Bir önceki sayfada, LAZ ayırımcıların iddialarını naklettik... Şimdi de LAZLAR'ın tarihçesini gerçek kaynaklardan vermek istiyoruz.
LAZLAR, GÜRCÜ (İBER) kavminin bir koludur. (1) Bu açıdan her ikisi de YAFETİK ırktandır. Yani TÜRKLER ile akrabadır. Atalarımız birdir, aynıdır.
En eski GREK yazarlar LAZ diye bir topluluktan bahsetmez... Laz bölücülerin kendileri bağlamak istedikleri KOLKHİDE medeniyetini yaratan önemli unsurlardan biri SAKA-İSKİT TÜRKLERİ'dir. M.Ö. 402 tarihini anlatan KSENOPHONE bölgede rastladığı "SCYTENES" kavminden bahseder.
LOZOİ kelimesine ancak Hıristiyanlığın ilk devirlerinden itibaren rastlanabilir. Plinius, Arianus, Preplus, Batlamyus'un yazılarında LOZOİ kelimesi, belki eski bir şehir olan LAZOS veya LAZİKA'dır. KIESSING'e göre, LOZOİ, KERKETAY halkının bir koludur. KERKETAYLAR ise GÜRCÜ'dür. Bunlar Hristiyanlığın ilk döneminde kendilerine ADİGE (ADZİGE) diyen ZYGOİNİN (ÇERKES) halkının baskısı ile güneye göç etmek zorunda kalmışlardı.
Hakikatte ise LOZOİ halkı ARRİANUS zamanında (M.S. 2. asır yazarı) SUHUM'da yaşamakta idiler. TRABZON'un doğusundaki sahillerde oturan diğer halklar ise sırasiyle şunlardı:
KOLÇİ (SANNOİ), MAÇOLENES, HENİOÇİ, ZYDRİTAE,
ROMA'ya tâbi kral MALASSUS'un teb'ası LAZAİ,
APSİLAE, ABAZKİ (ABAZA), ve SUHUM civarında SANİGAE.
Sonraki asırlarda LAZLAR önem kazanınca, bütün eski KOLÇİ ülkesine LAZİKA dendi.
DİOKLETİAN (M.S. 284-303) döneminde KİMMER (BOSFOR) Kralı SAUROMATUS, bütün LAZAİ topraklarını işgal etti. O tarihte LAZİKA'ya tâbi olanlar PROKOPİOS, ABASKOİYİ SUANİA, ve SYKMNİA halkları idi. Bu sebeple, LAZİKA adının hakim bir grup (LAZLAR) ve onlara bağlı bir kaç kabileye işaret etiği düşünülebilir.
LAZLAR, 500'lü yıllarda Hıristiyanlaştılar... İmparator JUSTİNYEN (527-565) bölgede "Kudüs Çölü" diye bilinen yerdeki bir Laz mabedini tamir ettirmiştir. (Prokopius, De Aedificis, V, 9) Lazlar komşularına papaz bile göndermekteydiler. (Prokopius, Bell, Gct, IV, 2)
LAZLAR'ın o dönemde hıristiyan olması, 1991'den sonraki "Yeni Dünya Düzeni" uygulamaları içinde, TRABZON ve civarının başına belâ oldu. "Sizler zorla müslüman yapıldınız," diyen Hıristiyan misyonerler bölge halkını kandırmaya kalktı. Rumlar ve Yunanlar başlarında papaz Bartolameos olmak üzere TRABZON'a "çıkarma" yapmaya kalktılar!..
KOLÇİ'deki Lazlar, ROMA imparatoru tarafından kendi içlerinden tayin edilen krallarca idare edilirlerdi. Bu kralların görevi, KAFKASYA'nın batı geçitlerini kuzeyden gelen göçebelere karşı koruma idi. Yani ROMA'nın bir nevi UÇ BEYİ şeklinde idiler... KRAL kelimesi bizi yanıltmamalıdır, sahip olduğu toprak ancak BEYLİK kadardır.
Bu görev değil de, ROMALILAR'ın ticareti inhisarlarında tutmaları, KOLÇİ halkını tedirgin ediyordu. Bu yüzden Kral GOBAZES, M.S. 458'den itibaren SASANÎ hükümdarı 2. YEZDİCÜRD'in yardımına başvurdu. Ve bu yüzden M.S. 539-562 tarihleri arasında BİZANS İmparatoru JUSTİNYEN ile İRAN Şahı 1. HÜSREV arasında LAZİKA topraklarında savaşlar oldu.
