatıralar" da, Kürtler'in Milli Mücadelede canla
başla beraberlik gösterdiklerini ve Lozan görüşmeleri yapılırken de
vatansever olarak Türklerle beraber olduklarını anlatır. Daha sonra
Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması ile bugünkü Suriye sınırı
belirlenirken, Kürtler'in yaşadığı bölgenin bir kısmı Fransızlar'a
akabinde Lozan Antlaşmasıyla Kerkük ve Musul gibi petrolce zengin Kürt
illeri İngiliz yönetimine geçmiştir. Bu paylaşım neticesinde
Kürtler'in özgürlük mücadeleleri Musul Petrolleri karşılığı
İngilizler'le birlikte yıllarca süren mücadelelere rağmen kanla
bastırılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından sonra giderek Kürtler'in
varlığı ret ve inkar edilmeye ve asimilasyon politikası yürütülmeye
başlandı. Kürtler yeni bir sürece tabi tutuldu. Kürtler kimi zaman
bu politikalara sert tepki gösterdi.
Başta verilen sözlerden vazgeçilerek uygulanan bu politikalar
karşısında 1925'de Şeyh Sait isyanı başlamıştır. Şeyh Sait isyanın
bastırılmasından sonra Takrir-i Sükun Kanunu ve Şark Islahat
Planı çıkarılarak yürürlüğe konuyor. Kürt dili yasaklanıyor,
Kürtler'in Türk olduğu savı ortaya atılıyor, Kürtler topraklarından
zorla çıkartılarak Anadolu.nun değişik yerlerine sürülüyor. Devletin
bu politikalar karşısında 1925-1938 yılları arasında başlıcaları Ağrı
ve Dersim isyanı olmak üzere 20 civarında isyan yaşandı. 74 yıllık
Cumhuriyet Dönemi'nde bölgede ret, inkar, sürgün ve asimilasyon gibi
uygulamaları hayata geçirmek için örf-i idare, Umumi Müfettişlik,
Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal uygulamaları yürürlüğe konulmuştur.
Türkiye'de 1950'lerden 1970'lere kadar Kürt ve Türk aydınlarının
Kürt sorununun çözümüne yönelik çabaları çeşitli baskılarla
karşılaşmış, onyıllar süren hapis cezaları, siyasi partilerin
kapatılması gibi anti-demokratik yöntemlerle bastırılmıştır. Doğu
mitingleri ve sonrasında Kürt sorununun çözümüyle ilgili aldığı
kararlar sonucu Türkiye İşçi Partisi (TİP) kapatılmıştır. Günümüze
kadar da bu politikalar sürdürülmüştür. 12 Eylül rejimi ve
politikaları ile toplumsal dinamikler bastırılmış, cezalandırılmış,
düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün baskı altına alınması süreklilik
kazanmıştır. Kürt sorununun çözümünde askeri yöntemlere dayalı,
militarist anlayış tümüyle ortama egemen olmuştur. Kürtlerin
demokratik talepleri şiddet politikaları ile bastırılmaya
çalışılmaktadır.
Genel Kurmay, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı ve Daire
Başkanları'nın bir bölümüne verilen brifing'de Türkiye'nin bir iç
savaş halinde bulunduğu vurgulanarak "Türkiye tarihten gelen bir doğu
sorununa teslim olmuştur. Askeri yapının iç savaş durumuna uygun hale
getirilmesi gerekir" denildi. Milliyet 10 Aralık l997. 1920-1940
yılların arasında Takrir-i Sükun, İstiklal Mahkemeleri, Şark Islahat
Planı ve Tunceli Kanunu çıkarılarak Kürtler batıda çoğunluk
oluşturmayacak şekilde iskana tabi tutulmuştur, l940 ile l980 yılları
arasında yaşanılan göçlerin geneli ekonomik ve sosyal sebeplere,
l980 sonrası göçler ise siyasi ve toplumsal nedenlere dayanmaktadır.
