Bu bölümde yürüyüşün son bölümünü ve DOĞU MARMARA bölgesi ile TRAKYA'da karşılaştıkları TRAKLAR'ı inceleyeceğiz.
Hatırlayacaksınız, FRİGYA Valisi KYROS, ağabeyi İRAN kralı ARTEKSERKSES'e karşı sefere çıkmaya hazırlanırken, onun adına bir ordu da HELLESPONTOS civarında KLEARKHOS tarafından toplanmaktaydı... KYROS, onunla görüşmüş ve ona 10.000 dorikos (22,8 altın frank değerinde para birimi) vermişti... KLEARKHOS, daha önce HELLESPONTOS'un (ÇANAKKALE BOĞAZI) ötesinde yaşayan TRAKLAR'la savaşmıştı. Bununla Yunanlar'ın yardımına koşmuş olduğu için, HELLOSPONTOS şehirleri onun birliklerine seve seve erzak veriyordu. (KSENOPHON, ANABİS, Hürriyet Yayınları, 1974, İstanbul, sf. 15)
Bir Yunan komutan, TRAKLAR ile savaşıp Yunanlar'ı koruyor... Demek ki, TRAKLAR bir Yunan kavmi değil!.. İlerde bunu daha açık olarak göreceğiz. Ancak KYROS'un ordusu sadece Yunanlar'dan değil, paralı askerlerden de oluştuğu için, KLEARKHOS'un topladığı birlikte 1.000 ağır piyade, 800 TRAKYALI hafif piyade vardı. (sf.18)
TARSOS'ta KYROS'un ordusu, belki de bir kısmı paralı olduğu için, daha fazla ileri gitmek, hele İRAN kralı ile savaşmak istemedi. Hatta komutan KLEARKHOS'u taşladılar. O da hitabetine güvenerek bir konuşma yaptı ve dedi ki:
- "KYROS bana 10.000 darikos verdi. Ben parayı zevkim için harcayacağıma sizler için harcadım. Önce TRAKLAR'la savaştım ve sizin yardımınızla Yunanistan'ın iyiliği için onları Yunan kolonların ellerinden almak istedikleri KHERSONESOS'tan kovarak cezalandırdım. Sonra KYROS beni çağırınca sizleri de yanımda getirdim... " (sf. 22)
Bir ara komutan KLEARKHOS'un bir askeri ile diğer bir komutan olan MENON'un bir askeri arasında tartışma çıkar. Olay büyür, iki birlik arasında husumete dönüşür ve:
- "KLEARKHOS, THRAKLAR'ı ve kırktan fazla süvariyi (onların da çoğu THRAK'tı) alarak MENON'un askerlerinin üzerine yürüdü. (Bir diğer komutan) PROKSENOS yetişip ağır piyadelerini hemen iki tarafın arasına sürdü ve onları durdurdu... O sırada KYROS geldi ve 'KLEARKHOS, PROKSENOS, ve buradaki öbür Yunanlar!.. Kendi aranızda döğüşürseniz, çevremizdeki bu BARBARLAR'ın tümü, bizim için Kral'ın yanındakilerden daha beter düşman olacaklar,' dedi. İki taraf ta kavgadan vazgeçti." (sf. 34)
Yunanlar, kendilerinden olmayanlara BARBAR derlerdi... Bu alışkanlık Batılılar'a da geçmiştir. Onlar da kendilerine benzemeyen her milleti barbar sayar. Halbuki, dünyanın dört bir yanında esas barbarlık, sömürgecilik, kölecilik yapanlar, kendileridir!