Ordu kumandanı BELİSARİUS'un seferlerine iştirak eden yazar PROKOPİUS'un bildirdiğine göre, o tarihte LAZLAR, PHASİS Irmağı'nın iki sahilinde yaşamaktaydılar... Ne var ki, ARCHAEOPOLİS, SEBASTOPOLİS, PİTİUS, SKANDA, SARAPANİS, RHODOPOLİS, MORCHORESİS gibi LAZ şehirleri nehrin hep kuzey yakasında idi. Nehrin sol tarafı ıssızdı. LAZLAR'ın ellerindeki topraklar ancak atla bir gün yol tutardı... Daha ötesinde TRABZON'a kadar ROMA PONTİKLERİ vardı ki, bu da o toprakların LAZLAR'a ait olmadığını, doğrudan doğruya ROMA İmparatorluğu'na bağlı olduğunu gösterir.
Bundan sonraki LAZ tarihi (600'ler-1200) karanlıktır... Bilindiği gibi, 1204'de ALEXİS KOMMENOS adında biri, GÜRCİSTAN kraliçesi TAMARA'nın verdiği askerî yardım ile LAZ bölgesinin batısında, TRABZON İmparatorluğu'nu kurdu!..
Bu sözde imparatorluğun tarihi, ki ömrü 1204-1461 yılları arasındadır, KUZEY KAFKASYA ile yakından ilgilidir.
Burada dikkat edilmesi gereken iki husus var... Birincisi, adı "imparatorluk"tur ama hükmünün geçtiği topraklar bir BEYLİK kadar küçüktür!.. İkincisi, ALEXİS KOMMENOS, bir LAZ değil; bir BİZANS prensidir. BİZANS İmparatoru ANDRONİKOS KOMMENOS'un oğludur. Yani, kurulan devlet; LATİNLER'in (katolik hıristiyanlar) HAÇLI SEFERİ bahanesiyle gelip İSTANBUL'u ele geçirmeleri ve imparatoru kovmaları, orada bir LATİN krallığı kurmaları sonucu oluşmuştur. İSTANBUL'dan kaçan asıl imparator, İZNİK'te varlığını sürdürmeye çalıştı, bu arada bir kısım BİZANSLILAR da TRABZON'a kaçmışlardı... İşte kurulan "imparatorluk" onlara aittir.
Yazar GREGORAS'a göre, KOMMENOS'un ilk işi KOLÇİ halkının ve LAZLAR'ın topraklarını zaptetmek oldu!.. 1282'den itibaren JOHANNES KOMMENOS, "doğunun, İBERYA'nın (GÜRCİSTAN), ve deniz aşırı ülkelerin imparatoru" ünvanını aldı! Yani ortada ne LAZ kralı kaldı, ne de LAZİSTAN!.. RUMLAR'ın idaresi altında yaşıyan LAZ halkı kaldı, o kadar!..
Ancak BİZANS usülü iktidar kavgaları sürdüğü için, 1341'de LAZ halkının desteği alan BİZANSLI prenses ANNA ANAKHUTLU tahta çıktı. O dönemde TRABZON İmparatorluğu'na bağlı toprakların MAKRİALİ'ye kadar uzandığı, GONİA'nın ise mahalli hükümdarlar (bey statüsünde) elinde kaldığı sanılmaktadır.
Gürcüler , LAZLAR'a ÇA'Nİ der, LAZLAR bunu pek bilmez... Kelime bir ihtimal Grekçe SANNOİ/TZANNOİ kelimesinden gelmedir. Tarihî bakımdan ÇA'NİLER ile LAZLAR arasında bir akrabalık var ise de, kopmuş görülmektedir. ARRİANUS zamanında SANOİLER, TRABZON'a komşu idi... Eskilerden PROKOPİUS, "TZANNOİ diye anılan yerin eskiden SANNOİ olduğunu, ve ÇORUH vadisini denizden ayıran dağların sahil yakasında bulunduğunu " belirtir. (BALHAR dağları)... KOCH, "OF ahalisinin özel bir dil ile konuştuğunu", MARR da "HOŞNİŞİN ahalisinin anlaşılmaz bir dil konuştuğunu" söyler…. Yani bölgede farklı bir halk vardır.