Siyasal iktidarlar imzaladığı uluslararası sözleşmelere ve evrensel
hukuk ilkelerine bağlı kalmadığı gibi, Kürt sorunu konusunda
düşüncelerini açıklayanlara cezai yaptırımlar uygulayarak susturmaya
çalışmaktadır.
Bu baskıcı anlayış sonucu 10 yılı aşkındır süren bu düşük
yoğunluklu savaşta 30 bini aşkın insan hayatını kaybetti. İnsanlar
evlerinden, yerlerinden edildi, köyler boşaltıldı, yakıldı, ormanlar
güvenlik bahanesiyle ateşe verildi, yerleşim yerleri bombalandı.
Savaş nedeniyle geniş alanlara döşenen mayınlar, halkın can ve mal
güvenliğine zarar vermektedir.
3000'in üzerinde köy boşaltılırken 3 milyondan fazla insan
yerlerinden yurtlarından uygulanan baskılar nedeniyle ayrılmak zorunda
bırakıldı. Üretimden kopan bu insanlar ekonomik sıkıntılarla baş başa
açlık, sefaletiçinde, çöplüklerden ekmek toplayacak kadar insanlık
dışı uygulamalara maruz bırakıldılar.
Bölgede sürdürülen savaş, yüzlerce savaş zengini doğurmuştur. Yatırımların
düştüğü işsizliğin arttığı ve ekonomik gelişmenin başlangıcında olan
bir ülke için gizlenen ve denetlenemeyen konular dışında yılda
16 milyar dolaba varan askeri harcamalar, ekonomik açıdan tüm toplumun
yaşam standardının düşmesine neden olmasının ötesinde, toplumun
geleceği üzerinde olumsuz etkileri olan bir sürecin varlığına
yolaçmıştır. Feodal yapı, işsizlik ve uygulanan baskıcı yöntem
koruculuk sistemini geliştirmiş, koruculara ücret ödenerek ekonomik
kaynaklar kayba uğratılmış ve Kürtler birbirine düşürülerek Kürdü
Kürde kırdırma politikası hayata geçirilmiştir. Bölgede 1996
verilerine göre 62.034 köy korucusu, l4.872 gönüllü köy korucusu
görev yapmakta ve bunlara her ay 170 0milyar maaş ödenmekte.
Günümüzde artan korucuları ve son zamanlarda Karadeniz bölgesindeki
uygulamalarda katarsak durumun vehameti ortaya çıkmaktadır. 1985-1996
yılları arasında 23.222 korucu görevden atılmış, 296 korucuya adam
öldürmekten dava açılmış, diğer yandan aynı korucuların adam, kadın,
kız kaçırma, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karıştıkları
belirlenmiştir. Olağanüstü hal uygulanan illerde dört yüz bine yakın
güvenlik görevlisi bulunmakta. Bölgede artan belirsizlik ve şiddet
beraberinde bu güvenlik birimlerinin bazılarının belirsizlikten
yararlanarak ekonomik kazanç sağladıkları son çıkan çete olayları ile
tespit edilmiştir. Örneğin; Yüksekova'da uyuşturucu pazarını resmi
araç kullanarak sürdüren güvenlik birimleri ortaya çıkarılmıştır.
Milli Güvenlik Kurulu'nun 16 Aralık 1996'daki raporuna göre Kürt
nüfusunun toplam nüfusa oranı 2010 yılında toplam nüfusun %40'na,
2025'de %50'nin üzerine çıkma eğilimindedir. Kürt nüfusun azaltılması,
doğum kontrol yöntemlerinin anlatılması gibi önlemler düşünülmüştür.