- "(Savaştan sonra) gece olunca, TRAKYALI MİLTOKYTHES kaçtı. Komuta ettiği 40 kadar süvari ve 300 kadar TRAKYALI piyadeyle Kral'ın safına geçti." (sf. 58)
Yukarıda KLEARKHOS'un bu sefere çıkmadan önce TRAKLAR ile savaştığını yazmıştık... KSENOPHON, kitabının daha ileri sayfalarında bu konuya açıklık getiriyor:
- "KLEARKHOS, (halkı) TRAKLAR'ın Yunanlar'ı ezdiğine inandırıp, devletin en yetkili görevlilerinin de iznini aldıktan sonra KHERSONESOS'un ve PERİNTHOS'un yukarısındaki TRAKLAR'la savaşmak için denize açıldı. Yüksek görevliler fikir değiştirip onu geri döndürmek istedikleri zaman ülke sınırlarından çıkmıştı bile. Buyruğu yerine getirmeyip HELLESPONTOS'a (ÇANAKKALE BOĞAZI) yelken açtı. Bunun üzerine onu ölüm cezasına çarptırdılar. KLEARKHOS, TRAKLAR'la savaştı, onları bir savaşta yendi. Sonra ülkelerini yağmalayıp, KYROS onu çağırıncaya kadar savaşa devam etti." (sf.77-78)
Buradan da anlıyoruz ki, TRAKLAR, Yunanlar'a falan saldırmamış!.. Bu Yunan komutan, tıpkı, 1800'lerdeki General Custer'in sırf şan-şöhret uğruna kendi halindeki Kızılderili köylerine saldırıp, onları öldürdüğü gibi, kendi halindeki TRAKLAR'ın üzerine yürümüş!.. Custer sonunda gururuna mağlup olmuş, Çeyen Kızılderilileri ile yaptığı bir savaşta ölmüştü. Komutan KLEARKHOS da, Yunan ordusunun ricati sırasında İran Kralı'nın eline düşmüş ve öldürülmüştür. Bu olay sırasında bir çok komutan, subay ve Yunan askeri ölmüştür.
Burada bir hususa dikkat çekmek isteriz. ONBİNLERİN RİCATI Kürt bölücüler için bir kaynak kitap olmasına rağmen, ilk 78 sayfada KARDUKHLAR'dan bahis yoktu. Hadi, onların ülkesine gelmedik, diyelim. Daha ülkelerine gelmediğimiz halde, TRAKLAR'dan daha fazla söz edildiğini görüyoruz!
Daha sonra hatırlayacaksınız, Yunanlar İran kralı ile savaştılar, KSENOPHON yendiklerini iddia ediyor, ama pek öyle olmamış ki, dönüş yolunu değiştirmeye karar verdiler. Sürekli saldırılar altında KARDUKLAR ülkesinden geçtiler, kuzeye doğru ilerlediler... Oradan incelemeye devam edelim:
Yunanlar, PONTUS EUKSEİNOS'a (KARADENİZ) varınca, Yunanistan'a nasıl gideceklerini müzakere ederler. Sonunda TRAPEZOSLULAR'dan 50 kürekli bir gemi satın alıp kumandasını Lakonialı Periokos Deksippos'a verirler. Ancak adam gemiyi alıp kaçar. Sonra TRAKYA'da entrikalara girişince öldürülür. Yunanlar başka gemi bulup talana çıkarlar. TRAPEZOSLULAR da onları sürtüştükleri DRİLLER ÜLKESİ'ne götürürler. Bu halk dağlık, ulaşılması güç bir bölgede oturur, ve PONTUS'un en savaşçı halkıdır. Yunanlar oraya varınca DRİLLER, her şeyi yakıp geri çekilirler. ve sağlam bir kaleye sığınırlar. Yunanlar kaleye zorlukla girip ganimet aldıktan sonra dönerler. Bir süre sonra yağmalanacak yer kalmadığından hastaları, yaşlıları, kadın ve çocukları gemilerle gönderir, kendileri de karadan yola koyulurlar. 3 gün sonra gene KOLKH ÜLKESİ'nde olan KERASUS şehrine varırlar. Orada sayım yaparlar, silah altında 8600 kişi kalmışlardır. (sf. 149-157)
Sonra MOSSYNOİKLER'in sınırına gelirler. Onların kalelerini yağmalayıp evlerinde buldukları yiyecekleri alırlar. 8 gün yürüdükten sonra gene KHALYBLER ÜLKESİ'ne varırlar. Bunlar MOSSYNOİKLER'in boyunduruğunda yaşamaktadır. Ama herhalde bunlar farklı bir gruptur, çünkü demircilikle geçinmektedirler. KSENOPHON bu halkı bir başkasıyla karıştırmış olabilir... Oradan TİBARENLER ÜLKESİ'ne varırlar. KOTYORA şehrinde 15 günde dinlenirler. KSENOPHON, endişeli şehir halkına bir konuşma yapar: "Her yerde hor gördüğümüzden değil, ihtiyacımız olduğu için erzaka el koyuyoruz. KARDUKHLAR, TAOKHLAR, KALDAİALILAR Kral'ın uyruğu değiller. Buna rağmen bize pazar açmadıkları için düşmanımız haline getirdik. MAKRONLAR, BARBAR oldukları halde bize erzak verdikleri için dost gözüyle baktık," der. (sf. 163-167)
