KUZEY ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ


DAĞLIK BÖLGE HALKLARI

Elimizde KAFKASYA YAYINLARI diye dört sayısını bulabildiğimiz bir dergi var.... Bazı yazılarımızda onlardan da yararlandık… Bu dergi

FRANSIZ ANADOLU ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ

ORTAASYA VE KAFKASYA DOKÜMANTASYON MERKEZİ

adlı yabancı kuruluşla müşterek faaliyet gösteriyor!.. 1997’de hem dergiyi yayınlamışlar, hem de seminerler düzenleyip TÜRKİYE’deki KAFKAS halklarının nasıl TÜRKLER’den farklı olduğunu ortaya koymaya çalışmışlar!

Ancak yazdıkları ayrılık değil, bilâkis aynılığı ortaya koyuyor!...

Meselâ, Dergi’nin 1. sayısında 27. sayfada şöyle bir ifade var, yazar Fanina W. Halle’nin kaleminden:

- "Marr’ın araştırmalarından çok önce tarihçiler, daha HİNT-AVRUPA (İran-Avrupa) ve HAMİTO-SAMİ (Arap-İran) kökenli halklar gelip oralara yerleşmeden önce, AKDENİZ BÖLGESİ’nde (ÇANAKKALE’den İSKENDERUN’a, İSKENDERUN’dan İSKENDERİYE’ye, İSKENDERİYE’den CEBEL-İ TARIK BOĞAZI diye üçe ayırıyoruz.) bir uygarlığın varlığını biliyorlardı."

- "Geçen yüzyılın ortalarında AKDENİZ’i çeviren AVRUPA, ASYA ve AFRİKA kıyılarında yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bilgiler, İNDO-GERMEN ve(ya) HAMİTO-SÂMİ olmayan ESRARENGİZ BİR ‘ÜÇÜNCÜ ETNİK FAKTÖR’ sorusunu ortaya getirmişti!"

- "Bu etnik faktörün, bütün AKDENİZ bölgesinde varlığını göstermiş olması gerekiyordu. Arkeolojik kazılar, eski YUNAN ve ROMA uygarlıklarından önce bu bölgede BAŞKA BİR KÜLTÜR’ün var olduğunu ve bu kültürün, bölgeye sonradan gelip yerleşen İNDO-GERMEN ve HAMİTO-SÂMİ halklara bir EKİN TARLASI vazifesi gördüğü, ve onların uygarlıklarına kaynak teşkil ettiği yolundaki kuşkuları kuvvetlendiriyordu!"

-"Nitekim bu ESKİ UYGARLIK, yalnız AKDENİZ kıyılarında kalmamış, adalara, özellikle KIBRIS ve GİRİT’e, ÖNASYA’ya ve ANADOLU’ya da yayılmıştı!"

Devam etmeden bu BAŞKA KÜLTÜR’ün adını koyalım!..

Eğer İNDO-GERMEN, yani HİNT-AVRUPAÎ bir kültür değilse; eğer HAMİTO-SÂMÎ , yani İRAN-ARAP kültürü değilse; bu BAŞKA KÜLTÜR ancak YAFETİK, yani TURANÎ, yani TÜRKLER’le ilgili olmalıdır!.. Çeşitli alt boyların adıyla da varlığını sürdüren bu TÜRK KÜLTÜRÜ’nü biz daha önce SAKA, TUR-SAKA, ETRÜSK, PELASK, EU-SKO ve İSKİT olarak ele almıştık. (Bakınız: BATI ANADOLU’NUN TÜRKLÜĞÜ )

Şimdi dergiden devam edelim:

- "Bu kültürü yayan halkların adlarını, yazılarının bir kısmı hâlâ çözülmemiş olan eski anıt ve kitabelerden öğreniyoruz."

- "Bunlar

- ANADOLU’da FRİGYALILAR, LİKYALILAR, KAFKASYALILAR;

- FİLİSTİN’de FİLİSTİNLİLER;

- İSPANYA’da İBERYALILAR;

- İTALYA ve YUNANİSTAN’da ETRÜSKLER ve PELASKLAR’dır."

İşte ANADOLU insanının, özellikle KUZEY ANADOLU insanının TÜRKLER’den ayrı olduğunu anlatmaya çalışanların, nasıl onların aslında TÜRKLER ile bağlantılı olduğunu farkında olmadan dile getirişleri!..

