KUZEY ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ


TÜRKLER KAFKASYALI MI?

Bölücü ifadeleriyle dikkat çeken KAFKASYA YAZILARI dergisi, bir yerinde şöyle demekte:

- "OSMANLI ve onun doğal mirasçısı TÜRKLER'in ulus olarak özelliklerinde KAFKASYALILIK yoğun biçimde rastlanmaktadır. ORTA ASYA TÜRKLÜĞÜ ile ANADOLU TÜRKLÜĞÜ arasında bir çok açıdan geniş farklar bulunmaktadır... ANADOLU TÜRKÜ'ne hâkim fizik, neredeyse KAFKAS fiziğidir. " (sayı 2, sf. 33)

Buna itirazımız yok. Biz ORTA ASYA'dan 1000 yıl önce kopmuşuz... Ancak KAFKASYA ile en az 6000 yıllık bir beraberliğimiz var. KAFKASYA HALKLARI mı bizden, biz mi KAFKASYALI'yız, hiç farketmez!.. Biz aynı soydanız, ve birbirimize benzeriz.

Üstelik KAFKASYALI olmak, eğer Batılılar'ın tarifine göre CAUCASIAN "beyaz" demekse, bu bizi halis muhlis BEYAZ IRK yapar. TÜRKLER gerçekten de "HİNT-AVRUPAÎ" veya "İNDO-CERMEN" değildir ama, BEYAZ IRK'tandır.

Dergi şöyle devam ediyor:

- "Bunda salt KAFKASLILAR'ın değil; DOĞU AVRUPA (BALKAN) ülkelerinin, YUNAN, İRAN, KÜRT, ARAP, ERMENİ toplumlarının da katkısı olmuştur."

ARAP toplumunun (SÂMÎ ırkın) bizi nasıl KAFKASYALI yaptığını anlıyamadık ama bir kısım TÜRKLER'in, özellikle MEZOPOTAMYA bölgesinde, ARABİSTAN yarımadasında ve KUZEY AFRİKA'da ARAPLAR ile karıştıkları da doğrudur.

624 yıllık bir OSMANLI DEVLETİ, üç kıtada, yani AVRUPA, ASYA ve AFRİKA'da hüküm sürdüyse, bütün bu yörelerin halklarını kendi insanı saydıysa, onların hepsiyle karışmış olmak kaçınılmaz sonuçtur... Biz TÜRKLER bundan utanç değil, gurur duyarız. Demek ki kimseyi kendimizden ayırmamışız!... Bizimle birlikte yaşıyanı bağrımıza basmışız!..

Dikkat ederseniz, TÜRKLER bir yandan "ırkçı, kafatasçı, şoven" olmakla suçlanırken, bir yandan da "ırkçı, korumacı olmayıp başka milletler ile karışmak"la itham edilmektedirler.

Biz, bizimle yaşıyan herkesi kendimizden sayarız. ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ budur!.. Hatta OĞUZ HAN'dan, ATTİLÂ'dan, CENGİZ HAN'dan bu yana TÜRK geleneği budur!. Fiziğimizin oluşmasında hem Asyalılar'ın, hem Avrupalılar'ın katkısının olması bizce son derece iyi olmuştur.

Dergi devam ediyor:

- "Tarih öncesi dönemlerden bugüne, ANADOLU'nun eski halklarından pek de ciddi bir bakiye gözükmemektedir. Fiilen ortadan kalkmış kültürler ve topluluklar ANADOLU TÜRKLERİ'ne karışarak kaynaşmıştır."

- "TÜRKİYE toplumu içinde iyice kaynaşmış varlığı KUZEY KAFKASLILAR artık ailenin aslî unsuru olarak ülkede yerini almışlardır."

diyor… ama hemen arkasından ekliyor:

- "KUZEY KAFKASLILAR, TÜRKİYE'de bağımsızlık savaşına katılmışlardır. Ülkenin diğer insanlarıyla birlikte acısında, sevincinde ortaklaştılar. Herhangi bir TÜRK vatandaşı gibi seçme, seçilme, çalışma, mülk edinme vs. hakları vardır. Ancak kültürel haklar çıkmazdadır."