Ancak Yunanlar'ın büyük kısmı bölge halkından, yani PAPİLAGONYALILAR'dan yağmaladıkları ile geçinmektedir. Onlar da hırsızları yakalamaya, ordugâha zarar vermeye çalışırlar. Sonunda yemekli bir görüşme yaparlar. Ordudaki TRAKLAR kalkıp silahlı olarak flüt sesiyle dans ederler. Hafifçe sıçrayıp hançerleri ile döğüşür gibi yaparlar. Sonunda dans edenlerden biri eşine vurur, herkes adam yaralandı sanır, çünkü adam büyük bir ustalıkla yaralanmış gibi yapıp kendini yere atar. Kazanan dansçı yenilenin silahını alır. Başka TRAKLAR aslında hiç bir şeyi olmayan sözde ölüyü alıp götürürler. Sonra Atinalılar ve Magnesiyalılar çift sürücü adlı pantomimi oynarlar. (sf. 185-186)
TRAKLAR'ın oynadığı bu hançerli (kılıçlı) oyun, bizim BURSA kılıç-kalkan oyununu andırmaktadır. Zaten ANADOLU (BİTİNYA) TRAKLARI da o bölgeye yakın yaşamaktadırlar. KSENOPHON, BİTİNYA'ya TRAKYA der.
Ertesi gün birbirlerine zarar vermemeye karar verirler. Yunanlılar yeteri kadar gemileri olduğunu görünce, denize açılırlar. Ertesi gün SİNOPE'ye varırlar. Bu şehir MİLETOS kolonisidir. HARMENE limanında beş gün kalırlar. Sonra gene yelken açıp MEGARA'nın kolonisi Yunan şehri HERAKLİEA'ya varırlar. Memlekete götürmek için şehirden haraç isterler, ama şehir halkı yiyeceklerini toplayıp surların arkasına kapanır. Yunan ordusunun yarısından fazlasını ARKADİALILAR ile AKHAİALILAR meydana getirdiği için komutayı onlar ister. Sonunda başkomutanlık yetkisini kaldırırlar, her grup kendi komutanı ile hareket eder. Önce BİTHYNİA'ya baskın verip ganimet elde etmek isteyen ARKADİALILAR denize açılır. TRAKYA'nın ortasında bulunan KALPE limanına çıkarma yaparlar.
- "Gün doğunca komutanların her biri birliğini bir köye sürdü. Âni saldırmaları sayesinde pek çok tutsak alıp çok sayıda davar ele geçirdiler. Ama kaçan THRAKLAR bir araya toplanıp saldırdı, Yunanlar bir ırmağı geçerken bozguna uğradılar. THRAKLAR bu başarılarından dolayı çığlıklar attılar ve gece boyunca büyük bir kalabalık halinde toplandılar. Gün ışırken Yunanlar'ın toplandıkları tepenin çevresinde çember biçiminde dizildiler. Bu sefer çok sayıda hafif piyadeleri ve süvarileri vardı ve sayıları her an artıyor, ağır piyadelere çekinmeden saldırıyorlardı. Çünkü Yunanlar'ın ne okçuları, ne sapancıları, ne de süvarileri vardı. Onlara doğru koşan ve at koşturan THRAKLAR kargıları fırlatıyor, Yunanlar saldırıyorsa, kolayca kaçıyorlardı. Bu sırada başkaları başka noktalardan saldırıyorlardı. Tek yaralı vermeden düşmanlarından çoğunu yaralamaktaydılar. Sonunda THRAKLAR onların su aldıkları yerle aralarını kestiler. Bu tehlikeli durumda bir ateşkes yapmak için THRAKLAR'la konuşuldu, ve koşullar üstünde anlaşıldı. Ama Yunanlar rehine istediklerinden THRAKLAR da vermeye yanaşmadıklarından işler o noktada düğümlendi. İşte ARKADİALILAR'ın durumu buydu." (sf. 194-195)
Bu arada KSENOPHON karadan ilerlemektedir. Diğer ordunun THRAKLAR tarafından çevrildiğini öğrenir. Tedbir alır. O tepeye varınca kimseyi göremez, TRAKLAR çekilmiş, ARKADYALILAR da yollarına devam etmektedirler. Nihayeti onlara kavuşur, birleşirler. KALPE limanında açık ordugâh kurarlar.