Yalnız burada eklememiz gereken bir husus var. Biz ARABİSTAN yarımadasında da TÜRKLER ile karışmış bazı SÂMÎ gruplar olduğuna inanıyoruz. MEZOPOTAMYA’nın ilk günlerinden beri TÜRKLER’in o bölgede olması, BABİL ve ASURLULAR ile münasebetleri, dünyanın dört bir yanına yayılırken ARABİSTAN’ın içlerine ve güneyine inmelerinin de kaçınılmaz olduğunu düşündürüyor.

Ancak son yıllarda yapılan bir araştırma, YAHUDİLER ile FİLİSTİNLİLER’in aynı DNA ve GENLER’i taşıdığını göstermiş durumda. (Bakınız : ORTAK GENLER ) Bu yüzden belki de FİLİSTİNLİLER’in SÂMÎ bir grup olduğunu kabul etmek, ve yukardaki listeden çıkarmak gerek.

Dergi verdiği bilgilerden şöyle bir sonuç çıkarıyor:

- "Yapılan araştırmalar, KAFKAS DİLLERİ’nin belirli bir ırkın değil; izleri 8.000 yıl öncesine kadar giden ve bütün AKDENİZ bölgesine yayılmış, ORTAK BİR KÜLTÜR’ün dilleri olduğunu gösteriyor."

Belki bu ifade ile bu kültürü TÜRK IRKI’ndan koparmak istiyorlar ama, ister IRK deyin, ister ORTAK KÜLTÜR deyin; bu halklar ve dilleri TÜRKLER’le rabıtalıdır. Pek çoğu TÜRK boylarıdır, diğerleri de TÜRKLER’in yakın akrabalarıdır.

Henüz okunmamış ve okunmuş ta yanlış anlaşılmış resimler, yazılar, kitâbeler ise KÂZIM MİRŞAN’ın tesbitlerine göre değerlendirilmelidir. Pek çok anıt ve kitâbedeki yazıların, sembollerin TÜRK ORHON YAZISI ve TÜRK TAMĞASI olarak çözüldüğü, ve okunduğu bu yazar bilmiyor!.. Üstelik bu konuda KÂZIM MİRŞAN'ın eserlerinin yanısıra, İSMAİL DOĞAN'ın KAFKASYA ve AVRUPA'DA GÖKTÜRK YAZITLARI konulu iki büyük boy kitabı var!

MARR’a göre, bütün KAFKAS DİLLERİ birbiriyle akrabadır. Şu halde AZERİ LEHÇESİ ile ÇEÇENCE, ÇERKESÇE, GÜRCÜCE, ERMENİCE, OSETCE de akrabadır. Böylece hepsi TÜRKÇE ile akrabadır.

KAFKAS halklarının TÜRKLER’den farklı olduğunu ispatlamaya çalışan dergi, bizim tezimizi desteklercesine bu hususu şöyle dile getiriyor:

- "Bugün KAFKASYA’da sözcük hazinesi ve (dil) yapısı değişmemiş binlerce yıllık diller konuşulmaktadır."

- "Bir başka deyişle bu, şu anlama gelmektedir: Tarih öncesi bir zamanda KAFKAS DİLLERİ’ni konuşan halklar, GENİŞ BİR ALAN’a yayılmış bulunmaktadırlar."

Tamamen doğru!.. Dünyada AT kullandığı için geniş bir alana yayılan, en geniş alana yayılan bir tek millet vardır, o da TÜRKLER’dir!.. (Bakınız: ATIN HİKMETİ )

Derginin aşağıdaki tesbiti de bizim DAĞLIK BÖLGE HALKLARI konusundaki görüşümüzü destekliyor... Tabii yorumu hariç... Onu da aşağıda açıklıyacağız:

- "(Bu halklar) Tarihin başlangıcı sayılacak çağlarda bu geniş bölgelere akın eden başka halkların baskısıyla bir çember içine alınmışlar, ve gerileye gerileye KAFKASYA, PİRENE ve PAMİR gibi dağlık yörelere sıkışıp kalmışlardır."

