TÜRKLER'in en eski adlarından biri şimdiki adının kökü olan TUR'dur.
Bu ad ilk olarak, TOURKİ ve TURUKKU şekliyle eski Mezopotamya tabletlerinde görülmüştür. (M.Ö. 2288)
TUR adı daha sonra Zerdüşt dininin kutsal kitabı AVESTA'da geçer. (M.Ö.700'ler)
Buradan da Firdevsi'nin ŞEHNÂME'sine yansımıştır.
Fransız J. Blochet, Avesta'da geçen TUR ve TURA adlarının TÜRKLER'e ait olduğunu ispatlamıştır. (33)
Marquart adlı Türkoloğa göre, ilk defa kendilerine TURA diyenler, İSKİT (SAKA) TÜRKLERİ'nden MESSAGETLER'dir. Hammer, "Hâkim İSKİT unsurlardan TORLAR'a (TAUR-TUR) nisbetle, İSKİTLER'in vatanı KIRIM'a TORİK (TAURİQUİE) denilmişti," diye yazar. Yani şimdiki TÜRKİYE!...
İtalya'da açılan bazı ETRÜSK mezarlarında TRUVA anlamına gelen TRUİA (okunuşu TRU-YA) adına rastlanmaktadır. ETRÜSKLER'in TROYA veya TRUVA'ya verdikleri adın TURA ile benzerliği dikkat çekicidir.
Yunanlılar ETRÜSKLER'e TYRRHEN der... Latinler ise Yunanlılardan alıp TİRHEN şeklinde kullandılar... TYRRHEN kelimesinin İngilizce Truvalı demek olan TROYAN'a ne kadar benzediği bir yana, TÜR-HEN diye telaffuz edilmesinden aslının TUR-HAN olduğu anlaşılmaktadır. Yani TÜRK HAKANI!..
O takdirde Anadolu'dan İtalya'ya göç eden prensin adının TUR-HAN olması, Roma medeniyetinin kökeni açısından büyük anlam kazanır.
Artık bu kadar da olmaz demeyin!...
Bizanslı tarihçi STRABON, BİZİ DESTEKLERCESİNE şöyle diyor:
"TÜRHEN (TURHAN) İtalya şehirlerine yanaştı. Aynı bölge içinde 12 şehir kurdu. Bu bölgeye TÜRHENİA dendi. Bu 12 şehrin yönetimi bir tek şefe verdi. Bu şefin adı TARKHON (TARKAN) idi!.." (34)
Ünlü İtalyan tarihçi Luiği Pareti ise TURHAN ve TARKAN kelimelerinin üzerinde uzun uzun durup, fikirlerini desteklemek için Virgil, Bizanslı Stefan, Likofronos, Tzelze, Katon, Servius gibi yazarları kaynak gösterir. (35)
Bilindiği gibi HUNLAR, KHUN KHON, KHUİN diye bilinen TÜRKLER'dir... TÜRKÇE'de aynı zamanda HAN, HAKAN, KAGAN, KAĞAN, KAAN diye geçen, yabancılar tarafından da KHAN, KHON diye de ifade edilen ünvan vardır... HAN efendi manasına geldiği için SAKA TÜRKLERİ'nin hakimiyetlerine aldıkları uluslar tarafından HUN diye adlandırılmış olmaları çok muhtemeldir... Çünkü HAN kelimesinin en eski hali KHUN idi... Bugün dahi ÇUVAŞ TÜRKLERİ tarafından o haliyle kullanır.
M.Ö. İkinci binin ikinci yarısında Mısır'a saldırmış olan kavimin adı TURSCHA olarak Mısır belgelerinde geçer... İranlılar'ın ETRÜSKLER'e verdiği ad ise TURUŞKA'dır... Her ikisi de TUR-SCHA ve TUR-U-ŞKA diye bölünebilir... Bu ise onların TUR-SAKA kelimesinden bozma olduğunu gösterir!..
Bugün dahi böyle birleşik boy adları kullanılmaktadır: TÜRK-MOĞOL, ÇEÇEN-İNGUŞ, ABAZA-ÇERKEZ gibi...
Avesta'da TUR diye geçen kelime Sanskritçe'ye çevrilirken TURUŞKA olmuştur... Bu da Hintlilerin Sakalara TURSAKA dediklerini gösterir.
TUSC kelimesi ise Latinlerin ETRÜSKLER'e verdikleri addır... TUSCA-TUSCİ-TUSCUS şekilleri de vardır.
Ancak bulunan tabletlerde görülüyor ki, ETRÜSKLER Umbriya'ya geldiklerinde onlara TUR-SCİ diyorlardı... Sonradan bir E harfi gelip kelimenin başına oturmuştur.
Fransızlar ETRUSCHİ kelimesini alıp ETRUSQUES yapmışlar, bizler de onlardan almışız.