Bölgedeki imamların %90'ı gardiyanların %80'i öğretmenlerin %43'ünün
bölge halkından olduğu söylenerek, bölge halkından personel
istihdamının makul seviyelere indirilmesi istenmiştir. Demokratik
kuruluşlar, parti ve sendikalar, gazeteler, kültür merkezleri
üzerinde baskılar uygulanarak sindirilmeye, sorunun çözümsüzlüğe
itilmesine, baskı politikalarıyla süreklilik kazandırılmıştır.
Bu süreçler devam ederken yakılan yıkılan yerlerdeki çevre
tahribatları tarihi, sosyal, kültürel değerler, gelenek görenekler
bir bir yokedilmiştir. Koruculuğu kabul etmeyen köyler yakılmıştır.
Geçim kaynakları hayvancılık ve tarım olan insanların geçim
kaynakları yok edilmiştir. Türkiye genelinde yaşanılan, faili meçhul
cinayetler, yargısız infazlar ve gözaltında kayıplar bölgede yoğun
olarak yaşanmaktadır. Bölgede yaşanan sorunlara ilişkin düşüncelerini
açıklayan başta milletvekilleri olmak üzere gazeteciler, bilim
adamları, aydınlar ile binlerce insan yüzlerce yıla varan sürelerle
cezaevlerine tıkılmaktadır. Yaşanılan savaş bahane edilerek insanlar
siyasal, sosyal ve kültürel haklarından mahrum edilmektedirler.
Bölgenin doğal kaynakları yıllardır bölge dışına taşınmaktadır.
Bu durumda bu kaynaklardan oluşan katma değerden bölge halkı
yararlanamamaktadır.
Türkiye'yi de bağlayan uluslararası hukuk ilkelerine anlaşma
ve sözleşmelere uygun olarak, eşitlik temelinde çok yönlü politik,
yönetsel ve kültürel bir demokratik yapılanma oluşturmak zorunlu hale
gelmiştir. Kürt sorunu Türkiye'nin iç sorunu olmaktan çıkmış, bölgesel
çatışmalarda gündeme getiren uluslararası bir sorun haline gelmiştir.
Sorun demokraside, çok seslilikte, ülke mozaiğini kabullenmede,
herkese eşit adil haklar sağlanarak, düşünceyi ifade etme ve
örgütlenmenin özgür olduğu ortamda çözülür. Şiddetin temel olduğu,
pompalandığı bir kültür televizyon ekranlarından yayınlanarak öldürme
ve şiddet empoze edilmeye çalışılıyor. Ancak halkın büyük çoğunluğu
savaşa karşı ve barış istiyor. Barışın kendisi temel bir İnsan hakkı
olduğu kadar dillendirilebilmesi ve savunulabilmesi için de öteki
temel hak ve özgürlükleri gereklikılmaktadır.
Barış ancak demokrasi, özgürlük ve insan haklarının olduğu bir
ortamda yaşama geçirilebilir. Kürt sorunu emperyalist ülkelerle ve
bölgede anti-demokrat!k devletlerin çıkarları ve kirli emelleri
doğrultusunda değil, başta Kürt halkının iradesi olmak üzere bölge
halklarının Demokrasive Özgürlük taleplerine uygun, demokratik, adil,
eşitlik temelinde barışçıl yöntemlerle çözülmelidir.
Demokratik Çözüm Önerileri;
1) Türkiye'de tüm toplumu büyük çapta sıkıntılara sokan savaşa
son verilmelidir.
2) Kürt kimliği tanınmalı ve anayasal güvence altına alınmalıdır.
Kürt dili ve kültürü üzerinde her türlü kısıtlayıcı politikalardan
vazgeçilmeli, Kürt dili ve kültürü korunmalı, gelişmesi için
olanak tanınmalıdır. Türkler'in ve Kürtlerin bir arada kardeşçe ve
eşitlik içinde yaşayabilecekleri demokratik bir düzen zaman
kaybedilmeden kurulmalıdır.