Fanina W. Halle adlı makale yazarı, KAFKASYA, BALKANLAR, HİMALAYA, PİRENE, İSKOÇYA, İRLANDA ve GÜNEYDOĞU bölgesinde yaşıyan halkların çevrelerinde yaşıyan insanlardan farklı olma sebebini çok iyi tesbit etmiş!..

SAKA TÜRKLERİ gerçekten de tâ SABİRYA’dan (Sibirya) İBERYA’ya kadar yayılmışlar, sonra bir kısmı HİNT-AVRUPAÎ halklarla çevrilmiş, bir kısmı da birlikte olduğu diğer TÜRKLER’den ayrı düşmüş ve farklı bir takım özellikler göstermeye başlamışlardır. Birinciye en bâriz örnek İspanyalılar ve Fransızlar ile kuşatılmış olan BASKLAR’dır. İkinciye en bâriz örnek ise GÜNEYDOĞU ANADOLU’nun kalın kar tabakaları ile örtülü dağlarında yaşıyan Kürt aşiretleridir. Zaten, hatırlanacağı gibi bölgeye eskiden KÜRDİSTAN denmesinin sebebi orada yaşıyan Kürtler değil; KÜRDİSTAN kelimesinin KALIN KAR TABAKALARI İLE KAPLI DAĞLIK BÖLGE anlamına gelmesinden dolayıdır. DAĞISTAN gibi...

Ancak yazarın yanıldığı nokta, KAFKAS HALKLARI dediği bu dağlık bölgelerde yaşıyanları, dünyadaki diğer insanlardan, daha doğrusu biz TÜRKLER’den koparmasıdır. Ona göre, KAFKAS HALKLARI’nın çoğu yok olmuş, sadece bu dağlık bölgelerde yaşxıyanlar değişmeden varlığını sürdürmüştür, ve sadece bunlar birbirleriyle akrabadır, tâ PİRENELER’den PAMİR’e kadar!..

Halbuki, hem DAĞLIK bölgelere sıkışıp yaşıyanlar, hem de OVALIK bölgelerdeki akrabaları zamanla değişmiştir. Bu değişmede ÖZ, KÜLTÜR ve DİL’in temel unsurları aynı kalmış, ancak coğrafyaya ve iklime bağlı olarak ÂDETLER, GİYİM-KUŞAM ve MÜZİK bâriz farklılıklar göstermiştir. Yine de KARADENİZ TULUMU ile İSKOÇ GAYDASI arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.

Dağlarda sıkışan bu küçük boylar, sonra kendi aralarında oymaklar halinde bölünmüş, ortaya onlarca "yeni" halk doğmuştur. İSKİT TÜRKLERİ’nin bir kolunun PERS saldırısı sırasında nasıl GÜNEYDOĞU ANADOLU dağlarına sığındığını, HERODOT’ta rastlanmıyan KARDULAR 'ın nasıl 50 yıl sonraki XSENOFON’un kitabında yer aldığını daha önce anlatmıştık.

Dediğimiz gibi, bugünün KAFKAS BOYLARI, tamamen yok olmuş bir büyük milletin kalıntıları değildir. Hâlâ çeşitli adlarla ASYA, AVRUPA, KUZEY AFRİKA ve AMERİKA kıtalarına yayılmış olarak yaşıyan TÜRK MİLLETİ’nin DAĞLIK BÖLGELER’deki kollarıdır. Son 200 yılda KUZEY ANADOLU’ya göçlerle gelip yerleşmiş olan LAZLAR, GÜRCÜLER, ÇERKESLER, ÇEÇENLER, ABAZALAR da o TÜRK boylarının uzantılarıdır.

Dergi,

- "HİTİT ve URARTU dillerinin DOĞU KAFKAS dilleriyle akrabalığı ispatlanmış bulunmaktadır,"

diyerek, Prof. I. M. KIANOKOFF ve Dr. S. A. STAROSTIN’in 1986’da Münih’te yayınlanan HURRO-URARTIAN AS AN EASTERN CAUCASIAN LANGUAGE adlı eserini tavsiye ediyor. Bu eserde HATİ diliyle ABHAZCA ve ADİGECE akrabalığının delilleriyle ortaya konduğunu, ayrıca VYAÇESLAF adlı bir başka bilginin bu konuda eseri olduğunu belirtiyor… Ayrıca T. R. GLOVER adlı bir Batılı yazarın da “THE ANCIENT WORLD” ( KADİM DÜNYA) adlı kitabında, “Yunanlar’ın en çok FRİGYALILAR ve LİDYALILAR’dan etkilenmiş olduklarını” söylediği de eklenmiş... Böylece dergi, bizim tezimizi destekliyen yeni kaynaklar veriyor.