- "KALPE limanı ASYA THRAKİASI'ndadır. PONTUS EİKSEİNOS'un (KARADENİZ) girişinde bulunan ve HERAKLEİA'ya kadar uzanan bu THRAKİA, PONTOS'a göderken sağda kalır... BYZANTİON ile HERAKLEİA arasında dost ya da Yunanlı hiç bir şehir yoktur. Yalnız ellerine düşen Yunanlar'a çok kıyıcı davrandıkları söylenen BİTHYNİA THRAKLARI bulunur... Ülkenin geri kalan kısmı güzel ve geniştir, bir çok kalabalık köy vardır. Çünkü toprak her türlü bitki üretir." (sf. 198-199)
- "Komutan açlığın birlikleri ne kötü duruma düşürdüğünü görünce, dileyenin yiyecek aramaya gidebileceğini duyurdu. Yaklaşık olarak 2.000 kişi ellerinde kaplar ordugâhtan çıktılar. Köylere varıp yağma için dağıldıklarında, önce PHARNABAZOS'un süvarileri onlara saldırdı. BİTHYNİALILAR'ın yardımına gelmişlerdi ve bir araya toplanarak Yunanlar'ın PHRYGİA'ya girmelerine engel olmak istiyorlardı. Bu süvariler 500'e yakın Yunan öldürdüler, geri kalanlar dağlara kaçtı. İyice umutsuzluğa kapılan Yunanlar akşam yemeğine hazırlanırken, bir BİTHYNİA çetesi nöbetçilere saldırdı, bir kısmını öldürdü." (sf. 202-203)
Yunanlar, çâresiz ölülerini gömüp yola koyulurlar. Peşlerine düşen düşmanla çarpışırlar. Bu sefer onlardan bir kısmını öldürürler. Sahile inerler, yiyecek bollaşır. Bu sırada komutan KLEANDROS iki kadırgayla gelir. Karşı kıyıya geçerler. Bir süre ilerledikten sonra ganimet bulamadıkları için geri dönerler. Bol ganimet ele geçirirler, KHRYSOPOLİS'e (KADIKÖY) varıp orada 7 gün kalırlar.