- "Vergi veren, askerlik yapan, can veren, okulunda öğretmen, camisinde imam, devlet dairesinde memur, fabrikasında işçi, tarlasında rençber olan bu insanların kendi anadillerini, kültür ve geleneklerini sürdürmek istemelerinden daha doğal ne olabilir ki?"

Sonra dergi maddeler halinde bazı önerilerde bulunuyor:

1 - "KAFKASLILAR'ın etno-kültürel hakları tanınmalıdır."

Yani, okul, eğitim, basın-yayın, kendi dillerini yaşatma ve geliştirme hakları verilmelidir, diyor... Peki, aksi varit mi?.. Ta OSMANLI döneminden beri kim kimin hangi dili konuştuğuna bakmış ve engel olmuş ki?.. Kim kimin hangi örf ve âdeti yaşatmasını engellemiş ki?..

Bu serbestiyet o kadar geniş ki, çoğu yerde KAN DAVASI, BAŞLIK PARASI, NAMUS DİYE KIZINI ÖLDÜRME gibi kötü âdetler bile hâlâ yaşamakta.

DİL, TARİH COĞRAFYA Fakültesini bitirmiş bir Çerkes asıllıya, bir Gürcü asıllıya kim Çerkesce, Gürcüce üzerine doktora yapmasına engel olmuş ki???

2 - "TÜRKİYE'de bir etnik sorun var ise, DEVLET'in öncülüğünde bütün halk kitlelerinin desteğini alarak konsensüse varılması arzulanmaktadır."

Yani, DEVLET ve MİLLET önce bir etnik sorun olduğunu kabul edecek, ve sonra her ikisi de etnik bölünmeye razı olacak… İşte bu maddenin kabulü mümkün değil!..

Bir defa "etnik sorun"dan kastedilen nedir, onu açıkça ortaya koymak gerekir!.. Ve öyle "genel" olarak değil; meselâ, "TÜRKİYE'de DÜZCE'de yerleşmiş olan ÇERKESLER, ÇERKES TAVUĞU pişiremiyorlar, yasak. Bu yasak kaldırılmalı," gibi yer, grup ve problem çok kesin olarak ifade edilmelidir... Sonra bu olay BELEDİYE ile mi, KAYMAKAMLIK ile mi, yoksa MAHALLİ LİDERLER ile mi ilgili, o da söylenmelidir. Eğer gene çözülemiyen bir mesele ise, o zaman HÜKÛMET ve DEVLET devreye girmelidir.

3- "TÜRKİYE'nin belli başlı üniversitelerinde KAFKASOLOJİ kürsüleri kurulmalı, KAFKAS kültürü, dili ve tarihi öğrencilere verilmelidir."

Buna biz de taraftarız. Tabii isteyenlere… Ancak bu bölücülük yönünde değil, ortak kültür ve tarih araştırmaları yönünde olmalıdır... Zaten TÖMER hemen bütün AVRASYA dillerinde eğitim veriyor. KAFKAS dillerinden eksik olan varsa, eklenmesi için müracaat edilebilir.

Biz daha da ilerisini söyliyelim: Bütün KAFKASYA CUMHURİYETLERİ'nde, ve özerk bölgelerinde yayınlanmış mahalli diller üzerine bütün eserler TÜRKİYE'ye getirilmeli ve tercüme edilmeli!.. Bu halkların tarihleri üzerine yazılmış eserler de derlenmeli ve tercüme edilmelidir.

Bu da yetmez, RUSYA, A.B.D, AVRUPA ülkelerinde bu halklar üzeine yazılmış bütün eserler derlenmeli ve incelenmelidir. Bizim bundan korkumuz yok!.. Yeter ki, BÖLÜCÜLÜK için kullanılmasın!