N.MARR'ın tesbitlerine göre ÇA'NİLER (TZANNOİ), önceleri ÇORUH havzasında geniş bir sahayı işgal etmekte idiler. Burasını kısa bir süre için ERMENİLER, sonra GÜRCÜLER (KHARTHLİ) almıştı.
TRABZON tarihçileri LAZLAR'ı TSİNAİDLER'den ayrı tutmaya devam etmişlerdir…. TSİNAİDLER, Müslümanlar ile birleşerek 1348'de TRABZON topraklarına hücum ettiler. Sonra TRABZON İmparatoru tarafından cezalandırıldılar. (1377) Bu dönemde CANİK (SAMSUN) Sancağı taraflarında oldukları sanılıyor.
Kısacası, GÜRCÜLER iki halkı (LAZLAR ile TSİNAİDLER) birbirine karıştırdıkları için LAZLAR'a ÇA'Nİ demeye başlamıştır... Hakiki ÇA'NİLER iki grup halinde LAZİSTAN denen bölgenin güneyinde ve batısında yaşarlar. Bunlardan biri sonradan TRABZON'un batısına göç etmiştir.
1461'de, hayatı boyunca 17 devlete son vermiş olan FATİH SULTAN MEHMET, TRABZON'u zaptetti!..
Böylece o tarihe kadar RUM hükümdarlara tabi olan LAZ halkı OSMANLILAR'ın idaresine girdi ve İSLAMİYET'le tanıştı... LAZLAR, nasıl oldu bilinmez, ŞAFÎ mezhebini kabul ettiler... Aslında bu MEZHEP diğer KAFKAS halkları arasında da yaygındır. Belki onlardan gelmiştir. LAZLAR en geç Müslüman olan KAFKAS topluluklarındandır. GÜRCÜLER bile, aşağı yukarı yüz yıl önce gruplar halinde Müslüman olmaya başlamışlardı. (N. Marr, Bulletin de l'Academia de St. Petersburg, 1917, sf. 415-446)
İşte bu yüzdendir ki, Hıristiyan misyonerler biz LAZ kökenli vatandaşlarımız üzerine yoğunlaşmışlar, Yunan ve Rum papazlar aracılığı ile bölgede "Pontusculuk" propogandasına girişmişlerdir!
1519'da, YAVUZ SULTAN SELİM döneminde, BATUM'un da ilavesiyle TRABZON ayrı bir eyalet haline getirildi. Bölgeyi 1640'da dolaşmış olan EVLİYA ÇELEBİ, 5 sancak bulunduğunu açıklar : CANİK, TRABZON, GÜNYE(GONİA), AŞAĞI BATUM ve YUKARI BATUM… Lazlar'ın yaşadığı yerin merkezi GÜNYE idi.
EVLİYA ÇELEBİ, TRABZON'a, "eski LEZGİ vilâyeti" der… Hem o, hem KATİP ÇELEBİ, hem de yabancı yazar VIVIEN DE ST. MARTİN yanılmışlar, ses benzerliğinden LAZ ile LEZGİ (3) kelimelerini aynı sanmışlardır... Hele KATİP ÇELEBİ, bölge kavimlerine LEZGİ adını verdikten sonra alt kabileleri şöyle sayar:
MEGRİL (MİNGRELLİLER), GÜRCÜLER, ABHAZ (ABAZA), ÇERKES, LÂZ.
Arkasından LAZLAR'ın TRABZON bölgesinde oturduklarını söyler... Ayrıca TRABZON'un güneydoğusunda ÇEPNİ dağlarındaki "İRAN şahına ALLAH gibi tapan" Şİİ TÜRK boylarından söz eder... Hem o, hem de EVLİYA ÇELEBİ, TRABZON'un 41 nahiyesinden çoğunun "itaatsizliği"ni dile getirir. (Katip Çelebi, Cihannüma, sf.429; Evliya Çelebi, cilt 2, sf. 81, 83) Bundan bu nahiye beylerinin bir ölçüde Devlet otoritesi tanımadıkları, bildikleri gibi hareket ettiği anlaşılmaktadır.
Gerçekten de 1814-1817, 1818-1821 ve 1832-1834'de bölgede DEVLET'e karşı ayaklanmalar olmuştur... Bu derebeylere ilk darbe TRABZON Valisi OSMAN PAŞA tarafından indirildi. Ancak dağlık arazi yüzünden LAZ derebeyleri tam kontrole alınamadı, ve OSMAN PAŞA'dan sonra, tıpkı GÜNEYDOĞU ANADOLU'daki Kürt beyleri gibi, başlarına buyruk harekete devam ettiler.