3) Zorunlu göç nedeni ile köyünü ve yöresini terk etmek zorunda
bırakılan insanların tüm maddi kayıpları tazmin edilmeli ve bunların
can ve mal güvenliği sağlanarak özgürce yerlerine geri dönüşleri
sağlanmalıdır.
4) Kürt sorunun tartışılmasını engelleyen, düşünceyi ifade etme
ve örgütlenme özgürlüğü önünde engel olan tüm yasalar kaldırılmalıdır.
5) Demokrasinin yerleşmesi için Türkiye'nin de taraf olduğu
Uluslararası Sözleşmeler iç hukuka yerleştirilmelidir. Başta Anayasa
olmak üzere anti-demokratik tüm yasalar gözden geçirilip, demokratik
hukuk devleti normlarına uygun hale getirilmelidir.
6) Olağanüstü Hal, Koruculuk Sistemi, İller Yasası ve Merkezi
Kriz Yönetmeliği kaldırılmalıdır.
7) Ülkede kalıcı barışın sağlanması için tüm siyasi tutuklulara
ayrımsız genel af çıkarılmalıdır.
8) Savaş ortamında gelişen çeteler, ortaya çıkarılmalı faili
meçhuller aydınlatılmalı ve tüm failleri yargılanmalıdır.
CEVAP:
Görüldüğü gibi bu uzun "PKK bildirisi" tarzı mektubu gönderen
de, yukarıdaki A.S.E. ... Ama belli ki yazıyı bir yerlerden almış.
Çünkü daha önceki o bozuk ifade bunda yok.
Biz yazdıklarımızın doğruluğundan en ufak bir şüphemiz duymuyoruz.
O yüzden, bütün
iddiaları çekinmeden yayınlıyoruz. Çünkü sitemizin iki amacı var.
Birincisi, yıllardır benliğini unutmaya zorlanmış TÜRK MİLLETİ'ne
kendisinin ne kadar yüce bir soydan geldiğini gösterip hatırlatmak...
İkincisi de, kendini TÜRK saymayanların, bu ülkeyi hem İNSAN,
hem TOPRAK olarak bölmeye çalışanların iddialarını çürütmek!..
Onun için küfürler hariç, gelen her mektubu yayınlıyoruz.
Bu gencin yazdıklarının hemen tümü yanlış, uydurma!.. Hepsine cevap
vermeye kalksak, ne bizde derman kalır yazacak, ne de sizde takat kalır
okuyacak!.. O yüzden sadece bir kaç belirgin ve
cevaplaması onlar için kolay hususu ele alacağız.
3000 tane köy yakılmış!.. Devlet tarafından!.. Saysana şunların
adlarını il il, ilçe ilçe, be kardeşim!.. 3000 değil, 300 tane say!..
30 tane say!.. Olmadı mı, 3 tane say!.. Say da biz de
öğrenelim, MİLLET TE ÖĞRENSİN!..
Kaldı ki, o köyleri basan, okulları, tarlaları, iş makinelerini yakanlar,
kendilerine haraç ve eleman vermeyen köylüleri öldürenler çeşitli örgütlere
mensup kürt bölücü eşkiya idi!. Bunları bizzat
senin Kürt dediğin vatana bağlı köylüler anlatıyor!..
Bu eşkiya bugün sözde "ateşkes" ilân etmiş olmasına
rağmen, büyük şehirlerde evlere, dükkânlara, otobüslere kime zarar verdiğini
düşünmeksizin molotof kokteyli atıyor, yakıyor, yıkıyor. Olayların çoğu Kürt
asıllı vatandaşlarımızın oturduğu semtlerde cereyan
ettiği için zarar gören gene Kürtler oluyor!..