Hemen hatırlatalım ki, bu yazarlar bu akrabalığı BEYAZLAR’ın, ARYAN IRK’ın, yani AVRUPALILAR’ın ne kadar eski bir medeniyete sahip olduğunu kanıtlamak için dile getiriyorlar. Ama YAFETİK gruplardan söz etmeleri bu iddiayı temelinden çürütüyor.

Fanina W. Halle, şöyle devam ediyor:

- "Biri kaç bin yıllık tarihimizin başlangıcında, AKDENİZ bölgesinde üç etnik grup göse çarpmaktadır: HİNT-AVRUPALILAR, HAMİTO-SÂMÎLER, ve YAFETÎLER."

- "Tarih öncesinde Batı’da yaşıyan İBERYALILAR, ETRÜSKLER ve PELASKLAR, ANAERKİL toplumlardı… Bu gerçeğin en belirgin örneğini, GİRİT adasındaki MİKEN kültürünün bıraktığı tarihî eserlerde görüyoruz."

- "EGE kültür bölgesindeki Kral MİNOS’un ülkesinde, ne İNDO-GERMEN, ne de SÂMÎ olan, çok eski esrarengiz bir halk yaşadığı, ve bu toplumda kadınlara erkeklerden üstün bir yer verildiği eskiden beri biliniyordu… Bütün tanrı heykelleri ve insan tasvirleri hep kadın olarak görülüyor."

- "Kadın, yalnız din işlerini yürütmekle kalmıyor, eşit haklara sahip bir kişi olarak her zaman erkeğinin yanında yer alıyor. .. Tek başına ava giderek hayvanlarla boğuşuyor."

- "Düşmanla çarpışma işi de yalnız erkeklere bırakılmıyor!.. AMAZON efsânelerinde olduğu gibi, erkeğin yanısıra düşmana karşı çarpışıyor."

- "Burada eski GİRİT için söylenenler KAFKASYA için de geçerlidir."

Burada bir yorumda bulunmadan önce, DISCOVERY kanalında seyrettiğimiz bir belgeselden söz etmek istiyoruz.

MOĞOLİSTAN’da erkeklere has bir güreş turnuvasını nakleden sunucu, güreşcilerin Japon SUMO güreşçisine benzer alt kısmı çıplak kıyafetiyle ilgili şöyle diyordu:

- "Efsâneye göre, eskiden MOĞOLLAR bu güreşi tamamen giyinik olarak yaparlarmış. Ancak bir seferinde bütün güreşçileri yenen kişi, ödülünü almaya geldiğinde KADIN olduğu görülmüş!.. Bir daha kadınların güreşe katılmasını önlemek için o tarihten sonra güreşçilerin başı ve bacakları açık olarak güreşmesi kararlaştırılmış."

ORTA ASYA’ya gidenler bilir. Köylerde, obalarda yaşıyan bütün KIRGIZ, KAZAK, MOĞOL kadınları çok iyi ata binerler. Millî oyunlarının arasında atla kaçan kızı yakalamak için erkeklerin yarışması vardır. Eski TÜRK âdetleri arasında kızların ancak kendisini yakalayan ve yenen erkeklerle evlenmesi kuralı dahi vardı.

Bu anlatılanlar Batılılar’a değişik ve olağanüstü gelebilir, ama TÜRKLER’in hiç te yabancısı değildir.

Yazar Fanine W. Halle Ruslar’ın 1860’lardan sonra KAFKASYA’ya saldırılarını, ŞEYH ŞAMİL’in inanılmaz direnişi anlattıktan sonra, şöyle diyor:

- "Özgürlük savaşının kaybedilmesinden sonra yüzbinlerce ADİGE, ABHAZ, ve başka DAĞ HALKLARI (LAZ, ÇERKES, ÇEÇEN, GÜRCÜ, OSET) TÜRKİYE’nin AVRUPA yakasındaki topraklara ve ANADOLU’ya göçe başladı. Rus fatihler bu göçü bir yandan teşvik ederken, bir yandan da halkı göçe zorladılar. Bu da pek çok KAFKAS halkının helâkına sebep oldu."