Bölgeyi dolaşmış olan KOCH, serbestiyetleri kısıtlanmış olmasına rağmen bu derebeylerin çoğunu yerinde bulduğunu belirtir ve 15 derebeylik sayar:
ATHİNA (PAZAR), BULEP, ARTAŞİN (ARDEŞEN), VİÇE, KAPİSTE, ARHAVİ, KİSSE, HOPA, HEMŞİN, MAKRİA (MAKRİALİ), GONİA (GÜNYE), BATUM, MARADİT (MARADİDİ), PERLEVAN ve ÇAT
Bu nahiyelerden bir kısmında GÜRCÜLER'in hâkim olduğu görülmektedir. (BATUM, ARHAVİ) … Bir kısmı da LAZİSTAN diye tanımlanan bölgenin sınırları dışında, Çoruh Nehri üzerinde idi. (MARADİT, PERLEVAN, ÇAT) … HEMŞİN'de yaşıyan halk ta diğerlerinden farklıdır.
1851'de ACARA bölgesi, Yukarı GURYA ile birlikte LAZİSTAN SANCAĞI haline getirildi, BATUM sancak merkezi oldu. 1878'de BATUM RUSLAR'ın eline geçince, RİZE sancak merkezi yapıldı. RİZE, ATİNA (PAZAR), HOPA ve 6 nahiye, 364 köy bu sancağa bağlı idi. Bölgeye Rusya'nın eline geçen topraklardan Lazlar göç etti.
CUMHURİYET ile birlikte LAZİSTAN SANCAĞI dağıtıldı, PAZAR, ARDEŞEN, FINDIKLI ilçeleri RİZE'ye, ARHAVİ, HOPA da ARTVİN'e bağlandı.
LÂZ tabiri bugün, halk arasında ayırım yapılmaksızın KARADENİZ bölgesinin güneydoğu kısmında yaşıyan herkes için kullanılır. Ancak gerçek LAZLAR sadece PAZAR ve HOPA ilçelerinde yaşıyanlar ve buradan göç edenlerdir... BATUM'un güneyinde kalan bölgedeki az sayıda Lâz da 16.3.1921 tarihli antlaşma ile TÜRKİYE'ye alınmıştır... Diğerleri, yanlış olarak "Laz" sanılan başka boylardandır.
LAZ kökenli vatandaşlarımız iyi denizcidirler, hamsiye düşkünlükleri meşhurdur... Çay, tütün, mısır, kara lahana yetiştirirler, meyvecilikle uğraşırlar. Fırıncılık yaygın meslektir. Eskiden Rusya'ya gider, ekmek pişirirler, evlenip Müslüman yaptıkları Rus kadınlarla ülkeye dönerlerdi. Şimdi Rus kadınlar bölgeye geliyor, ve gene bizimkilerle evleniyor!.. LAZ kökenli vatandaşlarımız İSLAM'a taassup derecesinde bağlıdırlar.
Yurdumuzda ne kadar LAZ kökenli vatandaşımız bulunduğu hususuna gelince, tesbit zordur. Çünkü etnik köken nüfus sayımlarında sorulmamakta, bu yüzden de rivayetler, tahminler büyük farklılık göstermektedir.
1873 yılına ait Osmanlı kayıtlarına göre LAZİSTAN SANCAĞI'nda (Hana, Gonio, Arhavi,Hemşin, Atina) 9205 hanede oturan 55.350 kişi vardı. (M. Vanişili, A. Tandilava, Lazlar'ın Tarihi sf.60)
Bölge nüfusu yabancıların da istismarına âlet olmaktadır... Meselâ, V. Cuinet adlı yazarın "La Turquie D'Asie" (Paris 1892) adlı çalışmasında Lazistan Sancağı nüfusunu şöyle vermektedir:
Peki, TÜRKLER nerede??? Ya unutulmuş, ya da LAZ diye sayılmışlar!..
Yine bir fikir edinmek için incelenirse, 1935 yılı sayımında KAFKAS dillerinden GÜRCÜCE, ÇERKESCE, ABAZACA ve LAZCA anadil ve ikinci dil olarak gösterilmiştir. Biz hepsini o etnik kökene bağlı olanlar olarak kabul ediyoruz. Böylece o yıl:
kişinin LAZCA bildiği görülür. Nüfus da o civardadır.