TRAKYA'LI SEUTHES, KSENOPHON'a elçi gönderip kendilerini karşıya geçirebileceklerini bildirir. Yunanlar yiyeceklerini TRAKYA köylerinden sağlamaya karar verirler. Sonra ordu BYZANTİON'a girer. Komutanlar (MARMARA kıyısındaki) KUTSAL DAĞ'dan mı, yoksa çevresinden dolaşıp TRAKYA içinden mi ilerlemek gerektiğini araştırır. Sonunda birliklerini TRAK köylerinde konaklamaya götürürler. KSENOPHON tekrar Asya'ya dönmek isteyince askerler seve seve onu takibe hazırlanırlar. KSENOPHON, SEUTHES ile görüşmek için yola çıkar. Onun ordugâhına yaklaşınca gitmiş olduğunu sanır, sonra nöbetçilerin birbirlerine seslenişini duyar. TRAKLAR'ın gece nöbetçilerin önünde ateş yaktırmamasının nedeni, görülmemek ve nerede, kaç kişi olduklarının anlaşılmasını engellemek içindir. SEUTHES bir kalededir. Bu bölgede yaşayan THYNLER özellikle TRAKLAR'ın en savaşçı halkıdır. (sf. 226)
- "Yunanlar içeri girince iki taraf birbirini selamladı, sonra THRAK usulünce boynuz kupalarla birbirlerinin sağlığına içtiler. KSENOPHON, SEUTHES'orduyu ne gibi bir işte kullanacağını sordu. SEUTHES:
- "MELANDİTLER, THYNLER, TRANİPSLER babamın uyruğuydular. Ama ODRYSLER'in işleri bozulunca babam bu ülkeden kovulup hastalanarak öldü. Yetim kalan ben, şu anda tahtta olan kral MEDOKOS'un sarayında büyütüldüm. Ama erginlik çağına geldiğimde, yabancı ekmeği boğazımdan geçmez oldu. Öç alabilmek için çok askerî birlik vermesi için (Tanrı'ya) yalvarıp durdum. Şimdi onlarla birlikte babamın ülkesinde çapulculuk yaparak yaşamaktayım. Bana katılırsanız, krallığımı yeniden fethedeceğimi ummaktayım. Kızlarımdan birini sana veririm. Bir kızın varsa, THRAK geleneğine göre, satın alırım. Oturman için deniz kıyısındaki en güzel şehirlerden biri olan BİSANTHE'yi veririm,"
- "dedi... Bu söylevden sonra birbirlerinin sağ elini sıktılar, ve Yunanlar geri döndüler. Sonra askerler tümen tümen konakladılar. SEUTHES komutanlarla yüzbaşıları akşam yemeğine çağırdı. Tümü çember biçiminde oturdu. Sonra parçalanmış etler, şişe geçirilmiş mayalı ekmekler getirildi. Masalar konukların tam önüne yerleştiriliyordu. THRAK geleneği uyarınca, SEUTHES ona sunulan ekmekleri alıp küçük parçalara böldükten sonra dilediklerine attı. Etler konusunda da aynı biçimde davranıp kendisine ancak tadına bakacak kadar ayırdı... Şölen ilerlerken bir THRAK, beyaz bir at çekerek içeri girdi. Dolu bir boynuz alıp, Seuthes, sağlığına içiyor ve bu atı sana armağan ediyorum, dedi. Bir başkası genç kölesini getirip sağlığına içerek Seuthes'e sundu. Bir başkası da ona karısı için giyecekler verdi. Atinalı Gnesippos ayağa kalkıp, krala armağanlarla saygı gösterme geleneğini, (kralın da hiç bir şeyi olmayanlara vermesi koşuluyla), çok beğendiğini söyledi." (sf. 231-233)
Bu satırlarda anlatılanlar TÜRK âdetlerine çok benzemektedir... Han'a hediye vermek, sonra da Han'ın malını bir toy yaparak halkına dağıtması, çok eski bir Orta Asya geleneğidir, ve hiç bir Batılı kavimde yoktur! Ayrıca bugün dahi Orta Asya'da, özellikle Kırgızistan'da, kesilen koyunun kellesi pişirilerek sofra başında oturanın önüne konur. O da kelleyi parçalara ayırarak gözünü, kulağını, dilini, yanağını dilediği kişilere verir. Bu dağıtım gözünü verdiği kişiye "beni gözünün önünden ayırma", dilini verdiği kimseye "beni dilinden düşürme", kulağını verdiği kimseye "kulağını dediklerime aç" anlamına gelir.
Sonra Yunanlar'la TRAKLAR birlikte ilerlerler... Köylere gelirler,
SEUTHES evleri ateşe verir. THYNLER oraları boşaltıp dağlara
sığınmışlardır. Hava soğuk, kar kalındır. Bir çok Yunan'ın kulakları
donar. TRAKLAR'ın neden başlarını ve kulaklarını tilki postuyla
örtüklerini, neden yalnız göğüslerini değil, baldırlarını da örten
tunikler giydiklerini o zaman anlarlar. Köyde ve açıkta DAĞ TRAKLARI
denen insanlar arasında ordugâh kurarlar.