Gelelim kayıplara, faili meçhullere... Evet, dünyanın her tarafında olduğu
gibi Türkiye'de de faili bulunamayan bazı cinayet vak'aları
var... Ama Türkiye'nin her tarafında var. Ve bu olaylar sadece Kürtler ile ilgili
değil ki!. Ama kaç tane?.. Saysana!.. Ha, bir iddia 17.000 faili meçhul
cinayet varmış!.. Kimmiş bunlar?.. Adlarını versene, tek tek... Dağda
çatışırken ölenleri de "faili meçhul" sayıyorsan, o başka!.. Onlar faili
meçhul değil, kandırılmış, gün görmeden ölmüş zavallılar!
Kayıplara gelince, onların çoğunun dağlarda olduğu veya çatışmalarda öldüğü, bir
kısmının da cinayetten falan hapiste yattığı ortaya çıktı!.. İçişleri Bakanlığı
tarafından yayınlanan KAYIP İDDİALARININ GERÇEK YÜZÜ (1998) adlı kitapta bu isimler
tek tek yer aldı!.. İstanbul'da Beyoğlu'nda oturup eylem
yapan CUMARTESİ ANNELERİ'nin foyaları meydana çıktı, bu sefer o anneler ortadan
kayboldu, sahte feryatları kesiliverdi birden!.
Sen saymamışsın ama, istersen ben sana bir kaç rakam vereyim:
Mesela, Diyarbakır'da "gözaltında kayboldu" denilen kişilerden %5'inin terör
faaliyeti içinde dağda olduğu, %17'sinin cezaevinde olduğu, Bu yüzdeler, kendini İnsan Hakları Derneği diye tanıtıp ta, sadece suçluları savunan
İHD'nin "Diyarbakır'da 65 kişinin gözaltında
kaybolduğu" iddiası üzerine yapılan araştırmanın sonucudur.
- Bu 65 kişiden 11'inin işlediği suçtan dolayı hapiste olduğu,
tesbit edilmiştir.
Bunlardan, İHD'nin iddiasına göre, Diyarbakır'ın Ergani ilçesinin Keleş beldesinden
sivil kişilerce kaçırılan öğretmen Mehmet Güzel'in aslında PKK adına faaliyet gösterdiği
gerekçesiyle 9.1.1995 tarihinde polis tarafından yakalandığı, DGM tarafından
tutuklanarak Diyarbakır 1 No.lu E tipi konulduğu belgeleriyle tesbit edilmiştir. (sf.36-27)
Tabii ki, hepsini yazmayacağız... İnanmayan alsın kitabı okusun. Veya gitsin o diyara,
soruştursun. Ama PKK yoldaşı İHD'nin sahte raporlarını gerçekmiş gibi bir daha tekrarlamasın!.
Şu "demokratik çözüm önerileri" hep beni sinirlendirir... TÜRKİYE savaşa son versinmiş!..
Karşımızda savaşacak cesarette bir ordu yok ki!.. Varsa, erkekçe çıksın ortaya!.. Savunmasız
köyleri, hem de Kürt köylerini basan, kadınları çocukları öldüren bölücü câniler var!.. Savaş yok,
onların yarattığı terörle mücadele var!.. Cânileri, bölücüleri, vatan hainlerini temizleme
faaliyeti var. Savaş çıkarmak isteyenler, PKK,
THKP-C, İBDA-C gibi bölücü uşak ruhlu örgütleri kullanan emperyalist ülkelerdir. Onlar silahı
bıraksın, dağdan insin, şehirlerdeki inlerinden çıkıp adam gibi yaşamaya başlasınlar. O zaman zaten
DEVLET'in topu tüfeği patlamaz!.
Geçenlerde bir kürt bölücü ile milletvekili Emin Şirin televizyonda atıştılar. Bölücü, "Bizim
bölgede 6.000 gerillamız var, halk bizi destekliyor" demeye getirdi. Emin Şirin de "DEVLET'in de
60.000 korucusu var!.. Hepsi Kürt kökenli... Halk sizi desteklese sizinle çarpışmaya bu kadar insan
gönüllü olur mu?" dedi... Hadi, ver bakalım cevabını!..