1945 sayımında anadilde konuşanlar sayısında büyük düşüşler vardır.
1950 sayımında anadil-ikinci dil ayırımı yapılmamıştır.
1955 sayımı sonuçları ise şöyledir:
1960 nüfus sayımı sonuçlarına göre:
LAZCA : anadil 21.703..... ikinci dil 38.275..... toplam: 59.978
1965 sayımı sonuçları:
Dediğimiz gibi, bu sayımlar LAZ kökenlilerin nüfusu hakkında kabaca bir fikir vermektedir. Yıllar geçmesine rağmen fazla bir artış olmaması, LAZCA'nın gittikçe unutulması ve yeni nesil tarafından kullanılmamasındandır.
Ali Tayyar Önder, "TÜRKİYE'nin Etnik Yapısı" kitabında LAZ ve GÜRCÜ topluluklarını bir arada gösterir ve 2007 yılı için 200.000 sayısını ve 75 milyonluk ülke nüfusu içinde % 0,27 oranını bulur.
TÜRKİYE'deki LAZLAR'a yönelik yayınlar, ABDÜLHAMİD döneminde HOPALI FAİK EFENDİ'nin LAZCA'yı yazılı hale getirme çalışması ile başlar...
1914'de İSTANBUL'da bir LAZ TALEBE CEMİYETİ kuruldu... 1919'da LAZ TEKÂMÜL-Ü MİLLİYE CEMİYETİ kuruldu... Cumhuriyet döneminde yurt dışında yayınlanan bazı KAFKAS dergi ve yazıları sakıncalı bulunduğu için yurda sokulmadı.
LAZCA denilen dil, GÜRCÜCE'ye benziyen MİGRELİ diline çok yakındır. Hatta N. MARR, onu MİGRELİ'nin bir lehçesi sayar... Ayrıca "LAZCA-MİGRELİ grubunda, GRABAR denilen eski ERMENİCE'nin HİNT-AVRUPAÎ olmayan özelliklerini bulduğunu" söyler!..
Bölgede HİNT-AVRUPAÎ olmayan, SAMÎ olmadığı aşikâr bu özellikler ancak TURANÎ, yani URAL ALTAYİK, yani TÜRKÇE'den kaynaklanan özelliklerden başkası olamaz!.. Ama nedense bu ne ERMENİCE, ne de LAZCA (ne de ÇERKESÇE) için açıkça söylenmez!..
LAZCA, iki gruba ayrılır: DOĞU LÂZCASI, BATI LÂZCASI... Ayrıca küçük kollar vardır, meselâ ÇALA lehçesi.., LAZCA, Gürcü dilinden ve Hıristiyan oldukları dönemde Yunanca'dan etkilenmiştir. Ancak LAZCA baştan başa TÜRKÇE kelimelerle doludur. Grameri TÜRKÇE'ye yakındır...
LAZCA'nın yazısı yoktur. Yazılı bir LAZCA edebiyat yoktur. Bu da LAZCA'nın bir dil değil; "ağız" olduğunu ortaya koyar... Yine de REŞİT HİLMİ PEHLİVANOĞLU gibi bazı şairler yetişmiştir.
LAZLAR zamanla bu ağzı unutmuşlar, Kendilerine has bir şive ile TÜRKÇE konuşmaya başlamışlardır. <
LAZLAR arasında aile büyüğü yaşlı kadın DADİ diye anılır ve kendisine saygı duyulur. Bu kelime DADI olarak çocuk bakıcısı anlamında diğer TÜRKLER tarafından da kullanılır.
LAZLAR'ı "Grek, Yunan,Pontus" göstermeye çalışanlar buna delil olarak bir dönem Yunanca kullanmalarını gösterirler. Halbuki tarihçi P. ACARİA,
- "LAZLAR arasında artık LAZ dili terkedip Yunanca'yı benimseyen, hatta kendilerini Yunan olarak tanıtan bir zümre belirmişti. Bu zümre kendi dinî merkezleri olarak Rum Ortodoks Patrikliği'ni tanımıştı. Buna rağmen, bu zümrenin YUNANLI OLMADIĞI konuşmalarındaki AKSAN FARKLILIĞI ile kolayca anlaşılmaktaydı,"
der!.. Maalesef sırf Hıristiyan oldukları için önemli sayıda TÜRK, zaman içinde Ermeni veya Rum sayılmış, hatta bunların çoğu 1925 yılındaki mübadele sırasında Yunanistan'a gönderilmiştir!.