(sf. 238)
TRAKLAR'ın hayvan kürkünden giydikleri başlıklar (ki, bu başlık kelimesi Rusça'ya bile girmiştir) bugün dahi KALPAK, TİLPEK, PAPAK kelimeleriyle Erzurum'da, Kafkasya'da ve Orta Asya'da, ta Rusya'ya kadar kullanılmaktadır.
- "Bir kaç gün sonra TRAKLAR dağlardan inip, SEUTHRES ile barış görüşmesi yapmaya, ve rehineler vermeye geldiler. Dağdan inen bazı TRAKLAR da KSENOPHON'u bulup barışa yardımcı olmasını rica ettiler. Aslında TRAKLAR on sırf casusluk etmek için başvurmuşlardı. Ertesi gece THYNLER dağlardan inip saldırdılar. Her evin sahibi onlara kılavuzluk ediyordu. TRAKLAR her evin kapısının önüne gelince, bir kısmı harbelerini fırlattı, öbürlerini mızraklarının ucunu kırmak için getirdikleri lobutlarla vurdular. Bir kısmı da evleri ateşe veriyordu. (Yunan) askerleri dışarı fırladılar. TRAKLAR, âdetleri üzere kalkanlarıyla sırtlarını koruyarak kaçtılar. Çitleri aşarken bir kısmı kalkanı takılarak asılı kaldı,tutuklandı. Çıkış kapısını bulamayanlar öldürüldü. Bir kaç THYN karanlıktan yararlanarak geri dönmüşlerdi. SEUTHES öncü birliğinden 7 süvari ve TRAK olan borucusuyla yardıma koştu."
- "Ertesi gün rehineleri KSENOPHON'a verdi. Ordusu büyümüştü. Çünkü pek çok ODRYS dağlardan inip SEUTHES'in hizmetine giriyorlardı. Dağın tepesindeki THYNLER bu ağır piyade, hafif piyade ve süvari kalabalığını görünce SEUTHES'e barış yapması için yalvarmaya indiler Gençleri rehine verdiler. Ülkede yaşayan herkes anlaşma kapsamına alındı." (sf. 238-240)
BYZANTİON'un yukarısında DELTA adı verilen bir bölgede oturan TRAKLAR'ın yanına gitmek için dağlar aşıldı. Bu bölge ODYRSLER'den Teres'indi... SEUTHES herkesin onayını alınca, sefere devam ettiler. Ordu PONTOS EUKSEİNOS'u (KARADENİZ) sağda bırakarak "darı yiyenler" diye anılan TRAKLAR'ın ülkesini geçip SALMYDESOS'a vardı. Orada PONTOS'a giren pek çok gemi karaya oturur. Bu dolaylarda yaşayan TRAKLAR bölgeyi sütunlar dikerek bölmüşlerdir. Açıkta ordugâh kurarlar. O sırada SEUTHES'in ordusu Yunanlar'ınkinden daha kalabalık olmuştur. Çünkü daha çok ODRYS gelmiş, ve boyun eğen halklar da onun ordusuna katılmaktadır. Yunanlar'a vaadettiği ücreti vermez. KSENOPHON'un her görüşmeye gelişinde bir sürü başka işi olduğunu öne sürmektedir. Aradan bir ay geçer. Sonra LAKEDAMONYALILAR gelir. Onlar SEUTHES'le birlikte TİSSAPHERNES'le savaşmaya karar verirler. Yunanlar'a para vaadedip yanlarına çekmek isterler.