Göç bilmediğimiz bir şey değil… Bu cümleleri, KUZEY ANADOLU’nun bugünkü sâkinleri olan LAZ, ÇERKES, ÇEÇEN, GÜRCÜ grupların öyle "binlerce yıldır o bölgelerde, tâ BOLU’ya kadar oturdukları ve gerçek sahipleri oldukları" iddiasının çürüklüğünü ifade etmesi açısından naklettik. Onlar bölgeye 1899'lü yıllarda geldiler.

Yazarın üzerinde durmadığı husus, NEDEN bu boyların TÜRKİYE’ye göçü tercih ettikleridir. Bunun iki sebebi var: Birincisi aslen TÜRK olmaları, en azından kendilerine en yakın akraba TÜRKLER’i görmeleri, ikincisi de aynı dinden, yani MÜSLÜMAN olmaları!..

Bilindiği gibi Ruslar’a esir düşen İMAM ŞAMİL de, büyük hürmet görmüş, sonra TÜRKİYE’de yaşama arzusu kabul edilerek İSTANBUL’a gelmesine imkân tanınmıştı. Kendisi daha sonra HAC farizesini yerine getirirken vefat etmiş ve MEDİNE’ye defnedilmiştir.

Yine yazarın bilmediği, veya kabul etmediği husus, bu göç eden KAFKAS TÜRK BOYLARI’nın kaybolmadığı, ANADOLU’daki TÜRKLER’le karışarak, kaynaşarak TÜRK olarak varlığını sürdürdüğüdür.

Fanina W. Halle’nin aşağıdaki ifadesi ise tamamen bizi destekler mahiyettedir:

- "ETRÜSKLER’in bir KAFKAS halkı olduğu ihtimali, gün geçtikçe kuvvetlemektedir. Yunan alfabesine benzer bir alfabeyle yazılmış olan yazıları okunmuşsa da, dilleri henüz kesinlikle gözülememiştir."

Bütün bu yazılardaki KAFKAS HALKI ifadesini TÜRK KÖKENLİ terimi ile değiştirerek okursanız, anlatılmak istenen, daha doğrusu saklanmak istenen gerçek, çok açık bir şekilde ortaya çıkar.

- "İTALYA’nın TOSKANA bölgesinde bulunan bir oyun zarında 1’dan 6’ya kadar olan sayıların adları yazılıdır."

- "Yalnız bilginler bu sayıların sırasını bir türlü kestirememektedirler. Bu yüzden sayıları tahminlerine göre şöyle sıraya koymuşlardır:

THU - 1

ZAL - 2

Sİ - 3

SA - 4

MAKH - 5

HUTH - 6

- "Bunlardan THU, ZAL, Sİ ve HUTH bugün ADİGE dilindeki Zİ, T’U, Şİ VE KHI sayılarıyla şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır."

- "Yine ETRÜSK dilinde YAZI YAZMAK anlamına geldiği kesinlik kazanmış olan ZİKHE ile ADİGECE’deki TKHİ benzerlik göstermektedir. .. Bilginler MASAN TİURUNİAS cümlesini MASAN AYINDA diye çeviriyorlar. Buradaki MASAN İle ADİGECE’deki AY anlamına gelen MAZİ’nin benzerliği de raslantı olması gerek."

Böyle bir ilişkinin olmasından sadece memnuniyet duyarız!.. Çünkü ETRÜSK işaretlerinin ESKİ TÜRK TAMĞA ve GÖKTÜRK HARFLERİ ile okunması zaten biz YAFETİK ortak yönünü ortaya koymakta!..

***
  • DİĞER BÖLÜMLER : BİR YAHUDİ EFSANESİ , İSKİT, PELASK VE ETRÜSK RESİM VE YAZITLARI , DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ ,DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN PAYI , BÜYÜK ARAŞTIRMACI KÂZIM MİRŞAN'IN TESBİTLERİ