4 - "Eğer DEVLET ağırlığına dayalı mevcut eğitim sisteminde ısrar edilecekse, KAFKAS dil ve kültür dersleri seçmeli ders olarak öğrenime girmelidir. ÇERKESCE, ÇEÇENCE gibi diller TÜRKÇE'nin yanında eğitim-öğretim dalı olarak okutulmalıdır."

Bu önerinin saçmalığı daha okurken göze çarpıyor... Bir defa kendileri tarafından 1000 yerleşim birimine dağıldığı söylenen 50 kadar etnik grubun hangi dilini, hangi öğrenciye öğreteceksiniz? Öğretmeni nereden bulacaksınız?…O öğretilen dili aile dışında nerede kullanacaksınız?.. Bir ÇERKES'e ÇEÇENCE öğretmeye kalktığınızda bu ayrı bir "etnik baskı" olmayacak mı?

Bizce TÜRKİYE'deki ÇERKES, ÇEÇEN, LAZ kökenliler "dil öğretme" meselesini kendi mahalli DERNEKLER'i ile çözebilirler. DÜZCE KÜLTÜR DERNEĞİ isteyene KURS düzenliyerek ÇEÇENCE, ÇERKESCE, ADİGECE, AVARCA, hangi dili istiyorsa öğretebilir. Ancak bunu DEVLET'ten MİLLİ EĞİTİM programı içinde beklemek, büyük haksızlık olur. Daha TÜRKİYE'nin doğru dürüst İLKOKUL ve TÜRKÇE eğitimi veremediği en az 5 milyon insan var.

5. madde dikkate değer. Tabii içindeki çarpıtmayı kaldırırsanız.

5 - "Her şeyden önce TÜRKİYE'de insanlarımız hangi kökenden olursa olsun, önce TÜRKİYE CUMHURİYETİ vatandaşı, sonra da LAZ, ÇEÇEN ya da BOŞNAK kökenli olduklarını vurgulamalıdırlar. KUZEY KAFKASYA kökenli insanlar her kesimden daha çok bu konuda ısrarlıdırlar. Bu samimi, vefalı ve mağrur insanların TÜRKİYE'den bir toprak talebi olmamıştır. Var olan sorunların bireylerin ve özgün cemaatlerin kültür dokularını yaşayarak, koruyarak ve evrensel kültür ile bağdaştırarak giderileceği kesindir."

Bir defa derginin, bu kişilerden kendilerini samimi olarak TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI saymalarını istemesi sevindiricidir, ancak yeterli değildir...

Yazıda ATATÜRK'ün silah arkadaşlarının bir kısmının KAFKASYA kökenli olduğu belirtiliyor…. RAUF ORBAY, REFET BELE, BEKİR SAMİ (OSET) YUSUF İZZET, ETHEM BEY VE KARDEŞLERİ (ÇERKES), vs. gibi…. ATATÜRK, "TÜRKİYE CUMHURİYETİ'ni kuran topluluğa TÜRK denir" diyerek hepsini bir saymış, bir grubun diğerine üstünlük taslamasını önlemiştir.

Öyleyse bin türlü sıkıntıdan kaçarak yurdumuza sığınan, biz TÜRKLER'in bağrında kendi vatanlarından daha rahat yaşıyan bu kişilerin, önce TÜRK olduklarını kabul etmeleri gerekir.

Bu vatanda yaşamayı kabul etmişse, bu vatanın asıl sahipleri kendilerini benimsemişse; onların TÜRK olmayı benimsememeleri ve bütünleşmemeleri için hiç bir engel yoktur.

İkinci husus, bu göçmen grupların LAZ, ÇERKES, BOŞNAK vs. kökenli olmalarına kimsenin bir itirazı yoktur!.. Kimse bu gerçeği reddetmemektedir. Ancak ikide birde bu hususun vurgulanması; hele durup dururken "Ben TÜRKİYE CUMHURİYETİ vatandaşıyım, ama TÜRK değilim, ÇERKES'im" demesinin ne anlamı olabilir ki?..

Üstelik bunu okulda, kışlada, camide, devlet dairesinde söylemenin yararı değil, büyük zararı vardır. Gruplaşmalara, kliklere, hatta sürtüşmelere yol açması kaçınılmazdır.