- "SEUTHES da oradaydı. Ne olup bittiğini anlamak istiyor, sözleri işitebileceği bir uzaklıkta TERCÜMAN'ıyla duruyordu. Zaten kendisi de Yunanca söylenen hemen her şeyi anlamaktaydı. KSENOPHON, askerlere şöyle hitap eder:" (sf. 244)
- "TRAKYA'da kalmak zorundaydınız. Limanı abluka eden kadırgalar boğazı aşmanızı önlüyordu. TRAKYA'da kalmak, bize karşı çok düşman ülkede kalmak demekti. SEUTHES'in ittifakını sağlamakla, TRAKLAR'ı kaçmak zorunda bırakıp köylerde bol buğday bulduk. Daha çok tutsak ve davar ele geçirebildiniz. Düşman peşimizden ayrılmıyor, süvariler ve hafif piyadeleriyle daha bol erzak sağlamak için küçük gruplara bölünmemize hep engel oluyordu. O halde bize bu güvenliği sağlayan adam, ücret ödemediyse, bu korkunç bir durum mudur? ASYA BARBARLARI'na karşı şanlı başarılar kazandıysanız, bu şana AVRUPA TRAKLARI'nı yenmiş olma şanını eklemiyor musunuz?" (sf. 246-247)
Bundan sonra SEUTHES daha iç topraklarda, Yunanlar da kıyıda yakın köylerde ordugâh kurarlar. SEUTHES, bu köyleri MEDOSADES'e vermişti. Yunanlar'ın bu köylerde bulduklarını tüketince, MEDOSADES yanına yukarı ülkeden inen ODRYSLLER'in ileri gelenlerinden birini alarak KSENOPHON'a gelerek ülkeyi boşaltmalarını ister. LAKEDAMONYALILAR da işe karışır. Ücretleri ödendiği takdirde gideceklerini belirtirler. KSENOPHON gidip SEUTHES'le konuşur, şöyle der:
- "Bugün sana boyun eğen halkların, yeniden özgürlüklerini kazanmaya çalışacaklarını biliyorsun. TRAKYALI uyruklarının artık asker toplayamayacağına inanmaları iyi mi olur? Onlar sayıca bizden az oldukları için değil, önderleri olmadığı için yenildiler. Sana boyun eğen TRAKYALILAR'ın seninle yürümektense, sana karşı yürümeyi tercih edeceklerine kuşku yok." (sf. 254-255)
Bunun üzerine SEUTHES, önce Yunanlar'ın yanında kalmasını ister. Kabul görmeyince, bir talanton, 600 öküz, 4.000 koyun, 120 köle verir. Sonra LAMPSAKOS'a (Yunan kolonisi, LAPSEKİ) gitmek için gemilere binilir.
- "Ertesi gün (ÇANAKKALE yakınlarındaki) OPHRYNİON'a geldiler. KSENOPHON kurban kestirip atalarının geleneğince domuz yavruları yaktırdı. Oradan TROAS (TRUVA'nın da bulunduğu ÇANAKKALE çevresi) topraklarında ilerlenip İDA DAĞI aşıldı. Sonra deniz kıyısı izlenerek MYSİA'da THEBAİ OVASI'na varıldı. KYTONİON üzerinden ilerlenip yine MYSİA'da PERGAMON'a (BERGAMA) ulaşıldı. Gece yarısı ovaya inmek ve ASİDATES adlı Pers'in hazinesini ele geçirmek, ve ganimet toplamak için yola çıktılar, ancak kalenin çevresindeki köleler ve hayvanların büyük kısmı kaçıp gitti. Kaleyi kuşattılar, ama ele geçiremediler. Yunanlar LİDYA'dan uzağa çekildiler. ASİDATES kaleden çıkıp PARTHENİON'a bitişik köylerde ordugâh kurdu. Yunanlar yetişip karısını, çocuklarını, atlarını ve tüm malllarını ele geçirdiler. Sonra PERGAMON'a geri döndüler." (sf. 260-262) VE SON!..
Sondan başlayarak geriye TRAKLAR'a gidelim, ama önce TROY-TRUVA'dan bir-iki kelime bahsedelim.
PELASGLAR
sayfasında HERODOT'tan
alıntılar yapmış, onun ifadelerinde PELASGLAR'ı "GİRİT'te oturan
milletler" arasında saydığını, "ÇANAKKALE BOĞAZI civarında, PLAKYA
ve SKULAKA (İSKİT) şehirlerinde oturan PELASG kalıntısı ahali"den
söz ettiğini yazmıştık. HERODOT'a göre, "Yunanlılar büyük millet
haline gelmiş olmalarını PELASGLAR'a borçludurlar!" Büyük Tarihçi,
"Yunanlıların aslında ZAYIF bir millet olduğunu, ancak BARBAR
milletler ve bilhassa PELASGLAR ile karıştıktan sonra büyük millet
haline geldiği"ni belirtir... HERODOT'tan sonraki tarihçiler, PELASG
ile ETRÜSK (İSKİT) kelimelerini aynı anlamda kullanırlar.