Bir de mayınlar hususunda bir iki söz söyleyip bu konuyu kapatacağım.
TÜRK DEVLETİ hiç bir zaman şu sigara paketi kadar olan anti-personel mayınlardan döşemez. DEVLET'in mayınları
sınırlarda ve düşman ağır vasıtalarına karşıdır. Yerleri bellidir. Haritaları vardır.
Hem askerlerimizin, hem de zavallı bölge insanının çoluk-çocuk demeden canını yakan mayınlar PKK,
DHKP-C gibi bölücü kürt örgütlerinin rastgele döşediği mayınlardır!. Üstelik herifler zırcahil olduğu için
nereye döşediklerini de bilmezler, arada sırada kendileri de o mayınlara basarlar!. Sen onlara söyle
de vazgeçsinler bu pis ve sinsi uygulamadan!..
Öteki "tarihî" iddiaların hepsinin cevabı
sitede var... Zaten hiç birinin iler-tutar tarafı yok... Yok, 16 beylik
kurmuşlar da, yok hutbe okutup para bastırmışlar da, yok Kürtler yardım
etmeseymiş Alparslan Anadolu'ya giremeyecekmiş te... Alparslan'ın
yanına birlikleriyle katılan bir tek "kürt" komutan,
hatta aşiret reisinin adını versene!.. Veremezsin!..
Hep söylüyoruz... Kardeşim, madem Kürtler böyle 2000 yıllık muhteşem
bir halk ta, bunca devlet kurmuşlar da, neden adlarına bir tek dikili
taş bile yok??? Yok, Moğollar gelip tahrip etmiş
te... Peki, Moğollar niye Selçuklular'ın eserlerini tahrip etmemiş? Niye
bütün Anadolu Beylikleri'nin eserleri duruyor da, bir tek Kürtler'in o muazzam
eserleri uçmuş, yazılı edebiyatı yok olmuş?..
Üstelik devlet kurma özellikleri de gitmiş!.. İran'da Rus desteğine, Irak ta
Amerikan işgaline rağmen, bunca uşaklıklarına rağmen bugün bile doğru-dürüst
bir devlet kuramıyorlar!.. Barzani ile Talabani ayrı bölgelerde hüküm sürmeye
çalışıyor... Neredeyse birbirinin gözünü oyacaklar da, ağababaları Amerika engel
oluyor. Sürekli salya-sümük sızlanıyorlar, "Aman bizi terketmeyin, yoksa mahvoluruz," diye!..
Amerikalılar'ın, İsrailliler'in eline ayağına kapanıyorlar!.. Üstelik
aldığımız haberler bu heriflerin kurdukları mafya sisteminin şikâyet ettikleri Saddam rejiminden
daha beter halka, evet, bırakın Türkmenler'i, Araplar'ı, Kürt halkına
inanılmaz eziyet ve zulüm ettikleri yönünde!..
Vazgeçin bu saçma iddialardan!.. Şu güzel vatanda Kürt asıllı bir
TÜRK vatandaşı olarak bizimle aynı çileyi çekip, bizimle aynı sefayı
sürerek yaşayın!.. TÜRK'le bir olmak; Yahudi'ye, hıristiyan İngiliz'e,
Amerikalı'ya uşak olmaktan daha mı kötü?
Subject: kürtler
%26'sının "yok yahu,
ben kayıp falan değilim" deyip ortalıkta olduğu, %52'sinin ise hiç gözaltına alınmadığı
ve poliste kaydı falan olmadığı tesbit edilmiştir!..
- 17 kişinin yerlerinin bilindiği ve iddianın asılsız olduğu,
- 3 kişinin de PKK içinde faaliyet gösterdiği ve arandığı,
- 34 kişiyle ilgili olarak da o isimlerde gözaltına alınan veya poliste kaydı olana
rastlanmadığı, zaten iddiada tam bir kimlik belirtilmediği,