Bu farklı köken ve varsa farklı kültür, ancak düğün-dernekte, toy-şölende, yemeklerde, halk oyunlarında dile gelebilir.

- "Biz aslen ÇERKES'iz. Bizde kız tarafı düğüne şöyle hazırlanır."

Veya,

- "Biz aslen LAZ'ız, bizde ZURNA değil, TULUM çalınır," gibi…

Bunlar dışında, TÜRKİYE CUMHURİYETİ vatandaşı olan birinin aslen LAZ, veya ÇERKES olduğunu vurgulamasının, kendisine veya karşısındakine ne gibi bir yararı vardır?..

Aslen LAZ veya ÇERKES olmak; işe girerken, üniversiteye yazılırken ne gibi bir üstünlük veya gurur meselesi olabilir?

Bunlar ancak, HEMŞEHRİLİK, AKRABALIK gibi TORPİL, İLTİMAS , KAYIRMA aracı olabilir!.. Bu da aslında BAŞKASININ HAKKINI YEMEK, HAKSIZLIK ETMEK'ten başka bir şey değildir!..

Maalesef çoğu kimsenin farketmediği husus, bu HAKSIZLIK çoğu zaman sâdece TÜRKLER aleyhine değil; diğer gruplar için de söz konusudur. Yani bir ÇERKES başka bir ÇERKES'i kayırırsa, bu ÇEÇEN'in de, LAZ'ın da, GÜRCÜ'nün de aleyhine olur!..

Onun için biz deriz ki, hiç bir ayırım yapmadan, hiç bir farklılığı vurgulamadan sadece bu vatanın öz evlâtları olarak aramızdaki ehil kişilerin ön plâna çıkması gerekir.

Son itirazımız da son cümleye… Yazar "evrensel kültür"ü benimsemeye hazır… Ama göçettiği ülkenin, yani TÜRKİYE'nin ortak kültürünü benimsemekten hiç söz etmiyor!.. Dünya insanları ile bütünleşmeye hazır, ama TÜRKLER'le bütünleşmekten adeta kaçınıyor!.. Bu hem kabul edilebilir bir şey değil, hem de uygulanabilir bir şey olamaz!..

6 - "TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ, KUZEY KAFKASYA sorunlarına duyarsız kalmamalıdır." (sayı 2, sf.34-35)

Bu konuda son derece haklı, ancak bir husus eksik... Dergi her nedense baştan beri sâdece "KUZEY KAFKASYA" diyor!.. Dikkat edilirse, 24 milyon nüfusu ile KAFKASYA'nın en büyük grubunu teşkil eden AZERİLER'i, AHISKA TÜRKLERİ'ni dışlıyor!.. Bunu "iyiniyet"li saymak mümkün değil!.. Geri kalan KAFKASYALI TÜRKLER'in toplam nüfusu TÜRKİYE'dekiler dahil 10 milyon etmez. Buna ERMENİLER'i de dahil etseniz, gene AZERİLER'in nüfusuna erişmez.

Biz KAFKAS HALKLARI deyince hem KUZEY, hem GÜNEY KAFKASYA'yı, hem KUZEY hem de GÜNEY KARADENİZ sahiline yerleşmiş olan boyları kastediyoruz.

Bunlar M.Ö. 4000'li yıllardan itibâren YAFES soyundan gelme, SÜMER-SUBAR- SABİR-URAR-İMAR boylarının, ve SAKALAR'ın, İSKİTLER'in devamıdır. KIRIM TATARLARI, GAGAUZLAR, UKRAYNALILAR, ROMENLER dahil!.. Yüzlerce oymağa bölünmüş olmaları, onlarca lehçe ve ağız konuşmaları farketmez. Ayrı din ve mezheplerde olmaları önemli değildir... Hepsi bizdendir!...

Yani biz, bir KAFKASYALI olarak, bu KAFKASYALI yazardan daha çok KAFKASYA savunucusuyuz! Hem de tümünün!..

***