TÜRKİYE'deki LAZ KÖKENLİLER, İSLAM'a, TÜRK DEVLETİ'ni, ve TÜRK BAYRAĞI'na eN candan bağlı vatandaşlarımızdır. TÜRK MİLLETİ'yle tamamen bütünleşmişlerdir. konda şirketi'nin 1993 yılında İstanbul'da yaptığı bir araştırmada, LAZ kökenli ana-babadan olma kişilerin tamama yakını, kendilerini TÜRK hissettiklerini belirtmişlerdir.
Ne var ki, 1980'den itibaren kürt bölücü terörü ile birlikte, LAZ ayırımcılığına yönelik yayınlar da arttı... 1984'de LAZ ALFABESİ (LAZURİ ALFABE) ve OSMAN TAMTRULİ'nin ÇOCUKLAR İÇİN LAZCA (LAZURİ BEREPEŞENİ) yayınlandı... 1992'de LAZ DİLİNİ VE KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA VAKFI GİRİŞİM KOMİTESİ kuruldu... 1993'de çıkmaya başlıyan OGNİ dergisi, 1997'de ancak bir kaç sayı çıkan KAFKAS YAZILARI DERGİSİ bu meyanda sayılabilir...
Bir de ZUĞAŞİ BEREPE (DENİZİN ÇOCUKLARI) adlı müzik grubu vardır. Kâzım Koyuncu tarafından kurulmuştu. Sonradan dağıldı... Koyuncu genç yaşta kanserden öldü. (2005)
LAZLAR'ın TÜRK olmadığını öne sürenler şive farklılığının yanısıra, müziği örnek verirler... KEMENÇE'yi öne sürerler. Macar tarihçi RASONYİ, "Dünya Tarihinde Türklük" adlı eserinde bu kelimenin KUMANLAR arasında erkek adı olarak kullanıldığını yazar. Bilindiği gibi KUMANLAR, KARADENİZ'in kuzeyinde ve güneyinde bulunmuşlardır. (sf. 139,143) ayrıca kadim TÜRK sazı KOPUZ bir dönem yay ile çalınırdı. LAZLAR'ın geleneksel musikî âletlerinden TULUM ve ÇİFTE DÜDÜK ise AVAR TÜRKLERİ'nce kullanılmaktaydı. TULUM'u halen BULGARLAR da kullanır. SAKA-İSKİT TÜRKLERİ aracılığıyla İSKOÇYA ve İRLANDA'ya kadar gitmiştir. Kelime, Divan-ı Lugat-ıt TÜRK'te yer alır... ÇİFTE DÜDÜK ise TÜRKİSTAN'da KOŞNEY olarak bilinir.
Biz LAZ kökenli yurttaşlarımızın kendi aralarında LAZCA konuşmalarına elbetteki karşı değiliz!.. LAZCA türküler, şarkılar söylemelerine de karşı değiliz... LAZ tarihinin araştırılması, LAZ kültürünün derinlemesine incelenmesi de biz hiç rahatsız etmez... Aksine; bunun sonuçlarından, yani TÜRKLER ile yakın bağların daha kolay tesbit edileceğinden emin olduğumuz için, bu tarz çalışmaları gönülden destekleriz.
Hep söylediğimiz gibi, biz bölücülüğe, ayırımcılığa ve son zamanlarda korkunç boyutlara ulaşan Hıristiyan misyonerliğine karşıyız!..
DİL, TARİH, KÜLTÜR çalışmalarının, yabancıların desteğinde ve ayırımcılık güdülerek yapılmasına karşıyız!..
Ve eminiz ki, gönülden İSLAM'a ve TÜRKİYE'ye bağlı LAZ kökenli kardeşlerimiz, bu faaliyetler içinde yer alanlara en az bizim kadar tepki göstermektedirler!..
-----------------
(1) - Bu yazı İSLAM ANSİKLOPEDİSİ'nden yararlanarak whazırlanmıştır.
(cilt 7, sf. 25-27)
(2) - LAZKİ VE İBERYA (GÜRCİSTAN) HARİTASI
(3) - LEZGİLER