Halbuki ilk dönemlerde ETRÜSKLER'in oturdukları bölgeye TUSCIA deniyordu!.. Sonradan ETRUSİA ve daha sonra da ETRURİA olmuştur.
Etrüskologların İguvium tabletlerinden çıkarttıkları TURSC kelimesinin TUR-SAKA'nın bir şekli olması bir yana, okunuşu (TURSK) bugünkü TÜRK kelimesine ne kadar yakındır!..
Bugünlerde (1998) TÜRK kanı dökmeye meraklı Sırpların bize hâlâ TURSKİ dediklerini biliyor muydunuz?..
Peki, UR kelimesi nereden çıkmış?..
İlk ŞEHİR DEVLETLERİ'ni kuran SÜMERLER'den!..
SÜMERLER'in ilk şehirlerinin adları UR, URUK, LAGAŞ idi... UR şehri bir tepe üzerine yapıldığından bu adı almıştı... Halen de UR kelimesi halk arasında şişkinlik, kabarcık olarak kullanılmaktadır.
UR er, erkek, kişi anlamına geldiği gibi ETİCE ve SÜMERCE köpek anlamı da vardı... URARTU bizce UR TAİFESİ ÜLKESİ anlamındadır.
SÜMERCE'de URU yapı, duvar, tesis, şehir ve kanal anlamlarında kullanılmıştır... URİ ise, yukarı memleket demektir.
TÜRKİYE'de halen UR (Kars-Ardahan), URİ (Bitlis-Ahlat, Van-Gürpınar, Diyarbakır-Eğil), URU(Erzincan-Kemah), UREK (Erzincan merkez), URİK (Van-Şıtak), URAN (Malatya-Pötürge, Erzincan-İliç), HURİK (Erzincan merkez) olmak üzere köyler vardır.
SÜMERCE kökenli bu kelimeler, TÜRKLER'in anayurdu ORTA ASYA'da da vardır:
URİ : Baykal gölüne akan Selenga nehrinin bir kolu
URİK : Baykal gölü kuzeyinde İrkotsk yakınlarında bir kasaba
URLUK: Baykal gölü ve Kentei dağları kuzeyinde bir kasaba
URAN : Başkırdistan'da Volga'ya dökülen SAMARA ırmağının bir kolu... SÜMER şehirleri URUK ve LAGAŞ yakınlarında yine SAMARA adında bir ırmak olması herhalde tesadüf sayılamaz.
URMAN: TÜRK-MEN gibi bir tamlama olan UR-MAN, URAL nehrine akan Sakmara'nın bir koludur. Aynı nehre bağlanan bir de URAN deresi vardır... Aynı çevrede URAL-URAN-URMAN isimlerinin bulunması üzerinde durmak gerekir.
HİTİTLER'in bir kolu HURRİLER'in URLAR ile bağlantısı olduğu muhakkaktır. Prof. Dr. H. Th. Bossert kelimenin kökünü HUR diye verir. A.M. Mansel, HURİLER ile URARLAR'ın akraba olduğunu belirtir.
Ayrıca "URAR dilinin bitişken bir dil olduğunu, HURRİCE'nin de çoğul, son ekler ve kelimeler açısından URARCA'ya çok benzediğini, bu açıdan da ASYATİK diller grubuna girdiğini, her iki dilin de MİTANİCE ile akraba olduğunu" söyler!... (36)
Böylece MİTANİLER'in yanısıra, hem URARLAR, hem HURRİLER, hem de onların bağlı olduğu HİTİTLER'in bizimle aynı soydan olduğu ortaya çıkar. HİTİT dilinin ve halkının Aryan olduğu iddiası zayıflar.
Bizce UR-UZ-GUZ-OĞUZ aynıdır ve bu sıralama ile değişime uğramıştır.
Aynı şekilde UR-TUR-GUR-HUR-TÜRK-KÜRT da aynıdır, birbirinin devamıdır.
Hepsi SÜMERLER' den zamanımıza tarihimizin kesintisizliğin delilidir.
______________________________
(33)- J.Blochet, Le Nom des Turcs dans l'Avesta, Revue de
l'Orient Chretien, 1927,
sayı XXVI, sf. 188-200
(34) - "La Geographia de Strabon", Hachette, Paris 1867, sf.363
(35) - Luiği Paretti, La Origini Degli Etruschi, Firenze, 1926, sf.15
(36) - Yavuz Edip, Tarih Boyunca TÜRK Kavimleri, Kurtuluş Matbaası
Ankara, 1968, sf.52-62
Mansel A.M., Eski Doğu ve Ege Tarihinin Ana Hatları, sf. 13
Bossert H.Th., bildiri, 3. Türk Tarih Kongresi, sf. 60