PELASGLAR, M.Ö. 3000 yıllarında kuzeyden gelip Yunanistan'ı istila
etmiş olan milletin adı idi... ETRÜSKÇE'ye çok benziyen dilleri
Hint-Avrupaî olmayan bitişken (aglutinatif) bir dildi. Bu dilde küçük
dağın adı TEPAE=TEPE idi!.. Tıpkı Kuzey Amerika kızılderililerinin
çadırlarına verdikleri ad gibi!..
Şair Homer, daha sonra Yunanlılar karşısındaki TROYA ordusunun
"kataloğunu" yaparken, "LARİSSA şehrinin beslemiş olduğu SAĞLAM
SÜNGÜLÜ PELASG KABİLELERİ"nden söz eder. LARİSSA, Tesalya'dadır.
- l0. Bölüm'de TROYALI HEKTOR Yunan donanmasını araştırmak üzere
DOLON adında birini keşfe gönderir. DOLON yakalanır. Sorguya çekilir
ve, "TROYALILAR'IN MÜTTEFİKLERİ'ni sayarken TANRISAL PELASGLAR"dan
söz eder. Bu da PELASG liderlerinden en az birinin "gökten inme"
olduğuna inandıklarını gösterir. OĞUZ EFSANESİ'nde olduğu gibi...
M.Ö. 8. asırda Karadeniz'den bir PROTO-TÜRK dalgası geldi, EGE ve
AKDENİZ'e yayıldı. Sonra bazı yerli kavimler ile birleşerek Mısır'a
saldırdılar. Bu saldırı Mısır belgelerinde "Deniz kavimlerinin saldırısı"
diye geçer. Kavmin adını ise bazı bilginler TÜREŞ, bazıları da TURŞA diye okumaktadır.
Mısırlılar bu istilaya karşı koyunca, TURŞALAR geri döndüler, Batı
Anadolu sahillerine yerleştiler. Fransız Rene Dussaud TURŞALAR'ın
ETRÜSKLER olduğunu ileri sürer. Zaten İranlılar da ETRÜSKLER'e TRUŞKA demektedir.
İşte bu KARADENİZ'den yayılan TÜRK dalgası, hem
TROYANLAR'ı (TRUVALILAR). hem TRAKLAR'ı, hem de RİCAT
yolunda rastladığımız pek çok halkı TÜRK yapmaktadır.
Bizanslılar TÜRKLER'in TRUVALILAR'IN TORUNU olduklarına inanırlardı...
Bizanslı T. Gazes ile İtalyan F. Filelfo arasında teati edilen mektuplarda "15.
ASIR TÜRKLERİ'nın ESKİ TRUVALILAR'ın neslinden geldiği; TÜRKLER'in İSTANBUL'u
fethetmekle Greklerden TRUVA'nın intikamını aldıkları" ifade edilmektedir.
Turgut Özal'ın 1990'da Fransızca yazdığı (daha doğrusu yazdırdığı) kitapta da
aynı konuya değinmesi, ilgi çekicidir.
TRAKLAR hakkında eski kaynaklarda pek bilgi yoktur. Batı kaynakları
da fazla bilgi vermez, araştırmaz. Tıpkı PELASGLAR gibi... Çünkü kurcalayınca
altından TÜRK çıkacağını
bilirler. Bütün söyledikleri "TRAKLAR'ın Hint-Avrupaî
bir kavim olduğu, dağlık bölgelerde yaşayanların vahşi, ovalarda yaşayanların
ise Yunanlar'la irtibatta
oldukları için daha yumuşak ve medenî oldukları"
şeklindedir. M.Ö. 500'lerden itibaren de Yunan ordularında paralı asker
olarak yer aldıklarını yazarlar.
Ama KSENOPHON'dan yaptığımız alıntılar TRAKLAR'ın
da PELASGLAR, ETRÜSKLER gibi TÜRK olduğunun işaretlerini vermektedir.